Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: TÜrkİye'nİn Arkeolojİk Tahrİbat Raporu

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart TÜrkİye'nİn Arkeolojİk Tahrİbat Raporu

    TÜRKİYE'NİN ARKEOLOJİK TAHRİBAT RAPORU



    Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, “Türkiye'de 2 bin 600 höyük, bin 365 termal merkez İtalya'dan daha fazla Roma eseri, Yunanistan'dan daha fazla da Grek ve İyon eseri ,115 tane de antik tiyatro” olduğunu söylüyor. Arkeoloji çevresine göre, bu sayılar çok daha yüksek. Tarih boyu uygarlıklara beşiklik etmiş, Trakya ve Anadolu topraklarının her yerinden, arkeolojik yerleşimler adeta fışkırıyor. Ama her yeni buluntu, beraberinde tahribatı da getiriyor. Ya da tahribat , artık , tarihi yerleşmeleri arkeolojik çalışma yapılamaz hale getiriyor. Kurumlar arası koordinasyonsuzluk , tahribatın önüne geçilmesine engel olurken, bir yandan Jandarma Genel Komutanlığı kendi bölgelerinde fotograf ve bilgiye dayanan envanter oluşturmaya çalışıyor, öte yandan yerel yönetimler tarihi yerleşmelere inşaat izni veriyor. Kimi höyüklerin üzerine siteler kuruluyor, kimi höyükler açılan asfalt yollarla iki’ye bölünüyor. Silifke kalesine, belediye izniyle restoranlar yamanmaya çalışılırken, İstanbul’daki 400,000 yıllık tarihi geçmişe sahip Yarımburgaz mağarası define avcıları sayesinde köstebek yuvasına çevriliyor.

    Arkeolojik tahribatın korkunç boyutlara ulaştığı ülkemizde, her gün yeni bir tarihi eser kaçakçılığı olayına şahit oluyoruz. Tarihi eserlere olan yüksek talep, defineciliği körüklüyor. Kimi define avcıları, izin alarak yasal kazılar yaparken, kimileri de akla hayale sığmayacak yöntemlerle tarihi yerleşmeleri köstebek yuvasına çeviriyor. Ama, ne olursa olsun, sonuçta tahrip edilen, bu ülkenin bir daha geri dönmesi mümkün olmayan tarihi emanetleri. Yitik zaman peşinde sürüp giden tahribatın öyküsü...

    TÜRKİYE DE ARKEOLOJİNİN PORTRESİ

    Türkiye gibi hızlı bir kentleşme, endüstrileşme süreci içine girmiş olan bir ülkede, hızla yayılan kentler, turistik ve endüstriyel tesisler, bunlar için gerekli olan, yol, su, havaalanı gibi alt yapı kuruluşları, mekanize tarım, arazi ıslah çalışmaları, yeni hammadde ocakları, doğal afetler vb. gibi araziyi etkileyen her faaliyet, ülkemiz kültür varlıklarını hızla yok etmekte, yeterince belgeleme olmadığı için de tam nelerin gittiği bile bilinmemektedir. En son anda, kurulacak olan tesisin yapım aşamasında, önemli bir tarihi kalıntı, genellikle rastlantı sonucu fark edilmekte, bu da ya yatırımın durması, engellenmesi, ya da tarihin feda edilmesi gibi, çözümsüz durumlara neden olmaktadır. 400.000 yıl öncesine uzanan uygarlıkları barındıran Anadolu ve Trakya toprakları üzerinde, 1800’lerin ilk yarısından başlayan (C. Texier [1835-49], J.W. Hamilton [1842], P. Tschihatscheff [1853-60], V. Langlois [1861] vd.) araştırmaların sonuçları ile çağdaş yüzey araştırmaları ve kazıların bilgileri dağınık ve çoğunlukla ulaşılamaz durumdadır. Birçok yerleşmenin yeri bilinmemekle birlikte birçoğu da tahribatın/yapılaşmanın kurbanı olmuş ya da olmaktadır. Bu tahribata karşı şimdilik yapılabilecek en önemli çalışma kültürel verilerin merkezi bir yapı içinde toplanması ve derlenmesi gibi gözüküyor. Hemen hemen bütün gelişmiş ülkeler bu sorunu, gelişmeyi sürdürmek ile arkeolojik kalıntıları koruma ve belgelemeyi, neredeyse çözmüşler. Burada, Türkiye’nin politikasızlığı tarihi yerleşimler konusunda gelişmiş ülkelerin çok gerisinde kaldığımızı gösteriyor.

    YABANCI DOKTORDAN SONRA YABANCI ARKEOLOG İTHALATI

    25. Uluslararası İstanbul Film Festivali” Fransa Turizm Bakanı Leon Bertrand'ın da katılımıyla başladı. Festivalin açılışında konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, “Türkiye'de 2 bin 600 höyük bulunduğunu ve konuk bakandan bu höyükler için arkeologlarının yardımcı olmasını istediğini” söylüyor. Arkeoloji çevresi “Yabancı doktordan sonra yabancı arkeolog ithalatı “ diyerek tepkilerini dile getiriyordu. Öte yandan Kültür ve Turizm Bakanının yabancı arkeolog istediği saatlerde kültür ve Turizm bakanlığı Türkiye de kazı yapan yabancı ekiplere daha sıkı bir denetim uygulamaya hazırlanıyordu. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı kazı ekiplerine sıkı denetim getirmeye hazırlanıyordu. Artık, denetimsiz şekilde çalışmalar yapan, buldukları birçok önemli eseri yurtdışına çıkaran ekipler artık nereleri kazdıklarını, neler bulduklarını her üç yılda bir bakanlığa rapor edecek; tarihî eserlerle ilgili ayrıntılı bilgiler verecek. Türkiye'nin çeşitli yerlerinde kazı çalışması yürüten 38 yabancı ekip bulunuyor. İtalyan, İsveç, Amerikan, Avusturyalı, Kanadalı, Belçikalı, Fransız, Alman, İngiliz ve Japon ekipler Milas, Ulukışla, Bor, Sorgun, Kaman, Fethiye'de çalışıyor. Yabancı bilim adamlarının çalışma süreleriyle ilgili izinler, 1'er yıllık ara ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından Bakanlar Kurulu onayı ile yenileniyor. Bugüne kadar süren uygulamaya göre, ekipler çalıştıkları yerleri bakanlığa bildirip kazılara başlıyordu. İstendiği takdirde gerekli bilgi veriliyordu. Yabancı kazı ekipleri, Osmanlı döneminden bu yana Anadolu topraklarında kazı yapıyor. Pek çok önemli eseri gün yüzüne çıkaran ekipler eliyle de önemli eserler yurtdışına yasadışı veya yasal yollarla çıkarılıyor. Bilinen bazı örnekler ise şunlar: 1906-1912 yılları arasında Alman ekip tarafından Çorum'da yapılan kazılarda iki adet Boğazköy Sfenksi ve 10 bin çivi yazılı tablet çıkarıldı. Bunlar temizlenmek için Almanya'ya gönderildi; ancak birçoğu geri gelmedi. Alman Mühendis Carl Humann 1868-1878 yılları arasında kaçak kazılar yaptı ve Bergama-Zeus Sunağı'nı yurtdışına çıkardı. 1904 yılında yasal kazılar yürüten Fransız arkeolog Paul Gaudin, Tiberius Portikosu'nda bulunan mermer başın gövdesini yurtdışına kaçırdı. 1870-1890 yılları arasında Troya kentini kazan Heinrich Schliemann, 17 eseri yurtdışına kaçırdı.

    DEFİNECİLİĞİ YASALAŞTIRAN KANUN

    Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca define aramak isteyenlere, SİT alanları dışında olması koşulu ve ilgili bakanlıklardan temsilci bulundurma zorunluluğuyla define arama ruhsatı veriliyor. Defineci diye tarif edilen kişi; tarihe ilgi duyan, onu korumaya çalışan ve bazı buluntulara ulaşarak tarihi zenginliklere katkıda bulunmak istemenin dışında hazine bularak köşeyi dönmeye çalışan insan tipi. Bu nedenle; ister yasal, ister yasa dışı olsun, tarihi yerleşim bu bilimsellik dışı yapılan kazılardan zarar görmeden kurtulamıyor. Define arama çalışmalarının temsilci gözetiminde yapılması zorunlu kılınsa da bilimsellikle bağdaşmayan bu kazıların yarattığı tahribata yasal zemin hazırlanmış oluyor. Bunlardan biri, Muş İli, Bulanık İlçesi, Üçtepe Köyü’nde yer alan Değirmentepe yerleşmesinde yapılan kazı. 2002 yılında müze ve jandarma denetiminde 10-15 gün süreyle, dozer kullanılarak yapılan yasal defineci kazısında höyüğün güneybatı yamacı “U” şeklinde alınmış ve buradaki tabakalanma yok edilmiş. Yasayla tanımlı hale gelen “yasal definecilik” kavramı yaygınlaşarak önüne geçilemez bir soruna dönüşüyor. Tabii ki defineciliği kaçakçılıktan ayırarak düşünmek mümkün gözükmüyor. Kaçak defineciliğin ulaştığı her tarihi buluntu aynı zamanda tarihi eser kaçakçılarının sermayesini oluşturuyor. Tarihi eser kaçakçılarından oluşan her talep de, defineciler için yeni kaçak kazıların itici gücünü oluşturuyor. Ama dediğimiz gibi, olan, her durumda da bu toprakların 400,000 yıl öncesine uzanan uygarlıklardan kalan emanetlere oluyor...

    ZEUGMA’DAN ÇALINAN DIONYSOS MOZAĞİ İLANLA ARANIYOR

    Tarihi eser kaçakçılığını, define avcılığından; yabancı kazı yapan ekiplerin yasal ve ya yasa dışı yollardan eserleri yurt dışına çıkarmalarını, tarihi eser hırsızlığından birbiriyle ilintili olaylar olmamasına rağmen ayrı düşünmemek gerekiyor. Çünkü her biri tahribatın farklı bir yüzünü sergiliyor. Talan edilen ve zarar gören bu topraklarda yaşayan uygarlıkların emanetleri...

    “Gaziantep Nizip İlçesi Belkıs Köyünde Zeugma örenyerinde bulunan Roma Villası salonundaki Mozaik döşeme çalınmıştır...” İnternet üzerinden çalınan tarihi eserleri arama ilanı... Biraz çaresizlik ve kızgınlık dolu. Gaziantep Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Rıfat Ergeç, Gaziantep'teki Zeugma ören yerinden 7 yıl once çalınan Dionysos mozaiğini, internet sitesinde yayınladığı ilanla arıyor. Ergeç, 'www.zeugma.ergec.com' adresinden ulaşılabilen web sitesinde yayınladığı ilanla, Dionysos mozaiğinin bulunması için, kültürel mirasa duyarlı insanlardan, belki biraz tesadüflere de kalsa umudunu yaşatmaya çalışıyor...

    Bu soygunlar tahribatın bir diğer türü. Açık alanlarda bulunan tarihi eserlerin çalınması bir yana , en sıkı korunan müzelerden bile tarihi eserler bir kuş olup uçuveriyor. Türkiye'nin en iyi korunan müzelerinden biri olduğu iddia edilen Topkapı Sarayı Müzesi de 2005 yılında soyuldu. Bu Topkapı Sarayında kayıtlara geçen üçüncü soygun. Saray gerçekten de görüntüde, sistemleri nedeniyle en iyi korunan müze. Ancak bu durum aniden, hem de "güpegündüz" soyulmasına engel olmadı. Ana giriş kapısından en uzak nokta olan Bağdat Köşkü'nün arkasında, restorasyon nedeniyle ziyaretçilere kapalı alanda yer alan ve üçüncü derecede öneme haiz eserlerin yer aldığı söylenen mühürlü müze deposu soyuldu.

    DEFİNE AVCILARINDAN YARATICI TAHRİBAT YÖNTEMLERİ
    Define avcıları yakalanmamak için uyguladıkları yöntemler kendilerince pek de yaratıcı. Buna yaratıcı tahribat demek de pek yanlış olmayacak. İstanbuldan bir ibretli vaka. Defineciler tarihi eser ya da altın bulabilmek umuduyla Aşağı Gureba Caddesi'ndeki otoparkın yanında bulunan Ali M.'ye ait gecekondunun bahçesine naylondan derme çatma bir kulübe yaptı. Ardından gecekondunun içinden 15, kulübeden ise 20 metre uzunluğunda, bir buçuk metre genişliğinde iki tünel kazmaya başladılar. Çalışmaları uzun süre fark edilmedi. Bahçede biriken topraklardan şüphelenen vatandaşlar ihbarda bulundu. Operasyonda gecekondu sahibi Ali M. ve diğer dört kişi yakalanarak gözaltına alındı. Define avcılarının kullandığı bir kazma, 3 kürek, bir kurusıkı tabanca ve bir şarjör de suç aleti olarak ele geçirildi. Benzer bir olay da Aydın Germencik Kızılcapınar köyünde yaşanmış. Bir tepenin üstüne önce bir ev inşa edilmiş. Sonra rahatça günlerce süren bir kazı gerçekleştirilmiş. Burası bir İlk Tunç Çağı höyüğü. Her yerinde çok sayıda defineci çukuru bulunuyor. Batı yamacı tarım yapmak amacıyla kesilmiş. Höyüğün üzerindeki evin oturma odasının ortasına bile bir defineci çukuru açılarak kaçak kazı yapılmış.



    TAY ( TÜRKİYE ARKEOLOJİK YERLEŞMELERİ PROJESİ
    Kültür emanetleri üzerinde böylesine bir tahribat, talan sürerken bir gönüllüler grubu Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri, kısaca, TAY adıyla anılan bir proje hazırlığına girişiyorlar. Amaç bu topraklarda var olan tarihi emanetlerin bir envanterini çıkarabilmek...Çünkü belgelenme olmadan koruma olmaz düşüncesiyle hareket ediyorlar. 1993 yılında çalışmalarına başlayan TAY Projesi, özgünlüğü, boyutu ve kültürel emanetlerin belgelenmesine yaklaşımı açısından, türünün ilk ve şimdilik tek örneği. Oğuz Tanındı koordinatörlüğünde başlayan çalışma pek çok arkeoloğu bir araya getirdi. Projenin fikir filizlenmesi İstanbul Üniversitesinde Oğuz Tanında ve Savaş Harmankaya’nın yaptıkları ilk çalışmalardan doğdu. Amaçlarını şöyle özetliyorlar: “Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY) Projesi, dünya kültür emanetlerinin önemli bir parçası olan Türkiye kültür varlıklarının bulgularının, kronolojik bir envanterinin çıkartılması ve bu bilginin uluslararası platformda paylaşılması amacına yönelik olarak tasarlanmıştır. En azından 400.000 yıl eskiye uzanan kültürel verileri barındıran Anadolu ve Trakya toprakları üzerinde, 1800'lerin ilk yarısından başlayan araştırmaların sonuçları ile çağdaş yüzey araştırmaları ve kazıların bilgileri dağınık ve çoğunlukla ulaşılamaz durumdadır. Birçok yerleşmenin yeri bilinmemekte, birçoğu da tahribatın/yapılaşmanın kurbanı olmuş ya da olmaktadır. Bu tahribata karşı ve bu emanetleri korumaya yönelik öncelikle yapılabilecek en önemli çalışma, kültürel verilerin merkezi bir yapı içinde toplanması ve derlenmesidir: Belgeleme olmadan koruma olmaz. İlk kez bu projeyle, Türkiye arkeolojik yerleşmeleri, höyükler, tümülüsler, anıtlar, mezarlıklar, ören yerleri, yerleşme yerleşme, höyük höyük, tümülüs tümülüs belgelenmektedir.” Tarihi yerleşmelerin içinde bulunduğu durum ortada iken TAY ekibi yola çıkmadan şu tespitleri yapıyor:

    1-Anadolu ve Trakya'nın, insanoğlunun yerleştiği ilk dönemlerden yakın çağlara dek derli toplu, ayrıntılı bir yerleşme ve kültür envanteri yoktur;

    2-Bu bölgelerdeki uygarlıkların kültürel gelişimini başından sonuna dek inceleyebilmek için sistemli bir belge arşivi.hazırlanmamıştır;

    3-Anadolu ve Trakya kültürlerinin kronolojik süreç içerisinde birbirleriyle ilişkileri yeterince açık değildir.

    Peki bu projeden kimlere yararlanacaktı? Kime yönelikti? Bu soruyu TAY şöyle açıklıyor:“Proje, kültür emanetlerimiz konusunda araştırma yapmak isteyen tüm arkeologlara, tarihçilere, tarih ve arkeolojiye yakın bilim dallarındaki araştırmacılara; arkeoloji, tarih gibi alanlarda eğitim gören öğrencilere; çeşitli kademelerde ülkemizin tanıtımında görev alan uzmanlara ve geçmişe ilgi duyan, araştırılmasına inanan tüm kişi ve kuruluşlara yöneliktir. Amaç, bu kişi ve kuruluşlara, bilimsel bir başvuru kaynağı, bir "veri havuzu" sunmaktır.” Bilginin evrensel olduğunu ve saklanmaması gerektiğini savunan TAY ekibi envanterlerini tüm kamuoyuna açıyor. Aradan yıllar geçti Türkiye yi köy köy gezen ekip verilerini gerek basılı gerekse digital ortama aktarıp tüm bilgilerini kamuya açtı.

    Hala Türkiye yi adım adım gezip çalışmaya devam ediyorlar. Anadolu ve Trakya'nın tüm bölgeleri, 5 yıl boyunca, uzman bir ekip (arkeolog, jeolog, topoğraf, fotoğrafçı vd.) tarafından sistemli biçimde dolaşıldı; bugüne kadar yapılmış yüzey araştırma alanları, kazı yerleri, çağdaş teknolojiler kullanılarak, bilgisayar donanımlı keşif araçları ile tarandı. Paleolitik Çağ'dan İlk Tunç Çağı sonuna kadarki dönemi kapsayan tüm yerleşmeler gezilip o anki durumları, tahribatın boyutları gözlemlenerek herşey belgelendi. Bu arazi çalışmasının ilk Aşama'sının üç temel amacı vardı:
    1. Yayını yapılmış arkeolojik verilerin doğrulanması;
    2. Buluntu yerlerinin, yerleşmelerin (höyükler, mağaralar, kaya sığınakları, düz yerleşmeler, tümülüsler, anıtlar vd.) o günkü durumlarının ve tahribatın boyutlarının belgelenmesi;
    3. Görsel bir Türkiye arkeolojik arşivinin oluşturulması. Bu amaçlar doğrultusunda, 4 yıl boyunca toplam
    - 91.872 km yol yapıldı;
    - 100 kişiye yakın bir ekiple tüm Türkiye’yi köy köy, ilçe ilçe, il il tarandı;
    - 2800’ün üzerinde arkeolojik yerleşme belgelendi, koordinatları saptandı, rapor tutuldu, ölçüm yapıldı, tahribat izlendi ve kamuoyunu uyarıldı;
    Türkiye görsel arkeolojik arşivinin tarihöncesi dönemi için
    - 21.567 (14 GB) adet dijital fotoğraf,
    - 11.102 analog saydam,
    - 151 saatlik film arşivlendi. TAY ekibinin yürüttüğü çalışmalarda konaklama ve ulaşım da çalışmaları aksatmayacak biçimde organize edildi. Gezi araçları, tasarımı tümüyle proje tarafından TAYEx için yapılan 7 m boyunda, 3 ranzalı, çalışma mekanı, mutfağı ve tuvaleti olan bir karavan ("TAYmobil") ile onu çeken bir minibüstür ("TAYvan"). Minibüsün içi de bu araştırma gezisi için özel olarak tasarlandı ve imal edildi. Karavan belirli bir yerde bırakıldıktan sonra minibüsteki ekip işini yaptı ve akşam karavanda konaklandı. TAYEx'in yürütüleceği her bölge için kurulan ekipler, bölgenin özelliğine göre değişkenlik göstermiş. Her ekipte, bir ekip başının yanı sıra iki arkeolog, bir bilgiişlem uzmanı, bir fotoğrafçı, bazen bir yerbilimci, bir topograf yer almış. Şimdi sırada Bizans Dönemi ve diğer çağların arazi çalışması var...

    ARKEOLOJİK TAHRİBAT RAPORU


    Arazi çalışmaları sırasında TAY project’in gözlemi şu oldu; görsellikleri ve günümüz anlayışı içinde turizm getirileri olmasa da, en az toprak üstü ve daha geç dönem kalıntıları kadar kültürel öneme sahip olan höyük ve mağara gibi tarihöncesi çağlara ait ören yerleri, yoğun olarak tahrip ediliyor. Buradan yola çıkan TAY, her yıl araştırma yapılan bölgeyi kapsayan, Türkçe ve İngilizce olarak bir “Arkeolojik Tahribat Raporu” hazırlamış ve bir basın toplantısının ardından, 600 kişi ve kuruma gönderilmiş. Böylece tahribatın nedenleri, çeşitliliği ve dağılımı hakkında elde edilen veriler düzenlenmiş olarak kamuoyuna, bilim dünyasına ve yetkililere duyurulmuş. TAY sunduğu tahribat raporlarının yanında yapılması gerekenleri ve çözüm önerilerini de kamuoyu ile paylaşıyor. TAY projectin saptama ve önerilerinden bazıları ise şunlar:

    -Höyük, mağara ve buluntu alanları gibi arkeolojik yerleşmelerin nasıl oluştukları konusunda kamuoyu ve konuyla doğrudan ilgisi bulunmayan, ancak tahribata neden olan resmi kuruluşlar bilgilendirilmelidir.
    - Bilinen ve görülür büyüklükteki tescili yapılmamış höyüklerin işlemlerine derhal başlanmalı ve devam eden tescil işlemleri hızlandırılmalıdır.
    - Tescil edilmiş yerleşmelerde korumaya yönelik önlem alınmalı ve hiçbir koşulda tescil dereceleri düşürülerek buralardaki yapılaşmanın önünün açılmasına izin verilmemelidir.

    - Tarihi değerlerimiz yalnızca turizm değerleri düşünülerek gündeme getirilmemelidir.
    - Kültürel emanetlerin korunmasına ilişkin, ilgili birimler arasında koordinasyon sağlanmalıdır.
    - Toprak altından çıkan ve toprak üstünde bulunan eski uygarlıklara ait kalıntılar, “kültür mirası” kavramı ile, üzerinde sonsuz tasarruf yetkisine sahip olunan bir “mal” haline gelmesine neden olmaktadır. Bunun yerine bu kültür değerleri, gelecek nesillere korunarak aktarılması için kültür ve tabiat varlıkları olarak anılmalı ve “emanet” olarak benimsenmelidir.
    - Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca define aramak isteyenlere, SİT alanları dışında olması koşulu ve ilgili bakanlıklardan temsilci bulundurma zorunluluğuyla define arama ruhsatı verilmektedir. Defineci şeklinde anılan, define arayan insan tipinin özel bir profil arzettiği bu kişilerin, özünde geçmişe duyulan merak, köklerini araştırma, arkeoloji ve tarih aşkından ziyade, bulmayı umduğu definenin hayaliyle yaşadığı, kolay para peşinde olduğu bir gerçektir. Define arama çalışmalarının temsilci gözetiminde yapılması zorunlu kılınsa da bilimsellikle bağdaşmayan bu kazıların yarattığı/yaratacağı tahribata yasal zemin hazırlanmaktadır. 2003 yılı arazi çalışmalarında da bu uygulamanın birçok örneği görülmüştür. Bunlardan biri, Muş İli, Bulanık İlçesi, Üçtepe Köyü’nde yer alan Adsız-5 (Muş) Değirmentepe yerleşmesinde yapılan kazıdır. 2002 yılında müze ve jandarma denetiminde 10-15 gün süreyle, dozer kullanılarak yapılan yasal defineci kazısında höyüğün güneybatı yamacı “U” şeklinde alınmıştır ve buradaki tabakalanma yok edilmiştir (Bu yerleşmenin fotoğrafı ilerdeki sayfalarda yer almaktadır). Yasayla tanımlı hale gelen “yasal definecilik” kavramı yaygınlaşarak önüne geçilemez bir soruna dönüşmektedir. Toplumdaki tüm sorunların birbiriyle ilişkili olduğu düşünülecek olursa, kanımızca kaçakçılık zihniyetini beraberinde getiren definecilik olgusu, kültürel bilincin yerleşemediği, geçmişleri kayıp insan profilleri yaratacağından, toplumun sağlıklı bir geleceğe ulaşması yönünde önemli bir engeldir. Bunun içindir ki, —geçen senelerde de önerdiğimiz— Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda yer alan 50. maddenin külliyen ortadan kaldırılması, hiçbir definecilik faaliyetine ruhsat verilmemesi, bu kanunla korunmaya çalışılan değerlerin bir başka açıdan tahribatını büyük ölçüde önleyecek, tahribatın yasal bir boyut kazanmasını da engelleyecektir.
    - Jandarma Genel Komutanlığı 2002 yılından itibaren 17 ilde faaliyete geçen Çevre Koruma Timleri oluşturmuş ve bu timler çevre kirliliği, kaçak kesim, çarpık yapılaşma gibi sorunlarla mücadeleye katkıda bulunmaktadır. Bunun yanı sına kültür varlıklarının korunmasına yönelik çalışmalar da bu kapsamda yer almaktadır. Jandarma Genel Komutanlığı tarafından hazırlanmış kapsamlı bir kitapla kültür varlıklarının tanımlanması ve korunması ile ilgili personele yönelik eğitici faaliyetler yapılmaktadır. Umarız bu çalışmaların devamında, çevre timleri bünyesinde veya oluşturulacak yeni birimlerle kültürel varlıklara sahip çıkılması konusuyla ilgili özel uzmanlık birimleri de kurulur ve arkeolojik yerleşmelerdeki tahribatın engellenmesine yönelik bir denetim sağlanabilir.

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    muzo çok ilginç bir konuya parmak basmışsın sana çok teşekkür eder başarılarının nice nice daim olmasını diler saygıyla ellerinden öperim
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Alıntı CABBARİ Nickli Üyeden Alıntı Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    muzo çok ilginç bir konuya parmak basmışsın sana çok teşekkür eder başarılarının nice nice daim olmasını diler saygıyla ellerinden öperim
    nedemek kardeş

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •