Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 9/10 İlkİlk 12345678910 SonSon
98 sonuçtan 81 ile 90 arası

Konu: KUR'ÂN TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ

  1. #81

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    151. Evvel


    Evvel, dört şekilde tefsir edilir:
    1. Evvel kelimesi ile, Nebi döneminde, Yahudiler*den Nebi'yi [Hz. Muhammed'i] inkâr edenlerin evveli-lilki kasdedilmiştir; -Medine Yahudilerine hitab eden- şu âyette olduğu gibi:
    Ona kâfir olanların evveli (yani, Yahudilerden Ne*bi'yi Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. inkâr edenlerin evveli/ilki} olmayın (.....) ve
    yalnız Bana ittiqa edin! (Bakara/41)
    2. Evvel ile, Mekke ahalisinden Allah'a îmân eden kimselerin evveli/ilki kasdedilmiştir; Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. şu âyetlerde olduğu gibi:
    De ki: "Rahmân'm çocuğu olsaydı, ben ibâdet edenle*rin evveli olurdum" {yani, Mekke ahatisindeh muvah-hidlerin evveli/ilki olurdum}. (Zuhruf/81)
    De ki: "Doğrusu ben {Mekke ahalisiden) teslim olan*ların evveli Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ((yani, ilki)} olmakla emrolundum." (En'âm/14)
    3. Evvel ile, Allah'ın dünyada görülemeyeceğine îmân edenlerin evveli I ilki kasdedilmiştir; şu âyette ol*duğu gibi:
    Dedi ki: "Rabbim bana göster de Sana bakayım." Bu*yurdu ki: "Beni asla göremezsin, fakat şu dağa bak: eğer o yerinde durabilirse, sen de Beni görebilirsin." Rabbi dağa tecelli edince, onu paramparça etti ve Mûsâ da baygın düştü. Ayılmca dedi ki: "Seni tenzih ederim, Sana döndüm ve ben mü'minlerin {yani, dünyada Senin asla görülemeyeceğini tasdik edenle*rin) evveliyim ((yani, ilkiyim)}." (A'râf/143)
    4. Evvel kelimesi ile, İsrâîloğulları arasından Mûsâ ve Harun'a imân eden kimselerin ilki kasdedilmiş-tir; şu âyette böyledir:
    {Musa'ya îmân ettikleri için, Fir'avn tarafından kat*ledilmekle tehdit edildikleri vakit sihirbazlar dediler ki}: "Biz gerçekten mü'minlerin evveli {yani, Mu*sa'nın getirdiklerini, İsrâîloğulları arasından Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. tas*dik edenlerin ilki} olduğumuz için Rabbimizin hata*larımızı bağışlayacağını ümit ederiz." (Şu'arâ/51) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    152. Qalîl


    Qalîl, altı şekilde tefsir edilir:
    1. Qalîl, yesîr/az manasında kullanılır; şu âyetler*de böyledir:
    Onun karşılığında, qalîl bir semen fyani, dünyadan yesîr/az bir mal} almak için... (Bakara/79)
    Allah'ın âyetlerini qalîl {yani, yesîr/az} bir semen {(yani, mal)} karşılığında sattılar. (Tevbe/9)
    2. Qalîl kelimesi, riya ve başkalarının duyması için manasında kullanılmıştır; şu âyette böyledir:
    Qalîl {yani, riyakârlık ve başkaları duysun için} ol-ı ması dışında, Allah'ı zikretmezler. (Nisâ/142)
    3. el-Qalîl, hiçbir şey/bir şeyin yokluğu manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Siz qalîl şükrediyorsunuz {yani, hiç şükretmiyorsu*nuz}, (A'râfflO)
    O ki (sizi inşâ etti), sizin için işitme, basiretler ve gö*nüller yaptı; fakat siz qalîl şükrediyorsunuz (yani, hiç şükretmiyorsunuz}. (Mülk/23)
    Benzeri bir âyet de Nahl sûresinde bulunmakta*dır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    O bir şâir sözü değildir, siz qalîl îmân ediyorsunuz {yani, îmân etmiyorsunuz}; bir kâhin sözü de değil*dir, siz qalîl tezekkür ediyorsunuz {yani, tezekkür et*miyorsunuz}. (Hâkka/41-42)
    4. Qalîl, çoğa nisbetle az manasında kullanılır; şu âyetlerde böyledir:
    {Fir'avn dedi ki}: "Gerçekten bunlar fyani, Mûsâ ve o'nun beraberindekiler}, qalîl (yani, bizim sayımızın çokluğu karşısında az} bir şirzimedir/topluluktur." (Şu'arâ/54)
    Fir'avn, "İsrâîloğulları, (kendileri gibi) çok kimsele*re göre azdır" demek istemiştir. Nitekim Musa'nın ashabı, kadın ve çocuklar da dahil 600.000 kişi iken, Fir'avn ve onun ashabı 1.000.000 savaşçıdan oluşmakta idi. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Şayet üzerlerine, "Kendinizi öldürün yahut diyarınız*dan çıkın!" diye yazsaydık, içlerinden qalîl müstesna {yani, diğerlerine nisbetle az olan kısmı hariç} bunu yapmazlardı. (Nisâ/66)
    5. Qalîl kelimesiyle, 313 kişi kasdedilmiştir; şu âyette böyledir:
    ' İçlerinden qalîl {yani, Nebi'nin ashabının, Bedir Gü-lü'ndeki sayısı kadar kimse: 313 kişi} Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. hariç ondan içtiler.. (Bakara/249)
    6. Qalîİ kelimesiyle, -Nuh'un gemisinin ashabı hakkındaki şu âyette- 80 kişi kasdedilmiştir:
    Zaten o'nun beraberinde qalîl {yani, 4O'ı erkek, 4O'ı kadın, toplam 80 kişi} Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. dışında kimse îmân etme*mişti. (Hûd/40) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  2. #82

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    153. Qada


    Qada on şekilde tefsir edilir:
    1. Qadâ, tavsiye manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Rabbin qadâ {yani, tavsiye} etti: Başkasına değil, sa*dece O'na ibâdet edin... (İsrâ/23)
    Musa'ya o emri {yani, Musa'yı görevlendirip Fir'avn ve onun kavmine elçilik vazifesini ifa etmesini} qadâ {yani, tavsiye} ettiğimizde, sen batı tarafında değildin. (Ka-sas/44)
    2. Qadâ, haber vermek manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Biz kitapta {yani, Tevrat'ta} İsrâîioğullan'na qadâ et*tik {yani, haber verdik}: Siz yeryüzünde iki defa fesad çıkaracaksınız... (İsrâ/4)
    Ona şu emri qadâ ettik {yani, Lût'a şu ahdimizi jka*rarımızı haber verdik}: Sabaha çıkarken arkaları mutlaka kesilecektir. (Hicr/66)
    3. Qadâ, ferağ [boşalmak, boş kalmak, bitirmek, ta*mamlamak] demektir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Menâsikinizi {yani, hacc ibâdetlerinizi} qadâ ettiğiniz {yani, bitirip I tamamlayıp da boşaldığınız} zaman... (Bakara/200)
    Artık namazı qadâ ettiğiniz {yani, bitirip / tamamla*yıp da boşaldığınız} zaman... (Nisâ/103)
    Namaz qadâ edildimi {yani, farz olan Cuma namazı bitip!tamamlanıp da boşaldınızmı}... (Cuma/10)
    (Okunması) qadâ edilince {yani, okunması tamamla*nınca: Nebi, Kur'ân okumayı bitirip de boşaldıkların*da} kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler. (Ahkâf/29)
    4. Qadâ, fiil [yapmak /işlemek] manasında kullanı*lır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Artık ne qadâ edeceksen et {yani, bize ne yapacaksan yap}. Sen ancak bu dünya hayata qadâ edersin {yani, sen sadece bu dünya [yakın /geçici] hayatta bir şey yapabilirsin}. (Tâ-Hâ/72)
    Fakat Allah fiile çıkması gereken bir emri qadâ et*mek {yani, Allah, ilminde yapacağına dair hükmetti*ği bir işi yapmak} için... (Enfâl/42)
    Bir emri qadâ ettiği vakit {yani, ilminde yapacağına dair hükmetmiş olduğu bir işi yapacak olduğunda} ona yalnızca "01!" der, oluverir. (Al-i İmrân/47)
    Bunun bir benzeri de Meryem sûresinde bulun*maktadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Allah ve-O'nun Rasûlü bir emri qadâ ettiği vakit (ya*ni, Allfih ve O'nun Rasûlü, Zeyneb'in evliliği husu*sunda bir iş yapacak olduklarında} onlar için, o işle*rinden tercih olamaz. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Ahzâb/36)
    5. Qadâ, nüzul I inmek manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ey Mâlik! Rabbin, üzerimize qadâ etsin {(yani,) ölü*mü indirsin I bizi Öldürsün}! (Zuhruf777)
    Onların üzerine qadâ edilmez (yani, onlara ölüm in*mez} ki ölsünler. (Fâtır/36)
    Ne zaman ki o'nun üzerine ölümü qadâ ettik (yani, o'na ölümü indirdik}... (Sebe'/14)
    Mûsâ ona bir yumruk vurdu, onun üzerine qadâ etti (yani, ona Ölümün inmesine sebep oldu}. (Kasas/15)
    6. Qadâ; vâcib /gerekli olmak, icab etmek manasın*da kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Emr qadâ edildi {yani, azâb gerekli oldu; Nuh kavmi üzerine vuku buldu}. Ve (iş bitti, gemi) Cûdî [engince bir dağ] üzerine istiva etti. (Hûd/44)
    Emrin qadâ edileceği (yani, azabın ateş ehline gerekli olup vuku bulacağı} o Hasret Günü ile onları inzâr et! (Meryem/39)
    Emr qadâ edilince (yani, azâb, ateş ehline gerekli olup vuku bulunca} şeytan da der ki:... (İbrâhîm/22)
    İstifta ettiğiniz o emr qadâ edilmiştir (yani, o emr ge*rekli olmuştur I meselenin bu şekilde gerçekleşmesi icab etmiştir}. (Yûsuf/41)
    7. Qadâ, yazmak manasında kullanılır; isa'nın du*rumu hakkındaki şu âyette olduğu gibi:
    O, qadâ edilmiş bir emrdir (yani, Isâ(nın babasız do*ğacağı), Allah tarafından qadâ edilmiş bir iştir: o'nun var olacağı Levh-i Mahfuz'da yazılmıştır}. (Meryem/21)
    8. Qadâ, tamamlamak manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Mûsâ süreyi qadâ edince (yani, Mûsâ şartını tamam*layınca}... (Kasas/29)
    Bu iki süreden hangisini qadâ edersem {yani, ta*mamla/sam}... (Kasas/28)
    Gündüz ne kazandığınızı bilir. Sonra sizi, belirli süre qadâ edilsin (yani, tamamlasın} diye onda uyandırır. (En'âm/60)
    Sana onun vahyi qadâ edilmeden (yani, Cibril sana vahy işini tamamlamadan] Önce Kur'ân'ı acele etme. (Tâ-Hâ/114)
    Onlardan kimisi adağını qadâ etti {yani, yerine getir*di/tamamladı}. (Abzâb/23)
    9. Qadâf;fasl [ayırma Iayırılma] manasında kullanı*lır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Aralarında hak ile qadâ edilecek (yani, araları hak ile ayırılacak}... (Zümer/69)
    Emr qadâ edilmiş olur (yani, azâb ile benim ve sizin aranız ayırılırj, sonra kendilerine göz açtırılmazdfl
    (En'âm/8)
    Rasûlleri geldiğinde, aralarında qıst ile qadâ edilir {yani, araları ayırılırj. (Yûnus/47)
    Muhakkak ki Rabbin Kıyamet Günü aralarında qadâ edecektir {yani, aralarını ayıracaktır}. (Yûnus/93)
    10. Qadâ, halketmek /yaratmak manasında kulla*nılır; şu âyette olduğu gibi:
    Böylece onları yedi gök olarak qadâ etti {yani, halket-tilyarattı}. (Fussilet/12) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    154. Yesîr


    Yesîr, üç şekilde tefsir edilir:
    1. Yesîr, kolay anlamına gelir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Bilmez misin ki, Allah gökte ve yerde olanı bilir. Şüphesiz bütün bunlar bir kitaptadır. Gerçekten bu Allah'a göre yesîr'dir {yani, başa gelecek musibetler Levh-i Mahfuz'da yazılmıştır; (dolayısıyla bunları bilmek Allah'a, kolaydır)}. (Hacc/70)
    Bir yaşatılana uzun Ömür verilmesi de, ömründen eksiltilmesi de mutlaka bir kitaptadır. Şüphesiz şu, Allah'a göre yesîr'dir {yani, hîn [kolaydır]. Ve O'na zor değildir}. (Fâtır/11)
    2. Yesîr, serî I hızlı manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
    Şu yesîr bir ölçektir {yani, kendisinde bir engel bu*lunmayan serî/hızlı bir ölçmedir!. (Yûsuf/65)
    3. Yesîr, hafi jgizli manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
    Sonra, onu yesîrce {yani, gizlice} Kendimize qabzedi-yoruz {(yani, çekip alıyoruz)}. (Furkân/46) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  3. #83

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    155. Dalal


    Dalâl, sekiz şekilde tefsir edilir:
    1. Dalâl ile, küfr kasdedilmiştir; şu âyetlerde oldu*ğu gibi:
    {iblis dedi ki}: "Onları dalâlete düşüreceğim" {yani, hidayetten saptıracağım da küfredecekler}. (Nisâ/119)
    Andolsun ki o {yani, iblis} içinizden birçok cibületleri dalâlete düşürdü (yani, içinizden birçok halkı saptı*rıp küfretmelerine sebep oldu}. (Yâ-Sîn/62)
    Andolsun ki onlardan önce, evvelkilerin ekserisi da*lâlette idi (yani, küfretmişti}. (Sâffât/71)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    2. Dalâl, bir şeyden -küfr olmaksızın- uzaklaştır*mak, ayırmak manasında kullanılır; şu âyetlerde oldu*ğu gibi:
    (Ey Nebi!/ Onlardan bir taife, seni dalâlete düşürme*yi (yani, seni haktan ayırmayı, uzaklaştırmayı! kur*muşlardı. (Nisâ/113)
    (Ey Dâuûd!} Hevâya tâbi olma! O takdirde seni Al*lah'ın yolundan dalâlete düşürür (yani, hevâ seni -küfür sözkonusu olmaksızın- hükümde Allah'ın ta-atinden ayırır I uzaklaştırır}, (Sâd/26)
    3. Dalâl, hasar I ziyan manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Kâfirlerin keydi, başka değil, dalâl ((yani, ziyan)} içindedir. (Mü'min/25)
    Şüphesiz ben o vakit apaçık bir dalâl (yani, hüsran-!ziyan} içindeyimdir. (Yâ-Sîn/24)
    (Ya'kûb'un oğulları dediler ki}: "Doğrusu babamız apaçık bir dalâl (yani, Yûsuf a beslediği sevgiden do*layı hüsran jziyan} içindedir." (Yûsuf/8)
    Tallahi, sen cidden eski dalâlinde (yani, Yûsuf a bes*lediğin sevgiden dolayı hüsranda!ziyanda] berde*vamsın. (Yûsuf/95)
    (Şehirdeki kadınlar, 'Azizin karısı için dediler ki}: "Şüphesiz biz onu, apaçık bir dalâl (yani, Yûsuf'a duyduğu sevgiden dolayı apaçık hüsran I ziyan} için*de görüyoruz." (Yûsuf/30)
    4. Dalâl, şeqâ'I bedbahtlık manasında kullanılmış*tır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Siz başka değil, büyük bir dalâl (yani, sürüp giden bir bedbahtlık/ içindesiniz. (Mülk/9)
    Bir dalâl (yani, bedbahtlık} ve çılgınlık içinde... (Ka*mer/24)
    Muhakkak ki mücrimler bir dalâl (yani, bedbahtlık ve meşakkat} ve çılgınlık içindedirler. (Kamer/47)
    Hayır, âhirete îmân etmeyenler azâb ve uzak bir dalâl (yani, sürüp giden bir bedbahtlık} içindedirler. (Sebe'/8)
    5. Dalâl, ibtâl manasında kullanılmıştır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Küfreden ve Allah'ın yolundan alıkoyanlar var ya, (Allah) onların amellerini dall eder (yani, Allah onla*rın amellerini ibtal eder}. (Muhammed/1)
    Allah yolunda katledilenler var ya, (Allah) onların amellerini dall etmez Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (yani, onların amellerini ih*lal etmez}. (Muhammed/4)
    Onlar ki, dünya hayatta sa'yları dall olmuştur (yani, bu hayattaki amelleri ibtal olmuştur}. (Kehf/104)
    6. Dalâl ile, hata [yanlışlık, isabetsizlik] kasdedü-miştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Onlar başka değil, hayvanlar gibi, hattâ sebilce [yol*ca] daha dalâlettedirler {yani, tarîk/yol bakımından daha hatalıdırlar}. (Furkân/44)
    Benzeri bir buyruk da A'râf sûresinde yer almakta*dır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    İlerde, azabı gördükleri vakit, sebîlce/yolca kimin da*lâlette fyani, tarîk I yol bakımından kimin hatalı} ol*duğun^'bileceklerdir. (Furkân/42)
    Kim Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne isyan ederse, apaçık bir dalâlet ile dalâlete {yani, tavîl [alabildiğine bü*yük] bir hata ile hataya} düşmüş olur. (Ahzâb/36)
    Dalâlete (yani, vârislere mirası paylaştırma husu*sunda hataya} düşmeyesiniz diye Allah size bildiri*yor. (Nisâ/176)
    7. Dalâl ile, cehalet kasdedilmiştir; Musa'nın ağ*zından nakledilen şu sözde olduğu gibi:
    {Mûsâ} dedi ki: "O vakit onu işledim ve ben dâllînden {yani, onu işledim ve ben o vakit câhillerden} Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. idim." (Şu'arâ/20)
    8. Dalâl, nisyân I unutmak manasında kullanılmış*tır; şu âyette olduğu gibi:
    O ikisinden biri dalâlete düşerse {yani, o iki kadın*dan biri şehadet edeceği hususu unutursa}, diğeri ha*tırlatsın. (Bakara/282) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    156. Âyet


    Âyet, iki şekilde tefsir edilir:
    1. Âyet, ibret manasında kullanılır; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
    Biz Meryem'in oğlunu ve o'nun anasını bir âyet {ya*ni, ibret} kıldık. (Mü'minün/50)
    Neticede o'nu ve gemi arkadaşlarını necata çıkardık ve onu âlemler için bir âyet {yani, İbret] kıldık. (Anke-bût/15)
    Bunun bir benzeri de Kamer sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Şüphe yok ki şunda, îmân eden/edecek bir kavm için âyetler {yani, ibretler} vardır. (Nahl/79)
    2. Ayet, 'alâmet manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Onlar için bir âyet {yani, ıalâm,et} de, zürriyetlerini o dolu gemide taşimamızdır. (Yâ-Sîn/41)
    Sizi topraktan yaratması, sonra da beşer olup yayıl*manız O'nun âyetlerin dendir {yani, Rabbin bir ve tek olduğunun alâmetlerin dendir}. (Rûm/20)
    Göğün ve yerin O'nun emri {yani, işi i fiili} ile durması da O'nun âyetlerindendir (yani, Rabbin bir ve tek olduğunun alâmetlerindendir. -Öyleyse, fiillerin*den I sanatından hareketle O'nun vahdaniyyetini ta*nıyıp bilin-}. (Rûm/25)
    Sizin için nefislerinizden eşler halketmesi de O'nun âyeti erin dendir {yani, Rabbin bir ve tek olduğunun alâmetlerindendir. -Öyleyse sanatından I fiillerinden hareketle O'nun vahdaniyyetini tanıyıp bilin-}, (Rûm/21)
    Benzeri âyetler çoktur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  4. #84

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    157. Yevm


    Yevm, dört şekilde tefsir edilir:
    1. Yevm, azız ve celîl Allah'ın dünyayı halkettiği al*tı günden her biri manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    De ki: "Siz yeri iki günde halkedene mi küfrediyorsu*nuz?" (Fussilet/9)
    Ve onda gıdalarını dört günde takdir etti. (Fussilet/10)
    Bu suretle onları yedi sema olarak iki günde qadâ et*ti. (Fussilet/12)
    İşte böylece altı gün tamamlanmış olmaktadır.
    O Allah ki semavâtı, arzı ve ikisi arasmdakileri altı günde {bu günler, Allah indinde dünya günleri gibi*dir} halketti. (Secde/4)
    Gerçek şu ki, Rabbinin indinde bir gün, sizin saydığı*nız bin yıl gibidir. (Hacc/47)
    2. Yevm, dünya günleri manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
    Semâdan arza emri tedbir eder. Sonra, miktarı {yani, Cebrail'in nüzul I iniş miktarı} sizin saymanıza göre bin yıl olan bir günde {dünya günlerinden bir günde} O'na çıkar. (Secde/5)
    3. Yevm; Kıyamet Günü, (âhiret) manasında kulla*nılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    O Gün {yani, âhiret'te, (Kıyamet Gününde)} hiç kim*seye zerrece zulmedilmez. (Yâ-Sîn/54)
    Cidden O Gün {yani, âhiret'te, (Kıyamet Gününde)} ashâb-ı cennet... (Yâ-Sîn/55)
    O Gün {yani, âhiret'te, (Kıyamet Gününde)} herkese kazandığının karşılığı verilir. (Mü'min/17)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    O Gün {(yani, âhiret'te)} ağızlarını mühürleriz... (Yâ-Sîn/65)
    4. Yevm, hin [vakit I zaman] manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Doğduğu gün ({yani, vakit)}, öleceği gün ({yani vakit)} ve diri olarak çıkarılacağı gün {yani, hin j vakit} o'na selâm olsun. (Meryem/15)
    {Isa dedi ki}: "Doğduğum gün ({yani, vakit}), öleceğim gün {yani, hin I vakit} ve diri olarak çıkarılacağım gün {yani, hînlvakit} selâm üzerimedir." (Meryem/33)
    Göçtüğünüz günde {yani, vakitte} ve ikamet ettiğiniz günde {yani, vakitte},., (Nahl/80)
    Onun hasadı günü (yani, ürünlerinizi hasad ettiğiniz [derdiğiniz, topladığınız] vakit} de hakkını verin! (En'âm/141) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    158. El-Âhiret


    el-Âhiret, beş şekilde tefsir edilir:
    1. el-Âhiret, kıyamet / kalkış manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Muhakkak ki âhirete (yani, Kıyamet (Günü'n)de ölümden sonra dirilişe} îmân etmeyenler, caddeden sapmaktadırlar. (Mü'minûn/74)
    Âhiret ve evvel (yani, dünya ve âhiret [başlangıç ve son]} elbet Bizimdir. (Leyl/13)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    2. el-Âhiret ile, hasseten cennet kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Andolsun ki onlar onu satın alan kimsenin âhirette bir payı (yani, cennetten bir nasibi} olmadığını bili*yorlardı. (Bakara/102)
    Aynı sûrede bunun bir benzeri daha yer almakta*dır: Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Rabbinin indinde âhiret muttakiler içindir. (Zuh-ruf/35)
    İşte o âhiret yurdu (yani, cennet} var ya, Biz onu yer*yüzünde ululuk/yücelik irade etmeyenlere ayırdık. (Kasas/83)
    Âhirette (yani, cennette} onun nasibi yoktur. (Şû-râ/20)
    3. el-Âhiret ile, hasseten cehennem kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Ahiretten (yani, cehennem azabından} çekinen ve Rabbinin rahmetini uman... (Zümer/9)
    4. el-Âhiret ile, kabir kasdedilmiştir; şu âyette ol*duğu gibi:
    Allah îmân edenlere dünya hayatta ve âhirette (yani, kabirde Münker-Nekir'in sorgulayacağı vakitte} Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. sabit söz üzere sebat verir. (İbrâhîm/27)
    5. el-Âhiret, ahır [son jsonuncu] anlamına gelir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Biz bunu âhiret millette (yani, son millette [dînde]: isa'nın milletinde —ki o, Nebi'den (a.s) önceki ümmet*lere gelen milletlerin sonuncusu idi-} işitmedik. (Sâd/7)
    Derken âhiret va'di (yani, sonuncusunun vakti: ken*dilerine va'd ettiği iki azâbtan sonuncusunun vakti} geldiğinde... (ısrâ/7) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  5. #85

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    159. En-Nür


    en-Nâr, on şekilde tefsir edilir:
    1. Nûr ile, islâm dîni kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Allah'ın nurunu (yani, Allah'ın dinini} ağızlarıyla söndürmeyi irade ediyorlar. Allah ise nurunu {yani, dînini} tamamlamaktan (yani, muzaffer I üstün kıl*maktan} .başkasını istemez. (Tevbe/32)
    Allah dilediği kimseyi nuruna (yani, dînine} hidâyet eder. (Nûr/35)
    Bunun bir benzeri de Saff sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    2. en-Nûr ile, îmân kasdedilmiştir; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
    Kendisine, insanlar içinde onunla yürüyecek bir nûr (yani, kendisiyle hidâyet bulacağı bir îmân} kıldığı*mız/yaptığımız kimse... (En'âm/122)
    Sizin için kendisiyle yürüyeceğiniz bir nûr (yani, ken*disiyle hidâyet bulacağınız îmân} kılsın/yapsın... (Hadîd/28)
    Onları zulumâttan nura (yani, küfürden îmâna} çıka*rır. (Bakara/257)
    3. Nûr kelimesiyle, hudâ I hidâyet kasdedilmiştir;
    şu âyette olduğu gibi:
    Allah semaların ve arzın nurudur (yani, hadisi [yol göstericisi I rehberidir]}. Nurunun (yani, hidâyetinin [yolgöstermesinin jrehberliğinin]} meseli... (Nûr/35)
    4. Nûr ile, Nebi kasdedilmiştir; şu âyette böyledir:
    Nûr üstüne nurdur (yani, nebi neslinden gelen nebi*dir Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Nûr/35)
    5. Nûr ile, gündüzün ışığı f aydınlığı kasdedilmiş*tir; şu âyette olduğu gibi:
    Zulumâtı/karanlıkları ve nuru (yani, gündüzün ışığı*nı/aydınlığını} yapmıştır. (En'âm/1)
    6. Nûr ile, ayın ışığı /aydınlığı kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    İçlerinde qameri bir nûr (yani, ayı, semadakiler ve yerdekilerin kendisi ile aydınlandığı bir ışık} kılmış*tır/yapmıştır. (Nûh/16)
    Münîr bir qamer (yani, yeryüzündekiler için aydın*lık! ışık saçan bir ay}... (Furkân/61)
    7. Nûr ile, Allah'ın Kıyamet Günü Sırat üzerinde mü'minlere vereceği ışık kasdedilmiştir; Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. şu âyetler*de olduğu gibi:
    Sa'y edecek önlerinde onların nurları (yani, Allah'ın mü'minlere Sırat üzerinde vereceği ışık}... (Hadîd/12)
    {Münafıklar Sırat üzerinde onlara diyecek ki}: "Bize bakın da nurunuzdan iktibas edelim" [yani, ışığını*zın aydınlığında yürüyelim}. (Hadîd/13)
    Onların nurları {yani, Allah'ın Sırat Üzerinde mü'min-lere vereceği hidâyet} sa'y edecek önlerinde... (Tahrîm/8)
    8. en-Nûr ile, Tevrat'taki helâl, haram, hükümler ve mev'ızeler kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Şüphesiz Tevrat'ı Biz indirdik; onda bir hidâyet ve bir nûr {yani,, helâlin, haramın, emr ve nehyin beyanı ~ki bu,
    karanlıktaki ışık mesabesindedir-} vardır. (Mâide/44) ç
    De ki: "Musa'nın (insanlar için bir nûr ve hidâyet ol*mak üzere) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. getirdiği {yani, karanlıkta ışık mesabe*sinde olan, helâl ve haramı, emr ve nehyi beyan eden} o kitabı {yani, Tevrat'ı} Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. kim indirdi?" (En'âm/91)
    Andolsun ki Biz Mûsâ ve Harun'a vermiştik bir fur-kân, bir ziya Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. [ışık]... (Enbiyâ/48)
    9. en-Nûr ile, Furkân I Kur'ândaki helâl ve hara*mın beyanı kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    O halde Allah'a, O'nun Rasûlü'ne ve indirdiğimiz nu*ra {yani, karanlıkta ışık mesabesinde olan; helâlin, haramın, emr ve nehyin beyan edildiği Kur'ân'aj îmân edin! (Teğâbün/8)
    Ve o'nun beraberinde indirilen nura {yani, Nebi'nin (s.a) beraberindekine: onda bulunan ve karanlıktaki ışık mesabesinde olan beyana} tâbi olanlar... (A'râf/157)
    10. en-Nûr ile, mübarek ve yüce Rabbimizin nuru kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Arz Rabbinin nuruyla aydınlanacak. (Zümer/69) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    160. Es-Selâm


    es-Selâm, beş şekilde tefsir edilir:
    1. es-Selâm, Allah'ı vasfetmek için kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    {Allah} selâmdır, mü'mindir. (Haşr/23)
    Selâm sebilleri {yani, Allah'ın dîni İslâm}... (Mâide/16)
    Allah ise dâm's-selâm'a {yani, cennetine} çağırır. (Yû*nus/25)
    Dâru's-selâm {yani, Allah'ın cenneti} onlar içindir. (En'âm/127)
    2. es-Selâm ile, hayr kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Artık onlardan geç ve "Selâm" de {yani, hayırlı şeyler söyle}! (Zuhruf/89)
    Cahiller onlara hitap ettiğinde, "Selâm" derler {yani, hayırlı sözlerle karşılık verirler}. (Furkârı/63)
    (Lağv işittiklerinde), "Selâm size" (derler) {yani, ha*yırlı sözlerle karşılık verirle?-}, "bizim cahillerle işimiz yok." (Kasas/55)
    (("Putları kötülemekten ve tevhide imandan vazgeç*mezsen seni recmederim" diyen) babasına ibrâhîm}: "Selâm sana" (dedi) {yani, hayırlı sözlerle karşılık verdi}... (Meryem/47)
    Hani o'nun üzerine girip "Selâm" demişlerdi {yani, hayırlı sözler söylemişlerdi} Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Hicr/52)
    3. Selâm ile, güzel sena I övgü kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Âlemler içinde Nuh'a selâm {yani, güzel senalar I öv*güler, -ardından Nûh için güzel ve övücü sözler söyle*nir-}. (Sâffât/79) '
    Mûsâ ve Harun'a selâm {yani, güzel senalar /övgüler, -arkalarından onlar için güzel senalar /övgüler söyle*nir-}. (Sâffât/120)
    İbrahim'e selâm {yani, güzel senalar I övgüler}. (Sâf-fât/109)
    Muhsinlere böyle karşılık veririz. (Sâffât/110)
    Gönderilenlere selâm {yani, güzel senalar I övgüler}. (Sâffât/181)
    4. es-Selâm ile, serden selâmette / esenlikte olmak kasdedilmiştir; şu âyetlerde böyledir:
    (Allah buyurdu ki): "Ey Nûh! Bizden bir selâm {yani, suda boğulmaktan ve benzeri serlerden bir selâmet-Iesenlik} ile in!" (Hûd/48)
    Ey ateş! İbrahim'e serin ve selâm {yani, ateşin sıca*ğından ve soğuğundan yana selâmet!esenlik} ol! (En*biyâ/69)
    Artık Ashâbu'l-Yemîn'den sana selâm {onların gü*nahlarını bağışlayıp iyiliklerini mükâfaatlandıracağı vakit Allah'ın selâmı onlara}. (Vâkıa/91)
    Onlara selâm ile emin bir şekilde girin {Allah işlerin*de onlar için selâmet I esenlik verecek}. (Hicr/46)
    Ona selâm {(yani, selâmet I esenlik)} ile girin. İşte bu hulûd günüdür. (Kaf/34)
    5. es-Selâm kelimesi ile, müslümanların birbirleri*ne verdikleri selâm ile cennetliklerin selamlaşması kas*dedilmiştir; şu âyetlerde bu anlamdadır:
    Ne zaman (bu) evlere girerseniz, Allah tarafından mübarek ve güzel bir selâm olmak üzere birbirinize selâm verin. (Nûr/61)
    Melekler her kapıdan onların üzerine girip, "Sabret*menize karşılık selâm size" (derler). (Ra'd/23-24) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  6. #86

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    161. El-Ah


    el-İhâ', altı şekilde tefsir edilir:
    1. el-Ah ile, ana-baba-bir, ya da ana-bir, yahut ba-ba-bir kardeş kasdedilir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Nefsi onu {yani, Adem'in oğlunu}, kardeşini {yani, ana-baba-bir kardeşini} katletmeye şevketti. (Mâide/30)
    ...kardeşimin (yani, ana-baba-bir kardeşimin} cesedi*ni gömemedim. (Mâide/31)
    Erkek yahut kızkardeşi varsa... (Nisâ/12) Ve benzeri buyruklar.
    2. el-Ah ile, ana-baba-bir, baba-bir, ana-bir kardeş*lik ya da dînde kardeşlik değil, nesebte kardeşlik [neseb birliği, kavimdaşlık] kasdedilrr; şu âyetlerde olduğu gi*bi:
    Ad'a da-, kardeşleri {yani, soydaşları /kavimdaşlarıj Hûd'u gönderdik. (Hûd/50)
    Hûd onların, ne dînde kardeşi, ne de ana-baba-bir, baba-bir, ana-bir kardeşleri idi; fakat neseb/soy iti*bariyle onlarla kardeşti: kavimdaştı.
    Medyen'e de kardeşleri (yani, soydaşları Ikavimdaş-larıj Şu'ayb'ı gönderdik. (A'râf/85; Hûd/84; Anke-bût/36)
    Şu'ayb, onlarla ne dînde kardeş, ne de ana-baba-bir, baba-bir, ana-bir kardeş idi; fakat neseb/soy iti*bariyle onlarla kardeşti.
    Bunun bir benzeri de Şu'arâ sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    3. el-Ah ile, dînde kardeşlik ve şirkte velilik anlamı*na kardeşlik kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Kardeşleri (yani, dînde ve şirkte velayet hususunda kâfirlerden şeytanların kardeşleri} ise onları ğayy'da bırakırlar. (A'râf/202)
    Çünkü saçıp savuranlar, (dîn ve velayet hususunda} şeytanların kardeşleridir. (İsrâ/27)
    4. el-Ah ile, islâm dîninde ve velayet hususunda kardeşlik kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Ancak mü'minler kardeştir (yani, İslâm dîninde ve velayet hususunda sadece mü'tninler kardeştir}. (Hu-curât/10)
    5. el-Ah ile, arkadaş kasdedilmiştir; şu âyetlerde oiduğu gibi:
    Bu benim kardeşimdir (yani, arkadaşımdır}. Onun doksan dokuz koyunu var. (Sâd/23)
    Sizden biriniz ölmüş kardeşinin (yani, arkadaşının} etini yemeyi sever mi? (Hucurât/12)
    6. el-Ah kelimesi ile, sevgi ve muhabbette kardeşlik kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Kardeşler {yani, birbirlerine besledikleri sevgi ve mu*habbet itibariyle kardeşler} olarak sedirler üzerinde karşılıklı otururlar. (Hicr/47) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    162. El-Meveddet


    el-Meveddet, dört şekilde tefsir edilir:
    1. el-Meveddet, muhabbet i sevgi manasında kulla*nılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Muhakkak ki îmân edip sâlih ameller işleyenler var ya, Rahman onlar için bir vüdd yapacak (yani, Rabb'leri onları sevecek ve dostalarına da sevdirecek*tir}. (Meryem/96)
    Şüphesiz Rabbin rahimdir, vedûdtur (yani, dostlarını sevendir}. (Hûd/90)
    O gafurdur, vedûdtur {yani, dostlarını sevendir}. (Bu-ruc/15)
    Aranızda bir meveddet {yani, sevgi} yapmıştır. (Rûm/2p
    2. el-Meveddet, nasihat [birinin iyiliğini istemek] manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ey îmân edenler! Benim de düşmanım, sizin de düş*manınız olanları velîler edinmeyin; onlara meveddet ilka ediyorsunuz {yani, nasihat ilkâ ediyorsunuz [iyi*liklerini istiyorsunuz]}... (Mümtehine/1)
    Onlara gizli bir meveddet beslemeyin {yani, nasihat ver*meyin [içten içe iyiliklerini istemeyin]}! (Mümtehine/1)
    Olur ki Allah onlardan düşmanlık ettiklerinizle sizin aranızda bir meveddet {yani, nasihat [iyiliklerini is*teyecek bir durum}} meydana getirir. (Mümtehine/7)
    3. el-Meveddet kelimesi, sıla [akrabalık bağını gö*zetmek] manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gi*bi:
    De ki: "Buna karşılık sizden -akrabalıkta meveddet {yani, akrabalık bağını gözeterek bana eziyet etmeme*niz ve Rabbimin risaletini tebliğ edebilmem için beni korumanız} hariç- ücret istemiyorum." (Şürâ/23)
    4. el-Meveddet ile, dinde (meveddet I sevgi) kasde-dilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Olur ki Allah onlardan düşmanlık ettiklerinizle sizin aranızda {(dîn ve velayet hususunda)} bir meveddet {bir dostluk I sevgi} meydana getirir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Mümtehine/7) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Kendisiyle sizin aranızda, {dîn ve velayet hususunda} bir meveddet {(yani, dostluk, bağlılık, sevgi)} olma*mış gibi... (Nisâ/73) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  7. #87

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    163. El-Cîdâl


    el-Cidâl, iki şekilde tefsir edilir:
    1. el-Cidâl, husûmet /mücâdele manasında kullanı*lır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Onlar Allah hakkında cidal ediyorlar '{yani, onlar Al*lah hakkında Nebi'ye karşı hasımlık I mücâdele ediyor*lar}. Oysa O'nun muhavvilesi şiddetlidir. (Ra'd/13)
    {İbrahim}, Lût kavmi hakkında Bize karşı cidale ko*yuldu {yani, Bize karşı hasını oldu i mücâdeleye giriş*ti}. (Hûd/74)
    Hakkı bâtıl ile gidermek için cidal ettiler {yani, ha-sımlaştılar[mücâdele ettiler}. (Mü'min/5)
    insanlardan bazısı herhangi bir ilme dayanmaksızın Allah hakkında cidal eder (yani, hasımlaşır! mücâde*le eder}. (Hacc/3)
    2. el-Cidâl, tartışmak / münakaşa etmek manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Haccta cidal (yani, tartışmak i münakaşa etmek} yok. (Bakara/197)
    "Ey Nûh! Bizimle gerçekten cidal ettin {yani, tartış*tın [münâkaşa ettin}, (tartışmayı I münâkaşayı da} ço*ğalttık/dediler. (Hûd/32)
    Allah'ın âyetleri hakkında kâfirlerden başkası cidal etmez (yani, tartışmaz I münakaşa etmez}. (Mü'min/4) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    164. El-Birr


    el-Birr, üç şekilde tefsir edilir:
    1. el-Birr ile, sıla I akrabalık bağını gözetmek kas-dedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Allah'ı yeminleriniz için mani yapmayın, birr {yani, akrabalık bağını gözetmek} hususunda... (Baka*ra/224)
    Allah sizi nehyetmez: dîn hususunda sizinle savaş*mamış, sizi diyarınızdan çıkarmamış olanlara birr yapmaktan ((yani, böylelerine karşı akrabalık bağını gözetmekten)}... (Mümtehine/8)
    2. el-Birr, itaat manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Birr Ima'siyeti terk [itaat]} ve taqvâ üzere yardım" şın! (Mâide/2)
    Aynı sûrede benzeri bir buyruk daha vardır Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    {Yahya}, ana-babasma berr {yani, ma'siyeti terkeden [itaatkâr]} idi. (Meryem/14)
    Aynı sûrede bunun bir benzeri daha vardır, yani, ana-babasma itaatkârdır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Beni anama berr {yani, beni anam Meryem'e itaat*kâr} kıldı. (Meryem/32)
    Birr (yani, itaatkârlıkj ve taqvâ hususunda konuşun! (Mücâdele/9)
    Şüphe yok ki ebrar'm [birr'in çoğulu] {yani, itaatkâr*ların} kitabı illiyyîndedir. (Mutaffîfîn/18)
    3. el-Birr, taquâ manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Siz sevdiğiniz şeylerden infak edinceye karar birre {yani, sadaka [zekat] hususunda sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe takvanın tamamına} erişemezsiniz. (Âl-i İmrân/92)
    Yüzlerinizi doğu ve batıya döndürmeniz birr {yani, taqvâ} değildir. {Benzeri başka işler yapmanız da birr/taqvâ değildir}. Fakat birr {yani, taqvâ} o kimse*nin yaptığıdır ki: Allah'a îmân etmiş... (Bakara/177)
    insanlara birr'i {yani, nebi Muhammed'e tâbi olmak suretiyle Allah'a itaati} emredip, kendinizi unutur musunuz? (Bakara/44) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  8. #88

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    165. El-İsm


    el'İsnı, beş şekilde tefsir edilir:
    1. el-îsm kelimesiyle, şirk kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    Rabbaniler ve ahbâr onları ism-sözden {yani, şirk sözü söylemekten} nehyetmeli değil miydüer?! (Mâide/63)
    2. el-İsm kelimesi, ma'siyet [itaatsizlik/isyan] ma*nasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Kim fie aşın açlık (veya, hayatî bir zorunluluk) duru*munda (Allah'ın haram kıldığı ölmüş hayvanın etini ve haram olan başka yiyecekleri yemeye} mecbur kalır da ism'e meyi etmeksizin (yani, ma'siyet kasdı taşı*maksızın!... (Mâide/3)
    Rabbim sadece fevâhişi (.....) ve ism'i {yani, ma'siyeti}
    haram kıldı. (A'râf/33)
    İsm {yani, ma'siyet} ve düşmanlık üzere yardimlaş-maym! (Mâide/2)
    Onlara karşı ism {yani, ma'siyet} ve düşmanlık ile birleşip yardımlaşıyorsunuz. (Bakara/85)
    îsm {yani, ma'siyet I günah} ve düşmanlık (yani, zulm} hususunda konuşmayın! (Mücâdele/9)
    3. el-İsm kelimesi, zenblgünah manasında kullanı*lır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Kim iki günde (dönmek için) acele ederse, ona ism {yani, zenb I günah} yoktur. (Bakara/203) Onu bir bühtan ve apaçık bir ism {yani, zenb i günahı ile alır mısınız?! (Nisâ/20)
    4. el-İsm kelimesiyle, zina kasdedilmiştir; şu âyette olduğu gibi:
    İsm'in {yani, zinanın} zahirini {yani, alenisini} de, bâtınını {yani, gizlisini} da bırakın! (En'âm/120)
    5. el-İsm kelimesiyle, hatâ kasdedilmiştir; şu âyet*te olduğu gibi:
    Kim vasiyet edenin meylinden yahut ism'inden kor-karsa {yani, kasden veya hatâen (haksızlık ettiğini bi*lirse)}... (Bakara/182) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    166. Müsteqarr Ve Müstevda'


    Müstaqarr ve müstevda', üç şekilde tefsir edilir:
    1. Müsteqarr, nutfenin kadınların rahmlerinde ka*rar bulması; müstevda' da, nutfenin erkeklerin sulble-rinde bulunması halidir; şu âyette olduğu gibi:
    Sizi tek nefsten inşâ eden O'dur. Demek bir müste-qarr {yani, nutfenin kadınların rahimlerinde karar bulma yeri} bir de müstevda' {yani, erkeklerin sulble-rinde bulunup henüz yaratmadığı ve yaratacağı var*lıklar} vardır. (En'âm/98)
    2. Müsteqarr, canlıların geceleyin karar kıldıkları yer; müstevda' da ölümleri vakti manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
    Yeryüzünde, rızkı Allah'a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. Onların müsteqarrım {yani, geceleyin karar kıldıkları yeri} ve müstevda'smı {yani, öldüklerinde bırakıldıkları yeri} bilir. (Hûd/6)
    3. el-Müsteqarr, müntehi [sonunda varılacak /karar kılınacak yer] anlamına gelir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Güneş de, kendisine mahsus bir müsteqarr {yani, ka*rar kılacağı j sonunda varıp duracağı yer} için cere*yan ediyor. (Yâ-Sm/38)
    Her haberin bir musteqarrı {yani, her hadîsin [sözün] bir nihayeti /varacağı son bir noktası} vardır. (En'âm/67)
    Her emrin bir müsteqarrı vardır. (Kamer/3) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  9. #89

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    167. Maqâm


    Maqâm, dört şekilde tefsir edilir:
    1. Maqâm, mesken manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Böylece onları bostanlardan, pınarlardan, hazineler*den ve kerîm maqâmlardan (yani, güzel meskenler*den! çıkardık. İşte böyle. Ve İsrâîloğulları'm onlara vâris kıldık. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Şu'arâ/57-59)
    Doğrusu muttakiler, {ölümden yana} enim bir ma-qâmdadırlar {(yani, meskendedirler)}. (Duhân/51)
    2. Maqâm kelimesi, ikâmet etmek, durmak /kal*mak manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Ey kavmim! Eğer benim nıaqâmım {yani, içinizde durmam I kalmam} size ağır geliyorsa... (Yûnus/71)
    Ey Yesrib ahalisi! Sizin için muqâm yok/değildir {ya*ni, sizin için Ahzâb ile birlikte durmak yoktur, onlar için ikâmet etmeyin}. (Ahzâb/13)
    3. Maqâm ile, Kıyamet Günü Allah'ın önünde kı*yamda/ayakta durmak kasdedilmiştir; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
    Rabbinin maqâmmdan korkana iki cennet vardır
    {yani, Kıyamet Günü O'nun rahmeti önündeki haram arzu ve isteklerini dünyada terkeden kimseler için iki cennet vardır}. (Rahmân/46)
    İşte bu, maqâmrmdan {yani, huzurumda durmaktan! korkanlar ve tehdidimden korkanlar içindir. (İbrâ-hîm/14)
    4. Maqâm, mekân manasında kullanılır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
    Bizden hiç kimse yoktur ki, onun için malum bir ma-
    qâm {yani, biz meleklerden hiç kimse yoktur ki, Al*lah'a ibâdet için bir mekanı} olmasın. (Sâffât/164)
    Ben onu sana, sen maqâmmdan {yani, şu anda otur*makta olduğun mekândan} kalkmadan önce getiri*rim. (Neml/39) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    168. Burhan


    Burhan, iki şekilde tefsir edilir:
    1. Burhan, hüccet/delil manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Yine de O'nu bırakıp başka ilahlar edindiler. "Burhâmmzı {yani O'nunla birlikte ilahlar bulunduğuna dair hüccetinizi I delilinizi} getirin" de! (Enbiyâ/24)
    (Onların putları mı hayırlı), yoksa ilkin yaratan, son*ra onu tekrar edecek olan, size gökten ve yerden rı-zık veren mi?! Allah ile birlikte başka bir ilah mı var?! De ki: "Öyleyse haydi burhanınızı (yani, Allah ile birlikte başka ilahlar bulunduğuna dair hücceti*nizi I delilinizi} getirin!" (Neml/64)
    2. Burhan kelimesi, âyet [belge, işaret, alâmet] ma*nasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    İşte bunlar Rabbinden sana iki burhandır {yani, Rabbinden sana iki âyettir [işarettir f alâmettir/bel*gedir}. (Kasas/32)
    Eğer Rabbinin burhanını {yani, Rabbinin âyetini-lişâretini} görmeseydi... (Yûsuf/24) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  10. #90

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    169. Es-Seyyîat


    es-Seyyiât, beş şekilde tefsir edilir:
    1. es-Seyyiât ile, şirk kasdedilmiştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Seyyiât kazanmış {yani, şirk amelleri işlemiş} olanla*ra gelince, bir seyyienin karşılığı onun misliyledir.
    (Yûnus/27)
    Seyyiât {yani şirk amelleri} yapıp yapıp da, nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında, "Ben şimdi gerçekten döndüm/tevbe ettim" diyene dönüş/tevbe yok. (Nisâ/18)
    2. Seyyiât ile, azâb kasdedilmiştir; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
    Sonunda kazandıklarının seyyiâtı {yani, amellerinin azabı} onlara isabet etti. Onlar da âciz bırakacak de*ğillerdir. (Zümer/51)
    Amellerinin seyyiâtı {yani, işledikleri şirk amelleri*nin azabı} onlara isabet edince, kendisiyle alay edip durdukları şey onları kuşattı. (Nahl/34)
    3. Seyyiât kelimesi; darlık, sıkıntı manasında kul*lanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Kendisine dokunan bir darrâ'nın [darlığın, sıkıntı*nın] ardından ona bir nimet [bolluk/rahatlık] tattırır-sak, "Seyyiât {yani, darlıklar, sıkıntılar} benden git*ti" der. (Hûd/10)
    Onları hasenat ve seyyiât ({yani, darlık, sıkıntı)} ile denedik. (A'râf/168)
    4. es-Seyyiât kelimesi, şerr/kötülük manasında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
    Onun için Allah onu, onların mekrlerinin seyyiâtm-dan {yani, Allah Al-i Fir'avn'dan îmân eden kimseyi, (Fir'avn ve yandaşlarının) yapmak istediklerinin şer*rinden} korudu. (Mü'min/45)
    5. Seyyiât kelimesi ile, erkeğin erkekle dübürden ilişkiye girme hayasızlığı [homoseksüellik] kasdedil*miştir; şu âyette olduğu gibi:
    Onlar daha önce de seyyiât {yani, erkeklerle dübür*den ilişkiye girme hayasızlığını [homoseksüellik]} ya*pıyorlardı. (Hûd/78) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    170. El-Bağy Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.


    el-Bağy, dört şekilde tefsir edilir:
    1. el-Bağy ile, zulm kasdedilmiştir; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
    İsm'i [zenbi/günahı] ve bağy'i {yani, zulmü}... (A'râ^33)
    Fahşadan, münkerden ve bağy'den (yani, zulrndenj nehyeder. (Nahl/90)
    Ve onlar-ki kendilerine bir bağy {yani, zulm} isabet ettiğinde... (Şûrâ/39)
    2. el-Bağy, ma'siyet [isyan itaatsizlik] manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
    Fakat onları necata çıkarınca, yeryüzünde haksız ye*re bağyederler {yani, ma'siyet işlerler isyan ederler}. Ey insanlar! Bağyiniz {yani, ma'siyetiniz isyanınız} sadece kendi aleyhinizedir {yani, onun zararı size*dir}. (Bu yalnızca), dünya hayatın metaldir. (Yû*nus/23)
    3. el-Bağy, hased I kıskançlık manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
    Kendilerini sattıkları o şey ne kötüdür ki: bağy {yani, hased} ederek Allah'ın indirdiklerine küfrettiler. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Bakara/90)
    Onlar ancak kendilerine ilm gelmesinin ardından aralarındaki bağy {yani, aralarındaki hased I kıs*kançlık} sebebiyle ayrılığa düştüler. (Şûrâ/14)
    4. el-Bağy ile, zina kasdedilmiştir; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
    Anan da bağy {yani, zinâkâr Izâniyej değildi. (Mer*yem/28)
    İffetli olmak istedikleri halde cariyelerinizi bağye [biğâ] {yani, zinaya} Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. zorlamayın! (Nûr/33) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

Sayfa 9/10 İlkİlk 12345678910 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •