132. El-Enfus


el-Enfus, altı şekilde tefsir edilir:
1. el-Enfus, kalbler manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Başka değil, zanna ve enfusun/nefslerin (yani, kalblerin} nevasına tâbi oluyorlar. (Necm/23)
Bununla beraber, ben nefsimi {yani, kalbimi} tebrie etmiyorum. Doğrusu nefs, {bedene} daima kötülüğü emreder. (Yûsuf/53)
Nefsinin {yani, kalbinin} ona ne vesvese verdiğini iyi biliyoruz. (Kaf/16)
Rabbiniz, nefslerinizdekini {yani, kalblerinizdekini} en iyi bilendir. (İsrâ/25)
Benzeri buyruklar çoktur.
2. en-Nefs, insan I insanın kendisi manasında kul*lanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Nefse nefs {yani, insana insan/cana can}... (Mâide/45)
Kim bir nefsi {yani, insanı}, bir başka nefse {yani, in*sana} karşılık olmaksızın öldürürse... (Mâide/32)
3. Enfusekum [nefsleriniz] kelimesi, dîninize men-sııb olanlar demektir; şu âyette olduğu gibi:
Nefslerinizi {yani, birbirinizi: dîninize mensub olan*ları} katletmeyin! (Nisâ/29)
4. Enfusekum; sizden I kendinizden, (kendi cinsiniz*den) manasında kullanılır; şu âyette olduğu gibi:
Andolsun ki size, nefsinizden {yani, sizden I kendiniz*den, kendi cinsinizden} öyle bir Rasûl geldi ki... (Tev-be/128)
5. el-Enfus, insan ruhu: ruhunun kabzedildiği sıra*daki hayatı manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
O zalimleri, ölüm dalgaları içerisinde boğulurken ve meleklerin de ellerim uzatarak, "Nefslerinizi {yani, ruhlarınızı i canlarınızı} çıkarın!" derken bir görsen. (En'âm/93)
Burada ruhlarının kabzedileceği vakit, "Ruhlarını*zı/canlarınızı, çıkarın!" denileceği kasdedilmekte-dir.
Allah ölümleri vaktinde nefsleri vefat ettirir (yani, ruhunu, kabzettiğinde insanın hayatını I canını alır}. (Zümer/42)
6. Taqtulûne enfusekum [nefslerinizi katlediyorsu*nuz] ibaresi, birbirinizi öldürüyorsunuz demektir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Sonra, nefslerinizi katlediyorsunuz (yani, birbirinizi öldürüyorsunuz}. (Bakara/85)
Nefslerinizi katledin {yani, birbirinizi öldürün}! Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (Bakara/54)
7. Agtulû enfusekum [nefslerinizi katledin I öldü*rün] ibaresinin, okunduğunda anlaşılan manaya göre (yani, kişinin kendisini öldürmesi şeklinde) tefsir edil*mesidir; şu âyette olduğu gibi:
Şayet onlara, "Nefslerinizi katledin {yani, kendinizi öldürün} veya yurtlarınızdan çıkın!" diye yazsaydık, pek azı müstesna bunu yapmazlardı. (Nisâ/66) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

133. Âl


Al, üç şekilde tefsir edilir:
1. Al, kavm manasında kullanılır; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
Andolsun ki, Âl-i Fir'avn'a {yani, Fir'avn'a ve onun
kavmi Kıptîlerej uyarıcılar gelmişti. (Kamer/41)
Âl-i Fir'avn'ı {yani, Fir'avn'ı ve onun milletine [dîni*ne] mensub olan kavmi Kıptîlerij azabın en şiddetlisi*ne sokun! (Mü'min/46)
Âl-i Fir'avn'dan {yani, Fir'avn'ın kavminden} mü'min bir adam dedi ki: ... (Mü'min/28)
2. Âl, kişinin ehl-i beyti manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Âl-i Lût {yani, Lût ve o'nun iki kızı} müstesna. Onları seher vaktinde kurtardık. (Kamer/34)
Ne zaman ki irsal edilenler Âl-i Lût'a {yani, ehl-i Lût'a} geldiler... (Hicr/61)
Doğrusu biz mücrim bir kavme gönderildik. Ancak Âl-i Lût {yani, Lût ve o'nun ehli} müstesna, Biz onla*rın hepsini mutlaka kurtaracağız. (Hicr/58-59)
Sonra, ehlinden istisnada bulunularak buyurulu-yor ki:
Yalnız karısı müstesna {yani, onu kurtarmayacağız}; onun mutlaka geride kalanlardan olmasını takdir et*tik. (Hicr/60)
3. Âl, kişinin ne kadar aşağı inilirse milsin zürriye-ti manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Gerçekten Allah Âdem'i, Nuh'u, Âl-i İbrahim'i {yani ismail'i, İshâk'ı, Ya'kûb ve esbatı} ve Âl-i Imrân'ı {ya*ni, Mûsâ ve Harun'u risalet için} seçip âlemin üzeri*ne {yani, kendi zamanlarındaki âlem üzerine I insan*lar üzerine} istifa etti; bir zürriyet olarak birbirinden. (Âl-i İmrân/33-34) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.