Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 2/5 İlkİlk 12345 SonSon
50 sonuçtan 11 ile 20 arası

Konu: Hadisi Şerifler Kutubi Sitte

  1. #11

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    ARİYET BÖLÜMÜ
    4184 - Safvan İbnu Ümeyye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Huneyn savaşı sırasında benden bir miktar zırhı ariyet olarak istedi. Ben de: "Zorla (gasbederek) mi almak istiyorsun?" dedim. "Hayır!" dedi, "garantili olarak taleb ediyorum!"
    Ebu Davud, Büyü' 90, (3562).
    4185 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir tabak istiare etmişti, kap ziyana uğradı. Sahiplerine tazmin etti."
    Tirmizi, Ahkam 23, (1360).
    4186 - Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Aldığı şeyi sahibine ödemek "el'e vecibedir." Katade der ki: "Hasan (bunu rivayet ettiğini) unuttu ve dedi ki: "O, (yani ariyet) emanetindir. (Zayi olması halinde) sana tazmin gerekmez."
    Ebu Davud, Büyü' 90, (3561); Tirmizi, Büyü 39, (1266)
    4187 - Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ariyet (sahibine) verilecektir. Kefil borçludur, borç ödenmelidir."
    Tirmizi, Büyü 39, Vesaya 5, (2121), (1265); Ebu Davud, Büyü' 90, (3569).
    4188 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Başkasına sütünden istifade etmesi için verilecek bir hayvan olarak, sütlü deve ve bol sütlü koyun ne muvafıktır. Sabah bir kap, akşam bir kap süt verir."
    Buharig, Hibe 35, Eşribe 14; Müslim, Zekat 73, (1019).

  2. #12

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    ARKADAŞ
    2157 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "İnsanlar yalnızlıktaki (mahzuru) benim kadar bilselerdi, hiçbir atlı tek başına bir gececik olsun yol yapmazdı."
    Buhârî, Cihâd 135; Tirmizî, Cihâd 4, (1673).
    2158 - Said İbnu'l- Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şeytan tek başına olanla, iki kişi beraber olana sıkıntı verir. Eğer üç kişi olurlarsa onlara sıkıntı veremez."
    Muvatta, İsti'zân 36, (2, 978).
    2159 - Amr İbnu Şuayb an ebîhî an ceddihi (radıyallâhu anh) tarikinden naklediyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir atlı bir şeytandır, iki atlı iki şeytandır, üç atlı bir gruptur."
    Muvatta, İsti'zân 25, (2, 978); Ebü Dâvud, Cihad 86, (2607); Tirmizî, Cihâd 4, (1674).
    2160 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir sefere üç kişi beraber çıkınca birini emîr (başkan) yapsınlar."
    Ebü Dâvud, Cihâd 87, (2609).
    ARKADAŞA YARDIM
    2166 - Ebü Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kimin yanında fazla hayvan varsa, onu hayvanı olmayana versin. Kimin de fazla azığı varsa onu azığı olmayana versin."
    Resülullah, bazı mal çeşitlerini bu suretle saymaya devam etti. Öyle ki, bizden hiç kimsenin (yol sırasında) herhangi bir fazlalıkta hakkı olmadığı düşünvesine vardık."
    Müslim, Lukata 18, (1728); Ebü Dâvud, Zekât 32, (1663).
    2167 - Hz.Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) gazveye çıkmak arzu etti ve: "Ey Muhâcir ve Ensâr topIuluğu! Kardeşlerinizden öyleleri var ki ne malları var ne de aşîretleri. Herbiriniz, iki veya üç kişiyi yanına alsın" dedi."
    (Hz. Câbir devamla der ki): "Bu tamim üzerine ben iki veya üç kişiyi yanıma aldım. (Yol boyu) devemde, diğerlerinin sırası gibi benim de bir (binme) sıram vardı."
    2168 - Yine Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) yürüme sırasında geride kalır, (kafileye kavuşturmak için) zayıf hayvanı sürer, üzerindekini terkisine alır ve onlara dua ederdi."
    Ebü Dâvud, Cihâd 103, (2639).

  3. #13

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    ASHABIN FAZİLETLERİNİN MÜCMEL ZİKRİ
    4332 - İmran İbnu Huseyn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenlerdir, sonra da bunları takip edenlerdir. İmran radıyallahu anh der ki: "Kendi asrını zikrettikten sonra iki asır mı, üç asır mı zikretti bilemiyorum." bu sonuncuları takiben öyle insanlar gelir ki kendilerinden şahidlik istenmediği halde şahidlikte bulunurlar, onlar ihanet içindedirler, itimad olunmazlar. Nezirlerde (adak) bulunurlar, yerine getirmezler. Aralarında şişmanlık zuhûr eder." Bir rivayette şu ziyade var: "Yemin taleb edilmeden yemin ederler."
    Buhari, Şehadat 9, Fezailu'l-Ashab 1, Rikak 7, Eyman 27; Müslim, Fezailu's-Sahabe, 214, (2535); Tirmizi, Fiten 45, (2222), Şehadat 4, (2303); Ebu Davud, Sünnet 10, (4657); Nesai, Eyman 29, (7, 17, 18).
    4333 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Beni gören veya beni göreni gören bir müslümana ateş değmeyecektir."
    Tirmizi, Menakıb (3857).
    4334 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Ashabıma sebbetmeyin (dil uzatmayın). Nefsim elinde olan Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun (sizden) biri, Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birinin infak ettiği bir müdd'e hatta yarım müdd'e bedel olmaz."
    Müslim, Fedailu's-Sahabe 221, (2540).
    4335 - Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile, beraber akşam namazı kılmıştık. Aramızda: "Burada oturup yatsıyı da onunla birlikte kılsak" dedik ve oturduk. Derken yanımıza geldi ve:
    "Hala burada mısınız?" buyurdular.
    "Evet!" dedik.
    "İyi yapmışsınız!" buyurdu ve başını semaya kaldırdı. Başını sıkça semaya kaldırdı ve şöyle buyurdu:
    "Yıldızlar semanın emniyetidir. Yıldızlar gitti mi, vaadedilen şey semaya gelir. Ben de Ashabım için bir emniyetim. Ben gittim mi, onlara vaadedilen şey gelecektir. Ashabım da ümmetim için bir emniyettir. Ashabım gitti mi ümmetime vaadedilen şey gelir."
    Müslim, Fedâilu's-Sahâbe 207, (2531).
    4336 - Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Bir yerde ölen Ashabımdan hiçbirisi yoktur ki, Kıyamet günü oranın ahalisine bir nur ve onlara (cennete sevkte) bir rehber olmasın."
    Tirmizi, Menakıb (3864).
    4337 - Said İbnu'l-Müseyyeb, Hz. Ömer radıyallahu anh'tan naklediyor: Demişti ki: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı dinledim, buyurmuştu ki: "Ben, Rabbimden Ashabımın benden sonra düşeceği ihtilaf hakkında sordum. Bunun üzerine şöyle vahyetti:
    "Ey Muhammed! Senin Ashabın benim nezdimde, gökteki yıldızlar gibidir. Bazıları diğerlerinden daha kavidirler. Her biri için bir nûr vardır. Öyleyse, kim onların ihtilaf ettikleri meselelerden birini alırsa, o kimse benim nazarımda hidayet üzeredir."
    Hz. Ömer der ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (devamla) ilave etti:
    "Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz."
    Rezin tahriç etmiştir. (Hadisin birinci kısmını Câmi'u'us-Sağir'de Suyuti kaydeder (Feyzu'l-Kadır 4, 76). İkinci kısmı da İbnu Abdi'l-Berr, Câmi'u'l-İlm'de kaydetmiştir (2, 91).
    ASHABIN FAZİLET VE MENKIBELERİNİN YÜCELİĞİ
    4338 - Said İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim:
    "Ebu Bekr cennetliktir, Ömer cennetliktir, Osman cennetliktir, Ali cennetliktir, Talhâ cennetliktir, Zübeyr cennetliktir, Sa'd İbnu Malik cennetliktir, Abdurrahman İbnu Avi cennetliktir, Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrâh cennetliktir."
    (Râvi der ki: Zeyd) onuncuda sükut etti. Dinleyenler: "Onuncu kim?" diye sordular. (Bu taleb üzerine):
    "Said İbnu zeyd!" dedi. Yani bu, kendisi idi. Zeyd sonra ilave etti:
    "Allah'a yemin ederim. Onlardan birinin Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte yüzü tozlanacak kadar bulunuvermesi, sizden birinin ömrü boyu çalışmasından daha hayırlıdır, hatta ömrü, Hz. Nuh aleyhisselam'ın ömrü kadar uzun olsa bile"
    Ebu Davud, Sünnet 9, (4648, 4649, 4650).
    4339 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Ümmetim(in ferdleri arasında) ümmetime karşı en çok merhametli olan kimse Ebu Bekr'dir. Onlar içinde Allah'ın emri hususunda en çok titiz olanı Ömer'dir. Haya cihetiyle en şiddetli olanı Osman'dır. (Davalarda) en isabetli hüküm vereni Ali'dir. Helal ve haramı en iyi bileni Muaz İbnu Cebel'dir. Ferâizi en iyi bilen Zeyd İbnu Sâbit'tir. Kur'ân okumasını en iyi bileni Übey İbnu Ka'b'dır. Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrâh'dır. Ebu Zerr'den daha doğru sözlü olan birini ne gök gölgeledi, ne de yer taşıdı. O, verada Hz. İsa aleyhisselam gibiydi."
    Hz. Ömer radıyallahu anh (hased etmişçesine): "Yani biz bu hasletin onda olduğunu kabul edecek miyiz?" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
    "Evet. Bu hasletleri onda var bilin!" buyurdular."
    Tirmizi, Menakıb (3793, 3794).
    4340 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Ben aranızda ne kadar kalacağımı bilemiyorum. Benden sonra "iki'ye uyun" dedi ve Ebu Bekr ile Ömer'e işaret etti. (Sözlerine devam ederek): "Ammar'ın davranışlarını örnek alın. İbnu Mes'ud ne söylemişse tasdik edin" buyurdu.
    Tirmizi, Menakıb (3804).
    4341 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Geceleyin (rüyamda) bana salih bir adam gönderildi. Sanki Ebu Bekr, Resulullah'a yamanmış gibiydi, Ömer de Ebu Bekr'e yamanmış gibiydi. Osman da Ömer'e yamanmış gibiydi."
    Cabir der ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanından kalktığımız zaman dedik ki: "(Rüyanın yorumu şöyle olmalıdır "Oradaki salih kimse Resûlullah'tır. Onların birbirlerine yamanmaları, Allah'ın, peygamberiyle gönderdiği işin (dinin) sorumluları olmalarıdır."
    Ebu Davud, Sünnet 9, (4639).
    4342 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Ben kendimi cennete girmiş gördüm. Derken Ebu Talha'nın hanımı Rumeysa ile karşılaştım (radıyallahu anhüma). Bir de hışırtı kulağıma geldi.
    "Bu kim(in hışırtısı)?" dedim.
    "Bilal(in)!" dediler. Avlusunda bir cariye bulunan bir köşk gördüm.
    "Bu kime ait?" dedim.
    "Ömer İbnu'l-Hattab'ındır!" dediler. İçine girip bakmayı arzu ettim. Ancak senin kıskanç olduğunu hatırladım ve geri döndüm!"
    Ömer, bu söz üzerine ağladı ve:
    "Sana karşı da mı kıskanç olacağım ey Allah'ın Resûlü!" dedi."
    Buhari, Ta'bir 31, 32, Bed'ü'l-Halk 9, Fezailu'l-Ashab 19, Nikah 107; Müslim, Fezailü's-Sahabe 21, (2395).
    4343 - Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Ey Bilal! Ne ile benden önce cennete girdin? Her ne zaman cennete girdiysem, her seferinde önümde senin hışırtını işittim. Dün gece de cennete girmiştim, önümde (yine) senin hışırtını duydum. Sonra altından şerefeleri olan murabba bir köşke geldim.
    "Bu köşk kimin?" diye sordum.
    "Araplardan birinin!" dediler. Ben cevaben:
    "Ama ben de bir Arabım, (benim olmadığına göre) bu köşk kimin?" dedim. Bunun üzerine:
    "Kureyş'ten birinin!" dediler. Ben tekrar:
    "Ben de bir Kureyşliyim, bu köşk kimin?" dedim. Bu sefer:
    "Muhammed ümmetinden birinin!" dediler. Ben de:
    "Muhammed benim, bu köşk kimin?" dedim. Bunun üzerine:
    "Ömer İbnu'l-Hattab'ın!" dediler, radıyallahu anh. Bunun üzerine bilal:
    "Ya Resûlullah! Her ezan okuyuşumda iki rek'at namaz kıldım. Her ne zaman hades vaki oldu ise derhal abdest tazeledim ve Allah'a iki rek'at namaz kılmayı üzerimde borç gördüm" dedi. Bilal'in bu açıklaması üzerine Aleyhissalatu vesselam:
    "İşte bu iki şey sebebiyle (cennete girmede benden evvel davranmış olmalısın)" buyurdular."
    Tirmizi, Menâkıb, (3690).
    4344 - Amr İbnu'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a sordum:
    "(Ey Allah'ın Resulü!) İnsanların hangisi size daha sevgilidir?"
    "Aişe!" buyurdular.
    "Ya erkeklerden?" dedim.
    "Babası!" buyurdular.
    "Sonra kim?" dedim.
    "Ömer!" buyurdular ve başka bazı erkekler saydılar."
    Buhari, Meğazi 63; Müslim, Fezailu's-Sahabe 8, (2384); Tirmizi, Menakıb, (3879).
    4345 - Usame İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında oturuyordum. Ali ve Abbas radıyallahu anhümâ gelip (huzuruna girmek için) izin istediler. Aleyhissalatu vesselâm:
    "Ne getirdiler biliyor musun?" buyurdular.
    "Hayır, bilmiyorum!" dedim.
    "Ama ben biliyorum, onlara izin ver!" buyurdular. (İçeri aldım), onlar da girdiler.
    "Ey Allah'ın Resûlü! Ehlinden hangisi sana daha sevgili? Sormaya geldik!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
    "Fatıma Bintu Muhammed" buyurdular.
    "(Kan bağı) olan ailenden kimi sevdiğinizi sormuyoruz. (Yakınlarından kimi sevdiğini) soruyoruz" dediler.
    "Ehlimin bana en sevgili olanı, kendisine (hidayet ederek) Allah'ın nimetlendirdiği, (azad edip evlat edinmemle de) kendimin ikram etmiş olduğu kimsedir!" buyurdu ve Üsâme İbnu Zeyd radıyallahu anhümâ'yı zikretti.
    "Pekalâ sonra kim?" dediler.
    "Sonra Ali İbnu Ebi Talib!" buyurdular. Bunun üzerine amcası Abbas radıyallahu anh:
    "Ey Allah'ın Resûlü! Amcanı en sona bıraktın!" dedi.
    "Ali hicrette senden önce davrandı!" cevabını verdiler."
    Tirmizi, Menakıb, (3821).
    4346 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında insanları derecelendirir ve şöyle sıralardık: (Ümmet-i Muhammed'in, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan sonra en efdali) Ebu Bekr, sonra Ömer, sonra Osman, (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bu sıralamayı işitir) bize itiraz etmezdi (Radıyallahu anhüm ecmain)."
    Buhari, Fezailu'l-Ashab 4, 7; Ebu Davud, Sünnet 8, (4627, 4628); Tirmizi, Menakıb, (3707).
    4347 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Üseyd İbnu Hudayr ve Abbâd İbnu Bişr radıyallahu anhüma karanlık bir gecede Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında idiler. (Sohbet bitince) yanından ayrıldılar. Derken önlerinde iki nur peydah oldu. Yolları ayrıldığı zaman her birinin bir nûru vardı."
    Buhari, Mesâ'ıd 78, Menakıb 28, Menakıbu'l-Ensar 13.
    EBU BEKR SIDDİK Radıyallahu Anh
    4348 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ebu Bekr Radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına girmişti. Aleyhissalatu vesselam:
    "Müjde. (Ey Ebu Bekr!) Sen Allah'ın ateşten azad ettiği kimsesin!"
    buyurdular. İşte o günden itibaren Hz. Ebu Bekr, Atik (azadlı) diye isimlendirildi."
    Tirmizi, Menakıb, (3679).
    4349 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Cebrail aleyhisselâm yanıma gelerek elimden tuttu ve bana ümmetimin gireceği cennet kapısını gösterdi."
    Hz. Ebu Bekr atılıp:
    "Ey Allah'ın Resulü! Ben o sırada seninle olmayı ne kadar isterdim, ta ki ona ben de bakayım!" dedi.
    Aleyhissalatu vesselam:
    "Ey Ebu Bekr, ümmetimden cennete ilk girecek kimse olman sana yetmez mi!" karşılığında bulundular."
    Ebu Davud, Sünnet 9, (4652).
    4350 - Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Nezdimizde bir eli(ihsanı) bulunan hiç kimse yoktur ki, o ihsan sebebiyle biz ona (misliyle veya daha fazlasıyla) karşılıkta bulunmayalım. Ancak Ebu Bekr bundan hariç. Çünkü, onun nezdimizde yardım varsa da, onun karşılığını Kıyamet günü ona Allah verecektir. Bana Ebu Bekr'in malı kadar kimsenin malı faydalı olmadı. Benim müslüman olmasını teklif ettiğim herkesten bir zorluk gördüm, Ebu Bekr hariç. Zira o teklifim karşısında hiç tereddüd etmeden kabul etti. Eğer kendime bir dost (halil) ittihaz etseydim, mutlaka Ebu Bekr'i dost edinirdim. Haberiniz olsun, arkadaşınız Allah Teâla'nın dostu (halilullah'tır)."
    Tirmizi, Menakıb, (3662).
    4351 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) halka hitap ederek buyurdular ki:
    "Allah Teâla Hazretleri bir kulunu, dünya ile nezdindekini tercihte muhayyer bıraktı. O kul, Allah'ın nezdindekini tercih etti."
    Bu söz üzerine Hz. Ebu Bekr ağlamaya başladı. Biz, Aleyhissalatu vesselam'ın, Allah tarafından muhayyer bırakılan bir kul hakkında verdiği haber sebebiyle onun ağlamasına hayret ettik. Meğer, muhayyer bırakılan o kul Aleyhissalatu vesselam'ın kendisi imiş. Meğer bunu en iyi anlayan da aramızda Ebu Bekr imiş.
    Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sohbetiyle olsun malıyla olsun bana en ziyade ikramda bulunan Ebu Bekr'dir. Eğer, ben Rabbimden başkasını halil (dost) tutacak olsaydım, mutlaka Ebu Bekr'i halil edinirdim. (Allah arkadaşınızı kendine halil kıldı). Ancak (aramızda) İslam kardeşliği ve İslam muhabbeti var ((bu) efdaldir).
    Mescide açılan (hususi) hiçbir kapı bbırakılmayıp, hepsi kapatılacak, sadece Ebu Bekr'in kapısı açık bırakılacak."
    Buhari, Fezailu'l-Ashab 3, Menakıbu'l-Ensar 45, Mesacid 80; Müslim, Fezailu's-Sahabe 2, (2382); Tirmizi, Menakıb, (3661).

  4. #14

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    4352 - Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında oturuyordum. Derken, Ebu Bekr radıyallahu anh elbisesinin eteğini tutarak çıkageldi. Öyle ki, dizleri açılmış durumdaydı. Aleyhissalatu vesselam (onu bu halde görür görmez):
    "Arkadaşınız biriyle çekişmiş olmalı!" buyurdular. Ebu Bekr selam verdi ve:
    "(Ey Allah'ın Rasûlü!) Benimle İbnu'l-Hattab arasında bir şey (tatsızlık) oldu. Üzerine yürüdüm, sonra da pişman oldum. Beni affetmesini taleb ettim, kabul etmedi. Bunun üzerine sana geldim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:
    "Ey Ebu Bekr! Allah sana mağfiret etsin!" buyurdu ve bunu üç kere tekrar etti. Sonra da Ömer radıyallahu anh, davranışından pişman oldu. Ebu bekr radıyallahu anh'ın evine gitti ve:
    "Ebu Bekr evde mi?" diye sordu. "Hayır!" cevabını alınca, o da doğru Aleyhissalatu vesselâm'ın yanına geldi ve selam verdi: Aleyhissalatu vesselam'ın yüzü (öfkeden) renk renk olmaya başladı. Bu hal, Hz. Ebu Bekr radıyallah'ı korkuttu. derhal diz çökerek:
    "Ey Allah'ın Resûlü! Bu meselede (hata benim), ben zulmettim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam (hepimize):
    "Allah beni size (peygamber olarak) gönderdi. Size tebliğ ettiğim zaman hepiniz bana: "Sen yalancısın" dediniz. Ebu Bekr ise: "Doğru söyledin" dedi ve bana canıyla, malıyla yardımcı oldu. Siz arkadaşımı bana bırakırsınız değil mi?" buyurdular ve iki veya üç kere, bu sözü tekrar ettiler."
    Ebu'd-Derda der ki: "Bundan sonra, (Resûlullah'ın hatırı için) Ebu Bekr'e hiç eziyet edilmedi."
    Buhari, Fezailu'l-Ashab 5, Tefsir, A'raf 3.
    4353 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hastalığı şiddetlenince, kendisine cemaate namazı kimin kıldıracağı soruldu:
    "Ebu Bekr'e söyleyin, halka namazı o kıldırsın!" buyurdular. Hz. Aişe radıyallahu anha:
    "Ebu bekr yufka yürekli bir kimsedir, senin yerinde namaza duracak olsa (dayanamayıp ağlar ve ağlamaktan halka kıraati duyuramaz, (namaz kıldırma işini) Ömer'e emretseniz!" dedi. Aleyhissalatu vesselam yine: "Ebu Bekr'e söyleyin, namazı kıldırsın!" buyurdular. Hz. Aişe önceki sözünü tekrar etti. Aleyhissalatu vesselam: "Ona (Ebu Bekr'e) emredin, namazı kıldırsın!" dedi ve:
    "Siz (kadınlar) kendi kafanıza göre düzende Hz. Yusuf'un kadın arkadaşları gibisiniz!" diye söylendi."
    Buhari, Ezan 46.
    4354 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı vefata götüren hastalığı şiddetlendiği zaman, halka namazı Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh kıldırıyordu. Pazartesi günü, cemaat saf olmuş halde namaza durduğu sırada Aleyhissalatu vesselam hücresinin perdesini açtı, ayakta olduğu halde bize bakıyordu. Yüzü sanki bir mushaf yaprağı gibi (uçuk) idi. Sonra tebessüm ederek güldü. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı (böyle) görmenin sevinciyle namazı bozayazdık. Hz. Ebu Bekr derhal safta namaz kılmak üzere geri çekildi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm7ın namaza geldiğini zannetmişti. Ancak Aleyhissalatu vesselam, bize işaret ederek namazı tamamlamamızı söyledi ve perdeyi indirdi. O gün vefat etti."
    Buhari, Ezan 46, 94, Amel fi's-Salat 6, Meğazi 83; Müslim, Salat 98; Nesai, Cenaiz 7, (7, 4).
    4355 - Urve rahimehullah anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer'e müşriklerin Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a yaptıkları kötülüklerin en fenası hangisi idi?" diye sordum. Şunu anlattı:
    "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm namaz kılarken Ukbe İbnu Ebi Mu'ayt'ın kendisine gelerek ridasını boynuna geçirip şiddetli şekilde boğduğunu gördüm. O sırada Ebu Bekr radıyallahu anh gelerek onu itti ve:
    "Sen, Rabbim Allah'dır dediği için mi bir adamı öldürmek istiyorsun? O size Rabbinizden açık hükümler getirdi!" dedi."
    Buhari, Fezailu'l-Ashab 5, Menakibu'l-ensar 29, Tefsir, Mü'min 1.
    4356 - Süfyan rahimehullah dedi ki: "Kim, Hz. Ali'nin imamete, Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer'den daha çok hak sahibi olduğu kuruntusuna düşerse, Hz. Ebu Bekr'i, Hz. Ömer'i, Muhacirleri ve Ensarları toptan hatakârlıkla itham etmiş olur. Bu bozuk akidesiyle onun amelinin semaya yükseleceğini zannetmiyorum."
    Ebu Davud, Sünnet 8, (4630).
    HZ. ÖMER'İN FAZİLETİ
    4357 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh, Hz. Ebu Bekr'e:
    "(Ey Ebu Bekr!) Allah'ın Rasulü Muhammed aleyhissalatu vesselam'dan sonra insanların en hayırlısı" diye hitab etmişti. Hz. Ebu Bekr:
    "Sen böyle söylersen ben (de sana) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan işittiğimi söyleyeceğim. Demişti ki: "Güneş, Ömer'den daha hayırlı bir kimse üzerine doğup batmadı."
    Tirmizi, Menakıb, (3685).
    4358 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle dua etmişti: "Allahım, İslâm'ı şu iki şahıstan sana en sevgili olanla aziz kıl: Ebu Cehil ile veya Ömer İbnu'l-Hattab ile. Bunlardan Allah'a daha sevgili olanı Ömer'di."
    Tirmizi, Menakıb, (3682).
    4359 - Yine İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Allah Teâla Hazretleri, hakkı, Hz. Ömer'in diline ve kalbine koydu." İbnu Ömer der ki: "Halkın başına ne zaman bir iş gelmiş, (o hususta) Ömer bir şey demiş, halk da başka bir şey demiş ise mutlaka Ömer radıyallahu anh'ın dediği üzere Kur'ân'dan bir vahiy gelmiştir."
    Tirmizi, Menakıb, (3683); Ebu Davud, Harac 18, (2962).
    4360 - Salim, babası radıyallahu anh'tan naklediyor: "Dedi ki: "Ben Ömer radıyallahu anh'ın bir şey için: "Zannederim ki bu şöyledir" deyip de dediği gibi olmadığını hiç görmedim. (Nitekim bir gün), Ömer otururken güzel bir adam yanından geçti. Ömer: "Zannımda yanıldım." Veya:
    "Bu adam cahiliye devrindeki dini üzere devam etmektedir." Veya:
    "Bu, cahiliyede kavminin kâhiniydi!" dedi ve: "Şu adamı bana çağırın!" buyurdu. Adam çağrıldı. Ömer:
    "Zannımda yanıldım veya sen cahiliye devrindeki dinin üzeresin! veya cahiliyede sen onların kâhini idin!" diyerek hakkındaki tereddütlerini dile getirdi. Adam:
    "Bugünkü gibi bir gün görmedim (yani bugün gördüğüm şeyi hiç görmedim). Bugün müslüman bir kimse (olmayacak şekilde) karşılandı" dedi. Hz. Ömer: "Sana yemin veriyorum, benim istediklerimi doğru olarak söyleyeceksin!" buyurdu. Adam:
    "Cahiliye devrinde ben onların kâhinleri idim!" dedi. Ömer ona:
    "Dişi cinninin sana getirdiği haberlerin en acayibi hangisi idi?" dedi. Adam: "Bir gün ben çarşıda iken, bana dişi cin geldi. Ondaki korkuyu biliyorum. Dedi ki: "Sen cinni ve onun ye'sini ve başı üzerine devrilmesinden (yani kulak hırsızlığından men olarak haber alamayışından) sonraki ümidsizliğini ve sırtlarına ince çullar konulmuş genç develerle yetişilip yakalamasını görmedin mi?"
    Ömer şöyle dedi: "Doğru söyledi. Ben onların putlarının dibinde uyurken, bir adam bir buzağı ile geldi ve kesti. O zaman ona birisi öyle bir bağırdı ki, bu kadar yüksek sesle bağıran birisini hiç işitmemiştim. Şöyle diyordu:
    "Ey celih (ey düşmanlığını açığa vuran kimse)! Emrun necih (zafer bulmuş bir iş), recülün fasih (fasih konuşan bir adam) var. Senden başka ilah yoktur diyor!"
    Oradaki cemaat o adama doğru sıçradılar.
    (Hz. Ömer devamla dedi ki): "Ben bunu görünce kendi kendime: "Ben bu işin arkasında ne olduğunu anlayıncaya kadar buradan ayrılmayacağım!" dedim. Sonra o zat yine bağırdı:
    "Ey celih, emrun necih, recülün fasih (Ey düşmanlığnı açığa vuran kimse! Muvaffak olacak bir iş, fasih konuşan bir adam (var)! Lâilahe illallah! diyor!" Ben kalktım. Aradan çok geçmeden "Bir peygamber (çıktı)" dendi."
    Buhari, Menakıbu'l-Ensar 35.
    4361 - Hz. Ömer radıyallahu anh demiştir ki: "Üç şeyde Rabbime muvafakat ettim:
    - (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a "Ey Allah'ın Resulü! Makâm-ı İbrahim'de bir namaz yeri edinsen!" dedim, arkadan "İbrahim'in makamını namazgâh edinin" (Bakara 125) ayeti nazil oldu."
    - "(Bir gün) "Ey Allah'ın Rasûlü! Huzurunuza iyiler de facirler de giriyor. Emretseniz de ümmühâtu'l-mü'minin örtünseler!" dedim. Bunun üzerine hicab (örtünme) ayeti nazil oldu."
    - "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hanımları kıskançlıkta birleştiler. Ben de: "O sizi boşarsa Allah O'na sizden hayırlısını verir" demiştim, bunun üzerine şu ayet indi. (Mealen): "Rabbi O'na sizden daha hayırlı olan, Allah'a teslim olmuş, iman etmiş, ibadet ve itaatte sebat eden, günahlarından tevbe eden, allah'a kullukta bulunan, orucunu tutan hanımlar nasib eder ki, onlardan dul olanı da bâkire olanı da bulunur" (Tahrim 5).
    Buhari, Talak 32, Tefsir, Bakara 9, Ahzab 8, Tahrim 1; Müslim, Fezailu's-sahabe 24, (2339).
    HZ. ÖMER'LE HZ. EBU BEKR ARASINDA MÜŞTEREK HADİSLER
    4362 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Bir çoban sürüsünü otlatırken, bir kurt koşarak gelip, sürüden bir koyun kapar. Çoban kurdun peşine düşer ve koyunu ondan kurtarır. Ancak kurt, çobana dönüp bakar ve: "Bu koyunlara yırtıcı gününde, onlara benden başka çobanın olmadığı günde kim bakacak?" der.
    Halk bunun üzerine: "Sübhanallah! Kurt konuşur mu?" diye hayrete düşerler. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (onların bu tereddütleri üzerine):
    "Buna ben inanıyorum, Ebu Bekr ve Ömer de inanıyor" der. Halbuki o sırada Ebu Bekr ve Ömer orada değillerdi."
    Buhari, Fezailu'l-Ashab 8, Hars 4, Enbiya 50; Müslim, Fezailu's-Sahabe 13, (2388); Tirmizi, Menakıb, (3681, 3696).
    4363 - Müslim'in bir rivayeti şöyledir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Bir adam bir ineği sevkederken üzerine bindi. İnek adama bakıp dile geldi ve: "Ben bunun için yaratılmadım, ben ziraat için yaratıldım" dedi. Halk, hayret ve korku ile:
    "Sübhanallah, konuşan bir inek ha!" dediler. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
    "Ben (onun konuşmasına) inanıyorum. Ebu Bekr ve Ömer de inanıyorlar, (radıyallahu anhüma)" buyurdular."
    Müslim, Fezailu's-Sahabe 13, (2388).
    4364 - Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Yüksek derece sahiplerini onların altında olanlar görür. Tıpkı sizin, semânın ufkunda doğan yıldızı görmeniz gibi. Ebu Bekr ve Ömer (radıyallahu anhüma) onlardandır (yüksek derece sahiplerindendir) ve daha da ileridirler."
    bu Davud, Huruf ve'l-Kıraat, (3987); Tirmizi, Menakıb, (3659).
    4365 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hz. Ömer ve Hz. Ebu Bekr radıyallahu anhüma için:
    "Bu ikisi var ya, bunlar, öncekiler ve sonrakilerden cennetlik olan kühûlün efendisidirler."
    Tirmizi, Menakıb, (3366).
    4366 - Hz. Huzeyfe raadıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Benden sonra şu ikiye iktida edin: Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu anhümâ."
    Tirmizi, Menakıb. (3663, 3664).
    4367 - Muhammed İbnu'l-Nanefiyye anlatıyor: "Babam radıyallahu anh'a dedim ki: "Babacığım, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan sonra insanların hangisi hayırlıdır?"
    "Ebu bekr!" dedi.
    "Sonra kim?" dedim.
    "Ömer!" dedi.
    Ben: "Sonra kim?" diye sormaya devam edip "Osman!" cevabını almaktan korktum da:
    "Sonra sen!" deyiverdim. Ama babam:
    "Ben mi? Ben sıradan bir müslümanım" dedi."
    Buhari, Fezailu'l-Ashab 5; Ebu Davud, Sünnet 8, (4629).
    HZ. OSMAN RADIYALLAHU ANH
    4368 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına girmek üzere izin istedi. Bu sırada Aleyhissalatu vesselam yatağı üzerinde yatmakta idi. Üzerinde benim bürgüm vardı. Resûlullah halini bozmadan izin verdi. (Konuştular), meselelerini hallettiler. Hz. Ebu Bekr gitti. Bir müddet sonra Hz. Ömer girmek için izin istedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm aynı halini hiç değiştirmeden ona da izin verdi. Ömer'in ihtiyacını da gördü. Sonra o da gitti.
    Bir müddet sonra Osman izin istedi. Bu sefer Aleyhissalatu vesselam yatağında doğrulup oturdu. Üstünü başını düzeltti. Bana da: "Elbiseni üzerine topla!" emretti. Ve ona da girmesi için izin verdi. Onun da ihtiyacını gördü. Osman da gitti.
    O gidince ben dayanamayıp: "Ey Allah'ın Resûlü! Ebu Bekir ve Ömer gelince istifini bozmadığın halde Osman gelince kendine çekidüzen verdin. Sebebi nedir?" diye sordum. Dedi ki:
    "Osman çok utangaç birisidir. Ben istifimi hiç bozmadan eski halimde iken içeri aldığım takdirde arzusunu açmadan gideceğinden korktum."
    Bir rivayette: "Kendisinden meleklerin haya duydukları bir kimseden ben haya duymayayım mı?" demiştir.
    Müslim, Fezailu's-Sahabe 36, (4201).
    4369 - Osman İbnu Abdillah İbnu Mevhib anlatıyor: "Mısır, ehlinden biri geldi, hacc yapmak istiyordu. Oturan bir grup gördü ve:
    "Bunlar da kim?" dedi.
    "Kureyşliler!" denildi.
    "Aralarındaki yaşlı zat da kim?" dedi.
    "Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)" denildi. (Abdullah'a yaklaşarak
    "Sana bir şey soracağım, bana ondan haber ver. Hz. Osman Uhud günü (savaş meydanından) kaçmış mıydı, biliyor musun?" diye sordu. O da: "Evet!" dedi.
    "Onun Bedir'de kaybolduğunu ve savaşta hazır bulunmadığını da biliyor musun?" diye sordu.
    "Evet!" dedi. Adam bu cevap üzerine:
    "Allahuekber!" deyip döndü. Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anh:
    "Gel!" dedi, sana açıklayayım: "Uhud'daki firarına gelince: Şehadet ederim ki, Allah onu affetti, mağfirette bulundu. Nitekim Allah Teâla Hazretleri, haklarında şu ayeti indirdi: "Muhakkak ki iki ordunun karşılaştığı günde içinizden geri dönen kimseleri, Resûlullah'ın emrine muhalefet gibi hareketleriyle kazandıkları bazı günahlar yüzünden şeytan kaydırmak istedi. Fakat gerçekten Allah onların günahlarını bağışladı..." (Al-i İmran 155). Bedir'deki kayboluşuna gelince: Onun nikahı altında Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın kerimeleri Rukiyye radıyallahu anha vardı ve hasta idi. Aleyhissalatu vesselam kendisine: "Rukiyye ile kal. Sana Bedr'e katılan bir kimsenin sevabı ve (ganimetten alacağı) pay var!" buyurdu. (O da bu istek üzerine kaldı). Bey'atu'r-Rıdvan'daki kayboluşuna gelince: Eğer Batn-ı Mekke'de ondan daha aziz biri olsaydı, (Resulullah), yerine onu gönderecekti. Aleyhissalatu vesselam, Mekke'ye onu gönderdi. Bey'atu'r-Rıdvan, Osman radıyallahu anh Mekke'ye gittikten sonra akdedildi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Bey'at akdi sırasında sağ elini sol eli üzerine koyarak: "Bu da Osman yerine!" buyurdular. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın sol elinin Osman için hayrı, onların sağ elinin, kendileri için olan hayrından fazla idi.
    Sonra İbnu Ömer radıyallahu anh, adama:
    "Haydi şimdi bu (anlattıklarımı) beraberinde götür!" dedi."
    Buhari, Fezailu'l-Ashab 7, Humus 14, Meğazi 19; Tirmizi, Menakıb, (3709).
    4370 - Abdurrahman İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Osman radıyallahu anh Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a ceyşü'l-Usre'yi (Tebük'e gidecek orduyu) techiz ettiği sırada bin dinar getirdi ve Resulullah'ın kucağına döktü. Aleyhissalatu vesselam, parayı kucağında (eliyle karıştırıp) altüst etti ve şöyle dedi:
    "Bugünden sonra Osman'a, (her ne) yapsa zarar vermeyecektir!" Ve bu sözü iki sefer tekrar etti."
    Tirmizi, Menakıb, (3702).
    4371 - Abdurrahman İbnu Habbab radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ceyşü'l-Usre'yi techiz ederken şahid oldum. Osman İbnu Affan radıyallahu anh kaltı ve:
    "Ey Allah'ın Resûlü! dedi, yüz deve çuluyla, semeriyle Allah rızası için (bağış olarak) bendendir!"
    Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ordu için bağış yapmaya tekrar teşvikte bulundu. Osman yine kalkıp:
    "Ey Allah'ın Resûlü! Çuluyla semeriyle ikiyüz deve Allah rızası için bendendir!" dedi. Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ordu için bağışta bulunmaya yine teşvikte bulundu. Osman tekrar kalktı ve:
    "Ey Allah'ın Resûlü! dedi. Benden üçyüz deve çuluyla, semeriyle Allah rızası için bağışımdır!"
    Abdurrahman der ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı minberden inerken gördüm, hem iniyor, hem de:
    "Bu hayırdan sonra, Osman'ın yapacağı (kötü amel) aleyhine olmaz!"
    diyordu."
    Tirmizi, Menakıb, (3701).
    HZ. ALİ İBNU EBİ TALİB
    4372 - Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm pazartesi günü gönderildi. Hz. Ali radıyallahu anh da salı günü namaz kıldı."
    Tirmizi, Menakıb. (3730).
    4373 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Ashabının arasını kardeşlemişti. Hz. Ali radıyallahu anh yanına geldi ve:
    "Ashabınızın arasını birbirleriyle kardeşlediniz, ama beni kimseyle kardeşlemediniz!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
    "Sen dünyada da ahirette de benim kardeşimsin!" buyurdular."
    Tirmizi, Menakıb, (3722).
    4374 - Zeyd İbnu Erkam radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurdular: "Ben kimin dostu (mevlası) isem, Ali de onun dostudur."
    Tirmizi, Menakıb, (3714).
    4375 - Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Tebük seferine çıkınca Hz. Ali'yi geride (Medine'de) bırakmıştı.
    "Ey Allah'ın Resûlü, siz beni çocukların ve kadınların arasında mı bırakıyorsunuz?" dedi (kalmak istemedi). Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
    "Sen, Hz. Harun'un, Hz. Musa yanında aldığı yeri, benim yanımda almaktan razı değil misin? Şu farkla ki, benden sonra peygamber yok!" buyurdular."
    Buhari, Megazi 78, Fezailu'l-Ashab 9; Müslim, Fezailu'l-Ashab, 31, (2404); Tirmizi, Menakıb, (3731).
    4376 - Müslim ve Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hayber günü buyurdular ki:
    "Yarın sancağı öyle bir kimseye vereceğim ki, O, Allah'ı ve Resûlünü sever, Allah ve Resûlü de onu sever."
    Ravi devamla der ki: "Bu söz üzerine (beni mi seçer ümidiyle, Aleyhissalatu vesselam'a görünmek için) boyunlarını uzattılar. Ama o:
    "Bana Ali radıyallahu anh'ı çağırın!" buyurdular. Ali getirildi ama gözlerinden rahatsız idi. Hemen gözlerine tükürdü ve sancağı ona verdi. Allah Teâla Hazretleri onun eliyle fethi müyesser kıldı."
    Ravi devamla der ki: "Şu ayet indiği zaman "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı çağıralım..." (Al-i İmran 61) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hemen Ali'yi, Fatıma'yı, Hasan ve Hüseyin'i (radıyallahu anhüm ecmain) çağırdı ve:
    "Allahım, bunlar benim ailemdir!" buyurdu."
    Müslim, Fezailu'l-Ashab 32, (2404); Tirmizi, Menakıb, (3726).
    4377 - Zirr İbnu Hubeyş rahimehullah anlatıyor: "Hz. Ali radıyallahu anh'ın şöyle söylediğini işittim: "Daneyi açan, canlıları yaratan Zât-ı Zülcelal'e yeminle söylüyorum: Ümmi peygamberim aleyhissalatu vesselam, bana şu hususu garantiledi: Beni mü'min olan sevecek, münafık olan da bana buğzedecektir."
    Müslim, İman 131, (78); Tirmizi, Menakıb, (3737); Nesai, İman 20, (8, 117).
    4378 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Tâif günü Hz. Ali radıyallahu anh'ı çağırdı ve onunla hususi konuşma yaptı. (Bu görüşme o kadar uzadı ki) halk: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm amcasının oğluyla görüşmesini uzattı" dedi. (Resûlullah bunu işitince):
    "Onunla hususi görüşmeyi ben (kendi arzumla) yapmadım. Allah'ın arzusu ve emri ile Resûlü) yaptı" açıklamasında bulundu."
    Tirmizi, Menakıb, (3728).
    4379 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Berâet (Tevbe) sûresini, (Arafat'ta hacılara tebliğ edilmek üzere) Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh'la göndermişti. Sonra onu çağırarak:
    "Bunun, ehlimden olmayan bir kimse ile tebliğ edilmesi muvafık değil!" buyurdu. Hz. Ali radıyallahu anh'ı çağırarak sureyi, (Arafat'ta okuması için) ona verdi."
    Tirmizi, Tefsir, Tevbe, (3089).
    TALHA İBNU UBEYDULLAH RADIYALLAHU ANH
    4380 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Yeryüzünde (iki ayak üzerinde) yürüyen bir şehid görmek isteyen Talha İbnu Ubeydullah radıyallahu anh'a baksın."
    Tirmizi, Menakıb.
    4381 - Kays İbnu Ebi Hazım radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Telha İbnu Ubeydullah radıyallahu anh'ın, Uhud'da Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı himaye ettiği elini kurumuş gördüm."
    Tirmizi, Fezailu'l-Ashab 14.
    ZÜBEYR İBNU'L-AVVÂM RADIYALLAHU ANH
    4382 - Hz. Cabir anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Her peygamberin bir havarisi vardır. Benim havarim ise Zübeyr İbnu'l-Avvam'dır, radıyallahu anh."
    Buhari, Fezailu Ashab 13, Cihad 40, 41, 135, Meğazi 29, Haber-i Vahid 2; Müslim, Fezailu's-Sahabe 48, (2415); Tirmizi, Menakıb, (3746).
    SA'D İBNU EBİ VAKKÂS RADIYALLAHU ANH
    4383 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Sa'd radıyallahu anh'tan başka kimseye "Annem babam sana fedâ olsun" dediğini işitmedim. Uhud Savaşında: "Ey Sa'd (okunu) at! Annem ve babam sana feda olsun!" dediğini duydum."
    Buhari, Meğazi 18, Cihad 80, Edeb 103; Müslim, Fezailu's-Sahabe 41, (2411); Tirmizi, Menakıb, (3756).
    SAİD İBNU ZEYD RADIYALLAHU ANH

