Tarih 9 Aðustos 1942…

O dönemde SSCB’ye baðlý olan Kiev þehri, Nazilerin iþgali altýndadýr…

Nazi Ordusu’nun takýmý Flakelf ile Kiev þehrinin takýmý Dinamo Kiev, bir futbol maçýnda karþý karþýya gelecektir…

Maça hakem tayin edilen SS subayý, maçtan önce soyunma odasýna girer ve Dinamo Kievli oyunculardan sahaya çýkýnca protokol tribününde oturanlara Nazi selamý vermelerini ister…

Dinamo Kievli futbolcular sahaya çýkar…

Býrakýn Nazi selamý vermeyi, sahaya çýkmadan önce kulüplerinin renkleri olan lacivert beyazlýformalarýný çýkarýrlar ve vatanlarýna baðlýlýklarýný göstermek için kýrmýzý renkli formaylasahaya çýkarlar…

Üstelik…

SS subayý hakemin yanlý yönetimine raðmen canlarýný diþlerine takarak maçýn ilk yarýsýný 3-1önde kapatýrlar…

Maçýn devre arasýnda Dinamo Kievli futbolculara maçý kaybetmeleri emredilir…

Aksi takdirde, kurþuna dizileceklerdir…

Dinamo Kiev sahaya çýkar…

Ve…

Maçý 5-3 kazanýr…

Futbolculardan Korotkih, iþkenceyle katledilir…

Truseviç, Klimenko ve Kuzmenko kurþuna dizerek öldürülür…

Tarihe “Ölüm Maçý” olarak geçen bu karþýlaþmanýn 1960’lý yýllarda “Üçüncü Yarý” ismiyle filmi çekilir…

Öldürülen ve sað kalan tüm futbolcular, o maçta canlarýný ortaya koyarak verdikleri onur mücadelesi için 1965 yýlýnda madalyayla onurlandýrýlýr…

1971 yýlýnda ise o futbolcularýn anýsýna Dinamo Kiev Stadý’nýn yaný baþýna bir “direniþ ve zafer” anýtý dikilir…



Dinamo Kievli futbolcularýn ‘Ölüm Maçý’nýn öyküsü, beni çocukluðumdan beri hep etkilemiþtir…

Ve…

1942 yýlýnda yaþanan bu direniþ öyküden uzun yýllar önce, Anadolu topraklarýnda yaþanmýþ bir direniþ öyküsü daha vardýr ki…

O öykünün kalbimdeki yeri bambaþkadýr…

Tarih 29 Haziran 1923…

Anadolu ve Trakya topraklarý düþman iþgali altýndadýr…

O dönemin baþkenti Ýstanbul, düþman çizmelerinin altýnda ezilmektedir…

Ýþgal Kuvvetleri Baþkomutaný Ýngiliz General Harrington, Ýstanbul’da hemen her þeyi denetimleri altýnda tutmalarý konusunda askerlerine sürekli sert emirler verir…

Ýþgal kuvvetlerinin birlikleri bu sert emirleri harfiyen yerine getirir…

Fakat General Harrington, askerlerine “bir konuda” söz geçiremez…

Ne kadar sert emir verirse versin, askerlerinin Fenerbahçe’yi yenebilmelerini bir türlü saðlayamaz…

Ýþgal Kuvvetleri’ne ait çeþitli birliklerin futbol takýmlarý Fenerbahçe’yle sýk sýk karþýlaþýrlar ama yaptýklarý tüm maçlarý kaybederler…

Fenerbahçe’nin her maçta Ýngilizler’i yenmesi, General Harrington’u çileden çýkartýr…

Kararýný verir…

Türklere bu konuda kesin bir ders verilmelidir…

Ýstanbul’u ‘askeri gücüyle’ çizmelerinin altýnda ezen Ýngilizler, askeri alandaki üstünlüklerinin yaný sýra kendi icatlarý ‘futbol’da da güçlü olduklarýný göstermelidirler…

Çünkü…

Fenerbahçe, iþgal kuvvetleri birliklerinden birinin takýmýný yendiðinde Türkler bir anda Fenerbahçe’nin etrafýnda bütünleþiyor ve ulusal bir sevinç yaþýyorlardý…

Ýþgal kuvvetleri birliklerinin tüm takýmlarýný yenen Fenerbahçe’nin her maçtan sonra Türkler’in ulusal duygularýný þahlandýrmasý büyük bir ‘tehlike’ oluþturuyordu…

General Harrington’un Fenerbahçe öfkesinin altýndaki gerçek nedenlerden biri de Fenerbahçe’nin ‘zararlý faaliyetler’ içinde bulunmasýydý…

Fenerbahçe, hem futbol sahalarýnda Ýngiliz takýmlarýný maðlup ederek Türk milletinin moralini yükseltiyor, hem de Anadolu’daki milli direniþe silah ve insan kaçýrýyordu…

Derhal önlem alýnmalýydý…

Fenerbahçe, halkýn gözünden düþürülmeliydi…



Ýþgal Kuvvetleri Baþkomutaný Ýngiliz General Harrington, iþgal kuvvetleri birlikleri arasýnda kendi adýný taþýyan bir futbol turnuvasý düzenlenmesini istedi…

Bu turnuva sonunda üç takým ön plana çýktý: Irish Guards, Grenadiers Guards ve Goldstream Guards…

General Harrington, bu üç takýmýn en iyi elemanlarýnýn iyi bir çalýþmaya tabi tutulmalarý emrini verdi…

Bununla da yetinmedi…

Cebelitarýk ve Mýsýr’daki Ýngiliz askeri güçlerinden, hepsi profesyonel birer futbolcu olan dört oyuncu daha getirtti…

General Harrington, oluþan takýmýn adýnýn “Goldstream Guards” olmasýnda karar kýldý…

Ve…

Haziran ayýnýn ilk haftasýnda Ýstanbul’un günlük yabancý gazetelerinde, çýkýþ kaynaðý ayný yer olan bir ilan yayýnlandý…

Ýlan da þu cümleler yer alýyordu…

“Batýlýlar karmasý, Türk kulüplerine meydan okuyor. Galibine, baþkumandanýn ismini taþýyan büyük bir kupa verilecektir. Bu maça Türk kulüpleri istedikleri gibi takviye alabilirler.”

Tek cevap, bekledikleri ‘o kulüp’ten geldi…

Fenerbahçe Kulübü’nün yönetim kurulunu oluþturan Nasuhi Baydar, Galip Kulaksýzoðlu ve Tevfik Taþçý, bu meydan okumanýn altýnda kalmadý…

Fenerbahçe, General Harrington’a cevabýný gazetelere þu ilaný vererek gönderdi…

“Fenerbahçe Kulübü yalnýz kendi kadrosuyla bu maçý þartsýz olarak kabul eder.”

Fenerbahçe o yýlki Cuma Ligi’nde hiç yenilmeden ve hiç gol yemeden 53 gol atarak Ýstanbul þampiyonu olmuþtu…

Taksim Stadý’ndaki maça, formasýnda taþýdýðý aðýr ama onurlu yükle çýktý…

Baþta Ýstanbul’daki yabancýlar olmak üzere, iþgal kuvvetlerinin yanýnda duran iþbirlikçiler tribünleri doldurdu…

Ýþgal kuvvetlerinin takýmý 1-0 öne geçtiðinde zafer çýðlýklarý attýlar…

Ancak, Fenerbahçe’nin 2-1 galip geldiði maçýn sonunu beklemeden tribünleri boþalttýlar…

Tribünlerdeki Türk seyircilerin mutluluktan çýlgýna dönmüþ sevinç gösterileri, alkýþlarý ve gözyaþlarý arasýnda Fenerbahçeli futbolcular ‘o kupa’yý aldý…



O kupa…

Bir rakibe karþý deðil; bir düþmana karþý dünya futbol tarihinde kazanýlmýþ ilk ve tek kupadýr…

O kupa…

Kendisini yok etmek isteyenlere düþmanlara biat etmenin deðil; aradan sadece dört ay geçtikten sonra ilan edilecek Türkiye Cumhuriyeti’nin futbol sahasýndaki iþaret fiþeðidir…

O kupa…

Bugün küresel futbol baronlarýnýn para basma eðlencesine dönüþen turnuvalarýn sonunda kazanýlan herhangi bir teneke parçasý deðil; bedeli, henüz 18 yaþýnda þehit düþmüþ Fenerbahçeli futbolcularla ödenmiþ bir ata yadigarýdýr…

O kupa…

Bugün her yaþtan Fenerbahçeli’nin mutlaka gidip tekrar tekrar görmesi gereken bir onur anýtýdýr…

Ve…

O kupa…

1923’te onu kazanan ruhu bugün hala yaþatan Fenerbahçe’yi kin, nefret, öfke, kýskançlýk ve korku dolu gözlerle izleyen tüm Fenerbahçe düþmanlarýnýn ortak hafýzasýdýr…

O kupa…

Fenerbahçe’nin ilk sözünü aslýnda ta 1923’te söylediði son sözüdür…

Fenerbahçe…

Dün olduðu gibi bugün de hala yýkýlmayan, yýkýlamayan ‘son kale’dir…



Ahmet Savaþ Özpýnar

20 Kasým 2011