Lösev
Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
2 sonuçtan 1 ile 2 arasý

Konu: Rabýta, Rabýta Nedir, Rabýta Hak mýdýr, Rabýta Nasýl yapýlýr

  1. #1

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart Rabýta, Rabýta Nedir, Rabýta Hak mýdýr, Rabýta Nasýl yapýlýr

    Rabýta, Rabýta Nedir, Rabýta Hak mýdýr, Rabýta Nasýl yapýlýr
    1
    Rabýta bað demektir. Ýki þeyi birbirine baðlamak. Tasavvufta müridin þeyhi hayal etmesi ondaki feyze, nura, nisbete müþteri olmasýdýr. Rabýtanýn pek çok þekli vardýr. En güçlüsü telebbüsü rabýtadýr. Bu rabýtada mürid kendisini þeyh farz eder, onun þeklini vücuduna sokar. Artýk kendisi deðil, þeyh vardýr. Ama sofiler rabýtada genellikle þeyhlerini karþýlarýnda yüksek bir tahta oturmuþ surette canlandýrýrlar.

    Gerçekten rabýta için açýk bir nas (Kuran-ý Kerim ayeti) olmadýðý gibi peygamber döneminde böyle bir uygulama da yoktu. Zaten ehli tasavvuf da rabýtanýn bir ibadet biçimi olmadýðýný, bir sevgi tezahürü ve manevi ilerlemede bir teknik olduðunu belirtmektedirler. Tevillerle yeni bir ibadet tesis etmek dine bidat koymaktýr. Zaten ehli tasavvuf, özellikle Nakþibendîler bu konuda çok hassastýrlar.

    Peki, rabýta bir ibadet biçimi deðilse ve bir sevgi ve maneviyatta geliþme tekniði ise tasavvufta buna niçin ihtiyaç duyulmuþtur? Rabýtanýn temel iþlevi nedir? Öncelikle þunu belirteyim, din demek tasavvuf demek deðildir. Bir Müslüman dinin emir ve yasaklarýný yerine getirerek de cennete girebilir. Tasavvufun gayesi Cibril hadisinde iman, Ýslam sorularýndan sonra gelen ‘ihsan’ sorusuna cevap teþkil etmektedir. Vakýa suresinde de 'ileri geçenler' olarak adlandýrýlan taifeye þümuldür. Ne yazýk ki bu surede bu taife, ümmet-i Muhammed’de geçmiþ ümmetlere göre daha az olacaðý da vurgulanmaktadýr. Allah'ýn tasavvufun sýrrýnýn akýl ve þeriata uymadýðýný da Kehf suresinde Hz. Hýzýr ve Hz. Musa kýssalarý ile bu ümmete ders verdiðini de unutmayalým. Gerçi mürþitler þeriatý da her zaman birinci plana aldýklarýný, þeriatsýz tarikat olmayacaðýný da vurgulamýþlardýr.

    Ben peygambere sahabeler kadar muhabbet duyabilir miyim? Kesinlikle duyamam. Muhabbet görmekle olur. Bir tebessüm, bir bakýþ muhabbeti gerçekleþtirir. Bir nurlu yüz insaný candan vurur. Bir güzel sohbet yüreklere iþler. Maalesef bizler bundan mahrumuz. Sahabeler ise bunu yaþýyorlardý. Yani onlarýn her saniyesi o zatla rabýtalý geçiyordu. Hatta hadisi þeriften peygamberimizden (s.a.s) ve peygamberlerden (a.s.) sonra ümmetin en hayýrlýsý olan Hz Ebubekir (r.a.) kaza-i hacetinde (tuvalette) bile Rasullah’ý düþündüðünü ve bundan bizar olarak Rasullah’a geldiðini onun da bunu doðal karþýladýðýný anlýyoruz. Sevgi hayal doðurur. Ýþte rabýta bu hayaldir. Mürþidini hayal etmektir. Peki, mürþidini hayal etmek ne doðurur? Sevgi doðurur. Mürþit silsilesi ile Hz Rasullah’ýn (s.a.s) vekilidir. Silsilesi saðlamsa tabii. Her þeyde olduðu gibi bunlarýn da sahteleri olduðunu unutmayalým. Peki, gerçek bir mürþid-i kâmili hayal etmek sofiye ne kazandýrýr. Fenafiþþeyh makamýný verir. Bu uzun yýllarý alabilir. Ama fanafiþþeyhlik de onu fenafillâha götürür. Rabýtasýz hiç bir kimse fenafillâh olamaz. Üyevsiler bile Allahýn rahmeti ile Hz. Hýzýr Aleyhisselamýn veya ahrete teþrif etmiþ bir velinin þeyhliðinde fenafillâha ulaþabilmiþlerdir. Çünkü þeytanlar nefsin mülhime sýnýrýnda beklerler. Oradan yukarýya ancak rabýta nurlarý ile çýkýlabilir. Baþka bir yol mümkün deðildir. Allah'ta fenaya ve bekaya ulaþmýþ bir mürþidi rabýta yaptýðýmýz zaman elde ettiðimiz kazanç çok büyüktür. Ýlim, hikmet ve bilhassa nur mürþitten rabýta yapanýn üzerine adeta saðnak saðnak yaðar. Kalp gözü açýk olanlar bunu görebilirler. Mürþit saðlam silsilesi ile bunu sadatlardan, Rasulullahtan (s.a.s) ve Allahtan (c.c.) alýr. Yani bir hiyerarþi var. Rabýta olmasa mülhime nefs sýfatýna ulaþmýþ kiþi þeytanlarýn oyuncaðý olur, delirir. Tövbe etmiþ tarikata yeni girmiþ kiþi rabýtayý bilemez, kýymetini de anlamaz. Zamaný boþa geçirmek olarak telakki eder. Çünkü bir yarar gördüðüne kani olmaz. Ama durum böyle deðildir. Biz de bu basamaklardan geçtik. Tasavvuf kitaplarýndan rabýtanýn zikirden daha eftal olduðunu okuyunca taaccüp etmiþtik. Hatta karþý geldik. Ýnanmadýk. Ama zamanla kalp gözümüz açýlýnca iþin hakikatine bizzat þahit olduk. Meðer sadatlar doðru söylemiþ, rabýtasýz zikir maksada ulaþtýrmaz, ama zikirsiz rabýta maksada ulaþtýrýrmýþ. Tasavvufu bir kelime ile tanýmlamak gerekirse rabýtadýr. Rabýta nefse çok aðýr gelir. Nefis rabýtayý ölmekle eþ görür. Gerçekte de öyledir. Rabýta ile nefis daha doðrusu emmare, levvema, mulhime nefisler ölür. Nefis mutmainne makamýna ancak bir Allah dostunun gölgesi ile yani rabýta ile çýkabilir. Zor, çok zor nefsin rabýtayý kabul etmesi. Ben bile bu yolda pek çok sorunla karþýlaþýyorum. Ama ilaç acý da olsa çok yararlý. Bunu anladým. Ýnþallah bu yazýmýz insanlarýn gönüllerinde rabýtaya teþvik olur. Namazda dünyevi þeyleri hayal edeceðimize kalbimizi þöyle bir rabýtaya baðlarsak ihsan makamýna doðru yol alabiliriz. Namazý kýlan ben deðilim mürþidimdir. O Kâbe-yi þerifede namaz kýlýyor. Bakýn bakalým namaz ne kadar tatlý olacak. Aksi halde namaz dünyevi, þeytani hayallerle geçmektedir. Namazda kalbe nefse sahip çýkmak çok zordur.

    2
    Geçmiþime baktýðýmda bir zamanlar benim de rabýtayý inkâr ettiðimi hatýrladým. O zamanlar Seyyid Kutup, Mevdudi, Ali Þeriati gibi Ýslam büyüklerinin eserlerini okuyordum. Daha sonra Risale-i Nurlarý okudum. O zamanlar tasavvuf, hususiyle rabýta beni çok itiyordu. Þeriatýn ayaklar altýnda olduðu bir ortamda bir kenara çekilip þeyhin suretiyle meþgul olma bana çok komik ve acýnacak bir durum olarak görünüyordu.

    Ama yýllar geçti. Bazý acayip garaip olaylar oldu. Kendisini ve mekânýný daha önce görmediðim bir þeyhi mekânýyla birlikte rüyada çok açýk bir þekilde gördüm. Bir yýl kadar sonra da bir tesadüfle o þeyhi ve mekânýný tanýdým. Tövbe ve zikir aldým. Rabýta dersleri ise bana zor geldiði için pek önem vermedim. Önceleri istemeye istemeye yapmaya baþladým. Hem çok kýsa tutuyordum hem de pek sevmiyordum. Ama okuduðum kitaplardan rabýtanýn önemini bildiðim için istemeden de olsa yapmaya çalýþýyordum.

    Belki nefsimin bir kusuru, ama bazý iþlerde çok iþime yaradý. Biraz inatçýyýmdýr. Rabýtada da öyle oldu. Sebat ettim. Bunda bir sýr vardýr, diyordum. Nefsime aðýr geldiðine göre þeytanlar da bu rabýtadan pek hoþlanmýyordur, diye düþünürdüm. Hâlbuki zikir derslerimi hiç kaçýrmýyordum. Her gün yapýyordum. Zikirden müthiþ zevk alýyordum. Ama rabýta bana zamaný boþa geçirmek olarak görünüyordu. Vesveseye giriyordum. Rabýtaya çok kýsa bir zaman ayýrýyordum. Ama onu hiç terk etmedim. Mutlaka her gün kýsa da olsa yapmaya çalýþtým. Sonra kalp gözümüz sadatlarýn himmetiyle açýldý. Gözlerimizi kapattýðýmýzda nurlarý müþahade etmeye baþladýk. Nurlar deðiþik renktedirler. Kýrmýzý, sarý, yeþil, siyah, beyaz ve bu renklerin karýþýmý deðiþik tonlar da vardýr. Bu nurlar insanýn kalp, ruh, sýr, hafi, ahfa gibi letaif noktalarýnda çýkar. Letaifler çalýþmaya baþladýðýnda neyin nereden çýktýðýný anlamazsýnýz bile. Nurlar birbirine girer, akýl almaz bir hýzla dönmeye baþlarlar. Manzara gerçekten harikadýr. Hayranlýkla seyredersiniz. Tabii konumuz rabýta. Zikirde bu nurlar sanki insandan neþ'et eder gibidir. Yani bildiðimiz de odur. Letaifler çalýþýr ve nur üretirler. Zikrin feyzi olarak. Ama rabýtada baþka türlü olmakta. Gene letaifler çalýþýr, ama asýl nur, feyz, nisbet yani nur dýþýnda baþka þeyler adeta hayal edilen mürþidden sana gelmeye baþlar. Sonra bu nurlarýn ortasýnda çok parlak beyaz, þeffaf bir nur oluþur ve orada bazý sýrlý görüntüler olduðu gibi konuþmalar da cereyan edebilir. Bir de nispet kokusu. Bu öyle bir kokudur ki, dünyada böyle bir kokunun eþi benzeri yoktur. Aklýnýz baþýnýzdan gider. O koku için hayatýnýzý bile feda edebilirsiniz. Rabýta bazen bu koku da nasip olabilir. Rabýtanýzýn gücüne göre koku artar veya eksilir ama bazen burnunuzun direðini kýrarcasýna gelir. Allah’ým al canýmý, yeter bu dünya çöplüðünde bunaldýðým, diye düþünürsünüz. Yani bu koku için canýnýzý vermek istersiniz. Rabýta sýrasýnda mürþitten gelen feyz, nisbet ve nur ise sanki bir nisan yaðmurunda güneþin altýnda serinlemek için ýslanmak gibi çok hoþtur. Yani rabýtanýn baþý nefse çok aðýr gelir ama sonundaki nimetleri çok büyüktür. Tabii bunlara takýlmak tasavvufta hoþ görülmez, þeyh de daima önemli olanýn Allah (c.c.) rýzasý olduðunu, bu tür hediyelere aldanmamayý nasihat eder.

    Allah’ýn üzerine yemin ediyorum ki, bu söylediðim nimetleri kafamdan atmadým, hepsi de bize nasip oldu. Ama þunu da itiraf edeyim ki, eðer þeyhi ve mekânýný onu tanýmadan önce rüyamda görmeseydim ben ne tasavvuf yoluna girerdim ne de bir þeyhe rabýta yapardým. Çünkü herkes gibi ben de nefsimi seven bir insaným. Daha önce okuduðum ve etkisi altýnda kaldýðým Ýslam büyüklerinin adlarýný söyledim. Rabýta nefsi þeyhin nefsinde yok etmedir. Buna tabii ki insan fýtri olarak karþý koyar. Ben de senelerce buna karþý koydum. Hem de nasýl. Anlatsam ayrý bir konu olur. Hala nefsimde belli bir derecede de var. Ama rabýtanýn yararlarýný gördükçe bu günden güne azalýyor. Rabýta nefisle savaþmaktýr. Emmare, levvame, mülhime nefisleri öldürüp yerine mutmainne nefsi ikame etmedir.

    Nefsin mülhime sýfatýnda Allah ezeli düþmanýmýz þeytanla bizi karþý karþýya getirmektedir. Özellikle cinni diþi þeytanlarýn cinsel tacizleriyle. Biliyor musunuz sizi bu sýrada sadece telebbüsü rabýta ve vahdaniyet murakabesi þeytandan kurtarýyor. Onlarý yakýyor. Sizden uzaklaþmasýný saðlýyor. Sureler, ayetler þeytana biraz zarar veriyor, ama onlarý uzaklaþtýramýyor.

    Hz. Yusuf’a da görünen burhan Hz. Yakup’tur. Ben buna aynel yakin inanýyorum. Hz. Yusuf rabýta ile kurtuldu. Yoksa az da olsa meylettiði kadýndan onu hiç bir þey kurtaramazdý. Ama tabii þeriat yine ölçümüz. Çünkü zina insaný manevi terakkiden alýkor. Zaten þeytanlar zinanýn bu özelliðini bildiði için ümmet-i Muhammedi bununla esiri etmiþ. TABÝÝ ZÝNANIN ÇEÞÝTLERÝ ÝLE. Özellikle göz, hayal zinasý… Ne var hayalinde canlandýrdýðýn kadýnlar kadar da Allah dostlarýný canlandýrsan…. Bak buna rabýta derler. Rabýta þirktir. Ýþte bak nefis nasýl þeytanla iþbirliðinde.

    Tasavvufta bunlarýn anlatýlmasý hoþ karþýlanmaz. Çünkü sýrdýrlar. Hiç bir kitapta açýkça bu anlattýklarým, ben bunlarý yaþadým aðzýyla, söylenmez. Çünkü söyleyeni mesuliyet altýna sokar. Onu gurura, kibre götürebileceði gibi insanlarýn da aleyhlerinde dedikodu yapmalarýna, ondan çekinmelerine neden olabilir. Onun için bu tür sohbetleri duyamazsýnýz. Biz internet sayesinde nick ismimizle bu tehlikelerden korunduðumuz için yazdýk. Allah (c.c.) bir kusurumuz varsa affetsin. Âmin.

    Þeyhler þeytanlarla, nefisle savaþarak o makama seçilmiþlerdir. Silsileye Rasulullahýn (s.a.s) onayýyla alýnmýþlardýr. Zincirin halkalarý gibidirler. Ýþte rabýta yapan kiþi de böyle bir halkaya girmeye namzettir.

    Rabýtayý akýlla mantýkla kabul edemezsiniz. Çünkü akýl nefse baðlýdýr. Nefis ise baþka bir insaný veli de þeyh de olsa kendisinden üstün olarak kabul etmez. Ama Allahtan (c.c.) yardým isterseniz ve nasuh tövbe ile tövbe edip bir kâmil þeyhi size nasip etmesi konusunda dua ederseniz ve bu duanýzda ýsrarcý olursanýz -ki bazý dualarýn kabulü seneler sonra olur- tarikat nasip olduktan sonra rabýta insana nasip olabilir. Yoksa bu inci, katýr boncuðu deðildir. Kolay kolay ele geçmez. Aðla, aðla, aðla…. çok aðla belki o zaman nasip olur. Biz de günahlarýmýza çok aðladýk da Allah o rüyayý ve tarikatý nasip etti. Yoksa kimse kimsenin sözüyle gerçek manada bir yola giremez. Belki etkilenip girer, ama nefsi þeytanýn igvasýyla etkilenip hep þüphe içinde kalýr. Tarikattan nasibi o kadar çok olmaz. Þeyhte, tasavvufta kusur görmeye baþlar. Layýkýyla þeyhe teslim olamaz. Hz. Hýzýr Aleyhisselam karþýsýnda nefsi Hz. Musa Aleyhisselam gibi homurdanýr durur.

    Allah dostlarý da seni Rasulullaha’a (s.a.s) götürür. Rüyada deðil, uyanýk vaziyette. Öldür bakalým rabýtayla nefsini neler olacak neler. Sen Allah için, Allah dostlarý için nefsini öldürürsen Allah da fazlý ikramýyla seni diriltir. Burasý yiðitlik meydanýdýr. Þeyh o yiðit kiþidir iþte. Tabii silsilesi varsa ve saðlamsa. O da nefsini þeyhinde öldürmüþ, sonra Rasulullah’ta (s.a.s) daha sonra da Allah’ta.

    Sahte þeyhler Türkiyede çok, dikkat edin. Onlar gerçi sizleri yanlýþ yola götürmezler ama tarikat yolunda onlardan bir nur, feyz, nisbet alamazsýnýz. Ama çok çok sevap kazanýrsýnýz. Ben o tür þeyhleri rabýta yaptýðýmda ayný çürük ceviz gibi içlerini boþ gördüm. Nur, nisbet, feyzin gramý yoktur. Onlara da hep hayret ediyorum. Tasavvuf hakkýnda çok þey biliyorlar ama kendilerinin hakiki þeyh olduklarýný nasýl anlamýyorlar. Bir de sitelerine girdim ki rabýtanýn faziletinden bahsediyorlar. Asýl buna þaþýyorum. Rabýta onlar için zindan olsa gerek. Bütün müritlerini de karanlýkta býrakýyorlar.

    Kolay mý, ucuz mu rabýta nimeti? Doðru þeyhi bulmak bir mesele. Bir de nefsi þeyhte fani kýlma. Nefsini þeyhin nefsinde yok etme. Bunlar dað gibi problemler. Aþana aþk olsun. Bu herkese nasip olan bir nimet deðildir. Allah rabýta nimetini herkese nasip etsin. Ümmeti Muhammedi þeytanlardan, nefsin þerrinden kurtarsýn. Âmin.

    3
    Þimdi de rabýtanýn nasýl yapýldýðýna, sofinin bu konuda karþýlaþtýðý problemlere ve sýkýntýlara biraz deðinmek istiyorum.

    Bilin ki, fakir bir kimse ile kimse uðraþmaz. Evini kilitlemese de içeriye hýrsýz girmez. Hýrsýzýn gözü zenginin evindedir. Zengin evini kýrk kilitle muhafaza etse de hýrsýzlar yine de girecek bir delik bulmaktalar. Bunun gibi rabýta da zenginin evindeki deðerli eþyalar gibidir. Þeytanýn tüm derdi bu evdeki rabýta nimetini çalmaktýr. Rabýta onu adeta çýldýrdýr. Öyle bir vesvese fýrtýnasý estirir ki, gönül kulaðý açýk olanlar bile buna çok þaþýrýrlar.

    Ýnsanýn gönül kulaðý açýk olsa bile þeytanlar nefis damarýyla da çaktýrmadan vesveselerine devam ederler. Hiçbir zaman umutlarýný yitirmezler. Çünkü bir insan ömrünün her saniyesi ile Allah’ý zikretse bile fenafiþþeyh ve onun tabi neticesi fenafillâh (yani veli) olamaz, ama zikre o kadar yüklenmeden rabýta yolu ile bu makamlara ulaþabilir. Bunu ben deðil sadatlar, baþta Gavs-ý Hizani olmak üzere tüm sadatlar dile getirmiþtir. Þeytanlar bunu bildiði için rabýtada müthiþ vesvese verirler.

    Aslýnda rabýtasýný doðru dürüst yapan kiþi Allah’ýn izni ile vesveseye de düþmez. Þeytanýn bizimle uðraþmasý hep rabýtadaki ihmallerimiz neticesidir. Mübarekler diyor ki, zikrin nuru aysa rabýtanýn nuru güneþ gibidir.

    Rabýta ile nefis dize gelmektedir. Zulumatlarý uçup manevi âlemdeki þeyhin nefsine benzemeye baþlamaktadýr. Manevi âlemdeki þeyhin nefsi ise en az mutmainne makamýndadýr. Çünkü velilik bu makamla baþlar. Tabii her veli þeyh olamaz. Þeyh kiþi ise mutlaka velidir, þeyh olabilmesi için ayrýca sadatlardan (silsiledeki veliler) ve Hz Rasulluh’tan (s.a.s) silsile ile icazet alýrlar. Ýþte böyle bir þeyh bulunmaz bir incidir. Rabýtasý ile müritleri nura, feyze, nisbete gark ederler. Nasýl güneþ baharda ekilen tarlalarý, bahçedeki aðaçlarý sýcaklýðý, enerjisi, aydýnlýðý ile ürün verecek bir biçimde olgunlaþtýrýrsa gerçek bir mürþit de böyledir. Müridin nefsini emmare, levvame, mülhime basamaklarýndan yukarý doðru çeker, mutmainne basamaðýna ulaþtýrýp Allahýn (c.c.) dostu kýlar. Ama bu iþlem sabýr ister, hepsinden önemlisi nefis ve þeytanla mücadele ister.

    Þeytanýn yardýmcýsý nefistir. Nefis hiç rabýtayý sevmez. Çünkü nefsin temel arzusu baþ olma sevdasýdýr. Rabýta bunu kýrdýðý için insanlarýn büyük çoðunluðu tasavvufa deðil ama rabýtaya karþýdýrlar.

    Rabýta yaparken nefis ve þeytan þu vesveseleri çokça verirler: Bak sen þeyhini gözünde canlandýramýyorsun. Kaþý olmadý, gözü böyle deðildi, simasýný deðiþtirdin, sakalýný dedene benzettin, sen bu rabýtayý yapamayacaksýn, býrak bari, rabýta zamaný boþa harcamaktýr, ne nur ne feyz ne nisbet üzerine geliyor, rabýta yapacaðýna þu önemli iþlerine bak, rabýta ile þeyh kendisini insanlardan büyük görmekte, rabýta Allah ile arana kul sokmaktýr… vb. Bütün bunlar rabýta karþýsýnda kuduran, çýlgýna dönen þeytanlarýn ve nefsin hezeyanlarýdýr.

    Öncelikle þunu söyleyeyim ki, rabýta için þeyhinizi gözünüzün önünde canlandýrmanýza gerek yoktur. Sadece þeyhinizin karþýnýzda veya yanýnýzda olduðunu varsayýn. Yani siz þeyhin huzurundasýnýz. Bu yeter de artar bile. Ama muhabbetin aþýrýlýðýnda istemeseniz bile þeyh gözünüzün önünde canlanýr. Tabii insanýn her günü ayný olmaz. Bazen muhabbet düþebilir, böyle zamanda onun varlýðýnýn karþýnýzda ve yanýnýzda olduðunu varsaymanýz da rabýtanýn nimetlerine ulaþmada yeter. Þeyhin bir kaþý, bir burnu, bir sakalý bile rabýta için yeterlidir. Hatta size ilginç gelecek, deðil þeyhin fiziki portresi mekânýnda olduðunu düþünmeniz bile rabýtadaki nimetleri oluk oluk üzerinize yaðdýracaktýr. Bunlarý biz deneyimlerimizle bildiðimiz gibi sadatlar da böyle söylemiþlerdir.

    Rabýtanýn nimetlerine kavuþmak istiyorsak sadece akþam namazýndan sonra yapýlan suri rabýta ile yetinmemeliyiz. Bu konuda hýrslý olmalýyýz. Akþam namazýndan sonraki rabýta derstir. Yapýlmazsa olmaz. Adabýna uygun olarak yapmaya çalýþalým. Çok bereketlidir.

    Bir de manevi rabýta vardýr. Buna maiyyet rabýtasý da denir. Bu her yaptýðýmýz iþte, her an rabýtalý olmaktýr. Bu rabýtada þeyhini sakýn sureten canlandýrmaya çalýþma, zira nefis býkar, sen de yorulursun, terk edersin, bir daha da dönüp manevi rabýtaya bakmazsýn. Zorlanýrsýn. Hem þeyhi sureten canlandýrmakla onun senin yanýnda olduðunu varsayma ile yapýlan rabýtalarýn kazançlarý arasýnda o kadar büyük bir fark yoktur. Peygamberimiz (s.a.s) amellerin az da olsa devamlý olanýnýn daha hayýrlý olduðunu söylemiþtir. Nefsin de dilini anlamak gerekir. Onun da bazý iþlerde hakký vardýr. Manevi rabýtada þeyhi gözünün önünde canlandýrmayacaksýn ama þeyhin daima senin yanýnda olduðunu farz edeceksin. Bu nefis için fazla enerjiye mal olmayacaðý için sana zamanla bir meleke kazandýracaktýr. Tabii nefis sahibini dinlemeyen eþekler gibi bazen bu iþten kaçacaktýr. Ama sen aklýna gelir gelmez manevi rabýtaya devam edeceksin. Bir de göreceksin ki, zamanla bu iþ sana meleke olmuþ, artýk istemesen de manevi rabýtaya geçmektesin. Þunu söyleyeyim ki, manevi rabýtayý alýþkanlýk haline getiren ayný silahlý bir kiþidir. Ona yanlýþ yapanlar sadatlardan tokat yemeye, güzellik yapanlar da yardým almaya baþlarlar. Allah hepimize manevi rabýtayý nasip eylesin. Âmin.

    Ýþte tasavvufta makam kazanmak isteyenler bu manevi rabýtayý ihmal etmemelidir. Hem iþini yapýyorsun, hem dinleniyorsun, hem sohbet ediyorsun, hem yürüyorsun, hem yemek yapýyorsun, hem dinleniyorsun… hem de þeyhim benim yanýndadýr düþüncesi ile zamanýn manevi anlamda kazanca dönüþüyor. Tek sorun bunu yaþamýna sokup alýþkanlýk ve meleke haline getirmek. Biraz üzerinde durursan nefsin de buna alýþýr. Sigara gibi zararlý bir alýþkanlýðý nasýl býrakmada nefis zorlanýyorsa bu manevi rabýtaya da nefis bir alýþtý mý, hele ilerleyen zamanda bir de tadýný almaya baþladý mý istese de býrakamaz. Çünkü nefis alýþkanlýklarýn tutsaðýdýr. Bu konuda iradesi zayýftýr. Baþlangýçta onu ikna ettikten sonra biraz zorlamak gerekir.

    Bu rabýta hayatýnýn içine girdi mi þeytanlar da sana pek bulaþamaz, yani vesveseye pek düþmezsin. Biz bunu ihmal ettiðimiz için bu konuda çok sýkýntýlar yaþadýk. Kel olduktan sonra ilaç az fayda eder. Yani bilgisayar virüs kaptý mý temizlemek zaman alýyor, ama koruyucu oldu mu anýnda müdahale ediyor. Bu manevi rabýta vesveseye düþmekten Allahýn izni ile müridi korur. Þeytanlar pek yaklaþamazlar böyle bir kiþiye.

    Þeyhin simasýný bir vesikalýk fotoðraf gibi kalbinin üzerinde veya iki kaþýn arasýnda taþýma da sadatlarca övülmüþ bir manevi rabýta türüdür. Ama bunda da þeyhi zihnen canlandýrma yerine simasýnýn suretini orada, yani kalbin üzerinde veya iki kaþýn arasýnda varsayma düþüncesi hâkim olmalýdýr. Þeyhi kalbin üzerinde canlandýrarak rabýta yapmak suretiyle nefsi bu konuda çok zorlamamak gerekir. Zira manevi rabýtanýn bereketi olan her yerde sürekli olmasýnýn nedeni þeyhi zihnen canlandýrmama kolaylýðýndandýr. Allah hepimize nasip etsin. Âmin.

    Üçüncü önemli rabýta çeþidi telebbüsü rabýtadýr. Bu rabýta kendini yok farz edip þeyhi üzerine giydirmektir. Telebbüsü demek zaten elbise demektir. Yani þeyhi bir elbise gibi üzerine giymektir. Bu rabýtayý uyurken yaparsanýz þeytanlardan ve bütün afetlerden emin olusunuz. Yemek yerken yaparsanýz yediðiniz yemeðin hafifliðini hissedersiniz. Bütün o yedikleriniz adeta nura, feyze dönüþür. Ben yemek yerken þöyle bir düþünceyle bunu alýþkanlýk haline getirdim. Dedim ki nefsime, öðünde kaç lokma yiyorsun, ne var ki telebbüsü rabýta ile yiyip de her lokmada Allah’a þükür ve hamd kýlsan. Beþ dakika diþini sýk. Sayýlý lokmalar var. Nefsim bu konuda halen benimle oyun oynamakta, ama bazen on ikiden vurduðum oluyor, ama bu az oluyor. Zira nefis yemek yerken ayný köpekler gibi davranýyor. Nasýl bir kemiði aðzýna alan köpek yanýna yaklaþana hýrlarsa nefis de telebbüsü rabýtada böyle huysuzlanýyor, onu ihmal etmek istiyor. Allah (c.c.) her birimize yemeklerde telebbüsü rabýtayý nasip etsin. Âmin.

    Tabii ibadetleri yaparken, özellikle zikri çekerken hayalinde hem kendini þeyhin mekânýna atmalýsýn hem de telebbüsü rabýta yaparak çift rabýtayla malý götürmelisin. Zikir de ayrý bir kazanç olacak tabii.

    Halid-i Baðdadi Hazretleri müritlerine namazlarýný telebbüsü rabýta ile kýlmalarýný emir buyurmuþlardýr. Zira bu çeþit rabýta namazda huzuru, yani Allah (c.c.) karþýsýnda olma duygusunu daha güzel gerçekleþtirir, ama sadatlar diðer rabýta türlerini namazda hoþ görmemiþler, hatta bundan müritlerini sakýndýrmýþlardýr. Namazda þirke düþecekleri konusunda uyarmýþlardýr. Diðer rabýta türleri derken yani özellikle suri rabýta kastediliyor bundan, yani mürþidini karþýna alýp canlandýrma, namazda kendiliðinden olursa tabii bunda müridin bir kusuru yoktur. Ama elinden geldiðince engellemeye çalýþmalýdýr mürit bu durumu. Bazý þeyhler, mürþidin arakasýnda namaz kýlýyorum, imamýn mürþidimdir, manevi rabýtasý ile namaz kýlmayý tavsiye etmiþlerdir.

    Haa aklýma gelmiþken rabýta þirktir diyenler, cemaatle namazda neden Allah (c.c.) ile kendi aralarýna imamý koyuyorlar, cemaatle namazda imam bizim adýmýza kýyamda iken sureleri okur, Allaha arz eder, biz Allah karþýsýnda huzur duygusuyla bekleriz, bu namazdan da ferdi kýlýnan namaza göre 27 derece yani çarpma iþlemi ile sevap alýrýz. Allah akýl fikir versin, ömrünün yarýsýný belki de tamamýný Allah’a (c.c.) adamýþ bu insanlara insan laf atma cüretini nereden buluyor? Baþka deðil nefsin baþ olma, gurur, kibir damarý Allahýn evliya kullarýna baðlanmayý, onlara gönülden sevmeyi engelliyor. Tabii bu damarý tahrik eden þeytanlarý da unutmamak lazým. Peygamberlere de insanlar ayný nefis damarý ile karþý çýkmýþlardýr. Tabii biz de ayný nefis damarý ile zamanýnda mübarekleri inkâr etmiþtik. Öyle sohbetler yaptýk ki kalbimizin mühürlenmemesine Allah’a sonsuz þükr, hamd u sena ediyoruz. Allah (c.c.) affetsin. Âmin.

    Kitaplara baktýðýnýzda sadatlar o kadar çok deðiþik rabýta türleri anlatmýþlar ki… Bunlara ben hayali rabýta diyorum. Mesela þeyhini deniz farz edeceksin, kendini de o deryaya karýþmýþ bir damla. Baþka bir tanesinde þeyhini çadýr olarak düþüneceksin, kendini de o çadýrýn içinde göreceksin. Þeyhini baþýndaki kavuk olarak hayal edeceksin… Bütün bu rabýta türlerinin ortak paydasýnda þeyhin vücudu ortadan kalkýyor, yerine baþka nesneler konuluyor, bu nesnelerle mürit kendisini iliþkilendirerek nur, feyz ve nisbete gark oluyor. Bu rabýta türleri zor gibi görünse de aslýnda çok kolaydýr, biraz da bereketlidir. Nefsin de az da olsa hoþuna gider. Fantezi gibi. Ara sýra yapmakta fayda vardýr. Nefse ayný yemeði verirseniz býkar ve homurdanýr. Biraz deðiþiklik onun iþtahýný artýrýr.

    Mürit günlük hayatýnda bu rabýtalarý arabanýn vitesleri gibi kullanmalýdýr. Birinden nefsi býkýnca diðerine geçmelidir. Daha doðrusu günlük yaþamýn þartlarýna göre, kolaylýk ve zorluk açýsýndan birini býraktýðýnda diðerine yönelmelidir. Hayatý, günlük yaþamý baþtan sona rabýtalý olmalýdýr. Dediðim gibi bu bir incidir katýr boncuðu deðildir. Allah (c.c.) rabýtanýn kýymetini bilmeyi nasip etsin. Âmin.

    Muhsin Ýyi

  2. #2

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Rabýta ile ilgili aldýðým bazý sorular ve onlara verdiðim yanýtlar þunlardýr:

    ‘Rabýtanýn hak olduðuna inanýyoruz. Ama rabýtadan zevk alamýyoruz. Bunun için ne yapmalýyýz?’ ‘Rabýtadan yeteri derecede yararlanmak nasýl olur?’ ‘Rabýtanýn yarar saðlamasý için ne yapmalýyýz?’ ‘Rabýtayý sevmek için neler yapmalýyýz? ‘Þeyhe muhabbeti nasýl duyabiliriz, artýrabiliriz?’
    Bu sorular, benzer mahiyettedir. Yanýtlarý ayný caddeye çýkar.

    Tasavvuf ve tarikat yolunun amacý nefsi fenaya (yokluða) ulaþtýrmaktýr. Nefsi yok kýlýp Allah’a vasýl olmaktýr. Fenafillâhýn bir þartý vardýr. Bu da önce fenafiþþeyhe ulaþmaktýr. Fenafiþþeyh, müridin nefsini þeyhinde yok kýlmasýdýr. Yani mürit kendisini o kadar yok kýlar ki, hayal dünyasýnda kendisini arasa ancak þeyhini bulur. Þeyhinin karþýsýnda erimiþtir. Nefsi ortadan kalkýp þeyhi var olmuþtur. Ýþte fenafiþþeyh makamý budur. Fenafiþþeyh makamýna insan durup durduðu yerde veya sanýldýðý gibi sadece zikirle ulaþamaz. Rabýta ile ancak fenafiþþeyh makamýna varýlabilir.

    Rabýta karþýsýnda nefis önce isyan eder. Ben bu cümle ile rabýtayý kabul etmeyenleri kastetmedim. Hayýr, rabýtasýný düzenli olarak yapan kiþilerden söz ediyorum. Ýnsanoðlu iþte böyle garip bir yaratýktýr. Düþünce boyutunda rabýtanýn hak olduðunu bilir, rabýta ile ilgili pek çok keramete de tanýk olur, ayrýca düzenli olarak rabýtasýný da yapar ama nefsi rabýtaya karþý çýkar. Çünkü nefis özgürlüðüne çok tutkundur. Baþka birisinin boyunduruðuna girmek istemez. Hele baþka bir insan, bu bir veli için de olsa, yok olmayý hiç istemez. Þeytanla iþbirliðine de çok yatkýndýr. Rabýta ile günden güne özgürlüðünün elinden alýndýðýný, eridiðini bilir, þeyhin nurundan rahatsýz olur. Çünkü bu nurlar onun varlýðýný gün be gün yok etmektedir. Rabýta fenafiþþeyh yolunda müridi gün geçtikçe olgunlaþtýrmaktadýr. Bu yüzden nefis de ilkbaharýn yaklaþmasý ile yerlerdeki karlarýn yavaþ yavaþ erimesi gibi bir durum yaþamaktadýr. Bundan büyük bir hoþnutsuzluk duymaya baþlamaktadýr. Çünkü nefsin kar kadar Allah’a (c.c.) soðuk olan bir tabiatý bulunmaktadýr. Nefsin bu hoþnutsuzluðu ile insan rabýtadan zevk almamaya baþlar. Rabýta ona çok sýkýcý bir iþ olarak gözükür. Vesveseye girer. Kabz (depresyon) hali etkisi altýna alýr. Hatta rabýtada zamanýný boþa harcadýðý, kandýrýldýðý vehimlerini yaþamaya baþlar. Oysa sadatlarýn bildirdiði üzere rabýta tek baþýna insaný maksadýna (fenafillâha) ulaþtýrmaya yeter. Zikir ise böyle deðildir. Çünkü rabýta ile nefis katý yaðýn ýsýda erimesi misali bir hal yaþar. Zikir ise genellikle nefsi katýlaþtýrýr. Çünkü zikreden insan genellikle farkýna varmadan nefsanî bir kendini beðenmiþlik çukuruna ister istemez düþebilir. Bu da onun manevi terakkisini durdurur. Ama rabýtanýn nefsi hor hakir kýlan, yok eden özelliði ile bu kiþi böyle bir çukura düþmekten kurtulur. Elbette bu yolda zikir de gereklidir. Önemini küçümsemiyoruz. Rabýta yemekse, zikir su gibidir. Birbirinden ayrý düþünmek doðru deðildir. Ama tasavvuf ve tarikat yolunun olmazsa olmaz koþulu rabýtadýr. Rabýta olmadan fenafiþþeyh gerçekleþmez, fenafiþþeyh olmadan da fenafillâh olmaz. Bunlar birbirine baðlý çarklardýr. Bunlarýn iþlemesi rabýtanýn edebine ve usulüne uygun olarak yapýlmasýna baðlýdýr.

    Rabýtadan azami derecede yararlanmak, zevk almak, rabýtayý sevmek istiyorsak rabýta sýrasýnda kendimizi daha doðrusu nefsimizi þeyhin karþýsýnda yok bilmek gerekir. Tabii bunu yapmak baþlangýçta biraz zor olabilir. Ama zamanla bu meleke geliþecektir. Þeyhin suretini canlandýrýrken veya þeyhin karþýsýnda var olduðumuzu düþünürken kendimizin anasýr-ý erbasýný (toprak, su, hava, ateþ) daðýtmalý; topraðýný topraða, suyunu suya, havasýný havaya, ateþini ateþe katýp tamamen yok etmeliyiz. Bunu yaparken nefsimizi küçük görmeli, onun þeyhin karþýsýnda bir varlýða sahip olmasýný bile düþünmemeliyiz. Peygamberimizin (s.a.s) þu hadis-i þerifini de daima tefekkür etmeliyiz: ‘Varlýðýn (nefsin) öyle büyük bir günah ki, onunla baþka bir günah mukayese bile edilemez.’ Rabýta sýrasýnda insan bu þekilde hareket ederse, yani nefsini hor ve hakir kýlarak yok farz ederse hemen rabýtadan yararlanmaya, þeyhin nurundan ve feyzinden istifade etmeye baþlar.

    Rabýta sýrasýnda nefsi ezmek, hor hakir kýlmak, yok farz etmek yanýnda baþka bir þeye de dikkat etmek gerekir: Þeyhi gönüller sultaný olarak telakki etmek. Onu Allah dostu olduðu için yüceltmek. Bunun için onun görkemli bir tahta oturduðunu düþünmek ve kabul etmek güzel bir sonuç verir.

    Siz bunlarý tatbik ettiðinizde nefis ve þeytanlarýn hemen bu oldubittiyi kabul edip teslim olacaklarýný mý sanýyorsunuz? Böylece rabýtada karþýlaþtýðýnýz problemler bu þekildeki bir uygulama ile son mu bulacaktýr? Ýnsanoðlu nefis ve þeytanlarý tanýmadýðý için böyle safça þeyler düþünebilir. Gerçekte nefis de þeytanlar da çok inatçýlardýr. Davalarýndan öyle kolay kolay pes etmezler. Aldýðýnýz bu kararlarý uygulama yolunda daima size sinsice yaklaþýrlar, çaktýrmadan çeþitli engelleme giriþimlerinde bulunurlar. Öyle ki bir bakmýþsýnýz birkaç ay sonra rabýta olgusu ‘eski tas, eski hamam’ deyiminde olduðu gibi bir hal almýþ olabilir. Aldýðýnýz kararlarý da unutmuþ olursunuz. Sanki içinizden silinmiþ gibi. Nefis kendisini yokluða (fenafiþþeyhe, fenafillâha) götüren bu rabýtanýn en azýlý düþmanýdýr. Ondan kurtulmak tamamen mümkün olmadýðý zaman ‘bari öylesine yapýlsýn’ diye bir politikaya baþvurur: Rabýta sýrasýnda benlik davasý ile þeyhi kafasýnda canlandýrýr veya þeyhin karþýsýnda durur. Tabii o zaman da rabýta feyizsiz, nursuz geçeceðinden bin çeþit vesveseye de kapý açacaktýr. Onun için rabýtada bir gevþeklik olduðu, rabýta verimli geçmediði zaman hemen onu masaya yatýrmalý, deðerlendirmeli; nefsin rabýta sýrasýndaki benliðini ezmeli, onu yok kýlma yoluna gidilmelidir. Nasýl okullarda derslerdeki konular belli bir periyotla sýnavlarla yoklanýyorsa biz de rabýtalarýmýzý ara sýra ölçüp deðerlendirmeli, onlarýn nefis ve þeytanlarýn etkileri ile yavaþ yavaþ nereye doðru kaydýrýldýklarýný görmeli, hemen gerekli önlemleri almalýyýz. Hatta bu ölçüp deðerlendirmeyi her rabýtadan sonra alýþkanlýk yapmak, nefse ve þeytanlara bu hususta göz açtýrmamak anlamýna gelecektir.

    Rabýtada kendimizi þeyhin karþýnda yok farz edersek bu durum insana büyük bir zevk verir dedik ama nefis neden bu zevkten hoþlanmýyor? Kendimizi þeyhin karþýsýnda ezmek, küçük görmek, yok kýlmak sýrasýnda duyulan zevk ruhanidir. Nefsanî deðildir. Nefs bundan sýkýlýr. Ruh Allah’tan geldiði için bir Allah dostunun huzurunda bu þekilde oluþtan dolayý büyük bir zevk alýr. Bu zevk günden güne de artar. Ruh rabýtayý sever. Nefis ise günden güne bunalýmlara (kabz haline) girer. Kiþi, rabýtada biraz ilerleyince bu maceranýn söylediðimiz gibi olduðunu, geliþtiðini anlayabilir. Hem sýkýntýyý hem de hazzý algýlar. Sýkýntýnýn nefisten, hazzýn da ruhtan kaynaklandýðýný bilir.

    Ýnsan rabýtada kendisini yok kýldýðý zaman boþ bir þiþenin suya konulduðunda içerisinin dolmasý gibi bir hal yaþamaktadýr. Nur ve feyz ile temasa geçtiðini hissetmektedir. Bu his zamanla da güçlenmektedir. Aynelyakin, hakkalyakin düzeye gelmektedir. Benliði ile rabýta yaptýðý zaman ise, hiçbir manevi hal yaþamamaktadýr. Rabýta ona çok sýkýcý gelmektedir. Hem nefsi hem ruhu rabýtadan zevk alamamaktadýr.

    Rabýtanýn mahiyetini anlamayanlar genellikle ruh hakkýnda hiçbir þey bilmeyenlerdir. Ruhu haksýzca, cahilce bu evrenin kanunlarý ile sýký sýkýya baðlayanlardýr. Ruh için zaman, mekân gibi kayýtlarý kabul edenlerdir. Ruhun özellikleri, baðlý olduðu kanunlar, elbette bu evrenin ve içerisindekilerin kanunlarýndan farklý olacaktýr. Çünkü evren ve içerisindekiler, Allah’ýn (c.c.) ‘Ol!’ ilahi emriyle yoktan yaratýlmýþtýr. Ruhun kaynaðý yokluk deðil, yüce Allah’týr. Hâþâ ruh Allah’tan bir parça deðildir. Çünkü Allah (c.c.) bölünemez ve parçalanamaz. Kuran-ý Kerim’in ifadesiyle ruh insana Allah’tan (c.c.) gelmiþ bir ilahi soluktur (bk. Hicr suresi 29). Onun için ruh, hak olan rüyalarda kayýtlardan kurtulunca her yere gidebilmekte, önceden bilmediði yerleri ve kiþileri görebilmektedir. Rabýta sýrasýnda insan þeyhini hayal edince veya kendisini þeyhin karþýsýnda düþününce gerçekten ruhu þeyhini algýlamaktadýr. Ama bunu o kiþi bilmemektedir. Bunun farkýna varamamaktadýr. Bu algýlama ruhsal düzeyde (bilinçdýþýnda) gerçekleþmektedir. Þayet sofi edebine ve usulüne uygun olarak rabýtaya devam ederse þeyhin manevi hallerinden yararlanmaya baþlayacaktýr. Þeyh, ruhunun manevi organlarýný (letaiflerini) yüksek makamlara ulaþtýrmýþ birisidir. Kiþi rabýta sýrasýnda sanki iki kablonun birleþmesi gibi bir durum yaþamakta, þeyhinin yüksek hallerini kendi üzerine almaktadýr. Letaiflerini onun letaiflerine baðlamaktadýr. Ýþte rabýtanýn Allah’a (c.c.) ulaþtýrýcý yollardan en kýsa ve ne çabuk olmasýnýn sýrrý budur.

    Ýleri hallere ulaþan kiþiler, rabýta sýrasýnda þeyhlerini görebiliyorlar mý ve onlarla konuþabiliyorlar mý?
    Evet, bu da çokça karþýlaþtýðýmýz bir soru. Nedense cevaplamak da hoþuma gitmiyor. Çünkü bu sefer de insanlar rabýtada þeyhlerini görmeyi, onunla konuþmayý istemek gibi bir amaç güdüyorlar ve bunu takýntý yapýyorlar. Tabii o zaman da rabýtalarý verimsiz geçmektedir. Çünkü rabýtada nefsi yok kýlmadýkça, þeyhin karþýsýnda hiç olmadýkça istenilen derecede yararlanmak mümkün deðildir. Ýnsanlarýn meraklarýný gidermek için söylüyorum ki, bunlar doðrudur. Yani ileri hallerde nurlar görüldükten epey bir zaman sonra rabýta sýrasýnda þeyh ve onun maiyetindekiler (sadatlar) görülebildiði gibi onunla konuþmak da mümkündür. Ama þunu da belirteyim ki, bu maksatlarla rabýta yapýlýrsa rabýtadan da zerre kadar yararlanýlamaz. Yani sofi rabýtada þeyhini görmek, onunla konuþmak gibi bir amaç gütmemeli; nefsini ezmeye, yok kýlmaya çalýþmalýdýr. Üstüne vazife olmayan iþlere karýþmamalý, ‘Her þeyin bir vakti vardýr.’ diyerek iþine gücüne bakmalýdýr. Kaldý ki bu nimetler (yani þeyhi rabýtada görme ve onunla konuþma) bir ömürde bile insana nasip olamazsa da rabýtanýn amacý bunlar deðildir. Tasavvuf ve tarikat yolunun amacý ‘Allah rýzasýna’ ulaþmaktýr. Bu tür nimetlerin nasip olmasý, Allah rýzasýna iþaret deðildir. Allah’ýn mekrine (hilesine) akýllar sýrlar ermez. Kaldý ki Ýmam-ý Rabbani Hazretlerinin (k.s.) dediði gibi yüce Allah (c.c.) bizleri ahrette tasavvufi hal ve makamlarla deðil ilahi kurallara (þeriate) uyup uymamakla sorguya çekecektir. Onun için bu konularda vesveseye girmemek gerekir.

    Rabýta sýrasýnda görülenler þeytanlar olamaz mý?
    Zaten bu yoldaki kiþiler önce þeytanlarý görürler. Bu yolda iyice bir piþerler. Onlarýn her türlü marifetlerine de tanýk olurlar. Ondan çok sonra rabýta ile þeyhini ve sadatlarý görme þerefine nail olurlar.

    Kaldý ki sofi her halini mutlaka mürþidine söylemelidir. Þeyhler daha önce bu yollardan yürüdükleri için tecrübelerinden hallerin, görülen þeylerin þeytani mi yoksa Rahmani mi olduklarýný hemen anlarlar. Ama bazen sofiler, nefsin ve þeytanlarýn etkisi ile hallerini ve gördükleri þeyleri þeyhlerinden gizlerler. Yalancý bir âlemde yaþayarak kendilerini kandýrýrlar. Þeytanlar kendilerini alaya alýp dalga geçtikleri halde yüksek halleri ve gördükleri ile (!) kendilerinin veli, kutup, mehdi vs. olduklarýný düþünürler, sanýrlar. Bundan ayýlýp kendilerine gelmeleri uzun sürebilir. Bazýlarý benlik davasýndan bu bataklýktan bir türlü kutulamazlar.

    Ben bu soruyu, yani ‘Rabýta sýrasýnda görülen þeyler þeytanlar olamaz mý?’ sorusunu soran kiþiye dedim ki, sen babaný bir keçiyle karýþtýrýr mýsýn? Elbette hayýr. Ama uzaktan babaný baþka bir insanla karýþtýrabilirsin. Çünkü atalarýn da dediði gibi ‘Adam adama benzer’. Ama babasýný keçiyle karýþtýran olabilir mi? Olamaz, çünkü keçi ile adam ayrý varlýklardýr. Türleri farklý. Ýþte bunun gibi her ne kadar þeytanlar ayný formlarla, ayýrt edilemeyecek nitelikte insanlarýn kýlýðýna girseler de ilahi nurlar karþýsýnda dayanma güçlerine göre hemen kendilerini belli ederler ve keçi ile adamýn karýþmamasý gibi birbirlerinden ayrýlýrlar. Þeytanlar ayrý birer varlýktýr, þeyhin ve sadatlarýn ruhlarý ise bambaþkadýr. Nurlar þeyhin ve sadatlarýn bembeyaz sarýklarýna vurunca onlar ýþýldarlar, ama ayný nurlarýn ucuna bucaðýna þeytanlar yaklaþamaz bile. Þeytanlar ancak kalbin (ve ruhun) letaif nurlarýna zar zor dayanýrlar ve bu nurlar sayesinde insan suretinde görünürler. Medyumlar asla þeytanlarý bu halleri ile göremezler. Kalp gözüm açýk diyenleri bile ancak þeytanlarý insan görünümüne girmeye çalýþan bir duman, sis yýðýný olarak görebilirler. Tabii kendi vücutlarý üzerinde tesirlerini algýlarlar ve onlarla konuþabilirler.

    Rabýta olmadan fenafillâha ulaþamaz mýyýz?
    Rabýta olmadan fenafillâha ulaþmak mümkün deðildir. Sadece üveysiler buna nail olmuþlarsa da onlar da genellikle ölmüþ olan bir velinin ruhundan veya Hz. Hýzýr’dan (a.s.) yararlanmýþlardýr. Yine bunlardan yararlanma yollarý da onlara rabýtayla olmuþtur. Ölmüþ bir kiþiye -eðer sureti bilinmiyorsa- rabýta yapmak, bu rabýtanýn da verimli olmasý ise çok zordur.

    Ölmüþ þeyhe rabýta fayda saðlar mý?
    Þeyh öldüðü zaman ruhu kýnýndan çýkmýþ kýlýç gibidir. Yani þeyh yaþarken nefsi o kýlýca engeldi, bir kýndý. Öldüðü zaman daha bir ruhu güçlenmiþ olacaktýr. Bu ileriki zamanlarda daha yüksek derecelere varacaktýr. Çünkü veli öldüðü zaman manevi seyri durmamakta, devam etmektedir. Ölüm olayý bu manevi seyri kat be kat artýrmaktadýr. Çünkü velinin ayaðýna artýk nefis, dünya ve þeytanlar dolanmamaktadýr. Ama ölmüþ þeyh ancak olgun müride, yani rabýtada az çok feyzin, nurun varlýðýný hissedebilen sofiye yarar saðlar. Yeni müritlere canlý þeyh kadar iyi gelmez. Fayda saðlamaz. Bunun en baþlýca sebebi nefsin ölmüþ þeyhe fazla muhabbet duyamamasýdýr. Hâlbuki rabýtada nefsi ezmek, yok kýlmak yanýnda þeyhe muhabbet duymak da çok önemlidir. Çünkü nefis ölmüþ þeyh ile daima ölümü hatýrlar, ölüm de nefse hoþ gelmez. Bu yüzden ölmüþ bir þeyh ne kadar yüce bir makamda olsa da canlý þeyh kadar müride yararlý olmaz. Tabii bir de sofinin yaþadýðý hallerini anlatmasý ve sýkýntýlarýnda ona yardýmcý olmasý, yol göstermesi açýsýndan canlý bir þeyh mutlaka gereklidir.
    Allah cümlemize gereði þekilde rabýta nimetinden yararlanmayý nasip eylesin. Âmin.
    Muhsin Ýyi

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •