ARKADAŞLAR, BU YAZIYI BURAYA YAZABİLMEK İÇİN İLK YARININ BİTMESİNİ BEKLEDİM ÇÜNKÜ LİGLER BİTMEDEN FORUMDA GEREKSİZ POLEMİK YAŞANMASINI İSTEMİYORDUM HELE Kİ KONU GALATASARAY İSE HİÇ İSTEMEM... ŞİMDİ LİGİN İLK YARISI BİTTİ VE DAHA SAĞLIKLI DAHA VERİMLİ DÜŞÜNEREK BU KONU HAKKINDA YORUMLARIMIZI YAPABİLİRİZ...

UNUTMAYALIM HERŞEY GALATASARAY'IMIZ İÇİN.

YENİ CANAYDIN'LAR OLMASIN!

Lucescu, Fatih Terim, G. Hagi, E. Gerets gibi teknik adamlar…. Ali Dürüst, Burak Elmas, Abdürrahim Albayrak, Semih Haznedaroğlu, Ergun Gürsoy, Bülent Tulun, Bülent Ünder gibi yöneticiler… Bratu, Petre, Pinto, Abdullah Ercan, Elvir Balic, Almaguer, Sadiou, Lukunku, Tamas, İnamoto, Okan Buruk, Carrusca gibi dünya yıldızları… Bülent Korkmaz gibi efsaneler… Seyrantepe’ye dikilecek 100 direk, rüzgar panelleri, Aslantepe, Eurocard, Riva, Ada, Kalamış gibi yatırımlar… Bir Efes Cup şampiyonluğu, bir buçuk lig şampiyonluğu, bir Türkiye Kupası şampiyonluğu…
‘Dönme dolap’ lakaplı Sahip Som ile yapılmış anlaşmayla kaybedilen yüz binlerce dolar, kaçan oyuncular, karşılıksız çıkan çekler, Ünal Aysal gibi bir gönüllünün küstürülmesi, kulüp hisselerinin elden ele dolaşması, eski başkanlar ile başkan adayları için belden aşağıyı hedef alan belgesiz iddialar, amatör şubelerde rezalet boyutuna varan politikalar, Dreamcard adlı şaibeli organizasyonla yapılmaya çalışılan işbirliği…
İşte Özhan Canaydın’ın başkanlığı altında “müşterilerine” ve “camiasına” reva gördükleri. Yukarıdaki maddeleri toplayın, çıkarın, bölün, çarpın, hangi matematiksel denklemi kurarsanız kurun, sonucun ‘başarı’ olması mümkün değil.
Özhan Canaydın “Arama Konferansları” gibi bugün baktığımızda aslında kendi vizyonunu aşan imgelerle zihnimize yerleşmeye başlamış, herkesin gözünün içine baka baka “10 yılda 7 lig, 3 Avrupa Şampiyonluğu ve iki sene içinde 42 bin kişilik süper bir stadyum, 300 milyon dolarlık bütçe…” gibi vaatlerle seçilmiştir. Yetinmemiş, ‘gönüllerin teknik direktörü’ ve ‘üç yıldız oyuncu’ sözleri ile göz boyamaya, umut olmaya çalışmıştır. 62 milyon dolar borç ile Mehmet Cansun’dan aldığı şampiyon takımı ‘emeklilik günlerinin oyuncağı’ haline getirmiştir. ‘En iyiyi ben bilirim’ diyerek iş bilenleri de pasifize eden Canaydın, beceriksizliğini uzun süre ‘iyi niyetlilik’ maskesi ile gizlemeyi başarmıştır.
Seçildiği ilk dönem boyunca, taraftarı savcıya şikayet etmek, teknik adam kovmak, yöneticiyken altına imza attığı AIG belgesinin kulübü soyduğunu iddia etmek, enteresan futbolcular transfer etmek / edememek, futbol takımını Allah’ın unuttuğu Olimpiyat Tesisi’ne götürmek, kulüp çalışanlarının ücretlerini aylarca ödememek gibi “müthiş” icraatlara imza atan Canaydın; kulübün üyelik yapısının tutucu yanını kullanarak tekrar başkan seçilmeyi başarmıştır.
Mevcut genel kurul yapısının köhnemiş yapısı, Özhan Canaydın’ın kulüp yönetirken göstermediği atikliği seçim kampanyalarında ve rakip karalamakta göstermesi ile basından gördüğü sınırsız destek başkanın önünü açan etkenler olmuştur. 100. yılda kaptırılan şampiyonluk, Ribery’nin kaçması, Ali Sami Yen Projesi’ne yılda üç kez kazma vurulacağının söylenmesi, ‘protokol sanatçıları’ ile belirli bir zümrece kutlanmaya çalışılan 100. yıl organizasyonu içerisinde ‘logoyu taraftar seçecek’ teranesi sonrası ‘yok bunlar güzel değil biz para verip bunu yaptırdık’ komedisi benzeri icraatları ile “işbitiriciliğini” ispatlamıştır Özhan Canaydın.
Üçüncü defa seçime girmeden önceki dönemde, iki dönem boyunca gösterdiği başkanlık performansı sonucu, ‘karşısına odun çıksa, odun seçilir’ söylemi, mali kuruldaki eleştiriler ile birleşmiş, duayenlerin destek çekmesi ile doruk noktasına ulaşmıştır.
İşte bu konjonktürde, 2006 yılının Mart ayının ilk haftası Canaydın’ın yelkenleri rüzgârsız kalmıştı. Ne olduysa o günlerde oldu, liselilerin ve duayenlerin ‘küçük olsun bizim olsun’, ‘satacaksa bizimki satsın’ düşünceleri, ağabey – kardeş dayanışması, Adnan Polat manevrası ile seçim listeleri oluşturulurken verilen ödünler sonucu Özhan Canaydın üçüncü kez başkan seçildi. Riva’nın satışını beceremeyeceği düşünüldüğü için yetki vermeyen Genel Kurul, kısa bir süre sonra, beceriksizliğini onayladığı kişiyi tekrar başkan seçmişti. Mevcut Genel Kurul içerisinden Özhan Canaydın’a tek ciddi muhalefet eden grubun gittikçe bir ‘loser’ olmaya başlayan Mehmet Cansun ve çevresi tarafından oluşturulması da mevcut sistemin yanlışlığına yapılan bir vurguydu.
Günümüz futbol endüstrisinin gerçeklerinden her geçen gün uzaklaşarak, sıradan bir dernek genel kurulu konumundan sıyrılamayan Galatasaray Spor Kulübü Genel Kurulu, ortadaki sorunlar yumağından çözümüne gidecek aday ya da adayları üretememekte, alternatif olarak ortaya çıkan ve kulübün sıkışıp kaldığı çerçeveyi genişletmenin “ucundan” bahseden adayları da bel altına yapılan vuruşlarla püskürtmektedir. Seçim öncesi, lise koridorlarında “kulübü satmaya geliyorlar”, “Para için değil kulübü, bizi bile satar” gibi çaresizlikten doğan yakışıksız ithamlarla adayları kötüleme kampanyaları en çok da “fair-play” maskesi takanlar tarafından üretilmiştir.
Bir iki milyon dolarla dengeli biçimde idare edilebilen 1980’li yılların kulüp yapısı eskide kalmıştır. Günümüzde, bu çaptaki bir Spor Kulübü’nün yönetimi endüstriyel futbolun dayatmaları sonrası yüz milyon dolarlık bütçelerin idaresini zorunlu kılmaktadır. Galatasaray Spor Kulübü, bu dönüşüm sürecine uyum sağlayacak yeni bir model oluşturacağı noktada yetersiz kalmış, tartışmanın merkezi olması beklenilen genel kurullar da ‘sosyal tesislerdeki fiyat politikası’ gibi detaylarda boğulmuştur. Gelinen noktada, gerek başkanın beceri eksikliği nedeniyle, gerekse genel kurulun beklentilerinin farklılığı nedeniyle en basit idari işlerde sonuç alamayan, rutini dahi çevirmekte zorlanan bir yapı ortaya çıkmıştır.
İşte bu tıkanmış üst yapıyı oluşturan altyapının içinde yetişerek, artık o altyapının yeniden üreticisi konumundaki Özhan Canaydın, başkan olduğu süre boyunca attığı yanlış adımlarla; Avrupa’yı kasıp kavuran, markalaşarak Avrupa’da nam salan bir futbol takımından Şampiyonlar Ligi’nde sonunculuğa demir atan, sıradan görünümlü bir takımın ortaya çıkmasına neden oldu. Hem de vaat edildiği gibi ekonomiksel ve yatırımsal bir açılıma gidilmeden, mevcut borçlar azalmak yerine artarken, tesisleşmeyi geçtim mevcut tesisler yenilenemeden, taraftar ile kulübün arasına duvarlar örerek, insanlar küstürülerek, kulübün sahip olduğu efsane isimler uzaklaştırılarak…
Özhan Canaydın, Galatasaray’ı Galatasaray yapan ilkeleri yerle bir etmiştir, etmektedir. Galatasaray Spor Kulübü Başkanı sıfatı ile yalan söylemekte hiçbir sakınca görmemektedir. Sadece ‘müşteri’lerine değil, kendi yöneticilerine kapı arkalarında söz vermekte sonra bunu yalanlamakta, en yakın arkadaşlarını pes ettirmekte, futbolcusunun yüzüne yalan söylemektedir. Devletin Bakanı, diğer kulüp yöneticileri, taraftarlar, basın hepsi Özhan Canaydın’ın iyi niyet ve fair-play kisvesi altındaki ‘şark kurnazlıkları’ndan yakınmaktadır. Ancak o, kulüp içerisinde genel yapının basit refleksine göre hareket ederek, dışarıda da yediği tokada diğer yanağını dönerek cevap veren ve kimi zaman enayiliğin tarifini zorlayan fair-play maskesi ile, konumunu öyle ya da böyle korumaktadır. “Fair-play” kavramı, konu Galatasaray olduğu zaman akla gelmekte, kendi iktidarının tehlikede olduğu ve seçim politikalarının belirlendiği ortamlarda esamesi okunmamaktadır.
Seçimin olduğu herhangi bir yapıda doğal olan kurumlardan biri de ‘istifa’dır. Başaramadığını hisseden, üçüncü denemede de başarıyı göremeyen, tepki çeken insanların istifa etmesi doğaldır, ayıp değildir. Önerimiz, Canaydın’ın diğer bir çok olayda olduğu gibi istifayı da “projele”ndirmesidir. Böylece belki de ilk kez bir projesini tamamlamış olur, böylelikle sadece kendisini değil işgali altındaki makamı da daha fazla zedelemez.
Ancak o, son günlerde yüzünü hırs bürüyen seçim günlerindeki taktiklerinden birine daha başvurarak alttan alta “camiasına” haberler fısıldamaktadır. Önümüzdeki Şubat ayında Riva ve Aslantepe ile ilgili çok önemli gelişmeler olabileceğini yaymakta, kendi kredisini yükseltmeye yeltenmektedir. Canaydın’ın bu ‘taktiksel çabaları’ bize Anadolu’daki bir halk deyişini anımsattı; “hayvan terli, yemez”.
Ancak ne yazık ki, kendisine yakın olan grupları bu tip haberler ile etkilemektedir, pastadan maddi – manevi pay almayı umanların verdiği destek ile bir yalan daha gerçekmiş gibi, umut ışığı olarak kulaktan kulağa dolaşmaktadır. Üyeler bu tip haberler ile avutulurken, detayların dışında kalıp sadece spor sayfalarındaki haberler ile başkanı tanıyan isimler için de yıldız isimler ısıtılmaya başlanmıştır.
Çözüm arayışları içerisinde uzun uzadıya tartışılması ve değişik modeller üzerinden konuşulması gereken asıl konu “genel kurulun yapısı”dır. Mevcut kemikleşmiş genel kurul yapası ile Fatih Altaylı’nın “Özhan Canaydın’ın yarattığı tahribat altı ayda giderilir. Yeter ki gitsinler. Karşısına odun çıksa, Galatasaraylılar onu tercih eder” sözü dahi gerçekleşmemiştir. Bir eğitim kurumunun bağrından kopan ve bu eğitim kurumunun sayesinde bugünlere gelen Galatasaray Spor Kulübü, “bağnaz” yapısı nedeniyle çözüm üretme noktasında tıkanmıştır. Çözümün bu üyelik sistemi ile aşılmasının zorluğu güneş kadar belirgin olup, alternatif modellerin üzerinde tartışma günü gelmiştir. Elbette, tutuculuğun ve oligark kaprislerinin Galatasaray Spor Kulübü tarihine Güneş-Ateş olayı ile yansıması sonucu neler kaybedildiği unutulmadan…

ALINTI: Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

BU HABER TAMAMIYLA DOST BİR SİTEDEN ALINTIDIR...