Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 2/10 ÝlkÝlk 12345678910 SonSon
98 sonuçtan 11 ile 20 arasý

Konu: KUR'ÂN TERÝMLERÝ SÖZLÜÐÜ

  1. #11

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    11. El-Husnâ


    el-Husnâ, üç manada tefsir edilir:
    1. el-Husnâ ile, cennet kasdedilmiþtir; þu âyetlerde böyledir:
    Ýhsan edenlere {yani, muvahhidlere} husnâ {yani, cennet} ve fazlasý (yani, Allah'ýn vechine bakmak} vardýr. (Yûnus/26)
    Ýhsan edenlere de husnâ (yani, cennet} ile karþýlýk vermesi içindir. (Necm/31)
    Ýhsanýn (yani, ehl-i tevhidin} karþýlýðý, ihsandan {ya*ni, cennetten} baþkasý olabilir mi?! (Rahmân/60)
    2. el-Husnâ ile, oðullar kasdedilmiþtir; þu âyette
    böyledir:
    Husnâ {yani, oðullar} onlarmmýþ. (Nahl/62)
    3. el-Husnâ ile, hayr kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    (Biz o mescidi [Mescid-i Dýrar'ý] yapmakla} hus-nâ'dan (yani, hayr'dan} baþkasýný irade etmedik. (Tevbe/107)
    Ýhsan'dan (yani, hayrdanj ve uyum saðlamaktan baþkasýný irade etmedik. (Nisâ/62) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    12. El-Hikmet


    el-Hikmet, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. el-Hikmet ile, Kur'ân'daki emir ve nehiylerden oluþan nasihatlar kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu
    gibi:
    Size indirdiði Kitap'tan {yani, Kur'ân'dan Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve Hik-met'ten {yani, Kur'ân'daki eýnir, nehiy, helâl ve hara*ma iliþkin nasihatlar dan}... (Bakara/231)
    Allah sana Kitab'ý {yani, Kur'ân'ýj ve Hikmet'i {yani, Bakara, sûresinde zikredilen helâl ve haramlarý} in*dirdi. (Nisâ/113)
    Ona Kitabý {yani, Kur'ân'ýj ve Hikmet'i {yani, Kur'-ân'da bulunan helâl ve haram türünden nasihatla-rý}... öðretecek. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Âl-i Ýmrân/48)
    Yine bunun bir benzeri Âl-i Ýmrân sûresinde geç*mektedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Biz o'na {yani, Yahya'ya} daha sabi iken hükm {yani, fehm [anlayýþ i kavrayýþ] ve Um verdik}. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Meryem/12)
    2. el-Hükm ile, fehm [anlama/kavrama] ve Um kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Andolsun biz Lokmân'a hikmet {yani, fehm [anla*yýþ I kavrayýþ] ve Um} vermiþtik. (Lokmân/12)
    Her birine hükm {yani, fehm [anlayýþ I kavrayýþ]} ve ilm vermiþtik. (Enbiyâ/79)
    Ýþte onlar kendilerine Kitap, hükm {yani, fehm [anla-yýþ-kavrayýþ] ve ilm} ve nübüvvet verdiðimiz kimse*lerdir. (En'âm/89)
    3. el-Hikmet ile, nübüvvet kasdedilmiþtir; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Biz Âl-i Ýbrahim'e Kitap ve hikmet {yani, nübüvvet} vermiþtik. (Nisa/54)
    Ona Hikmet {yani, nübüvvet} ve fasle'l-hitâb vermiþ*tik. (Sâd/20)
    Allah o'na mülk ve hikmet {yani, nübüvvet} vermiþti. (Bakara/251)
    4. el-Hikmet ile, Kur'ân'ýn tefsiri kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Kime hikmet verilmiþse, ona çok hayr verilmiþ de*mektir. (Bakara/269)
    5. el-Hikrnet ile, Kur'ârý kasdedilmiþtir; þu âyette
    olduðu gibi:
    Rabbinin yoluna hikmet /yani, Kur'ânj ile çaðýr! (Nahl/125) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  2. #12

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    13. El-Emr


    el-Emr, iki manada tefsir edilir:
    1. el-Emr bi-'i-ma'rûf ibaresi ile, tevhidi emret*mek I tevhîd ile emretmek; ve'n-nehy 'ani'l-münker iba*resi ile de, þirkten nehyetmek kasdedilmiþtir; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Siz insanlar için çýkarýlmýþ hayýrlý bir ümmetsiniz; ma'rûfu (yani, Allah'ýn tevhidini /Allah'ý birlemeyi} emreder, münkerden (yani, þirkten} nehyedersiniz. (Âl-iÝmrân/110)
    Tevbe edenler, ibâdet edenler... ma'rûfu {yani, tevhi*di} emredenler, münkerden {yani, þirkten} nehyeden-ler... (Tevbe/112)
    (Lokman oðluna þöyle tavsiye etti}: "Ey oðulcuðum! Salâtý ikâme et, ma'rûfu {yani, tevhidi} emret, mün*kerden {yani, þirkten} nehyet! (Lokmân/17)
    2. el-Emr bi'l-marûf Nebi'ye -Allah'ýn salât ve se*lâmý o'na ve alîne olsun- ittiba etmek ve o'nu tasdik et*mek; ve'l-münker ise tekzib etmek/yalanlamak mana*sýnda kullanýlýr; þu âyetlerde böyledir:
    {Ehl-i Tevrat'ýn} hepsi bir deðildir. Ehl-i Kitap'tan... ma'rûfu (yani, Muhammed'e îmâný} emrederler,
    münkerden (yani, Muhammed'i tekzib etmekten t ya*lanlamaktan} nehyederler... (Al-i Ýmrân/113-114)
    Mü'min erkeklerle, mü'min kadýnlar birbirlerinin ve*lîleridir; ma'rûfu {yani, Muhammed'e îmâný} emre*derler, münkerden (yani, Muhammed'i tekzib etmek*ten j yalanlamaktan} nehyederler. (Tevbe/71) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    14. El-Ma'rûf


    el-Ma'rûf, dört manada tefsir edilir:
    1. el-Ma'rûf'ile, farz kasdedilmiþtir; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Ýhtiyacý olmayan iffetli davransýn, fakir olan da
    ma'rûf (yani, farz} üzere yesin! (Nisâ/6)
    Onlarýn necvâlarmm bir çoðunda hayýr yoktur; sada*ka veya ma'rûfu (yani, farzý} emreden kimseninki ha*riç. (Nisâ/114)
    2. el-Ma'rûf, güzel va'd manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Kadýnlara namzetliði çýtlatmanýzdan dolayý size bir
    günah yoktur. (.....) Fakat ma'rûf bir söz söylemeniz
    {yani, güzel bir va'dte bulunmanýz} müstesna, kendi*leriyle gizliye va'dleþmeyin! (Bakara/235)
    (Miras) taksim olunurken (mirasçý olmayan) akraba*lar (.....) hâzýr bulunurlarsa, onlarý ondan rýziklandý-
    rýn ve onlara ma'rûf söz söyleyin {yani, güzel va'dte bulunun}! (Nisâ/8)
    3. el-Ma'rûf kelimesiyle, kadýnýn iddetini tamamlamasýnýn ardýndan süslenmesi kasdedilmiþtir; þu âyette böyledir:
    Ecellerinin sonuna geldiklerinde {yani, iddetlerini ta*mamladýklarýnda}, artýk kendi haklarýnda ma'rûf ile yapacaklarýndan (yani, iddetini tamamlayan kadýnýn süslenmesinden, kendisiyle evlenmek isteyen erkeklere görünmesinden ya da böyle bir arayýþ içerisinde olma*sýndan} dolayý size bir günah yoktur. (Bakara/234)
    4. el-Marûf lafzý ile, insana kolay gelen þey kasde*dilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Boþanan kadýnlarýn ma'rûf (yani, adamýn [boþayan kimsenin] kolayýna gelecek I imkâný elverecek} bir þe*kilde istifade ettirilmeleri gerekir. Bu, muttakiler üzerine bir haktýr. (Bakara/241)
    Ma'rûf bir þekilde faydalandýrýn {yani, boþadýðýnýz kadýna, varlýk ve imkânýnýza göre bir þeyler verin I ko*layýnýza gelecek þekilde onu istifade ettirin}... Bu, muhsinîer üzerine bir haktýr. (Bakara/236)
    Emzireceklerin [boþadýðýnýz kadýnlarýn ortak çocuðu*nuzu emzirmeleri halinde] yiyecek ve giyeceklerini ma'rûf {yani, varlýk ve imkâný elverecek} bir þekilde temin etmek, çocuk kendisinin olan (babay)a aittir. (Bakara/233) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  3. #13

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    15. Et-Tâðût


    et-Tâðût üç manada tefsir edilir:
    1. et-Tâðût ile, þeytan kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Kim tâðûta {yani, þeytana} küfredip Allah'a îmân ederse... (Bakara/256)
    Küfredenler, tâðût {yani, þeytana itaat} yolunda sa*vaþýrlar. (Nisâ/76)
    Ve tâðûta {yani, þeytana} ibâdet edenler... (Mâide/60)
    2. et-Tâðût kelimesi, Allah dýþýnda tapýnýlan ev-sân I putlar manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Andolsun ki, Biz her ümmette, içlerinden, "Allah'a ibâdet edin ve tâðûttan {yani, ev sâna I putlara ibâdet etmekten} ictinab edin" diyen bir rasûl ba'settik/çýkar-dik. (NahV36)
    Tâðûttan, ona ibâdet etmekten ictinab edip {yani, eu-sâna I putlara, ibadet etmekten kaçýnýp Rabb'lerine yö*nelenler}... (Zümer/17)
    3. et-Tâðût lafzý ile, Yahudi Ka'b b. el-Eþref kasde*dilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Küfredenlerin velîleri ise tâðûttur {yani, Ka'b b. Eþ*reftir}; onlarý nurdan zulumâta çýkarýrlar. (Baka*ra/257)
    Þu, Kitap'tan kendilerine bir nasib verilenleri {yani, Yahudileri} görmüyor musun: cibt ve tâðûta {yani, Ka'b b. el~Eþrefe} îmân ediyorlar da... Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Nisâ/51) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    16. Ez-Zulumât Ve'n-Nür


    ez-Zulumât ve'n-nûr, iki manada tefsir edilir:
    1. ez-Zulumât, þirk; ve'n-nûr da îmân manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Allah, îmân edenlerin velîsidir; onlarý zulumâttan (ya*ni, þirkten} nura (yani, îmâna} çýkarýr. (Bakara/257)
    Bunun bir benzeri de yine ayný âyette yer almakta*dýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    O ve O'nun melekleri, sizi zulumâttan {yani, þirkten} nura {yani, îmâna} çýkarmak için size salât ederler. (Ahzâb/43)
    Benzeri âyetler çoktur.
    2. ez-Zulumât, gece; ve'n-nûr, gündüz manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Hamd o Allah'a ki, gökleri ve yeri halketti, zulumâtý (yani, geceyi} ve nuru (yani, gündüzü} yaptý. (En'âm/1)
    Kur'ân'da, bu buyruðun bir benzeri bulunmamakta*dýr (yani, zulumât ve nurun, "gece" ve "gündüz" an*lamýnda kullanýlmasý sadece bu âyete mahsustur). Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  4. #14

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    17. Ez-Zulumât


    ez~Zulumât, iki manada kullanýlmýþtýr:
    1. ez-Zulumât [karanlýklar] lafzý, çeþitli dehþetler-j dehþetli haller manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    De ki: "Berr ve bahr'm zulumâtmdan (yani, kara ve denizin dehþetli hallerinden} sizi kim necata çýkarýr-/kurtarýr?" (En'âm/63)
    Yoksa berr ve bahrin zulumâtmda (yani, kara ve de*nizin dehþetli hallerinde) size yol gösteren... mi? (Neml/63)
    2. ez-Zulumât, saflýalar jmerhaleler anlamýndadýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Sizi analarýnýzýn karýnlarýnda üç zulumât (yani, ka*rýn, rahim ve meþime safhalarý I merhaleleri} içinde bir hilkatten diðer hilkate halkediyor. (Zümer/6)
    {Yûnus}, zuîumât (yani, gecenin karanlýðý, suyun ka*ranlýðý ve balýðýn karnýndaki karanlýk} içinde, "Senin dýþýnda ilah yoktur, Seni tenzih ederim..." diye nida etmiþti. (Enbiyâ/87)
    Küfredenlerin diðer bir kýsmýnýn amelleri ise, derin bir denizdeki zulumât gibidir (.....) öyle zulumât ki,
    üstüste... (Nûr/40)
    Bununla, kâfirler kasdedilmektedir: yani, karanlýk bir bedendeki karanlýk bir göðüsteki Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. karanlýk bir
    kalb. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    18. Ez-Zâlimîn


    ez-Zâlimîn ve tuzlemûn, yedi þekilde tefsir edilir:
    1. ez-Zâlimîn, müþrikler anlamýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Allah'ýn laneti, zâlimin (yani, Allah'ýn yolundan alý*koyan müþrikler} üzerine olsun. (A'râf/44)
    Ýyi bilin ki Allah'ýn laneti, zâlimin (yani, müþrikler} üzerinedir. (Hûd/18)
    Buna benzer âyetler çoktur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    2. ez-Zâlimîn lafzý ile, müslümanýn þirk dýþýnda iþ*lediði günah jzenb sebebiyle kendisine zulmetmesi kas-dedilmiþtir; þu âyetlerde böyledir:
    (Âdem ve Havva'ya dedi ki}: "Bu aðaca yaklaþmayýn, yoksa zâlimîn'den (iþleyeceðiniz hata sebebiyle kendi*nize zulmedenlerden} olursunuz." (Bakara/35)
    (Yûnus þöyle nida etti}: "Senin dýþýnda ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zâlimîn'den ol*dum" (yani, iþlediðim zenblgünah sebebiyle kendime zulmettim}. (Enbiyâ/87)
    Yûnus, þirk dýþýndaki zenbi/günahý sebebiyle ken*dine zulmetmiþti.
    Kim, Allah'ýn sýnýrlarýný aþarsa (yani, boþama husu*sundaki emrini çiðnerse, þirk dýþýndaki bu ma'siyeti sebebiyle} kendine zulmetmiþ olur. (Talâk/l)
    Bunun bir benzeri de Bakara sûresinde yer almak*tadýr: Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Onlardan kimi de, {þij'k dýþýnda büyük günah iþleye*rek} kendine zulmeder. (Fâtýr/32)
    Bununla, tevhîd ehlinden olup da -þirk dýþýnda— büyük günah iþlemek suretiyle kendilerine zulme*den kimseler kasdedilmektedir.
    3. ez-Zulm, insanlara zulmetmek anlamýna kullaný*lýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Kim mazlum olarak katledilirse (yani, maktul, katil tarafýndan zulmedilerek haksýz yere öldürülürse}... (îsrâ/33)
    ...Kim düþmanlýk ve zulm ile þunu yaparsa (yani, bir kimseyi katleder ve mallarýný alýrsa}, yakýnda onu ateþe yaslarýz. (Nisâ/30)
    Þüphe yok ki, zulm ile yetimlerin mallarýný yiyen*ler... (Nisâ/10)
    4. ez-Zulm, eksiklik I eksiltmek anlamýnda kullaný*lýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Her iki bahçe de mahsullerini vermiþ, ondan birþey zul-metmemiþ (yani, ondan birþey eksiltmemiþ},.. (Kehf/33)
    Kýyamet Günü için kist terazileri koyarýz da, kimse*ye birþey zulmedilmez (yani, kimsenin bir þeyi eksil*tilmez}. (Enbiyâ/47) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine
    zulmediyorlar (yani, onlar kendilerine zarar veriyor, eksiltiyorlar}. (Al-i Ýmrân/117)
    Onlar, (bir güne yetecek kadarýndan fazla menn ve selvayý toplayýp saklamakla} Bize zulmetmiyor (yani, zarar vermiyor}, fakat kendilerine zulmediyorlardý {yani, eksiltiyorlardý}. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (A'râf/160)
    5. Zulm ile, þirk koþmak ve tekzib etmek suretiyle kendilerine zulmetmek kasdedilmiþtir; þu âyette oldu*ðu gibi:
    Biz onlara (yani, bütün ümmetlerin kâfirlerine âhi-rette zenbsiz /günahsýz yere azâb etmekle Iedecek ol*makla} zulmetmedik. Fakat onlar (küfr ve tekzibleri sebebiyle} zalimdiler. (Zuhruf/76)

    6. Yazlimûn, cehdl inkâr ediyorlar manasýnda kul*lanýlýr; þu âyetlerde böyledir:
    Kimin de terazileri hafif gelirse, iþte onlar -âyetleri*mize zulmettikleri (yani, onlarýn Allah'tan olmadýðý iddiasýyla Kur'ân'a cehudluk ettikleri I Kur'ân'ý inkâr ettikleri} için- kendilerini hasara [zarara/ziyana] uð*ratanlardýr. (A'râf/9)
    Sonra, onlarýn ardýndan Musa'yý âyetlerimiz (yani, el ve 'asâ (mucizeleri)} ile Fir'avn'a ve onun melesine gönderdik. Fakat onlara zulmettiler (yani, onlarýn Allah'tan olmadýðý iddiasýyla mucizelerimize cehud*luk ettiler I mucizelerimizi inkâr ettiler}. (A'râf/103)
    Semûd'a uyarý olarak o diþi deveyi verdik, ona zul*mettiler (yani, onun Allah'tan olmadýðý iddiasýyla ona cehudluk ettiler jonu inkâr ettiler}. (Ýsrâ/59)
    7. ez-Zâlimîn ile, hýrsýzlar (ve hýrsýzlýk) kasdedil*miþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Bunun karþýlýðý kendisidir (yani, yükünde çalýntý mal bulunan kimse hýrsýzdýr, hýrsýzýn cezasý da hürriyetini kaybetmesidir}. Biz zâlimlere iþte böyle karþýlýk veririz (yani, biz hýrsýzlarý, hýrsýzlýðýnýn karþýlýðý olarak köle edinir, hýrsýzlýðýnýn derecesine göre istihdam ederiz}. (Yûsuf/75)
    Hýrsýz erkek ile hýrsýz kadýnýn, kazandýklarýna/yap*týklarýna karþýlýk olarak ellerini kesin (.....) Bununla
    birlikte kim zulmünün (yani, hýrsýzlýðýnýn} ardýndan tevbe eder... (Mâide/38-39) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  5. #15

