Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 5/10 İlkİlk 12345678910 SonSon
98 sonuçtan 41 ile 50 arası

Konu: KUR'ÂN TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ

  1. #41

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    71. Et-Ta'âm


    et-Ta'âm, dört şekilde tefsir edilir:
    1. et-Ta'âm, insanların yedikleri I yiyecekleri anla*mındadır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    O ki onları açlıktan doyurandır. (Kureyş/4) O yediriyor, ama yedirilmiyor. (En'âm/14) Yemeğinizi yedinizmi dağılın! (Ahzâb/53) Benzeri âyetler çoktur.
    2. et-Ta'âm ile, zebhedilenler I kesilenler [kesilerek yenilen hayvanların etleri] kasdedilmiştir; şu âyette ol*duğu gibi:
    Kendilerine Kitap verilenlerin ta'âmı (yani, kestikleri hayvanların etlerini yemek} size helâldir. Sizin ta'âmmız da (yani, kestiğiniz hayvanların etlerini ye*mek del onlara helâldir. (Mâide/5)
    3. et-Ta'âm ile, iyi ve güzel balıklar kasdedümiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Deniz avı ve onun ta'âmı size helâl kılındı (yani, gü*zel balıklarda sizin için fayda vardır}. (Mâide/96)
    4. Ta'ınıû ile, içmek kasdedilmiştir; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
    îmân edip sâîih ameller işleyenlere... ta'âmlarmdan (yani, haram kılınmasından önce içtikleri içkiden} dolayı bir cünah yoktur. (Mâide/93)
    Kim ondan ta'âm etmez (yani, içmez I tatmaz} ise, şüphesiz o bendendir. (Bakara/249) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    72. Fi


    Fi edatı, yedi şekilde tefsir edilir:
    1. Fi, beraber birlikte manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Diyecek ki: "Sizden önce cin ve insanlardan geçmiş ümmetler içinde [fi] (yani, ümmetlerle beraber} ateşe girin!" (A'râff38)
    İşte bunlar, cin ve insanlardan kendilerinden önce geçmiş ümmetler içinde [fi] (yani, ümmetlerle bera*ber} aleyhlerine söz hak olmuş kimselerdir. (Ah-
    (Süleyman dedi ki}: "Kahmetinle beni sâlih kulîarının içine [fi] sok" (yani, cennette beni sâlih kullarınla beraber kıl}! (Neml/19)
    Biz onları sarihlerin içine [fi] {yani, sâlihlerle beraber cennete} sokacağız. (Ankebût/9)
    Haydi gir kullarımın içine [fi] (yani, kullarımla bera*ber} ve gir cennetime. (Fecr/29-30)
    Dokuz mucize içinde [fi] (yani, dokuz mucizeyle bera*ber} (Nemi/12)
    Onlar içinde [fi] (yani, onlarla birlikte} ay'ı bir nur kıldı. (Nûh/16)
    2. FI, 'alâ [üstünde I üzerinde, üstüne /üzerine] anla*mında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ve sizi hurma dallarına/dallarında [fi] (yani, hurma dallarının üzerine} asacağım. (Tâ-Hâ/71)
    Ona/onda [fihâ] (yani, onun üzerine} harcadıkların*dan dolayı ellerini oğuşturmaya başladı. (Kehf742)
    Meskenlerinde [fi] (yani, kasabaları üzerinde} dolaş*tıkları... (Tâ-Hâ/128)
    Meskenlerinde [fi] (yani, kasabaları üzerinde} dolaş*tıkları... (Secde/26)
    3. Fi, ilâ [...e, ...a] anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Allah'ın arzı geniş değil miydi? Siz de onda/orada [fi*hâ] (yani, ona/oraya: Medine'ye} hicret etseydiniz. (Nisâ/97)
    4. Fi, an [...den, ...dan] anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Kim bunda [fi] {yani, kim Allah'ın bu âyette zikrettik*lerinden} kör ise, o âhirette de kördür {yani o kimse Allah'ın âhirete dair zikrettiklerinden de kördür}; yol itibariyle de şaşkındır. (İsrâ/72)
    5. Fi, min [...den, ...dan] anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Her ümmetten {min anlamında fi) bir şâhid (ki bun*lar nebilerdir} çıkaracağız. (Nahl/84)
    6. Fî, indinde; I yanında anlamına kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğji gibi:
    Ömründen nice seneler bizde/bizim içimizde [finâ] (yani, yanımızda} kalmadın mı?! (Şu'arâ/18)
    (Dediler ki Şu'ayb'aj: "Hem seni bizde/içimizde [finâ] (yani, yanımızda} gerçekten zayıf görüyoruz." (Hûd/91)
    Ey Salih! Sen bundan evvel bizde/içimizde [finâ] {ya*ni, yanımızda} ümit beslenen bir kimseydin. (Hûd/62)
    7. Finâ; bizim için, bize anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Allah'da/Allah uğrunda [fillâhi] hak cihadıyla cihad
    edin {yani, Bizim içini Allah için gereği gibi amel edin}! (Hacc/78)
    Bizde/Bizim uğrumuzda {final cihad edenleri {yani, Bizim için amel işleyenleri}, elbette yollarımıza ileti*riz. (Ankebût/69) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  2. #42

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    73. Min


    Min, dört şekilde tefsir edilir:
    1. Min, kelâmda sıla [mana taşımayan ulama eda*tı] olur; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ta ki günahlarınızdan [min-zünûbikum] {yani, bütün günahlarınızı} mağfiret buyursun. (Nûh/4)
    Dinden [mine'd-dini] (yani, dîni} sizin için şeriat yaptı. (Şûrâ/13)
    Mü'min erkeklere söyle: "Bakışlarından [min-ebsâri-him] kıssınlar" {yani, gözlerini tümüyle /bakışlarının tümünü ma'siyetten sakınsınlar}. (Nûr/30)
    Mü'min kadınlara söyle: "Bakışlarından [min-ebsâri-hinne] kıssınlar" (yani, gözlerini tümüyle /bakışları*nın tümünü ma'siyetten sakınsınlar}. (Nûr/31)
    Rabbim! Bana mülkten [mine'I-mülki] (yani, mülk} verdin. (Yûsuf/101)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    2. Min-emrihi [O'nun emrinden] ibaresi, O'nun-IKendi emri ile anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde
    böyledir:
    Emrinden [min-emrihi] (yani, emri ile} rûh ilka edi*yor. (Mü'min/15)
    Onda melekler ve rûh, Rabb'lerinin izniyle herbir emrden [min-külli emrin] {yani, herbir emr ile} iner de iner. (Kadr/4)
    Ve o sıkıştırılan bulutlardan [mine'l-mıt'sırâtt] {yani, sıkıştırılan bulutlar ile} şarıl şarıl bir su indirdik. (Nebe/14)
    Önünden ve arkasından onu Allah'ın emrinden [min-emrillâhi] {yani, Allah'ın emri ile} muhafaza eden iz*leyiciler vardır. (Ra'd/11)
    3. Min, fi [...de, ...da, içinde] anlamında kullanıl*mıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    O zaman Allah'ın emrettiği yerden [min-haysu eme-rekumullâhu] onlara varın (yani, Allah'ın emrettiği yer olan ferc'de onlarla ilişki kurun}! (Bakara/222)
    De ki: "Allah'ı bırakıp çağırdığınız ortaklarınız hak*kında reyiniz nedir? Onlar yerden [mine'l-ardı] {ya*ni, yerde};şeyi yarattılar Bana gösterin!" (Fâtır/40)
    i Bunun bir benzeri de Ahkâf sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    4. Min, 'ala [...e, ...a, ...üzerine I karşı] anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Âyetlerimizi yalanlayan kavmden [mine'l-qavmi] {ya*ni, kavme karşı} o'na {yani, Nuh'a} yardım ettik. (En*biyâ/77) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    74. Emr


    Emi; onüç şekilde tefsir edilir:
    1. Emr, dîn manasında kullanılmıştır; şu âyetlerdp olduğu gibi:
    Nihayet hak geldi ve hoşlanmamalarına rağmen Allah'm emri {yani, Allah'ın Nebisi'ne emr olarak ver*diği, fakat kendilerinin dahil olmadıkları İslâm Dî*ni} üstün oldu. (Tevbe/48)
    Onlar enirlerini {yani, kendisiyle emr olundukları halde başkasını kabul ettikleri dînleri olan İslâm'ı} aralarında parça parça ettiler. (Enbiyâ/93)
    2. Emr, qaul/söz manasında kullanılmıştır; şu
    âyette olduğu gibi:
    Hani aralarında enirlerini {yani, gaullerini /sözlerini} tartışıyorlardı (yani, konuşuyorlar /söz alış-verişinde bulunuyorlardı}... (Kehf/21)
    Enirlerini {yani, gavllerini /sözlerini} aralarında tar*tıştılar {yani, kendi aralarında konuştular / söz alış verişinde bulundular}. (Tâ-Hâ/62)
    Nihayet emrimiz {yani, qavlimiz /sözümüz} gelip de tandır kaynaymca... (Hûd/40)
    Hûd ve Salih hakkında da böyle (buyurulmuş)dur.
    3. el-Emr, azâb anlamında kullanılmıştır; şu âyet*lerde böyledir:
    Emr kaza edilince {yani, ateş ehli hakkında azâb vâ-cib olunca} şeytan da der ki... (İbrâhîm/22)
    Emr'in kaza edileceği {yani, azabın vâcib olacağı}... (Meryem/39)
    Su çekildi, emr kaza edildi {yani, suda boğulmak su*retiyle azâb vâcib/gerekli oldu}. (Hûd/44)
    4. el-Emr ile, Isâ kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    O münezzehtir. Bir emri kaza ettiğinde Syani, isa'nın babasız doğmasına hükmettiğinde -ki isa'nın babasız doğacağı O'nun ilminde olan bir şeydi-} ona yalnızca 'Ol!' der, oluverir. (Meryem/35)
    5. Emrullâh [Allah'ın emri] ile, Bedir'de katledile*cekler kasdedilmiştir; şu âyette böyledir:
    Allah'ın emri {yani, Bedir'de öldürülecek olanlara dair hükmü) geldiğinde hak ile hükmolunur. (Mü'-min/78)
    Bu buyruk JVIekke'de inmişti. Allah Mekkelilerin öldürülmesi hakkındaki emrini Medine'de gerçek*leştirdi. Enfâl süresindeki şu âyet işte bunu anlat*maktadır:
    Hani karşılaştığınız o vakit onları sizin gözlerinize az gösteriyor, sizi de onların gözlerine az gösteriyor*du ki Allah emri kaza etsin. (Enfâl/44)
    Bununla Mekke kâfirlerinin Bedir'de öldürülmesi
    kasdedilmektedir. İşte Mü'min süresindeki, Alla*h'ın emri geldiğinde hak ile hükmolunur (Mü'min/78) âyetiyle kasdedilen budur.
    6. Emr ile, Mekke'nin fethi kasdedilmiştir; şu âyet*te bövledir:
    O halde Allah'ın emri (yani, Mekke'nin fethi/ gelince*ye kadar tarabbus edin [gözetleyip bekleyin]. (Tev-be/24)
    7. Emr ile, Benî-Kurayza'nın öldürülmesi ile Benî-Nadîr'in sürülmesi kasdedilmiştir; şu âyette böyledir:
    Afv ve safh ile davranın, Allah'ın emri gelinceye (yani, Yahudilerden Benî-Kurayza'nın öldürülmesi, Be-nl-Nadîr'in sürülmesi gerçekleşinceye} kadar. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Ba*kara/109)
    Bunun bir benzeri de Mâide sûresinde yer almak*tadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    8. Emr ile, kıyamet kasdedilmiştir; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
    Allah'ın emri (yani, kıyamet} geldi. (Nahl/1)
    Ama siz Allah'ın emri (yani, kıyamet} gelinceye ka*dar tarabbus ettiniz, şüphe ettiniz, kuruntular sizi aldattı. (Hadîd/14)
    9. Emr, kadâ'/hükm manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Emr'i tedbir eder (yani, kazasına dair hükmü yalnız*ca O verir}, Hiç kimse şefaat edemez; meğer ki O'nun izninin ardından ola. (Yûnus/3) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    İyi bilin ki, halk ve emr (yani, yarattıkları hakkında dilediği şekilde hükm vermek] O'na aittir. (A'râf/54)
    10. el-Emr, vahy manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Semadan arza (yani, gök ile yer arasında} emr'i {ya*ni, vahyi} tedbir eder {yani, indirir}. (Secde/5)
    11. Emr, bizatihi emr/iş manasında kullanılır; şu âyette böyledir:
    İyi bilin ki, .emr'ler {yani, mahlukâta ait işler} Allah'a varır. (Şûrâ/53)
    12. el-Emr, nasr [zafer, yardım] manasında kulla*nılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    "O emr'den {yani, zaferden} bize birşey var mı?" di*yorlardı. De ki: "Doğrusu bütün emr Allah'ındır." (Âl-i İmrân/154)
    13. el~Emr, zenb I günah anlamına kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Böylece emrinin vebalini (yani, günahının cezasını} tattı. (Talâk/9)
    Emr'lerinin vebalini {yani, günahlarının cezasını} tatmışlardı. (Haşr/15)
    Emr'inin vebalini {yani, günahının cezasını} tatsın. (Mâide/95) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  3. #43

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    75. El-Velı


    el-Velî, on şekilde tefsir edilir:
    1. Velî ile; veled [çocuk, evlat, oğul] kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    {Zekeriyyâ şöyle dua etti}: "Bana indinden bir velî {yani, ueled/oğulj bağışla!" (Meryem/5)
    2. el-Veîî lafzı ile, akrabalığı bulunmayan arkadaş kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    O'na zülden bir velî de {yani, Kendisine isabet eden bir acizlikten ötürü yardımına ihtiyaç duyacağı bir arkadaş da} olmadı. (İsrâVlll)
    Kimi de dalâlete düşürürse, artık onu irşad edecek bir velî {yani, arkadaş} bulamazsın. (Kehf/17) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    3. el-Velî, yakın kimse anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    O gün mevlâ Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. mevlâdan birşey defedemez {yani, bir yakından bir yakınına fayda olmaz; kâfirlerden biri diğerine en küçük bir şeyle fayda sağlayamaz!. (Dulıân/41)
    Onlar {yani, kâfirler} için, kendilerine velîlerden {kâfir yakınlarından} yardım edecek {yani, azâbtan koruya*cak} kimse olmayacak; Allah'tan başka. (Şûrâ/46)
    Sizin için Allah'tan başka bir velî {yani, kâfirlerden size faydası dokunacak bir yakın} ve bir yardımcı da
    yoktur. (Ankebût/22)
    4. el-Velî, rabb anlamında kullanılmıştır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    De ki: "Gökleri ve yeri fatreden Allah'ın gayrı velî (yani, rabb} mi edineceğim?!" (En'âm/14)
    Onu bırakıp başka velîlere (yani, rabblere} tâbi ol*mayın! (A'râf/3)
    Onlar O'nu bırakıp başka velîler (yani, rabbler} edin*diler? Oysa ki Allah, velî {yani, rabb} O'dur. (Şûrâ/9)
    Çünkü onlar/.Allah'ı bırakıp şeytanları velîler (yani, onlara itaat etmek suretiyle rabbler} edindiler. (A'râf/30)
    Sonra, hak mevlâları (yani, Rabb'leri} Allah'a reddo-lunurlar. (En'âm/62)
    Bunun bir benzeri de Yûnus sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    5. el-Velî ile, ilahlar kasdedilmiştir; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
    Kazandıkları da, Allah'ı bırakıp edindikleri velîler de (yani, ilahlar da} onlardan hiçbir şey defedemez. (Câ-siye/10)
    O'nu bırakıp birtakım velîler (yani, ilahlar} edinen*ler... (Zümer/3)
    O'nu bırakıp birtakım velîler (yani, ilahlar} edinenle*re gelince, Allah onların üzerinde bir hafızdır. (Şû-râ/6)
    6. el-Velî, asabe manasında kullanılmıştır; şu âyet*te olduğu gibi:
    Doğrusu ben arkamdan gelecek velîlerden (yani, asa*be (olan akrabalarım'jdan} yana korkuyorum. (Mer*yem/5)
    7. Velî, (bâtıl) dînde ve küfürde velayet I kâfirleri ve*lî edinmek manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde söz-konusu edilen odur:
    Allah'ın kendilerine gazâb ettiği bir kavmi (yani, Ya*hudi ve Hristiyanları} velî edinen (yani, din husu*sunda velî edinen} kimseleri (yani, münafıkları} gör*medin mi? (Mücâdele/14)
    İçinizden kim onları [Yahudi ve Hristiyanları] velî (yani, dîn hususuııda velî} edinirse, muhakkak o da onlardandır. (Mâide/51)
    8. Velî, (hak) dînde velayet manasında kullanılmış*tır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Sizin velîniz, sadece Allah, O'nun Rasûlü... (Mâide/55)
    Allah îmân edenlerin velîsİdir; onları zulumâttan nu*ra çıkarır. (Bakara/257)
    9. Velî lafzı iıe, kişiyi kölelikten kurtaran kimse kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Eğer babalarını bilmiyor iseniz, dînde kardeşleriniz ve mevâlinizdirler (yani, azad ettiğiniz I kölelikten
    kurtardığınız mevlâlarınızdırlarj'. (Ahzâb/5)
    10. Velî, içtenlik Ihayırhahtık hususunda evliya edinmek manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde oldu*ğu gibi:
    Ey îmân edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri ev*liya edinmeyin {yani, içtenlik!hayırhahtık hususun*da mü'minleri bırakarak kâfirleri evliya edinmeyin!/ (Nisâ/144)
    Mü'mİnler, mü'minleri bırakıp kâfirleri evliya edin*mesin (yani, içtenlik Ihayırhahtık hususunda kâfirle*ri evliya edinmesin}'. (Âl-i îmrân/28) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    76. Sayha


    Sayha, iki şekilde tefsir edilir:
    1. Sayha, Cebrail'in dünyadaki azâb sayhası I çığlı-ğı manasında kllanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    O zulmedenleri (yani, Salih kavmini/ ise bir sayha (yani, Cebrail'in sayhası I çığlığı} yakaladı. (Hûd/67)
    O zulmedenleri {yani, Şu'ayb kavmini} ise bir sayha {yani, Cebrail'in sayhası I çığlığı} yakaladı. (Hûd/94)
    Hicr süresindeki buyruğunda olduğu gibi:
    İşrak vaktine girerken sayha {yani, Cebrail'in sayha*sı/çığlığı} onları yakaladı. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Hicr/73) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    2. Sayha, israfil'in ilk nefhası anlamında kullanıl*mıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Başka değil, tek bir sayha (yani, İsrafil'in Kıyamet Günü'ndeki ilk neflıasından} olmuş; derhal hepsi hu*zurumuza ihzar edilmişlerdir. (Yâ-Sîn/53)
    Hakkfa çağıran) sayhayı {yani, İsrafil'in ikinci neflıa-sınıj, işitecekleri gün... (Kaf/42) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  4. #44

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    77. Ez-Zubur


    ez-Zubur, beş şekilde tefsir edilir:
    1. ez-Zubur, geçmiş ümmetlere ait hadîsler/haber*ler ve onların kitaplarda yazılı olan işleri j durumları anlamında kullanılmıştır; şu âyette bu böyledir:
    Bcyyinât [apaçık deliller] {yani, nebilerin kavimlerine getirdikleri âyetler!, zubur {yani, onlardan önceki (ila*hi) kitapların hadisleri I haberleri ve nasihatleri} ve nurlu kitap (yani, emir ve nehiyleriyle aydınlatan ki*tap) ile... (Âl-i İmrân/184)
    Bunun benzen de Fâtır Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ve Nah! Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. sûresinde bulunmaktadır.
    2. ez-Zubur, (ilahî) kitaplar anlamında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Muhakkak ki o {yani, Muhammed. ve o'nun ümmeti*nin nitelikleri}, evvelkilerin zuhurunda {yani, kitap-larmd.a} vardır. (Şu',ırâ/196)
    Andolsun Biz Zikr'in {yani, Levh-i Mahfuzun} ardın*dan zebûr'da (yani, bütün (ilahî) kitaplarda} da yaz*dık... (Enbiyâ/105)
    3. ez-Zubur, Levh-i Mahfuz manasında kullanılmış*tır; şu âyette olduğu gibi:
    İşledikleri herşey o zuhurdadır (yani, Levh-i Mah*fuz'dadır}. (Kamer/52)
    4. ez-Zuber kelimesi, kütleler parçalar anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Bana demir zuberi (yani, kütleleri} getirin! (Kehf796)
    Ama insanlar işlerini kendi aralarında zubur ettiler (yani, kısım, kısım I parça parça ayırdılar}. (Mü'mi-nûn/53)
    5. ez-Zebûr, Davud'a verilen kitap anlamında kulla*nılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Davud'a da Zebur (yani, Davud'a da kitap} verdik. (Nisâ/163)
    Bunun bir benzeri de İsrâ sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    78. El-Ferah


    el-Ferah, üç şekilde tefsir edilir:
    1. el-Ferah, şımarıp azmak, azgınlık etmek anla*mında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ferahlanma (yani, şımarıp azma}! Doğrusu Allah fe-rahlananları (yani, şımarıp azanları} sevmez. (Ka-
    sas/76)
    Şüphesiz o, ferahlanır (yani, şımarıp azar}. (Hûd/10)
    Bu şundandır: Yeryüzünde haksız yere ferahlanıyor*dunuz (yani, büyüklük taslıyordunuz, şımarıp azıyor*dunuz}. (Mü'min/75)
    2. el-Ferah ile, rızâ [razı olma I hoşnutluk i memnu*niyet] kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Onlar ise dünya hayat ile ferahlandılar (yani şimdi*ki I yakın hayata razı oldular}. Halbuki dünya hayat, âhirete nisbetle bir geçimlikten başka birşey değildir.
    (Ra'd/26)
    Her hizb sahib olduğu ile ferahlık duymaktadır (ya*ni, ona razıdır}. (Rûm/32)
    İlmden yanlarında bulunan ile ferahlandılar (yani, yanlarındaki ilme razı oldular}. (Mü'min/83)
    3. el-Ferah lafzının, bizatihi ferah jsevinmek anla*mında kullanılması; şu âyette olduğu gibi:
    Hatta gemilerde bulunduğunuz ve onlar içindekileri alıp elverişli bir rüzgâr ile seyrettikleri, kendileri de bununla ferahlandıkları (yani, sevindikleri} sırada... (Yûnus/22) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  5. #45

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    79. El-Arz


    el-Arz, yedi şekilde tefsir edilir:
    1. el-Arz ile, cennet arzı kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Bizi arza {yani, cennet arzına} vâris kıldı; cennetten dilediğimiz yere yerleşiyoruz. (Zümer/74)
    Andolsun zİkr'in ardından zebûr'da da, "Arza {yani, hasseten cennet arzına} sâlih kullarım vâris olacak" diye yazdık. (Enbiyâ/105)
    2. el-Arz ile, hasseten Şam'daki Arz-ı Mukaddes kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Ve o zaafa uğratılmış kavmi, vâris kıldık arzın (yani, Ürdün ve Filistin'in} doğularına... (A'râf/137)
    Biz o'nu ve Lût'u kurtardık; bereketlendirdiğimiz ar*za {yani, Arz-ı Mukaddes'e} çıkardık. (Enbiyâ/71)
    3. el-Arz ile, hasseten Medine arzı I toprakları kas*dedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ey îmân eden kullarım! Şüphesiz Benim arzım {yani, hasseten Meduıe arzı} geniştir. O halde yalnız Bana ibâdet edin! f Ankebût/56)
    Bu buyrukla onlara, oraya [Medine'ye] hicret etme*leri emre dilmektedir.
    Allah'ın arzı {yani, Medine arzı} geniş değil miydi? Oraya hicret etseydiniz ya! (Nisâ/97)
    Kim Allah yolunda hicret ederse, arzda gidecek bir*çok yol da, genişlik de bulur. (Nisâ/100)
    4. Arz ile, hasseten Mekke arzı I toprakları kasdedil*miştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Veya Bizim arza (yani, Mekke arzına I topraklarına} gelip de onu etrafından eksilttiğimizi görmüyorlar mı? (Ra'd/41)
    "Neyiniz vardı?" diye sorarlar. "Biz arzda (yani, Mekke arzında I topraklarında} mustaz'aftık" diye cevap verir*ler. (Nisâ/97)
    Bizim arza {yani, hasseten Mekke arzına j topi'akları-naj gelip de onu etrafından eksilttiğimizi görmüyor*lar mı? O halde galibler onlar mı?! (Enbiyâ/44)
    5. el-Arz kelimesi ile, hasseten Mısır arzı /topraklan kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    [Yûsuf dedi ki}: "Beni arz (yani, Mısır topraklarının} hazineleri üzerine görevlendir!" (Yûsuf/55)
    İşte böylece Yûsuf a o arzda (yani, Mısır arzında/top*raklarında} bir yer sağladık. (Yûsuf/21)
    (Yûsuf un kardeşlerinin kebiri dedi ki}: "Artık ben bu arzdan (yani, Mısır topraklarından} aynim ayacağım; ta ki babam bana izin verinceye..." (Yûsuf/80)
    Şüphesiz Fir'avn o arzda {yani, Mısır topraklarında} ululandı. (Kasas/4)
    Biz ise irade ediyorduk ki, o arzda (yani, Mısır toprak*larında} mustaz'aflara lütfedelim... (Kasas/5)
    Onlara o arzda (yani, Mısır topraklarında} güç ve im*kân verelim... Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Kasas/6)
    Şüphesiz o arz (yani, Mısır toprakları} Allah'ındır. (Kullarından) kimi dilerse ona vâris kılar. (A'râf/128)
    Ola ki Rabbiniz düşmanınızı helak eder ve sizi o arz*da (yani, Mısır topraklarında} halef kılar. (A'râf/129)
    ...yahut o arzda {yani, Mısır topraklarında} üstün ge*lip fesad çıkarmasından (korkuyorum). (Mü'min/26)
    Ey kavmim! Bugün bu arzda {yani, Mısır toprakların*da} Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. üstünlük sahibi olarak mülk sizin. (Mü'min/29)
    6. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. el-Arz ile, müslümanların topraklan kasde-dilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Doğrusu Ye'cûc ve Me'cûc bu arzda (yani, müslüman*ların topraklarında} müfsidlik ediyorlar. (Kehf/94)
    7. el-Arz ile,,.yeryüzünün tümü kasdediîmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    O arzda (yani, yeryüzünün tümünde} hareket eden hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yok*tur ki... (En'âm/38)
    Eğer arzdaki (yani, yeryüzünün tümünde bulunan}
    ağaçlar kalem olsaydı... (Lokmân/27)
    Benzeri âyetler çoktur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    80. El-Feth


    el-Feth, dört şekilde tefsir edilir:
    1. el-Feth, kadâ' [yargı / hükm] anlamında kullanıl*mıştır; şu âyetlerde böyledir:
    Hakikat şu ki, Biz sana feth ettik: apaçık bir feth (ya*ni, senin lehine hükmettik: apaçık bir hükm}. (Feth/1)
    Sonra, aramızı fethedecek (yani, aramızda hükm ve*recek}, hak ile; ve O, her şeyi bilen bir fettahtır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Sebe726)
    Rabbimiz! Bizimle kavmimizin arasını hak ile iftah et! Sen fâtihlerin (yani, hüküm verenlerin} en lıayırlı-sısm. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (A'râf/89)
    Derler ki: "(Söyleyin bakalım) bu feth (yani, hükm} ne zaman; eğer doğru söyleyenler iseniz." De ki: "Feth (ya*ni, hükm} Günü'nde kâfirlere îmânları fayda vermez." (Secde/28-29)
    2. el-Feth, göndermek manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Allah insanlara rahmetinden feth edecek {yani, rızkın*dan gönderecek} olursa, onu tutacak olmaz. (Fâtır/9)
    Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc feth edildiğinde (yani, gön*derildiğinde}... (Enbiyâ/96)
    Nihayet üzerlerine şiddetli bir azâb kapısı feth ettiği*mizde (yani, üzerlerine (şiddetli bir azâb) gönderdiği*mizde}... (Mü'minûn/77)
    3. el-Feih lafzının, bizatihi feth [açmak, açılmak] anlamında kullanılışına şu âyet Örnektir:
    Nihayet oraya gelip kapıları feth edildiğinde {yani, açıldığında}.,. (Ziimer/73)
    4. el-Feth, nasr [yardım, zafer] manasında kullanıl*mıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ola ki Allah o fethi {yani, Muhammed'e (o'na ve o'nun âline selâm, olsun) nasrı [yardımı-zaferi]}, yahut in*dinden bir emr ihsan eder. (Mâide/52)
    Allah'tan bir nasr ve yakın bir feth {yani, çabuk bir yardım ve zafer}... (Saff/13) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  6. #46

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    81. El-Kerîm


    el-Kerim, altı şekilde tefsir edilir:
    1. el-Kerîm, güzel manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ve sizi kerîm bir medhale (yani, güzel bir yere: cenne*te} sokarız. (Nisâ/31)
    Doğrusu bana kerîm {yani, güzel} bir mektub bırakıl*dı. (Neml/29)
    2. el-Kerîm, mevki ve makamı itibariyle Allah ya*nında üstün ve değerli anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Şüphesiz ki o, kerîm {yani, Rabbinin yanında değer*li} bir RasûTün sözüdür. (Tekvîr/19)
    Şüphesiz ki o, kerîm {yani, Rabbinin yanında değerli} bir Rasûlün {yani, Cebrail'in} sözüdür. (Hâkka/40)
    Şüphesiz ki Allah yanında en kerîm {yani, mevki iti*bariyle en değerli} olanınız, {dünyada} en fazla ittiqa edeninizdir. (Hucurât/13)
    3. el-Kerîm, kendini üstün ve değerli saymak mana*sında kullanılmıştır; şu âyette böyledir:
    Tat bakalım, çünkü sen azîz, kerîmsin {yani, kendini üstün ve değerli sayan bir kimsesin}, (Duhân/49)
    4. Kiram lafzı ile, müslümanlar I teslim olanlar kasdedilmiştir; Hafaza melekleri hakkındaki şu âyette olduğu gibi:
    Kiram yazıcılar vardır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (İnfitâr/11)
    5. Kerîm lafzı ile, tebârek ve teâlâ Rabb, kusurları bağışlamak kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Kerîm arşm rabbidir (yani, kusurları- bağışlayandır}, Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Mü'minûn/116)
    {Süleyman dedi ki}: "Şüphesiz Rabbim ganidir, ke*rîmdir" {yani, kusurları bağışlayandır}. (Neml/40)
    O kerîm (yani, kusurları bağışlayan) Rabbine karşı seni aldatan nedir? (İnfîtâr/6)
    6. Kerim, faziletli I üstün anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    (îblis dedi ki}: "Şu benden kerîm {yani, bana üstün} tuttuğuna..." (İsrâ/62)
    Andolsun biz Ademoğulları'nı tekrîîn ettik {yani, üs*tün tuttuk}. (İsrâ/70)
    ...ona ikrani eder (yani, onu üstün tutar} ve ona ni*metler verirse, "Rabbim bana ikram etti" (yani, beni üstün tuttu} der. (Fecr/15) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    82. Mesel


    Mesel, dört şekilde tefsir edilir:
    1. Mesel; benzerlik, benzer şeyler I benzer durumlar anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    işte o meseller (yani, benzer durumlar} var ya, Biz onları insanlar için darbediyoruz (yani, vasfediyo-ruz}. (Ankebût/43)
    Allah bir mesel darbetti {yani, benzer bir durumu vasfettil. (Nahl/75, Zümer/29, Tahrîm/10)
    İşte onların Tevrat'taki meseli. Onların İncil'deki meseline (yani, onların durumlarının benzerine} ge*lince... (Feth/29)
    2. Mesel; hayat tarzı, âdet, yol, hâl ve gidiş, davra*nış anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Yoksa siz, sizden önce geçenlerin mesel olmuş halleriyle (yani, geçmiş ümmetlerin mü'minleri için âdet olmuş hallerle} karşılaşmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?! (Bakara/214)
    Evvelkilerin meseli ({yani, halleri}) geçti. (Zuhruf/8)
    Sizden önce geçenlerden bir mesel (yani, geçmiş üm*metlerden azaba uğrayanların hâlleri}... (Nûr/34)
    3. Mesel, ibret anlamına kullanılmıştır; şu âyetler*de olduğu gibi:
    Böylece onları bir selef ve bir mesel {yani, bir ibret} kıldık; sonrakiler {yani, onların ardından gelecekler} için. (Zuhruf/56)
    Doğrusu o [îaâ], başka değil, kendisine nimet verdiği*miz bir kuldur ve Biz o'nu İsrâîloğulları'na bir mesel (yani, ibret} kıldık. (Zuhruf/59)
    4. Mesel, azâb anlamına kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Her birine {yani, geçmişteki ümmetlerin her birine} meseller darbetmiştik {yani, dünyada başlarına ine*cek azabı vasfetmiştik /anlatmıştık}. (Furkân/39)
    Size meseller de darbettik (yani, geçmiş ümmetlerin başına gelen azâbları da anlattık}. (İbrâhîm/45)
    Bu buyrukla Mekke kâfirleri korkutulmaktadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  7. #47

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    83. En-Nüşûr


    en-Nüşür, dört şekilde tefsir edilir:
    1. en-Nüşûr, hayat canlılık manasında kullanıl-mıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    O, semadan [yukarıdan/bulutlardan] belli bir ölçü ile su indirendir. Onunla Ölmüş bir beldeyi neşrettik (yani, ölmüş bir beldeye canlılık I hayat verdik}. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız. (Zuhruf/11)
    Allah odur ki, rüzgârları gönderir de bir bulut kaldı*rıp onu ölmüş bir beldeye sevkeder, derken ona ölü*münün ardından hayat verir. İşte nüşûr da böyledir (yani, ölü toprağın su ile canlanıp bitkiler bitirdiği gibi, siz de ölümünüzün ardından dirileceksiniz /ha*yat bulacaksınız}. (Fâtır/9)
    2. en-Nüşûı?'kelimesi, ba's: diriliş jdiriltiliş mana*sında kullanılmıştır; ki şu âyetlerde böyledir:
    Onlar ne ölüme, ne hayata, ne de nüşûra mâlikler (ya*ni, onlar ne de diriltmeye: Ölüleri diriltmeye kadirler}. (Furkân/3)
    Arzdan ilahlar edindiler; onlar mı neşredecekler (yani, arzdan ölüleri onlar mı diriltecekler}'?! (Enbiyâ/21)
    Ve nüşûr (yani, ölümün ardından diriliş (diriltilmek suretiyle dönüş)} Onadır. (Mülk/15)
    Hayır, onlar nüşûr ümit etmiyorlar {yani, (ölümden sonra) diriltilmekten haşyet duymuyorlar}. (Fur-kân/40)
    3. Neşr kelimesi, yaymak I yayılmak manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ve rahmetini neşredendir (yani, rahmetini: yağmuru yayandır}. (Şûrâ/28)
    Rabbiniz size rahmetinden neşretsin {yani, rızkını si*ze yaysın}. (Kehf/16)
    Ve O ki, rahmetinin önünde rüzgârları neşrediciler [nuşran] Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (yani, rüzgârları ve bulutları yağmur için yayıcılarj olarak göndermekte... (Furkân/48)
    Bunun bir benzeri de A'râf sûresinde yer almaktadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    ...ve rahmetinin Önünde rüzgârları neşredicilet [nuş-ran/ Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (yani, rüzgârları ve bulutları, yağmur için ya-yıcılar} olarak gönderen mi?! (Neml/63)
    ...sonra, beşer olup intişar ediyorsunuz (yani, yayılı*yorsunuz}. (Rûm/20)
    4. en-Nüşûr kelimesi, dağılmak I ayrılmak anla*mında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    ...yemeği yedinizmi hemen intişar edin (yani, dağı*lırı}! (Ahzâb/53)
    Artık o salât tamamlandım! arzda intişar edin jyanl, dağdın}! (Cuma/10)
    Gündüzü de bir nüşûr (yani, onda rızık aramak için dağıldıkları bir vakit} yaptı. (Furkân/47)
    Mukâtil b. Süleyman'ın -Yüce Allah'ın rahmeti üzerine olsun- el-Eşbah ve'n-Nezâir (adlı eser)inden birinci cüz bu*rada taniamlanmaktadır. Yüce Allah'ın izniyle ikinci cüz bunun akabinde gele*cektir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Devamı Akşama

  8. #48

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Devamı

    Bismil lâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm

    84. Ersâhâ


    Ersaha, iki şekilde tefsir edilir:
    1. Ersâhâ; tesbit etmek /sabitleştirmek, sağlamlaş*tırmak manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Dağları irsa' etti [ersâhâ] {yani, yeryüzü, üzerindeki-lerle birlikte zeval bulmasın diye yerleri dağlarla sağ*lamlaştırdı!. (Nâziât/32)
    Ve râsiyât (yani, sabit} kazanlar... (SebeV13)
    Onda/orada revâsî {yani, arzı, kendileriyle tesbit et*mek I sağlamştırmak için dağları ona ağır baskılar olarak} bıraktık. (Kaf/7)
    2. Mursâhâ, demir atma I gerçekleşme zamanı ma*nasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Sana Saat'i, onun ne zaman irsah edeceğini [mursâ*hâ] {yani, ne zaman demir atacağın I gerçekleşeceği*ni} soruyorlar. (A'râf/187)
    Sana Saat'i, onun ne zaman irsah edeceğini [mursâ*hâ] {yani, ne zaman demir atacağını /gerçekleşeceği*ni} soruyorlar. (Nâziât/42) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    85. Ev


    Ev, üç şekilde tefsir edilir:
    1. Ev; bilakis I aksine, hattâ manasında kullanıl*mıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Biz o'nu yüzbine, ev {yani, hattâ} daha ziyadesine gönderdik. (Sâffât/147)
    Saat'in emr'i ise başka değil, bir göz kırpma gibi, ev {yani, hattâ} o daha yakındır/kısadır. (Nahl/77)
    Qâbe qavseyni [bir yayın iki ucu/iki yay kadar] oldu, ev {yani, hattâ} daha yakın. (Necm/9)
    2. Ev kelimesindeki —elif harfinin sıla [fazladan gelmiş] olması sebebiyle- ve manasında kullanılması; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Belki tezekkür eder, ev (yani, ve} haşyet duyar. (Tâ-Hâ/44)
    ...ev {yani, ve} tezekkür edecekti. (Abese/4)
    Belki ittiqa ederler, ev {yani, ve} {Kur'âıı} onlar için bir zikr ihdas eyler. (Tâ-Hâ/113)
    ...bir özr ev {yani ve} uyarı olmak üzere. (Mürselât/6)
    3. Ev, muhayyerlik ifade eder; şu âyetlerde olduğu gibi:
    ...on miskini-fakiri doyurmak, ev {yani veyaj giydir*mek, ev {yani veyaj bir kole-cariye azad etmektir. {yani, bunlardan birini seçmekte muhayyersiniz}. (Mâide/89)
    Katledilmeleri ev {yani, veya} asılmaları ev {yani, ve*ya} ellerinin kesilmesi {yani, bunlardan birini seç*mekte muhayyersiniz}.., (Mâide/33)
    Ona oruçtan, ev {yani, veyaj sadakadan, ev {yani, ve*ya} kurbandan fidye vardır {yani, o, bunlardan birini seçmekte muhayyerdir}. (Bakara/196) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  9. #49

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    86. Em


    Em, üç şekilde tefsir edilir:
    1. Em lafzındaki mim harfinin sıla (yani, hem*zenin soru edatı anlamı alınarak, mim harfini?! ulama edatı) olması; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Yoksa [em] bir şeysiz mi/bir sebeb olmadan mı halke-dildiler?! (Tûr/35)
    Burada mim harfi sıladır; dolayısıyla em huliqû min-ğayri şey'in ibaresi, e huliqû min-ğayri şey'in [yoksa bir şeysiz mi/bir sebeb olmadan mı halkedildiler?!] anlamındadır.
    Yoksa [em] kızlar O'nun mu?! (Tûr/39)
    Burada da mim harfi, sıladır; (dolayısıyla em le-hu'l-benâtu ifadesi, e lehu'l-benâtü [yoksa kızlar O'nun mu?!] demektir).
    2. Em; hattâ, bilakis /aksine manasında kullanıl*mıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Em {yani, aksine} sözden bir zahir (söylüyorsunuz). (Ra'd/33)
    Em, burada, Yoksa ... mü ...? manasında değil, ak*sine [bel] manasında olup, ibare "Aksine sözden bir zahir söylüyorsunuz" manasındadır.
    Em {yani, aksine} ben o'ndan daha hayırlıyım. (Zuh-
    Em burada, "Yoksa ... değil miyim?" manasında de*ğil, aksine [bel] manasında olup, ibare "Aksine ben o'ndan daha hayırlıyım" anlamındadır.
    Onlar, "Em {yani, aksine} biz birbirine yardım eden bir topluluğuz" diyorlar. (Kamer/44)
    Em burada da, Yoksa ... mu? manasında değil, ak*sine [bel] manasında olup, ibare "Aksine biz birbiri*ne yardım eden bir topluluğuz" diyorlar anlamın*dadır.
    3. Em edatı, veya I ya da i yahut manasında soru edatı olarak da kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Em {yani, yahut} sema hakkında emin mi oldunuz; üzerinize ölümcül bir fırtına göndermesinden?! (Mülk/17)
    Em {yani, yahut} sizi tekrar oraya iade edip de... (İsrâ/69) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    87. Mâ-Beyne Eydîhim Ve Mâ-Halfehum


    Mâ-beyne eydîhim ve mâ-halfchum ibaresi, dört şe*kilde tefsir edilir:
    1. Mâ-beyne eydîhim ifadesi, halkedilişleri öncesi olanlar; ve mâ-halfehum ifadesi ise halkedilişleri son-rası olanlar manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
    O, mâ-beyne eydîhim {yani, onların! meleklerin kedilişleri öncesi olanları} ve mâ-halfehum {yani, on*ların I meleklerin halkedilişleri sonrası olanları} bilir. (Bakara/255)
    Mâ-beyne eydînâ {yani, halkedilişimiz öncesi olanlar} ve mâ-halfenâ {yani, halkedilişimiz sonrası olan*lar}... (Meryem/64) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    O, mâ-beyne eydîhim {yani, onlardan I meleklerden Önce olanları} ve mâ-halfehum {yani, onlardan I me*leklerden sonra olanları} bilir. (Tâ-Hâ/110)
    2. Beyne eydîhim, âhiret; ve halfehum dünya için kullanılmıştır; -Cebrail'in ağzından dile getirilen- şu âyetlerde olduğu gibi:
    Mâ-beyne eydînâ {yani, âhiretteki her şeyi ve mâ-halfe*nâ {yani, dünyadaki her şey} Onundur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Meryem/64)
    Sonra, sokulacağım; min-beyni eydîhim {yani, âhiret tarafından gelerek, onlara ölümden sonra asla diriliş olmadığını bildireceğim} ve min-halfîhim {yani, dün*ya tarafından gelerek, onu gözlerine güzel gösterece*ğim}. (A'râf/17)
    Onlara şeytanî dürtüleri musallat ettik. Onlar da on*lara mâ-beyne eydîhim {yani, Ölümden sonra ahirette asla diriliş olmadığı fikrini} ve mâ-halfehum {yani, dünyayı: ?na'siy etleri Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. gözlerine} güzel gösterdiler. (Fussilet/25)
    Onlara denildiği vakit: "Mâ-beyne eydîkum {yani, âhiret azabına karşı} ve mâ-halfekum {yani, dünya azabına karşı} ittiqa edin..." (YâSîn/45)
    3. Mâ-beyne eydîhim ve mâ-halfehum ibaresi, dün*yada öncelik ve sonralık ifade eder; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Min-beyni yedeyhi (yani, ondan önce Hûd ve Salih gibi kavimlerine gönderilen rasûller geçmişti} ve min-halfi-hi {yani, ondan sonra da, "Allah'tan başkasına ibâdet etmeyin!" diyen} uyarıcılar gelip geçmişti. (Ahkâf/21)
    Hani rasûlleri onlara geldiği vakit, min-beyni eydî*him (yani, onlardan; Hûd ve Salih'ten Önce geçen ra*sûller kavimlerine} "Allah'tan başkasına ibâdet etme*yin..." (Fussilet/14)
    4. Mâ-beyne eydîhim ve mâ-halfehum ibaresiyle, akraba, aşiret kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Sema ve arzdan, mâ-beyne eydîhim {yani, önlerinde-kileri} ve mâ-halfehum {yani, arkasındakileri} gör*müyorlar mı? (Sebe'/9)
    Çünkü Âdemoğlu önünden de, arkasından da se*mayı ve arzı görüyordu.
    Min-beyni eydîhim {yani, önlerinden} bir sed ve min-halfıhim {yani, arkalarından} bir sed çektik. (YâSîn/9) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  10. #50

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    88. El-'Âlemîn


    el-'Âlemîn, beş şekilde tefsir edilir:
    1. el-'Âlemîn ile, hasseten insanlar ve cinler kasde*dilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Hamd, 'âlemînin {yani, insanlar ve cinlerin} rabbi Al*lah'ındır. (Fâtiha/2)
    'Âlemîne (yani, insanlara ve cinlere} uyarıcı olsun di*ye... (Furkân/1)
    O, başka değil, âlemin {yani, insanlar ve cinler} için bir hatırlatmadır. (Tekvîr/27)
    Bunun bir benzeri de Sâd sûresinde bulunmakta*dır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    2. el-'Âlemîn lafzı ile, kendi zamanlarındaki 'âlem*ler [insanlar] kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ey İsrâîloğulları! Size verdiğim nimetlerimi ve sizi 'âlemin {yani, kendi zamanındaki 'âlemler [insanlar]} üzerine tafdil ettiğimi hatırlayın! (Bakara/47)
    Andolsun ki Biz onları bir ilm üzere 'âlemin {yani, ken*di zamanındaki 'âlemler [insanlar]} üzerine ihtiyar et*miştik. (Duhân/32)
    Onları {yani, İsrâîloğulları 'nıj âlemin {yani, kendi zamanlarındaki 'âlemler [insanlar]} üzerine tafdil et*miştik. (Câsiye/16)
    Bunun bir benzeri de yine aynı sûrede geçmekte*dir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    3. el-'Alemîn ile, Adem'den Kıyâmet'e kadar -kendi cinsinden- gelecek tüm insanlar kasdedilmiştir; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Şüphesiz ki {ey Meryem} Allah seni seçti ve tahir kıldi, hem de âlemin kadınları (yani, Adem'den itibaren bütün kadınların) üzerine seçti. (Al-i İmrân/42)
    'Alemin (yani, Adem'den Kıyamet'e kadarki bütün in*sanlar} için bereketler verdiğimiz arza... (Enbiyâ/71)
    4. el-'Alemin kelimesi ile, Nûh'dan sonrakiler kas-dedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Âlemin (yani, Nuh'tan sonraki insanlar) içinde Nuh'a selâm (yani, Nuh'un ardından o'na yapılan güzel senalar). (Sâffât/79)
    Bununla Nûh'dan sonra insanlar tarafından o'na yapılacak güzel övgüler kas de dilmektedir.
    5. el-'Âlemîn ile, Ehl-i Kitap kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Yoluna gücü yetenlerin O Ev'i haccetmesi Allah'ın in*sanlar üzerindeki bir hakkıdır. Artık kim nankörlük ederse şüphesiz ki Allah, âleminden (yani, Ehl-i Ki-tap'tan -çünkü onlar kaccın farz olduğu görüşünde değillerdi-} ganidir. (Al-i İmrân/97) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    89. El-İnzâr


    en-Nüzur, üç şekilde tefsir edilir:
    1. en-Nüzur, sakındırmak anlamında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    İnsanları inzâr et (yani, Mekke kâfirlerini, azâb ile sakındır). (Yûnus/2)
    Kendilerini inzâr etmen (yani, sakındırman! ile inzâr etmemen (yani, sakındırmaman} onlar için birdir: îmân etmezler. (Bakara/6)
    Atalarının inzâr edildiği (yani, sakındırıldığı) gibi, bir kavmi Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. -ki gafil durumdalar- inzâr etmen (yani, atalarının sakındırıldığı gibi, Kur'ân-ı Kerîm'deki tehditler ile bir kavmi sakındırman} için... (Yâ-Sîn/6)
    Kendilerini inzâr etmen (yani, sakındırman} ile inzâr etmemen (yani, sakındırmaman) onlar için birdir: îmân etmezler. (Yâ-Sîn/10)
    2. en-Nüzur, haber manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Bu da evvelki nüzurdan (yani, geçmiş ümmetlerin haberlerinden) bir nezirdir (yani, bir haberdir}.
    Onlara döndükleri zaman kavimlerini inzâr etsinler (yani, kavimlerine haber versinler}. (Tevbe/122)
    3. en-Nüzur lafzı ile, rasûller kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Semûd, nüzuru (yani, rasûlleri) yalanladı. (Kamer/23)
    Lût kavmi nüzuru (yani, rasûlleri) yalanladı. (Ka*mer/33)
    Andolsun Al-i Fir'avn'a da nüzur (yani, rasûller} gel*mişti. (Kamer/41)
    ...Size bir nezîr (yani, rasûl) gelmedi mi? Cevab ver*diler: "Evet, doğrusu bize bir nezîr (yani, rasûl} gel*mişti." (Mülk/8-9)
    Sen sadece bir nezirsin (yani, rasûlsünj. (Hûd/12) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

Sayfa 5/10 İlkİlk 12345678910 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •