Uğur Dündar'ın kaleminden..
Başbakan'ın Suriye konusundaki ısrarırın ekonomiye çıkardığı faturayı Başbakan ödemiyor.
Afyon‘da bilinmeyen bir nedenle cephanelik patladı. 25 askerimiz şehit oldu.
Anaların babaların yürekleri evlat acısıyla doldu.
Genelkurmay Başkanlığı, yitip giden canlara “Doğal Afet Şehidi” demeyi uygun buldu!
Evlatlarının “Terör Şehidi” sayılmaması, daha az tazminat alacak olan aileleri bir kez daha yasa boğdu.
* * *
Afyon şehitlerinin acılı ailelerine üç kuruşluk tazminat ödeniyor,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise, tartıştığı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan alacağı tazminatı, Suri*ye”deki muhalif şehitlerin ailelerine bağışlayacağını söylüyor!
Oysa Türkiye, Suriyeli muhaliflere oluk gibi para akıtıyor!
“Suriye Krizi”nin maliyeti giderek artıyor, fatura kabardıkça kabarıyor.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Suriyeli sığınmacılara bugüne kadar bütçeden 400 milyon lira harcadık!” diyor.
Bunun bir de henüz açıklanmayan bütçe dışı ağır bir maliyeti var.
Tablo ürkütücü…
Sınır kentlerimizin ekonomisi can çekişiyor.
Suriye sınırındaki gümrük kapılarının kapanmasıyla Türkiye, 11 Ortadoğu ülkesine neredeyse mal gön*deremez hale geldi.
Suriye pazarından çekildiğimiz yetmiyormuş gibi, ihracatçılarımız diğer bölge pazarlarını da kaybetmeye başladı.
Doğu ve Güneydoğu’da sınır ticaretine dayalı üretim yapan firmalar, zor duruma düştü.
Bakın size çarpıcı bir örnek vereyim:
Krizden önce Hatay, Türkiye’nin toplam yaş sebze ihracatının dörtte birini yapıyordu. Bölgedeki ihracat pazarı 2,8 milyar dolardı.
Şimdi yapılamıyor!
Sadece bölge insanı değil, Türkiye ekonomisi kaybediyor.
Suriye hava sahasının kapanması, Türk uçaklarının Ortadoğu ülkelerine yaptığı yolculukları da yarım sa*at uzattı.
Böylece uçakların yakıt maliyeti durup dururken 1.500 dolar arttı.
Suriye sınırına yapılan askeri sevkiyat ve yığınağın ağır bir faturasının olduğunu da unutmamak gereki*yor…
“Savaş riski” ise her şeyin fiyatını yükseltiyor.
* * *
Başbakan Erdoğan. Suriye ile gerginlik politikasında ısrar ediyor.
Ama bu ısrarın ekonomiye çıkardığı faturayı, Başbakan ödemiyor.
Her büyük krizde olduğu gibi yine Türk halkı cebinden ödüyor.
Oysa halkımız Esad rejimini hiç sevmezdi.
Baba Hafız Esad’ın PKK’ya kucak açtığını, teröristlerin Bekaa Vadisi’ndeki kamplarda eğitimine göz yum*duğunu, Abdullah Öcalan’ı başkent Şam’da ağırlayıp koruduğunu bilir, ondan nefret ederdi.
Ama gün geldi, kendi halkına zulüm yapan Esad’ları Türkiye’ye, Başbakan Erdoğan sevdirdi!
Aile fotoğrafları çektirildi, birlikte tatiller yapıldı, el ele, kol kola, göz göze samimi görüntüler verildi.
Vizeler kaldırıldı, Türk işadamlarına Suriye’de lüks oteller açtırıldı.
Esma Esad neredeyse umutsuzların umudu, eşi görülmedik bir iyilik meleği, dünyanın sevgilisi haline ge*tirildi.
Ama sonra ne oldu?
Esad bir gecede Esed oluverdi!
Sanki Esed, kırk yıllık Esad değilmiş de, bambaşka, acımasız, halkını ezen biriymiş gibi gösterildi!
Oysa Esed, hep aynı zalim Esad’dı.
Değişen ise Başbakan Erdoğan’ın tavrıydı.
* * *
Başbakan her fırsatta Esad‘ın Müslüman kanı döktüğünü, bu zalim diktatörün biran önce devrilmesi ge*rektiğini söylüyor. “Demokrasi gelmeli” diyor.
Düşünen insanlar da soruyor:
Türkiye’de zulüm yok mu?
Irak’ta Müslüman kanı dökülmedi mi?
Hâlâ dökülmüyor mu?
Buna neden ses çıkaramıyorsun?
Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir, Darfur’da 300 bin kişiyi öldürtüp soykırım yapmadı mı?
Uluslararası Ceza Mahkemesi, Beşir hakkında tutuklama kararı almadı mı?
O insanlık suçu işleyen bir cani
değil mi?
Onunla niye dost oluyorsun?
Bu sorulara neden cevap vermiyorsun?


Teşekkur:
Beğeni: 






Alıntı

Yer imleri