Gezi Parkı eylemlerini en baştan beri izledim. İnsanların tek derdi on yıllardır Taksim'in sembolü olmuş gezi parkındaki ağaçların kesilmesini orasının betonlaşmasını istemiyolardı. Bu yüzden demokratik haklarını kullandılar. Orada 60-70 yıllık çınarlar var. Bunlara sahip çıktılar.

Ne oldu sonra? Polis sabaha karşı orada kalan insanların çadırlarına saldırdı, çadırlarını yaktı, biber gazı attı, insanları copladı, tartakladı. Tüm olay böyle başladı. Oradaki insanlar polis müdahalesinden önce hiçbir taşkın harekette bulunmadılar.

Günlerce şarkılar söylediler, beraber iftar yaptılar, cuma namazı kılanlar oldu, kılmayanlar da polis müdahale etmesin diye namaz kılanların etrafında siper oldu. Ama birileri Gezi Parkı dayanışmasının, oradaki insanların birbirleriyle omuz omuza vermesini hazmedemedi. Çapulcu dediler, anarşist dediler, molotof atıyor dediler, türbanlı kızın üzerine işedi dediler, camiye ayakkabıyla girdi dediler. Olmadık iftiralar attılar.

İşte Cumhuriyet bana bunları hatırlatıyor. Bir milletin faşizme, diktatörlüğe karşı direnmesini hatırlatıyor. Namaz kılanın ve kılmayanın beraberce hoşgörü içinde yaşamasını hatırlatıyor. Farklı kültürlerin bir arada ağacına, doğasına sahip çıkmasını hatırlatıyor.

Gidin Taksim meydanının son halini görün. Beton yığınına çevirdiler. Allah'tan gezi parkı yıkılamadı da orada bir parça yeşil alan kaldı. Baktım geçenlerde gezi parkında polisler de gelip dinleniyor bir çınarın gölgesinde.