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    19. Ez-Zulm


    ez-Zulm, dört þekilde tefsir edilir.
    1. ez-Zulm kelimesi, þirk ile tefsir edilir; þu âyetler*de olduðu gibi:
    îmân edenlere ve îmânlarýna zulm {yani, þirk} karýþ*týrmayanlara gelince... (En'âm/82)
    (Lokman oðluna þöyle dedi}: "Oðulcuðum! Allah'a þirk koþma, çünkü þirk büyük bir zulmdür." (Lok-mân/13)
    2. Zulm lafzý, kulun -þirk dýþýnda- hata iþlem.ek suretiyle kendisine zulmetmesi anlamýnda kullanýlýr;
    þu âyetlerde olduðu gibi:
    Haklarýna tecavüz etmek için onlarý zararlarýna tut*mayýn. Kim bunu yaparsa muhakkak kendisine, (iþ*lediði hata sebebiyle} zulmetmiþ olur. (Bakara/231)
    (Mûsâ dedi kil: "Rabbim! Gerçekten ben (bir adam öldürmekle} kendime zulmettim. Onun için bana maðfiret eyle!" O da o'na maðfiret etti. (Kasas/16)
    Buna benzer buyruklar tevhîd ehli hakkýnda soz-konusu edilirse maksat, (iþlenen hata sebebiyle) nefse zulmetmektir.
    3. ez-Zâlimîn lafzý, insanlara zulmeden kimseler hakkýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Bir kötülüðün karþýlýðý, onun gibi bir kötülüktür. Kim vazgeçer ve ýslah ederse, onun mükâfaatý Allah'adýr. Þüphe yok ki O, zâlimleri (yani, insanlara zulmü ilk olarak baþlatan kimseleri} sevmez. (Þûrâ/40)
    ...Yol sadece, insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksýz yere taþkýnlýk edenler üzerinedir/aleyhinedir. (Þûrâ/42)
    4. Yuzlemûn lafzý, þüphe olmaksýzýn kendilerine za*rar verenler ve (sevâblarýný, haklarýný) eksiltenler ma*nasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Size rýzýk olarak verdiðimiz tayyibâttan (yani, menn ve salvâ'dan} yeyin! (Bakara/57)
    Allah bunlardan [menn ve selvâ'dan] her gün için kendilerine yetecek kadar almalarýný, fazla almama*larýný emretmiþ idi. Onlar ise bu hususta O'na isyan ettiler. Ýþte Yüce Allah'ýn, Onlar Bize zulmetmediler (yani, bir günlük ihtiyaçlarýndan fazla menn ve selva alýp saklamakla Bize zarar vermediler, Bizden birþey eksiltmediler}. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Fakat kendilerine zulmettiler (Ba*kara/57) buyruðu bunu ifade etmektedir.
    Biz Kýyamet Günü'ne has adalet terazileri koruz. Hiçbir kimseye zerrece zulmedilmez (yani, hiçbir kimsenin hiçbir þeyi eksiltilmez}. (Enbiyâ/47)
    Zerre kadar zulme uðratýlmazlar (yani, amellerinden en ufak birþey eksiltilmez}. (Meryem/60) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    20. Tatmainn


    Tatmainn, üç manada tefsir edilir:
    1. Tatmainn, sükûn bulmak manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Fakat kalbimin mutmain olmasý {yani, ona bakýp kalbimin sükun bulmasý} için... (Bakara/260)
    Kalblerimiz mutmain olsun (yani, indireceðin sofrayý görüp kalblerimiz sükun bulsun}. (Mâide/113)
    Onlar, îmân edenler ve kalbleri Allah'ýn zikriyle mut*main olanlardýr. Ýyi bilin ki kalbler ancak Allah'ýn zikriyle mutrhain olur (yani, kalbler sükun bulur}. (Ra'd/28)
    Allah bunu (yani, Ukud Günü meleklerin imdadým! sýrf size bir müjde ve kalbleriniz onunla mutmain ol*sun (yani, kalbleriniz sükun bulsun} diye yaptý. (Âl-i Ýmrân/126)
    Allah bunu sýrf size bir müjde ve kalbleriniz onunla mutmain olsun (yani, kalbleriniz onunla sükun bul*sun} diye yaptý. (Enfâl/10) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    2. Ýtmaenne, rýza I hoþnutluk anlamýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Eðer ona hayýr isabet ederse, onunla mutmain (yani, ona razý, ondan hoþnud} olur. (Hacc/11)
    Kalbi îmân ile mutmain (yani, hoþnut/razý}) olduðu halde ikrah edilenler müstesna... (NahI/106)
    Ey mutmain {yani, Allah'ýn sevabýyla hoþnut/razý} olan kimse... (Fecr/27)
    3. el-Ýtmi'naniyye, ikamet etmek manasýnda kulla*nýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Nihayet itminan bulduðunuzda (yani, (sefer halin*den) hazer haline geçtiðinizde I ikamet halinde oldu*ðunuzda} salâtý iqâme edin (yani, namazý kýsaltarak deðil, tastamam kýlýn}! Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Nisâ/103)
    De ki: "Þayet yeryüzünde mutmain halde (yani, yer*leþik olup / ikamet halinde bulunup! yürüyenler me*lekler olsaydý..." (Ýsrâ/95) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  6. #16

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    21. Es-Sat


    es-Sa'y, üç manada tefsir edilir:
    1. es-Sa'y, yürümek manasýnda kullanýlýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Sonra da onlarý çaðýr, sa'y ederek (yani, ayaklarý üze*rinde yürüyerek} sana gelsinler. (Bakara/260)
    Ne zaman ki beraberinde sa'y etme (yani, yürüme! çaðýna erdi... (Sâffât/102)
    Cuma günü namaz için nida edildiðinde Allah'ýn zik*rine sa'y edin (yani, farz olan namaza yürüyerek gi*din}! (Cuma/9)
    2. es-Sa'y; amel, çalýþma, iþ anlamýna gelir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Kim de âhireti irade eder ve onun sa'yi ile onun için sa'y eder (yani, onun ameli [ona layýk amel] ile onun
    Ýçin amel iþleri ise, mü'min odur. Ýþte bunlarýn sa'yla-n meþkur o]ur {yani, Allah onlarýn amellerini teþek*kürle karþýlayarak amellerinin karþýlýklarýný Itnükâ-faatlarýný verir}, (Ýsrâ/19)
    Ýþte bu sizin için bir karþýlýktýr. Sa'yiniz {yani, ameli*niz} meþkur oldu. (Ýnsan/22)
    Þüphesiz sizin sa'yiniz {yani, ameliniz} daðýnýktýr. (Leyl/4)
    Ayetlerimiz hakkýnda muaccizlik için sa'y edenler {yani, Kur'ân'dan ve ona îmândan insanlarý alýkoy*maya çalýþanlar}... (Hacc/51)
    Bunun bir benzen de Sebe' sûresindedir.49 3. Yes'â lafzý, (hayr veya þer'de) süratle gitmek I koþ*mak anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde böyledir: Ama sana sa'y edip {yani, koþup} gelen... (Abese/8) Þehrin en uzak tarafýndan bir adam sa'y ederek {ya*ni, koþarak) gelip "Ey Mûsâ! Mele seni öldürmek için hakkýnda emri müzakere ediyorlar" dedi, (Kasas/20) Þehrin en uzak tarafýndan bir adam sa'y ederek (ya-ni, koþarak} gelip "Ey kavmim! Gönderilenlere tâbi olun!" dedi. (Yâ-Sîn/20) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    22. Et-Tayyibât


    [ et-Tayyibât, sekiz manada tefsir edilir:

    Âyetlerimiz hakkýnda muaccizlik için sa'y edenlere, elem ve*rici bir azâb vardýr (Sebe'/5) âyetine iþaret etmektedir.
    1. et-Tayyibât, câhiliye ehlinin en'âm'dan [deve, sý*ðýr, koyun ve keçi'den] haram kýldýklarý, (fakat aslýnda helâl olan hayvanlar) anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ey îmân edenler! Size rýzýk olarak verdiðimiz tayyi-bâttan {yani, câhiliye ehlinin hars ve en'âm'dan ken*dilerine haram kýldýklarý, fakat aslýnda helâl olan ekin ve hayvanlardan} yeyin! (Bakara/172)
    Yüce Allah bunlarýn helâl olduðunu ve bunlarý ha*ram kýlmadýðýný haber vermiþtir.
    Yeryüzündekileri {yani, hars ve en'âm'ý} helâl ve tay-yib olarak yeyin! (Bakara/168)
    De ki: "Kim haram kýldý Allah'ýn zmetini ve rýzktan tayyibâtý {yani, kendi kendilerine haram kýldýklarý hars ve en'âm'ý}, ki onlarý kullarý için çýkarmýþtýr." (A'râf/32)
    2. et-Tayyibât, helâl -bununla da menn ve selva kasdedilmiþtir- anlamýndadýr; þu âyette böyledir:
    Bulutu üzerinize gölgelik olarak çektik ve rýzktan tay*yibâtý {yani, helâl olan menn ve selvâ'yýj yiyesiniz diye size menn ve selva lütfü ihsan ettik. (Bakara/57)
    Bunun benzeri de A'râf Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve Tâ-Hâ Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. sûresinde bu*lunmaktadýr.
    Yûnus süresindeki þu buyruk da buna benzemek*tedir:
    Hakikat þu ki: Ýsrâîloðullarý'm cidden güzel bir yur*da yerleþtirdik ve onlarý tayyibâttan (yani, helâlden -ki bu da menn ve selvâ'dýr-} rýzklandýrdýk. (Yû*nus/93)
    Þaným hakký için Biz vaktiyle Ýsrâîloðullan'na Kitap, hükm ve nübüvvet vermiþ ve onlarý tayyibâttan (ya*ni, helâl'dan -ki bu da menn ve salvâ'dýr-} rýzklan-dýrmýþtýk. (Câsiye/16)
    3. et-Tayyibât, helâl -bu da yiyecek, güzel elbise ve cimaý kapsar- manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde böyledir:
    Ey îmân edenler! Allah'ýn size helâl kýldýðý o tayyibâ-tý {yani, helâl yiyeceklerden, cima ve giyeceklerden he*lâl olanlarý} haram kýlmayýn! (Mâide/87)
    Mü'minlerden bir grup bunlarý kendilerine haram kýlmak istemiþlerdi. Ali b. Ebî Tâlib de -Allah'ýn salâtý ona ve âline olsun- bunlardan idi. Yüce Al*lah buyurdu ki:
    Allah'ýn size rýzk olarak verdiðinden helâl-tayyib ola*rak yeyin! (Mâide/88)
    Ey rasûller! Tayyibâttan (yani, helâl olan rýzktan} yeyin! (Mü'minûn/51)
    4. et-Tayyibât ile, týrnaklý hayvanlarýn iç yaðlai'i ve etleri kasdedümiþtir; þu âyetlerde böyledir:
    Zulmleri sebebiyle, Yahudilere, -aslýnda önceden on*lara helâl olan- tayyibâtý (yani, týrnaklý hayvanlarýn iç yaðlarý ile etlerini} haram kýldýk. (Nisâ/160)
    Nitekim Kur'ân-ý Kerîm Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. bunlarýn haram kýlýn*dýklarýný zikretmiþ bulunmaktadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Halbuki bun*lar daha önce Tevrat'ta onlar için helâl kýlýnmýþtý.
    Onlar ki yanlarýndaki Tevrat ve Ýncil'de {niteliklerini} yazýlý bulduklarý o Rasûl'e, o ümmi Nebiye {yani, Mu-hammed'e} ittiba ederler... O onlara tayyibâtý {yani, týrnaklý her hayvanýn iç yaðýný ve etini} helâl kýlar.
    5. et-Tayyibât lafzý ile, zebhedilerek I kesilerek yeni*len hayvanlarýn etlerinin onlara [müslümanlara] tay-yib olduðu kasdedümiþtir; þu âyetlerde böyledir.
    Senden kendilerine neyin helâl kýlýndýðýný soruyor*lar. De ki: "Size tayyibât {yani, kesilerek yenilmesi helâl olan hayvanlarýn etleri} helâl kýlýndý. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Allah'ýn size öðrettiklerinden öðrettiðiniz avcý hayvanlarýn avladýklarýndan da... (Mâide/4)
    Bugün size tayyibât {yani, kesilerek yenihnesi helâl olan hayvanlarýn etleri} helâl kýlýndý. (Mâide/5)
    6. et-Tayyibât lafzý ile, helâl -ki o da ganimettir-kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Düþünün ki siz (yani, muhacirler} bir zamanlar yer*yüzünde zayýf býrakýlmýþ bir azýnlýktýnýz. Ýnsanlarýn {yani, Mekke kâfirlerinin} sizi kapýp götürmesinden korkuyordunuz da O sizi barýndýrdý ve yardýmýyla destekledi, size tayyibâttan rýzk lyani, helâl rýzk -ki bununla, Bedir savaþýnda alýnan ganimet kasdedil-mektedir-} Verdi. (Enfâl/26)
    Elde ettiðiniz ganimetten, tayyib ({yani, helâl)} ola*rak yeyin ve Allah'a ittika edin. Þüphesiz ki Allah gafur, rahimdir. (Enfâl/69)
    7. et-Tayyibât kelimesi ile, bizatihi tayyib-rýzk kas*dedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Andolsun ki, Biz benî-Âdem'i {yani, Âdemoðulla-rý'nýn tümünü} tekrîm ettik... Kendilerine tayyibât*tan {yani, tahýl, bal, yað ve benzeri tayyiblcrden} rýzk*lar verdik. (Ýsrâ/70)
    Onlarýn rýzklarýný hayvanlarýn ve kuþlarýn rýzkýn*dan daha tayyib yapmýþtýr.
    Size suret verdi, suretlerinizi de güzelleþtirdi ve tay*yibâttan sizi rýzklandýrdý {yani, Allah sizin rýzkýnýzý, yürüyen hayvanlardan ve kuþlardan daha tayyib yaptý}. (Mü'min/64)
    8. et-Tayyibât ile, güzel söz kasdedilir; þu âyette ol*duðu gibi:
    Tayyibât tayyibler, tayyibler de tayyibât {yani, güzel söz tayyib erkek ve kadýnlar} içindir. (Nûr/26) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  7. #17

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    23. Et-Tayyib Ve'l-Habîs


    et-Tayyib ve'l-habîs, üç manada tefsir edilir:
    1. et-Tayyib, helâl; ve'l-habîs, haram manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Tayyibi habis ile lyani, helâl mallarýnýzý (haramla)} deðiþmeyin! (Nisâ/2)
    De ki: "Habisin çokluðu acaibine de gitse, habis ile tayyib {yani, insanlarýn mallarýndan haram olan ile helâl olan} bir olmaz." (Mâide/100)
    Tayyib {yani, helâl} bir sa'îd'e kasdedin/yönelin! (Mâ-ide/6)
    Sizin için tayyib {yani, helâl} olan kadýnlardan ni*kahlayýn! Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Nisâ/3)
    2. et-Tayyib ve'l-habîs ile, raü'min ve kâfir kasde*dilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Allah mü'minleri bulunduðunuz hal üzere býrakacak deðildir. Nihayet habisi tayyibten {yani, ehl-i kâfiri ehl-i imândan} ayýracaktýr. (Âl-i îmrân/179)
    Allah habisi tayyibten {yani, ehl-i kâfiri ehl-i imân*dan} ayýrsýn... (Enfâl/37)
    Tayyib beldenin {yani, verimli arazinin} nebatý Rabbinin izni ile çýkar. Habîs olanýn {yani, verimsiz-ço-rak arazinin} ise çýkmaz, çýksa da bir iþe yaramaz.
    (A'râf/58)
    Bu, mü'min ve kâfirin meselidir. Tayyib [verimli] arazi/toprak, mü'mine benzer; onu iþittiði vakit îmân ile faydalanýr. Habîs arazi/toprak da kâfire benzer; onu iþitse bile îmân ile faydalanmaz.
    3. et-Tayyib kelimesi, güzel manasýna gelir; þu â-yette olduðu gibi: ;
    O'na tayyib' kelime (yani, güzel kelime -o da, Allah müstesna, ilah olmadýðýna þehâdettir-} yükselir. Onu da sâlih amel yükseltir. (Fâtýr/10)
    Salih kimse de bu þekilde amelde bulunur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Allah'ýn, tayyib bir kelimeyi (yani, güzel bir kelimeyi: Allah müstesna ilah olmadýðýna þehâdet etmeyi} na*sýl mesel darbettiðini görmez misin? (Tayyib bir keli*me), kökü sabit ve dallarý semada tayyib lyani, güzel} bir aðaç gibidir. (Ýbrâhîm/24)
    Ayný þekilde mü'min de, Allah dýþýnda ilah olmadý*ðýna þehâdet edip sâlih amel iþleyecek olursa, sözü ve ameli Allah'a yükselir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    24. El-Fevâhîþ


    el-Fevâhiþ, dört manada tefsir edilir:
    1. el-Fevâhiþ, þirkte/þirk içinde masiyet [isyan/ita*atsizlik] demektir; þu âyette olduðu gibi:
    Bir fahiþe lyani, câhiliye ehli, þirkte kendi kendilerine haram kýldýklarý herhangi bir hususta bir ma'siyeti iþleseler, "Biz atalarýmýzý bunun üzerinde bulduk. Al*lah da bize bunu emretti" derler. De ki: "Allah kesin*likle fahþâyý (yani, ma'siyeti -bu da, hars ve en'âm'ý keyiflerine göre haram kýlmalarýdýr-} emretmez." (A'râf/28)
    2. el-Fâhiþe lafzý ile, masiyet -bu da zinadýr- kas-dedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Kadýnlarýnýzdan o fahiþeyi (yani, o ma'siyeti -bu da, zinadýr-! iþleyenlere... (Nisâ/15)
    De ki: "Rabbim ancak açýðý ve gizlisiyle fevâhiþi {ya*ni, zinayý} haram kýlmýþtýr." (A'râf/33)
    Ey Nebi'nin kadýnlarý! Sizden kim açýk bir fahiþe {ya*ni, zina} iþlerse... (Ahzâb/30)
    3. el-Fâhiþe kelimesiyle, erkeklere dübürlerinden yaklaþmak I homoseksüellik kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    (Lfýt þöyle demiþti}: "Siz cidden o fahiþeyi (yani, o na'siyeti -bu da erkeklere dübürlerinden yaklaþmak*týr-} iþliyorsunuz ha!" (Ankebut/28)
    4. el-Fâhiþe; isyan -bu da, kadýnýn nüþuzu I serkeþ*liði- demektir; þu âyetlerde olduðu gibi:

    Onlar açýk bir fahiþe iþlemedikçe (yani, serkeþlik-itaatsizlik-isyankarlýk etmedikçe), kendilerine verdiðimizin bir kýsmýný geri almak için onlarý sýkýþtýrmayýn! (Nisa/19)
    Açýk bir fahiþe iþlemedikçe (yani, serkeþlik-itaatsizlik-isyankarlýk etmedikçe) onlarý evlerinden çýkarmayýn, onlar da çýkmasýnlar! (Tâlak/10) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  8. #18

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    25- Ednâ


    Ednâ, dört manada tefsir edilir:
    1. Ednâ lafzý, daha uygun, daha layýk, daha elve*riþli manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gi*bi:
    Bu... þehâdet için daha saðlam ve þüphe hususunda ednâdýr {yani, þüpheye düþmemeniz için daha uygun*dur}. (Bakara/282)
    Bu, sapmamanýz için ednâdýr {yani, daha uygundur}. (Nisâ/3)
    Bu, þâhidliði gerektiði þekilde yerine getirmeleri... hususunda ednâdýr {yani, daha uygundur}. (Mâ-ide/108)
    2. Ednâ lafzý, daha yakýn manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Andolsun ki Biz onlara en büyük azâbtan {yani, âhi-retteki ateþ azabýndan} önce, ednâ azâbtan {yani, da*ha yakýn olan dünyadaki açlýk azabýndan} tattýraca*ðýz. (Secde/21)
    Onlar açýk bir fahiþe iþlemedikçe {yani, serkeþlik-ita-atsizlik-isyankârlýk etmedikçe}, kendilerine verdiðini*zin bir kýsmýný geri almak için onlarý sýkýþtýrmayýn! (Nisâ/19)
    Açýk bir fahiþe iþlemedikçe {yani, serkeþlik-itaatsiz-lik-isyankârhk etmedikçe} onlarý evlerinden çýkarma*yýn, onlar da çýkmasmlar! (Talâk/10)
    Qâbe qavseyni [bir yayýn iki ucu/iki yay kadar] oldu, hatta ednâ {yani, daha yakýn}. (Necm/9)
    3. Ednâ lafzý, daha az manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette böyledir:
    Üç kiþi aralarýnda konuþmasýnlar ki O onlarýn dör*düncüleri olmasýn. Beþ kiþi olmasýnlar ki O onlarýn altýncýsý olmasýn. Ýster bundan ednâ {yani, daha az}, ister daha çok olsunlar, O {yani, Allah'ýn ilmi}, mut*laka onlarla beraberdir. (Mücâdele/7)
    4. Ednâ lafzý, aþaðý, düþük anlamýna da gelir. Ýsrâ-îloðullarý kendilerine, menn ve selva yerine, yerin bi*tirdiði bakliyat ve benzeri þeylerin verilmesini taleb et*tiklerinde, onlara yapýlan hitabta bu manada kullanýl*mýþtýr:
    Dedi ki: "Siz hayýrlý olaný, ednâ {yani, daha aþa*ðý I daha düþük} olanla {yani, arzýn nebatýyla} deðiþ*tirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise Mýsr'a inin; sizin için istedikleriniz var." (Bakara/61) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    26. Te'vîl


    Te'vil, beþ manada tefsir edilir:
    1. Te'vîlihî [onun te'vîli] ibaresi ile, Muhammed ve o'nun ümmetinin hükümranlýk süresi I hükümranlýkla*rýnýn nihayeti kasdedilmiþtir; þu âyette böyledir:
    Fitne aramak ve onun te'vîlini {yani, Muhammed ve o'nun ümmetinin hükümranlýðýnýn nihayetini I sonu*nu} aramak... (Âl-i Ýnýrân/7)
    Þöyle ki: Yahudiler cummel hesabýyla Muham-med'in ve o'nun ümmetinin ne kadar hükümran olacaðýný, bu hükümranlýðýn ne zaman sona erece*ðini ve hükümranlýðýn tekrar Yahudilere ne zaman döneceðini öðrenmek istediler. Bunun üzerine Yüce Allah buyurdu ki:
    Halbuki onun te'vîlini Allah'tan baþkasý bilmez {yani, Muhammed ve o'nun ümmetinin hükümranlýðýnýn te'vîlini [hükümranlýðýnýn ne zaman sona ereceðini] Allah'tan baþka kimse bilemez. Onlarýn Kýyamete ka*dar hükümran olacaðýný ve bu hükümranlýðýn Yahu*dilere tekrar dönmeyeceðini Allah'tan baþkasý bile*mez Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Âl-i Ýmrân/7)
    2. Te'vîlehu [onun te'vîli]; Allah'ýn Kur'ân'da, hayr ve serden Kýyamet Günü gerçekleþeceðini va'dettikleri-nin akýbeti I sonu demektir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Onlar {yani, Mekke kâfirleri} onun te'vîlinden {yani, onun akýbetinden; Allah'ýn Kur'ân'da Rasûlü vasýta*sýyla va'dettiði hayr ve serden} baþkasýný mý bekliyor*lar? {Yani, ancak onun akýbetini, va'dedilen hayr ve þerri bekliyorlar}. Onun te'vîlinin geleceði gün {yani, Allah'ýn Kur'ân'da va'dettiði hayr ve þerrin akýbeti*nin geleceði Kýyamet Günü}... (A'râf/53)
    Hayýr, onlar ilmini ihata edemedikleri ve henüz ken*dilerine gelmemiþ olan bir þeyin te'vîlini {yani, Allah'ýn Kur'ân'da, âhirette vuku bulacaðýný va'dettiði tehditlerin akýbetini} yalanladýlar. (Yûnus/39)
    3. Te'vîl ile, rüya tabiri kasdedilmiþtir; þu âyetlerde böyledir:
    Rabbin seni böylece seçecek, sana ehâdisin te'vîlini (yani, rüyalarýn tabirini} öðretecek. (Yûsuf/6)
    Ve o'na ehâdisin te'vîlini {yani, (rüyalarýn) tabirini} öðrettik. (Yûsuf/21)
    Bana ehâdisin te'vîlinden {yani, rüyalarýn tabirin*den} öðrettin. (Yûsuf/101)
    4. Te'uîl, tahkik [tahakkuk etme, vuku bulma, ger*çekleþme] demektir; þu âyette olduðu gibi:
    Ey babacýðým! Ýþte bu, rüyamýn te'vîlidir {yani, tahki*kidir; tahakkuk etmesidir I vuku bulmasýdýr}. (Yû-sutflOO)
    5. Te'vîluhû [onun te'vîli] ibaresi, onun çeþidi!türü manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Size rýzýklanacaðýnýz bir yiyecek gelecek olmasýn ki, muhakkak ben onun te'vîlini {yani, gelecek yemeðin türünü I çeþidini} size gelmeden evvel haber vermiþ olmayayým. (Yûsuf/37) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  9. #19

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    27. El-Ýstîðfâr


    el-Ýstiðfâr, üç manada tefsir edilir:
    1. el-îstiðfâr, günahlardan ve þirkten dolayý baðýþ*lanma dilemek manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Rabbinize istiðfar edin ({yani, günah ve þirkten dola*yý Rabbinizden baðýþlanma dileyin}) ve sonra O'na dönün! (Hûd/90)
    Ey kavmim! Rabbinize istiðfar edin {yani (günah ve) þirkten dolayý baðýþlanma dileyin}; doðrusu O, gaf*fardýr. (Nûh/10)
    2. el-Istiðfâr, salât [namaz veya dua] manasýnda
    kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Seherlerde istiðfar edenler ({yani, namaz kýlanlar ve*ya du'â edenler})... (Âl-i îmrân/17)
    '( Onlar seherlerde de istiðfar ederlerdi ({yani, namaz
    kýlarlardý veya du'â ederlerdi}). (Zârîyât/18)
    3. el-Istiðfâr, günahlardan ötürü baðýþlanma dile*mek manasýnda kullanýlmýþtýr; müþrik olan Azizin, ka*rýsýna söylediði þu sözde olduðu gibi:
    Günahýn için istiðfar et {yani, günahýn sebebiyle seni cezalandýrmamasý için eþinden baðýþlanma dile}; çünkü sen gerçekten hatalýlardansýn. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Yûsuf/29) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    28. Ed-Dîn


    ed-Dîn, beþ manada tefsir edilir:
    1. ed-Dîn, tevhîd manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Þüphesiz Allah indinde dîn {yani, tevhîd}, islâm'dýr-/tesuiniyettir. (Âl-i Ýmrân/19)
    O halde dîni {yani, tevhidi} O'na halis kýlarak Allah'a ibâdet et! (Zümer/2)
    Lokman, Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Rûm Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve diðer sûrelerdeki benzeri buyruklarda da böyledir.
    Gemiye bindiklerinde dîni {yani, tevhidi} O'na halis kýlarak Allah'a du'â ederler. (Ankebut/65)
    Benzeri â}^etler çoktur.
    2. ed-Dîn, hesâb manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Dîn {yani, Hesâb} Günü'nün mâliki... (Fâtiha/4) Bu, Dîn {yani, Hesâb} Günü'dür. (Sâffât/20)
    Onlar ki, o Dîn {yani, Hesâb} Gününü tekzib ederler. (Mutaffifîn/11)
    Gerçekten biz hesaba {dîn kökünden medinûn) mý çe*kileceðiz? (Sâfmt/53)
    Hesaba [dîn kökünden medinîn) çekilmeyecek ise*niz... (Vâkýa/86)
    3. ed-Dîn, hükm manasýnda da kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Zina eden erkek ile zina eden kadýna celde vurun: o ikisinden her birine yüzer ceîde. Allah'ýn dîninde iyani, Allah'ýn zinakâr hakkýndaki hükmünü tatbik hu*susunda} o ikisine acýyacaðýnýz tutmasýn! (Nûr/2)
    Melik'in dîninde (yani, kralýn hükm ve yargýsýna gö*re) kardeþini alýkoyacak deðildi. (Yûsuf/76)
    4. ed-Dîn ile, kullarýn kendisiyle Allah'a itaat ettik*leri kurum olarak dîn kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Rasûlü'nü hidâyet ve hak dîn (yani, Ýslâm dîni} ile gönderen O'dur; onu her dîne üstün kýlmak için {ya*ni, Ýslâm dfhini, Allah'a itaat olmak üzere tâbi olu*nan diðer dînlerden üstün kýlmak için}; müþrikler hoþlanmasalar da. (Tevbe/33)
    Bunun bir benzeri de Saff sûresinde Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. yer almak*tadýr.
    Rasûlü'nü hidâyet ve hak dîn {yani, Ýslâm dîni} ile gönderen O'dur; onu her dîne üstün kýlmak için {ya*ni, Ýslâm dînini, Allah'a itaat olmak üzere tâbi olu*nan diðer dînlerden üstün kýlmak için}. (Feth/28)
    5. ed-Dîn, millet [dîn ve þeriat] manasýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Hanif olarak Ýbrâhîm'in milletine... Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Âl-i Ýmrân/95) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  10. #20

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    29. El-Hýssu


    el-Hýssu, dört manada tefsir edilir:
    1. Ahasse [hissetti], gördü manasýndadýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Ne zaman ki îsâ onlardan küfrü hissetti {yani, gör*dü}... (Âl-i Ýmrân/52)
    Ne zaman ki be'simizi hissettiler {yani, azabýmýzý gördüler}... (Enbiyâ/12)
    Onlardan birini hissediyor {yani, görüyor} musun? (Meryem/98)
    2. el-Hass kelimesi, öldürme manasýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyette böyledir:
    Hakikat þu ki, Allah va'dini yerine getirdi: hani onla*rý —O'nun izniyle- hissediyordunuz {yani, öldürüyor*dunuz}. (Âl-i Ýmrân/152)
    3. el-Hass kelimesi, araþtýrmak anlamýnda kulla*nýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    (Ya'kûb dedi ki): "Ey oðullarým! Gidin de Yûsuf ve o'nun kardeþinden bir tahassüste bulunun" {yani, (Yûsuf ve kardeþini) araþtýrýn}! (Yûsuf/87)
    4. el-Hýss kelimesi, savtjses manasýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Onlar onun hasisini (yani, onun/ateþin sesini} dahi iþitmezler ve onlar canlarýnýn/iþtahlarýnýn çektiði þeyler içinde muhalleddirler/sürekli kalacaklardýr. (Enbiyâ/102) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    30. El-Ýslâm


    el-îslâm, iki manada tefsir edilir:
    1. el-lslâm, ihlâs manasýnda kullanýlmýþtýr; þu
    âyetlerde olduðu gibi:
    Hani Rabbi o'na, "Teslim ol" [eslim] (yani, ihlâslý ol} dediði zaman, ''Âlemlerin Rabbine teslim oldum" [es*le mtu] {yani, âlemlerin rabbine ihlâslý oldum} demiþ*ti. (Bakara/131)
    Eðer seninle, tartýþýrlarsa de ki: "Ben vechimi Allah'a teslim ettini [eslemtu] (yani, ben dînimi Allah'a hâlis kýldým}, bana tâbi olanlar da." (AH Imrân/20)
    Kendilerine Kitap verilenler ile ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu" {yani, tevhîd ile ihlâsa erdiniz mi}'? Eðer teslim olurlarsa {yani, tevhîd ile ihlâsa ererlerse}, hidâyet bulmuþ olurlar. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Aî-i Imrân/20)
    Kim. vechini Allah'a teslim ederse {yani, kim dînini Allah'a hâlis kýlarsa}... (Lokmân/22)
    Benzeri âyetler çoktur.
    2. el-lslâm lafzý, ikrar [kabul ettiðini ifade etmek] manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Halbuki O'na teslim olmuþlardýr {yani, kulluklarýný ikrar etmiþlerdir} semadakiler {yani, melekler} ve arzdaküer {yani, mü'minler} isteyerek; ve istemeye*rek {yani, þâir dîn mensublarý da istemeyerek teslim, olmuþlardýr: kulluklarýný ikrar etmiþlerdir; -kendilerini Allah'ýn yarattýðýný ve mýhlandýrdýðým bilmele*ri, onlarýn teslimiyetleridir}kulluklarýný ikrar etme*leridir-}. (Âl-i Ýmrân/83)
    Bedeviler, "Biz imân ettik" dediler. De ki: "Siz îmân etmediniz, fakat teslim olduk" {yani, lisân ile ikrar ettik} deyin! (Hucurât/14)
    îslâmlarýnm/teslimiyetlerinin [yani, ikrarlarýnýn}ka*bul etmelerinin} ardýndan küfrettiler {yani, ikrarda bulunmalarýnýn ardýndan küfredip ihlâsý kopardý*lar}. (Tevbe/74) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

Sayfa 2/10 ÝlkÝlk 12345678910 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •