İki sancılı alan
Cumartesi günü, Eğitim - Bir Sen'in davetlisi olarak Eskişehir'deydim. Konferans başlığı "Türkiye'nin sancılı alanları - Ortak Değerler" idi.
Seçkin bir toplulukla sohbet ettik, konferans sonunda sorular - katkılar oldu.
"Sancılı alan" olarak iki konunun altını çizdim:
1. Din - Devlet - Toplum ilişkisinin cereyan ettiği alan.
2. "Kürt meselesinden bölücülüğe, teröre, Doğu - Güneydoğu sorununa kadar değişik tanımlamalara konu olan alan...
Bu iki alan, Milli Güvenlik Kurulu'nda "irtica" ve "bölücülük" başlığı altında ülkenin "güvenlik sorunu" olarak belki de 80 yıldır gündeme geliyor ve "sancı" bir türlü sona ermiyor.
"Sancı"nın ikisi birbirinden tamamen kopuk değil.
Ve "sancı" önemli ölçüde toplumun yüzde 90 küsurunda temel değer olarak kabul edilen "İslam"ın devlet ve toplum nezdinde "farklı" muamele görmesinden kaynaklanıyor.
Dedim ki:
-İslam'ın farklı algılanışı, siyaseti, hukuku, eğitimi, toplumsal hayatı derinden sarsıyor. Dış politikada bile zaaf oluşmasına yol açıyor. Çok temel bir değerde toplumla devlet arasında oluşan perspektif farkının bir yerde sorunlar üretmesi kaçınılmaz ve Türkiye 80 yıldır bu sorunlardan kurtulamıyor.
Dedim ki:
-Bir ülkede devlet ve hükümet ayrımı diye bir şey oluşuyorsa, bu çok tabii görülüyorsa ve "devlet" denen şeyin "hükümet" denen şeyi üstten murakabe ettiği gibi bir durum ortaya çıkıyorsa orada çok açık bir çarpıklık var demektir.
Dedim ki:
-Bu ayrımın temelinde "hükümet"lerin halk oyu ile seçilmiş olması, "devlet"in ise, "kalıcı" bir yapı gibi görünmesinin etkisi vardır. Ve "halk oyu" ile seçilme, halkın bağlı bulunduğu değerler, onun da İslam'la ilgisi sebebiyle "kuşku"lara hedeftir ve işin içinde hükümetlerin yanlış yapma ihtigmali" saklıdır. Hükümet kulağını halka vererek yanlışlar yapabilir, devlet onu gözetler ve gerekirse düzeltir!!!
Dedim ki:
-Evet, düzeltir! Peki nasıl düzeltir? İşte, bildiğimiz usullerle... Parti kapatmalar, askeri müdahalaler, postmodern darbelerle...
Dedim ki:
-"Kürt meselesi" Lozan'da savunulan tez unutulmuş, orada "Türkiye'de Müslüman azınlık yoktur" tezi savunulmuş, yani İslam temel ortak payda olarak kabul edilmiş ama Türkiye'de sistem, toplumsal hayatta İslam'ın referans olmaktan çıkarılması, hatta azaltılması esasına göre kurulmuş... İslam azaltıla azaltıla da toplumu dokuyan unsurlar arasındaki temel bağlar gevşetilmiş, etkinliği kaybettirilmiş, sonunda "kavmi duyarlılıklar gibi ayrı motivasyon unsurları" devreye girmiş.
Dedim ki:
-Yani İslam'la gelişi güzel oynamak, toplumun temel dokusu ile oynamak anlamına gelmiş ve on yıllar içinde onbinlerce insanın hayatına, milyarlarca dolarlık ülke kaynağının heba edilmesine yol açmış...
Dedim ki:
-İslam'ı eğitimde, toplum ilişkilerinde vs'de bir değer kaynağı olmaktan çıkarmak, genç nesillerde kimlik boşluğu oluşturmuş, toplumda ahlaki savruluşlara yol açmış...
Dedim ki:
-Ne olacak bunun sonu? İslam'dan korkmak Türkiye'ye ne kazandıracak?
Dedim ki:
-İslam'la bin yıllık beraberlik Türkiye'ye ne kaybettirmiş?
-Yüceliş dışında bir şey var mı?
Dedim ki:
-İslam'ın toplumsal hayatta geriletilmesi aslında Milli Mücadele, Çanakkale, İstanbul'un Fethi, Malazgirt gibi temel tarihi dönüm noktalarını değerlendirmede kafa karışıklığının ürünüdür. Türkiye tarihinde bu temel dönüm noktalarını görmezden gelmeden, hatta üzerlerini çizmeden, İslam'ın varlık değeri konusunda yanlışlıklar yapamazsınız.
Dedim ki:
-Türkiye aklını başına toplamalıdır. Ülkenin bir güvenlik sorunu varsa, bunun İslam'dan kaynaklandığı gibi bir yaklaşım gerçekten bir akıl tutulması olur. İslam Türkiye'ye ancak güvenlik katar. Eğer halk çok temel bir güvenlik değeri ise ve bu halk, vatan sevgisini en önce İslam'dan öğrenmişse, şehitlik bir İslam kurumu ise.... İslam'ı geriletmenin Türkiye için temel bir güvenlik zaafı oluşturduğunu, bölücülük bir dertse, İslam'ı azaltmanın bölücülüğe doping yapmak olduğunu unutmamak lazım,.
Dedim ki:
-İster "devlet" bağlantılı diye nitelensin, ister hükümet bağlantılı olsun ülkenin farklı karar mercileri, İslam konusunda daha sağlıklı bir karar vermek zorundadırlar. Bunun vakti geldi, geçti, sancılar ülke bütünülğü için tehdit niteliği kazandı.
-Bunun için elbet laiklik yorumu üzerinde yeniden durmak gerekiyor.
Laikliği söz planında inanç özgürlüğü gibi tanımlarken, uygulamada bu yaklaşımı ıskalayıp, "İslam'a karşı bir din - değer alternatifi" gibi anlamak ve devleti bu yeni dinin ikamesi için görevli addetmek kadar büyük hata olamaz.
Bunları dedim, diyorum ve bir yerlerin duymasını istiyorum.
Bir gün duyuracağım ya da hep birlikte sancılanacağız, ülkemizin kayıpları için ağlayacağız.
Dilerim ülke olarak çok canımız yanmasın...


Teşekkur:
Beğeni: 


Alıntı

Yer imleri