OLİMPOS
Olympos sahilinden baktığınızda Musa Dağı'nın Akdeniz'le buluşmasını görürsünüz. Olimpos Dağı, mitolojide tanrıların evi olarak tasvir edilir. Ancak antikçağda Olimpos adını taşıyan yerlerin sayısı yirmiyi bulur.
Fethiye’nin doğusu ile Antalya’nın batısı arasında kalan dağlık bölge M.Ö.2.yüzyıl civarında Anadolu’nun en önemli uygarlıklarından olan Likya Birliği’ne ev sahipliği yaptı. Işık ülkesi olarak ta anılan Likya Birliği’nin Akdeniz kıyısında ki güçlü kentlerinden Olimpos ise geçmişte mitolojinin tanrılarına , günümüzde ise doğa tutkunlarına ev sahipliği yapıyor. Kutsal Tahtalı Dağı’nın Akdeniz’e kadar uzanan eteklerinde kurulu Olimpos antik kentinden geriye pek az şey kalmış olsa da, coğrafik konumuyla insanı hala büyülemeye devam ediyor. Musa Dağı ile Omurga Dağı arasından akan Akdere’ nin iki kıyısında kurulmuş olan kentin kalıntıları bölgenin bereketli doğası tarafından adeta saklanmış.
Olimpos antik kentinin iki girişi var.Çıralı yani deniz tarafından kente girilebildiği gibi Adrasan tarafından da kente girmek mümkün.Ancak kentin bugünkü durumunu anlatmadan önce geçmişine bir göz atmak gerekir.
M.Ö. 3.yüzyıl civarında kurulduğu düşünülen kent, M.Ö.2.yüzyılda Likya Birliği’ne dahil olur.Kısa sürede birliğin en önemli altı kentinden biri durumuna gelen Olimpos’ un tarihi bu bölgeyi kendine üs tutan Zeniketes adlı bir korsan tarafından karartılır.Tarsus’tan Olimpos’ a kadar olan tüm kentleri ve bölgeden geçen Roma gemilerini yağmalayan Zeniketes Olimpos’ u Krallığı’nın baş kenti ilan edince kent Likya Birliği’nden çıkartılır.Roma ordularının Zeniketes’ i bölgeden atmasının ardından korsanlarla işbirliği yaptığı için Olimpos ağır cezalara maruz kalır.Bizans dönemin de bir ölçüde de olsa da Cicero’ nun “ eski mamur kent “ olarak tanımladığı geçmişte ki zengin günlerine dönen Olimpos 15.yüzyılda tamamen terkedilmiştir.
Kentin o günlerinden kalan Likya tipi lahitler,tonozlu mezar odaları,hamam ve tiyatro kalıntıları makilerin ve defne ağaçlarının kapladığı alana yayılmış durumda ziyaretçilerini beklemekte. Bu kalıntılar içinde en ilginç olanı ise Olimpos' lu denizci Kaptan Eudemos’ a ait lahit.Çıralı girişinin bilet gişesi karşısında bulunan mezar odası içinde ki lahtin üzerinde bir gemi kabartması ve bir şiir yer alır. “ Son limana girdi demirledi gemi, çıkmamak üzere” diye başlayan şiirin devamını Olimpos’ a yolunuz düştüğünde mutlaka okumalısınız.
Eudemos’ un lahiti dışında çevreye yayılmış birkaç lahit daha var. Ancak ayakta kalmayı başarabilmiş en sağlam yapı ise M.S.2. yüzyıla tarihlenen bir tapınağın girişi.İon tarzında ki giriş, tapınağın ihtişamı konusunda ipucu vermek için ayakta kalmış gibi.
Işık Ülkesi Likya güneş tanrısı Apollon’ un doğum yeri olarak kabul edilirdi, bu nedenle Likya’nın baş tanrısı Apollon’du. Ancak Olimpos’ lular için Apollon’ dan daha önemli olan bir başka tanrı vardı. Mitolojik tanrıların en usta sanatçısı, her türlü madeni işleyerek muhteşem eserler yaratan demirci tanrı Hephaistos. Bunun nedeni ise Çıralı sahilinden üç kilometre içerde ki Yanardağ’da bulunan ve Anadolu’daki en gizemli yerlerden sayılan Yanartaş’ta yüzyıllardan beri sönmeyen ateş. Efsanesi de en az Yanartaş kadar ilginç olan bu bölgede tanrı Hephaistos adına yapılmış bir tapınak bulunduğu antik dünyanın coğrafyacılarından Pseudo’nun “Periples” adlı eserinde anlatılır. M.Ö. 350 yılında kaleme alınan eserde Adrasan Limanı ile Phaselis kenti arasında ki “bir dağda Hephaistos Tapınağı ve yerden çıkıp kendiliğinden yanan ve hiç sönmeyen ateş bulunur” denmektedir.
Efsane de ise hala yanmakta olan ateşten, ağzından alevler çıkaran Chimera Canavarı’ndan geriye kalanlar olarak söz edilir. Efsane şöyledir. “Alevden diliyle her yeri kasıp kavuran çevrede yaşayanları hayatından bezdiren Chimera’ yı öldürme görevi Bellerophontes’ e verilir. Kanatlı atı Pegasus ile Chimera’ ya saldıran Bellerophontes uzun uğraşlar sonunda mızrağını canavara öyle bir saplar ki canavar yerin yedi kat dibine gömülür.Sadece alevden dili zararsız bir şekilde yeryüzünde kalıp o gün bu gündür Yanardağ’da yanmaya devam eder”.
Olimpos’ un efsanelerinden ve mitolojisinden günümüze döndüğümüzde ise bambaşka bir manzara ile karşılaşırız.Hem SİT alanı oluşu, hem de milli park sınırları içerisinde olması bölgeyi önemli ölçüde yapılaşmaya karşı koruyabilmiş.Üç kilometreyi geçen Çıralı, Olimpos sahili boyunca gözü rahatsız edecek yapılaşma yok. Var olan otel, pansiyon,restoran gibi mekanlarda zakkumların ve narenciye ağaçlarının arasında pek farkedilmiyor.
Olympos'un kısa bir özeti
Olimpos’ un Akdeniz’in turkuaz renkli deniziyle kucaklaşan kumsalı, geçtiğimiz yıllarda İngiltere’de yapılan bir ankete göre dünyanın en iyi sahili seçilmiş. Bu sahil aynı zamanda Caretta deniz kaplumbağalarının temmuz ayında yumurtalarını bıraktığı ülkemizdeki birkaç kumsaldan biri.
Olimpos ve Çıralı yakın çevre seçenekleri bakımından da son derece zengin. Çıralı ile yan yana olmalarına rağmen Adrasan sahili, Musa Dağı’nın araya girmesiyle başka bir kumsal olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle Adrasan’ a araçla ulaşabilmek için yaklaşık 20 kilometre yol almak gerekiyor. Adrasan’ ın en ilginç yeri şüphesiz deresi üzerine sıralanmış restoranları. Suyun üzerine yapılmış tahta platformlar üzerine konulmuş masalarda yemek yemek oldukça keyifli.
Ancak Adrasan deresinin durgun akan suyunun yanında Ulupınar’ ın coşkulu ve yüksek debili suyu insanı fazlasıyla serinletiyor. Burada ki restoranları neredeyse ışık almayacak şekilde gölgeleyen çınar ağaçları de bu serinliği iyice arttırıyor. Özellikle sıcak yaz aylarında Ulupınar tam bir kaçış mekanına dönüşüyor. Tabii tüm bu serinliğin yanında lezzetli yemekleri de Ulupınar’ ın artısı.
Sessizliği ve doğayı sevenler için en uygun yer Olympos'un kumsalı.
Olimpos antik kentine en yakın antik kent Phaselis’te bölgede mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Yaz aylarında ören yeri gezmenin zorluğunu bilen biri olarak Phaselis’in farklı olduğunu söyleyebilirim. Yeşillikler arasına dağılmış kalıntılar neredeyse denizle içiçe. Bu nedenle hem gezerken ağaç gölgeleri işinizi kolaylaştırıyor, hem de sıcaktan bunaldığınız anda denize girebiliyorsunuz. Rodos Adası’ndan gelen Argoslu’ lar tarafından M.Ö. 690 yıllarında kurulduğu sanılan kentin ticaretle uğraşan halkı kurnazlıklarıyla ünlüymüş.
Olimpos’ un nefis sahili, doyumsuz doğası ve farklı çevre seçeneklerinin yanında bana göre en önemli özelliği muhteşem yürüyüş rotalarına sahip olması. 509 kilometre’yi bulan ülkemizin en uzun yürüyüş rotası Likya Yolu’nun önemli bir kısmı Olimpos çevresinde bulunuyor.
Tahtalı Dağı, Olympos'un 3200 metrelik sahilinin hemen arkasında yer alır.
Bu rotalar geçtiğimiz yıllarda yapılan çalışmalarla kırmızı, beyaz noktalarla işaretlenmiş ve başlangıçları tabelalarla gösterilmiş, bu nedenle yolları bulmakta fazla zorlanmıyorsunuz..
Çıralı kumsalının kuzeyinde yer alan Karaburun’dan başlayan Tekirova yürüyüşü yaklaşık 7 saat sürüyor. Kızılçam ormanlarıyla kaplı yol, el değmemiş coğrafyasıyla insanı şaşırtıyor. Bir diğer rota ise Ulupınar , Yanartaş yürüyüşü. Oldukça eğlenceli olan bu yolun sonunda karşılaşılan manzara tam anlamıyla olağanüstü. Yaklaşık 2 saat süren bu rota Olimpos’ u ziyarete gelen herkes tarafından yapılabilir. Adrasan’ dan başlayan ve yaklaşık 8 saat süren bir yürüyüşte sizi son derece ilginç bir yapıya ulaştırıyor. Bu yapı 1944 yılından beri aynı sülalenin fertleri tarafından çalıştırılan Gelidonya Feneri. Bu rotaların dışında daha zorlu bir yürüyüş yapıp bölgenin çatısına çıkmak isteyenlere yaklaşık 10 saat süren ve Beycik köyünden başlayan Tahtalı Dağı zirve yürüyüşü önerilir. Ancak tüm bu yürüyüşleri yalnız yapmamaya ve gerekli donanımla yola çıkmaya özen göstermelisiniz.
Sakin kumsallarından, antik kentlerine, doğanın içinden geçen yollarından, efsanelerle örülmüş geçmişine, derin sessizliğinden, coşkulu sularına, tanrıların dağından, sonsuz ateşine Olimpos sizleri bekliyor.
Konu Şans Meleğim tarafından (24-05-2012 Saat 16:41 ) değiştirilmiştir..
Yer imleri