1944 Milli küme karşılaşmalarında Beşiktaş, ilk 5 maçında 4 galibiyet 1
beraberlik sonra Ankara deplasmanına gitmişti. Rakip harp okulu´ydu., fakat umulmadık bir şekilde ilk yarı 3-0 harp okulunun galibiyetiyle tamamlanmıştı ve bu noktada yazının kahramanı devreye giriyordu. Kaptan Baba Hakkı soyunma odasında tren biletlerini takım arkadaşlarına göstererek “Arkadaşlar kendinize gelin, bu maçı kaybedersek, biletleri yırtarım ve İstanbul´a yürüyerek döneriz,” diyor, bunun üzerine ikinci yarıda sahaya bambaşka bir Beşiktaş çıkıyordu.
Baba Hakkının açtığı gol perdesi kapanmayacakmış gibi devam ediyor ve Beşiktaş bir efsane yazıyordu: 3-6… Hakkı Yeten, 1910 tarihinde Bulgaristan´ın Vodina şehrinde doğmuş ve henüz 1 yaşındayken ailesi İstanbul´a gelip Beşiktaş´a yerleşmiştir. 1914 yılında Birinci dünya savaşının başlamasıyla babası bin başı Nedim Bey, Çanakkale cephesinde görev almış ve burada şehit düşmüştür. İki ağabeyi gibi Hakkı Yeten de askeri okula kaydolmuştur. Ona spor zevkini ağabeyi Muhtar´ın aşıladığı söylenir. Futbola Halıcıoğlu Askeri Lisesinde başlıyor Hakkı Yeten, nasıl Beşiktaşlı olduğunu ise kendinden dinleyelim: “ Halıcıoğlu Askeri Lisesinin on birinci sınıfında talebeyken, futbolumla Beşiktaşlıların dikkatini çekmişim. O zaman bizim kulübün başkanı merhum Şeref Beydi. O yıllarda soyadı olmadığından kendisine Şeref Bey derdik.
Kulübün bugün ikisi de rahmetli olan Fehmi Erok ve Abdullah Kazanoğlu isimli bilgili, becerikli iki idarecisini peşime taktı. Bu arkadaşlar sık sık okula gelirler, benimle konuşurlardı. Neticede beni Beşiktaş´a almak istediklerini söylediler. O zaman ben kulüp tutmazdım. Yalnız bizim askeri okulda bütün jimnastik aletleri mevcuttu. Orada envai tür spor hareketleri yapardım. Mesela barfiks, güreş, boks yapardım. Bu arada futbolda oynardım tabii. Hem de sınıfın çalışkanlıkta önde gelen öğrencilerindendim. Bir gün Beşiktaş ecnebi takımı davet ediyor. İstanbul´da Taksim stadında oynanan bu maçta benimde oynamamı istiyorlar.
Bu olay 1930 larda filan geçiyor. Ben hazırlıksız çıktım tabii. Oynadık, ama iyi oynamışım ki beğendiler. Peşimi bırakmadılar.” Seni okuldan çıkaralım, dışarıdaki (sivil) okulun masraflarını biz karşılıyalım, hem öğrenimine devam et, hemde Beşiktaşa gel futbol oyna,” dediler. O zamanlar rahmetli Muhtar Ağabeyim Harbiye´de santrhaf oynardı. Yani 1924 yılında şampiyon olan bu takımda oyuncuydu. Uzatmayalım, Ağabeyimle konuştum. “Biz askeriz sende sivil ol,” dedi. Muvafakatını aldığım için ben de 1930 yılında Beşiktaş kulübüne girdim. Bir yandan tahsilimi sürdürürken bir yandan da futbol oynuyordum.
O zamanlar bizim takım, bugünkü gibi ön sıralarda değildi. Arkadaşlarımın bilgileri ve kabiliyetleriyle takım gün geçtikçe kuvvetlendi. Güzel futbol oynamaya başladı, neticede gele gele bugünkü seviyesine ulaştı.” Baba Hakkı olmadan Vodinalı Hakkı oluyor Hakkı Yeten´in lakabı. Fakat o her zaman kendini Beşiktaşlı Hakkı olarak tanımlıyor o dönemde bile. Onun futbolculuğu ‘Dad-ı Haktır. En büyük hususiyetinin, güçlü fiziği ve bitip tükenmek bilmeyen enerjisiyle birleştirdiği müthiş tekniği olduğunu yazar bütün büyüklerimiz. İki elini yanlara açtığı zaman , rakibinin bir türlü önüne geçmesine veya topa dokunmasına müsaade etmezmiş Baba. Ve güzel top sürüşünü ani bir bozukayla noktalaması, askerliğine yorulurmuş çoğu zaman. Alamet-i farikası ise kişiliğiyle sporculuğunu birleştirdiği zaman ortaya çıkıyor.
Mehmet Kemal bu konuda şöyle yazmış: “ Baba Hakkının en önemli yanı; duruş, oturuş, bakış, davranış, nesi varsa onun kişiliğini ortaya koyması. Yere bakar gibi yapışları, başını ağır ağır döndürüşü, boynu ve gözleriyle konuşur gibi oluşları, hep ağır basan kişiliğinin belirtisi.” O kişilik ki, tribündeki kötü bir söz karşısında, ellerini beline koyup bir bakışıyla sus pus edermiş tribünleri. Onunki herkesin hakkını savunan bir babalık, ismine yakışır bir şekilde. Beşiktaş kulübünün beklide bu günlerde en çok ihtiyaç duyduğu “babalık” mevkiinin en büyük efsanesiydi o. Babalık ki, şimdinin yeni yetme dizilerinde babalık kisvesi altında kesilen ( amiyane tabirle) bir takım raconlar değil, bambaşka bir tavır, bambaşka bir olgudur. Babayiğitlik , alçakgönüllülük, hakşinaslık, özü-sözü doğruluk ve diğerkamlılıktır babalık. Baba Hakkı asla haksızlık yapmazdı; onun babalığı sadece kendi taraftarı için değil, rakip takımın taraftarı içinde bir lütuftu. Onun sahada müthiş bir adaletle duruşu sadece oynayanlar ve taraftarlar için değil, hakemler içinde vazgeçilmez bir kanundu.
Öyle ki Merhum hakem Feridun Kılıç bir maçta Şükrü´yü işaret eder Kaptan´a ve fısıldar.” Kaptan şu Şükrü´ye bir baksana.” Kaptan Şükrü´yü yanına çağırdıktan, iki dakika sonra her şey süt limandır. Babalık müessesinin Beşiktaş kulübü için ‘Vasf-ı mümeyyiz’ olmasının ilk ve en önemli nedenidir Hakkı Yeten. Galatasaraylı Reha Eken ise şöyle bildirmiş görüşünü o günlerde: “Biz futbol terbiyesini Hakkı Ağabeylerden aldık. Yıllarca önce bir Beşiktaş maçımız vardı, İngiliz hocamız bana Hakkı kaptanı sinirlendirme görevi vermişti. 9 ay Hakkı kaptanın peşinde koştum beni affetmesi için. Sonra bir gün Olimpiakos maçı öncesi gittim özür diledim. Bülent ile beni kolları arasına alarak futbol dersi vermeye başladı, oysa rakiptik…” Ve “ Bizde bir Hakkı kaptan ekolü var. Dünyada bir benzeri yok. Sahaya kendi kazağıyla çıkar, her şeyini Beşiktaş için verir. Son derece asildir. Oynayanın hakkını asla yemez ve yedirmez. Birinin eksiği varsa tamamlamaya çalışır. Oğlum o topa öyle değil, böyle vuracaksın diye öğretir,” diye ekliyor Onursal Başkan Süleyman Seba.
Herkes için adalet kavramının o dönemdeki saha içi temsilcisi Baba Hakkı, hukuk mezuniyetinden değil sebep, şahsiyetinden. Haksızlığa tahammülü yok, doğuştan. Hakkı Yeten Beşiktaş futbol takımıyla 8 İstanbul ligi, 3 İstanbul şilt kupası, 1 uluslar arası fuar kupası, 3 milli lig şampiyonluğu, 1 Türkiye kupası, 2 başbakanlık kupası, 4 özel turnuva şampiyonluğu kazandı. 439 maçta 382 gol attı, bu gollerin 30´unu Fenerbahçe´ye, 30´unu Galatasaray´a karşı atarak kırılması güç bir rekora imza attı. 3 kez A milli oldu ve 1 gol kaydetti. Futbol federasyonunda asbaşkanlık yaptı. 1960-1963, 1964-1966, 1967-1968, döneminde 3 kez Beşiktaş kulübü başkanlığını üstlendi. O dönemde Beşiktaş 2 kez profesyonel lig şampiyonluğunu kazandı. Merhum İslam çupi bir yazısında ondan şöyle bahseder: “ Hakkı Yeten 1936-48 döneminde Beşiktaş´ın inanılmaz futbolcularla mahalli ligi ve amatör kümeyi kasıp kavurduğu devrede, Siyah Beyazlı ekibin hem oyuncusu hem kaptanı, hemde babasıydı. Hakkı Yeten orta boylu, süper tekniği ve enerjisi olan iki ayağıyla birlikte kafasını da gole kullanan bir süper yetenekti. ‘Bir rakibi tek başına yendi,’ diye, Türk futbolunda nadirattan söylenen bir değimin belki ilk ve son temsilcisi idi Hakkı Yeten… Futbol oynadığı dönemde Beşiktaş´ın her şeyi ondan sorulurdu.
Futbolcusu,takım kaptanı, golcüsü, kulüp başkanı hatta her maçtan sonra hasılatı aldığı için kulübün veznedarı sayılıyordu. Bu kadar gönlü gani olan, Beşiktaş´ta oynadığı sürece hiç para almayan bu siyah-beyazlı baba, öldüğü zaman ablasının yanında yaşayan doğru dürüst bir meskeni bile olmayan gerçek bir amatördü.” 1989 yılında kaybettiğimiz bu büyük Beyefendi için ne desek, hangi güzellemeleri düzsek boş. Onun gibileri gelmiyor gelmeyecek artık. Bir Karagümrük maçında attığı gol, filelerin çürük ve yırtık olmasından dolayı kalenin içinden dışarı çıkar. Pozisyona uzak olan hakem, bu gölü göremez ve aut kararı verir. Tribünler bir anda kaynamaya başlar: “ Bal gibi golümüzü vermedi!” diye.
Maç bitip soyunma odasına gidildiğinde, Baba Hakkı hakeme “Beni Beklesin” diye haber gönderir. Öfkeli bir kalabalığın beklediği hakemle kol kola stattan çıkar. Kalabalığa bir bakış fırlatarak dağılmalarını sağlar. Statlardaki şiddetten müstarip olduğumuz tam da bugünlerde, onun bu büyük zarafeti ve sağduyusu en güzel örneği teşkil etmiyor mu? Böyle bir efsaneye sahipken, Beşiktaş taraftarının sarılacak başka şey aramasına gerek yok. Yeni Baba Hakkı lar bundan böyle gelmeyecek olsa da, onun bıraktığı mirasa, ona yakışır şekilde sahip çıkılması gerekmez mi? Son sözümüzü yine Babanın bir kelamına havale ediyoruz: “ Herkese hizmet ettim ben, gerek saha içinde gerekse saha dışında. Ama kendim selvi gibi kaldım ortalıkta, selviler dibine ışık salmaz. Selviler öyledir…”
daha geniş bilgiler var biz tarihimizi unutmayız
Yer imleri