GAZİ ÜSTEĞMEN'DEN ILICAK'A CEVAP
Nazlı Ilıcak, geleneksel yalanı için özür dilemez ise "3 kuruşluk" dava geliyor
(SÖZDE) Ümraniye davasında tutukluluğunda 1000'inci günü geride bırakan Gazi Üsteğen ve Avukat Serdar Öztürk, Sabah Gazetesi Yazarı Hazlı Ilıcak'a bir mektup gönderdi. Mektubun konusu ise Ilıcak'ın temcit pilavı gibi ısrarla yazdığı yalan bilgi.
Ilıcak'ın (SÖZDE) irtica ile mücadele eylem planını Öztürk'ün BÜROSUNDA BULUNDUĞU yalanını defalarca yazması, sonunda gazi üsteğmeni çileden çıkardı.
Ilıcak'a bir mektup yazan Öztürk, başına gelenleri tüm çıplaklığı ile tekrar açıkladı.
O mektubu yayınlıyoruz:
Sayın Nazlı ILICAK,
Yaklaşık olarak anneannem yaşında bir kadınsınız. Ben yaşlı kadınlara hürmet eden bir insanımdır. Bana doğrudan düşmanlık yapmak anlamına gelen davranışlarda bulunsalar bile önemsemem. Şikayet etmem. Üzerinde durmam. O yüzden bugüne kadar TV programlarınıza ve bu programlarda “İrtica ile mücadele eylem planı” adlı sahte belge ile ilgili doğru olmayan beyanlarınıza sabrettim ve itidalle yaklaştım, yaşlılığınıza hürmeten.
Ancak yazdığınız , Ben bu kitabı sizin yazdığınızı düşünmüyorum. Ama öyle diyelim ve Ali Fuat Yılmazer'i koruma amacına matuf olduğu sırıtan kitapta da bu belgeye ilişkin “belgenin benim bilgisayarımda da kayıtlı olarak bulunduğu” gibi açıkça gerçeğe aykırı beyanlarınızı sürdürdüğünüz için, size ilk ve son defa “irtica ile mücadele eylem planı" ile ilgili tüm yönleri, sizin de anlayabileceğiniz şekilde ve açıklıkta izah edeceğim ve sizden özür dilemenizi talep edeceğim. Özür dilemediğiniz takdirde,.sırf kamuoyunun gerçekleri öğrenmesi adına hayatımda ilk defa yaşlı bir kadına temsili olarak “3 kuruş” luk tazminat davası açıp, hakkında suç duyurusunda bulunmak zorunda kalacağımı üzüntü ile bildirmek isterim.
Şöyle ki;
1- Ben, 7.1.2009 da gözaltına alınan Avukat Mustafa Levent Göktaş'ın müdafiliğini yaptığım süreçte, Şubat 2009 da, soruşturmayı yürüten polislerin ABD lehine askeri casusluk yaptıklarına dair çok somut kanıtlara ulaştım.
2- İçinde askeri sır niteliğinde bilgiler ve hakimlerle ilgili fişleme kayıtları bulunan ünlü 51 nolu DVD'yi ofiste Avukat Özge Evci’nin odasına koyan polisin resmini kimliğini tespit etmesi amacıyla Ankara Cumhuriyet Savcısı Şadan Sakınan’a verdim. Daha sonra bu polisin Komiser Serkan Şimşek olduğu ortaya çıktı.
3- Müteakiben içinde askeri sır niteliğinde bilgi bulunan “51 nolu DVD” Beşiktaş’taki savcıların namusuna emanet iken, adli emanette kırıldı! Daha sonra emniyetten gelen raporlarda, DVD.nin 28.12.2008 tarihinde emniyette imajının alındığı ortaya çıktı. Bu orta zekaya sahip birisi için şu anlama gelir; 51 nolu DVD. Avukat M. Levent Göktaş gözaltına alınmadan 10 gün önce zaten emniyetin elindeydi. Böylece bizim polisin içindeki bir grubun askeri casusluk yaptığına dair tespitlerimiz bir kez daha kanıtlandı.
4- Avukat olarak müdafilik yaptığım süreçte, polis tarafından tehdit edildim. Önemsemedim.
5- Plakası adıma kayıtlı özel aracım (06 MVE 94) bir istihbarat aracı tarafından Ankara Etimesgut’ ta sıkıştırıldı ve ölümcül bir kaza yaptırıldı. Önemsemedim.
6- Polisler hakkında askeri casusluktan suç duyurusu taslağı hazırlamaya başladım. Bilgisayarlarım, maillerim ve telefonlarım takip edildiği için polisin içindeki çete bunu öğrendi.
7- 3.6.2009 gecesi saat 02.30 sularında (4.6.2009 a bağlayan gece) Ankara TEM şube görevlileri Metin Ertemur ve Serkan Şimşek adlı polisler tarafından “irtica ile mücadele eylem planı" adlı sahte belge ile mermiler (benim silahım yok) ve Genelkurmay Başkanlığı'ndan çalınmış olan gizli belgeler avukatlık ofisime konuldu. Bu organizasyonda yer alan tüm emniyet görevlilerinin ve sivil şahısların adlarını ve telefonlarını mahkemeye bildirdim. Ancak bunlarla ilgili hiçbir delil toplanmadı Ve herhangi bir işlem yapılmadı.
8- Gelelim kitabınızda hararetle savunduğunuz Ali Fuat Yılmazer'e..
Benim tutuklanmamı müteakip, Askeri savcılığın belge hakkında KYOK vermesi sonrasında ( 24.06.2009), “Islak imzalı belgenin aslı ve Serdar’ın ofisine girilmesi talimatının verildiği ses kaydı bende, Talimatı Ali Fuat Yılmazer verdi. Gelin onu size vereyim. Ben de artık rahatsız oluyorum. Ali Fuat bizzat İstanbul’ dan Ankara’ ya giderek bu operasyonu yönetti” şeklinde doğru bilgiler verip, güven sağlayıp, avukatlarımı tuzağa düşürmeye çalışan Bülent Türker adlı kişi bize bu bilgileri verdi.
Daha sonra biz Ali Fuat Yılmazer’ in gerçekten benim ofisime girilerek bu belgelerin yerleştirilmesi organizasyonunu yönetmek için İstanbul’ dan Ankara’ya gelip gelmediğinin araştırılmasını savcılıklardan ve mahkemeden istedik. Ancak hiçbir savcı ve mahkeme, Allah rızası için Ali Fuat Yılmazer’in HTS kaydını getirtip de onu aklamadı.
Bu durum bizde daha da şüphe yarattı. Biz başlangıçta sadece bu iddianın araştırılmasını talep ettik. Ancak Ali Fuat Yılmazer'in hiç araştırılmaması, ilgili kişi hakkındaki şüpheleri artırmaktan başka bir işe yaramaz. Kaldı ki daha sonra Bülent Türker'in Mehmet Eymür ile irtibatını gösteren bazı HTS kayıtları Ankara CBS.lığının başka bir dosyasına geldi. Biz bu süreçte, Mehmet Eymür'ün rolünü ve Ali Fuat Yılmazer ile irtibatını en iyi bilen kişilerdeniz. Dolayısı ile, aynı polisin içindeki çetenin taşeron olarak kullandığı ortaya çıkan ve avukatlık ofisimde keşif yaptıkları kanıtlanan Adnan Hocacı kadınlar hakkında ısrarla hiçbir araştırma yapılmaması gibi, Ali Fuat Yılmazer hakkında da hiç araştırma yapılmadı.
9- Islak imzalı olan kağıt parçasını gönderen kişi tabi ki bir subay filan değildir. Eğer bu subayın bir gün ortaya çıkıp, "Ben gönderdim ihbar mektubunu” demesini bekliyorsanız hayal kuruyorsunuz. Çünkü ihbarcı subay sadece psikolojik harp ürünü hayal mahsulü bir kişilik. O belgenin altına sizin adınızı yazıp ıslak imzanızı atmak çocuk oyuncağı gibi bir şeydir. Bu ıslak imzalı belge denilen ikinci kağıt parçası ilk ortaya çıktığında sahte olduğunu ispat etmek o kadar kolaydı ki. Savcılardan hemen mürekkep analizi yapılmasını ve imzanın yaşının belirlenmesini talep ettim. Ancak bu kasten yapılmadı. Başbakana meydan okuyan bir mektup gönderdim ve bu mektup basında yer aldı. Orada da belgenin sahte olduğunun kanıtlanması için derhal mürekkep yaşının belirlenmesini istedim. Çıt çıkmadı.. Aradan 2,5 yıl geçtikten sonra mahkeme bu talebi kabul etti. İTÜ'den gelen raporda, 1,5 yıl içinde gönderseydiniz tespit ederdik geçmiş olsun şeklinde bir yazı geldi. Savcılar hakkında delilleri kararttıkları için suç duyurusunda bulundum.
10- Suçlandığım hiçbir belgede parmak izim çıkmadı. Islak imzalı belge ve eklerinde yapılan incelemede ise, hiçbir sanığın parmak izi çıkmadı (43 adet parmak izi var). Polislerin parmak izi alınarak mukayese yapılması talebimiz ise ret edildi. Ofisimde bulunan fotokopi belgede ise mahkeme ısrarla parmak izi incelemesi yaptırmıyor. Hem de bu belgeyi ofisime koyan polislerin adlarını verdiğim halde.
11- İstanbul Emniyeti 2.6.2009 günü, özel yetkili savcılık ise, 3.6.2009 günü benimle ilgili delil elde edemedik, telefon dinleme kararını 3 ay, gizli izleme kararını 4 hafta uzatın diye talepte bulunmuşlar. 3.6.2009 günü sabah özel yetkili 11'inci ağır ceza mahkemesi benimle ilgili telefon dinleme kararını 3 ay uzatmış. Sonra delil bulamadık telefon dinleme süresini uzatın diyen aynı emniyet ve özel yetkili savcılık, her ne oldu ise, aynı gün öğleden sonra benimle ilgili arama kararı talep etmiş ve aynı mahkeme 3.6.2009 günü öğleden sonra benim ofisimde arama yapılması kararını vermiş. Arama kararına dayanak gösterilen delil ise, 24.5.2009 tarihli bir ihbar maili. Bu ihbar mailinde benim adım dahi geçmiyor. Ama bu sahte belge gerekçe gösterilerek, 26.06.2009 tarihinde TBMM'de gece yarısı verilen bir değişiklik önergesi ile, askeri casusluk dahil, askeri personelin sivillerle işledikleri suçların soruşturulması askeri savcılığın yetki alanından çıkartıldı.
Sahte İrtica İle mücadele eylem planı adlı kağıt parçası böylece misyonunu tamamladı. Onun için size tavsiyem, ”sahte bir belgeyi gerçekmiş gibi halka yutturmaya çalışıp” kimseye TV.dan hikaye okuyup masum insanların onurları ile oynamaya kalkışmayın. Bu iyi bir şey değildir. Kimseye de bir fayda sağlamaz.
Tam aksine ileride, “askeri casusluk yapan emniyet içindeki suç örgütünün psikolojik harp elemanı mıydın sen?” diye size çok ağır suçlamalar yöneltilmesine sebep olabilir. Kalan ömrünüzü cezaevinde geçirebilirsiniz. Bu işler çocuk oyuncağı olmadığı gibi gerçekler de bir gün mutlaka ortaya çıkar.
Silahı dahi olmayan masum insanların ofisine mermi yerleştirip, sonrada bu sahte planı koyup “Fetullahçıların evlerine silah mermi konulacak” diye propaganda ve ajitasyon yapmak, Muhammedi ruhu canlandırmak değildir. Böyle aşağılık bir eylemle, ancak şeytanın ruhu canlandırılır ve şeytanın ruhuna “hizmet” edilir. Biz samimi inanç sahibi insanlara her zaman saygı duyarız. Ancak insan ve Müslüman takliti yapan şeytanlara saygı duymamız söz konusu değildir.
12- Daha sonra avukatım Demet Reçber, “Mezarın başında bir kız ağlıyormuş. Mezarda yatanın annesi, kızın annesinin kaynanası olduğuna göre mezarda yatan kızın nesidir? Aklına güvenen buyursun" şeklinde, ruh sağlığı yerinde bir insanın yazamayacağı ifadeler içeren bu mesajla ölümle tehdit edilmiştir. Bu mesajı yazan 21 yaşında Mustafa Elmas adlı bir çocuk. Ve daha sonra bu çocuğun polisin içindeki suç örgütü ile bağlantısı ortaya çıktı. Aynı 12 Eylül'den önce olduğu gibi gerçek Gladio inançlı ve milliyetçi çocukları kendi cinayetlerine ortak ediyor.
13- Diğer yandan kitabınızda ve değişik tarihlerdeki yazılarınız da sürekli “irtica ile mücadele eylem planı" adlı belge Serdar Öztürk'ün bilgisayarında da kayıtlıydı” diye yalan söyleyerek halkı kandırmaya çalışıyorsunuz.
Bakın ekte size İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün 29.11.2009 tarihli dijital medyalara ilişkin nihai inceleme raporunu sunuyorum. 1 nolu inceleme bölümü benim ofisimden el konulan bilgisayara ilişkin.
Bu raporda da göreceğiniz üzere, sizin ifade ettiğinizin aksine benim avukatlık ofisimden el konulan bilgisayarda"irtica ile mücadele eylem planı” adlı sahte belge kayıtlı filan değildir. Böyle bir şey zaten mümkün değil. Polisin yerleştirdiği belge benim bilgisayarımda nasıl kayıtlı olsun. Raporun diğer bölümlerinin benimle doğrudan bir alakası olmayan BEMA madencilik şirketinden el konulan CD DVD bilgisayar ve serverlara ilişkin olduğu için bu davayla ilgisi bulunmayan şirketin hukukunu korumak adına onları koymuyorum. Masum insanlara alçakça sinsice tuzak kuranlara “hizmet” ettiğinizin umarım bir gün farkına varırsınız ve bu yanlıştan dönersiniz.
14- Size mahkemeye ve HSYK.na sunduğum 3 adet dilekçe ile benim bilgisayarımda İrtica İle Mücadele Eylem Planı adlı belgenin bulunmadığını gösteren raporu mektubun ekine koyuyorum.
15- Benim çevremde her tip insan vardır. Kimseyi ayırmam. Müdafilik yaptığım aşamada, ne olduğunu anlamak için cemaatçi çocuklarla da görüştüm. Cemaatten ayrılanlarla da. Cemaatten ayrılanların tamamı Fetullah Gülen ile yüz yüze görüşmüş kişilerdi. Tek ayrılma nedenleri ise, cemaatin CIA .ye hizmet etiğini tespit etmiş olmalarıdır. Bir avukatın tanımı çok ilginçti. Bunlar beyinlerine çip takılmış gibidir. Kendileri düşünemezler. Ne denilirse onu dinlerler ne talimat verilirse onu yaparlar. Bu çok acı tabi.
16- Sizin cemaate hararetle neden hizmet ettiğinizi ve hizmet etmek zorunda olduğunuz konusunda açık kaynaklarda enteresan bilgiler var. Bu bilgiler sizin ve oğlunuzun özel hayatına ilişkin cemaatin elinde bazı kayıtlar olduğu ve bu kayıtlar nedeni ile, eski eşinizin sanık olarak yargılandığı bir davayı hararetle savunduğunuz yönündedir. Savcılar bu davalarda açık kaynaklarda yer alan bilgileri de delil olarak gösterip araştırılmasını istiyorlar. Bende eğer sizin hakkınızda suç duyurusunda bulunmak zorunda kalırsam. O tarihte Cemaat tarafından size yönelik yapıldığı iddia edilen bu şantaj iddialarının da araştırılmasını savcılıktan özel olarak talep edeceğim.
Tutuklanmamı müteakip verdiğim ilk dilekçede, "Oğullarımın döktüğü her damla gözyaşının hesabını soracağımı" açıkça ifade etmiştim. Ben onurlu bir insanım. Sinsice, alçakça ve şeytani yöntemlerle onurumla oynamaya kalkan herkesten bunun hesabını sorarım. İnanın onurumun yanında, ölüm dahi benim umurumda değildir.
Şimdi bu yazdıklarıma ve size gönderdiğim belgelere göre çıktığınız (4 bir taraf) ilk programda benden açıkça özür dilemenizi talep ediyorum. Aksi halde sırf kamuoyunun gerçekleri öğrenmesi adına hakkınızda yasal gereğini mutlaka yapacağımı bilmenizi isterim.
Saygılarımla
Avukat, Gazi Üsteğmen Serdar Öztürk
Silivri Esiri
Askerhaber
Silivriden canlı yayın...........
Yer imleri