  5. #15

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    4383 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Sa'd radıyallahu anh'tan başka kimseye "Annem babam sana fedâ olsun" dediğini işitmedim. Uhud Savaşında: "Ey Sa'd (okunu) at! Annem ve babam sana feda olsun!" dediğini duydum."
    Buhari, Meğazi 18, Cihad 80, Edeb 103; Müslim, Fezailu's-Sahabe 41, (2411); Tirmizi, Menakıb, (3756).
    SAİD İBNU ZEYD RADIYALLAHU ANH
    4384 - Kays İbnu Hazım anlatıyor: "Said İbnu Zeyd radıyallahu anh'ı dinledim, diyordu ki: "Vallahi ben şu halimi hatırlıyorum: "Allah'a yemin olsun, Ömer İslam'a girmezden önce, beni ve kızkardeşini müslüman olduk diye bağlamıştı. Eğer Osman'a yaptığnız (öldürme işin)den dolayı Uhud dağı yerinden gitse, gitmede haklı idi."
    Buhari, Menakıbu'l-Ensar 34, İkrah 1.
    ABDURRAHMAN İBNU AVF RADIYALLAHU ANH
    4385 - Hz. Aişe rudıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) hanımlarına:
    "Ölümümden sonra beni üzecek şeylerden biri de sizin meselenizdir. Size ancak sıddik (Hz. Aişe der ki yani mutasaddık) ve sabırlılar tahammül edebilir" der.
    Hz. Aişe devamla, Ebu Seleme İbnu Abdirrahman'a dedi ki: "Allah senin babana cennetin selsebil çeşmesinden içirsin."
    İbnu Avf, Ümmühatu'l-mü'minin'e tasadduk edenlerdendi, kırkbin dirheme satılan bir bahçe tasadduk etmiş idi.
    Tirmizi, Menakıb, (3750).
    EBU UBEYDE İBNU'L-CERRAH RADIYALLAHU ANH
    4386 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Her ümmetin bir emini vardır. Bizim eminimiz, ey ümmet, Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrah radıyallahu anh'tır."
    4387 - Müslim'in bir rivayetinde: "Yemenliler Aleyhissalatu vesselam'a gelerek: "Bizimle birlikte birisini gönder de bize sünneti ve İslam'ı öğretsin!" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam Ebu Ubeyde İbnu'l-cerrah radıyallahu anh'ın elinden tutup:
    "İşte bu, bu ümmetin eminidir!" buyurdu."
    Buhari, Fezailu'l-Ashab 21, Megazi 72; Müslim, Fezailu'l-ashab 53, 54. (2419).
    ABBAS İBNU ABDİLMUTTALİB RADIYALLAHU ANH
    4388 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim amcama eziyet verirse mutlaka bana eziyet vermiştir. Şurası muhakkak ki; kişinin amcası babası yerindedir."
    Tirmizi, Menakıb, 3764.
    4389 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Abbas radıyallahu anh'a dedi ki:
    "Ey amcam, pazartesi sabahı bana sen ve oğlun beraber gelin size dua edivereyim. Allah bu dua bereketine, sana da oğluna da hayırlar halketsin!"
    İbnu Abbas devamla der ki: "Abbas gitti, biz de beraberinde gittik. (Resûlullah) hepimize bir kisâ örttü; sonra da şöyle dua buyurdu:
    "Allahım! Abbâs'ı ve oğlunu mağfiretine erdir, öyle bir mağfiret ki zâhiri bâtıni bütün günahlarına ulaşıp temizlesin, hiçbir günah hariç kılmasın. Allahım, ona çocuğu sebebiyle ikram et."
    Tirmizi, Menakıb, (3766).
    Rezin bir rivayette şu ziyadeyi kaydetti: "Hilafeti onun neslinde baki kıl."
    HZ. CAFER İBNU EBİ TALİB RADIYALLAHU ANH
    4390 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Horasan'dan siyah bayraklar çıkacak. Bu bayrakları hiçbir şey geri çeviremeyecek ve mutlaka İlya'ya (Kudüs şehrine) dikilecek."
    Tirmizi, Fiten 79, (2270).
    4391 - Berâ radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Ca'fer İbnu Ebi Talib radıyallahu anh'a dedi ki: "sen bana hem huy ve hem de yaratılış yönüyle benziyorsun."
    Buhari, Megazi 43; Müslim, Cihad 90, (1783); Tirmizi, Menakıb, (3769).
    HZ. HASAN VE HÜSEYİN RADIYALLAHU ANHÜMA
    4392 - Hz. Berâ radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı gördüm, Hz. Hasan'ı omuzunda taşıyor ve de:
    "Allahım, ben bunu seviyorum, onu sen de sev!" diyordu."
    Buhari, Fezailu'l-Ashab 22; Müslim, Fezailu's-Sahabe 58, 59, (2422); Tirmizi, Menakıb, (3784).
    4393 - Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hz. Hasan ve Hüseyin'e bakıp: "Allahım, ben bunları seviyorum, sen de sev!" buyurdu."
    Tirmizi, Menakıb, (3784).
    4394 - Ukbe İbnu'l-Haris radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh (bir gün) ikindi namazını kıldı, sonra beraberinde Hz. Ali radıyallahu anh olduğu halde yürümeye başladı. Yolda Hz. Hasan'ı çocuklarla oynuyor gördü. Omuzuna alıp:
    "Babam feda olsun! ali'ye değil, Resûlullah'a benziyor!" buyurdu. Hz. Ali de gülüyordu."
    Buhari, Fezailu'l-Ashab 22.
    4395 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a "ehl-i Beyti'nden hangisini en çok seviyorsun?" diye sorulmuştu.
    "Hasan ve Hüseyin!" diye cevap verdi. Hz. Fatıma radıyallahu anha'ya:
    "Benim oğullarımı bana çağır!" emreder, onları getirip koklar, kucaklardı."
    Tirmizi, Menakıb, (3774).
    4396 - Ya'lâ İbnu Mürre anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'denim. Allah Hüseyin'i seveni sever. Hüseyin "esbat" tan biridir."
    Tirmizi, Menakıb, (3777); İbnu Mace, Mukaddime, (144).
    4397 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Hasan ve Hüseyin, cennet ehlinin iki gencidir."
    Tirmizi, Menakıb, (3778).
    4398 - Abdullah İbnu Şeddad, babası radıyallahu anh'tan naklediyor: Der ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm iki akşam namazının (yani akşam ve yatsının) birinde yanımıza geldi. Hasan veya Hüseyin'den birini taşıyordu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm öne geçip çocuğu yere bıraktı. Sonra tekbir getirip namaza durdu. Sonra namaz sırasında uzunca bir secde yaptı."
    Babam devamla dedi ki: "(Secde çok uzadığı için) başımı kaldırıp baktım. Bir de ne göreyim! Secdede olan Resûlullah'ın sırtına çocuk binmiş duruyor. Ben hemen secdeme döndüm. Namaz bitince, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a cemaatten:
    "Ey Allah'ın Resûlü! Namaz sırasında öyle uzun bir secde yaptınız ki, bir hadise meydana geldi zannettik veya sana vahiy indi zannettik!" diye soranlar oldu.
    "Hayır!" dedi, "bunlardan hiçbiri olmadı. Velakin, oğlum sırtıma bindi. Ben, acele edip hevesi geçmeden sırtımdan indirmeyi uygun bulmadım (kendisi ininceye kadar bekledim)."
    Nesai, İftitah 83, (2, 229, 230).
    4399 - Ensar'dan bir kadın Selma radıyallahu anha anlatıyor: "Ümmü Seleme'nin yanına girdim, ağlıyordu.
    "Niye ağlıyorsun!" diye sordum. Bana şu cevabı verdi:
    "Şimdi Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı rüyamda gördüm. Başında ve sakallarında toprak vardı. "Neyiniz var, Ey Allah'ın Resûlü?" dedim, "Az önce Hüseyin'in öldürüldüğüne şahid oldum" buyurdu."
    Tirmizi, Menakıb, (3774).
    4400 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Ubeydullah İbnu Ziyad'a Hz. Hüseyin radıyallahu anh'ın başı getirildi. Elindeki çubuğun ucuyla burnuna dürtüyor ve:
    "Bu kadar güzelini de hiç görmedim!" diyordu. Ben de:
    "O, (Âl-i Beyt arasında) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a en çok benzeyeni idi" dedim."
    Buhari, Fezailu'l-Ashab 22; Tirmizi, Menakıb, (3780).
    4401 - Ammar İbnu Umayr rahimehullah anlatıyor: "Ubeydullah İbnu Ziyad ve arkadaşlarının kellesi geldikçe Küfe'nin Rahâbe mahallesinin mescidinde üst üste dizildi. (Seyirci kalabalığa) ben de yaklaştım.
    "Geldi! Geldi!" diyorlardı. (Ne idi bu gelen? Merak edip daha da yaklaştım). Meğerse bir yılanmış. (Nerden geldiyse) gelmiş, kelleler arasına girip (kayboluyor, tekrar) çıkıyordu. Derken Ubeydullah İbnu Ziyad'ın burun deliğine girdi ve orada bir müddet kaldı. Sonra çıkıp gitti ve kayboldu. Biraz sonra kalabalık tekrar bağırmaya başladı:
    "Yine geldi! Yine geldi!"
    Bu hal iki veya üç kere tekerrür etti."
    Tirmizi, Menakıb, (3782).
    ZEYD İBNU HÂRİSE VE OĞLU ÜSÂME RADIYALLAHU ANHÜMA
    4402 - İbnu Ömer radıyallahu anlüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm askeri bir sefer hazırlamış, askerlerin başına da Üsame İbnu zeyd'i komutan yapmıştı. (Üsame siyahi bir azadlının oğlu olması hasebiyle) onun komutanlığından memnun kalmayan bazı kimseler dedikodu yaptılar. (Söylenen yersiz sözler kulağına ulaşmış olan) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
    "Onun komutanlığı hususunda dedikodu yapan sizler, aynı dedikoduyu daha önce babasının komutanlığı için de yapmıştınız. Allah'a yemin olsun! O komutanlığa layık idi. Ve o, bana, insanların en sevgililerindendi. Bu da, bana, ondan sonra insanların en sevgili olanlarındandır" buyurdu."
    Buhari, Fezailu'l-Ashab 17, Meğazi 42, 87, Eyman 2, Ahkam 33; Müslim, Fezailu's-Sahabe 63, (2426); Tirmizi, Menakıb, (3819).
    4403 - Yine İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ömer radıyallahu anh, Üsame İbnu Zeyd'e (fey'den) üçbinbeşyüz (dirhemlik) pay ayırmıştı. Bana ise üçbin (dirhemlik) pay verdi.
    "Niye Üsâme'yi benden üstün tuttun? Vallehi hiçbir savaşta benden ileri geçmiş değil (yani ben de onun katıldığı her savaşa katıldım) dedim. Bana şu cevabı verdi:
    "Ey oğulcuğum! Zeyd radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm nezdinde babandan daha sevgili idi. Üsame radıyallahu anh da Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a senden daha sevgilidir. Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın sevgisini kendi sevgime tercih ettim."
    Tirmizi, Menakıb, (3815).
    AMMÂR İBNU YASİR RADIYALLAHU ANH
    4404 - Hz. Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh anlatıyor: "Ammar radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına girmek için izin istedi.
    "Ona müsaade edin, girsin!" buyurdular. Ammar girince de:
    "Tayyib ve mutayyeb Ammar'a merhaba!" diyerek selamladılar."
    Tirmizi, Menakıb, (3799).
    4405 - İkrime radıyallahu anh anlatıyor: "İbnu Abbas radıyallahu anhüma, bana ve oğlu Ali'ye:
    "Ebu Said'e gidin, onun rivayet ettiği hadisi dinleyin!" dedi. Biz de gittik. Onu, bakımını yapmakta olduğu bir bahçede bulduk. (Bizi görünce) ridasını alıp sarındı. Sonra bize (en baştan) anlatmaya koyularak, mescidin inşaasını zikretmeye kadar geldi ve:
    "Biz kerpiçleri tane tane taşıyorduk. Ammar radıyallahu anh ise (biri kendi, biri de Resûlullah adın) ikişer ikişer taşıyordu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm onu gördü. Üzerindeki toprakları çırpmaya başladı ve:
    "Vay Ammâr'a! Onu bâği (âsi) bir grup öldürecek. Bu, onları cennete çağırır, onlar da bunu ateşe çağırır!" buyurdu."
    Buhari, salat 63, Cihad 17.
    Buhari'nin rivayetinde "Onu bâği bir grup öldürecek" ibaresi mevcut değildir. Bu ibare Ebu Bekr el-Berkani ve el-İsmaili'nin rivayetinde mevcuttur.)
    4406 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ammar hangi meselede muhayyer bırakılmışsa mutlaka en doğrusunu seçmiştir."
    Tirmizi, Menakıb, (3800).
    Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ammâr kıkırdaklarına kadar iman doldurulmuştur."
    Nesai, İman 17, (8, 111).
    ABDULLAH İBNU MES'UD RADIYALLAHU ANH
    4407 - Abdurrahman İbnu Yezid anlatıyor: "Huzeyfe radıyallahu anh'a, içiyle dışıyla, hal ve hareketleriyle Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a, en çok benzeyen şahıs kimse, onu bize söyle de kendisinden hadis dinleyelim" diye sordum. Bize şu cevabı verdi:
    "Biz içiyle dışıyla, hal ve hareketleriyle, evinin duvarlarıyla gizleninceye kadar Resûlullah'a en çok benzeyen, İbnu Mes'ud radıyallahu anh'tan başka birisini tanımıyoruz."
    Buhari, Fezailu'l-Ashab 27, Edeb 70; Tirmizi, Menakıb, (3809).
    4408 - Mesruk ve Şakik rahimehümallah anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh dedi ki: "Kendisinden başka ilah olmayan Zât-ı Zülcelal'e yemin olsun. Kur'ân'dan nazil olan her bir sûrenin nerede indiğini, her bir ayetin ne sebeple indiğini mutlaka biliyorum. Eğer bilsem ki, bir kimse Kitabullah'ı benden daha iyi bilmektedir ve ona da deve ulaşabilmektedir, mutlaka binip giderim."
    Buhari, Fezailu'l-Kur'ân 8; Müslim, Fezailu's-Sahabe 114, (2462); Nesai, Zinet 10, (8, 134).
    4409 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Yemen'den benn ve kardeşim beraber (Medine'ye) geldik. Bir müddet kaldık. Bu esnada İbnu Mes'ud ve annesini, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına çok girip çıkmaları ve beraberliklerinin fazlalığı sebebiyle Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın aile efradından olduklarına hükmetmiştik."
    Buhari, Fezailu'l-Ashab 27, Meğazi 74; Müslim, Fezailu's-Sahabe 110, (2460); Tirmizi, Menakıb, (3808).
    4410 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Şu ayet indiği zaman (mealen): "İman edip güzel işler yapanlar, haramdaan sakınıp iman ederek güzel işler yaptıkları, sonra yine haramdan kaçınmaya devam edip imanlarında sebat ettikleri, sonra da takvayı kalplerinde iyice kökleştirip iyilikte bulundukları takdirde, onların, haram şeyleri, henüz haram kılınmazdın önce tatmış olmalarından dolayı üzerlerine bir günah yoktur. Zira Allah iyilik yapanları ve iyi kullukta bulunannları sever" (Maide 93) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana: "sen bunlardan birisin" buyurdu."
    Müslim, Fezailu's-Sahabe 109, (2459); Tirmizi, Tefsir, Maide, (3056).
    EBU ZERR EL-GIFÂRİ RADIYALLAHU ANH
    4411 - Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh:
    "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile karşılaşmazdan önce üç yıl ibadet ettim" demişti. Kendisine: "(Bu ibadeti) kimin için yaptın?" diye sordular.
    "Allah için!" cevabını verdi. Tekrar:
    "Pekiyi nereye yönelerek yaptın?" denildi.
    "Rabbim beni nereye yöneltmiş idiyse oraya!" dedi ve açıklamaya devam etti: "Akşam vakti namaza başlıyor, gecenin sonuna kadar devam ediyordum. O zaman kendimi bir örtü gibi atıyor, güneş tepeme yükselinceye kadar öyle kalıyordum. (Bir gün kardeşim) Üneys bana:
    "benim Mekke'de görülecek bir işim var. Sen bana baş-göz ol (eksikliğimi duyurma) dedi ve Mekke'ye gitti. Oraya varınca bana dönmekte gecikti. Nihayet geldi.
    "Ne yaptın?" dedim.
    "Mekke'de bir adama rastladım, senin (gibi farklı bir) din üzerine yaşıyor. Ancak O, kendisini Allah Teâla'nın gönderdiğini zannediyor" dedi.
    "Halk ne diyor?" diye sordum.
    "Halk mı? Halk O'na şair diyor, kâhin diyor, sâhir (sihirbaz) diyor!" dedi. Esasen Üneys şairlerden biriydi. Tekrar sordum:
    "Pekala sen ne diyorsun?"
    "ben dedi, kâhinlerin sözünü işittim, bilirim. Onunki kâhin sözü değil. onun söylediklerini şiir çeşitlerine tatbik ettim. Hiçbirine uygun gelmiyor. Benden sonra kimse O'na şiir diyemez. Vallahi O doğru sözlüdür, kâhinler ise hep yalancıdırlar!" dedi. Bu açıklama üzerine ben ona:
    "Öyleyse benim işlerime de sen baş-göz ol, bir de ben gidip göreyim!2 dedim."
    Ebu Zerr, gerisini şöyle anlatır:
    "Mekke'ye geldim. Halktan zayıf bir adam buldum. Ona: "Şu Sâbii (sapık) dediğiniz adam nerede?" diye sormuştum. Adam, beni göstererek:
    "Burada bir sabii var! Burada bir sabii var!" diye bağırmaya başladı. Derken vadi halkı kesek ve kemiklerle üzerime hücum etti. Bayılarak yığılmış kalmışım.
    Kendime gelip kalktığım zaman kırmızı bir dikili taş gibiydim. Zemzem'e kadar gittim. Kanlarımı yıkadım, suyundan biraz içtim.
    Böylece otuz gün, gece ile gündüz arası kaldım. Bu esnada zemzem suyundan başka hiçbir taam almadım. Buna rağmen şişmanladım ve karnımın kıvrımları arttı. Ciğerimde açlık hissi duymadım. Mekkeliler, ay ışığı olan bir gecede uyurken Beytullah'ı tavaf eden yoktu. Onlardan sadece iki kadın, İsaf ve Naile (adındaki putlarına) dua ediyordu. Tavafları sırasında bana kadar geldiler. (Dayanamayıp):
    "Onları birbirlerine nikahlayıverin bari!" dedim. Onlar dualarından vazgeçmeyip, tavaflarını yaparken yanıma kadar geldiler. Bu sefer:
    "Onlar(a niye tapıyorsunuz)? Odundan farkları ne?" dedim. Kadınlar:
    "(İmdat!) burada bir adam yok mu?" diye velvele kopararak gittiler. Tam o sırada kadınları Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ve Ebu Bekr radıyallahu anh tepeden inerlerken karşılayıp:
    "(Niye bağırdınız) başınıza ne geldi?" derler. Kadınlar (onları daha tanımadan)"
    "Kâ'be ile örtüsü arasında bir sâbii (sapık) var!" derler. Onlar sorarlar:
    "Size ne dedi?"
    " Bize ağzı dolduran (ağza alınmaz) sözler söyledi" derler. Derken Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm geldi, Haceru'l-Esved'e istilamda bulundu, arkadaşıyla birlikte Beytullah'ı tavaf etti. Sonra namaz kıldı. Namazını bitirince, -Ebu Zerr der ki: "Aleyhissalatu vesselâm'ı İslam selamı ile ilk selamlayan ben oldum.- "Esselâmu aleyke ya Resûlullah. (Ey Allah'ın Resûlü! Selam üzerine olsun)!" dedim. Bana:
    "Ve aleyke ve Rahmetullah. (Selam senin üzerine olsun, Allah'ın rahmeti de)!" diye mukabele etti. Sonra:
    "Sen kimlerdensin?" diye sordu.
    "Gıfâr'danım!" dedim. Bunun üzerine eliyle eğilerek parmaklarımı alnına koydu. İçimden: "Galiba kendimi Gıfâr'a nisbet etmemden hoşlanmadı" dedim. Elinden tutmak üzere ilerledim. Fakat arkadaşı bana mani oldu. Onu benden iyi biliyordu. Sonra başını kaldırıp sordu:
    "Buraya ne zaman geldin?
    "Otuz gündür burdayım!" dedim.
    "Sana kim yiyecek verdi?" dedi.
    "Zemzem suyundan başka bir yiyeceğim olmadı. Şişmanladım bile. Öyle ki karnımın kıvrımları arttı. Ciğerimde açlık hissi de duymadım!" dedim.
    "Zemzem suyu mübarektir. O hakikaten besleyici bir gıdadır!" buyurdu. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh:
    "Ey Allah'ın Resûlü! Bana müsaade et, bu geceki yiyeceğini ben ikram edeyim!" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ve Ebu Bekr radıyallahu anh gittiler, onlarla ben de gittim.
    Ebu Bekr bir kapı açtı. Taif kuru üzümünden benim için avuç avuç çıkarmaya başladı. bu, Mekke'de yediğim ilk yemekti. Orada kaldığım kadar kaldım. Sonra Resûlullah'a geldim. Bana dedi ki:
    "ben hurmalıklı bir yere sevkedileceğim. Burasının Yesrib olduğu kanaatindeyim. Sen kavmine benden mesaj götür. Umarım, sayende Allah onları hayırla menfaatlendirecek ve onlar sebebiyle de sana sevap verecek."
    Bundan sonra ben kardeşim Üneys'e geldim. Bana:
    "Ne yaptın?" diye sordu. Ben:
    "Müslüman oldum ve (Muhammed'in hak bir peygamber olduğunu) tasdik ettim" dedim.
    "Ben senin dinine karşı değilim. ben de müslüman oldum ve tasdik ettim" dedi. Sonra kalkıp annemize geldik. (Durumu anlattık) O da bize:
    "Ben sizin dininize karşı değilim. ben de müslüman oldum ve tasdik ettim!" dedi. Sonra kalkıp hayvanlarımıza binip kavmimiz Gıfâr'a geldik. (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın mesafını getirdik. İlk anda) yarısı müslüman oldu. Eymâ İbnu Rahza el-Gıfâri müslüman olanların imamlığını yürütüyordu, bu onların efendisi idi. Diğer (müslüman olmayan) yarı:
    "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Medine'ye gelince müslüman oluruz!" dediler. Derken Aleyhissalatu vesselam medine'ye geldi. O geri kalan yarı da müslüman oldu. Bir müddet sonra Eslem kabilesi de gelerek:
    "Ey Allah'ın Resulü! (Gıfarlılar) bizim kardeşlerimizdir. Onların müslüman oldukları şey üzere biz de müslüman oluyoruz!" dediler ve onlar da müslüman oldular. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
    "Gıfâr'a Allah mağfiretini bol kılsın. Eslem'i de Allah selamete kavuştursun!" diyerek o iki kabileden memnuniyetini ifade buyurdular."
    Müslim, Fezailu's-Sahabe 132, (2473): Metin Müslim'in metnidir.

