155. Dalal
Dalâl, sekiz şekilde tefsir edilir:
1. Dalâl ile, küfr kasdedilmiştir; şu âyetlerde oldu*ğu gibi:
{iblis dedi ki}: "Onları dalâlete düşüreceğim" {yani, hidayetten saptıracağım da küfredecekler}. (Nisâ/119)
Andolsun ki o {yani, iblis} içinizden birçok cibületleri dalâlete düşürdü (yani, içinizden birçok halkı saptı*rıp küfretmelerine sebep oldu}. (Yâ-Sîn/62)
Andolsun ki onlardan önce, evvelkilerin ekserisi da*lâlette idi (yani, küfretmişti}. (Sâffât/71)
Benzeri buyruklar çoktur.
2. Dalâl, bir şeyden -küfr olmaksızın- uzaklaştır*mak, ayırmak manasında kullanılır; şu âyetlerde oldu*ğu gibi:
(Ey Nebi!/ Onlardan bir taife, seni dalâlete düşürme*yi (yani, seni haktan ayırmayı, uzaklaştırmayı! kur*muşlardı. (Nisâ/113)
(Ey Dâuûd!} Hevâya tâbi olma! O takdirde seni Al*lah'ın yolundan dalâlete düşürür (yani, hevâ seni -küfür sözkonusu olmaksızın- hükümde Allah'ın ta-atinden ayırır I uzaklaştırır}, (Sâd/26)
3. Dalâl, hasar I ziyan manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Kâfirlerin keydi, başka değil, dalâl ((yani, ziyan)} içindedir. (Mü'min/25)
Şüphesiz ben o vakit apaçık bir dalâl (yani, hüsran-!ziyan} içindeyimdir. (Yâ-Sîn/24)
(Ya'kûb'un oğulları dediler ki}: "Doğrusu babamız apaçık bir dalâl (yani, Yûsuf a beslediği sevgiden do*layı hüsran jziyan} içindedir." (Yûsuf/8)
Tallahi, sen cidden eski dalâlinde (yani, Yûsuf a bes*lediğin sevgiden dolayı hüsranda!ziyanda] berde*vamsın. (Yûsuf/95)
(Şehirdeki kadınlar, 'Azizin karısı için dediler ki}: "Şüphesiz biz onu, apaçık bir dalâl (yani, Yûsuf'a duyduğu sevgiden dolayı apaçık hüsran I ziyan} için*de görüyoruz." (Yûsuf/30)
4. Dalâl, şeqâ'I bedbahtlık manasında kullanılmış*tır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Siz başka değil, büyük bir dalâl (yani, sürüp giden bir bedbahtlık/ içindesiniz. (Mülk/9)
Bir dalâl (yani, bedbahtlık} ve çılgınlık içinde... (Ka*mer/24)
Muhakkak ki mücrimler bir dalâl (yani, bedbahtlık ve meşakkat} ve çılgınlık içindedirler. (Kamer/47)
Hayır, âhirete îmân etmeyenler azâb ve uzak bir dalâl (yani, sürüp giden bir bedbahtlık} içindedirler. (Sebe'/8)
5. Dalâl, ibtâl manasında kullanılmıştır; şu âyet*lerde olduğu gibi:
Küfreden ve Allah'ın yolundan alıkoyanlar var ya, (Allah) onların amellerini dall eder (yani, Allah onla*rın amellerini ibtal eder}. (Muhammed/1)
Allah yolunda katledilenler var ya, (Allah) onların amellerini dall etmez Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. (yani, onların amellerini ih*lal etmez}. (Muhammed/4)
Onlar ki, dünya hayatta sa'yları dall olmuştur (yani, bu hayattaki amelleri ibtal olmuştur}. (Kehf/104)
6. Dalâl ile, hata [yanlışlık, isabetsizlik] kasdedü-miştir; şu âyetlerde olduğu gibi:
Onlar başka değil, hayvanlar gibi, hattâ sebilce [yol*ca] daha dalâlettedirler {yani, tarîk/yol bakımından daha hatalıdırlar}. (Furkân/44)
Benzeri bir buyruk da A'râf sûresinde yer almakta*dır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
İlerde, azabı gördükleri vakit, sebîlce/yolca kimin da*lâlette fyani, tarîk I yol bakımından kimin hatalı} ol*duğun^'bileceklerdir. (Furkân/42)
Kim Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne isyan ederse, apaçık bir dalâlet ile dalâlete {yani, tavîl [alabildiğine bü*yük] bir hata ile hataya} düşmüş olur. (Ahzâb/36)
Dalâlete (yani, vârislere mirası paylaştırma husu*sunda hataya} düşmeyesiniz diye Allah size bildiri*yor. (Nisâ/176)
7. Dalâl ile, cehalet kasdedilmiştir; Musa'nın ağ*zından nakledilen şu sözde olduğu gibi:
{Mûsâ} dedi ki: "O vakit onu işledim ve ben dâllînden {yani, onu işledim ve ben o vakit câhillerden} Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. idim." (Şu'arâ/20)
8. Dalâl, nisyân I unutmak manasında kullanılmış*tır; şu âyette olduğu gibi:
O ikisinden biri dalâlete düşerse {yani, o iki kadın*dan biri şehadet edeceği hususu unutursa}, diğeri ha*tırlatsın. (Bakara/282) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
156. Âyet
Âyet, iki şekilde tefsir edilir:
1. Âyet, ibret manasında kullanılır; şu âyetlerde ol*duğu gibi:
Biz Meryem'in oğlunu ve o'nun anasını bir âyet {ya*ni, ibret} kıldık. (Mü'minün/50)
Neticede o'nu ve gemi arkadaşlarını necata çıkardık ve onu âlemler için bir âyet {yani, İbret] kıldık. (Anke-bût/15)
Bunun bir benzeri de Kamer sûresindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Şüphe yok ki şunda, îmân eden/edecek bir kavm için âyetler {yani, ibretler} vardır. (Nahl/79)
2. Ayet, 'alâmet manasında kullanılır; şu âyetlerde olduğu gibi:
Onlar için bir âyet {yani, ıalâm,et} de, zürriyetlerini o dolu gemide taşimamızdır. (Yâ-Sîn/41)
Sizi topraktan yaratması, sonra da beşer olup yayıl*manız O'nun âyetlerin dendir {yani, Rabbin bir ve tek olduğunun alâmetlerin dendir}. (Rûm/20)
Göğün ve yerin O'nun emri {yani, işi i fiili} ile durması da O'nun âyetlerindendir (yani, Rabbin bir ve tek olduğunun alâmetlerindendir. -Öyleyse, fiillerin*den I sanatından hareketle O'nun vahdaniyyetini ta*nıyıp bilin-}. (Rûm/25)
Sizin için nefislerinizden eşler halketmesi de O'nun âyeti erin dendir {yani, Rabbin bir ve tek olduğunun alâmetlerindendir. -Öyleyse sanatından I fiillerinden hareketle O'nun vahdaniyyetini tanıyıp bilin-}, (Rûm/21)
Benzeri âyetler çoktur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Yer imleri