Tarihi ve Turistik Yerler

Konya, Selçuklulara iki asırdan fazla başkentlik yapması sebebiyle, Türk mimarisinin gözde eserleri sayılan eserlerle süslenmiştir. Konya'da Türk-İslâm döneminden önce yapılan eserlerin günümüze ulaşamadığı söylenir. Yapılan kazılar neticesinde Hitit, Roma ve Bizans kalıntıları bulunmakla beraber, Konya'da ayakta kalan eserlerin hepsi "Türk Çağı"nda yapılmıştır. Bu eserlerin başında Konya'nın sembolü sayılan Mevlânâ Müzesi gelir. Mimar Bedrettin Tebrizî tarafından yapılan ve Kubbe-î Hadra (En Yeşil Kubbe) denilen 16 dilimli âbide firuze çinilerle kaplıdır ve bugünkü görüntüsüne Cumhuriyet döneminde kavuşturulmuştur.


Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi



Alaeddin Camisi, Sahip Ata Külliyesi, Karatay Medresesi, İnce Minareli Medrese, Sırçalı Medrese Selçuklu dönemi eserlerindendir. Selçuklu ve Beylikler dönemine ait pek çok cami, hamam, çeşme, köprü, tekke, kervansaray, hastane, su yolu ve diğer altyapı kuruluşlarına sahip bulunan Konya'da Osmanlı dönemine ait eserlerin en tanınmışı ise Sultan Selim ve Aziziye Camii'leridir.

Konya 12. Yüzyılın ilk yarısında Sultan Alaeddin Keykûbat devri ve sonrasında, Dünyanın ilim ve san'at merkezi özelliğini kazanmıştır. Türk-İslam Dünyası'nın her tarafından gelen bilim ve sanat adamları Konya'da toplanmışlardır.

Bahaeddin Veled, Muhyiddin Arabî, ve Mevlânâ Celaleddin Rûmî, Sadreddin Konevî, Şemsî Tebrizî, Kadı Burhaneddin, Kadı Siraceddin, Urmemi gibi bilgin, mutasavvıf ve filozoflar kıymetli eserlerini Konya'da hazırlayarak, dünyaya ışık tutmuşlardır. "Konya'nın Altın Çağı" denilebilcek bu özelliği, 12. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir.

Bu şahsiyetlerin ve Anadolu'nun yeni sahiplerinin engin hoşgörüleri, bilim, san'at ve teknik alanlardaki üstünlükleri, köklü kültürel ve sosyal yapıları, Anadolu'nun "Ana Yurdumuz" olmasında büyük etken olmuştur. Böylece ne Bizans saldırıları, ne Moğol istilâsı, ne Haçlı orduları, ne İtalyan, ne Yunan işgalleri, Türk'ün Anadolu'daki egemenliğini yok edememiştir.

Konya ve millî kültürümüzün manevi mimarları, Mevlânâ Celâleddin Rûmî; yaşama sevinci, dünya görüşü ve hayat felsefesi ile dünyaya ışık tutarken; Nasreddin Hocamız, Türk Mileti'nin hazır cevaplılığını nükteleriyle dile getirmiş; Yunus Emre ise insan ve insanlık sevgisiyle adeta Ortaçağ karanlığındaki Avrupa'ya "medeniyet dersleri" vermiştir.

Şehrin diğer turistik yerleri ise Karatay Medresesi, Akşehir Müzesi, Etnografya müzesi, İnce Minare Müzesi, Koyunoğlu Müze ve Kütüphanesi, Ereğli Müzesi, İvriz Kaya Anıtı, Sille, Sille Aya Elena Klisesi, Eflatunpınar Hitit Anıtı, Kilistra Antik Kenti, Karahöyük, Yerköprü Mağarası, Büyük Düden Mağarası, Sultan Hamamı, Alaeddin Camii, İplikçi Camii, Sahip Ata Camii ve Külliyesi, Tavusbaba Türbesi'dir.

Mevlana müzesi


Bu gün müze olarak kullanılmakta olan Mevlana Dergahının yeri, Selçuklu Sarayının gül bahçesi iken bahçe, Sultan Alaadin Keykubat tarafından Mevlana'nın babası Sultanü'l Ulema Bahaeddin Veled'e hediye edilmiştir. Sultanü'l Ulema 12 ocak 1231 yılında vefat edince türbedeki bugünkü yerine defnedilmiştir. Bu defin gül bahçesinde yapılan ilk defindir. Sultan'ül Ulema'nın ölümünden sonra kendisini sevenler Mevlana'ya müracaat ederek babasının mezarının üzerine bir türbe yaptırmak istediklerini söylemişlerse de Mevlana "Gök Kubbe'den daha iyi türbe mi olur? Diyerek bu isteği reddetmiştir. Ancak kendisi 17 Aralık 1273 yılında vefat edince Mevlânâ'nın oğlu Sultan Veled mevlana'nın mezarının üstünde türbe yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul etmiştir. "Kubbe-i Hadra" Yeşil Türbe denilen türbe dört fil ayağı (Kalın sutun) üzerine 130.000 Selçuki Dirhemine mimar Tebrizli Bedreddin'e yaptırılmıştır. Bu tarihtensonra inşaat faaliyetleri hiç bitmemiş, 19.y.y. ın sonuna kadar devametmiştir. Mevlevi Dergahı ve türbe 1926 yılında "Konya Asar-ı Atıka Müzesi" adı altında müze olarak hizme başlamıştır 1954 yılında ise müzenin teşhir tanzimi yeniden elden geçilmiş ve müzeni adı "Mevlana Müzesi olarak değiştirilmiştir. Müze alanı bahçesi ile birlikte 65000 m2. İken, yeni istimlak edilerek Gül bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18.000 m2. ye ulaşmıştır. Müzenin avlusuna "Dervişan Kapısı" ndan girilir. Avlunun Kuzey ve Batı yönü boyunca Derviş hücreleri yer almaktadır. Güney yönü, Matbah ve Hürrem Paşa Türbesinden sonra, Üçler Mezarlığına açılan Hamuşun (Susmuşlar) kapısı ile son bulur. Avlunun doğusunda ise Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa Türbeleri yanında Semâhâne ve Mescit bölümleri ile Mevlana ve aile fertlerinin mezarlarının da içerisinde bulunduğu ana bina yer alır. Avluya Yavuz Sultan Selim'in 1512 yılında yaptırdığı üzeri kapalı Şadırvan ile Şeb-i Aruz (Düğün Gecesi) havuzu ve avlunun kuzey yönünde yer alan selsebil adı verilen çeşme, ayrı bir renk katmaktadır.

Etnografya Müzesi


Bölge Müzesi tarzında eğitim amaçlı olarak inşaa edilen bina 1975 yılında Etnografya Müzesi olarak hizmete açılmıştır. Üç katlı binanın bodrum katında fotoğrafhane, arşiv ayniyat ve etütlük eser depoları, kaloriferhane ile halen çalışmaları devam etmekte olan ve 1999 yılı içerisinde açılması planlanan Halı Kilim seksiyonu bulunmaktadır. Bu bölümde Etnografya Müzesi depolarında bulunan başta Selçuklu Halı örnekleri olmak üzere, Dünyanın bilinen birkaç halı-kilim dokuma merkezinden birisi olarak kabul edilen Konya Bölgesi'ne ve Türkiye sınırları içersinde kalan meşhur halı-kilim dokuma merkezlerine ait halı ve kilimler sergilenecektir. Zemin katta teşhir salonu ve Dr. Mehmet ÖNDER Konferans Salonu; birinci katta bürolar, idari hizmet servisleri, kütüphane ve eser depoları bulunmaktadır.Teşhir salonunda satın alma, hediye ve başka müzelerden devir yolu ile müzeye kazandırılan daha çok Konya ve çevresine ait etnografik eserler sergilenmektedir.

Çatal Höyük


Çatalhöyük, Konya'nın Çumra İlçesi sınırlarında olup, İlçenin 10 km. doğusunda yer almaktadır. Höyük, farklı yükseklikte iki tepe düzü olan bir tepe şeklindedir. Bu iki yükseltisi nedeniyle çatal sıfatını almıştır. Çatalhöyük 1958 yılında James Mellaart tarafından keşfedilmiştir, 1961-1963 ve 1965 yıllarında kazısı yapılmıştır. Yüksek tepeni batı yamacında yapılan çalışmalar neticesinde 13 yapı katı açığa çıkartılmıştır. En erken yerleşim katı (1) ise M.Ö. 5500 yıllarında tarihlenmektedir. Stil Kritik yolu ile yapılan bu tarihleme, C14 metodu ile de doğrulanmıştır. İlk Yerleşme, ilk ev mimarisi ve ilk kutsal yapılara ait özgün buluntuları ile insanlık tarihine ışık tutan bir merkezdir. Yapılarda kullanılan malzeme kerpiç ağa ve kamıştır.Çatalhöyük'te 1996 yılına kadar kazılar yapılmamış bu yıldan itibaren İngiliz Arkeoloji Enstitüsü tarafından Ian Hodder başkanlığında kazılar devam etmektedir. Bulunan kazı eserleri ise Konya Arkeoloji Müzesine teslim edilerek bir kısmı teşhir edilmekte diğerleri ise depolarda koruma altına alınmış durumdadır.

Atatürk Müzesi


1912 yılında yapılan ev, 1928'de Konya'lılar tarafından Atatürk'e hediye edilmiştir. 1964 yılında müze olarak açılmıştır. İçinde Atatürk'e ait elbiseler, eşyalar, fotoğraflar ve belgeler sergilenmektedir.

Arkeoloji Müzesi


1962 yılında ziyarete açılmıştır. Neolithik - Erken Bronz, Hitit, Frig, Grek, Roma ve Bizans devrine ait eserler teşhir edilmektedir. Çatalhüyük, Canhasan, Erbaba, Sızma, Karahüyük, Alaaddin Tepesi'ndeki kazılardan çıkan eserler sergilenmektedir.

Ekonomi, sanayi


Konya; sanayi olarak hem yurt içerisinde hem de yurt dışında ismini Tarım Makinaları ve Değirmen Makinaları imalatıyla duyurmuş ve bu sektörde üretimleriyle tercih edilenler listesinde en önemli yeri almıştır. Bugün bu alanda yapılan ihracatların büyük bir bölümü Konya'da üretilen bu makina ve ekipmanlardan oluşmaktadır. Hali hazırda yeni yeni faaliyete geçen 3. Organize Sanayi Bölgesiyle birlikte imalat sektöründe çok iyi bir potansiyele sahip konumdadır.

Değirmencilik sektörüne yönelik imalat türlerinde, Avrupanın ve son zamanlar da Çin'in piyasalardaki etkisini kırmayı başarmıştır. İmalatın yanı sıra bu sektöre hizmet veren firmaların bir çoğu başta İran, Irak, Suriye, Rusya ve Türki Cumhuriyetlerinde anahtar teslimi Un ve Yem Fabrikaları tesislerini kurmuşlar ve yine bu konuda da tercih edilen markalar olmuşlardır.

İmalat Yan Sanayisi olarak da oldukça kaliteli üretimler yapabilen bir çok kuruluşa sahip olan Konya, yakın çevre illerdeki imalat sektörlerine de fason üretimlerle cevap vermektedir.

Diğer sektörel bilgileri ise şöyledir;
El Sanatları: Konya el sanatlarında kendine özgü duygu ve düşünceleri yansıtmıştır. El sanatlarında halıcılık, kaşıkçılık, keçecilik, oya ve nakış işçiliği şeklinde gelişmiştir. İşlemiş oldukları şekiller, çizgiler, renkler belli bir düzen içerisinde kendini göstermektedir. İzleyenleri büyülemekte ve hayran bırakmaktadır. El sanatları ile uğraşan bir esnaf kesimi türemiş ve çarşılar kurulmuştur.
Halıcılık: Konya'ya Büyük Selçuklular zamanında girmiş ve Anadolu Selçuklular zamanında en iyi örneklerini vermiştir. İlimizde Ladik, Sille, Akşehir, Karapınar, Saray, Kavak ilçe köyleri ve önemli hal dokuyan merkezlerdir.
Kaşıkçılık: Genelde Şimşir, Armut, Gürgen, Kavak gibi ağaçlardan yontularak yapılır. Kaşıklr ressamlar tarafından boyanır ve motiflendirilir. Turistik eşya olarak en çok pazarlanan el ürünleri arasında yer almaktadır.
Keçecilik: Keçeler ev döşemeleri, seccade ve yolluk olarak da kullanılır.Binek ve koşum hayvanlarının eğer ve semerinde kullanılır.
Oya ve Nakış İşleri: Genç kızlar ve kadınların yapmış oldukları oya ve nakışlar turistik eşya olarak satılmaktadır.
Huğlu (Tüfekçilik): Konya iline bağlı Huğlu kasabasında bugün dünya da adını duyuran elle yapılan av tüfekleri yapılmaktadır. Av tüfekleri düz oyma şeklinde yapıldığı gibi pirinç veya gümüş kaplama üzerine motif yapılarak satışa sunulmaktadır. Fakat başkan Ömer çevik döneminde en kötü günlerini yaşamaktadır.
Üzümlü (Tüfekçilik): Beyşehir ilçesine bağlı Üzümlü kasabasında tüfek imalatı ustaların kurduklar bir kooperatif sayesinde yürütülmektedir. İmalatın %30’u elle yapılmaktadır. Türkiye de ve dünyada bir çok bayilik sayesinde satışı yapılan tüfeklerin yıllık üretimi 40.000 kadardır. Testicilik: Konya iline bağlı Doğanhisar ilçesinde testiler, sırçalı kaplar, çiçek saksıları büyük bir ustalıkla üzeri çeşitli desen ve motiflerle işlenerek yapılır.