  6. #16

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    4412 - Ebu Zerr'in Buhari'de gelen bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bi'set (peygamber olarak gönderiliş) haberi Ebu Zerr radıyallahu anh'a ulaşınca, kardeşi (Üneys)e:
    "Devene bin! şu vadiye (Mekke'ye) git! Kendisini peygamber zanneden ve semadan haber geldiğini söyleyen şu adam hakkında bana bilgi edin, sözlerini dinle ve bana getir!" dedi. Kardeşi gidip, Mekke'ye vardı. Onun sözlerinden dinledi. Sonra Ebu Zerr'in yanına döndü ve şu bilgiyi verdi:
    "Onu gördüm. İnsanlara güzel ahlakı emrediyordu. (İnsanlara getirdiği) kelam da şiir değil."
    "Arzuladığım kadar merakımı gideremedin!" dedi. Azık hazırladı. İçerisinde su olan dağarcığını yüklenip yola çıktı. Mekke'ye geldi. Mescide uğrayıp Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı kolladı. Esasen O'nu tanımıyordu. Doğrudan sormayı da uygun görmedi. Böylece birkaç gece geçirdi. Tutup (bir kuytuya) yattı. Derken Ali radıyallahu anh onu görüp, bir yabancı olduğunu anladı. Onu görünce takip etti. Bu ikisinden hiçbiri diğerine herhangi bir şey sormadı. Bu suretle sabaha erdiler. Sonra kırbasını ve azığını Mescid'e taşıdı. O gün de öyle geçti ve Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı akşama kadar göremedi. Bunun üzerine yattığı yere döndü. (Az sonra) Ali radıyallahu anh ona uğradı ve adama:
    "Yerimi öğrenme zamanı gelmedi mi?" dedi. Böylece Ebu zerr'i kaldırdı ve beraberinde götürdü. (Ebu Zerr onu geriden takip etti.) Birbirlerine hiçbir şey söylemediler. Üçüncü güne ermişlerdi. O gün de aynı şekilde hareket ettiler. Ali Onu beraberinde ikamet ettirdi. Ve:
    "Seni bu memlekete getiren sebebi bana söylemez misin?" diye sordu. Ebu Zerr:
    "Bana yardımcı olup yol göstereceğin hususunda ahd-u misakda bulunur (kesin söz verir)sen açıklarım!" dedi. Ali söz verdi, o da açıkladı. Ali dedi ki:
    "O haktır ve Allah'ın Resûlüdür. Sabah olunca peşimi takip et. Ben, senin hakkında korktuğum bir şey görürsem, sanki su döküyorum gibi doğrulurum. Değilse yürümeye devam ederim. Böylece girdiğim yere sen de girinceye kadar beni takip et!"
    Ali böyle yaptı. O da onu takip edip geldi. Ali, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına girdi. O da onunla birlikte içeri daldı. Resûlullah'ın sözünü dinledi ve anında müslüman oldu. Resûlullah kendisine:
    "Hemen kavmine dön. (Gördüklerini) onlara haber ver. Emrim sana gelinceye kadar (orada kal)" ferman etti. Ebu Zerr de:
    "Nefsim elinde olan Zât'a yemin olsun, ben de haberi onlar arasında bağırarak söyleyeceğim!" dedi. Oradan çıkıp Mescid'e geldi. Yüksek sesle:
    "Eşhadu en-lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!" dedi. Halk üzerine atılıp, onu iyice dövdüler, canını pek yaktılar. Derken Abbas radıyallahu anh gelip üzerine kapanarak (mani oldu).
    "Yazık size! bunun Gıfârlı olduğunu, Şam'a giden tüccarlarınızın yolunun oradan geçtiğini bilmiyor musunuz?" diyerek onu ellerinden kurtardı.
    Ebu Zerr, ertesi günü aynı şeyi tekrarladı. Mekkeliler, üzerine atılıp tekrar dövdüler. Yine Abbas üzerine kapandı ve onu kurtardı.
    (Ravi der ki "Bu, Ebu Zerr el-Gıfâri'nin müslüman oluşunun başlangıcı oldu."
    Buhari, Menakıbul-Ensar 33, Menakıb 10.
    HUZEYFE İBNU'L-YEMÂN RADIYALLAHU ANHÜMA
    4413 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor. "Annem bana: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı (en son) ne zaman gördün?" diye sordu. Ben:
    "Şu şu zamandan beri görmedim!" dedim. Annem bana (kızdı ve) azarladı. Bunun üzerine:
    "İzin ver Aleyhissalatu vesselam'a gideyim, akşam namazını O'nunla kılayım ve bana da sana da mağfiret dileyivermesini taleb edeyim!" dedim. (O gün) Aleyhissalatu vesselam'a gittim. Akşamı onunla kıldım. Yatsıyı da kılıncaya kadar (orada nafile) namaz kıldı. S

  7. #17

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    AV ile ilgili Hadisi Şerifler

    MECUSİNİN KÖPEĞİ
    6905 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Biz onların, yani mecusilerin köpek ve kuşlarının avladıklarını yemekten nehyolunduk.
    OK-YAYLA AVLANAN HAYVANIN HÜKMÜ
    6906 - Adiyy İbnu Hâtim radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resülü dedim, biz ok atan bir kavimiz; (bize ne tavsiye buyurursunuz?)" Şu cevabı verdi: "(Ava) ok atıp (onu) deldiğin zaman deldiğin (av)ı ye."
    6907 - Temîmu'd-Dârî radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ahir zamanda develerin hörgüçlerini, koyunların kuyruklarını (hayvan canlı iken) kesen bir kavim olacak. Bilesiniz! Canlıdan her ne kesilirse, o (meyte hükmündedir) murdardır (haramdır)."
    BALIK VE ÇEKİRGE AVI
    6908 - Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bize iki hayvanın ölüsünün yenmesi helâl kılındı: "Balık ve çekirge."
    6909 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın zevceleri, çekirgeleri tabaklar üstünde birbirlerine hediye ederlerdi."
    ÖLDÜRÜLMESİ YASAK HAYVANLAR
    6910 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselam göçeğen kuşu (surad), kurbağa, karınca ve hüdhüd kuşunu öldürmeyi yasakladı."
    KELERİ ÖLDÜRMENİN HÜKMÜ
    6911 - Fâkih İbnu'l Muğîre'nin azadlı cariyesi Saibe radıyallahu anha anlatıyor: "Hz. Aişe radıyallahu anhâ'nın yanına girmiştim. Odasında, yere konulmuş bir mızrak gördüm. "Ey mü'minlerin annesi! Bununla ne yapıyorsun?" diye sordum. Şu cevabı verdi:
    "Biz bununla, su kelerleri öldürüyoruz. Çünkü Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bize bildirdi ki, Hz. İbrahim aleyhisselâm ateşe atıldığı zaman yerdeki bütün hayvanlar ateşin sönmesine katıldı, sadece keler katılmadı. Dahası o, ateşi (yanması için) üflüyordu. Bu sebeple Aleyhissalatu vesselâm bunun öldürülmesini emir buyurdu."
    KURT VE TİLKİ
    6912 - Huzeyme İbnu Cez' radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulu dedim, ben, kara hayvanlarının hükmünü sormak üzere size geldim. Tilki hakkında ne buyurursunuz?" Aleyhissalâtu vesselâm: "Tilkiyi kim yiyor?" buyurdu. Ben bu sefer: "Kurt hakkında ne buyurursunuz?" dedim. "Kendisinde hayır bulunan bir kimse kurdu yer mi?" buyurdular."
    KERTENKELE
    6913 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm kertenkeleyi haram kılmadı. Lakin ondan tiksindi. O, bütün çobanların yiyeceğidir. Allah Teâla hazretleri ondan birçok kimseleri faydalandırır, yanımda olsaydı ben de yerdim."
    SU YÜZÜNDE DURAN ÖLÜ BALIĞIN HÜKMÜ
    6914 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "Denizin sahile attığı ve geri çekilmekle sahilde bıraktığı avı yiyiniz. Denizde ölüp de su yüzüne çıkan avı yemeyiniz."
    KARGANIN HÜKMÜ
    6915 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma der ki: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın "fâsık" dediği kargayı kim yer? Vallahi o temiz hayvanlardan değildir."
    6916 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Yılan fasıktır, akreb fasıktır, fare fasıktır, karga fasıktır."
    Kâsım İbnu Muhammed İbni Ebi Bekr radıyallahu anh'a: "Karga yenilir mi ?" diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın ona "fasık" demesinden sonra onu kim yer?"

  8. #18

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    HUSUSİ SALAVATLARIN FAZİLETİ
    4603 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Beş vakit namaz, bir cuma namazı diğer cuma namazına, bir ramazan diğer ramazana hep kefârettirler. Büyük günah irtikab edilmedikçe aralarındaki günahları affettirirler."
    Müslim, Taharet 14, (223); Tirmizi, Salat 160, (214).
    4604 - Yine Ebu Hureyre anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Sabah namazını (cemaatle) kılan, Allah'ın garantisi altındadır. Sakın Allah, (ona verdiği garantisi sebebiyle) size bir ceza vermesin!"
    Rezin şunu ilave etti: "Kim bu garantiyi talep ederse onu elde eder ve bir daha da kaçırmaz."
    Tirmizi, Fiten 6, (2165).
    4605 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Gece ve gündüzde birkısım melekler nöbetleşe aranızda bulunurlar. Bunlar sabah namazı ile ikindi namazında toplanırlar. Sonra sizi geceleyin takip eden melekler (hesabınızı vermek üzere huzu-u ilahiye) yükselir. Sizi çok iyi bilen Allah, bu meleklere sorar: "Kullarımı nasıl bıraktınız?"
    "Biz onları namaz kılıyorlarken bıraktık, biz onlara namaz kılarlarken vardık!" derler."
    Buhari, Mevakitu's-Salat 16, Bed'ü'l-Halk 6, Tevhid 23, 33; Müslim, Mesacid 210, (632); Muvatta, Kâsru's-Salat 82, (1, 170); Nesai, Salat 21, (1, 240, 241).
    4606 - Ammâre İbnu Rueybe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Güneşin doğmasından ve batmasından önce namaz kılan hiç kimse ateşe girmeyecektir. -Burada sabah ve ikindi namazları kastedilir-."
    Müslim, Mesacid 213, (634); Ebu Dâvud, Salât 9, (427); Nesâi, Salât 21, (1, 241).
    4607 - Muâz İbnu Enes el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim sabah namazından çıkınca, iki rek'atlik kuşluk namazını kılıncaya kadar hayırdan başka bir şey söylemeden namaz kıldığı yerde oturur beklerse, Allah onun günahlarını, denizin köpüğü kadar çok da olsa bağışlar."
    Ebu Davud, Salat 301, (1287).
    4608 - Ümmü Habibe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim hergün farzlar dışında oniki rek'at (nafile) kılarsa Allah onun için cennette mutlaka bir ev inşa eder."
    Ümmü Habibe der ki: "Bunu Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan işittiğim günden beri bu namazları terketmedim."
    Müslim, Müsafirin 103, (728); Ebu Davud, Salat 290, (1250); Tirmizi, Salat 306, (415); Nesai, Kıyamu'l-Leyl 66, (3, 261).
    4609 - Zeyd İbnu Hâlid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim güzelce abdest alır, sonra da iki rek'at namaz kılar ve namazında gaflete yer vermezse Allah, (seğâirden olan) geçmiş günahlarını mağfiret buyurur."
    Ebu Davud, Salât 162, (905).
    4610 - Said İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Bizimle münafıklar arasında yatsı ve sabah namazlarında hazır bulunma farkı vardır. Onlar bu iki namaza muktedir olamazlar."
    Muvatta, Salâtu'l-Cemâ'a 5, (1, 130).
    4611 - Zeyd İbnu Sâbit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kişinin evindeki namazı, benim şu mescidimde kılacağı namazdan efdaldir; tabii ki farzlar hariç."
    Ebu Davud, Salat 205, (1044), 340, (1447); Tirmizi, Salat 331, (450); Muvatta, Salatu'l-Cemâ'a 4, (1, 130).
    4612 - Abdülvahid İbni Ziyâd merhum, merfû olarak şunu rivayet etmiştir: "Kişinin çölde kılacağı namazı, tamamladığı takdirde cemaatle kılacağı namazdan efdaldir."
    Rezin tahric etmiştir. Hadis, Ebu Davud'da gelmiştir. Salat 49, (560).
    Ebu Davud bu hadisi, Ebu Saidi'l-Hudri'den kaydettiği şu hadisin arkasından rivayet eder: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cemaatle kılınan namaz yirmibeş namaza bedeldir. Kişi (cemaatle yolculuk sırasında) çölde kılar da rükû ve secdelerini tam yaparsa, o zaman (sevabı) elli misline ulaşır."
    4613 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Cemaatle kılanan namaz münferid kılınan namazdan yirmiyedi derece üstündür." -"Yirmibeş derece" diye de rivayet edildi.-"
    Buhari, Ezan 30, 31; Müslim, Mesacid 249, (650); Muvatta, Cemâ'a 1; Tirmizi, Salat 161, (215); Nesai, İmamet 42. (2. 103).
    4614 - Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Köyde olsun, kırda olsun üç kişi olur da orada cemaatle namaz kılınmazsa, şeytan onlara galebe çalmış demektir. Size cemaatle namaz kılmanızı tavsiye ederim."
    Ebu Davud, Salat 47, (547); Nesai, İmamet 48, (2, 106).
    Rezin şu ziyadede bulunmuştur: "Zira insanın kurdu şeytandır. Onu yalnız yakaladı mı yer."
    4615 - Ebu Sa'iid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, namazı kılıp bitirdikten sonra bir adam gelip namaza durdu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Şununla namaza durup ticaret yapacak kimse yok mu?" buyurdular. Bunun üzerine bir adam kalkıp onunla (ona uyarak) namaz kıldı."
    Tirmizi, Salat 164, (220); Ebu Davud, Salat 56, (574).
    4616 - Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa sanki gecenin yarısını ihya etmiş gibidir. Kim de sabahı da cemaatle kılmışsa gecenin tamamını ihya etmiş gibidir."
    Müslim, Mesacid 260, (656); Muvatta, Cema'at 7, (1, 132); Ebu Davud, Salat 18, (555); Tirmizi, Salat 165, (221).
    4617 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim kırk gün, iftitah tekbirini kaçırmadan cemaatle namaz kılarsa, kendisine iki beraet yazılır; ateşten beraet, nifaktan beraet."
    Tirmizi, Salat 178, (241).
    4618 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "İmam zamin, müezzin de mü'temendir. Allahım, insanlarımızı irşad et, müezzinlere de mağfiret buyur."
    Ebu Davud, Salat 32, (517); Tirmizi, Salat 153, (207).
    4619 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kişinin cemaatle kıldığı namaz, evinde ve işyerinde kıldığı namazından yirmibeş kat daha sevablıdır. Çünkü, güzelce abdest alır, mescide gider. Bu gidişte gayesi sadece ve sadece namazdır. Her adım atışında bir derece yükseltilir, günahından da bini dökülür. Namazını kılınca, namazgahında kıldığı müddetçe melekler ona mağfiret duasında bulunur ve: "Allahım ona mağfiret et, Allahım ona rahmet et, Allahım onun tevbesini kabul et" derler. Bu kimseye, orada eza vermedikçe, hadeste bulunmadıkça böyle devam eder."
    Ebu Hureyre radıyallahu anh'a: "Hadeste bulunması ne demek?" diye sorulmuştu: "Sesli veya sessiz yel bırakmadıkça!" diye açıkladı. "Sizden biri, namazı beklediği müddetçe namazdadır."
    Buhari, Ezan 30, Salat 87, Büyü 49; Müslim, Mesacid 246, (649); Muvatta, Taharet 33, (1, 33); Ebu Davud, Salat 49, (559); Tirmizi, Salat 423, (603).
    4620 - Said İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Ensardan biri ölmek üzere idi. Dedi ki: "Size bir hadis rivayet edeceğim. Bunu da sadece sevap ümidiyle yapacağım. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim, şöyle buyurmuştu:
    "Biriniz abdest alır ve abdestini güzel yapar sonra da namaza giderse, sağ adımını her atışta, bu adım sebebiyle Allah mutlaka ona bir sevap yazar; sol adımını attıkça da her seferinde mutlaka bir günahını döker. -Öyleyse (mescide) yaklaşsın veya uzaklaşsın- mescide gelir ve cemaatle namazını kılarsa mağfirete mazhar olur. Mescide geldiğinde namazın birkaç rek'ati kılınmış; birkaç rek'ati kalmış ise yetiştiğini cemaatle kılıp, kaçırdıklarını da tamamlamışsa, keza mağfirete mazhar olur. Eğer mescide geldiğinde namazı kılınmış bulur ve tek başına tamamlarsa yine mağfirete mazhar olur."
    Ebu Davud, Salat 51, (563).
    4621 - Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim evinden temizlenmiş olarak farz namaz için çıkarsa, onun ecri, tıpkı ihrama girmiş hacının ecri gibidir. Kim de kuşluk namazı için çıkar ve sırf bu maksadla yorulursa onun ücreti de umre yapanın ücreti gibidir. Namaz kıldıktan sonra araya lağv (dünyevi kelam) sokmadan kılınan iknici namaz, İlliyyin (denen cennetin yüce makamın)da yazılıdır."
    Ebu Davud, Salat 49, (558).
    4622 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Beni Selime yurtlarını bırakarak Mescid-i Nebeviye yakın bir yere gelip yerleşmek istediler. (Durumdan haberdar olan) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
    "(Yürüdüğünüz zamanki) adımların sevabını hesaba katmıyor musunuz?" dedi. Bunun üzerine yerlerinde kaldılar."
    Buhari, Fezailu'l-Medine 11, Ezan 33.
    4623 - Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Karanlıkta mescide gidenlere Kıyamet günü tam bir nura kavuşacaklarını müjdele!"
    Ebu Davud, Salat 50, (561); Tirmizi, Salat 165, (223).
    HASTA ZİYARETİNİN FAZİLETİ
    4624 - Hz. Ali radıyallahu anh diyor ki: "Bir hastayı akşamleyin ziyaret eden hiçbir kimse yok ki beraberinde kendisine sabaha kadar istiğfar edecek yetmişbin melekle çıkmış olmasın. Ayrıca onun cennette bir baçesi de vardır. Kim de hasta ziyaretine sabahleyin gelirse onunla birlikte yetmişbin melek çıkar, akşam oluncaya kadar ona istiğfar ederler. Onun da cennette bir bağı vardır."
    Ebu Davud, Cenaiz 7, (3098, 3099, 3100).
    4625 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim güzel bir şekilde abdest alır, müslüman kardeşine, sevap düşüncesiyle hasta ziyaretinde bulunursa, cehennemden yetmiş yılllık yürüme mesafesi uzaklaştırılır."
    Sabit dedi ki: "Ey Ebu Hamza, harîf nedir? diye Enes'ten sordum. Bana: "Yıl!" diye cevap verdi."
    Ebu Davud, Cenaiz 7, (3098).
    4626 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim bir hastaya veya bir din kardeşine Allah rızası için ziyarette bulunursa, bir münâdi ona nida eder: "(Dünyada da ahirette de) iyi olasın (ahiret yolculuğun da) iyi olsun. (Bu davranışınla) cennette bir ev hazırladın!" der."
    Tirmizi, Birr 64, (2009); İbnu Mace, (Cenaiz 2, (1443).
    BAZI MÜŞTEREK VE MÜTEFERRİK HADİSLERLE FAZİLETİ BELİRTİLEN AMEL VE SÖZLER
    4627 - Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: "Bir seferde Resûlullah'la beraberdik. Bir gün yakınına tesadüf ettim ve beraber yürüdük.
    "Ey Allah'ın Resûlü, dedim. Beni cehennemden uzaklaştırıp cennete sokacak bir amel söyle!"
    "Mühim bir şey sordun. Bu, Allah'ın kolaylık nasib ettiği kimseye kolaydır; Allah'a ibadet eder, Ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılarsın, zekât verirsin, ramazan orucunu tutarsın, Beytullah'a hacc yaparsın!" buyurdular ve devamla: "Sana hayır kapılarını göstereyim mi?" dediler.
    "Evet ey Allah'ın Resûlü" dedim.
    "Oruç (cehenneme) perdedir; sadaka hataları yok eder, tıpkı suyun ateşi yoketmesi gibi. Kişinin geceleyin kıldığı namaz salihlerin şiarıdır" buyurdular ve şu ayeti okudular. (Mealen): "Onlar ibadet etmek için gece vakti yataklarından kalkar, Rablerinin azabından korkarak ve rahmetini ümid ederek O'na dua ederler. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden de bağışta bulunurlar" (Secde 16)
    Sonra sordu: "Bu (din) işinin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?"
    "Evet, ey Allah'ın Resûlü!" dedim. "Dinle öyleyse" buyurdu ve açıkladı:
    "Bu dinin başı İslâm'dır, direği namazdır, zirvesi cihâddır!"
    Sonra şöyle devam buyurdu: "Sana bütün bunları (tamamlayan) baş amili haber vereyim mi?"
    "Evet ey Allah'ın Resûlü!" dedim.
    "Şuna sahip ol!" dedi ve eliyle diline işaret etti. Ben tekrar sordum: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz konuştuklarımızdan sorumlu mu olacağız?"
    "Anasız kalasıca Muâz! İnsanları yüzlerinin üstüne -veya burunlarının üstüne dedi- ateşe atan, dilleriyle kazandıklarından başka bir şey midir?" buyurdular."
    Tirmizi, İman 8, (2619).
    4628 - Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim namazı kılar, zekâtı verir ve Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmadan ölürse, ona mağfiret etmek Allah üzerine bir hak olur. Hicret etse veya doğduğu yerde ölse de!"
    Dedik ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz bunu halka anlatsak da sevinseler olmaz mı?"
    "Cennette yüz derece var. Her iki derece arasında arzla sema arasındaki kadar mesafe var. Allah onu kendi yolunda cihad edenlere hazırladı. Ben mü'minleri bindirebileceğim bir şey bulamamam sebebiyle onlar da (bu yüzden cihada iştirak edemedikleri için) benden geri kalmalarına üzülmeleri suretiyle mü'minlere meşakkat vermemiş olsaydım, hiçbir seriyyeden geri kalmaz, (her birine) iştirak ederdim. Ben (cihad esnasında) öldürülüp, sonra tekrar diriltilmeyi, tekrar öldürülmeyi isterim" buyurdular."
    Nesai, Cihad 18, (6, 20).
    4629 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Allah Teâla hazretleri şöyle ferman buyurdu: "Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (ayni veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü güzü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden birşey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."
    Buhari, Rikak 38.
    4630 - Hz. Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Üç şey vardır; her birine Allah garanti vermiştir: "Allah yolunda cihad etmek üzere yola çıkan kimse: Bu öldüğü takdirde cennete koyma hususunda, ölmeyip döndüğü takdirde ganimet ve sevapla gelme hususunda garantilidir. Mescide giden kimseye, öldüğü takdirde, Allah cennete koyma hususunda garanti vermiştir. Kişi (fitne zamanında bulaşmayıp) evine çekildiği takdirde Allah ona da garanti vermiştir."
    Ebu Davud, Cihad 10, (2494).
    4631 - Muaz İbnu Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Namaz, oruç ve zikir Allah yolunda infak üzerine yediyüz misli katlanır."
    Ebu Davud, Cihad 14, (2498).
    4632 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Nu'man İbnu Nevfel (bir gün) dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Farz namazlarımı kılsam, ramazan orucumu tutsam, helali helal bilip haramı da haram tanısam ve bunlara hiçbir ilave (hayır ve ibadet)de bulunmasam cennete gider miyim?"
    Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Evet!" buyurdular. Nu'man: "Vallahi (bu farzlara) hiçbir ilavede bulunmayacağım!" dedi."
    Müslim, İman 16, (15).
    4633 - El-Hâris el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Allah Teâla hazretleri, Yahya İbnu Zekeriyya aleyhimâsselam'a, beş kelime söyleyip bunlarla amel etmesini ve onlarla amel etmelerini Beni İsrail'e de söylemesini emir buyurdu. Ancak O, bu hususta ağır aldı. İsa aleyhisselâm kendisine: "Allah sana beş kelime öretip onlarla amel etmeni ve Beni İsrail'e de onlarla amel etmelerini emretmeni söyledi. Ya sen bunları onlara emredersin veya bunları onlara ben emredeceğim" dedi. Yahye aleyhisselam: "Onları emretmede benden önce davranacak olursan yere batırılmam veya azab görmemden korkarım!" dedi ve halkı Beytu'l-Makdis'te topladı. Mescid ağzına kadar doldu. Mahfillere de oturdular. (Söz alıp):
    "Allah bana beş kelime gönderdi ve onlarla amel etmemi ve size de amel etmenizi emretmemi bana emretti:
    -Bunlardan birincisi Allah'a ibadet etmeniz, ona hiçbir ortak koşmamanızdır. Allah'a ortak koşanın misali şudur: Bir adam, kendi öz malından altın veya gümüş mukabilinde bir köle satın alır ve: "Bu benim evim, bu da işim. (Çalış kazandığını) bana öde!" der. Köle çalışır, fakat kazancını efendisinden başkasına öder. Kölenin böyle yapmasına hanginiz razı olur? Aynen bunun gibi, Allah da size namazı emretti. Namaz kılarken (sağa-sola) bakınmayın. Zira Allah yüzünü, namazda bulunan kulunnun yüzüne karşı diker, o sağa sola bakmadığı müddetçe.
    -Allah size orucu emretti. Bunun misali şu insanın misaline benzer; O bir grup içerisindedir. Beraberinde bir çıkın içinde misk var. Herkes onun kokusundan hoşlanmaktadır. Oruçlunun (ağzında hasıl olan) koku, Allah indinde miskin kokusundan daha hoştur.
    -Allah size sadakayı emretti. Bunun misali de şu adamın misaline benzer: Düşmanlar onu esir edip ellerini boynuna bağlamışlar ve boynunu vurmaları için cellatlara teslim etmişlerdir. Adam: "Ben az veya çok (bütün malımı) vererek kendimi fidye mukabilinde kurtarmak istiyorum" der ve nefsini fidye ödeyerek kurtarır.
    -Allah size, Allah'ı zikretmenizi de emretti. Bunun da misali, peşinden hızla düşmanın geldiği bir adamdır. Bu adam muhkem bir kaleye gelip, düşmandan kendini korur. Kul da böyledir. Şeytana karşı kendisini sadece zikrullahla koruyabilir."
    Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (burada hikayeyi tamamlayarak) dedi ki: "Ben de size beş şeyi emrediyorum: Allah onları bana emretti. Dinlemek, itaat etmek, cihâd, hicret ve cemaat. Zira, kim cemaatten bir karışcık ayrılırsa boynundaki İslam bağını çıkarıp atmıştır, geri dönen hariç. Kim de cahiliye davası güderse o cehennem molozlarından biridir!"
    Bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! O kimse namazını kılar, orucunu tutar idiyse (yine mi cehennemlik)?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
    "Evet, namaz kılsa, oruç tutsa da! Ey Allah'ın kulları! Sizi müslümanlar, mü'minler diye tesmiye eden Allah'ın çağrısı ile çağırın!" buyurdular."
    Tirmizi, Emsal 3, (2867).
    4634 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Bu gece Rabbimden bir (melek, elçi olarak) geldi. -Bir rivayette ise şöyle demiştir: "Rabbim bana en güzel bir surette geldi" -ve: "Ey Muhammed!" dedi.
    "Buyur Rabbim, emrindeyim!" dedim.
    "Mele-i A'la(da bulunanların) nelerde yarıştıklarını biliyor musun?" dedi.
    "Hayır!" dedim. Bunun üzerine elini omuzlarımın arasına koydu. Hatta onun serinliğini göğüslerimde hissettim. Derken semâvat ve arzda olanları öğrendim. Sonra: "Ey Muhammed! Mele-i A'la (efradı) nelerde yarışır biliyor musun?" dedi.
    "Evet! Dereceler(i artıran ameller)de, keffâretlerde. (Keffaretler ise)" yaya olarak cemaatlere gitmek, şiddetli soğuklarda abtesti tam almak, namazdan sonra namaz beklemektir. Kiim bunlara devam ederse hayır üzere yaşar, hayır üzere ölür, günah mevzuunda da annesinden doğduğu gündeki gibi olur" dedim. Sonra tekrar: "Ey Muhammed!" dedi.
    "Buyurun emrinizdeyim!" dedim.
    "Namaz kıldığın vakit, dedi, şunu oku: "Allahım, senden hayırları yapmamı, kötü şeyleri de terketmemi ve fakirleri sevmemi talep ediyorum! Kullarına bir fitne arzu edersen, beni, fitneye düşmeden, yanına al!"
    (Gece bana gelen elçi -veya Rabbim- son olarak) dedi ki: "Dereceler ise, selamı yaymak, yemek yedirmek, insanlar uyurken gece namaz kılmaktır!"
    Tirmizi, Tefsir, Sâd, (3231, 3232).
    4635 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Cennette birtakım odalar vardır. Dışları içlerinden, içleri de dışlarından görülür."
    Bunu işiten bir bedevi ayağa kalkıp: "Bu odalar kim(ler)e ait ey Allah'ın Resulü?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Sözü güzel yapan, yemek yediren, oruca devam eden, gece herkes uyurken namaz kılan kimse(lere) ait!" buyurdu."
    Tirmizi, Birr 53, (1985).
    4636 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Allah Teâla hazretleri diyor ki: "Ben, kulumun hakkımdaki zannı gibiyim. O, beni andıkça ben onunla beraberim. O, beni içinden anarsa ben de onu içimden anarım. O, beni bir cemaat içinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir cemaat içinde anarım. O, şayet bana bir karış yaklaşacak olursa, ben ona bir zira yaklaşırım. Eğer o, bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Kim bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım."
    Buhari, Tevhid 15, 35; Müslim, Zikr 2, (2675), Tevbe 1, (2675).
    4637 - Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Allah Teâla hazretleri demiştir ki: "Kim bir hayır işlerse ona sevabının on katı verilir veya arttırırım da. Kim bir günah işlerse bunun cezası misli kadardır, veya affederim. Kim bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zirâ yaklaşırım. Kim bana bir zirâ yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Kim bana hiçbir şeyi şirk koşmaksızın, arz dolusu hata ile kavuşursa ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım."
    Müslim, Zikr 22, (2687).
    4638 - Ebu Malik el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Abdest imanın yarısıdır. Elhamdülilllah mizanı doldurur; sübhanallah velhamdulillah arz ve sema arasını doldurur; namaz nurdur; sadaka bürhandır; sabır ziyadır; Kur'ân ise lehine veya aleyhine bir hüccettir. Herkes sabahleyin kalkar, nefsini satar; kimisi kurtarır, kimisi de helâk eder."
    Müslim, Taharet 1, (223); Tirmizi, Da'avat 91, (3512); Nesai, Zekat 1, (5, 5-6).
    4639 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir gün:
    "Bugün sizden kim oruçlu olarak sabahladı?" diye sordular. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh: "Ben!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
    "Bugün kim bir cenâzeye kadıldı?" dedi. Yine Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh: "Ben!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
    "Bugün kim bir fakire yedirdi?" dedi. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh: "Ben!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
    "Bugün kim bir hastayı ziyaret etti?" dedi. Bu sefer de Hz. Ebu Bekr "Ben!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
    "Bunlar bir kimsede biraraya geldi mi, o kimse mutlaka cennete girer!" buyurdu."
    Müslim, Zekât 87, (1028).
    4640 - Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "(Ashabtan bazıları): "Ey Allah'ın Resûlü! Zenginler ücretleriyle gittiler. Onlar da bizim gibi namaz kıldılar, bizim gibi oruç tuttular, mallarının artanından da sadaka verdiler!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
    "Allah size de tasadduk edeceğiniz şeyler verdi: Her bir tesbih sadakadır, her bir tekbir sadakadır, her bir tahmid sadakadır, her bir tehlil sadakadır, emr-i bi'l-ma'ruf sadakadır, nehy-i ani'l-münker sadakadır, herbirinizin (hanımıyla) cimaı sadakadır!" buyurdu. Derken cemaatten: "Ey Allah'ın Resûlü! Yani birimizin şehvetine mubaşeret etmesine ücret mi var?" diye soranlar oldu. Aleyhissalâtu vesselâm:
    "İhtiyacını haramla görmüş olsaydı bundan ona bir vebal var mıydı, yok muydu ne dersiniz?" diye sual ettiler.
    "Evet vardı!" demeleri üzerine:
    "Öyleyse, ihtiyacını helal yolla gördü mü bunda onun için ücret vardır!" buyurdular."
    Müslim, Zekat 53, (1006).
    4641 - Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Kardeşine karşı izhar edeceğin tebessümün bir sadakadır. Emr-i bi'l-mâ'rufun ve nehy-i ani'l-münkerin sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yolu gösterivermen sadakadır; gözü sakat kimse için görüvermen sadakadır; yoldan taş, diken, kemik (gibi şeyleri) kaldırıp atman sadakadır; kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır."
    Tirmizi, Birr 36, (1957).
    4642 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Üç şey vardır, bunlar kimde bulunursa, Allah onun üzerine himayesini açar ve onu cennete koyar: "Zayıflara rıfk, anne-bebaya şefkat, kölelere ihsan."
    Tirmizi, Kıyâmet 49, (2496).
    4643 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Üç kimse vardır ki, bunlara yardım Allah üzerine bir haktır: Allah yolunda cihad eden; borcunu ödemek isteyen mükâteb, iffetini korumak niyetiyle evlenen kimsi."
    Tirmizi, Fezâilu'l-Cihâd 20, (1655); Nesai, Nikâh 5, (6, 61).
    4644 - Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Üç kişi vardır, Allah onları sever, üç kişi de vardır Allah onlara buğzeder.
    Allah'ın sevdiği üç kişiye gelince: "Bir adam bir cemaate gelir, onlardan Allah adına birşeyler ister, kendisiyle onlar arasında mevcut bir karâbet sebebiyle istemez. Onun başvurduğu kimseler, istediğini vermezler. İçlerinden biri cemaatin arkasına kayıp, isteyen kimseye gizlice ihsanda bulunur. (Öyle gizli verir ki) onun verdiğini sadece Allah'la ihsanda bulunduğu adam bilir.
    (İkinci adam ise Bir cemaat yoldadır. Gece boyu da yürürler. Derken (yorulurlar ve) uyku herşeyden kıymetli bir hal alır. Konaklarlar, (başlarını koyup yatarlar.) Bir adam kalkıp bana karşı tevazu ve tazarruda bulunur, ayetlerimi okur.
    (Üçüncü adama gelince): Seriyyeye katılmıştır. Seriyye düşmanla karşılaşır, hezimete uğrarlar. Ancak o ilerler, öldürülünceye veya başarıncaya kadar savaşmaya devam eder.
    Allah'ın buğzettiği üç kişiye gelince: Bunlar zâni ihtiyar, kibirli fakir, zâlim zengindir."
    Tirmizi, Cennet 25, (2571); Nesai, Zekat 75, (5, 84).
    4645 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Yedi kişi var, Allah onları hiçbir gölgenin olmadığı Kıyamet gününde kendi gölgesinde gölgeler:
    -Adil imam,
    -Allah'a ibadet içinde yetişen genç,
    -Tekrar dönünceye kadar kalbi mescide bağlı olan kimse,
    -Allah için birbirlerini seven, Allah rızası için biraraya gelip, Allah rızası için ayrılan iki kişi,
    -Güzel ve makam sahibi bir kadın tarafından davet edildiği halde; "Ben Allah'tan korkarım" de(yip icabet etmey)en kimse,
    -Allah'ı tek başına zikrederken gözlerinden yaş boşanan kimse."
    Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikâk 24, Hudûd 19; Müslim 91, (1031); Muvatta 14, (952, 953); Tirmizi, Zühd 53, (2392); Nesâi, Kudât 2, (8, 222, 223).
    4646 - Yine Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim bir hidayete davette bulunursa, buna uyanların sevaplarının bir misli ona gelir ve bu durum, onların ücretlerinden hiçbir şey eksiltmez. Kim bir dalâlete çağrıda bulunursa, buna uyanların günahlarından bir misli de ona gelir ve bu onların günahlarından hiçbir eksiltme yapmaz."
    Müslim, İlm 16, (2674); Tirmizi, İlm 15, (2676); Ebu Davud, Sünnet 7, (4609); Muvatta, Kur'an 41, (1, 218).
    4647 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Hayra delâlet eden onu yapan gibidir."
    Tirmizi, İlm 14, (2672).
    4648 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:
    "Allah Teâla hazretleri meleklerine şöyle emreder: "Kulum kötü bir amel yapmak isteyince, onu yapmadıkça yazmayın. Yapınca, onu aleyhine bir günah olarak yazın. Eğer benim rızamı düşünerek terketti ise bunu onun lehine bir sevap yazın. Kulum iyi bir iş yapmak arzu edince, yapmasa bile onu, lehine bir sevap yazın. Eğer onu yaparsa, en az on misli olmak üzere yediyüz misline kadar ona sevap yazın."
    Buhari, Tevhid 35; Müslim, İman 203, 205, (128, 129); Tirmizi, Tefsir, En'âm (3075).
    4649 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kulun gündüz veya gece amelini yazan hafaza melekleri, yazdıklarını Allah'a yükseltirler. Allah sahifenin baş ve son kısmını hayırlı bulursa, meleklere şöyle der: "Sizi şahid kılıyorum, ben kulumun sahifesinin iki tarafı arasında kalan kısmını mağfiret ettim."
    Tirmizi, Cenaiz 9, (981).
    4650 - Amr İbnu Abese radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim müslüman olduğu halde, saçından bir kıl beyazlarsa, bu, Kıyamet günü onun için bir nûr olur. Kim Allah yolunda bir ok atarsa, bu düşmana değse de değmese de, atan için bir köle azadı yerine geçer. Kim mü'min bir köleyi azad ederse bu onun için cehennemden bir azadlık vesilesi olur: Her bir uzuv için bir uzvu ateşten kurtulur.
    Tirmizi, Fezailu'-Cihad, (1634); Nesai, Cihad 26, (6, 26); Ebu Davud, Itk 14, (3966).
    4651 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kıyamet günü aziz ve celil olan Allah şöyle buyuracak:
    "Ey ademoğlu! Ben hasta oldum beni ziyaret etmedin!" Kul diyecek:
    "Ey Rabbim, Sen Rabbülâlemin iken ben seni nasıl ziyaret ederim?" Rab Teâla diyecek:
    "Bilmedin mi, falan kulum hastalandı, fakat sen onu ziyaret etmedin, bilmiyor musun? Eğer onu etseydin, yanında beni bulacaktın!"
    Rab Teâla diyecek:
    "Ey ademoğlu ben senden yiyecek istedim ama sen beni doyurmadın?" Kul diyecek:
    "Ey Rabbim, ben seni nasıl doyururum. Sen ki alemlerin Rabbisin?" Rab Teâla diyecek:
    "Benim falan kulum senden yiyecek istedi. Sen onu doyurmadın. Bilmez misin ki, eğer sen ona yiyecek verseydin ben onu yanımda bulacaktım." Rab Teâla diyecek:
    "Ey Ademoğlu! Ben senden su istedim bana su vermedin!" Kul diyecek:
    "Ey Rabbim, ben sana nasıl su içirebilirim, sen ki Alemlerin Rabbisin!" Rab Teâla diyecek:
    "Kulum falan senden su istedi. Sen ona su vermedin. Bilmiyor musun, eğer ona su vermiş olsaydın, bunu benim yanımda bulacaktın!"
    Müslim, Birr 43, (2569).
    4652 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim temiz rızık yer ve sünnete uygun amelde bulunur, halk da kendisinden bir kötülük gelmeyeceği hususunda güven duyarsa cennete girdi demektir."
    Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü ! Bugün insanlar arasında böyleleri çoktur!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:
    "Benden sonraki zamanlarda da olacaklar!" buyurdu."
    Tirmizi, Kıyamet 61, (2522).
    4653 - Hz. Bera radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim sağmal bir hayvanı veya parayı (karz-ı hasen olarak) iâreten verirse veya yolunu kaybedene yolunu gösterirse veya âmâyı sokağına koyarsa kendisine bir köle azad edenin sevabı verilir."
    Tirmizi, Birr 37, (1958).
    4654 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam'a soruldu:
    "Ey Allah'ın Resûlü! Bir adam gizli olarak hayırlı ameller yaparken bir de bakarsın halk buna muttali olmuştur da bu onun hoşuna gitmiştir?" Aleyhissalatu vesselam:
    "Bu kimsenin iki ücreti vardır: Gizli yapmanın ücreti ve aleni yapmanın ücreti."
    Tirmizi, Zühd 49, (2385).
    4655 - Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah'a soruldu: "Ey Allah'ın Resûlü! Kişi hayır yapsa halk da bu sebeple onu övse (bunun hükmü nedir)?
    "Bu mü'mine (Allah'ın razı olduğuna dair) peşin bir müjdedir" buyurdular."
    Müslim, Birr 166, (2642).
    4656 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Allah için sefer yapanlar üçtür: Gâzi, hacı, umreci."
    Nesai, Hacc 4, (5, 113).
    4657 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Bir müslüman bir ağaç diker veya bir tohum eker de bunların mahsülatından bir kuş veya insan veya hayvan yiyecek olsa, bu onun için bir sadaka olur."
    Buhari, Hars 1, Edeb 27; Müslim, Müsakat 12, (1553); Tirmizi, Ahkâm 40,. (1382).

  9. #19

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    MEKKE'NİN FAZİLETİ
    4542 - Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Şurası muhakkak ki, (yeryüzündeki) ilk ev, mübarek olsun ve içinde namaz kılınsın diye Mekke'de inşa edilen Kâ'be'dir" buyurdular.
    Ben: ^Sonra hangisi?" diye sordum. "Mescid-i Aksa" buyurdular. Ben: "İkisi arasında ne kadar fark var?" dedim. "Kırk yıl!" buyurdular."
    Buhari, Enbiya 8, 40; Müslim, Mesacid 2, (520); Nesai, Mesacid 3, (2, 32).
    4543 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Haceru'l-Esved, cennetten indi. İndiği vakit sütten beyazdı. Onu insanların günahları kararttı."
    Tirmizi, Hacc 40, (877).
    4544 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Rükn ve makam iki cennet yakutu idiler. Allah onların nurlarını aldı. Eğer onların nurlarını almamış olsaydı, o ikisi mağrible maşrık arasını aydınlatırdı."
    Tirmizi, Hacc 49, (878).
    4545 - el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Bu Beyt'e Ye'cüc ve Me'cüc'den sonra da hacc yapılacak umre icra edilecek."
    Buhari, Hacc 47.
    4546 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Vallahi Meryem oğlu (Hz. İsa aleyhisselam), Feccu'r-Ravhâ nam mevkide, hacc yapmak veya umre yapmak yahut da her ikisini de yapmak için telbiye getirecektir."
    Müslim, Hacc 216, (1252).
    4547 - Hz. Aişe radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kâ'be'ye karşı bir ordu, saldırı tertipleyecek. Yerin bir çölüne geldikleri vakit en öndekileri de en sondakileri de (tamamiyle) yere batırılacak!" Ben söze girip: "Ey Allah'ın Resûlü, onların içerisinde çarşı-pazar (ehli) olanlar, onlardan olma(dığı halde zorla katılan)lar da var. Nasıl olur da hepsi birden yere batırılıp (cezalandırılır)? dedim. Aleyhissalatu vesselam:
    "Öndekileri de, arkadakileri de batırılır. Ancak, herbiri niyetlerine göre diriltilir" buyurdular."
    Buhari, Büyü 49; Müslim, Fiten 8, (2884).
    4548 - Şakik'in bir rivayetine göre Şeybe İbnu Osman şöyle anlatmıştır:
    "Hz. Ömer radıyallahu anh Kâ'be'ye girdi. Orada bulunan emvali görünce:
    "Kâ'be'nin malını taksim etmedikçe çıkmayacağım" dedi. Ben de: "Sen bunu yapamazsın" dedim. O: "Hayır, yaparım!" dedi. Ben tekrar: "Sen onu yapamazsın!" dedim. O: "Niye?" diye sordu. Ben de: "Çünkü onun yerini Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da, Hz. Ebu Bekir de gördü. Onlar mala senden daha fazla muhtaç idiler. Buna rağmen o malı çıkarmadılar" dedim. Bunun üzerine kalkıp çıkıp gitti."
    Buhari, İ'tisam 2, Hacc 48; Ebu Dâvud, Menasik 96, (2031).
    4549 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "(Ziyaret için) sadece üç mescide seyahat edilebilir: Mescid-i Haram, Mescid-i Resûlullah, Mescid-i Aksâ."
    Buharig, Fezailu's-Salat 6, Hacc 26, Savm 67; Müslim, Hacc 288, (827); Tirmizi, Salat 243, (326).
    4550 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Şu mescidimdeki namaz efdaldir." -Bir başka rivayette- "Bu mescidimdeki bir nemez), Mescid-i Haram hariç bütün mescidlerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır."
    Buhari, Fazlu's-Salat 1; Müslim, Hacc 505, (1394); Muvatta, Kıble 9, (1, 196); Tirmizi, Salat 243, (325); Nesai, Mesacid 7, (2, 35).
    4551 - Ebu Şüreyh el-Adevi radıyallahu anh anlatıyor: "Mekke'ye asker sevkeden Amr İbnu Sa'id'e dedim ki:
    "Ey emir, bana müsaade et. Fethin ferdası gününde Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın söylemiş bulunduğu bir hadisini hatırlatayım: Allah'a hamd ve senadan sonra şöyle buyurmuştu: "Mekke'yi insanlar değil, Allah haram kılmıştır. Allah'a ve ahirete inanan hiçbir mü'mine orada kan dökmek helal olmaz. Ağaç sökmek de helal olmaz. Eğer biri çıkıp da Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın oradaki savaşını göstererek kan dökmeye ruhsat vermeye kalkarsa kendisine şunu söyleyin: "Allah, Resûlüne izin vermişti, ama size izin vermiyor!" Mekke'de bana bir gündüzün bir müddetinde (gün doğumundan ikindiye kadar) izin verildi. Sonra bugün tekrar eski hürmeti (haramlığı) ona geri döndü. Bu hususu, sizden burada hazır olanlar, hazır olmayanlara ulaştırsın."
    Ebu Şüreyh'e: "Amr sana ne dedi?" diye soruldu.
    "Ey Ebu Şureyh bunu ben, senden daha iyi biliyorum. "Harem", âsi olana, kan döküp kaçana, cinayet işleyip kaçana sığınma tanımaz!" diye cevap verdi" dedi."
    Buhari, İlm 37, Cezau's-Sayd 6, Megazi 50; Müslim, Hacc 446, (1354); Tirmizi, Hacc 1, (89), Diyat 13, (1406); Nesai, Menasik 11, (5, 205, 206).
    4552 - İbnu Abbas radıyallahu anhüm anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Fetih günü buyurdular ki:
    "Fetihten sonra artık hicret yoktur. Ancak cihad ve niyet vardır. Öyleyse askere çağırıldığınız zaman hemen asker olun!"
    Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sözlerine şöyle devam etti: "Allah, bu beldeyi semâvat ve arzı yarattığı zaman haram kıldı. Burası, Kıyamete kadar Allah'ın haramıyla haramdır (onu insanlar haram kılmamıştır). Benden önce kimseye orada kıtal helal olmadı. Bana da günün bir müddetinde helal kılındı. Burası Kıyamete kadar Allah'ın haramıyla haramdır. (Allah'a ve ahirete inanan hiçkimseye, orada kan dökmesi helal değildir. Ayrıca) onun dikeni koparılmaz, av(hayvan)ı ürkütülmez, buluntusu da alınmaz (yerinde bırakılır). Ancak ilan edip sahibini arayacak olanlar alabilir. Mekke'nin otu da biçilmez!"
    Abbas radıyallahu anh atılarak: "Ey Allah'ın Resûlü! İzhir otu hariç olsun" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "İzhir hariç!" buyurdu."
    Buhari, Cezau's-Sayd 9, Hacc 43, Cenâiz 77, Büyü' 28, Megazi 52; Müslim, Hacc 445, (1353); Nesai, Hacc 110, (5, 203, 204); Ebu Davud, Menasik 90, (2017, 2018).
    4553 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mekke'de silah taşımak hiç kimseye helal değildir."
    Müslim, Hacc 449, (1356).
    4554 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Mekke'ye hitaben şöyle buyurdular:
    "Sen ne hoş beldesin. Seni ne kadar seviyorum! Eğer kavmim beni buradan çıkmaya mecbur etmeseydi, senden başka bir yerde ikâmet etmezdim."
    Tirmizi, Menakıb (3922).
    4555 - Ya'la İbnu Ümeyye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Harem'de mal ihtikârı orada işlenen bir zulümdür."
    Ebu Davud, Menasik 90, (2020).
    4556 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana şöyle buyurdular:
    "Biliyor musun, senin kavmin Kâ'be'yi yeniden inşa ederken Hz. İbrahim'in atmış bulunduğu temellere (tam riayet etmeyip) inşaatı kısa tuttu."
    Ben: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, inşaatı Hz. İbrahim'in temellerine oturtmayacak mısın?" dedim.
    "Kavmin küfre yakın omasa mutlaka yapardım!" buyurdu.
    İbnu Ömer radıyallahu anhüma dedi ki: "Hz. Aişe radıyallahu anha'nın bunu Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan işitmesine göre, ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın, Hıcr'ı takip eden iki rüknün istilâmını terketmesini, Kâ'be'nin inşaatının Hz. İbrahim aleyhisselâm'ın temelleri üzerine tamamlanmamış olmasıyla izah ederim."
    Buhari, İlm 48, Hacc 42, Enbiya 8, Tefsir, Bakara 10, Temenni 9; Müslim, Hacc 399, (1333); Muvatta, Hacc 104, (1, 363, 364); Nesai, Hacc 125, (5, 214-216); Tirmizi, Hacc 47, (875).
    4557 - Amr İbnu Dinar anlatıyor: "Câbir İbnu Abdillah radıyallahu anh'ı işittim. Demişti ki: "Kâ'be inşa edilirken Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ve (amcası) Abbas taş taşımakta idiler. Bir ara Abbas radıyallahu anh, aleyhissalatu vesselam'a: "İzarını omuzuna koy da taşın incitmesine mani olsun" dedi. O da öyle yapmıştı. Bu hadise peygamberlik gelmezden önce idi. Birden yere yığıldı. Gözleri semaya dikilmiş kalmıştı.
    "İzarım! İzarım! dedi ve derhal onu üzerine bağladı."
    Bir rivayette şu ziyade var: "...Bayılıp düştü. Bundan sonra hiç üryan görülmedi."
    Buhari, Hacc 42, Salat 8, Menakıbu'l-Ensar 25; Müslim, Hayz 76, (340).
    4558 - Amr İbnu Dinar ve Ubeydullah İbnu Ebi Yezid dediler ki: "Resûlullah zamanında Kâ'be'nin (etrafında ihata) duvarı yoktu. İnsanlar Beytullah'ın etrafında namaz kılıyorlardı. Bu hal, Hz. Ömer zamanına kadar devam etti. Ömer radıyallahu anh etrafına duvar çektirdi. Bu duvarın boyu alçaktı. İbnu'z-Zübeyr yükseltti."
    Buhari, Menakıbu'l-Ensar 25).
    4559 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kâ'be'yi, Habeşlilerden bacakları ince bir adam tahrip edecektir."
    Buhari, Hacc 49; Müslim, Fiten 57, (2909); Nesai, Hacc 125, (5, 216).
    4560 - Buhari'nin İbnu Abbas'tan kaydettiği diğer bir rivayete göre, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuştur: "Kâ'be'yi yıkacak olan o ayrık iri ayaklı, güdük kafalı (koyu siyah) Habeşli'yi Kâ'be'nin taşlarını birer birer söker halde görür gibiyim!"
    Buhari, Hacc 49.
    4561 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Habeşliler sizi terkettikçe onları terkedin. Zira, Kâ'be'nin hazinesini sadece zü's-süvaykateyn (ince bacaklı olan kimse) çıkaracaktır."
    Ebu Davud, Melahim 11, (4309).
    MEDİNE'NİN FAZİLETİ
    4562 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Medine'yi şu şu yer arasında kalan kısımlarıyla haram ilan etti. "Kim bu haramı ihlâl edecek bir davranışta bulunursa, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Allah Kıyamet günü o kimseden ne farz ne nafile (hiçbir hayır) kabul etmesin" (buyurdu)."
    Buhari, Fezailu'l-Medine 1, İ'tisam 6; Müslim, Hacc 462, 463,464, (1365, 1366, 1367).
    4563 - Yine Sahiheyn'in bir rivayetinde anlatıldığına göre, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (Medine'nin dışına doğru) yürüdü. Önünde Uhud görünmüştü:
    "Bu dağ var ya, o bizi çok seviyor, biz de onu seviyoruz" buyurdular. Medine'ye yönelince de:
    "Ey Allahım! Hz. İbrahim Mekke'yi haram kıldığı gibi, ben de (Medine'yi) iki dağı arasıyla haram kılıyorum. Allahım, (Medine halkını) müdd ve sa'larınla mübarek kıl" buyurdular."
    Buhari, Fezailu'l-Medine 6; Müslim, Hacc 462, (1365).
    4564 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan Kur'ân-ı Ker'im ve bir de şu sahifede olandan başka bir şey yazmadık.. (Bu sahifede bulunana gelince,) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurmuştu ki:
    "Medine Ayr dağı ile Sevr dağı arasında kalan hudud içerisinde haramdır. Kim orada bir bid'atte bulunur veya bid'atçiyi himaye ederse, Allah, melekler ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. allah onun ne farz, ne nafile hiçbir hayrını kabul etmesin. Müslümanların garantisinde ihanet ederse, Allah'ın meleklerin ve bütün insanların lâneti üzerine olsun. Onun (Kıyamet günü) ne farz ve ne nafile hiçbir hayrı kabul edilmez."
    Buhari, Fezailu'l-Medine 1, Cizye 10, 17, Feraiz 21, İ'tisam 5; Müslim, Hacc 467, (1370); Ebu Davud, Menasik 99, (2034, 2035), Tirmizi, Vela ve'l-Hibe 3, (2128). Bu rivayetin metni Sahiheyn'e uygundur.
    Ebu Dâvud'da şu ziyade var: "Otu yolunmaz, av hayvanı ürkütülmez, yitik malı, onu ilan edecek olan alabilir. Hiç kimseye kıtal maksadıyla orada silah taşımak caiz olmaz. Oradan ağaç kesilmez. Kişi devesini otlatabilir."
    4565 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Medine'nin sıkıntı ve meşakkatlerine ümmetimden sabır gösteren herkese, Kıyamet günü şefaatçi ve (hayır ameline) şahid olacağım."
    Müslim, Hacc 484, (1378); Tirmizi, Menakıb, (3920).
    4566 - Süfyan İbnu Ebi Züheyr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Yemen fethedilecek. Bir grup insan, Medine'den oraya aileleri ve kendilerine tabi olanlarla gidecekler. Halbuki bilselerdi, Medine onlar için hayırlıydı. Şam da fethedilecek. Bir kavim Medine'den aileleri ve kendilerine tabi olanlarla oraya göç edecekler. Bilselerdi Medine onlar için hayırlı idi. Irak da fetholacak. Bir grup kimse ailesi ve kendilerine tabi olanlarla Medine'den oraya taşınacaklar. Halbuki bilselerdi Medine onlar için hayırlı idi."
    Buhari, Fezailu'l-Medine 5; Müslim, Hacc 497, (1388); Muvatta, el-Câmi' 7, (2, 887, 888).
    4567 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Ben karyeleri yiyen bir karye(ye hicret)le emrolundum. Buna Yesrib diyorlar. Burası Medine'dir. Medine, tıpkı körüğün curufu ayırması gibi insanları(n kötüsünü) defedip ayırır."
    Buhari, Fezâilu'l-Medine 2; Müslim, Hacc 488, (1382); Muvatta, el-Câmi' 4, (1, 886).
    4568 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Medine'de ölmeye muktedir olan orada ölsün. Zira ben, orada ölene şefaat ederim."
    Tirmizi, Menakıb, (3913).
    4569 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Medine'ye geldiği vakit Ebu Bekr ve Bilâl radıyallahu anhümâ hastalandılar. Ben yanlarına gittim:
    "Ey babacığım, dedim. Kendini nasıl hissediyorsun? Ey Bilâl sen nasılsın?" diye sordum. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh hummaya yakalanınca: "Her insana "sabahın hayırlı olsun" denmiştir. Halbuki ölüm ona ayakkabısının bağından daha yakındır" derdi. Hz. Bilal radıyallahu anh da humma nöbetinden çıkınca sesini yükseltir ve (Mekke'ye hasretini ifade eden şu beyitleri) terennüm ederdi:
    "Bilmem ki! Mekke vadisinde etrafımı izhir ve celil otları sarmış olarak bir gece daha geçirebilecek miyim? Mecenne suyuna ulaşacağım bir gün daha gelecek mi? (Mekke'nin) Şâme ve Tafil dağları bana bir kere daha görünecek mi?"
    (Sonra Bilal şöyle beddua etti: "Allahım, bizi yurdumuzdan çıkarıp bu cebalı diyara süren Şeybe İbnu Rebi'a, Utbe İbnu Rebi'a ve Ümeyye İbnu Halef'e lanet et!)
    Hz. Aişe der ki: "(Ben gidip, bunlardaki Mekke hasretini) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a haber verdim. O, şöyle dua buyurdu:
    "Allahım bize Medine'yi sevdir. Tıpkı Mekke'yi sevdiğimiz gibi, hatta fazlasıyla! Allahım onun havasını şıhhatli kıl. Onun müddünü, sâ'ını hakkımızda mübarek eyle. Onun hummasını al, Cuhfe'ye koy!"
    Buhari, Fezailu'l-Medine 11, Menakıbu'l-Ensâr 46, Mardâ 8, 22, 43; Müslim, Hacc 480, (1376); Muvatta, Câmi' 14, (2, 890, 891).
    4570 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle dua buyurdular: "Allahım! Mekke'ye verdiğin bereketi iki katıyla Medine'ye de ver!"
    Buhari, Büyü' 53, Kefaret 5, İ'tisam 16; Müslim, Hacc 465, (1368); Muvatta, Câmi' 1, (2, 884, 885).
    4571 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a (yılın turfanda) ilk meyvesi getirildiği zaman şöyle buyururlardı:
    "Allahım, bize Medine'mizi, meyvelerimizi, müddümüzü, sa'ımızı bereket üzerine bereketle mübarek kıl. Allahım, İbrahim senin kulun, peygamberin ve halilindir. Ben de senin kulun ve peygamberinim. O sana Mekke için dua etti. Ben de Medine için, onun Mekke hakkında yaptığı duayı bir misli ziyadesiyle aynen yapıyorum." Resûlullah bu şekilde dua ettikten sonra getirilen meyveyi, orada hazır olan çocuklardan en küçüğüne verirdi."
    Müslim, Hacc 473, (1373); Muvatta, Câmi' 2, (2, (885); Tirmizi, Da'avat 55, (3450).
    4572 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Medine'ye geçit veren dağ gediklerinde (birbiriyle kenetlenmiş) melekler var. (Her gedikte (kınından çekilmiş) kılıçlarıyla bekleyen iki meleğin) korumaları sebebiyle) Medine'ye ne veba ve ne de Deccâl giremez."
    Buhari, Fezailu'l-Medine 9, Tıbb 30, Fiten 27; Müslim, Hacc 485, 486, (1379, 1380); Muvatta, Câmi' 16, (2, 892); Tirmizi, Fiten 51, (2244).
    Müslim'in rivayetinde şu ziyade var: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mesih Deccl, doğu tarafından gelir. Kasdı Medine'dir. Uhud'un arka tarafına iner. Derken (Medine'yi bekleyen) melekler, onun yüzünü Şam tarafına çevirirler ve orada helak olur."
    4573 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Mekke ve Medine hariç Deccal'ın çiğnemeyeceği memleket yoktur. Mekke ve Medine'ye geçit veren yolların herbirinde saf tutmuş melekler var, buraları korurlar. (Deccal) es-Sebbiha nâm mevkie iner. Sonra Medine ahalisini üç sarsıntı ile sarsar. Bunun üzerine (şehirde bulunan) bütün kâfir ve münafıklar (şehri terkederek Deccal'e) gelirler."
    Buhari, Fezailu'l-Medine 9; Müslim, Fiten 123, (2943).
    4574 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim havuzumun üzerindedir."
    Buhari, Fazlu's-Salat 5, Fezailu'l-Medine 11, Rikak 53, İ'tisam 16; Müslim, Hacc 502 (1392); Muvatta, Kıble 10, (1, 197).
    4575 - el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "İki kişi "takva üzerine kurulmuş olan mescid" hakkında münakaşa ettiler. Biri: "Bu Kuba mescididir!" dedi. Diğeri de: "O, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın mescididir!" dedi.
    (Bu münakaşayı işiten) Aleyhissalatu vesselam:
    "Şu benim mescidimdir!" buyurdular."
    Müslim, Hacc 514, (1398); Tirmizi, Tefsir, Tevbe, (3098); Nesai, Mesacid 8, (2, 36).
    4576 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "İslâm şehirlerinden en son harap olacak olan Medine'dir."
    Tirmizi, Menakıb, (3915).
    4577 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Medine'yi, taşıdığı yüce hayra rağmen terkedecekler. Onu rızık arayanlar yani kuşlar ve kurtlar istila edecek. Oraya (en son gelecek) iki çoban bu maksadla Müzeyne'den çıkıp koyunlarını azarlayacaklar. Fakat Medine'yi vahşi hayvanlarla dolmuş bulacaklar. Seniyyetü'l-Vedâ'ya ulaştıkları vakit yüzüstü düşe(rek ölecek)ler."
    Buhari, Fezailu'l-Medine 5, Müslim, Hacc 499, (1389); Muvatta, Câmi 8, (2, 888).
    4578 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "İman Medine'ye çekilecek, tıpkı yılanın deliğine çekilmesi gibi."
    Buhari, Fezailu'l-Medine 6; Müslim, İman 233, (147).
    4579 - Cabir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Allah Teâla hazretleri Medine'yi Tâbe diye tesmiye buyurdu."
    Müslim, Hacc 491, (1385).
    4580 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir seferden dönünce, Medine'nin duvarlarına bakar, develerini hızlandırırdı. Eğer bir bineğin üzerinde ise, onu tahrik ederdi. Bu davranışı Medine'ye sevgisinden ileri gelirdi."
    Buhari, Fezailu'l-Medine 10, Umre 17; Tirmizi, Da'avat 44, (3437).
    4581 - Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Tebük'ten dönünce, (sefere katılmayıp Medine'de kalmış olan) mütehallifinden bazıları onu karşıladılar. Bu sırada toz kaldırdılar. Bunun üzerine beraberinde bulunanlardan bazıları burunlarını sardı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm yüzündeki sargıyı çıkardı ve: "Nefsimi kudret elinde tutan zâta yemin olsun. Medine'nin tozu, her hastalığa şifadır!" buyurdu ve O'nun devamla "Cüzzâmdan, barastan (ala tenlilikten)" diye saydığını gördüm."
    Rezin tahric etmiştir.
    KUBA MESCİDİ
    4582 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm her cumartesi günü Kuba mescidini binekli ve yaya olarak ziyaret ederdi ve içinde iki rek'at namaz kılardı."
    Buhari, Fazlu's-Salât 3, 4, İ'tisam 16; Müslim, Hacc 516, (1399); Muvatta, Salat fi's-Sefer 71, (1, 167); Nesai, Mesacid 9, (2, 37); Ebu Davud, Menasik 99, (2040).
    4583 - Sehl İbnu Huneyf radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim evinden çıkıp Kuba mescidine gelir ve orada iki rek'at namaz kılarsa bu ona bir umreye bedel olur."
    Nesai, Mesaciid 9, (2, 37).
    UHUD DAĞI
    4584 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Uhud öyle bir dağdır ki biz onu severiz, o da bizi sever."
    Buhari, Cihad 71, 74, Enbiya 8, 27, Et'ime 28, Da'avat 36, İ'tisam 16; Müslim, Hacc 504, (1393); Muvatta, Câmi' 10, (2, 889); Tirmizi, Menakıb, (3918).
    AKİK VE ZÜ'L-HULEYFE
    4585 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Zü'l-huleyfe'de, vadinin içinde istirahatgâhında iken yanına gelip kendisine: "Sen mübarek Batha'dasın!" diyen olmuş. Musa İbnu Ukbe der ki: "Sâlim rahimehullah, Abdullah'ın devesini ıhdırdığı mescidin yanına bizim de devemizi ıhdırırdı. Abdullah İbnu Ömer orada Resûlullah'ın istirahat ettiği yeri araştırmak gayesiyle devesini ıhtırırdı. Orası, vadinin dibindeki mescidin aşağısında, mescidle kıble arasında orta bir yerdir."
    Buhari, Hacc 16, Hars 15, İ'tisam 16; Müslim, Hacc 434, (1346); Nesai, Hacc 24, (5, 126, 127).
    4586 - İbnu Abbas Hz. Ömer radıyallahu anhüm ecmain'den naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Akik vadisinde olduğu sırada şöyle söylediğini işittim:
    "Bana Rabbimden bir elçi geldi ve "Bu vadide namaz kıl ve "Hacc için de umre(ye niyet ediyorum) de!" emretti."
    Buhari, Hacc 16, Hars 15, İ'tisâm 16; Ebu Dâvud, Menâsik 24, (1800).
    4587 - İmam Mâlik'ten nakledildiğine göre, şöyle demiştir: "Medine'ye giden hiç kimseye, en az iki rek'at namaz kılmadan Mu'arras'ı geçmesi muvafık olmaz. Çünkü bana ulaştığına göre, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, orada gecelemiştir. Orası Medine'ye altı mil mesafededir."
    Ebu Davud, Menâsik 100, (2045).

  10. #20

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    HZ. İBRAHİM ALEYHİSSELÂM VE OĞLU
    4305 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a bir adam gelip:
    "Ey Hayru'l-Beriyye (yaratılmışların en hayırlısı)" diye hitabetmişti. Aleyhissalatu vesselam hemen müdahale etti:
    "Bu söylediğin İbrahim aleyhisselâm(ın vasfı)dır."
    Müslim, Fedail 150, (2369); Tirmizi, Tefsir, Lem Yekun suresi, (2349); Ebu Davud, Sünnet 14, (4672).
    4306 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kerim İbnu Kerim İbni Kerim İbni Kerim: Yusuf İbnu Yakup İbni İshak İbni İbrahim'dir."
    Buhari, Enbiya 19, Tefsir, Yusuf 1.
    HZ. MUSA ALEYHİSSELÂM
    4307 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Müslümanlardan biri ile yahudilerden biri aralarında münakaşa edip küfürleştiler. Müslüman öbürüne:
    "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı alemler üzerine seçkin kılan Zât-ı Zülcelâl'e kasem olsun!" diye yemin etti. Yahudi de: "Musa aleyhisselam'ı alemler üzerine seçkin kılan Zât-ı Zülcelâl'e kasem olsun!" diye yemin etti. Derken, o böyle der demez, müslüman elini kaldırıp yahudi'ye bir tokat vurdu. Yahudi de doğruca Aleyhissalatu vesselam'a gidip hadiseyi haber verdi. Aleyhissalatu vesselam:
    "Beni Hz. Musa'ya üstün kılmayın! Çünkü insanlar hep bayılacaklar. İlk kalkan ben olacağım. Ben ayılınca Hz. Musa'yı Arş'ın bir ucundan tutmuş göreceğim. Bilemiyorum. O, bayıp hemen ayılanlardan mıdır, yoksa Allah'ın istisna ettiklerinden midir?" buyurdu."
    Buhari, Husumat 1, Enbiya 34, 35, Rikak 43, Tevhid 31; Müslim, Fezail 160, (2373); Ebu Davud, sünnet 14, (4671); Tirmizi, Tefsir, Zümer, (3240).
    YUNUS ALEYHİSSELÂM
    4308 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Bir kulun: "Benim, Yûnus İbnu Mettâ'dan hayırlı olduğumu" söylemesi uygun olmaz. Onun nesebi de babasınadır."
    Buhari, Enbiya 35, Tefsir, Nisa 26, Tefsir, En'am 4, Tefsir, Saffat 1; Müslim, Fezail 166, (2376); Ebu Davud, Sünnet 14, (4669, 4670).
    Bazı alimler demiştir ki: "Rivayette geçen "Onun nesebi babasınadır" cümlesi, Ebu Hüreyre'nin kelamıdır, bir derctir. Zira bu hadisteki Yunus İbnu Mettâ babasına değil, annesine nisbettir. Biylece râvi "Onun nesebi..." sözüyle, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Hz. Yunus'u annesine değil, babasına nisbet ettiğini beyan etmiştir."
    HZ. DAVUD ALEYHİSSELÂM
    4309 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Davud aleyhissalâm'a okumak (Kur'an) kolaylaştırılmıştı. Böylece, hayvanının eğerlenmesini emreder, eğerlenmezden önce (baştan sona Kur'ân-ı) okurdu. O, kendi el emeğiyle kazandığından başka bir şey de yemezdi."
    Buhari, Enbiya 37; Büyü' 15, Tefsir, Beni İsrail 5.
    HZ. SÜLEYMAN ALEYHİSSELÂM
    4310 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İki kadın vardı. Bunların beraberlerinde iki de çocukları vardı. Bir kurt gelerek bu çocuklardan birini kapıp kaçırdı. Kadın, arkadaşına:
    "Kurt senin çocuğunu kaçırdı!" dedi. Diğeri ise:
    "Hayır, senin çocuğunu alıp gitti!" dedi.
    Bunlar (ihtilafa düştüler) Hz. Davud aleyhisselam'a dava açtılar. Hz. Davud, büyük kadın lehine hükmetti. Küçük, hükme razı olmayınca, davayı Hz. Süleyman'a götürdüler. Hz. Süleyman aleyhisselam:
    "Bir bıçak getirin, çocuğu ikiye böleyim, size birer parça vereyim!" diye hükmetti. Küçük kadın:
    "Böyle yapma! Allah'ın rahmetine mazhar ol! Çocuk onundur!" dedi. Hz. Süleyman bu cevap üzerine çocuğun küçük kadına ait olduğuna hükmetti."
    Buhari, Feraiz 30, Enbiya 40 (muallak olarak): Müslim, Akdiye 20, (1720); Nesai, Kudat 14, (8, 235).
    Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Hz. Süleyman Beytu'l-makdis'i bina ettiği zaman, Allah'tan kendisine üç imtiyaz vermesini istedi:
    - İlahi hükme müsadif olacak (uygun düşecek) hüküm (verme kapasitesi) taleb etti; bu ona verildi.
    - Kendisinden sonra kimseye verilmeyecek bir saltanat taleb etti; bu da ona verildi.
    - Mescidin inşaatını bitirdikten sonra, bu mescide sırf namaz kılmak için gelenlerin, oradan çıkarken, annelerinden doğdukları gündeki gibi bütün günahları affedilmiş olarak çıkmalarını yalvardı; bu duası da kabul edildi."
    Nesai, Mesacid 6, (2, 34); İbnu Mace, İkâmetu's-Salat 196, (1408).
    EYYUB ALEYHİSSELÂM
    4311 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Eyyub aleyhisselam üryan (çıplak) vaziyette yıkanırken üzerine altından bir yığın çekirge düştü. Eyyub aleyhisselam hemen onu elbisesine avuç avuç koymaya başladı. Bunun üzerine Rabbi ona nida etti:
    "Ey Eyyub, ben seni bu gördüğün (dünyalıktan) müstağni kılmadım mı?" Eyüp aleyhisselam:
    "Evet! Ey Rabbim! Velakin senin bereketine karşı istiğna yok!" diye mukabele etti."
    Buhari, Gusl 20, Enbiya 20, Tevhid 35; Nesai, Gusl 7, (1, 200-201).
    HZ. İSA ALEYHİSSELÂM
    4312 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Ademoğlundan doğduğu vakit, şeytanın dürtüp de ağlatmadığı kimse yoktur. Bundan sadece Meryem oğlu İsa hariçtir."
    Buhari, Enbiya 44, Bed'ü'l-Halk 11, Tefsir, Al-i İmran 2; Müslim, Fezail 147, (2366).
    4313 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Ben, dünyada da ahirette de Meryem'in oğluna insanların en yakınıyım. Benimle onun arasında başka bir peygamber yok. Peygamberler anneleri ayrı, babaları bir kardeştirler, dinleri de birdir."
    Buhari, Enbiya 44; Müslim, Fezail 145, (2365); Ebu Davud, Sünnet 14, (4675).
    HIZIR ALEYHİSSELÂM
    4314 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Hızır'ın Hızır diye isimlenmesi şuradan gelir. O, kupkuru beyazlamış ot destesinin üzerine oturmuştu. Deste, altında derhal yeşerdi."
    Buhari, Enbiya 27; Tirmizi, Tefsir, Kehf (3150).
    PEYGAMBERLER ARASINDA TAHYİR
    4315 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular:
    "Peygamberlerden birini diğerine üstün kılmayın."
    Ebu Davud, Sünnet 14, (4668).
    RESULULLAH'IN FAZİLET VE MENKIBELERİ
    4316 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "İnsanlar (Kıyamet günü) diriltilecekleri zaman yerden ilk çıkacak olan benim. Onlar (huzur-u ilahiye) geldiklerinde (onlar adına) hatipleri ben olacağım. (Allah'ın rahmetinden) ümidlerini kestiklerinde (rahmet ve mağfireti) onlara ben müjdeliyeceğim. O gün Livâu'l-hamd (şükür sancağı) benim elimde olacak. Ademoğlunun Allah'a en kerim olanı da benim. Bunda fahr yok!"
    Tirmizi, Menakıb 2, (3614).
    4317 - Ubey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kıyamet günü geldi mi, ben peygamberlerin imamı, hatibi ve (onlar arasında) şefaat (etmeye yetki) sahibi olacağım. Bunda övünme yok."
    Tirmizi, Menakıb 3, (3617).
    4318 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Bana beş şey verilmiştir ki, bunlar benden önceki peygamberlerden hiçbirine verilmemiştir.
    - Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Ben ise kırmızılara (Acemlere) ve siyahlara (Araplara) da gönderildim.
    - Bana ganimetler helal kılındı. Halbuki benden öncekilerden kimseye helal değildi.
    - Yer bana tahâr, pâk ve mescid kılındı. Her kim namaz vaktine girerse, nerede olursa olsun namazını kılar.
    - Ben, bir aylık mesafede olan duşmanımın içine düşen bir korku ile yardıma mazhar oldum.
    - Bana şefaat (etme yetkisi) verildi."
    Buhari, Teyemmüm 3, Salat 56, humus 8; Müslim, Mesacid 3, (521); Nesai, Gusl 26, (1, 210-211).
    Nesai bir rivayette şu ziyadeyi kaydetmiştir:
    "Ben, cevâmi'u'l-kelim (veciz sözlerle de gönderildim)."
    4319 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İnsanlara karşı üç şeyle faziletli (üstün) kılındık:
    - Saflarımız meleklerin safları düzeninde kılındı.
    - Arzın tamamı bize mescid kılındı.
    - Toprak bize, su bulamadığımız zaman, tahûr (temiz ve temizleyici) kılındı."
    Müslim, Mesâcid 4, (522).
    4320 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Her peygambere mutlaka insanların inanmakta olageldikleri şeyler cinsinden bir mucize verilmiştir. ama bana verilen (mucize) ise vahiydir ve bunu bana Allah vahyetmiştir. Bu sebeple Kıyamet günü, diğer peygamberlere nazaran etbâı en çok olan peygamberin ben olacağımı ümid ediyorum."
    Buhari, Fezâilu'l-Kur'ân 1, İ'tisam 1; Müslim, İman 239, (152).
    4321 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ademoğlu nesillerinin en temizinden süzüle süzüle gelerek içinde bulunduğum nesilde ortaya çıktım."
    Buhari, Menakıb 23.
    4322 - Yine Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Benimle benden önceki diğer peygamberlerin misali, şu adamın misali gibidir: Adam mükemmel ve güzel bir ev yapmıştır, sadece köşelerinin birinde bir kerpiç yeri boş kalmıştır. Halk evi hayran hayran dolaşmaya başlar ve (o eksikliği görüp): "Bu eksik kerpiç konulmayacak mı?" der. İşte ben bu kerpiçim, ben peygamberlerin sonuncusuyum."
    Buhari, Menakıb 18; Müslim, Fedail 21, (2286).
    4323 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Ben kıyamet günü cennetin kapısına gelip açılmasını isterim. Hâzin (kapıcı melek): "Sen kimsin?" diye seslenir. Ben:
    "Muhammed'im!" derim. Bunun üzerine:
    "Sana açıyorum. Senden önce kimseye açmamakla emrolundum!" diyecek!"
    Müslim, İman 333, (197).
    4324 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) yatsı namazını kıldı. Sonra namazdan çıkınca elimden tuttu. Bathâ-i Mekke'ye kadar gidip orada beni oturttu. (Yere dairevi) bir hat çizip:
    "Hattından dışarı çıkma! Sana bazı kimseler gelecek, sakın onlara bir şey söyleme. Zira onlar seninle konuşacak değiller!" buyurdu. Sonra dilediği yere çekip gitti. Ben çizgimin içinde otururken bana bir grup insan geldi. Esmer rankleriyle sanki Hindûlara benziyorlardı. (Pek uzun olan) saçları, vücutlarını öylesine örtmüştü ki, ne bir avret yerlerini ne de bir elbiselerini görüyordum. Bana kadar geldiler, ancak çizgiyi geçmediler. Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm(ın gittiği yere) yürüdüler.
    Gecenin sonuna doğru Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ben otururken yanıma geldi ve çizgiden içeri girdi. Dizime dayanıp yattı. Yatınca (ağzından) soludu. Ben oturuyordum. O da dizime dayanmış vaziyette böyle duruyorduk. Derken, üzerinde beyaz elbiseler olan bir grup adam geldi. Güzelliklerinin derecesini Allah bilebilir. Bana kadar yaklaştılar. Bir kısmı Aleyhissalatu vesselam'ın baş tarafına, bir kısmı da ayakları tarafına oturdular. Sonra aralarında konuşarak:
    "Biz şimdiye kadar bu peygambere verilen gibisinin, bir başkasına verildiğini hiç görmedik. Bunun gözleri kapalı, kalbi uyanık. Ona bir misal verin!" (dediler ve şu temsili anlattılar):
    "Bir efendi köşk yaptırmış, sonra bir ziyafet verip sofra kurmuş, insanları yiyip içmeye çağırmıştır. İcabet edenler gelip yemeğinden yiyip, suyundan içmiştir. İcabet etmeyenleri de cezalandırmıştır" dediler ve kalktılar. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da kendine geldi ve:
    "Şunların ne dediklerini işittim. Onların kim olduklarını biliyor musun?" dedi. ben: "Allah ve Resûlü bilir!" dedim.
    "Onlar meleklerdi!" buyurdu ve ilave etti:
    "Onların getirdikleri temsilin manasını anladın mı?"
    "Allah ve Resûlü bilir!" dedim. Aleyhissalatu vesselam açıkladı:
    "Rahmen (olan Rabbimiz) cenneti kurdu. Kullarını ona davet etti. Kim davete icabet ederse cennete girer, kim de icabet etmezse onu cezalandırır."
    Tirmizi, Emsal 1, (2865).
    4325 - Abdullah İbnu Hişam radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberdik. O sırada, Aleyhissalatu vesselam, Ömer radıyallahu anh'ın elinden tutmuştu. Hz. Ömer:
    "Ey Allah'ın Resûlü! Sen bana, nefsim hariç herşeyden daha sevgilisin!" dedi. Resûlullah hemen şu cevabı verdi:
    "Hayır! Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin ederim, ben sana nefsinden de sevgili olmadıkça (imanın eksiktir)!"
    Hz. Ömer radıyallahu anh:
    "Şimdi, sen bana nefsimden de sevgilisin!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
    "İşte şimdi (kâmil imâna erdin) ey Ömer!" buyurdular."
    Buhari, Fedailu'l-Ashab 6, İsti'zân 27, Eyman 3.
    4326 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde bulunan Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun ki, sizden birine, beni görmeyeceği bir gün gelecek ki, o gün beni beraberlerinde görmek, ona ehlinden ve malından daha makbul olacak."
    Resûlullah'ın bu sözünü, Ashab, kendilerine ölümünü haber veriyor diye yorumladılar. Bunun üzerine, ölümüyle kendisini kaybedince getirmiş olduğu bereketleri müşahede ettikleri müddetçe duyacakları, Aleyhissalatu vesselam'a kavuşma temennisini kasdettiğini bildirdi."
    Müslim, Fezail 142, (2364).
    4327 - Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh hazretleri anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dendi. Sana peygamberlik ne zaman vacib oldu?
    Şöyle cevap verdi:
    "Hz. Adem ruhla cesed arasında iken!"
    Tirmizi, Menakıb 1, (3613).
    4328 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Sizden hiç kimse yoktur ki ona, biri şeytandan diğeri melekten olmak üzere yanından ayrılmayan "karîn" tevkil edilmemiş olsun!"
    "Size de mi ey Allah'ın Resûlü!" denildi.
    "Bana da!" buyurdular. Ancak, Allah ona karşı bana yardım etti de o müslüman oldu. Artık o bana hayırdan başka bir şey emretmiyor!"
    Müslim, Münafıkûn 69, (2814).
    4329 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Bana bir mü'min selam verdi mi, kendisine mukabele etmem için Allah ruhumu bedenime iade eder. Ben de mutlaka selama mukabele ederim."
    Ebu Davud, Menasik 100, (2041).
    4330 - yine Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Medine'ye girdiği gün, şehirdeki her şeyi aydınlık bürüdü, vefat ettiği günde ise her şey karardı. Defin işinden çıktığımız zaman hepimiz kalplerimizi (vahyin inkıtâı sebebiyle) üzüntülü bulduk."
    Tirmizi, Menakıb 3, (3622).
    4331 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (Hz. İbrahim'in duası olan): "Ey Rabbim şüphesiz ki o putlar insanlardan pek çoğunu saptırmıştır. Kim bana uyarsa muhakkak ki o bendendir. Kim de emirlerime karşı gelirse, şüphesiz ki sen çok bağışlayıcı, çok merhamet edicisin" (İbrahim 36) mealindeki ayeti ile, Hz. İsa'nın duası olan: "Eğer onlara azab edersen onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, elbette sen dilediğini yapmaya kadirsin ve sen herşeyi hikmetle yaparsın" (Maide 113) mealindeki ayeti tilavet buyurdu ve ellerini kaldırdı, şöyle yalvardı: "Allahım! Ümmetimi (mağfiret et), ümmetimi (mağfiret et!)" ve ağladı. Allah Teâla Hazretleri:
    "Ey Cibril, Muhammed'e git! dedi. -Rabbin bildiği halde- niye ağladığını sor!" diye emretti. Cebrail aleyhisselam, O'na gelip niye ağladığını sordu. (Rabb Teâla'ya dönüp Muhammed'in) ne söylediğini -O çok iyi bildiği halde- haber verdi. Bunun üzerine Allah Teâla Hazretleri:
    "Ey Cebrail! Muhammed'e git ve ona söyle ki: "Biz seni ümmetin hususunda razı edeceğiz, asla kederlendirmeyeceğiz."
    Müslim, İman 346, (202).

Sayfa 2/5 İlkİlk 12345 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •