Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 6/10 İlkİlk 12345678910 SonSon
98 sonuçtan 51 ile 60 arası

Konu: KUR'ÂN TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ

  1. #51

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    90. El-Medd


    Nemüddehum [onları meddetmekj, beş şekilde tef*sir edilir:
    1. Nemüddehum [onları meddetmek]; onları götür*mek, sokmak, sürüklemek manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Yemudduhum Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. {yani, onları sürüklüyor}, tuğyanları
    (yani, dalâletleri) içinde b o çalarlarken. (Bakara/15)
    Kardeşleri ise onları ğayy içinde meddederler (yani, sürüklerler}] (A'râf/202)
    2. Nemüddühum [onlara meddetmekj, onlara ver*mek/ihsan etmek manasında kullanılmıştır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Kendilerine sadece mal ve oğullardan meddetmekle {yani, ihsan etmekle}... (Mü'minûn/55)
    Size inallar ve oğullar meddetsin {yani, ihsan etsin}... (Nûh/12)
    Size mallar ve oğullar meddettik {yani, ihsan ettik}. (İsrâ/6)
    Rabbinizin size meddetmesi {yani, ihsan etmesi/ yet*mez mi: indirilen meleklerden üçbini ile?! (Âl-i İm-rân/124)
    Size icabet emişti; "Muhakkak Ben meddediyorum
    {yani, müslümanlara ihsan ederek yardım etmişti}: meleklerden peşpeşe bini ile" diye. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Enfâî/9)
    3. el-Medd kelimesi, kesintisiz/sürekli/daimi de*mektir; şu âyette olduğu gibi:
    Memdûd {yani, daimi/sürekli} gölge... (Vakıa/30)
    4. el-Medd, yaymak manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Rabbinin gölgeyi nasıl meddettiğini {yani, tan yerinin ağarmasından itibaren güneşin doğuşuna kadar göl*geyi bütün dünyada nasıl yayıp uzattığını} görmüyor musun? (Furkân/45)
    O ki, arzı meddetti {Kabe'nin altından arzı yayıp dö*şedi}. (Ra'd/3)
    Arzı da meddettik {Kabe'nin altından yayıp döşedik}. (Hicr/19)
    Bunun bir benzeri de Kaf sûresinde geçmektedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    5. Müddet lafzı, düzlenmek jdümdüz edilmek ma*nasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Arz meddedildiği {yani, dümdüz edilip de üstünde bulunanlar içine girdiği}... (İnşikak/3) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    91. Et-Tuğyân


    et-Tuğyân, dört şekilde tefsir edilir:
    1. et-Tuğyân, dalâlet manasında kullanılır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Onları sürüklüyor, tuğyanları {yani, dalâletleri} için*de bocalarlarken. (Bakara/15)
    Bizimle karşılaşmayı ummayanları tuğyanları {yani dalâletleri} içinde bırakırız da bocalar dururlar. (Yû*nus/11)
    Rabbimiz! Oiiu ben tuğyan ettirmedim {yani, onu ben dalâlete düşürmedim}; ve lakin kendisi derin bir da*lâlet içinde idi. (Kaf/27)
    Aksine siz tuğyan etmiş {yani, dalâlete düşmüş} bir kavm idiniz. (Sâffât/30)
    Bu böyle. Tuğyan etmişler {yani, dalâlete düşmüşler} için ise, muhakkak şerr bir meâb {yani, merci} var*dır. (Sâd/55)
    Benzeri bir buyruk da Nebe sûresinde geçmekte*dir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    2. Tuğyan, isyan manasında kullanılır; şu âyetler*de olduğu gibi:
    Fir'avn'a git; çünkü o tuğyan {yani, o, Allah'a isyan} etti. (Tâ-Hâ/24)
    Onda tuğyan etmeyin {yani, menn ve selva'yı sakla*yarak Allah'a isyan etmeyin}. (Tâ-Hâ/81)
    3. et-Tuğyân, yükseklik ve çokluk manasında kulla*nılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Şüphesiz ki, su tuğyan ettiğinde {yani, su çoğalıp yükseldiğinde} sizi gemide Biz taşıdık. (Hâkka/11)
    4. et-Tuğyân, zulm manasında kullanılır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Göz kaymadı ve tuğyan etmedi/taşmadı. (Necm/17) Mîzânda tuğyan {yani, zulm} etmeyin! (Rahmân/8) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  2. #52

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    92. El-İştirâ'


    el-İştirâ', üç şekilde tefsir edilir:
    1. İştira, ihtiyar etmek [seçmek I tercih etmek] anla*mında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    İşte onlar {yani, Yahudilerin ileri gelenleri), hidâyet karşılığında dalâleti iştira' etmişlerdir {yani, kendisi*ne îmân edilmesi için gönderilen Muhammed'i inkâr etmeyi ihtiyar I tercih etmişlerdir}. (Bakara/16 ve 175)
    Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de onu az bir pahaya iştira' edenler (yani, basit bir dünyalık karşılığında Muhammed'i inkârı seçenler I ihtiyar edenler} var ya... (Bakara/174)
    insanlardan kimisi, lehve'l-hadîsi iştira' ederler {yani, bâtıl sözleri Kur'ân'a ihtiyar I tercih ederler: Kur'ân'ı seçecek yerde boş sözleri seçerler}. (Lokmân/6)
    2. el-Iştirâ' lafzı, satın almak manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
    Şüphesiz Allah mü'minlerden canlarını ve mallarım, cennet karşılığında iştira' etmiştir {yani, satın almış*tır}. (Tevbe/111)
    3. İşterav lafzı, satmak anlamına gelir; şu âyette olduğu gibi:
    Kendilerini işterâ' ettikleri (yani, kendilerini sattık*ları} şey ne kötüdür; Allah'ın indirdiklerine küfret*mek karşılığında... (Bakara/90)
    Bunun benzeri bulunmamaktadır Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (yani, işterâ' kelimesinin ''satmak /sattı anlamında kullanıldığı başka âyet yoktur). Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    93. En-Nâr


    en-Nâr, üç şekilde tefsir edilir:
    1. en-Nâr; nur, aydınlık I ışık manasında kullanıl*mıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Ben cidden bir nâr (yani, nûr [ışık I aydınlık]} hisset*tim. (Tâ-Hâ/10)
    Bunun bir benzeri de Nemi Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ve Kasas Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. sûrelerin*de yer almaktadır.
    2. en-Nâr lafzı, Yahudilerin, Nebi (o'na ve o'nun âline salât u selâm olsun) ile savaşmayı kararlaştırma*larım ifade etmek üzere şu âyetteki meselde kullanıl*mıştır:
    Onlar ne zaman harb için bir ateş yaktılarsa lyani, Yahudiler ne zaman Nebi ile savaşmak üzere karar uerdilersel, Allah onu söndürdü lyani, onların birlik*lerini dağıtmak suretiyle onu söndürdü}. (Mâide/64)
    3. en-Nâr kelimesi, yakan şey: ateş manasına gelir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    O nârdan lyani, cehennem ateşinden} ittiqa edin; [ko*runun]; onun yakıtı/tutuşturucusu insanlar ve taş*lardır. (Bakara/24)
    Bunun bir benzeri de Tahrîm sûresinde geçmekte*dir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    O tutuşturulmuş nâr lyani, ateş}... (Buruc/3) Benzeri buyruklar çoktur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  3. #53

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    94. El-A'mâ


    el-A'mâ, üç şekilde tefsir edilir:
    1. el-A'mâ kelimesi, kalbin Ikalb gözünün körlüğü manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Çünkü (sadece) gözler a'mâ [kör] olmaz, göğüslerdeki kalbler de a'mâ [kör] olur. (Hacc/46)
    Sağırdırlar, dilsizdirler, a'mâdııîar (yani, kalbleri/kalb gözleri kördür}. Onun için onlar akletmezler {yani, hi*dâyeti akleimezlerj. (Bakara/171)
    A'mâ (yani, kalbi I kalb gözü kör olup da hidâyeti kal*biyle görmeyen kâfir} ile, basîr bir olmaz. (Fâtır/19)
    Onlardan sana bakanlar da vardır, fakat a'mâları {kalb*leri/kalb gözleri kör olanları} sen mi hidâyete iletecek*sin; üstelik {hidâyetten yana} basiretleri de yokken?! (Yûnus/43)
    Kim burada a'mâ ise (yani, Yüce Allah'ın, "Andolsun ki biz Ademoğulları'nı tekrlm ettik" (İsrâ/70) âyetinde sözkonusu edilen hususta kimin kalbilkalb gözü kör olup Rabbini tanımaz ve O'nu birlemez ise), o, âbiret-te de a'mâdır [basiretsizdir], yol itibariyle de şaşkın*dır. (îsrâ/72)
    2. el-A'mâ, körlük /gözün körlüğü demektir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Kendisine o a'mâ {yani, kör/gözleri görmeyen kişi} geldi diye. (Abese/2)
    A'mâya {yani, kö. ı/gözleri görmeyene} harec yoktur. (Nûr/61)
    Feth süresindeki buyrukta da bu anlamdadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    3. A'mâ kelimesi, hüccetten/delilden yana kör, hüc-cetsiz I delilsiz manasında kullanılmıştır; şu âyette böy*ledir:
    Ve onu Kıyamet Günü a'mâ olarak {yani, Bana [Al*lah'a] karşı hüccetsiz /hüccetten yoksun bir halde} hasrederiz. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    95. El-Basar


    el-Basar, üç şekilde tefsir edilir:
    1. el-Basar, kalb ile gören manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Onlardan sana bakanlar da vardır, fakat a'mâlan sen mi hidâyete ileteceksin; üstelik basiretleri de yokken (yani, kalbleriyle hidâyeti de gönnüyorlarken}?! (Yû*nus/43)
    A'mâ ile basîr {yani, kalbi îmân ile gören: mü'minj bir olmaz. (Fâtır/19)
    Onları sana bakar görürsün. Halbuki onların basiret*leri yoktur (yani, kalbleriyle görmezler}. (A'râf/198)
    2. el-Basır, gözlerle görmek anlamında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Bu sebeble onu semi', basîr (yani, gözleriyle gören} yaptık. (İnsan/2)
    Derhal basîr oldu (yani, gözleri görmeye başladı}. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Yûsuf/96)
    Bugün basarın (yani, gözlerinin görmesi) pek keskin*dir. (Kaf/22)
    3. el-Basîr kelimesiyle, hüccetten /delilden yana ba*siret sahibi kasdedilir; şu âyette olduğu gibi:
    Oysa ben basîr (yani, dünyada hücceti delil getirme gücüne sahibi idim. (Tâ-Hâ/125) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  4. #54

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    96. Es-Semî'


    es-Semî', iki şekilde tefsir edilir:
    1. Semt, kalble imânı işitmek manasında kullanı*lır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Sem'e güç yetiremiyorlardı (yani, kalbleriyle îmânı işitmeye takatleri yoktu}. (Hûd/20)
    Sem'e (yani, kalbleriyle îmânı işitmeye} güçleri yok*tu. (Kehf/101)
    2. Semt, kulaklarla işitmek manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Bu sebeble onu semi' (yani, kulaklarıyla işiten), basîr yaptık. (İnsan/2)
    Doğrusu biz îmâna nida eden bir münâdi (yani, o Nebi'yil semf ettik ((yani, kulaklarımızla işittik)}. (Âl-i İmrân/193) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    97. El-Mevt


    el-Mevt, beş şekilde tefsir edilir:
    1. el-Mevt ile, halkedilmemiş nutfe -ki bu, suret ve*rilmemiş canlıdır- kasdedilmiştir; şu âyetlerde böyle*dir:
    Halbuki siz ölüler (yani, halkedilmemiş nutfelerj idi*niz size hayat verdi (yani, sizi halketti ve size ruhlar verdi). (Bakara/28)
    Bizi iki kere mevt ettin (biz birinci ölüm demek olan nutfeler halinde bulunuyor iken bizi halkettin}... (Mü'min/11)
    Hayy'dan (yani, canlıdan) meyyiti (yani, nutfeyi} çı*karırsın. (Âl-i İmrân/27)
    Yûnus Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ve Rûm Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. sûrelerinde de bu şekildedir.
    2. el-Meyyit ile, tevhidden sapmış I dalâlette olan kimse kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Meyyit (yani, hidâyetten sapmış I dalâlette) iken ken*disine hayat (yani, hidâyet} verdiğimiz... (En'âm/122)
    Hayylar [diriler] (yani, mü'minler) ile emvât [ölüler]
    (yani, ölüler mesabesinde bulunan kâfirler} bir ol*maz. (Fâtir/22)
    Bu, Yüce Allah'ın kâfirler ile mü'minler için dar-bettiği bir meseldir.
    Doğrusu sen mevtaya {yani, îmânı işitmek hususunda ölü*ler mesabesinde olan kâfirlere! işittiremezsin. (Nemi/80)
    Bunun bir benzeri de Enbiyâ sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    3. el-Meyyit ile, toprağın verimsizliği ve nebatın az*lığı kasdedilmiştir; ;şu âyette olduğu gibi:
    Rahmetinin jönünde rüzgârları müjdeci olarak gönde*ren O'dur. Nihayet bunlar ağır yüklü bulutları hafif birşey gibi kaldırdıklarında Biz onları meyyit {yani, nebatsızhktan dolayı ölmüş} bir beldeye sevkederiz de... (A'râf/57)
    Bunun bir benzeri de Fâtır Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ve Yâ-Sîn Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. sûresinde geçmektedir.
    (Kur'ân'da geçen) beldeten meyten [ölmüş belde] ve el-ardu'l-meyte [ölmüş arz] ibareleri, "kurak ve ve*rimsiz toprak" ve ahyeynâhâ [onu canlandır*dık I ona hayat verdik] ifadeleri de "bitkiyle onu canlandırdık" demektir.
    4. el-Meut lafzı ile, dünyadaki rızkını tüketmemiş olduğu halde, ceza olmak üzere ruhun I canın alınması kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Sonra (ey Isrâîloğullarıj şükredesiniz diye mevtinizin ardından sizi ba's ettik (yani, ey îsrâîloğullan, Mû-sadan taleb ettiğiniz şeyler dolayısıyla -ceza olmak üzere- sizi öldürdük, ardından da tekrar dirilttik). (Bakara/56)
    O kimseler ki, hazere'1-mevt [ölüm korkusuyla] di*yarlarından çıktılar -ki onlar binlerce kişiydi- bu*nun üzerine Allah onlara, "Mevt olun [ölün]!" dedi. (Bakara/243)
    Onlar da öldüler ve sekiz gün ölü olarak kaldılar. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Bunun ardından Allah onları tekrar diriltti.
    5. el-Mevt kelimesinin, bizatihi mevt [ölüm]: ecellerin gelmesi sonucu ruhların I canların çıkması -ki bu da, ölen kimsenin dünyaya dönüşünün sözkonusu olmadığı ölümdür- manasında kullanılması; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Şüphesiz sen de meyyit olacaksın [öleceksin], şüphe*siz onlar da meyyit olacaklar [ölecekler]. (Zümer/30)
    Her nefis mevti tadacaktır. (Âl-i İmrân/185)
    Buradaki "Ölüm", kişinin Diriliş Günü'ne kadar tekrar dünyaya dönmesinin sözkonusu olmadığı Ölümdür. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  5. #55

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    98. El-Hayât


    el-Hayât, altı şekilde tefsir edilir:
    1. el-Hayât, birinci halkedilişin ve ruhun üflenişi-nin ardından verilen hayât manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Siz emvât idiniz de size hayât verdi {yani, nutfeler halindeyken sizi halketti ve size ruhlar verdi}. (Baka*ra/28)
    İki kere ihya ettin {yani, iki kere hayât verdin -hayâ*tın ilki, rahimlerdeyken suret verip rûh üflemesidir-}. (Mü'min/11)
    Meyyitten {yani, nutfeden} hayyı {yani, canlıyı} çıka*rırsın. (Âl-i İmrân/27)
    O ki, size hayât verdi {yani, sizi halketti ve ruhlar verdi}. (Hacc/66)
    De ki: "Allah'tır size hayat veren" {yani, -halketmeyi başlatan anlamında- sizi yaratan}. (Câsiye/26)
    2. el-Hayy [diri] ile, mü'min vasfedilmiştir; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Hayy olanı {yani, Allah'ın ilminde hidâyette olan mümini} uyarmak için. (Yâ-Sîn/70)
    Meyyit [ölü: kâfir] iken kendisini ihya ettiğimiz {ya*ni, îmân ile hidâyet verdiğimiz} kimse... (En'âm/122)
    Hayâttakiler {yani, mü'minler} ile emvât/ölüler {yani, kâfirler} bir olmaz. (Fâtır/22)
    3. el-Hayât, beka [kalıcılık] manasında kullanıl*mıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ey lübb sahihleri! Kısasta sizin için hayât {yani, be*ka/kalıcılık} vardır. (Bakara/179)
    Kim de ona hayât verirse, bütün insanlara hayât ver*miş gibi olur. (Mâide/32)
    Kadınlarınızı hayâtta bırakıyorlardı {yani, kadınları*nızı (öldürmemek /sağ bırakmak suretiyle) kalıcı ya*pıyorlardı}. (Bakara/49)
    Bunun bir benzeri de A'râf Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ve İbrahim Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. sûresin*de bulunmaktadır.
    4. el-Hayât ile, toprağın nebat ile canlanması kas-dedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Bulutları kaldırır; derken onu ölmüş {yani, nebatı bu*lunmayan} bir beldeye sevkeder; derken onunla arza, ölümünün ardından hayat verir {yani, toprağı envayı çeşit nebat bitirmek suretiyle canlandırır}. (Fâtır/9)
    Arzın hayât bulması/canlanması, bitki bitirmesidir.
    Bunun bir benzeri de YâSîn Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ve başka sûrelerde bulunmaktadır.
    5. el-Hayât, dünyada bir rızık ve bir eser bırakmak*sızın Kıyamet Gününden önce ibret olmak üzere verilen hayât manasında kullanılmıştır; ki şu âyette bu tür bir hayât sözkonusudur:
    Allah'ın izniyle ölülere hayât veririm/Ölüleri dirilti*rim. (Al-i İmrân/49)
    Hz. Isâ, İsrâîloğulları'na —kendisini tasdik etmeleri için- ibret olmak üzere Allah'ın izniyle ölüleri di-riltirdi. Bu meyanda Sâm b. Nuh'u diriltmiş ve o da insanlarla konuşmuş, sonra da Ölmüş ve eski haline dönmüştü. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bunun bir ^enzeri de Mâide sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    6. el-Hayât ile, sonrasında Ölümün sözkonusu ol*madığı Kıyamet Günündeki hayât kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Doğduğu gün, öleceği gün ve hayy (yani, ölümün ar*dından diri} olarak ba's edileceği gün {yani, Kıyamet Günü} selâm o'nun (Yahya'nın} üzerine. (Meryem/15)
    (Isâ dedi ki}: "Doğduğum gün, öleceğim gün ve hayy (yani, ölümün ardından diri} olarak ba'sedileceğim gün (yani, Kıyamet Günü} selâm benim üzerime. (Meryem/33)
    Öyleyse mevtaya [ölüye], (Kıyamet Günü} hayât ver*meye kadir değil mi? (Kıyâme/40)
    Benzeri âyetler çoktur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    99. Darb


    Darb, beş türlü tefsir edilir:
    1. ed-Darb, seyr [yürümek /seyahat etmek] mana*sında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Arzda darbettiğiniz (yani, seyahat ettiğiniz} zaman... (Nisâ/101)
    Diğer bir kısmının da arzda darbedeceklerini (yani, seyahat edeceklerini}... (Müzzemmil/20)
    2. ed-Darb, el (ya da eldeki silah) ile vurmak mana*sında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Boyunlarının üstüne darbedin (yani, elinizdeki silah*larla vurun}; onların parmaklarından her birine (ya*ni, herbir azasına} darbedin {yani, elinizdeki silah*larla vurun}.' (Enfâl/12)
    Küfredenlerle karşılaştığınızda boyunlarını darbedin (yani, elinizdeki silahlarla vurun}! (Muhammed/4)
    Onları darbedin (yani, o kadınlara iz bırakmayacak şekilde elinizle vurun I dövün}! (Nisâ/34)
    3. Darb, vasfetmek I benzetme yapmak [örneklendir*mek] manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Allah bir mesel darbetti {yani, Allah bir benzetme yaptı}; iki adamı, o ikisinden biri dilsiz... (NahI/76)
    Artık Aüah hakkında meseller darbetmeye {yani, Al*lah'a benzerler vasfetmeyej kalkışmayın. (Nahl/74)
    Allah bir karyeyi mesel darbetti {yani, Allah bunun bir benzerini vasfetti). (Nahl/112)
    4. Darb, vasfetmek i örneklendirmek ve zikretmek anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Doğrusu Allah bir sivrisineği mesel darbetmekten (yani, Örnek olarak zikretmekten, sözkonusu etmek*ten} çekinmez. (Bakara/26)
    Allah bir mesel darbetti {yani, bir misal anlattı I zik*retti}. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (İbrâhîm/24) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    İbni Meryem bir mesel olarak darbedildiğinde {yani, bir örnek olarak zikredildiğinde}... (Zuhruf/57)
    O meseller yokmu, işte onları insanlar için darbedi-yoruz {yani, onların niteliklerini belirterek zikrediyo*ruz}. (Haşr/21)
    5. Darb kelimesi, beyân anlamıyla uasfetmek ma*nasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Size meseller de darbettik {yani, size vasfettik ve be*yân ettik}. (İbrâhîm/45)
    Her birine meseller darbettik {yani, beyân ettik ve vasfettik}. (Furkân/39)
    O meseller yokmu, işte onları insanlar için darbedi-yoruz {yani, beyân edip vakfediyoruz}. (Ankebût/43) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  6. #56

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    100. Fevq


    Fevq, dokuz şekilde tefsir edilir:
    1. Fevq kelimesi, daha büyük manasında kullanıl*mıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Doğrusu Allah bir sivrisineği, hatta onun fevqıni {ya*ni, ondan daha büyük olan bir şeyi} Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. mesel darbet*mekten çekinmez. (Bakara/26)
    2. Fevq lafzı, efdaljdaha üstün manasında kulla*nılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Allah'ın eli, onların elinin fevqmdedir {yani, Allah'ın onlara yaptıkları, Hudeybiye Günü onların yaptıkları biat işinden daha üstündür}. (Feth/10)
    3. Fevq kelimesi, menzil ve Allah'a yakınlık itiba*riyle üstünlük manasında kullanılmıştır; şu âyette ol*duğu gibi:
    Halbuki o ittiqa edenler, Kıyamet Günü {yani, Al*lah'a yakınlık ve O'nu?ı indindeki menzilleri itibariy*le} onların fevqındedir {yani, kâfirlerin üstündedir}. (Bakara/212)
    4. Fevq lafzı, daha çok I daha fazla manasında kul*lanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Eğer kadınlar ikiden fevqa {yani, çok I fazla} iseler... (Nisâ/11)
    5. Fevq kelimesi, 'ala [üzerinde i üstünde] manasın*da kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Bazınızı (yani, zenginleri} derecelerle bazınızın (yani, fakirlerin} fevqme ref etti {yani, dünyadaki rızk hu*susunda zenginleri fakirlerdin üstüne i üzerine yükselt*ti /çıkardı}. (En'âm/165)
    Bazınızı derecelerle bazınızın fevqme ref ettik (yani, dünyadaki üstünlükler hususunda kiminizi kimini*zin üzerine çıkardık I yükselttik}. (Zuhruf/32)
    6. Feuq, zafer manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Sana tâbi olanları, o küfredenlerin fevqınde (yani, dünyada zafer hususunda üstünde I üzerinde} kılaca*ğım; Kıyamet Günü'ne kadar. (Âl-i İmrân/55)
    7. Fevq, başlarının üstüne I üzerine manasında kul*lanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    O tûr'u (yani, o dağı} da fevqmize {yani, başlarınızın fevqıne [üstüne I üzerine]} ref etmiştik. (Bakara/3)
    Bunun bir benzeri de A'râf sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Onlar için, fevqlerinden (yani başlarının fevgınden [üstünden I üzerinden]} ateşten zuleller ... vardır. (Zü-mer/16)
    Onun fevqınden (yani, arzın üzerine} onda ağır baskı*lar yaptı. (Fussilet/10)
    Arzın fevqmden (yani, yerin üstünden I üzerinden} cüsselenmiş... (İbrâhîm/26)
    Ben kendimi gördüm ki, başımın fevqmde (yani, ba*şımın üstünde I üzerinde} ekmek taşıyorum... (Yû*suf/36)
    8. Feuq kelimesiyle, Ahzâb Günü doğu tarafından,
    vadinin yukarı kısmından gelenler kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Hani onlar (yani, Ahzâb ordusunu teşkil edenle?'} size hem fevqmizden (yani, sabah aydınlığının geldiği do*ğu tarafındaki vadinin üst kısmından} ... gelmişlerdi. (Ahzâb/10)
    9. Feuq kelimesi, sultan [saltanat/kudret] ve kahr Ikahredicüik anlamında kullanılmıştır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    O, kullarının fevqınde qâhirdir (yani, O'nun sultânı-Isaltanatı, egemenliği ve emri, kullarının saltanatı*nın üstündedir}. (En'âm/18)
    (Fir'avn dedi ki}: "(Benî-İsrail'in) oğullarım öldürür, kadınlarını sağ bırakırız. Şüphesiz biz onların fev-qmde qâhiriz (yani, benim sultânım I güç ve kuvvetini ve emrim, onların sultânının I güç ve kuvvetinin üs*tündedir; işte bu sultân ve mülk ile onları kahredece*ğim}. (A'râf/127) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    101. El-Ezvâc


    el-Ezvâc, üç şekilde tefsir edilir:
    1. el-Ezvâc kelimesi ile, birbirine helâl olan erkek ve kadın kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Orada onlar için tertemiz ezvâc (yani, erkekler için helâl olan kadınlar, kadınlar için helâl olan erkekler} vardır. (Bakara/25)
    Âl-i İmrân Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ile Nisa Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. sûresinde de benzeri âyet*ler vardır.
    Siz ve ezvâcınız (yani, birbirine helâl olan erkek ve kadınlar olarak} sevinç ve neşe içerisinde cennete gi*rin! (Zuhruf/70)
    Ezvâcmızın {yani, ey erkekler, kadınlarınızın} geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. (Nisâ/12)
    2. el-Ezuâc kelimesi, sınıflar [cinsler, neviler, tür ve çeşitler] manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Arzı görmüyorlar mı, Biz orada her kerîm zevçten (yani, her güzel bitki sınıfından I türünden} nice bitki*ler bitirdik. (Şu'arâ/7)
    Arzın bitirdiklerinden, nefislerinden ve bilmedikleri nice şeylerden bütün ezvâcı (yani, sınıfları I türleri} halkeden... (Yâ-Sîn/36)
    Sekiz ezvâc {yani, (dört cinsten) sekiz sınıf I tür}... (En'âm/143)
    Yükle ona, her zevcden {yani, her sınıftan I cinsten (birer erkek, birer dişi olmak üzere)} iki. (Hûd/40)
    Onda iki zevç {yani, iki sınıf ttür) yaptı. (Ra'd/3)
    Benzeri âyetler çoktur.
    3. el-Ezvâc kelimesi; denkler, birlikte olanlar, eş ve arkadaş olanlar manasında kullanılmıştır; şu âyetler*de olduğu gibi:
    Toplayın o zulmedenleri ve onların ezvâcmı {yani, şeytanlardan onlarla birlikte olanları, şeytanlardan onların eş ve arkadaşlarını}. (Sâffât/22)
    Nefsler zevç edildiği (yani, kâfirlerin nefisleri şeytan*larla bir araya getirildiği} zaman... (Tekvîr/7) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  7. #57

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    102. El-İlm


    el-İlm, üç şekilde tefsir edilir:
    1. Ya'lem, görmek anlamında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Andolsun ki, sizi deneyeceğiz; tâ ki içinizden müca-hidleri bilelim [na'lem] (yani, görelim}. (Muham-med/31)
    Çünkü Yüce Allah, fiilen cihâd etmeden önce on*lardan kimlerin cihâd edeceğini, kimlerin cihâd et*meyeceğini bilmektedir. Onun için bilelim ifadesi, burada görelim anlamındadır. Çünkü mücâhid, fi*ilen cihâd edinceye kadar -henüz cihâd etmemiş olduğundan— Allah'ın onun cihâdını görmesi sözko-nusu değildir, fakat onun cihâd edeceğini bilir.
    Yoksa Allah içinizden cihâd edenleri bilmeden [ya'lem] {yani, görmeden} ve sabredenleri bilmeden (yani, bela*lara sabrettiğinizi görmeden} cennete gireceğinizi mi sandınız?! (Âl-i İmrân/142)
    Yoksa Allah içinizden cihâd edenleri bilmeden [ya'lem] (yani, görmeden} bırakılacağınızı mı sandınız?! (Tev-be/16)
    Benzeri âyetler çoktur.
    2. el~îlm kelimesi, bizatihi Um manasında kullanı*lır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Sırlarını ve ilan ettiklerini bilir. (Bakara/77)
    Şüphe yok ki O, sözden açığa vurulanı da bilir, gizle*diğinizi dcbilir. (Enbiyâ/110)
    Bu buyruklardaki Um ile kasdedilen, "bizatihi ilim"dir. O, yaratmadan öncesini de, olanı da, ola*cağı da bilir.
    3. Bm, izin anlamında kullanılır; Hûd süresinde*ki Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. şu âyette olduğu gibi:
    De ki: "{Allah! onu ancak ilini lyani, izni} ile indirdi." (Hûd/14) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    103. Nerâ


    Nerâ, dört şekilde tefsir edilir:
    1. Yerâ, bilmek anlamında kullanılmıştır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Kendilerine ilm verilenler görür (yani, bilir} ki... (Sebe'/6)
    Allah'ın sana gösterdiği {yani, Allah'ın sana Kur'ân'-da öğrettiği! bildirdiği} şekilde insanlar arasında hük*metmen için... (Nisâ/105)
    Ve bize menâsikimizi göster (yani, Öğret I bildir}! (Ba*kara/128)
    Allah'ın yedi semayı nasıl tabaka tabaka halkettiğini görmüyor (yani, bilmiyor} musunuz? (Nüh/15)
    Acaba kâfirler görmedi (yani, bilmedi} mi ki, sema*larla arz bitişik idi de... (Enbiyâ/30)
    2. Yerâ, göz ile görmek manasında kullanılır; şu
    âyetlerde olduğu gibi:
    Ne zaman görsen, sonra, görsen (yani, cennette nereyi ve orada bulunanların hangisini gözünle görsen}: na'îm... (İnsan/20)
    Onları gördüğün (yani, gözünle gördüğün} zaman cüsseleri acaibine gider. (Münâfîkûn/4)
    Allah üzerine yalan söyleyenleri, yüzleri kararmış görürsün (yani, gözünle görürsün}. (Zümer/60)
    3. Elem tera, yaptıklarına bakmaz mısın manasın*da kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Elem tera [görmez inisin] {(yani, yaptıklarına bak*maz mısın)} kitaptan kendilerine nasib verilenlerin: cibt ve tağuta îmân ediyorlar. (Nisâ/51)
    Elem tera [görmez misin] (yani, yaptıklarına bakmaz mısın} sana indirilene ve senden önce indirilmiş olanlara îmân ettiklerini ileri sürenlerin: küfretmek*le emrolundukları tağuta muhakeme olmayı irade ediyorlar. (Nisâ/60)
    4. Elem tera ibaresi, Nebi'nin (s.a) görmediği geç*mişe ait herhangi bir şeye dair haber vermek maksa*dıyla kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Elem tera {yani, zorba Nemrud'a dair sana haber ve*rilmedi mi): Rabbi hakkında İbrâhîm ile mücadele
    eden?! (Bakara/258)
    Elem tera {yani, sana haber verilmedi mil: Rabbinin ashâb-ı ffl'e ne ettiği?! (Fîl/1)
    Fe-terâ: o kavm, orada yere yıkılmış... (Hâkka/7)
    Bu ifadeyle, onların durumundan haber vermekte*dir.
    Elem tera {(yani, sana haber verilmedi mi)}: Rabbinin Âd'a-yüksek direkli İrem'e neler ettiği?! (Fecr/6-7)
    Yüce Allah bu buyruğuyla, fırtına ile onlara nasıl azâb ettiğim haber vermektedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  8. #58

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    104. Hîn


    Hin, dört şekilde tefsir edilir:
    1. Hîn kelimesi, sene manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
    Rabbinin izni ile her hîn {yani, Rabbinin emri ile her sene} yemişini verir. (Ibrâhîm/25)
    2. Hîn, ecellerin /vâdelerin sonu manasında kulla*nılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Yeryüzünde sizin {yani, Adem ile Havva} için bir hî-ne {yani, ecellerinizin sonuna} kadar bir kalma/yer*leşme ve bir faydalanma vardır. (Bakara/36)
    Bunun bir benzeri de A'râf sûresinde yer almakta*dır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Ve onları bir hîn'e {yani, ecellerinin sonuna} kadar faydalandırdık. (Yûnus/98)
    Bir hîn'e kadar bir esas {yani, eskiyecekleri zamana kadar elbiseler, (yataklar, sergiler vb. eşyalar)} ve bir meta... (Nahl/80)
    3. Hîn, sâ'ât [zamanlar-vakitler-anlar] manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Allah'ı teşbih edin; akşam ettiğiniz vakit [hîn] {yani, güneşin battığı vakit} ve sabah ettiğiniz vakit [hîn] {yani, sabaha ulaştığınız vakit, sabah namazını kıla*rak} (.....) ve gündüzün sonunda {yani, ikindi vaktin*de} ve öğle ettiğiniz vakit [hîn] {yani, ilk öğle vaktin*de öğle namazını kılarak}. (Rûm/17-18)
    Hine tuzhirûne ibaresiyle, "ilk öğle namazı" kasde-dilmektedir.
    4. Hîn, muayyen bir sınırı olmayan belirsiz zaman manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Onun haberini bir hînin {yani, bir zamanın -bu da (müşriklerin) Bedr'de katledilmeleridir, ancak âyette bu vakit, beyan edilmemiştir-} ardından bileceksiniz. (Sâd/88)
    İnsan üzerinden dehr'den bir hîn {yani, dehrden bir zaman -ki zamanın *bir süresi, dönemi demektir-} geçti. (İnsan/l) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    105. En-Nîsyân


    en-Nisyân, iki şekilde tefsir edilir:
    1. en-Nesiy, terketmek manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Andolsun, bundan önce Âdem'e 'ahid [yükümlülük] verdik de nesiy etti {yani, ahdi jyükümlülüğü terket-ti}. (Tâ-Hâ/115)
    O halde tadın (azabı), bugününüze kavuşmayı nesiy ettiğiniz [unuttuğunuz] {yani, bugünüze kavuşacağı*nıza dair îmânı terkettiğiniz} için. Doğrusu Biz de si*zi nesiy ettik [unuttuk] {yani, azâb içine terkettik}. (Secde/14)
    Aranızdaki fadlı nesiy etmeyin [unutmayın] {yani, aranızda fadlı terketmeyin}! (Bakara/237)
    Âyetten neyi nesheder veya nunsihâ Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. [onu inşa edersek] {yani, onu neshetmeyip terkedersek /olduğu gibi bırakırsak}... (Bakara/106)
    2. en-Nesiy, unutulmayan I hatırdan gitmeyen ve ke*sintiye uğramayan (bilgi) manasında kullanılmıştır; Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. şu âyetlerde olduğu gibi:
    Sana okutacağız da nesiy etmeyeceksin {yani, Biz onu muhafaza edeceğiz de sen onu unutmayacak-sınfo senin hatırından çıkmayacak}. (Ala/6)
    Doğrusu ben balığı nesiy ettim {yani, balık hatırım*dan gitti j çıktı}. Onu hatırlamamı, şeytandan başkası inşa etmedi. (Kehf/63)
    {Hızır'a dedi ki Mûsâj: "Nesiy ettiğimden {yani, hatı*rımdan giden I çıkan şeyden} dolayı beni muahaze et*me!" (Kehf/73) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  9. #59

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    106. En-Nasr


    en-Nasr, dört şekilde tefsir edilir:
    1. en-Nasr kelimesi; (gelecek tehlikelere karşı) koru*mak, korunmuş olmak manasında kullanılır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Kimseden fidye de alınmaz, onlara nasr da olunmaz {yani, onlar azâbtan da korunmazlar}. (Bakara/48)
    O gün mevlâ mevlâdan birşey defedemez ve onlara nasr da olunmaz {yani, onlar azâbtan da korunmaz*lar}. (Duhân/41)
    Size nasr edebiliyor {yani, sizi azâbtan koruyabiliyor}, ya da kendilerine nasrlan dokunuyor mu {yani, ken*dilerini (azâbtan) koruyabiliyorlar mı}? (Şu'arâ/93)
    Ne oldu size, neden birbirinize nasr etmiyorsunuz {yani, niçin bazınız bazınızı ateşten korumhyorsu-
    Benzeri âyetler çoktur.
    2. en-Nasr, avn [yardım I destek] manasında kulla*nılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Eğer sizinle savaşılırsa, size nasr ederiz {yani, yar*dım ederiz! destek veririz}. (Haşr/11)
    Eğer onlarla savaşılırsa, onlara nasr etmezler {yani, on*lara yardım etmezler/destek vermezler}. Şayet onlara nasr edecek {yani, onlara yardım edecek /destek olacak} olsalar bile muhakkak gerisin geriye dönerler. (Haşr/12) ;
    Ey îmân edenler! Eğer siz Allah'a nasr ederseniz {ya*ni, tevhîd olununcaya I birleninceye kadar Allah yo*lunda savaşırsanız}, size nasr eder {yani, O da düş*manlarınıza karşı size yardım eder [destek olur}. (Muhammed/7)
    Allah, Kendisine {yani, tevhîd olunsun I birlensin diye Kendisine} nasr edene {yani, yardım edene [destek olana} nasr eder {yardım eder I destek olur}. (Hacc/40)
    3. en-Nasr, zafer manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Nasr {yani, zafer} ancak Allah yanmdandır. (Al-i İm-rân/126)
    Nasr (yani, zafer} ancak Allah yanmdandır. (Enfâl/10)
    Kâfirler kavmine karşı bize nasr et {yani, bize zafer ver [bizi muzaffer kıl}! (Bakara/250)
    Günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıkları mağfiret bu*yur; ayaklarımıza sebat ver ve kâfirler kavmine kar*şı bize nasr et {yani, bize zafer ver [bizi muzaffer kıl}! (Âl-i İmrân/147)
    4. en-Nasr, intikam manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
    Kim de uğradığı zulmün ardından nasr ederse {(yani, intikam I intikamını alırsa)}, onların aleyhine yol yok*tur. (Şûrâ/41)
    Eğer Allah dileseydi, onlardan nasr {yani, kâfirler*den intikam} alırdı. (Muhammed/4)
    Doğrusu ben {yani, Nuh} mağlubum; öyleyse nasr et {yani, kavmimden benim intikamımı al}! (Kamer/10) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    107. Es-Sâiqa


    es-Sâ'iqa, dört şekilde tefsir edilir:
    1. es-Sâ'iqa kelimesiyle, kişinin tekrar dünyaya dönmesinin sözkonusu olmadığı (asıl) ecelden önce ceza olarak gelen, sonrasında tekrar dünyaya dönülen ölüm kasdedilmiştir; şu âyetlerde böyledir:
    Bunun üzerine sizi {yani, îsrâîloğullan'ndan bir gru*bu} sâ'iqa yakaladı {yani, ölüm yakaladı}. (Bakara/55)
    Musa'dan (a.s), Allah'ı kendilerine açıkça göster*mesini istemeleri sebebiyle İsrâîloğulları'na ceza olarak gelen ölüm kasdedilmektedir.
    İşte Yüce Allah'ın, Sonra şükredesiniz diye ölümü*nüzün ardından sizi hasettik (Bakara/56) buyruğu bunu anlatmaktadır, ki Allah onları (öldükleri) o gün Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. tekrar diriltti.
    Mûsâ da sâ'iq oldu [baygın düştü] {yani, ölü olarak yere yığıldı}. (A'râf/143)
    Sonra Allah o'nu hayata geri döndürdü; ki Allah'ın, fe-lemmâ efâqa [vaktâ ki ayıldı] (A'râf/143) buyru*ğu ile kasdedilen budur.
    2. es-Sâ'iqa kelimesi, kişinin tekrar dünyaya dön*mesi sözkonusu olmaksızın azabla gelen Ölüm mana*sında kullanılmıştır; şu âyette böyledir:
    De ki: "Ben Âd ve Semûd'a gelen sâ'iqa gibi bir sâ'iqa (yani, Ad ve Semûd kavminin üzerine inen ve ölümü de ihtiva eden bir azâbl ile sizi uyarıyorum." (Fussi-let/13)
    Benzer bir buyruk da Zâriyât sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    3. es-Sâ'iqa, azâb sözkonusu olmaksızın ecelle öl*mek manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Semavât ve arzdakiler sâ'iq olmuştur (yani, ölmüş*tür}. (Zümer/68)
    4. es-Savâ'ıq, buluttan düşen/kopan ateş [yıldırım] anlamında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
    O savâ'ıkı (yani, semadan düşen /kopan o ateşi/yıldı*rımı} gönderir de onu dilediğine isabet ettirir. (Ra'd/13) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  10. #60

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    108. Mâ


    Mâ, yedi şekilde tefsir edilir:
    1. Mâ, (olumsuzluk edatı ile aynı anlamda): lâ ma*nasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    De ki: "Sizden istemiyorum [mâ (yani, lâj es'elukum] ona karşılık ücretten [min-ecrin] ve ben tekellüfçü-lerden değilim" [mâ (yani, lâj ene mine'l-mütekeüifin] (yani, ben size ücret [ecren] vermenizi teklif edenler*den değilim}. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Sâd/86)
    Sana söylenmiyor [mâ (yani, lâ} yuqâlu leke]. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Fus-silet/43)
    Onlar karınlarında ateş dışında birşey yemezler [mâ
    (yani, lâ} ye'kulûne]. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Bakara/174)
    Hiçbir beşer için olamaz/olacak şey değildir [mâ kâ-ne-olamaz I olacak şey değildir, (yani, lâ yenbağî=ya-kısmaz I uygun düşmez}]: Allah kendisine kitap, hükm ve nübüvvet versin de sonra o, insanlara, "Al*lah'ı bırakın bana kul olun!" desin. (Âl-i İmrân/79)
    Hiçbir beşer için olama?./olacak şey değildir [mâ kâne=olamaz i olacak şey değildir (yani, lâ yenbağî=ya-kışmaz I uygun düşmez}].., (Şûrâ/51)
    2. Mâ, leyse I yoktur manasında kullanılır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Semûd'a da kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim! İbâdet edin Allah'a; sizin için olamaz O'nun gayrından ilah (yani, sizin için yoktur [leyse le-kum] O'nun gayrı Rabb}. (Hûd/61)
    Medyen'e de kardeşleri Şu'ayb'ı (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim! İbâdet edin Allah'a; sizin için olamaz [mâ lekum] O'nun gayrından ilah (yani, sizin için yoktur [leyse lekum] O'nun gayrı Rabb}. (Hûd/84)
    3. Mâ, ellezî [o kilo şey(ler) ki] anlamında kullanı*lır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Halkedene [mâ halaqa] erkeği ve dişiyi {yani, O ki halketti [ellezî halaqa] erkeği ve dişiyi}. (Leyl/3)
    Onlara geldi o şey ki, verilmedi mi [mâ lem ye'ti {ya*ni, ellezî lem ye'ti}], yoksa, onların evvelki atalarına. (Mii'minûn/68)
    Doğrusu, onlar ki ketmediyorlar, o şey ki indirdik [mâ enzelnâ {yani, ellezî enzelâ}] beyyinâttan... (Ba*kara/159)
    De ki: "O şey ki sizden istiyorum [mâ se'eltukum {ya*ni, ellezî se'eltukum}] ücretten; o sizin içindir." (Se-be'/47)
    Yaptı sizin için gemilerden ve en'âmdan, o şeyler ki biniyorsunuz [mâ terkebûn (yani, ellezî terkebûn}]. (Zuhruf/12)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    4. Mâ edatı, eyyü [hangi şey, ne?] manasında soru edatı olarak kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    {Oğullarına dedi ki Ya'kûb}: "Neye/hangi şeye [mâ {yani, eyyü şey'] ibâdet edeceksiniz, benim ardım*dan?" (Bakara/133)
    Onları {yani, Yahudileri} ateşe sabrettiren nedir-/hangi şeydir [mâ {yani, eyyü şey'}] {yani, ateşe sokan bir amele karşılık onların cezaları nedir I hangi şey*dir}?! (Bakara/175)
    Kahrolası o insanı küfrettiren nedir/hangi şeydir [mâ {yani, eyyü şey']?! (Abese/17)
    5. Mâ, lem [muzârî fiilin başına gelen olumsuzluk bildiren edat] olarak kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Rabbimiz Allah'a andolsun ki biz müşrikler olmadık [mâ kunnâ müşrikin] {yani, lem nekun müşrikin: müşrik olanlar değildik}. (En'âm/23)
    Olmadık Biz [mâ kunnâ] {yani, lem nekun: değildik Biz} gâibler. (A'râf/7)
    Biz olmadık o memleketleri helak eden {yani, lem ne*kun mühliki'l-qurâ: Biz o kuraları helak etmedik}; müstesna onların ehlinin zâlimler olması. (Kasas/59)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    6. Mâ, kelâmda (ayrıca anlamı olmayan) bir sıla [ulama edatı] -ki bunun Kur'ân tefsirinde belli bir esa*sı yoktur- olarak kullanılır; şu âyetlerde böyledir:
    Bilmeli ki Allah çekinmez, mesel darbetmekten, bir sivrisineği [mâ baûdaten]. (Bakara/26)
    İbaredeki mâ edatı, ifade arasında (fazladan gel*miş, ayrıca anlamı olmayan) bir sıladır.
    Allah'tan bir rahmet sebebiyle/sayesinde sen onlara yumuşak davrandm. (Âl-i İmrân/159)
    Âyetteki mâ edatı, ifade arasında bir sıladır; dola*yısıyla, fe-bi-mâ rahmeten min-allâhi ifadesi, fe-bi rahmeten min-allâhi demektir.
    Fakat mîsâkjannı nakzetmeleri sebebiyle... (Ni*sa/155)
    Âyetteki mâ edatı, ifade arasında bir sıladır; dola*yısıyla fe-bi-mâ nakzıhim mîsâqahum ifadesi, fe-bi-nakzıhim mîsâgâhum demektir.
    Az bir zaman/çok geçmeden... (Mü'minûn/40)
    Âyetteki mâ edatı, ifade arasında bir sıladır; dola*yısıyla, 'amma qalîlin ifadesi, 'an qâlîlin demektir.
    7. Mâ, (benzetme edatı olan) kemâ [gibi] manasın*da kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Atalarının inzâr edildiği gibi, bir kavmi inzâr etmen için. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Yâ-Sîn/6)
    Buradaki mâ unzire âbâuhum [ataları inzâr edil*memiş] ifadesi, kemâ unzire âbâuhum [atalarının
    inzâr edildiği gibi] demektir.
    Bedbaht olanlar ateştedir. Orada onlara Öyle bir so*luyuş ve inleme vardır ki... Gökler ve yer durdukça (yani, gökler ve yerin, ehl-i dünya için devamlı olması ve oradakilerin ondan çıkamaması gibi} ondadırlar... (Hüd/106-107)
    Yani, ehl-i ateş onda/ateşte hep diri olarak kala*caklar; ebediyyen/asla ölmeyeceklerdir. Ateş onlar*dan ebediyyen kesilmeyecektir. Âyetteki, Rabbinin dilemeni müstesna ifadesindeki istisna, ateşe gir*miş bulunan ehl-i tevhîd içindir. Onlar, ebediyyen kalacaklarla birlikte ateşte kalmayacak; cennete gönderilmek üzere ateşten/cehennemden çıkarıla*caklardır.
    Bahtiyarlar ise cennettedirler. Gökler ve yer durduk*ça ondadırlar; Rabbinin dilemesi müstesna. (Hûd/108)
    Yani, gökler ve yerin ehl-i dünya için devamlı ol*ması, oradakilerin ondan çıkamaması gibi, Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. cen*net de ehl-i cennet için devamlı olacaktır. Ehl-i cennet ebediyyen ölmeyecek; cennet de asla son bulmayacaktır. Rabbinin dilemesi müstesna ifade*sindeki istisna, cehennemden çıkartılıp cennete sonradan sokulan ve dolayısıyla baştan eksik ka*lan ehl-i tevhîd içindir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    109. El-Mess


    el-Mess, üç şekilde tefsir edilir:
    1. Mess, cima' [cinsî münasebet] manasında kulla*nılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ey îmân edenler! Mü'min kadınlara nikah akdi yapıp da sonra kendilerine messetmeden {yani, kendileriyle cima' etmeden} önce onları boşarsanız... (Ahzâb/49)
    Size bir günah ;.yoktur; kendilerine messetmediğiniz {yani, kendileriyle cima' etmediğiniz} kadınları boşa*manızda... (Bâkara/236)
    (Meryem dedi ki}: Bana bir beşer messetmemiş {yani, hiçbir kimse [erkek] benimle cima' etmemiş} iken... (Âl-i İmrân/47)
    Bunun bir benzeri de Meryem sûresinde geçmekte-dir Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Yahut kadınlara messetmiş Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. {yani, kadınlarla cima' etmiş} iseniz... (Nisâ/43, Mâide/6)
    2. el-Mess; Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. isabet etmek, değmek, gelip çatmak manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Atalarımıza da darrâ' ve serrâ' mess etmişti {yani, bolluk I saadet ve şiddet isabet etmişti}. (A'râf/95)
    Doğrusu şeytan bana mess etti {yani, isabet etti} nusb [kötülük/bela] ve azab ile... (Sâd/41)
    Orada onlara nasab [yorgunluk] mess etmez {yani, isabet etmez}. (Hicr/48) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Fâtır Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ve Kaf Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. süresindeki âyetlerde de bu mana*dadır.
    Size bir hasene mess ederse {yani, isabet ederse}, on*ların hoşuna gitmez. (Âl-i İmrân/120)
    Bunun bir benzeri de Tevbe sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    3. el-Mess ile, delilik kasdedilir; şu âyette bu mana*dadır:
    Onlar ki, şeytanın çarpıp messettiği {yani, şeytanın delirttiği} kimse... (Bakara/275) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

Sayfa 6/10 İlkİlk 12345678910 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •