REKLAM

Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 4/10 İlkİlk 12345678910 SonSon
98 sonuçtan 31 ile 40 arası

Konu: KUR'ÂN TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ

  1. #31

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    51. El-Ahzâb


    [el-Ahzâb, dört şekilde tefsir edilir:
    1. el-Ahzâb lafzı ile; Utneyye Oğulları, Muğire Oğulları ve Al-i Ebî Talha -ki hepsi de Kureyş 'tendir-kasdedilmiştir; şu âyetlerde bu anlamdadır:
    Kendilerine Kitap verdiklerimiz (yani, ehl-i Tevrat'ın mü'minlerij sana indirilene sevinirler. Fakat ahzâb-tan (yani, Benî-Umeyye, Beriî-Muğîre ve Al-î Ebî Tal-ha'dan: onların kâfirlerinden} onun bazısını inkâr edenler vardır. (Ra'd/36)
    İşte bunlar (yani, Ehl-i Tevrat'ın müminleri} ona îmân ederler. Ahzâbtan (yani, Benî-Umeyye, Benî-Muğlre ve M-i Ebî Talha b. Abdu'l-Uzza'dan} kim de onu inkâr ederse... (Hûd/17)
    Ahzâb (yani, Benî-Umeyye, Benî-Muğîre ve Al-i Ebî Talha b. Abdu'l-Uzza} döküntüsünden bozuk bir or*du... (Sâd/11)
    2. el-Ahzâb ile, Nastûrî ve Mar-Ya'kûbî Hristiyanlar kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Ahzâb kendi aralarında (dinde: Hristiyanlık'taj ihti*laf ettiler. (Meryem/37)
    Bu sebeble Isâ (a.s) hakkında hiziblere ayrıldılar; Nastûrîler, "Isâ Allah'ın oğludur" derken; Mar-Ya'kûbîler, "Allah Mesih'in bizzat kendisidir" dedi*ler. Melkânîler ise, "Allah üçün üçüncüsüdür" diye*rek ilahların ilkinin Allah, ikincisinin Isâ, üçüncü*sünün de Meryem olduğunu iddia ettiler.
    Bunun bir benzeri de Zuhruf sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    3. el-Ahzâb ile, Nûh, Âd ve Semud kavimlerinden, Şu'ayb ve Fir'avn kavimlerine kadar olan kâfirler kas*dedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Onlardan önce Nûh kavmi, Âd (kavmi) ve kazıklar sahibi Fir'avn ve Semud (kavmi), Lût kavmi ve ashâ-bu'1-Eyke yalanladı. İşte bunlar ahzâbtır. (Sâd/12-13)
    Bunun bir benzeri de Mü'min sûresinde, Al-i Fir'avn'dan mü'min bir adam olan Hazqıyel/Haz- Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. el-Kıbtî'nin söylediği şu sözlerdir:
    Doğrusu ben sizin için o Ahzâb Günü gibi bir günden (yani, o geçmiş ümmetlerin başına gelen azâb gibi bir azabın sizin başınıza da gelmesinden} korkuyorum. Nûh kavmi, Âd, Semud ve onların ardından (Şu'ayb kavmine kadar] gelen (ümmet}\er(den müteşekkil o ah-zâbjin başına gelenin benzerinden... (Mü'min/30-31)
    4. el-Ahzâb ile, bazı Arab kabilelerinin başında bu*lunan Ebâ Süfyan ve Yahudiler -ki bunlar Hendek Gü*nü Nebi'ye (a.s) karşı hizib oluşturup üç mevkide sa*vaştılar- kasdedilmiştir. İşte Ahzâb sûresinde yer alan şu âyet bunu dile getirmektedir:
    Hani onlar hem üstünüzden (yani, Yemen yönünden va*dinin üst tarafından -ki bununla, Yemen yönünden va*dinin üst tarafından gelen; başlarında Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Benî-Nadr'dan Mâlik b. Avfel-Nazrî ve Uyeyne b. Hısn el-Fe-zârî'nin, beraberlerinde de Gatafan'dan 1.000 kişinin, onların beraberinde Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. de Benî-Esed'den Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Talha b. Huveylid el-Ka'nesî1 Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ile Yahudilerden Beni-Kurayza ve Huyey b. Ahtab el-Yahudî'nin bulunduğu grup kas-dedümektedir-j, hem de aşağınızdan {yani, batı tara*fından, vadinin içinden I vadinin alt tarafından -bu*nunla da, Ebû Süfyan'ın başlarında bulunduğu Mekke-liler ile beraberinde, başlarında Yezid b. Huneys'in Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. bulunduğu batıdan vadinin alt tarafından gelen Kureyşliler kastedilmektedir-} gelmişlerdi. (Ahzâb/10)
    î Asıl adı Amr b. Süfyan olan Ebu'1-Âver es-Sülemî
    de Hendeğin karşısından Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. gelmişti. Bunlar O Gün, Nebi'ye karşı hizibleştiler.
    Onlar [münafıklar], ahzâbın {yani, sözü edilen kimse*lerin: (Kureyş ile birlikte Medine'yi kuşatan müşrik Arab kabilelerinin)} gitmediğini sanıyorlardı. Eğer ahzâb tekrar gelse Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. {yani, savaşmak üzere onlara geri dönse}... (Ahzâb/20) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    52. İtteqü


    îtteqû, beş şekilde tefsir edilir:
    1. Ittegû [ittiqa edin], huşu duyun manasında kul*lanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ey insanlar! Rabbinize ittiqâ edin {yani, Rabbinize huşu duyun}! (Nisâ/1)
    Ey insanlar! Rabbinize ittiqâ edin {yani, Rabbinize huşu duyun}; doğrusu Saat'in zelzelesi çok dehşetli bir şeydir. (Hacc/1)
    Hani kardeşleri Hûd onlara, "İttiqâ etmez misiniz" {yani, Allah'a huşu duymaz mısınız}? demişti. (Şu'arâ/124)
    (Nûh, kavmine şöyle demişti): "Ittiqâ etmez misiniz" {yani, Allah'a huşu duymaz mısınız}'? (Şu'arâ/106)
    (Salih, kavmine şöyle demişti): "İttiqâ etmez misiniz" {yani, Allah'a huşu duymaz mısınız}? (Şu'arâ/142)
    (Lût, kavmine şöyle demişti): "İttiqâ etmez inisiniz" {yani, Allah'a huşu duymaz mısınız}? (Şu'arâ/161)
    (Şu'ayb, kavmine şöyle demişti): "İttiqâ etmez misi*niz" {yani, Allah'a huşu duymaz misinizi? (Şu'arâ/177)
    İbrahim'i (de rasûl olarak gönderdik). Hani o kavmi*ne şöyle demişti: "Allah'a ibâdet edin ve O'na ittiqâ edin" {yani, O'na huşu duyun!. (Ankebût/16)
    2. İttegû, ibâdet edin manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Uyarın ki: Benden başka ilah yoktur. O halde Bana ittiqâ {yani, ibâdet} edin! (Nahl/2)
    Öyle iken Allah'ın gaynsına mı ittiqâ ediyorsunuz (yani, Allah'tan başkasına mı ibâdet ediyorsunuz I hâ*lâ Allah'a ibâdet etmeyecek misiniz}1? (Nahl/52)
    Sizin O'ndan gayrı ilahınız yoktur. Öyle iken ittiqâ {yani, ibâdeti etmez misiniz? (Mü'minûn/23)
    Ben sizin 'Rabbinizim; öyleyse Bana ittiqâ (yani, ibâ*det} edin! Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Mü'minûn/52)
    Fir'avn kavmine (git). Hâlâ ittiqâ {yani, ibâdet} etme*yecekler mi? (Şu'arâ/11)
    3. Ittequllâhe [Allah'a ittigâ edin] ibaresi, Allah'a isyan etmeyin anlamında kullanılmıştır; şu âyette ol*duğu gibi:
    Evlere kapılarından gelin ve Allah'a ittiqâ edin (yani, size verdiği emirler hususunda O'na isyan etmeyin}! (Bakara/189)
    4. et-Taqvâ, teuhîd anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Allah'a ittikâ edin {yani, Allah'ı birleyin} diye tavsiye ettik. Eğer küfrederseniz, şüphesiz göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. (Nisâ/131)
    Allah onların kainlerini taqvâ {yani, teuhîd} için imti*han etmiştir. (Hucurât/3)
    5. et-Taqvâ, ihlâs anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Şüphesiz ki o, kalblerin taqvâsmdandır {yani, kalble-rin ihlâsındandır}. (Hacc/32) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  2. #32

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    53. Es-Saff


    es-Saff, iki şekilde tefsir edilir:
    1. es-Saffen, topluca I hep birlikte manasında kulla*nılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Saffen {yani, topluca/hep birlikte} Rabbine arzedile-cekler. (Kehf/48)
    Tâ-Hâ süresindeki âyette de böyledir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    2. Saff, bizatihi saff manasında kullanılır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Doğrusu Allah, Kendi yolunda birbirine kenetlenmiş bina gibi {yani, binanın kerpiçlerinin birbirlerine kaynaştığı gibi kaynaşmışcasına} saff bağlayarak {ki, savaş esnasındaki müminlerin saffları kasdedilmektedir} çarpışanları sever. (Saff/4)
    Rabbin geldiği ve melek saffen saffen dizildiği {yani, melekler saflar halinde; Kıyamet Günü 'nde her ehl-i se*manın ayrı bir saff olarak dizildikleri! vakit... (Fecr/22) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.


    54. El-Haşr


    el-Haşr, iki şekilde tefsir edilir:
    1. el-Haşr, toplamak I bir araya getirmek manasın*da kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Onlan haşr edeceği {yani, toplayacağı I bir araya geti*receği} gün, Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. gündüzün bir saatinden başka durma*mış gibi (gelecek müşriklere}... (Yûnus/45)
    Bunun bir benzeri de Furkân sûresinde geçmektedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Onları da/ hiç birini bırakmaksızın haşr etmiş {yani, toplamış I bir araya getirmiş} olacağız. (Kehf/47)
    Vahşi hayvanlar haşr edildiği {yani, toplandığı I bir araya getirildiği} zaman... (Tekvîr/5)
    Süleyman'ın cin, insan ve kuşlardan orduları huzu*runa haşr edildi {yani, toplandı). (Neml/17)
    Kuşları da haşr olmuş {yani, toplu} halde (musahhar kılmıştık); her biri o'na evvab idi. (Sâd/19)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    2. Haşr; sevketmek [ileri doğru sürmek, gütmek!yed*mek] manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    O zulmedenleri (.....) haşr edin {yani, hesaba çekilme*lerinin ardından o şirk koşanlar ile onlarla birlikte olan şeytanları sevkedinj onları cahîmin yoluna ile*tin! (SâfFât/22-23)
    Biz onları Kıyamet Günü yüzleri üstü haşr edeceğiz {yani, onları Kıyamet Günü yüzleri üstü ateşe sevke-deceğiz}. (İsrâ/97)
    Mücrimleri haşr edeceğiz {yani, müşrikleri sevkedece-ğiz} o gün {yani, hesabın ardından cehenneme} göm*gök olarak. (Tâ-Hâ/102) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  3. #33

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    55. Er-Recâ


    er-Recâ', iki şekilde tefsir edilir:
    1. er-Recâ', tama'/ümit anlamında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    O'nun rahmetini recâ' {yani, ümit} eder, azabından korkarlar. (İsrâ/57)
    İşte onlar, Allah'ın rahmetini recâ' {yani, ümit} eder*ler. (Bakara/218)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    2. er-Reca, haşyet anlamında da kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Kim Rabbinin liqâsını recâ' ediyorsa {yani, kim ölüm*den sonra diriltilmekten haşyet duyuyorsa}, sâlih bir amel işlesin. (Kehf/110)
    Kim Allah'ın liqâsmı recâ' ediyorsa, şüphesiz Allah'ın belirlediği ecel {yani, kim ölümden sonra diriltilmek*ten haşyet duyuyorsa, şüphesiz Kıyamet Günü} gele*cektir. (Ankebût/5)
    Muhakkak ki, Bizim liqâmızı recâ' etmeyenler (yani, ölümden sonra diriltilmekten haşyet duymayanlar}... (Yûnus/7)
    Çünkü onlar hiçbir hesâb recâ' etmiyorlardı {yani, hesâbtan haşyet duymuyorlardı}. (Nebe/27) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    56. El-Vahy


    el-Vahy, beş şekilde tefsir edilir:
    1. el-Vahy kelimesi, Cebrail'in Allah'tan nebilere indirdiği vahy manasında kullanılır; şu âyetlerde oldu*ğu gibi:
    Biz sana vahyettik (yani, Kur'ân'ı vahyettikj; Nuh'a ve o'ndan sonraki nebilere vahyettiğimiz gibi. Ve vahyettik İbrahim'e, İsmail'e... (Nisâ/163)
    Bu Kur'ân bana, onunla sizi uyarmam için vahyolundu. (En'âm/19)
    Benzeri âyetler çoktur.
    2. el-Vahy, ilham manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Hani havarilere vahy {yani, ilham} etmiştim: "Bana ve Benim Rasûlü'me îmân edin!" diye. (Mâide/111)
    Rabbin bal arısına vahy {yani, ilham} etti: "Dağlar*dan evler edin!" diye. (NahV68)
    3. el-Vahy> yazılı şey manasında da kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
    {Zekeriyâ} onlara vahyetti {yani, teşbih etmelerini 216 söyleyen bir yazı yazdı}: "Sabah-akşam teşbih edin!" diye. (Meryem/İl) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    4. el-Vahy, emr anlamında da kullanılır; şu âyetler*de olduğu gibi:
    Her semaya kendi işini vahyetti {yani, emretti}. (Fus-silet/12)
    Onların bazısı bazısına vahyeder {yani, emreder}. (En'ânı/112)
    Şeytanlar dostlarına vahyederler {yani, onlara vesve*se ile ve (çirkin işlerini) güzel göstermek suretiyle em*rederler}. (En'âm/121)
    5. el-Vahy, qavl/söz manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir {yani, demiştir}. (Zelzele/5) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  4. #34

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    57. El-Cebbâr


    el-Cebbâr, dört şekilde tefsir edilir:
    1. el-Cebbâr; kahredici güce sahip, istediğini, her*kese ve her şeye rağmen yerine getirebilen -ki bu da Al*lah Teâlâ'dır- manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde böyledir:
    Azizdir, cebbardır {yani, yarattıklarını, irade ettiğini yerine getirmeye kahr u galebesiyle mecbur edendir}. (Haşr/23)
    (Ey Nebi!} Sen onların üzerinde bir cebbar {yani, on*ları islâm'a girmeye mecbur edecek güç ve egemenliğe sahih} değilsin. (Kaf/45)
    2. el-Cebbâr kelimesi, -yaratılmışlar için- haksız yere öldüren demektir; şu âyetlerde bu anlamda kulla*nılmıştır:
    Yakaladığınız zaman da cebbarlar olarak mı yakalar*sınız {yani, zorbaların yaptığı gibi yakalayıp haksız yere mi öldürürsünüz}'? (Şu'arâ/130)
    {Ey Mûsty!} Sen yeryüzünde bir cebbar {yani, haksız yere öldüren bir kimse} olmayı irade ediyorsun? (Ka-sas/19)
    Allah, mütekebbir (Allah'a ibâdeti kendine yedireme-yip büyüklenen} her cebbarın (haksız yere öldüren her kimsenin} kalbini işte böyle mühürler. (Mü'min/35)
    3. el-Cebbâr kelimesi, Allah'a ibâdeti kendisine ye-diremeyip büyüklenen /mütekebbir manasında kullanıl*mıştır; Yahya (a.s) hakkındaki şu âyette olduğu gibi:
    {Yahya}, cebbar {yani, Allah'a ibâdeti kendine yedire-meyip büyüklenen} ve isyankâr (yani, O'na isyan eden bir kimse} değildi. (Meryem/14)
    fîsâ şöyle dedi}: "Beni bir cebbar (yani, Allah'a ibâde*ti kendine yediremeyip büyüklük taslayan} şakı kıl*madı." (Meryem/32)
    4. el-Cebbâr lafzı; boylu-poslu, iri-yarı ve kuvvetli anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Orada cebbar (yani, boylu-poslu, iri-yarı ve kuvvetli} bir kavm var. (Mâide/22) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    58. Es-Sevâ'


    es-Sevâ', üç şekilde tefsir edilir:
    1. es-Sevâ'; hasta olmayan, sağlıklı /sapasağlam manasında kullanılmıştır; şu sözde olduğu gibi:
    (Ey Zekeriyyâ!} Senin işaretin, sapasağlam [seviyyâ] (yani, dilin tutulmaksızın ve hastalığın da bulun*maksızın sağlıklı} olduğun halde insanlarla üç gece konuşamamandır. (Meryem/10)
    2. es-Sevâ', tam beşer suretinde hilkati mükemmel anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    {Cebrail} ona temessül etti; tam bir beşer [seviyyâ] (yani, yaratılışı tam ve eksiksiz bir beşer suretin*de}. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Meryem/17)
    Sonra, o'nu (yani, Adem'i} tesviye etti (yani, hilkatini düzenleyip tamamladı}. (Secde/4)
    Seni tesviye etti (yani, senin hilkatini düzenledi} Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (İnfıtâr/7)
    3. Seviyyen kelimesi; mu'tedil, dengeli, dosdoğru manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Sevi yolun {yani, mu'tedil dînin} ashabı kimdir bile*ceksiniz. (Tâ-Hâ/135)
    {Ibrâhîm babasına dedi ki}: "Bana tâbi ol ki, seni sevi bir yola {yani, mu'tedil dîne: İslâm'a} ileteyim." (Mer*yem/43)
    Yüzüstü sürünerek giden mi, yoksa sevi bir yolda {yani, mu'tedil I dosdoğru bir yolda} dümdüz giden mi hedefe daha çabuk ulaşır? (Mülk/22) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  5. #35

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    59. El-Lağv


    el-Lağv, üç şekilde tefsir edilir:
    1. el-Lağv; doğru olduğu kanaatiyle dünyevî husus*lara ilişkin yapılan, fakat doğru çıkmayan yemin de*mektir; şu âyette bu anlamda kullanılmıştır:
    Allah sizi yeminlerinizdeki lağvden {yani, doğru ol*duğu kanaatiyle yaptığınız yeminlerdeki yanılgı*dan/doğru olduğu kanaatiyle yaptığınız yeminlerini*zin yalan çıkmasından -çünkü kişi bu yemini ile ya*lan kasdı gütmemektedir-l dolayı muahaze etmez. (Bakara/225)
    Bunun bir benzeri de Mâide sûresinde yer almak*tadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    2. el-Lağv, bâtıl manasında kullanılmıştır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Onlar lağv'dan {yani, bâtıldan} yüz çevirirler. (Mü'minûn/3)
    Bu Kur'ân'ı dinlemeyin ve o okunurken lağv edin {ya*ni, Kur'ân hakkında bâtıl sözler söyleyerek ve aslı-as-tarı olmayan yalan haberler yayarak konuşun}. Belki baskın çıkarsınız. (Fussilet/26)
    3. el-Lağv, içki içenlerin -dünyada olduğu gibi-âhirette yemin etmeyecekleri manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Orada {yani, cennette} lağv {yani, dünyada içki içip de sarhoş olanların yaptıkları gibi yemin} işitmezler. (Meryem/62)
    Orada {yani, cennette} kadehleri {yani, içki kadehleri*ni} elden ele dolaştırırlar. Onda lağv {yani, dünyada*ki gibi sarhoşluk ve sarhoşluk halindeki yeminleri} yoktur. (Tûr/23) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    60. Zalle


    Zaile, iki şekilde tefsir edilir:
    1. Zallû, meyletmek I meylettiler manasında kulla*nılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Üzerlerine semadan bir kapı açsak da onda yukarı çıksalardı {yani, içinden girselerdiI'meyletselerdi}... (Hicr/14)
    Dilesek üzerlerine semadan bir mucize indiririz de boyunları ona karşı eğiliverirdi [fezallet]. (Şu'arâ/4)
    2. Zaile; devam etmek, sürdürmek manasında kul*lanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    O başını bekleyip durduğun [zalte] {yani, kendisine ibâdete, devam ettiğin I ibâdeti sürdürdüğün} ilahına bir bak. (Tâ-Hâ/97)
    Onlar, "Birtakım putlara ibâdet ederiz ve onların ba*şını bekleyip dururuz" [fenezallu] (yani, onların başı*nı bekleyip durmaya: onlara ibâdete devam edip du*ruruz I ibadeti.sürdürürüz} dediler. (Şu'arâ/71)
    Siz de hayret içinde kalırdınız [fezaltum] (yani, hay*rete düşer ve bu halinizi devam ettirir giderdiniz}. (Vâkıa/65)
    Öfkesinden yüzü simsiyah kesilir [zaile] (yani, simsi*yah olur ve bu şekilde kalır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Nahl/58)
    Bunun bir benzeri de Zuhruf sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  6. #36

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    61. El-Esbâb


    [ el-Esbâb, dört şekilde tefsir edilir:
    1. el-Esbâb, kapılar manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    O halde esbâb (yani, semaların sebepleri: semaların kapıları} içinde üstüne çıksınlar. (Sâd/10)
    Belki o esbaba {yani, kapılara}, semaların esbabına {yani, kapılarına} ulaşırım. (Mü'nıin/36-37)
    2. el-Esbâb, menziller manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Aralarındaki bütün esbâb da {yani, Allah'a isyan amacıyla, içinde.içtima ettikleri menziller de} kop*muş olacaktır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Bakara/166)
    Derken bir sebebe (sebeb, esbâb'm tekili) {yani, arzın menzillerine ve yollarına} tâbi oldu. (Kehf/85)
    3. es-Sebeb (ki esbâb'm tekilidir), Um manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ve ona {yani, Zulkarneyn'e} her şeyin sebebini {yani, bilgisini I ilmini} vermiştik. Derken bir sebebe {yani, arzın menzillerinin ve yollarının bilgisine I ilmine} tâ*bi oldu. (Kehf/84-85)
    4. Sebeb, habl/ip manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Semaya bir sebeb {yani, ip} uzatsın, sonra kessin de baksın: keydi gayzmı giderecek mi? (Hacc/15) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    62. El-Haqq


    el-Haqq, onbir şekilde tefsir edilir:
    1. el-Haqq ile, Allah (ve Allah'ın birliği) kasdedü-nıiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Eğer haqq (yani, Allah} onların (yani, müşriklerin} hevâlarma tâbi olsaydı, gökler ve yer fesada uğrardı. (Mü'minûn/71)
    Birbirine haqqı {yani, Allah'ı, O'nun birliğini} tavsi*ye edenler... (Asr/3)
    2. el-Haqq ile, Kur'ân kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Tâ haqq (yani, Kur'ân} ve Rasûl-i mübîn onlara ge*linceye kadar. Ne zaman ki haqq [yani, Allah indin*den i£ur'âtt/'onlara geldi, "Bu sihirdir. Muhakkak biz ona kâfirleriz" dediler. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Zuh ruf/29-30)
    Hayır, kendilerine geldiğinde haqqı {yani, Kur'ân ı} yalanladılar. O sebeple onlar karışık bir iş içindedirler. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Kaf/5)
    Onlara, indimizden haqq {yani, Kur'ân} gelince, "Mû-sâ'ya verilen gibisi verilmeli değil miydi?" dediler. (Kasas/48)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    3. el-Haqq ile, İslâm kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    De ki: "Hakk {yani, İslâm} geldi ve bâtıl {yani, şeyta*na ibâdet ve şirk} zevale erdi." (İsrâ/81)
    Ta ki haqqı (yani, İslâm'ı} haqq olarak tanıtsın. Bâtı*lı {yani, şirki: şeytana ibâdeti} ibtal etsin. (Enfâl/8)
    Doğrusu sen haqq {yani, İslâm} üzeresin. (Neml/79)
    4. el-Haqq ile, adalet kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    O gün Allah haqq dînlerini [cezalarını] eksiksiz vere*cek {yani, adaletli bir şekilde hesaba çekecek} ve bile*cekler ki: Muhakkak Allah, apaçık haqq {yani, adil-Iadaletli} O'dur. (Nûr/25)
    Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasını haqq {yani, ada*let} ile ayır! (A'râf/89)
    Aramızda haqq {yani, adalet} ile hükmet! (Sâd/22)
    5. el-Haqq ile, tevhîd kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Hayır, haqq {yani, tevhîd} ile gelmiş ve gönderilenleri tasdik etmiştir. (Sâffât/37)
    "Onda bir cinnet var" diyorlar. Bilakis, o onlara haqq
    {yani, tevhîd} ile geldi. Halbuki onların çoğu haqq'tan {yani, tevhîdten} hoşlanmıyorlar. (Mü'minûn/70)
    O vakit haqqm {yani, tevhidin} muhakkak Allah'a ait olduğunu bilecekler... (Kasas/75)
    Yahut haqqı {yani, tevhidi} yalanlayan... (Ankebût/68) Bunun bir benzeri de Zuhruf sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    6. el~Haqq, doğru/gerçek manasında kullanılmış*tır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Allah'ın va'di haqq'tır {yani, O'na I Kendisine döndü*rüleceğiniz hususundaki va'di doğrudur}. (Yûnus/4)
    O'nun sözü haqq'tır (yani, doğrudur!. Egemenlik Onundur. (En'âm/73)
    "O hak mıdır" (yani, o doğru mudur}? diye, haber al*mak için sana soruyorlar. (Yûnus/53)
    7. el-Hakk, vâcib olmak: gerekli olmak ficab etmek manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Fakat Benden şu söz {yani, azâb kelimem(in gerçekleş*mesi)} haqq {yani, vâcib I gerekli} oldu: ... (Secde/13)
    İşte bunlar,, 'üzerlerine söz {yani, azâb kelimesi(nin gerçekleşmesi)} haqq {yani, vâcib I gerekli} olmuş kim*selerdir. (Ahkâffl8)
    İşte böylece, Rabbinin kelimesi haqq {yani, Rabbin-den azâb kelimesi vâcib I gerekli} oidu; o küfredenler üzerine: muhakkak ki onlar cehennem ashabıdır." (Mü'min/6)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    8. el-Haqq lafzı, bâtıl olmayan, bizatihi haqq ma*nasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Bu böyledir. Çünkü Allah, haqq O'dur. O'nu bırakıp çağırdıkları {yani, O'nun dışındaki ilahlar} ise bâtıl*dır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Hacc/62)
    Hepsi haqq mevlâları {yani, hakkın ta kendisi I bizati*hi hakk olan O'dur, O'nun dışındaki ilahlar ise bâtıl*dır} Allah'a reddolunmuş olacak; uydurdukları onlar*dan kaybolacaktır. (Yûnus/30)
    Sonra, haqq {yani, hakkın kendisi I bizatihi hakk olan} mevlâları Allah'a reddolurlar. Bilin ki hükm O'nun-dur ve O hesâb görenlerin en süratlisidir. (En'âm/62)
    Biz gökleri, yeri ve ikisi arasmdakileri ancak haqq ile yarattık {yani, bâtıl olarak j boş yere: herhangi bir maksat gözetmeksizin yaratmadık}. (Ahkâf73)
    9. el-Haqq, borç-borçlu manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Üzerinde haqq olan {yani, üzerinde borç bulanan* /borçlu} da imla ettirsin. (Bakara/282)
    Üzerinde haqq olan {yani, üzerinde borç bulunan-Iborçlu}... (Bakara/282)
    10. Ehaqq lafzı, evlâ [daha layık, daha öncelikli] manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Halbuki biz krallığa ondan ehaqqız {yani, evlâyız-Idaha layıkız, daha öncelikliyiz}. (Bakara/247)
    İki fırkadan hangisi güven duymaya ehaqq'tır {yani, evlâdır i daha layıktır}?! (En'âm/81)
    Acaba hakka ileten mi tâbi olmaya ehaqq {yani, evlâ-/daha layık}... (Yûnus/35)
    Halbuki ehaqq {yani, evlâ / öncelikli} olan Allah'ı ve Rasûlü'nü hoşnut etmeleridir. (Tevbe/62)
    Eğer mü'min iseniz huşu duymaya Allah ehaqqtır (yani, evlâdır/daha layıktır}. (Tevbe/13)
    11. Haqq, pay anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Onların mallarında malum bir haqq {yani, farz olan bir pay} vardır. (Me'âric/24)
    Bunun bir benzeri de Zâriyât sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  7. #37

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    63. Serî'


    Serî', iki şekilde tefsir edilir:
    1. Serî'u'l-hisâb ibaresi; hesabı serî [pek çabuk] olan manasında, sanki hesâb vakti gelmiş gibi kullanı*lır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Üzerine Allah'ın ismini zikredin ve Allah'a ittiqa edin. Şüphesiz ki Allah serfu'l-hisâb'tır {yani, hesabı pek çabuk görendir}. (Mâide/4)
    Âyet, sanki hesâb gelmiş de onunla kendilerini korkutuyor gibidir.
    İşte onların kazandıklarından bir nasibleri vardır. Allah serîu'l-hisâb'tır {yani, hesabı pek çabuk gören*dir}. (Bakara/202)
    "Sanki hesâb vakti gelmiş gibi (dikkat etsinler)" demektir.
    Onun yanında Allah'ı bulur. O da onun hesabını gö*rür. Allah serî'u'l-hisâb'tır (yani, hesabı pek çabuk görendir}. (Nûr/39)
    "Sanki hesâb vakti gelmiş gibi (dikkat etsinler)" demektir.
    Benzeri buyruklar çoktur.
    2. Serî'u'l-hisâb ibaresi, halkedilmişleri I yaratılmışları hesaba çekeceği vakit hesâblarını çabucak biti*ren anlamındadır; şu âyette olduğu gibi:
    O gün herkese kazandığının karşılığı verilir. O gün zulm yoktur. Şüphesiz Al] ah serî'u'l-hisâbtır (yani, hesaba çekmeye başladığında hesâbları çabucak biti*recek olandır}. (Mü'min/17)
    Mukâtil b. Süleyman dedi ki: İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Allah yaratılmışların he-sâbını, dünya günlerinden yarını gün kadarlık bir sürede bitirecektir. Allah'ın, O gün cennet ashabı*nın kalacağı yer hayırlı ve dinleneceği yer çok gü*zeldir (Furkân/24) sözü bunu anlatmaktadır."
    Cennet ashabı cennette, cehennem ashabı da sur*lar içerisinde amelde bulunurlar. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Ve O, esra'u'l-hâsibîn'dir [hesâb görenlerin en süratlisidir]. (En'âm/62) buyruğu da böyledir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    64. El-Hîsâb


    el-Hisâb, iki şekilde tefsir edilir:
    1. Hisâb, ceza'Ikarşılık anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Eğer şuurundaysanız, onların hesabı {yani, karşılığı} Rabbimden başkasına ait değildir. (Şu'arâ/113)
    Onun hesabı {yani, karşılığı} ancak Rabbinin yanın*dadır. (Mü'minûn/117)
    Sonra da, hesâbları {yani, karşılıkları} şüphesiz Bize aittir. (Ğâşiye/26)
    Talâk Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ve Nebe Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. süresindeki buyruklarda da bu manadadır.
    2. el-Hisâb Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. lafzı ile, günlerin, ayların ve yılların sayısı ve hesabı -ki bu da, malum hesâbtır- kasdedil-miştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Yılların sayısını ve hesabı {yani, günlerin, ayların ve yılların hesabını} bilesiniz. (İsrâ/12)
    Güneş ve kameri de birer hesâb kıldık Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. {yani, yılla*rın sayısını ve hesabı bilmeniz için}. (En'âm/96) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  8. #38

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    65.El-Mâ'


    el-Ma, üç şekilde tefsir edilir:
    1. Mâ' ile, yağmur kasdedilmiştir; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
    Biz rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik. Sema*dan da bir mâ' {yani, yağmur/ indirdik. (Hicr/22)
    Ve semadan [yukarıdan/bulutlardan] tertemiz bir mâ' {yani, yağmur} indirdik. (Furkân/48)
    Sizi onunla tertemiz yapmak için de üstünüze sema*dan [yukarıdan/bulutlardan] bir mâ' {yani, yağmur} indiriyordu. (Enfâl/11)
    Semadan bir mâ' {yani, yağmur} indirir... (Lokmân/lö)
    2. el-Mâ', nutfe anlamında kullanılmıştır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Ve o mâ"dan {yani, nııtfedenj beşer halkeden. (Fur-kân/54)
    Bir sülaleden, bir hakir mâ"dan {yani, nutfeden}... (Secde/8)
    3. el-Mâ' ile, Kur'ân kasdedilmiştir; şu âyette oldu*ğu gibi;
    Allah semadan [yukarıdan/bulutlardan] bir mâ' (ya*ni, Kur'ân} indirir. (Nahl/65) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu, Allah'ın verdiği bir misaldir. Su, nasıl insanlar için hayatın esası ise, Kur'ân da ona îmân edenler için bir hayattır.
    Bunun bir benzeri de Bakara sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    66. Kebîr


    Kebîr, sekiz şekilde tefsir edilir:
    1. Kebîr, şiddetli manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Sizden kim zulmederse ona kebîr (yani, şiddetli) bir azâb tattırırız. (Furkân/19)
    Fakat bu onlara, kebîr (yani, şiddetli} bir tuğyan ar*tırmaktan başka netice vermiyor. (İsrâ/60)
    Siz kebîr bir yükseklikle yükseleceksiniz (yani, şid*detli bir galibiyetle galib geleceksiniz}. (İsrâ/4)
    Onlara karşı Kur'ân'la kebîr (yani, şiddetli! bir cihad yap! (Furkân/52)
    2. el-Kebîr lafzı ile, yaşça büyüklük /yaşlılık kasde-dilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Babamız ise kebîr {yani, yaşlı} bir şeyhtir. (Kasas/23)
    Kendisine kiber (yani, yaşlılık} isabet etsin... (Baka*ra/266)
    3. el-Kebîr, yaş itibariyle değil, re'y Igörüş ve Um iti*bariyle büyük /ileri manasında kullanılmıştır; şu âyet*lerde böyledir:
    Onların kebîri (yani, görüş ve Um itibariyle ileri olan kardeşleri -ki o onların yaşça en büyükleri değildi-} dedi ki... (Yûnus/80)
    Muhakkak ki o sizin kebîrinizdir (yani, o, aranızda sihri en iyi bileninizdir, sihirde en ileri olanınızdır. -Yoksa o, yaş itibariyle onların en büyükleri değildi-}. (Tâ-Hâ/71)
    Bunun bir benzeri de Şu'arâ sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    4. el-Kebîr, çok [el-kesîr] Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. anlamında kullanılmış*tır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Sağîr (yani, az} veya kebîr (yani, çok) olsun, onu yaz*maya üşenmeyin! (Bakara/282)
    Onlar sağîr (yani, az} veya kebîr (yani, çok} ne infak ederlerse... (Tevbe/121)
    5. el-Kebîr, azîm [pek büyük j azametli] manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    O kebîrdir (yani, pek azametlidir, pek büyüktür}, mü-te'âl'dir. (Ra'oV9)
    Şüphe yok ki Allah 'âlîdir (yani, pek yücedir; O'ndan daha yüce hiçbir şey yoktur}, kebîrdir (yani, pek aza*metlidir/pek büyüktür; O'ndan daha büyük hiçbir şey yoktur}. (Nisâ/34)
    Kur'ân'da benzeri buyruklar çoktur.
    6. el-Kibriyâ', mülk I egemenlik ve sultan j saltanat anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    (Fir'avn, Musa'ya şöyle dedi}: "Yeryüzünde kibriyâ' (yani, egemenlik ve saltanat} ikinizin olsun diye mi geldiniz?!" (Yûnus/78)
    Göklerde ve yerde kibriyâ' (yani, egemenlik ve salta*nat} O'nundur. (Câsiye/37)
    7. el-Kebîr kelimesi, ağır anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Eğer onların yüz çevirmeleri sana kebîr [kebura] {ya*ni, ağır} geliyorsa... (En'âm/35)
    Eğer aranızda kalışım ve Allah'ın âyetlerini ihtar edişim size kebîr [kebura] {yani, ağır} geliyorsa...
    (Yûnus/71)
    8. Kebîr kelimesi; uzun I uzayan, sürüp giden ma*nasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Siz başka/değil, kebîr (yani, uzayıp giden, sürüp gi*den} bir dalâlet içindesiniz. (Mülk/9) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  9. #39

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    67. Yûza'ûn


    Yuza'ûn, iki şekilde tefsir edilir:
    1. Yûza'ûn kelimesi, sürülmek, yedilmek, sevkolun-nıak anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gi*bi:
    Süleyman'ın huzuruna cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları haşroldu/toplandı. Onlar topluca sevkolunurlardı/sürülüp götürülürlerdi [yûza'ûn]. (Nemi/17)
    Her ümmetten âyetlerimizi yalanlayan bir bölük hasredeceğimiz gün, onlar sevkolunurlar/sürülüp gö*türülürler [yûza'ûn]. (Neml/83)
    Allah'ın düşmanları haşrolunacakları gün, onlar ate*şe sevkolunurlar/sürülüp götürülürler [yûza'ûn]. (Fussilet/19)
    2. Euzi'nî lafzı, bana şükretmeyi ilham et anlamın*da kullanılmıştır; Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. şu âyette olduğu gibi:
    {Süleyman şöyle dua etti}: "Rabbim! Evzi'nî {yani, ba*na ilham, et ki}, bana ve ana-babama ihsan ettiğin ni*metine şükredeyim." (Neml/19)
    Ebû Bekr b. Kuhâfe'nin şu sözünde de bu manada*dır: Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Nihayet olgunluk çağına ulaştığı ve kırk yaşma gir*diği zaman dedi ki: "Rabbim! Evzi'nî {yani, bana il*ham et ki}, bana ve ana-babama ihsan ettiğin nimeti*ne şükredeyim." (Ahkâm15) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    68. El-Firâr


    el-Firâr, dört şekilde tefsir edilir:
    1. el-Firâr, kaçmak anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    De ki: "Eğer ölümden yahut öldürülmekten fırâr edi*yorsanız {yani, kaçıyorsanız} fırâr size bir fayda ver*mez. Verdiği takdirde de pek az dışında istifade etti*rilmezsiniz." (Ahzâb/16)
    Sizden korkunca da içinizden firar ettim {yani, kaç*tım}. (Şu'arâ/21)
    2. el-Firâr, hoşlanmama I kerih görme manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    De ki: "Kendisinden firar ettiğiniz {yani, hoşlanmadı*ğınız} ölüm, muhakkak gelip sizi bulacak." (Cuma/8)
    3. el-Firâr kelimesi; iltifat etmemek, dönüp bakma*mak, aldırmamak manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Kişinin kardeşinden firar edeceği {yani, kardeşine il*tifat etmeyeceği, dönüp bakmayacağı, aldırmayacağı} gün... (Abese/34)
    4. el-Firâr, uzaklaşmak manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Fakat benim davetim, onların firarlarından {yani, uzaklaşmalarından} başka bir şeylerini arttırmadı. (Nûh/6) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  10. #40

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    69. Ce'alu


    Ce'alû, iki şekilde tefsir edilir:
    1. Ce'alu, Allah'ı nitelendirmek /vasfetmek / tavsif etmek anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Cinleri Allah'a ortak kıldılar [ce'alû] {yani, Allah'ın ortakları olarak nitelendirdiler}; halbuki onları O ya*rattı. (En'âm/100)
    O'na kullarından bir cüz kıldılar [ce'alû] {yani, kulla*rından birtakım kimseleri Allah'ın ortağı olarak nite*lendirdiler}. (Zuhruf715)
    Allah'a kızlar kılarlar [yec'alûne] {yani, Allah'ı kızla*rı olmakla nitelendirirler}. (Nahl/57)
    Rahmân'm kulları olan melekleri de dişi kıldılar [ce'alû] {yani, dişi olarak nitelendirdiler}. (Zuhruf/19)
    2. Ce'alû; yaptılar, işlediler anlamında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Onlar, yarattığı ekin ve en'âm'dan Allah için bir na-sib yaptılar [ce'alû]. (En'âm/136)
    De ki: "Allah'ın size indirdiği ve sizin de bir kısmını haram, bir kısmını helâl yaptığınız [ce'altum] rızk hakkında reyiniz nedir?" (Yûnus/59) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    70. Es-Sebîl


    es-Sebîl, onüç şekilde tefsir edilir:
    1. Sebîlullâh, Allah'ın taatında I Allah'a itaat uğ*runda demektir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Mallarını sebîlullâh {yani, Allah'a itaat uğrunda} in-fak edenlerin meseli... (Bakara/261)
    Fî-sebîlullâh {yani, Allah'a itaat uğrunda} infak edin! (Bakara/195)
    îmân edenler fî-sebîlullâh {yani, Allah'a itaat uğrun*da} savaşırlar... (Nisâ/76)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    2. Sebîl, ulaşabilmek /güç ve imkân bulabilmek an*lamında kullanılmıştır; Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. şu âyette olduğu gibi:
    Sebiline [yoluna] gücü olanların {yani, ulaşabilecekle*rin: azık ve binek elde etmek suretiyle oraya ulaşabi*lecek ve haccedebilecek olanların} Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. O Ev'i haccetme*si, Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. (Âl-i İm-rân/97)
    3. Sebil, çıkış anlamında kullanılmıştır; şu âyetler*de olduğu gibi:
    Bak, sana nasıl meseller darbedip dalâlete düştüler. Artık onlar' bir sebîl {yani, bir çıkış} bulmaya güç ye-tiremezler. fİsrâ/48)
    Bunun bir benzeri de Furkân sûresinde yer almak*tadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Ölüm onları alıncaya veya Allah onlara bir sebîl {ya*ni, hapisten çıkış} kıhncaya kadar... (Nisâ/15)
    4. es-Sebîl kelimesi, gidişat /âdet manasında kulla*nılmıştır; şu âyetlerde böyledir:
    Babalarınızın nikâhı geçmiş bulunan kadınları ni*kahlamayın; -ancak geçmiş olan müstesna- şüphe yok ki o çok çirkin, pek iğrenç ve kötü bir sebîl {yani, gidişat i âdet} idi. (Nisâ/22)
    Zinaya yaklaşmayın. O gerçekten bir hayasızlıktır, kötü bir sebildir {yani, kötü bir gidişattır}. (İsrâ/32)
    5. Sebîl, bahane anlamında kullanılmıştır; şu âyet*te olduğu gibi:
    Serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara öğüt ve*rin... Eğer size itaat ederlerse, artık aleyhlerine bir sebîl (yani, bahane} aramayın! (Nisâ/34)
    6. Sebîl, dîn anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde
    olduğu gibi:
    Mü'minlerin sebilinden {yani, dininden} başkasına tâbi olursa... (Nisâ/115)
    Böylece arada bir sebîl {yani, dîn} tutmaya yeltenen*ler... (Nisâ/150)
    Rabbinin sebiline {yani, dînine} hikmetle davet et! (Nahl/125)
    Benzeri âyetler çoktur.
    7. Sebîl, hudâ/hidâyet anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Allah her kimi {hidâyetten} dalâlete düşürürse, artık sen ona bir sebîl {yani, hudâya I hidâyete iletecek bir yol} bulamazsın. (Nisâ/88)
    Her kimi de Allah {hidâyetten} dalâlete düşürürse, artık onun için bir sebîl {yani, hudâya I hidâyete ilete*cek bir yol} yoktur. (Şûrâ/46)
    8. Sebîl, hüccet/delil anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Allah mü'minlerin aleyhine kâfirlere bir sebîl (yani, hüccet/delili vermeyecektir. (Nisâ/141)
    9. Sebîl, tarîk I yol anlamında kullanılır; şu âyetler*de olduğu gibi:
    Hiçbir çareye gücü yetmeyen, sebîl bulamayan (yani, (hicret etmek için) Medine 'ye giden yolu bilmeyen} er*keklerden, kadın ve çocuklardan mustaz'af olanlar müstesna. (Nisâ/98)
    Ola ki Rabbim beni sevâ'e's-sebîl'e (yani, Medyen'e götüren a"üzyola} iletir. (Kasas/22)
    10. Sebîl, hidâyet yolu anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    İşte bunlar, mekanları daha şerli ve sevâ'i's-sebîl'den (yani, yolun hidâyete ileteninden} daha çok sapmış kimselerdir. (Mâide/60)
    Sevâ'i's-sebîl'den (yani, yolun hidâyete ileteninden} sapmış... (Mâide/77)
    Benzeri âyetler çoktur.
    11. Sebîl, düşmanlık anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Kim de zulme uğradıktan sonra intikamını alırsa, a-r-tık onlar aleyhine sebîl (yani, düşmanlık! yoktur.... sebîl (yani, düşmanlık} sadece insanlara zulmedenler aleyhinedir. (Şûrâ/41-42)
    12. Sebîl, O'na i Allah'a itaat anlamında kullanıl*mıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ancak Rabbine bir sebîl edinen (yani, Rabbine itaat 240 yolunu seçen} kimseler (olmanızı) diliyorum. (Fur-kân/57)
    Doğrusu bu bir hatırlatmadır. Artık dileyen Rabbine bir sebîl edinir (yani, O'na itaat yolunu seçer}. (Müz-zemmil/19)
    İnsan sûresinde Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. de bu manada kullanılmıştır.
    13. Sebil, millet [dîn ve şeriat] anlamında kullanıl*mıştır; şu âyette olduğu gibi:
    De ki: "Bu benim sebîlimdir" (yani, milletimdir [dîn ve şeriatimdir]}. (Yûsuf/108) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

Sayfa 4/10 İlkİlk 12345678910 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •