Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 2/10 İlkİlk 12345678910 SonSon
98 sonuçtan 11 ile 20 arası

Konu: KUR'ÂN TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ

  1. #11

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    11. El-Husnâ


    el-Husnâ, üç manada tefsir edilir:
    1. el-Husnâ ile, cennet kasdedilmiştir; şu âyetlerde böyledir:
    İhsan edenlere {yani, muvahhidlere} husnâ {yani, cennet} ve fazlası (yani, Allah'ın vechine bakmak} vardır. (Yûnus/26)
    İhsan edenlere de husnâ (yani, cennet} ile karşılık vermesi içindir. (Necm/31)
    İhsanın (yani, ehl-i tevhidin} karşılığı, ihsandan {ya*ni, cennetten} başkası olabilir mi?! (Rahmân/60)
    2. el-Husnâ ile, oğullar kasdedilmiştir; şu âyette
    böyledir:
    Husnâ {yani, oğullar} onlarmmış. (Nahl/62)
    3. el-Husnâ ile, hayr kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    (Biz o mescidi [Mescid-i Dırar'ı] yapmakla} hus-nâ'dan (yani, hayr'dan} başkasını irade etmedik. (Tevbe/107)
    İhsan'dan (yani, hayrdanj ve uyum sağlamaktan başkasını irade etmedik. (Nisâ/62) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    12. El-Hikmet


    el-Hikmet, beş şekilde tefsir edilir:
    1. el-Hikmet ile, Kur'ân'daki emir ve nehiylerden oluşan nasihatlar kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu
    gibi:
    Size indirdiği Kitap'tan {yani, Kur'ân'dan Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ve Hik-met'ten {yani, Kur'ân'daki eınir, nehiy, helâl ve hara*ma ilişkin nasihatlar dan}... (Bakara/231)
    Allah sana Kitab'ı {yani, Kur'ân'ıj ve Hikmet'i {yani, Bakara, sûresinde zikredilen helâl ve haramları} in*dirdi. (Nisâ/113)
    Ona Kitabı {yani, Kur'ân'ıj ve Hikmet'i {yani, Kur'-ân'da bulunan helâl ve haram türünden nasihatla-rı}... öğretecek. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Âl-i İmrân/48)
    Yine bunun bir benzeri Âl-i İmrân sûresinde geç*mektedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Biz o'na {yani, Yahya'ya} daha sabi iken hükm {yani, fehm [anlayış i kavrayış] ve Um verdik}. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Meryem/12)
    2. el-Hükm ile, fehm [anlama/kavrama] ve Um kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Andolsun biz Lokmân'a hikmet {yani, fehm [anla*yış I kavrayış] ve Um} vermiştik. (Lokmân/12)
    Her birine hükm {yani, fehm [anlayış I kavrayış]} ve ilm vermiştik. (Enbiyâ/79)
    İşte onlar kendilerine Kitap, hükm {yani, fehm [anla-yış-kavrayış] ve ilm} ve nübüvvet verdiğimiz kimse*lerdir. (En'âm/89)
    3. el-Hikmet ile, nübüvvet kasdedilmiştir; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Biz Âl-i İbrahim'e Kitap ve hikmet {yani, nübüvvet} vermiştik. (Nisa/54)
    Ona Hikmet {yani, nübüvvet} ve fasle'l-hitâb vermiş*tik. (Sâd/20)
    Allah o'na mülk ve hikmet {yani, nübüvvet} vermişti. (Bakara/251)
    4. el-Hikmet ile, Kur'ân'ın tefsiri kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Kime hikmet verilmişse, ona çok hayr verilmiş de*mektir. (Bakara/269)
    5. el-Hikrnet ile, Kur'ârı kasdedilmiştir; şu âyette
    olduğu gibi:
    Rabbinin yoluna hikmet /yani, Kur'ânj ile çağır! (Nahl/125) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  2. #12

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    13. El-Emr


    el-Emr, iki manada tefsir edilir:
    1. el-Emr bi-'i-ma'rûf ibaresi ile, tevhidi emret*mek I tevhîd ile emretmek; ve'n-nehy 'ani'l-münker iba*resi ile de, şirkten nehyetmek kasdedilmiştir; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; ma'rûfu (yani, Allah'ın tevhidini /Allah'ı birlemeyi} emreder, münkerden (yani, şirkten} nehyedersiniz. (Âl-iİmrân/110)
    Tevbe edenler, ibâdet edenler... ma'rûfu {yani, tevhi*di} emredenler, münkerden {yani, şirkten} nehyeden-ler... (Tevbe/112)
    (Lokman oğluna şöyle tavsiye etti}: "Ey oğulcuğum! Salâtı ikâme et, ma'rûfu {yani, tevhidi} emret, mün*kerden {yani, şirkten} nehyet! (Lokmân/17)
    2. el-Emr bi'l-marûf Nebi'ye -Allah'ın salât ve se*lâmı o'na ve alîne olsun- ittiba etmek ve o'nu tasdik et*mek; ve'l-münker ise tekzib etmek/yalanlamak mana*sında kullanılır; şu âyetlerde böyledir:
    {Ehl-i Tevrat'ın} hepsi bir değildir. Ehl-i Kitap'tan... ma'rûfu (yani, Muhammed'e îmânı} emrederler,
    münkerden (yani, Muhammed'i tekzib etmekten t ya*lanlamaktan} nehyederler... (Al-i İmrân/113-114)
    Mü'min erkeklerle, mü'min kadınlar birbirlerinin ve*lîleridir; ma'rûfu {yani, Muhammed'e îmânı} emre*derler, münkerden (yani, Muhammed'i tekzib etmek*ten j yalanlamaktan} nehyederler. (Tevbe/71) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    14. El-Ma'rûf


    el-Ma'rûf, dört manada tefsir edilir:
    1. el-Ma'rûf'ile, farz kasdedilmiştir; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
    İhtiyacı olmayan iffetli davransın, fakir olan da
    ma'rûf (yani, farz} üzere yesin! (Nisâ/6)
    Onların necvâlarmm bir çoğunda hayır yoktur; sada*ka veya ma'rûfu (yani, farzı} emreden kimseninki ha*riç. (Nisâ/114)
    2. el-Ma'rûf, güzel va'd manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Kadınlara namzetliği çıtlatmanızdan dolayı size bir
    günah yoktur. (.....) Fakat ma'rûf bir söz söylemeniz
    {yani, güzel bir va'dte bulunmanız} müstesna, kendi*leriyle gizliye va'dleşmeyin! (Bakara/235)
    (Miras) taksim olunurken (mirasçı olmayan) akraba*lar (.....) hâzır bulunurlarsa, onları ondan rıziklandı-
    rın ve onlara ma'rûf söz söyleyin {yani, güzel va'dte bulunun}! (Nisâ/8)
    3. el-Ma'rûf kelimesiyle, kadının iddetini tamamlamasının ardından süslenmesi kasdedilmiştir; şu âyette böyledir:
    Ecellerinin sonuna geldiklerinde {yani, iddetlerini ta*mamladıklarında}, artık kendi haklarında ma'rûf ile yapacaklarından (yani, iddetini tamamlayan kadının süslenmesinden, kendisiyle evlenmek isteyen erkeklere görünmesinden ya da böyle bir arayış içerisinde olma*sından} dolayı size bir günah yoktur. (Bakara/234)
    4. el-Marûf lafzı ile, insana kolay gelen şey kasde*dilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Boşanan kadınların ma'rûf (yani, adamın [boşayan kimsenin] kolayına gelecek I imkânı elverecek} bir şe*kilde istifade ettirilmeleri gerekir. Bu, muttakiler üzerine bir haktır. (Bakara/241)
    Ma'rûf bir şekilde faydalandırın {yani, boşadığınız kadına, varlık ve imkânınıza göre bir şeyler verin I ko*layınıza gelecek şekilde onu istifade ettirin}... Bu, muhsinîer üzerine bir haktır. (Bakara/236)
    Emzireceklerin [boşadığınız kadınların ortak çocuğu*nuzu emzirmeleri halinde] yiyecek ve giyeceklerini ma'rûf {yani, varlık ve imkânı elverecek} bir şekilde temin etmek, çocuk kendisinin olan (babay)a aittir. (Bakara/233) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  3. #13

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    15. Et-Tâğût


    et-Tâğût üç manada tefsir edilir:
    1. et-Tâğût ile, şeytan kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Kim tâğûta {yani, şeytana} küfredip Allah'a îmân ederse... (Bakara/256)
    Küfredenler, tâğût {yani, şeytana itaat} yolunda sa*vaşırlar. (Nisâ/76)
    Ve tâğûta {yani, şeytana} ibâdet edenler... (Mâide/60)
    2. et-Tâğût kelimesi, Allah dışında tapınılan ev-sân I putlar manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
    Andolsun ki, Biz her ümmette, içlerinden, "Allah'a ibâdet edin ve tâğûttan {yani, ev sâna I putlara ibâdet etmekten} ictinab edin" diyen bir rasûl ba'settik/çıkar-dik. (NahV36)
    Tâğûttan, ona ibâdet etmekten ictinab edip {yani, eu-sâna I putlara, ibadet etmekten kaçınıp Rabb'lerine yö*nelenler}... (Zümer/17)
    3. et-Tâğût lafzı ile, Yahudi Ka'b b. el-Eşref kasde*dilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Küfredenlerin velîleri ise tâğûttur {yani, Ka'b b. Eş*reftir}; onları nurdan zulumâta çıkarırlar. (Baka*ra/257)
    Şu, Kitap'tan kendilerine bir nasib verilenleri {yani, Yahudileri} görmüyor musun: cibt ve tâğûta {yani, Ka'b b. el~Eşrefe} îmân ediyorlar da... Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Nisâ/51) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    16. Ez-Zulumât Ve'n-Nür


    ez-Zulumât ve'n-nûr, iki manada tefsir edilir:
    1. ez-Zulumât, şirk; ve'n-nûr da îmân manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Allah, îmân edenlerin velîsidir; onları zulumâttan (ya*ni, şirkten} nura (yani, îmâna} çıkarır. (Bakara/257)
    Bunun bir benzeri de yine aynı âyette yer almakta*dır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    O ve O'nun melekleri, sizi zulumâttan {yani, şirkten} nura {yani, îmâna} çıkarmak için size salât ederler. (Ahzâb/43)
    Benzeri âyetler çoktur.
    2. ez-Zulumât, gece; ve'n-nûr, gündüz manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
    Hamd o Allah'a ki, gökleri ve yeri halketti, zulumâtı (yani, geceyi} ve nuru (yani, gündüzü} yaptı. (En'âm/1)
    Kur'ân'da, bu buyruğun bir benzeri bulunmamakta*dır (yani, zulumât ve nurun, "gece" ve "gündüz" an*lamında kullanılması sadece bu âyete mahsustur). Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  4. #14

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    17. Ez-Zulumât


    ez~Zulumât, iki manada kullanılmıştır:
    1. ez-Zulumât [karanlıklar] lafzı, çeşitli dehşetler-j dehşetli haller manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    De ki: "Berr ve bahr'm zulumâtmdan (yani, kara ve denizin dehşetli hallerinden} sizi kim necata çıkarır-/kurtarır?" (En'âm/63)
    Yoksa berr ve bahrin zulumâtmda (yani, kara ve de*nizin dehşetli hallerinde) size yol gösteren... mi? (Neml/63)
    2. ez-Zulumât, saflıalar jmerhaleler anlamındadır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Sizi analarınızın karınlarında üç zulumât (yani, ka*rın, rahim ve meşime safhaları I merhaleleri} içinde bir hilkatten diğer hilkate halkediyor. (Zümer/6)
    {Yûnus}, zuîumât (yani, gecenin karanlığı, suyun ka*ranlığı ve balığın karnındaki karanlık} içinde, "Senin dışında ilah yoktur, Seni tenzih ederim..." diye nida etmişti. (Enbiyâ/87)
    Küfredenlerin diğer bir kısmının amelleri ise, derin bir denizdeki zulumât gibidir (.....) öyle zulumât ki,
    üstüste... (Nûr/40)
    Bununla, kâfirler kasdedilmektedir: yani, karanlık bir bedendeki karanlık bir göğüsteki Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. karanlık bir
    kalb. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    18. Ez-Zâlimîn


    ez-Zâlimîn ve tuzlemûn, yedi şekilde tefsir edilir:
    1. ez-Zâlimîn, müşrikler anlamında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Allah'ın laneti, zâlimin (yani, Allah'ın yolundan alı*koyan müşrikler} üzerine olsun. (A'râf/44)
    İyi bilin ki Allah'ın laneti, zâlimin (yani, müşrikler} üzerinedir. (Hûd/18)
    Buna benzer âyetler çoktur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    2. ez-Zâlimîn lafzı ile, müslümanın şirk dışında iş*lediği günah jzenb sebebiyle kendisine zulmetmesi kas-dedilmiştir; şu âyetlerde böyledir:
    (Âdem ve Havva'ya dedi ki}: "Bu ağaca yaklaşmayın, yoksa zâlimîn'den (işleyeceğiniz hata sebebiyle kendi*nize zulmedenlerden} olursunuz." (Bakara/35)
    (Yûnus şöyle nida etti}: "Senin dışında ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zâlimîn'den ol*dum" (yani, işlediğim zenblgünah sebebiyle kendime zulmettim}. (Enbiyâ/87)
    Yûnus, şirk dışındaki zenbi/günahı sebebiyle ken*dine zulmetmişti.
    Kim, Allah'ın sınırlarını aşarsa (yani, boşama husu*sundaki emrini çiğnerse, şirk dışındaki bu ma'siyeti sebebiyle} kendine zulmetmiş olur. (Talâk/l)
    Bunun bir benzeri de Bakara sûresinde yer almak*tadır: Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Onlardan kimi de, {şij'k dışında büyük günah işleye*rek} kendine zulmeder. (Fâtır/32)
    Bununla, tevhîd ehlinden olup da -şirk dışında— büyük günah işlemek suretiyle kendilerine zulme*den kimseler kasdedilmektedir.
    3. ez-Zulm, insanlara zulmetmek anlamına kullanı*lır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Kim mazlum olarak katledilirse (yani, maktul, katil tarafından zulmedilerek haksız yere öldürülürse}... (îsrâ/33)
    ...Kim düşmanlık ve zulm ile şunu yaparsa (yani, bir kimseyi katleder ve mallarını alırsa}, yakında onu ateşe yaslarız. (Nisâ/30)
    Şüphe yok ki, zulm ile yetimlerin mallarını yiyen*ler... (Nisâ/10)
    4. ez-Zulm, eksiklik I eksiltmek anlamında kullanı*lır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Her iki bahçe de mahsullerini vermiş, ondan birşey zul-metmemiş (yani, ondan birşey eksiltmemiş},.. (Kehf/33)
    Kıyamet Günü için kist terazileri koyarız da, kimse*ye birşey zulmedilmez (yani, kimsenin bir şeyi eksil*tilmez}. (Enbiyâ/47) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine
    zulmediyorlar (yani, onlar kendilerine zarar veriyor, eksiltiyorlar}. (Al-i İmrân/117)
    Onlar, (bir güne yetecek kadarından fazla menn ve selvayı toplayıp saklamakla} Bize zulmetmiyor (yani, zarar vermiyor}, fakat kendilerine zulmediyorlardı {yani, eksiltiyorlardı}. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (A'râf/160)
    5. Zulm ile, şirk koşmak ve tekzib etmek suretiyle kendilerine zulmetmek kasdedilmiştir; şu âyette oldu*ğu gibi:
    Biz onlara (yani, bütün ümmetlerin kâfirlerine âhi-rette zenbsiz /günahsız yere azâb etmekle Iedecek ol*makla} zulmetmedik. Fakat onlar (küfr ve tekzibleri sebebiyle} zalimdiler. (Zuhruf/76)

    6. Yazlimûn, cehdl inkâr ediyorlar manasında kul*lanılır; şu âyetlerde böyledir:
    Kimin de terazileri hafif gelirse, işte onlar -âyetleri*mize zulmettikleri (yani, onların Allah'tan olmadığı iddiasıyla Kur'ân'a cehudluk ettikleri I Kur'ân'ı inkâr ettikleri} için- kendilerini hasara [zarara/ziyana] uğ*ratanlardır. (A'râf/9)
    Sonra, onların ardından Musa'yı âyetlerimiz (yani, el ve 'asâ (mucizeleri)} ile Fir'avn'a ve onun melesine gönderdik. Fakat onlara zulmettiler (yani, onların Allah'tan olmadığı iddiasıyla mucizelerimize cehud*luk ettiler I mucizelerimizi inkâr ettiler}. (A'râf/103)
    Semûd'a uyarı olarak o dişi deveyi verdik, ona zul*mettiler (yani, onun Allah'tan olmadığı iddiasıyla ona cehudluk ettiler jonu inkâr ettiler}. (İsrâ/59)
    7. ez-Zâlimîn ile, hırsızlar (ve hırsızlık) kasdedil*miştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Bunun karşılığı kendisidir (yani, yükünde çalıntı mal bulunan kimse hırsızdır, hırsızın cezası da hürriyetini kaybetmesidir}. Biz zâlimlere işte böyle karşılık veririz (yani, biz hırsızları, hırsızlığının karşılığı olarak köle edinir, hırsızlığının derecesine göre istihdam ederiz}. (Yûsuf/75)
    Hırsız erkek ile hırsız kadının, kazandıklarına/yap*tıklarına karşılık olarak ellerini kesin (.....) Bununla
    birlikte kim zulmünün (yani, hırsızlığının} ardından tevbe eder... (Mâide/38-39) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  5. #15

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    19. Ez-Zulm


    ez-Zulm, dört şekilde tefsir edilir.
    1. ez-Zulm kelimesi, şirk ile tefsir edilir; şu âyetler*de olduğu gibi:
    îmân edenlere ve îmânlarına zulm {yani, şirk} karış*tırmayanlara gelince... (En'âm/82)
    (Lokman oğluna şöyle dedi}: "Oğulcuğum! Allah'a şirk koşma, çünkü şirk büyük bir zulmdür." (Lok-mân/13)
    2. Zulm lafzı, kulun -şirk dışında- hata işlem.ek suretiyle kendisine zulmetmesi anlamında kullanılır;
    şu âyetlerde olduğu gibi:
    Haklarına tecavüz etmek için onları zararlarına tut*mayın. Kim bunu yaparsa muhakkak kendisine, (iş*lediği hata sebebiyle} zulmetmiş olur. (Bakara/231)
    (Mûsâ dedi kil: "Rabbim! Gerçekten ben (bir adam öldürmekle} kendime zulmettim. Onun için bana mağfiret eyle!" O da o'na mağfiret etti. (Kasas/16)
    Buna benzer buyruklar tevhîd ehli hakkında soz-konusu edilirse maksat, (işlenen hata sebebiyle) nefse zulmetmektir.
    3. ez-Zâlimîn lafzı, insanlara zulmeden kimseler hakkında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür. Kim vazgeçer ve ıslah ederse, onun mükâfaatı Allah'adır. Şüphe yok ki O, zâlimleri (yani, insanlara zulmü ilk olarak başlatan kimseleri} sevmez. (Şûrâ/40)
    ...Yol sadece, insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler üzerinedir/aleyhinedir. (Şûrâ/42)
    4. Yuzlemûn lafzı, şüphe olmaksızın kendilerine za*rar verenler ve (sevâblarını, haklarını) eksiltenler ma*nasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Size rızık olarak verdiğimiz tayyibâttan (yani, menn ve salvâ'dan} yeyin! (Bakara/57)
    Allah bunlardan [menn ve selvâ'dan] her gün için kendilerine yetecek kadar almalarını, fazla almama*larını emretmiş idi. Onlar ise bu hususta O'na isyan ettiler. İşte Yüce Allah'ın, Onlar Bize zulmetmediler (yani, bir günlük ihtiyaçlarından fazla menn ve selva alıp saklamakla Bize zarar vermediler, Bizden birşey eksiltmediler}. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Fakat kendilerine zulmettiler (Ba*kara/57) buyruğu bunu ifade etmektedir.
    Biz Kıyamet Günü'ne has adalet terazileri koruz. Hiçbir kimseye zerrece zulmedilmez (yani, hiçbir kimsenin hiçbir şeyi eksiltilmez}. (Enbiyâ/47)
    Zerre kadar zulme uğratılmazlar (yani, amellerinden en ufak birşey eksiltilmez}. (Meryem/60) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    20. Tatmainn


    Tatmainn, üç manada tefsir edilir:
    1. Tatmainn, sükûn bulmak manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Fakat kalbimin mutmain olması {yani, ona bakıp kalbimin sükun bulması} için... (Bakara/260)
    Kalblerimiz mutmain olsun (yani, indireceğin sofrayı görüp kalblerimiz sükun bulsun}. (Mâide/113)
    Onlar, îmân edenler ve kalbleri Allah'ın zikriyle mut*main olanlardır. İyi bilin ki kalbler ancak Allah'ın zikriyle mutrhain olur (yani, kalbler sükun bulur}. (Ra'd/28)
    Allah bunu (yani, Ukud Günü meleklerin imdadım! sırf size bir müjde ve kalbleriniz onunla mutmain ol*sun (yani, kalbleriniz sükun bulsun} diye yaptı. (Âl-i İmrân/126)
    Allah bunu sırf size bir müjde ve kalbleriniz onunla mutmain olsun (yani, kalbleriniz onunla sükun bul*sun} diye yaptı. (Enfâl/10) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    2. İtmaenne, rıza I hoşnutluk anlamında kullanıl*mıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Eğer ona hayır isabet ederse, onunla mutmain (yani, ona razı, ondan hoşnud} olur. (Hacc/11)
    Kalbi îmân ile mutmain (yani, hoşnut/razı}) olduğu halde ikrah edilenler müstesna... (NahI/106)
    Ey mutmain {yani, Allah'ın sevabıyla hoşnut/razı} olan kimse... (Fecr/27)
    3. el-İtmi'naniyye, ikamet etmek manasında kulla*nılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Nihayet itminan bulduğunuzda (yani, (sefer halin*den) hazer haline geçtiğinizde I ikamet halinde oldu*ğunuzda} salâtı iqâme edin (yani, namazı kısaltarak değil, tastamam kılın}! Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Nisâ/103)
    De ki: "Şayet yeryüzünde mutmain halde (yani, yer*leşik olup / ikamet halinde bulunup! yürüyenler me*lekler olsaydı..." (İsrâ/95) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  6. #16

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    21. Es-Sat


    es-Sa'y, üç manada tefsir edilir:
    1. es-Sa'y, yürümek manasında kullanılır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Sonra da onları çağır, sa'y ederek (yani, ayakları üze*rinde yürüyerek} sana gelsinler. (Bakara/260)
    Ne zaman ki beraberinde sa'y etme (yani, yürüme! çağına erdi... (Sâffât/102)
    Cuma günü namaz için nida edildiğinde Allah'ın zik*rine sa'y edin (yani, farz olan namaza yürüyerek gi*din}! (Cuma/9)
    2. es-Sa'y; amel, çalışma, iş anlamına gelir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Kim de âhireti irade eder ve onun sa'yi ile onun için sa'y eder (yani, onun ameli [ona layık amel] ile onun
    İçin amel işleri ise, mü'min odur. İşte bunların sa'yla-n meşkur o]ur {yani, Allah onların amellerini teşek*kürle karşılayarak amellerinin karşılıklarını Itnükâ-faatlarını verir}, (İsrâ/19)
    İşte bu sizin için bir karşılıktır. Sa'yiniz {yani, ameli*niz} meşkur oldu. (İnsan/22)
    Şüphesiz sizin sa'yiniz {yani, ameliniz} dağınıktır. (Leyl/4)
    Ayetlerimiz hakkında muaccizlik için sa'y edenler {yani, Kur'ân'dan ve ona îmândan insanları alıkoy*maya çalışanlar}... (Hacc/51)
    Bunun bir benzen de Sebe' sûresindedir.49 3. Yes'â lafzı, (hayr veya şer'de) süratle gitmek I koş*mak anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde böyledir: Ama sana sa'y edip {yani, koşup} gelen... (Abese/8) Şehrin en uzak tarafından bir adam sa'y ederek {ya*ni, koşarak) gelip "Ey Mûsâ! Mele seni öldürmek için hakkında emri müzakere ediyorlar" dedi, (Kasas/20) Şehrin en uzak tarafından bir adam sa'y ederek (ya-ni, koşarak} gelip "Ey kavmim! Gönderilenlere tâbi olun!" dedi. (Yâ-Sîn/20) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    22. Et-Tayyibât


    [ et-Tayyibât, sekiz manada tefsir edilir:

    Âyetlerimiz hakkında muaccizlik için sa'y edenlere, elem ve*rici bir azâb vardır (Sebe'/5) âyetine işaret etmektedir.
    1. et-Tayyibât, câhiliye ehlinin en'âm'dan [deve, sı*ğır, koyun ve keçi'den] haram kıldıkları, (fakat aslında helâl olan hayvanlar) anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ey îmân edenler! Size rızık olarak verdiğimiz tayyi-bâttan {yani, câhiliye ehlinin hars ve en'âm'dan ken*dilerine haram kıldıkları, fakat aslında helâl olan ekin ve hayvanlardan} yeyin! (Bakara/172)
    Yüce Allah bunların helâl olduğunu ve bunları ha*ram kılmadığını haber vermiştir.
    Yeryüzündekileri {yani, hars ve en'âm'ı} helâl ve tay-yib olarak yeyin! (Bakara/168)
    De ki: "Kim haram kıldı Allah'ın zmetini ve rızktan tayyibâtı {yani, kendi kendilerine haram kıldıkları hars ve en'âm'ı}, ki onları kulları için çıkarmıştır." (A'râf/32)
    2. et-Tayyibât, helâl -bununla da menn ve selva kasdedilmiştir- anlamındadır; şu âyette böyledir:
    Bulutu üzerinize gölgelik olarak çektik ve rızktan tay*yibâtı {yani, helâl olan menn ve selvâ'yıj yiyesiniz diye size menn ve selva lütfü ihsan ettik. (Bakara/57)
    Bunun benzeri de A'râf Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ve Tâ-Hâ Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. sûresinde bu*lunmaktadır.
    Yûnus süresindeki şu buyruk da buna benzemek*tedir:
    Hakikat şu ki: İsrâîloğulları'm cidden güzel bir yur*da yerleştirdik ve onları tayyibâttan (yani, helâlden -ki bu da menn ve selvâ'dır-} rızklandırdık. (Yû*nus/93)
    Şanım hakkı için Biz vaktiyle İsrâîloğullan'na Kitap, hükm ve nübüvvet vermiş ve onları tayyibâttan (ya*ni, helâl'dan -ki bu da menn ve salvâ'dır-} rızklan-dırmıştık. (Câsiye/16)
    3. et-Tayyibât, helâl -bu da yiyecek, güzel elbise ve cimaı kapsar- manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde böyledir:
    Ey îmân edenler! Allah'ın size helâl kıldığı o tayyibâ-tı {yani, helâl yiyeceklerden, cima ve giyeceklerden he*lâl olanları} haram kılmayın! (Mâide/87)
    Mü'minlerden bir grup bunları kendilerine haram kılmak istemişlerdi. Ali b. Ebî Tâlib de -Allah'ın salâtı ona ve âline olsun- bunlardan idi. Yüce Al*lah buyurdu ki:
    Allah'ın size rızk olarak verdiğinden helâl-tayyib ola*rak yeyin! (Mâide/88)
    Ey rasûller! Tayyibâttan (yani, helâl olan rızktan} yeyin! (Mü'minûn/51)
    4. et-Tayyibât ile, tırnaklı hayvanların iç yağlai'i ve etleri kasdedümiştir; şu âyetlerde böyledir:
    Zulmleri sebebiyle, Yahudilere, -aslında önceden on*lara helâl olan- tayyibâtı (yani, tırnaklı hayvanların iç yağları ile etlerini} haram kıldık. (Nisâ/160)
    Nitekim Kur'ân-ı Kerîm Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. bunların haram kılın*dıklarını zikretmiş bulunmaktadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Halbuki bun*lar daha önce Tevrat'ta onlar için helâl kılınmıştı.
    Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil'de {niteliklerini} yazılı buldukları o Rasûl'e, o ümmi Nebiye {yani, Mu-hammed'e} ittiba ederler... O onlara tayyibâtı {yani, tırnaklı her hayvanın iç yağını ve etini} helâl kılar.
    5. et-Tayyibât lafzı ile, zebhedilerek I kesilerek yeni*len hayvanların etlerinin onlara [müslümanlara] tay-yib olduğu kasdedümiştir; şu âyetlerde böyledir.
    Senden kendilerine neyin helâl kılındığını soruyor*lar. De ki: "Size tayyibât {yani, kesilerek yenilmesi helâl olan hayvanların etleri} helâl kılındı. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Allah'ın size öğrettiklerinden öğrettiğiniz avcı hayvanların avladıklarından da... (Mâide/4)
    Bugün size tayyibât {yani, kesilerek yenihnesi helâl olan hayvanların etleri} helâl kılındı. (Mâide/5)
    6. et-Tayyibât lafzı ile, helâl -ki o da ganimettir-kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Düşünün ki siz (yani, muhacirler} bir zamanlar yer*yüzünde zayıf bırakılmış bir azınlıktınız. İnsanların {yani, Mekke kâfirlerinin} sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz da O sizi barındırdı ve yardımıyla destekledi, size tayyibâttan rızk lyani, helâl rızk -ki bununla, Bedir savaşında alınan ganimet kasdedil-mektedir-} Verdi. (Enfâl/26)
    Elde ettiğiniz ganimetten, tayyib ({yani, helâl)} ola*rak yeyin ve Allah'a ittika edin. Şüphesiz ki Allah gafur, rahimdir. (Enfâl/69)
    7. et-Tayyibât kelimesi ile, bizatihi tayyib-rızk kas*dedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Andolsun ki, Biz benî-Âdem'i {yani, Âdemoğulla-rı'nın tümünü} tekrîm ettik... Kendilerine tayyibât*tan {yani, tahıl, bal, yağ ve benzeri tayyiblcrden} rızk*lar verdik. (İsrâ/70)
    Onların rızklarını hayvanların ve kuşların rızkın*dan daha tayyib yapmıştır.
    Size suret verdi, suretlerinizi de güzelleştirdi ve tay*yibâttan sizi rızklandırdı {yani, Allah sizin rızkınızı, yürüyen hayvanlardan ve kuşlardan daha tayyib yaptı}. (Mü'min/64)
    8. et-Tayyibât ile, güzel söz kasdedilir; şu âyette ol*duğu gibi:
    Tayyibât tayyibler, tayyibler de tayyibât {yani, güzel söz tayyib erkek ve kadınlar} içindir. (Nûr/26) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  7. #17

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    23. Et-Tayyib Ve'l-Habîs


    et-Tayyib ve'l-habîs, üç manada tefsir edilir:
    1. et-Tayyib, helâl; ve'l-habîs, haram manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Tayyibi habis ile lyani, helâl mallarınızı (haramla)} değişmeyin! (Nisâ/2)
    De ki: "Habisin çokluğu acaibine de gitse, habis ile tayyib {yani, insanların mallarından haram olan ile helâl olan} bir olmaz." (Mâide/100)
    Tayyib {yani, helâl} bir sa'îd'e kasdedin/yönelin! (Mâ-ide/6)
    Sizin için tayyib {yani, helâl} olan kadınlardan ni*kahlayın! Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Nisâ/3)
    2. et-Tayyib ve'l-habîs ile, raü'min ve kâfir kasde*dilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Allah mü'minleri bulunduğunuz hal üzere bırakacak değildir. Nihayet habisi tayyibten {yani, ehl-i kâfiri ehl-i imândan} ayıracaktır. (Âl-i îmrân/179)
    Allah habisi tayyibten {yani, ehl-i kâfiri ehl-i imân*dan} ayırsın... (Enfâl/37)
    Tayyib beldenin {yani, verimli arazinin} nebatı Rabbinin izni ile çıkar. Habîs olanın {yani, verimsiz-ço-rak arazinin} ise çıkmaz, çıksa da bir işe yaramaz.
    (A'râf/58)
    Bu, mü'min ve kâfirin meselidir. Tayyib [verimli] arazi/toprak, mü'mine benzer; onu işittiği vakit îmân ile faydalanır. Habîs arazi/toprak da kâfire benzer; onu işitse bile îmân ile faydalanmaz.
    3. et-Tayyib kelimesi, güzel manasına gelir; şu â-yette olduğu gibi: ;
    O'na tayyib' kelime (yani, güzel kelime -o da, Allah müstesna, ilah olmadığına şehâdettir-} yükselir. Onu da sâlih amel yükseltir. (Fâtır/10)
    Salih kimse de bu şekilde amelde bulunur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Allah'ın, tayyib bir kelimeyi (yani, güzel bir kelimeyi: Allah müstesna ilah olmadığına şehâdet etmeyi} na*sıl mesel darbettiğini görmez misin? (Tayyib bir keli*me), kökü sabit ve dalları semada tayyib lyani, güzel} bir ağaç gibidir. (İbrâhîm/24)
    Aynı şekilde mü'min de, Allah dışında ilah olmadı*ğına şehâdet edip sâlih amel işleyecek olursa, sözü ve ameli Allah'a yükselir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    24. El-Fevâhîş


    el-Fevâhiş, dört manada tefsir edilir:
    1. el-Fevâhiş, şirkte/şirk içinde masiyet [isyan/ita*atsizlik] demektir; şu âyette olduğu gibi:
    Bir fahişe lyani, câhiliye ehli, şirkte kendi kendilerine haram kıldıkları herhangi bir hususta bir ma'siyeti işleseler, "Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Al*lah da bize bunu emretti" derler. De ki: "Allah kesin*likle fahşâyı (yani, ma'siyeti -bu da, hars ve en'âm'ı keyiflerine göre haram kılmalarıdır-} emretmez." (A'râf/28)
    2. el-Fâhişe lafzı ile, masiyet -bu da zinadır- kas-dedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Kadınlarınızdan o fahişeyi (yani, o ma'siyeti -bu da, zinadır-! işleyenlere... (Nisâ/15)
    De ki: "Rabbim ancak açığı ve gizlisiyle fevâhişi {ya*ni, zinayı} haram kılmıştır." (A'râf/33)
    Ey Nebi'nin kadınları! Sizden kim açık bir fahişe {ya*ni, zina} işlerse... (Ahzâb/30)
    3. el-Fâhişe kelimesiyle, erkeklere dübürlerinden yaklaşmak I homoseksüellik kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    (Lfıt şöyle demişti}: "Siz cidden o fahişeyi (yani, o na'siyeti -bu da erkeklere dübürlerinden yaklaşmak*tır-} işliyorsunuz ha!" (Ankebut/28)
    4. el-Fâhişe; isyan -bu da, kadının nüşuzu I serkeş*liği- demektir; şu âyetlerde olduğu gibi:

    Onlar açık bir fahişe işlemedikçe (yani, serkeşlik-itaatsizlik-isyankarlık etmedikçe), kendilerine verdiğimizin bir kısmını geri almak için onları sıkıştırmayın! (Nisa/19)
    Açık bir fahişe işlemedikçe (yani, serkeşlik-itaatsizlik-isyankarlık etmedikçe) onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar! (Tâlak/10) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  8. #18

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    25- Ednâ


    Ednâ, dört manada tefsir edilir:
    1. Ednâ lafzı, daha uygun, daha layık, daha elve*rişli manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gi*bi:
    Bu... şehâdet için daha sağlam ve şüphe hususunda ednâdır {yani, şüpheye düşmemeniz için daha uygun*dur}. (Bakara/282)
    Bu, sapmamanız için ednâdır {yani, daha uygundur}. (Nisâ/3)
    Bu, şâhidliği gerektiği şekilde yerine getirmeleri... hususunda ednâdır {yani, daha uygundur}. (Mâ-ide/108)
    2. Ednâ lafzı, daha yakın manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Andolsun ki Biz onlara en büyük azâbtan {yani, âhi-retteki ateş azabından} önce, ednâ azâbtan {yani, da*ha yakın olan dünyadaki açlık azabından} tattıraca*ğız. (Secde/21)
    Onlar açık bir fahişe işlemedikçe {yani, serkeşlik-ita-atsizlik-isyankârlık etmedikçe}, kendilerine verdiğini*zin bir kısmını geri almak için onları sıkıştırmayın! (Nisâ/19)
    Açık bir fahişe işlemedikçe {yani, serkeşlik-itaatsiz-lik-isyankârhk etmedikçe} onları evlerinden çıkarma*yın, onlar da çıkmasmlar! (Talâk/10)
    Qâbe qavseyni [bir yayın iki ucu/iki yay kadar] oldu, hatta ednâ {yani, daha yakın}. (Necm/9)
    3. Ednâ lafzı, daha az manasında kullanılmıştır; şu âyette böyledir:
    Üç kişi aralarında konuşmasınlar ki O onların dör*düncüleri olmasın. Beş kişi olmasınlar ki O onların altıncısı olmasın. İster bundan ednâ {yani, daha az}, ister daha çok olsunlar, O {yani, Allah'ın ilmi}, mut*laka onlarla beraberdir. (Mücâdele/7)
    4. Ednâ lafzı, aşağı, düşük anlamına da gelir. İsrâ-îloğulları kendilerine, menn ve selva yerine, yerin bi*tirdiği bakliyat ve benzeri şeylerin verilmesini taleb et*tiklerinde, onlara yapılan hitabta bu manada kullanıl*mıştır:
    Dedi ki: "Siz hayırlı olanı, ednâ {yani, daha aşa*ğı I daha düşük} olanla {yani, arzın nebatıyla} değiş*tirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise Mısr'a inin; sizin için istedikleriniz var." (Bakara/61) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    26. Te'vîl


    Te'vil, beş manada tefsir edilir:
    1. Te'vîlihî [onun te'vîli] ibaresi ile, Muhammed ve o'nun ümmetinin hükümranlık süresi I hükümranlıkla*rının nihayeti kasdedilmiştir; şu âyette böyledir:
    Fitne aramak ve onun te'vîlini {yani, Muhammed ve o'nun ümmetinin hükümranlığının nihayetini I sonu*nu} aramak... (Âl-i İnırân/7)
    Şöyle ki: Yahudiler cummel hesabıyla Muham-med'in ve o'nun ümmetinin ne kadar hükümran olacağını, bu hükümranlığın ne zaman sona erece*ğini ve hükümranlığın tekrar Yahudilere ne zaman döneceğini öğrenmek istediler. Bunun üzerine Yüce Allah buyurdu ki:
    Halbuki onun te'vîlini Allah'tan başkası bilmez {yani, Muhammed ve o'nun ümmetinin hükümranlığının te'vîlini [hükümranlığının ne zaman sona ereceğini] Allah'tan başka kimse bilemez. Onların Kıyamete ka*dar hükümran olacağını ve bu hükümranlığın Yahu*dilere tekrar dönmeyeceğini Allah'tan başkası bile*mez Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Âl-i İmrân/7)
    2. Te'vîlehu [onun te'vîli]; Allah'ın Kur'ân'da, hayr ve serden Kıyamet Günü gerçekleşeceğini va'dettikleri-nin akıbeti I sonu demektir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Onlar {yani, Mekke kâfirleri} onun te'vîlinden {yani, onun akıbetinden; Allah'ın Kur'ân'da Rasûlü vasıta*sıyla va'dettiği hayr ve serden} başkasını mı bekliyor*lar? {Yani, ancak onun akıbetini, va'dedilen hayr ve şerri bekliyorlar}. Onun te'vîlinin geleceği gün {yani, Allah'ın Kur'ân'da va'dettiği hayr ve şerrin akıbeti*nin geleceği Kıyamet Günü}... (A'râf/53)
    Hayır, onlar ilmini ihata edemedikleri ve henüz ken*dilerine gelmemiş olan bir şeyin te'vîlini {yani, Allah'ın Kur'ân'da, âhirette vuku bulacağını va'dettiği tehditlerin akıbetini} yalanladılar. (Yûnus/39)
    3. Te'vîl ile, rüya tabiri kasdedilmiştir; şu âyetlerde böyledir:
    Rabbin seni böylece seçecek, sana ehâdisin te'vîlini (yani, rüyaların tabirini} öğretecek. (Yûsuf/6)
    Ve o'na ehâdisin te'vîlini {yani, (rüyaların) tabirini} öğrettik. (Yûsuf/21)
    Bana ehâdisin te'vîlinden {yani, rüyaların tabirin*den} öğrettin. (Yûsuf/101)
    4. Te'uîl, tahkik [tahakkuk etme, vuku bulma, ger*çekleşme] demektir; şu âyette olduğu gibi:
    Ey babacığım! İşte bu, rüyamın te'vîlidir {yani, tahki*kidir; tahakkuk etmesidir I vuku bulmasıdır}. (Yû-sutflOO)
    5. Te'vîluhû [onun te'vîli] ibaresi, onun çeşidi!türü manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Size rızıklanacağınız bir yiyecek gelecek olmasın ki, muhakkak ben onun te'vîlini {yani, gelecek yemeğin türünü I çeşidini} size gelmeden evvel haber vermiş olmayayım. (Yûsuf/37) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  9. #19

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    27. El-İstîğfâr


    el-İstiğfâr, üç manada tefsir edilir:
    1. el-îstiğfâr, günahlardan ve şirkten dolayı bağış*lanma dilemek manasında kullanılır; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
    Rabbinize istiğfar edin ({yani, günah ve şirkten dola*yı Rabbinizden bağışlanma dileyin}) ve sonra O'na dönün! (Hûd/90)
    Ey kavmim! Rabbinize istiğfar edin {yani (günah ve) şirkten dolayı bağışlanma dileyin}; doğrusu O, gaf*fardır. (Nûh/10)
    2. el-Istiğfâr, salât [namaz veya dua] manasında
    kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Seherlerde istiğfar edenler ({yani, namaz kılanlar ve*ya du'â edenler})... (Âl-i îmrân/17)
    '( Onlar seherlerde de istiğfar ederlerdi ({yani, namaz
    kılarlardı veya du'â ederlerdi}). (Zârîyât/18)
    3. el-Istiğfâr, günahlardan ötürü bağışlanma dile*mek manasında kullanılmıştır; müşrik olan Azizin, ka*rısına söylediği şu sözde olduğu gibi:
    Günahın için istiğfar et {yani, günahın sebebiyle seni cezalandırmaması için eşinden bağışlanma dile}; çünkü sen gerçekten hatalılardansın. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Yûsuf/29) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    28. Ed-Dîn


    ed-Dîn, beş manada tefsir edilir:
    1. ed-Dîn, tevhîd manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Şüphesiz Allah indinde dîn {yani, tevhîd}, islâm'dır-/tesuiniyettir. (Âl-i İmrân/19)
    O halde dîni {yani, tevhidi} O'na halis kılarak Allah'a ibâdet et! (Zümer/2)
    Lokman, Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Rûm Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ve diğer sûrelerdeki benzeri buyruklarda da böyledir.
    Gemiye bindiklerinde dîni {yani, tevhidi} O'na halis kılarak Allah'a du'â ederler. (Ankebut/65)
    Benzeri â}^etler çoktur.
    2. ed-Dîn, hesâb manasında kullanılmıştır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Dîn {yani, Hesâb} Günü'nün mâliki... (Fâtiha/4) Bu, Dîn {yani, Hesâb} Günü'dür. (Sâffât/20)
    Onlar ki, o Dîn {yani, Hesâb} Gününü tekzib ederler. (Mutaffifîn/11)
    Gerçekten biz hesaba {dîn kökünden medinûn) mı çe*kileceğiz? (Sâfmt/53)
    Hesaba [dîn kökünden medinîn) çekilmeyecek ise*niz... (Vâkıa/86)
    3. ed-Dîn, hükm manasında da kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Zina eden erkek ile zina eden kadına celde vurun: o ikisinden her birine yüzer ceîde. Allah'ın dîninde iyani, Allah'ın zinakâr hakkındaki hükmünü tatbik hu*susunda} o ikisine acıyacağınız tutmasın! (Nûr/2)
    Melik'in dîninde (yani, kralın hükm ve yargısına gö*re) kardeşini alıkoyacak değildi. (Yûsuf/76)
    4. ed-Dîn ile, kulların kendisiyle Allah'a itaat ettik*leri kurum olarak dîn kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Rasûlü'nü hidâyet ve hak dîn (yani, İslâm dîni} ile gönderen O'dur; onu her dîne üstün kılmak için {ya*ni, İslâm dfhini, Allah'a itaat olmak üzere tâbi olu*nan diğer dînlerden üstün kılmak için}; müşrikler hoşlanmasalar da. (Tevbe/33)
    Bunun bir benzeri de Saff sûresinde Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. yer almak*tadır.
    Rasûlü'nü hidâyet ve hak dîn {yani, İslâm dîni} ile gönderen O'dur; onu her dîne üstün kılmak için {ya*ni, İslâm dînini, Allah'a itaat olmak üzere tâbi olu*nan diğer dînlerden üstün kılmak için}. (Feth/28)
    5. ed-Dîn, millet [dîn ve şeriat] manasında kullanıl*mıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Hanif olarak İbrâhîm'in milletine... Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Âl-i İmrân/95) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  10. #20

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    29. El-Hıssu


    el-Hıssu, dört manada tefsir edilir:
    1. Ahasse [hissetti], gördü manasındadır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Ne zaman ki îsâ onlardan küfrü hissetti {yani, gör*dü}... (Âl-i İmrân/52)
    Ne zaman ki be'simizi hissettiler {yani, azabımızı gördüler}... (Enbiyâ/12)
    Onlardan birini hissediyor {yani, görüyor} musun? (Meryem/98)
    2. el-Hass kelimesi, öldürme manasında kullanıl*mıştır; şu âyette böyledir:
    Hakikat şu ki, Allah va'dini yerine getirdi: hani onla*rı —O'nun izniyle- hissediyordunuz {yani, öldürüyor*dunuz}. (Âl-i İmrân/152)
    3. el-Hass kelimesi, araştırmak anlamında kulla*nılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    (Ya'kûb dedi ki): "Ey oğullarım! Gidin de Yûsuf ve o'nun kardeşinden bir tahassüste bulunun" {yani, (Yûsuf ve kardeşini) araştırın}! (Yûsuf/87)
    4. el-Hıss kelimesi, savtjses manasında kullanıl*mıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Onlar onun hasisini (yani, onun/ateşin sesini} dahi işitmezler ve onlar canlarının/iştahlarının çektiği şeyler içinde muhalleddirler/sürekli kalacaklardır. (Enbiyâ/102) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    30. El-İslâm


    el-îslâm, iki manada tefsir edilir:
    1. el-lslâm, ihlâs manasında kullanılmıştır; şu
    âyetlerde olduğu gibi:
    Hani Rabbi o'na, "Teslim ol" [eslim] (yani, ihlâslı ol} dediği zaman, ''Âlemlerin Rabbine teslim oldum" [es*le mtu] {yani, âlemlerin rabbine ihlâslı oldum} demiş*ti. (Bakara/131)
    Eğer seninle, tartışırlarsa de ki: "Ben vechimi Allah'a teslim ettini [eslemtu] (yani, ben dînimi Allah'a hâlis kıldım}, bana tâbi olanlar da." (AH Imrân/20)
    Kendilerine Kitap verilenler ile ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu" {yani, tevhîd ile ihlâsa erdiniz mi}'? Eğer teslim olurlarsa {yani, tevhîd ile ihlâsa ererlerse}, hidâyet bulmuş olurlar. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Aî-i Imrân/20)
    Kim. vechini Allah'a teslim ederse {yani, kim dînini Allah'a hâlis kılarsa}... (Lokmân/22)
    Benzeri âyetler çoktur.
    2. el-lslâm lafzı, ikrar [kabul ettiğini ifade etmek] manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Halbuki O'na teslim olmuşlardır {yani, kulluklarını ikrar etmişlerdir} semadakiler {yani, melekler} ve arzdaküer {yani, mü'minler} isteyerek; ve istemeye*rek {yani, şâir dîn mensubları da istemeyerek teslim, olmuşlardır: kulluklarını ikrar etmişlerdir; -kendilerini Allah'ın yarattığını ve mıhlandırdığım bilmele*ri, onların teslimiyetleridir}kulluklarını ikrar etme*leridir-}. (Âl-i İmrân/83)
    Bedeviler, "Biz imân ettik" dediler. De ki: "Siz îmân etmediniz, fakat teslim olduk" {yani, lisân ile ikrar ettik} deyin! (Hucurât/14)
    îslâmlarınm/teslimiyetlerinin [yani, ikrarlarının}ka*bul etmelerinin} ardından küfrettiler {yani, ikrarda bulunmalarının ardından küfredip ihlâsı kopardı*lar}. (Tevbe/74) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

Sayfa 2/10 İlkİlk 12345678910 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •