Şanlıurfa Hakkına Daha Fazla Bilgi Vermek İsteyen Bu Konudan Devam Etsin Arkadaşlar



Balıklı Göl




Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yer alan Şanlıurfa 19 bin 615 km2 lik (D.İ.E 1995 yıllığı) yüzölçümü ile Türkiye yüzölçümünün %3'nü oluşturur. Sahip olduğu alan itibari ile Türkiye sıralamasında 7. sırada yer almaktadır. Şanlıurfa ilinin 11 ilçesi, 27 belediyesi, 19 bucağı, 1066 köyü ve 1625 köy altı yerleşim yeri bulunmaktadır. Şanlıurfa'nın batısında Gaziantep, kuzeybatısında Adıyaman, kuzeydoğusunda Diyarbakır, doğusunda Mardin illeri ve güneyinde Suriye Devleti yer almaktadır.


Kazı çalışmaları halen devam eden Göbeklitepe'de yapılan arkeolojik kazılardan elde edilen bulgulara göre; Şanlıurfa'nın tarihi geçmişi, M.Ö. 9000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Tarihi süreç içerisinde ismi El Ruha, Edessa, Reha ve Urfa olarak anılmıştır. Bulunduğu coğrafyanın bir gereği olarak birçok bağımsız devlet ve beyliğin hakimiyeti altında kalmıştır. 1516 yılında Osmanlı topraklarına katılan Şanlıurfa, 1916 yılında bağımsız sancak olmuştur. 1919 yılında İngilizler ve Fransızların işgaline uğramıştır. 11 Nisan 1920'de işgalden kurtarılan Şanlıurfa, 1924 yılında il durumuna getirilmiştir. Kurtuluş Savaş'ında düşmana karşı verilen üstün ücadele nedeniyle; 22.06.1984 tarihinde çıkartılan 3020 Sayılı Yasa ile ismi, "Şanlıurfa" olarak değiştirilmiştir.
Şanlıurfa'nın Göbeklitepe mevkiinde yapılan Kazılarda Şanlıurfa Tarihinin M.Ö. 9000 hatta 11 bin yıl öncesine kadar dayandığına dair bulgular ve tapınak bulunmuştur. 1984 yılında Fransız araştırmacı Gautier'in başlattığı ve 1946'dan sonra Prof. Kılıç Kökten'in sürdürdüğü yüzeysel araştırmalardaki buluntular, Şanlıurfa ve çevresinin Paleotik (yontmataş), dönemde (MÖ 500.000-8.000) insan yaşantısına sahne olduğunu göstermektedir. Prof. Kılıç Kökten'in Birecik İlçesi sınırlarındaki bulduğu el baltası bölgenin en eski tarihi kalıntısı olarak, yontmataş devrinde avcılık ve toplayıcılıkla geçinen insanların bu sıcak ve bol çeşitli hayvan yaşamına elverişli toprakları yurt tutuklarını göstermektedir. Atatürk Barajı göl alanında kalacak höyüklerde 1979 yılından bu yana yapılan yerli ve yabancı arkeolojik kazılarda bulunan domuz ve diğer hayvan iskeletleri o devirlerde bölgenin sık bir ormanlığa sahip olduğunu kanıtlamaktadır. 1964 yılında Bozova İlçesi, Gölbaşı mevkisinde yapılan arkeolojik kazılarda paleolitik dönem kalıntıları yanında neolitik dönem (MÖ 7250-5500) yerleşmelerine rastlanılmıştır. Ayrıca 1982 yılında Şanlıurfa Müzesi Müdürlüğünce Bozova İlçesine bağlı Şaşkan (İğdeli) köyü yakınlarındaki küçük ve büyük Şaşkan höyükleri arasında kalan arazide yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bulgulardan bu bölgenin ilk defa günümüzden 7000 yıl önce toprağa bağlanan insanlar tarafından iskan edilmeye başlanıldığı anlaşılmaktadır.
Neolitikten sonraki ilk medeniyet evresi kalkolotik dönem (5500-3200) buluntuları,; Şanlıurfa'nın Bozova ilçesine bağlı Kurban Höyük, Lidar Höyük ve Siverek İlçesine bağlı Hasek Höyük kazılarında tespit edilmiş, ayrıca aynı kazılarda ilk Tunç Çağına ait (MÖ 3200-1800) çok sayıda değerli eserler ele geçirilmiştir. Dicle ve Fırat arası topraklar için MÖ ikinci bin yıllarına ait Hitit çivi yazılı metinlerde rastlanan ilk ad "Hur Memleketleri"dir. MÖ birinci bin yarısında ise Asur vesikalarında bölgenin "Hanigalbat" adıyla anıldığı görülmektedir. Bu ad, MÖ 13. Yüzyıl ortalarında çöken Mitanni-Hanigalbat devletini çekirdek arazisin teşkil etmiş olmasına dayanır görünmektedir. Mitanni devletinin çökmesiyle Urfa bölgesine bir Sami kavimi olan haramiler kitleler halinde gelip yerleşmişlerdir. Daha sonra bölgeye Asuriler hakim olmuş, bu devlet MÖ 610 yılında İran ve yeni Babil devletleri tarafından yıkılmış ve Urfa bölgesine (Elcezire) İranlılar hakim olmuştur. Büyük İskender istilası (MÖ 331) ve bunu izleyen Helenistik devirde Urfa tarihin belgelerle daha belirgin olarak izlemek mümkün olabilmektedir. Büyük İskender'in ölümünden sonra parçalanan imparatorluğun Urfa bölgesi Selevkosların elinde kalmıştır. Selevkoslar devrinde Grek ve Makedonya yurtlarında Urfa bölgesine büyük bir oranda göçler olmuş ve bunlar eski Grek adetlerine göre kurdukları şehirlere eski yurtlarındaki bazı mahalle ve şehirlerin adlarını vermişlerdir. Selevkoslar MÖ 334'de Süryanilerin Urhai (Orhay-Urfa) kasabası üzerine Edessa adıyla bir kent kurmuşlardır. Edessa Makedonya'nın başkenti Aigai'nin (şimdiki Vodena) bir mahallesinin adıdır ve Urfa'ya kurucuları olan Makedonyalılar tarafından verilmiştir. Fakat yerli halk bu yabancı ismi benimsememiş ve kente Urhai demeye devam etmiştir. MÖ 334-136 yılları arasında Urfa'da hüküm süren Selevkostlar bu bölgede Edessa'dan başka Carhae (yeni bir plana göre düzenlenmiş Harran) Mekadonopolis (Birecik), Nikephorion (Rakka), Anthemsia (Suruç) kentlerini kurmuşlar ve buralara kendi halklarını yerleştirmişlerdir. MÖ 137 yılında canlanan bizim Eşkaniyan, Batılıların Arsakid dedikleri İran devleti bütün Mezopotamya'yı yeniden eline geçirdi ve bu tarihten çok az sonra da Urfa'da tarihinde ilk ve son defa olmak üzere yerel bir şehir krallığı kuruldu. Urfa dışına bile taşamamış olmasına rağmen, "Osrhoene Krallığı" adını taşıyan bu küçük devlet MÖ 132'de Arjaw (El'de Aryu) tarafından kurulmuştur. MS Nisan 216'dan 242 yılına kadar Manu IX. Osrhone Kralı ünvanını almış, ancak onun bir Roma kolonisi haline getirilmiş Edessa'da hiçbir hüküm nüfuzu olmamıştır. Bu krallık 242-244 yıllarında iki sene gibi kısa bir süre son defa olarak Abgar XI.nin Gordianus III. Tarafından Urfa'ya hükümdar tayin edilmesiyle ihya edilmiş, fakat bu Roma imparatorunun öldürülmesi sonrasında halefi Philippus, Sasani hükümdarı Şapur ile anlaşmayı tercih ederek Mezopotamya'yı İranlılara terk etmek üzere bir anlaşma imzalamış, ancak bu anlaşma tatbik edilememiş ve Mezopotamya yine Romalıların elinde kalmıştır. Fakat bu sırada Orshoene Krallığı kesin olarak tarihe karışmıştır (MS 244). MÖ 132 - MS 244 yılları arasında 376 yıl devam eden Orshoene Krallığı, para basacak kadar özgür ve güçlü İran devletine kafa tutamayacak kadar güçsüzdü.
Urfa Krallığının bütün dünyaya yayılan esas ünü Hıristiyanlıkla ilgisidir. Kral V. Abgar'ın (Kara Abgar-Büyük Abgar) MS 13-50 yılları arasındaki ikinci saltanat devresi Hıristiyanlık tarihi bakımından çok önemli sayılır. Bütün Hıristiyanlık alemince meşhur olan "Abgar Efsanesi"ne göre bu zat, Hz. İsa'ya mektup yazarak Hıristiyanlığı teb'asıyla birlikte kabul ettiğini bildirmiş ve Hz İsa'yı dinini yaymak üzere Urfa'ya davet etmiştir. Bu davet üzerine Hz. İsa, yüzünü sildiği mendile çıkan mucizevi resmini havvarilerinden Addai ile birlikte Kara Abgar'a göndermiştir. Hıristiyanlık aleminde kutsal sayılan bu mendilin uzun süre Urfa'yı düşmanlardan koruduğuna inanılmış, MS 944 yılında Bizans imparatorunun doğudaki kuvvetlerinin komutanı Ioannes Kurkuas Urfa üzerine yürüyerek bu mucizevi resmi almayı başarmış ve onu büyük bir törenle İstanbul'a götürmüştür. Mandilion, Hıristiyan sanatında oldukça yer tutmuş ve hayali resimleri bir çok batı müzesini süslemiştir Bu ilgi çekici efsanede kral V. Abgar'ın Hıristiyanlığı kabul etmiş olması, tarihi gerçeklere uygun değildir. Hıristiyanlığı ilk kabul eden hükümdar, aynı hanedana mensup, aynı adı taşıyan IX. Abgar'dır ve bu olay 214 yılında gerçekleşmiştir. 3. ve 6. Yüzyıllar boyunca Urfa ve bölgesi Roma'ya bağlı kaldı. Romalılar Urfa başta olmak üzere bütün şehirlerin surlarını yenileyip güçlendirdiler. Halife Hz. Ömer (634-644) zamanında Irak orduları komutanı Sa'ad bin Ebu Vakkas'ın gönderdiği Abdullah bin Alban idaresindeki ordu 639 yılında Urfa'yı almış ve Orshone'yi Diyar'ı Mudar adıyla Şam eyaletine bağlamıştır. İslam idaresi Urfa'daki Hıristiyan halka azami hoşgörüyü göstermiş, İslam'ın bu tutumu karşısında yerli halk kısa zamanda kendi arzularıyla Müslümanlığı kabul etmiştir. Emeviler ve Abbasiler zamanında cereyan eden iç ve dış olaylar esnasında Urfa daima İslam imparatorluğunda kalmış, ancak Abbasilerin dağılma yıllarında 1030 yılında Bizans hakimiyetine girmiştir. Selçuklu Sultanı Melikşah, komutanlarından Emir Bozan'ı Urfa'nın fethine gönderdi. Emir Bozan şehri üç ay sıkı bir şekilde kuşattı. Bu şiddetli kuşatma sırasında dışarıdan yardım göremeyen şehir halkının ileri gelenleri Bozan'ın yanına giderek Urfa'yı ona teslim ettiler (Mart 1087). Böylece Urfa Selçuklu hakimiyetine girmiştir.
Urfa, 1098'de I. Haçlı Seferleri sırasında Prens Baudouin de Boulogne tarafından zaptedilerek Haçlı Kontluğu idaresine girmiştir. Musul Atabeyi Nurettin Zengi 1144'te Urfa'yı alarak Haçlı Kontluğu idaresine son vermiş, onun bu haraketi II. Haçlı seferlerine başlamasına neden olmuştur. Eyyübilerden Artuklulara geçen Urfa, Moğol tahribinden sonra Karayülük Osman Bey tarafından Akkoyunlu idaresine geçirilmiş, daha sonra Memlük hakimiyetine girmiş, 1516'da Mercibadık Savaşı neticesinde Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1650 yıllarında Urfa'yı ziyaret eden ünlü seyyah Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Urfa'dan şu şekilde bahsetmektedir. "...Nuh tufanından sonra kurulan eski şehirlerden biri de Urfa'dır. Semud kavminden Rohay adında bir hükümdarın yapısıdır. Hz. İbrahim'i bu şehirde Nemrut ateşe attırmıştır. Hz. İsa, buraları Kayseri'nin idaresinde iken, gelip bir kiliseye inmiş. Onun için buraya Deyr'i Mesih derler. Havvariler burada İncil'i gayet hazin bir sesle okurlarmış. Onun için makama "Rehavi" demişlerdir." "...Nihayet Emevilerden Muaviye Şam'da iken, asker gönderip burayı Rumlardan alarak İslam ülkelerine katmıştır. Sonra Abbasilerden Me'mun bir sebeple buraya gelip İbrahim Halil Türbesini tamir ettirmişlerdir. Birçok hükümdarın eline geçtikten sonra H.922 tarihinde Yavuz Sultan Selim Mısır'a giderken burasını Hadım Sinan Paşa almıştır." "...Kalenin dört tarafı gayya kuyusu gibi uçurum kayalardır. Kale kapısının iç yüzünde bir cami vardır. Urfa camileri hepsi 22 mihraptır. İbrahim Halil Camii, Hasan Padişah Camii, Pazar Camii, Dabbakhane Camii, Ahaveyn Camii ve Çakeri Camii içerisinden İbrahim Halil suyu geçerek havuz ve şadırvanları canlandırır. 67 kadar mahalle mescidi vardır." "...Sekiz hamamı vardır. Çarşı ve pazarı toplam 400 dükkandır. İki bedesteni vardır. Saraçhanesi İbrahim Halil nehri kenarındadır..." XVI. yüzyıl sonlarında Karayazıcı Abdülhalim isyanı nedeniyle çok kanlı olaylara sahne olan Urfa'da karışıklık kısa zamanda bastırılmıştır. 1837 yıllarında Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa kenti kısa bir süre elinde tutmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun I.Dünya Savaşı'ndan yenik çıkması üzerine Urfa, 24 Mart 1919 tarihinde İngilizler tarafından işgal edilmiş, 30 Ekim 1919 tarihinde yine İngilizler tarafından Fransızlara devredilmiştir. 11 Nisan 1920'de Fransızları kesin yenilgiye uğratan Urfalılar bu zaferlerinin anısı olarak TBMM'nin kararıyla 1984 yılında "ŞANLI" ünvanına kavuşmuşlardır.
Urfa Milletvekili Osman Doğan ve 17 arkadaşının, Kurtuluş Savaşında gösterdiği kahramanlıktan dolayı Urfa ili adının "Şanlıurfa" olarak değiştirilmesine ilişkin kanun teklifi TBMM tarafından 12.6.1984 tarihinde kabul edilerek kanunlaşmıştır. (Urfa ilinin adının Şanlıurfa olarak değiştirilmesi hakkındaki 3020 sayılı kanun 22 Haziran 1984 tarih 18439 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.)
[değiştir]
Dini Turizm

Kentin "Peygamberler Şehri" olarak tanınması dini turizm açısından büyük önem taşımaktadır. Musevi, Hristiyan ve Müslümanlar tarafından tanınan Hz. İbrahim'in Urfa'da doğup yaşadığına inanılmış olması bu kentin her üç dine mensup topluluklarca kutsal olarak tanınmasına neden olmuştur. Hz İbrahim'in doğduğu mağara, ateşe atıldığında düştüğü yerde oluşan Halil-ür Rahman ve Aynzeliha Gölleri ile çevrelerindeki kutsal mekanlar her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilmektedir. M.Ö.132-M.S 250 yılları arasında Urfa'da hüküm süren ve mahalli krallık olan OSROENE Krallığı dönemi Hristiyanlık açısından büyük önem taşımaktadır. Osroene Krallarından Abgar Ukomo'nun Hristiyanlığı dünyada resmi din olarak kabul eden ilk krallardan olduğuna, bu şahsın Hz. İsa'yı dinini yaymak üzere Urfa'ya davet ettiğine, Hz. İsa'nın yüzünü sildiği mendile çıkan mucizevi resmini ve Urfa'yı kutsadığına dair bir mektubunu Abgar Ukomo'ya gönderdiğine Hristiyanlık alemince inanılmaktadır. Bu nedenle Hristiyanlar günümüzde bile Urfa'ya "Kutsanmış Şehir" anlamına gelen "The Blessed City" demekte ve bu tarihi kenti ziyaret etmektedirler. Ayrıca Şuayp Peygamberin makamının yer aldığı tarihi Şuayp Şehri'nin kalıntıları, Eyyüp Peygamber hanımı Rahime Hatun ve Elyesa Peygamberin Türbelerinin yer aldığı Viranşehir ilçesi yanındaki Eyüp Nebi Köyü, İl merkezinde Eyyüp Peygamber'in hastalık çektiği mağara, çok sayıda yerli yabancı turist çeken Peygamber makamlarındandır. Şanlıurfa'nın Hac yolu güzergahında bulunması, hacı adaylarının ve Umre ziyaretine giden, dönen kafilelerin peygamber makamlarını ziyaret etmek amacıyla en az bir gün süre ile il merkezinde konaklamaları turizme büyük canlılık getirmektedir.
[değiştir]
Arkeoloji Turizmi

Şanlıurfa; Harran, Şuayp, Soğmatar gibi dünyaca ünlü tarihi kent kalıntılarına sahip olması, il merkezinde çeşitli dönemlerden kalma tarihi evler, çarşılar, hanlar, hamamlar ve camiler gibi mimari eserlerin yoğun bir doku oluşturması, bu dokunun bozulmadan günümüze kadar gelmiş olması nedenleriyle tarihi eserlere meraklı turistlerin ilgisini büyük ölçüde çekmektedir. Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu bölgesinde bulunan Şanlıurfa 37- 49' 12"- 40-10' 00" doğu meridyeni ile 36- 41' 28"- 37- 57' 50" kuzey paralelleri arasında yer alır. Şanlıurfa'nın en doğu ucu Ceylanpınar'ın biraz doğusunda Aşağı Hümera köyü ( 37 - 49'12"), en batı ucu Halfeti ilçesi (40_ 10' 00"), en kuzey ucu Siverek ilçesi Bucak nahiyesi kuzeyinde Çatalpınar Köyü (37- 57' 50"), en güney ucu Akçakale (36 - 41' 28") dir. Şanlıurfa'nın yüzölçümü 19.615 km2 (D.İ.E 1995 yıllığı) ile Türkiye yüzölçümünün %3'nü oluşturur. Sahip olduğu alan itibari ile Türkiye sıralamasında 7. sırada yer almaktadır. Geniş ova ve düzlüklere sahip olan Şanlıurfa'nın arazisinin % 78'ini ova ve yaylalar, % 22'sini dağlık alanlar oluşturmaktadır. Bu bilgilere göre en batı ucu ile en doğu ucu arasında 2 - 19' 48" fark vardır. Bu ise 9 dakika, 20 saniye, zaman farkını ifade eder. Yani Ceylanpınar da güneş doğduktan sonra Halfeti'de 9 dk 20 sn sonra doğar. En kuzey ucu ile en güney ucu arası 130 km'dir. Şanlıurfa İli'nin Merkez İlçe ile birlikte 11 ilçesi, 27 belediyesi, 19 bucağı, 1066 köyü ve 1625 köy altı yerleşim yeri bulunmaktadır. İdari yönden dağınık ve geniş bir yerleşim özelliğine sahiptir. 2000 yılı genel nüfus sayım geçici sonuçlarına göre; Şanlıurfa'nın nüfusu 1 436 956'ya ulaştı. Bu sonuca göre Şanlıurfa'nın nüfusu %36.1 artış göstermiştir. İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü verilerine göre; 2001 yılında Şanlıurfa genelinde 64 bin 772 doğum, 6 bin 403 ölüm olayının gerçekleştiği yine 2001 yılında 677 kişinin saklı nüfus olarak kaydedildiği ve 152 bin 449 kişiye kayıp, değişme ve doğumdan dolayı nüfus cüzdanı verildiği tespit edildi. 30 yıl önce nüfusun % 20'si kentlerde, % 80'i köylerde yaşarken, bugün şehirlerde yaşayan nüfus oranı % 60'lara varmıştır. Bu durum hızlı kentleşmeyi açıkça göstermektedir. Hızlı kentleşme ve nüfus hareketleri gecekondulaşmayı da beraberinde getirmiştir. İl merkezinde gecekondulaşma oranı % 60'lara varmaktadır. İlimizin kendine has sosyal ve kültürel bir yapısı bulunmaktadır. Sosyal yapının en belirgin özelliklerinden birisi aşiretçiliktir. İl genelinde 89 ayrı aşiret bulunmaktadır. Aşiretçilik bağları il genelinde canlılığını halen korumaktadır. Özellikle kırsal kesimde kan davası, berdel, çok evlilik, küçük yaşta evlendirme, kız çocuklarını okula göndermeme gibi gelenek ve görenekler giderek azalsa da varlığını sürdürmektedir. Hz. İbrahim (A.S)'ın doğduğu mağara, ateşe atıldığında düştüğü yerde oluşan Halil-ür Rahman ve Aynzeliha Gölleri ile çevrelerindeki kutsal mekanlar her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilmektedir. Şuayp Peygamberin makamının yer aldığı tarihi Şuayp Şehrinin kalıntıları, Eyyüp Peygamber, hanımı Rahime Hatun ve Elyesa Peygamberin türbelerinin yer aldığı Viranşehir ilçesi yanındaki Eyüp Nebi Köyü, il merkezinde Eyyüp Peygamberin hastalık çektiği mağara, çok sayıda yerli yabancı turist çeken Peygamber makamlarındandır. Şanlıurfa; Harran, Şuayp, Soğmatar gibi dünyaca ünlü tarihi kent kalıntılarına sahip olması, il merkezinde çeşitli dönemlerden kalma tarihi evler, çarşılar, hanlar, hamamlar ve camiler gibi mimari eserlerin yoğun bir doku oluşturması, bu dokunun bozulmadan günümüze kadar gelmiş olması nedenleriyle tarihi eserlere meraklı turistlerin ilgisini büyük ölçüde çekmektedir.
[değiştir]
Görülmeye Değer Yerler Ulu Camii: Urfa merkezindeki camilerin en eskilerindendir. Ulu Cami, bazı kaynaklardan anladığımıza göre eski bir sinagog iken M.S. V. yüzyıl başlarında St. Stephan Kilisesi adını alan ve kırmızı renkteki mermer sütunlarının çokluğu nedeniyle "Kızıl Kilise" olarak da adlandırılan bir Hristiyan kilisesinin yerine inşa edilmiştir. Bu kilisenin avlusuna ait duvarlar, bazı sütun ve sütun başlıkları ile halen minare olarak kullanılan sekizgen gövdeli çan kulesi bugün ayaktadır. İnşa kitabesi bulunmadığından caminin ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Camideki mevcut kitabeler onarım devirlerine ait olup inşa tarihi hakkında fikir vermemektedir. Nurettin Zengi tarafından tamir ettirilerek bugünkü şeklini alan, Halep Ulu Camii ile benzer bir plan gösteren Urfa Ulu Camii'nin Zengiler zamanında 1170-1175 yılları arasında yaptırılmış olabileceği tahmin edilmektedir. Hasan Padişah Camii: Eş değerde çok kubbeli camiler grubuna giren Hasan Padişah Camii 15. yüzyılın ikinci yarısında Akkoyunlu Devleti Sultanı Uzun Hasan tarafından Toktemur Mescidi'nin batısına bitişik olarak yaptırılmıştır. Cami, kıble duvarı boyunca sıralanmış tromplu üç büyük kubbe ile örtülü dikdörtgen bir plana sahiptir. Kubbeler orta bölümde dört bağımsız payeye, doğu ve batıda ikişer duvar payesine, kuzey ve güneyde ise duvarlara otururlar. Son cemaat yeri, önde payeler üzerine oturan çapraz tonozlarla örtülü sekiz gözlüdür. Doğu baştaki göz Toktemur Mescidi önüne rastlamaktadır. Avlunun kuzeyinde yer alan tek şerefeli ve poligonal gövdeli minare 1859 tarihinde Halil Bey tarafından tamir ettirilmiştir. Rızvaniye Camii: Halil-ür Rahman Gölünün kuzey kenarı boyunca yer alan bu cami, Osmanlılar'ın Rakka Valisi Rızvan Ahmet Paşa tarafından 1716 yılında yaptırılmıştır. Cami avlusunun üç tarafı, medrese odaları ile çevrilmiştir. Rızvaniye Camii, mihrap duvarı boyunca sıralanmış üç kubbesiyle dikdörtgen bir plana sahiptir. Üç gözlü son cemaat yerinin üzeri üç kubbe ile örtülü olup, doğu ve batıdaki kubbeler yanlara doğru yarım kubbelerle genişletilmiştir. Caminin inşa tarihinden kalma ahşap kapısı zengin bitkisel süslemelidir. Halil-ür Rahman Camii: Halil-ür Rahman Gölü'nün güneybatı köşesinde yer alan bu camii medrese, mezarlık ve Hz. İbrahim'in ateşe atıldığında düştüğü makamdan meydana gelmiş bir külliye halindedir. Caminin güneydoğu köşesine bitişik kare gövdeli kesme taş minarenin batı cephesindeki kitabede, Eyyübiler'den Melik Eşref Muzeffereddin Musa'nın emriyle 1211 yılında yaptırıldığı yazılıdır. Halk arasında Döşeme Camii veya Makam Camii olarak da adlandırılan Halil-ür Rahman Camii'nin Bizans devrine ait Meryem Ana kilisesi'nin yerinde inşa edildiği tahmin edilmektedir. Bir görüşe göre de şehirdeki en eski camilerdendir. Halife Me'mun zamanında Hz. İbrahim Makamı'na inşa edilmiştir. Urfa Kalesi ve Şehir Surları: Kentin güneybatı kesiminde, Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha göllerinin güneyindeki Damlacık Dağı üzerindedir. Doğu, batı ve güney tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrili, kuzey tarafı ise sarp kayalıktır. 814 yılında (Abbasiler Dönemi) şehir sularının yeniden inşa edilmesi sırasında kalenin de Seleukoslar dönemine ait eski kalıntılar üzerine yeniden inşa edildiği kuvvetle muhtemeldir. Güneydeki kayadan oyma hendeğin M.S. III. yüzyıla ait kaya mezarlarının üzerine yapıldığı kesilmiş kaya mezarlarından anlaşılmaktadır. Kale üzerindeki Korinth başlıklı iki sütunun arası 14 m. olup yükseklikleri 17.25 ve çapları 4.60 metredir. Doğudaki sütunun kente bakan yüzünün 3 metre yukarısında Estrangela türündeki Süryanice kitabede: "Ben askeri ko[mutan] BARŞ[AMAŞ] (iGüneşin Oğlu)'ın oğlu AFTUHA. Bu sütunu ve üzerindeki heykeli başbakan MA'NU kızı, [kral MA'NU] eşi, hanımefendim ve [velinimetim] kraliçe ŞALMETH için yaptım." yazılıdır. Kitabede adı geçen Edessa kralı Iİ. MA'NU (240-242)'dur. Saltanat tarihleri dikkate alınırsa, bu sütunların 814 yılındaki surlar ve kalenin esas inşa tarihinden önce buraya birer anıt sütun olarak dikildikleri ortaya çıkar.