57. El-Cebbâr
el-Cebbâr, dört şekilde tefsir edilir:
1. el-Cebbâr; kahredici güce sahip, istediğini, her*kese ve her şeye rağmen yerine getirebilen -ki bu da Al*lah Teâlâ'dır- manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde böyledir:
Azizdir, cebbardır {yani, yarattıklarını, irade ettiğini yerine getirmeye kahr u galebesiyle mecbur edendir}. (Haşr/23)
(Ey Nebi!} Sen onların üzerinde bir cebbar {yani, on*ları islâm'a girmeye mecbur edecek güç ve egemenliğe sahih} değilsin. (Kaf/45)
2. el-Cebbâr kelimesi, -yaratılmışlar için- haksız yere öldüren demektir; şu âyetlerde bu anlamda kulla*nılmıştır:
Yakaladığınız zaman da cebbarlar olarak mı yakalar*sınız {yani, zorbaların yaptığı gibi yakalayıp haksız yere mi öldürürsünüz}'? (Şu'arâ/130)
{Ey Mûsty!} Sen yeryüzünde bir cebbar {yani, haksız yere öldüren bir kimse} olmayı irade ediyorsun? (Ka-sas/19)
Allah, mütekebbir (Allah'a ibâdeti kendine yedireme-yip büyüklenen} her cebbarın (haksız yere öldüren her kimsenin} kalbini işte böyle mühürler. (Mü'min/35)
3. el-Cebbâr kelimesi, Allah'a ibâdeti kendisine ye-diremeyip büyüklenen /mütekebbir manasında kullanıl*mıştır; Yahya (a.s) hakkındaki şu âyette olduğu gibi:
{Yahya}, cebbar {yani, Allah'a ibâdeti kendine yedire-meyip büyüklenen} ve isyankâr (yani, O'na isyan eden bir kimse} değildi. (Meryem/14)
fîsâ şöyle dedi}: "Beni bir cebbar (yani, Allah'a ibâde*ti kendine yediremeyip büyüklük taslayan} şakı kıl*madı." (Meryem/32)
4. el-Cebbâr lafzı; boylu-poslu, iri-yarı ve kuvvetli anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
Orada cebbar (yani, boylu-poslu, iri-yarı ve kuvvetli} bir kavm var. (Mâide/22) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
58. Es-Sevâ'
es-Sevâ', üç şekilde tefsir edilir:
1. es-Sevâ'; hasta olmayan, sağlıklı /sapasağlam manasında kullanılmıştır; şu sözde olduğu gibi:
(Ey Zekeriyyâ!} Senin işaretin, sapasağlam [seviyyâ] (yani, dilin tutulmaksızın ve hastalığın da bulun*maksızın sağlıklı} olduğun halde insanlarla üç gece konuşamamandır. (Meryem/10)
2. es-Sevâ', tam beşer suretinde hilkati mükemmel anlamında kullanılmıştır; şu âyette olduğu gibi:
{Cebrail} ona temessül etti; tam bir beşer [seviyyâ] (yani, yaratılışı tam ve eksiksiz bir beşer suretin*de}. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Meryem/17)
Sonra, o'nu (yani, Adem'i} tesviye etti (yani, hilkatini düzenleyip tamamladı}. (Secde/4)
Seni tesviye etti (yani, senin hilkatini düzenledi} Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (İnfıtâr/7)
3. Seviyyen kelimesi; mu'tedil, dengeli, dosdoğru manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Sevi yolun {yani, mu'tedil dînin} ashabı kimdir bile*ceksiniz. (Tâ-Hâ/135)
{Ibrâhîm babasına dedi ki}: "Bana tâbi ol ki, seni sevi bir yola {yani, mu'tedil dîne: İslâm'a} ileteyim." (Mer*yem/43)
Yüzüstü sürünerek giden mi, yoksa sevi bir yolda {yani, mu'tedil I dosdoğru bir yolda} dümdüz giden mi hedefe daha çabuk ulaşır? (Mülk/22) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.


Teşekkur:
Beğeni: 



Yer imleri