Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 3/10 ÝlkÝlk 12345678910 SonSon
98 sonuçtan 21 ile 30 arasý

Konu: KUR'ÂN TERÝMLERÝ SÖZLÜÐÜ

  1. #21

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    31- Eþ-Þükr


    eþ-Þükr, iki manada tefsir edilir:
    1. eþ-Þükr, tevhîd"muvahhid manasýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Biz þâkirlerin {yani, muvahhidlerin} karþýlýðým vere*ceðiz. (Al-i Ýmrân/145)
    Allah þâkirleri (yani, muvahhidleri} en iyi bilen deðil mi? (En'âm/53)
    Andolsun ki, þükrederseniz {yani, muvahhid olursa*nýz} elbette artýrýrým. (Ýbrâhîm/7)
    Benzeri âyetler çoktur.
    2. eþ-Þükr, nimete þükr/îiimete teþekkür etmek ma*nasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Bana {yani, Benim nimetlerime} þükredin ve nankör*lük etmeyin! (Bakara/152)
    {Süleyman dedi ki}: "Bu, Rabbimin fazlýndan; þükür {yani, nimetine þükür} mü edeceðim, yoksa nankör*lük mü?" (Neml/40)
    (Lokmân'a hikmet bahþettik ki), Allah'a þükret diye. Kim þükrederse {yani, nimete þükrederse}, ancak ken*disi için þükretmiþ olur. Kim de nankörlük ederse, muhakkak Allah muhtaç deðildir, hamde layýk olan*dýr. (Lokmân/12) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    32. El-Îmân


    el'Imân, dört manada tefsir edilir:
    1. el-îmân, tasdik sözkonusu olmaksýzýn lisân ile îmân ikrarý anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde böyledir:
    O þundan: onlar îmân etmiþler {yani, onlar aleniyette lisânlarý ile ikrar etmiþler}, sonra küfretmiþlerdir {ya*ni, gizlide küfretmiþlerdir; Nebi'yi (Allah'ýn salâtý ve bereketi o'nun üzerine olsun) ve o'nun getirdiklerini tasdik etmemiþlerdir} de bu yüzden kalblerine mühür vurulmuþtur. Artýk onlar anlamazlar. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Münâfîkûn/3)
    Ey îmân edenler {yani, (kalblerinin) tasdiki olmaksý*zýn lisânlarýyla ikrarda bulunanla?'}! Mallarýnýz ve evlatlarýnýz sizi Allah'ýn zikrinden alýkoymasýn. (Mü-nâfikûn/9)
    îmân edenlerin {yani, kalblerinin tasdiki olmaksýzýn lisânlarýyla ikrarda bulunanlarýn} kalblerinin Allah'm zikrine huþu duymalarýnýn zamaný gelmedi mi?! (Hadîd/16)
    Ey îmân edenler {yani (kalblerinin tasdiki olmaksý*zýn lisânlarýyla) ikrarda bulunanlar}! Allah'ýn kendi*lerine gazâb ettiði bir kavmi velî edinmeyin! (Müm-tehine/13)
    2. el-îmân lafzý, gizlide ve aleniyette I açýkta tasdik manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    îmân edenler (yani, açýkta ve gizlide tasdik edenler) ve sâlih amel iþleyenler var ya, iþte bunlar halkm en hayýrlýlarýdýr. (Beyyine/7)
    Mü'min ve mü'mineleri {yani, açýkta ve gizlide tasdik eden mü'min erkekleri ve mümin kadýnlarý} altlarýn*dan ýrmaklar akan cennetlere sokmak... (Feth/5)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    3. el-îmân, tevhîd manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Kim îmâna {yani, tevhide} küfr ederse ameli boþa gi*der. (Mâide/5)
    îmâna {yani, tevhide} çaðýrýlýyordunuz da küfrediyor*dunuz. (Mü'min/10)
    Kalbi îmân {yani, tevhîd} ile mutmain olduðu halde zorlananlar müstesna... (Nahl/106)
    4. el-îmân ile, þirk içinde I þirk ile bir imân kasde-dilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Onlarýn {yani, Arab müþriklerinin} çoðu, þirk koþ-maksýzm Allah'a îmân etmezler. (Yûsuf7106)
    Bu âyette, Arab müþrikleri ve onlarýn îmân ediþleri sözkonusu edilmektedir.
    Andolsun ki, onlara, "Kendilerini kim yarattý" diye sorsan, "Allah" derler. (Zuhmf/87)
    Andolsun ki, onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattý?" diye sorsan, "Allah" derler. (Lokmân/25 ve Zümer/38)
    iþte onlarýn îmâný böyledir; fakat onlar bu halleriy*le Allah'a þirk koþmaktadýrlar. Ehl-i Kitap da ra-sûllerin ve kitaplarýn bazýsýna îmân ederler, bazýsý*ný da inkâr ederler. Allah boyleleri için, Ýþte onlar, kâfirlerin ta kendileridir (Nisa/151) buyurmakta*dýr. Bu sebeble onlarýn, rasûllerin ve kitaplarýn ba*zýlarýna îmân etmelerinin kendilerine bir faydasý olmaz. Çünkü hepsine îmân etmemiþlerdir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  2. #22

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    33. Ýqâmu's-Salât


    gâmu's-salât, iki manada tefsir edilir:
    1. Eqâme's-salât ibaresi, tasdikten yoksun ikrar manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Artýk o müþrikleri bulduðunuz yerde öldürün... Eðer dönüp {yani, þirkten dönüp) salâtý iqâme eder ve ze*kâtý verirlerse {yani, salâtý içâme ve zekâtý ita etmeyi ikrar ederlerse} yollarýný tahliye edin! (Tevbe/5)
    Bir mü'min hakkýnda zimmet gözetmezler. Ýþte onlar haddi aþanlardýr. Eðer döner, salâtý iqâme, zekâtý ita ederlerse {yani, salâtý ikâme, zekâtý ita etmeyi ikrar ederlerse!, artýk dînde kardeþ]erinizdir. (Tevbe/10-11)
    Bunun bir benzeri de Secde sûre sindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    2. îgânýu's-salât ibaresi, onun I namazýn tam-eksik-siz kýlýnmasý manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Salâtý iqâme Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. {yani, namazý tam ve eksiksiz kýlmayý} ve zekâtý ita etmeyi {yani, farz olan zekâtý vermeyi},.. (Enbiyâ/73)
    Bunun bir benzeri de Müzzemmil sûresinde Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. yer
    almaktadýr.
    Onlar ki gayba ({Kur'ân'a, onun Allah'tan Muhammed'e indirildiðine}) îmân eder, salâtý iqâme eder {ya*ni, namazý tam ve eksiksiz kýlar} ve kendilerine rýzýk olarak verdiðimizden infak ederler {yani, zekâtý ve*rirler}. (Bakara/3) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    34. El-Fadl


    el-Fadl, yedi manada tefsir edilir:
    1. el-Fadl ile, Ýslâm kasdedilmiþtir; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    De ki: "Þüphesiz fadl {yani, islâm} Allah'ýn elindedir; onu dilediði kimseye verir." (Âl-i Ýmrân/73)
    Ýþte bu, Allah'ýn fadlýdýr (yani, islâm}, onu dilediði kimseye verir. (Cuma/4)
    De ki: "Allah'ýn fadlý ve rahmetiyle,iþte bununla se*vinsinler." (Yûnus/58) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ve bunun birçok benzeri.
    2. el-Fadl ile, nübüvvet kasdedilmiþtir; þu âyetler*de olduðu gibi:
    Allah'ýn senin üzerindeki fadlý {yani, Allah'tan sana nübüvvet ve Kitap bahsedilmesi} azimdir. (Nisâ/113)
    Rabbinden bir rahmet olmasý hariç. Hakikaten O'nun senin üzerindeki fadlý {yani, Allah'tan sana nübüvvet ve Kitap bahsedilmesi} kebîrdir/pek büyük*tür. (Ýsrâ/87)
    3. el-Fadl ile, cennette rýzk kasdedilmiþtir; þu âyet*te olduðu gibi:
    Allah'tan bir nimet, bir fadl {yani, cennette rýzk}... müjdelerler. (Âl-i Ýmrân/171)
    4. el-Fadl ile, rýzk kasdedilmiþtir; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    O namaz tamamalandýðmda, yeryüzüne yayýlabilir ve Allah'tan bir fadl {yani, ticaret yoluyla rýzk} araya*bilirsiniz. (Cuma/10)
    Diðer bir kýsmýnýn da Allah'ýn fadlýndan {yani, ticaret yoluyla rýzk} aramak için yeryüzünde yol tepecekleri*ni bilir. (Müzzemmil/20)
    Þayet size Allah'tan bir fadl {yani, ganimetten bir rýzk} isabet ederse... (Nisâ/73)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    5. el-Fadl lafzý ile, (elden çýkanýn) yerini tutan þey®9 kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Allah ise size Kendinden bir maðfiret ve {sadakanýza karþýlýk} bir fadl {yani, sadakanýzýn yerini tutacak bir mal} va'dediyor. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Bakara/268)
    6. el-Fadl ile, minnet I lütfü hatýrlatmak kasdedil*miþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Üzerinizde Allah'ýn fadlý ve rahmeti {yani, üzerinizde Allah'ýn lütuf ve nimeti} olmasaydý, pek azýnýz müs*tesna, {baþtan hepiniz} þeytana tâbi olmuþtunuz. (Nisâ/83)
    Üzerinizde Allah'ýn fadl u rahmeti {yani, üzerinizde Allah'ýn lütfü nimeti} olmasaydý... (Nûr/10, 14, 20, 21)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    7. el-Fadl ile, cennet kasdedilmiþtir; þu âyette oldu*ðu gibi:
    Mü'minlere müjdele: onlar için, Allah'tan büyük bir fadl (yani, cennet} vardýr. (Ahzâb/47) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  3. #23

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    35. Sýrr


    Sýrr, dört manada tefsir edilir:
    1. Sýrr kelimesi, soðuk / þiddetli soðuk manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Bir rüzgar ki, onda bir sýrr (yani, soðuk, þiddetli bir soðuk} var; kendilerine zulmeden bir kavmin ekinine isabet etmiþ... (Âl-i Ýmrân/117)
    Onlarýn üzerine sarsar (yani, soðuðu þiddetli} bir rüzgâr {-bu da, ed-debur'dur-} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. gönderdik. (Fussi-let/16)
    Bunun bir benzeri de Hakka Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve Kamer Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. sûre*sin dedir.
    2. Sýrr lafzý, zenbfgünah üzerinde ýsrar, yani onu sürdürüp devam ettirmek anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Onlar ki, bir fahiþe iþledikleri yahut nefislerine zul*mettikleri vakit... hem onlar, yaptýklarýnda bile bile ýsrar etmezler {yani, onlar -kasýt, ehl-i tevhîd'tir-yap*týklarý ma'siyeti sürdürüp gitmezler!. (Al-i Ýmrân/135)
    O azîm hýns üzerinde ýsrar ederlerdi {yani, o zenb I gü*nah -kasýt, þirktir- üzere devam ederlerdi} (Vâkýa/46)
    Israr ettiler {yani, þirk Üzere devam ettiler} ve büyük-lendiler {yani, büyüklendikçe büyüktendiler}. (Nûh/7)
    3. Sarre kelimesi, sayha [baðýrtý, çýðlýk] manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Bunun üzerine karýsý, bir sarre içinde {yani, bir say*ha ile/bir çýðlýk atarak} ilerledi de yüzüne çarpa*rak... (Zârîyât/29)
    4. Sýrr kelimesi, koparýna, parçalama, kesme anla*mýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Onlarý kendine sýrr eyle {yani, onlarý parçala}! Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Ba*kara/260) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.


    36. Ed-Durr


    ed-Durr, beþ manada tefsir edilir:
    1. ed-Durr kelimesi, bela ve þiddet anlamýnda kul*lanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Be'sâ'da (yani, fakirlik zamanlarýnda} ve darrâ'da {yani, þiddet ve bela zamanlarýnda} sabredenler... (Bakara/177)
    Onlara be'sâ ve darrâ {yani, bela ve þiddet} dokun*du... (Bakara/214)
    Bunun bir benzeri de Zümer sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    2. ed-Durr lafzýyla, yaðmurun yaðmamasý, yaðmur kýtlýðý kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Andolsun ki, senden önceki ümmetlei'e de gönderdik. Onlarý, yalvarsmlar diye be'sâ {yani, fakirlik I yoksul*luk} ve darrâ {yani, yaðmur kýtlýðý I kuraklýk} ile sý*kýþtýrdýk. (En'âm/42)
    Biz hangi karyeye bir nebi gönderdikse, onun halkýný be'sâ ve darrâ {yani, yaðmur kýtlýðý i kuraklýk} ile sý*kýþtýrdýk. (A'râf/94)
    Kendilerine dokunan bir darrânm {yani, yaðmur kýt*lýðýnýn I kuraklýðýn} ardýndan insanlara bir rahmet tattýrdýðýmýz zaman... (Yûnus/21)
    Bunun bir benzeri de Rûm sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    3. ed-Durr lafzý ile, denizdeki (dehþetli) haller kas*dedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Bahr'de size bir durr {yani, denizde size dehþetli bir hal} dokunduðu zaman, du'â ettikleriniz kaybolur, yalnýz O hariç. (îsrâ/67)
    4. ed-Durr ile, bedendeki hastalýk ve belalar kasde*dilmiþtir; þu âyetlerde böyledir:
    insana bir durr {yani, insanýn bedenine bir hastalýk ve bela} dokunduðu zaman, gerek yaný üzereyken, gerek otururken, gerek dikilirken Bize du'â eder. (Bu âyet, Ebî Huzeyfe b. el-Muðîre hakkýnda inmiþtir). Fakat Biz ondan durrunu {yani, hastalýðýný} açtýðýmýz/gider*diðimiz zaman, sanki kendisine dokunan durr için Bi*ze du'â etmemiþ gibi geçer gider. (Yûnus/12)
    Bunun bir benzeri de Zümer sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Eyyûb'u da... Hani Rabbine, "Bana durr {yani, bela ve þiddet/ dokundu; Sen ise merhametliler merha-metlisisin" diye nida etmiþti. (Enbiyâ/83)
    5. ed-Durr kelimesi, eksiklik/noksanlýk Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. manasýn*da kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Sana hiçbir durr ((yani, eksiklik/ noksanlýk)) vere*mezler. (Nisâ/113) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  4. #24

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    37. El-Vekîl


    el-Vekîl, dört anlamda kullanýlýr:
    1. el-Vekîl, koruyucu jkoruyan manasýnda kullaný*lýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    ...Ya Kýyamet Günü Allah'a karþý onlardan yana kim mücadele edecek veya onlara kim vekîl olacak {yani, onlarý kim koruyacak, onlara gelecek teklikleri kim önleyecek}1? (Nisâ/109)
    Doðrusu Benim kullarým {yani, muvahhid kullarým! var ya, senin onlar üzerinde sultânýn yoktur; vekîl {yani, muvahhid kullarýný gelecek tehlikelerden koru*yucu, onlara gelecek tehlikeleri Önleyici} olarak Rab-bin yeter. (Ýsrâ/65)
    2. Vekîl, rabb manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetler*de olduðu gibi:
    O halde O'nu vekîl {yani, rabb} edin! (Müzzemmil/9)
    ...Beni býrakýp baþkasýný vekîl {yani, rabb} edinmeyin dij'e. (îsrâ/2)
    ...O halde O'na ibâdet edin, O.her þey üzerine vekil*dir {yani, O her þeyin rabbidirl." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (En'âm/102)
    Bunun bir benzeri de Zümer sûresinde bulunmak*tadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    3. Vekil kelimesi, zorba bir egemen manasýnda kul*lanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Biz seni onlarýn üzerine vekîl {yani, zorba bir ege*men} kýlmadýk. (En'âm/107)
    O hak iken, kavmin onu yalanladý. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. De ki: "Ben si*zin üzerinize vekîl {yani, zorba bir egemeni deði*lim." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (En'âm/66)
    Onun üzerine sen mi vekîl {yani, zorba bir egemen} olacaksýn. (Furkân/43)
    Vekîl kelimesi, Kur'ân-ý Kerîm'de yer alan, Sen onlarýn üzerine vekil deðilsin Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ibarelerinin tümünde bu manadadýr.
    4. Vekil, þahidi tanýk anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde bu manadadýr:
    Göklerdeki ve yerdekiler Allah'ýndýr {yani, O'nun kul*larýdýr ve O'nun mülkündedirlerj; vekîl {yani, onlarýn, kullarý olduklarýna þahidi tanýk} olarak da Allah kâfi*dir. (Nisâ/132)
    O, çocuðu olrnaktan münezzehtir. Göklerdeki ve yer*dekiler O'ný^ndur (yani, O'nun kullarýdýr ve O'nun mülkündedirlerj; vekîl {yani, o ikisinde bulunanlarýn, O'nun kullarý olduklarýna þâhid I tanýk} olarak Allah kâfidir. (Nisâ/171)
    Sen ancak bir uyarýcýsýn, Allah ise her þey üzerine ve*kildir {yani, senin Rasûlü olduðuna þâhidtir I tanýktýr}. (Hûd/12)
    Allah söylediklerimize vekildir {yani, þâhidtir I'tanýktýr}. (Yûsuf/66)
    {Mâsâ dedi ki}: "Allah da bu söylediklerimiz üzerine vekildir" {yani, þâhidtir /tanýktýr}. (Kasas/28) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    38. El-Muhsanât


    el-Muhsanât, üç þekilde tefsir edilir:
    1. el-Muhsanât, hürler anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Savaþ esiri olarak ellerinizin sahip olduklarý müstes*na, kadýnlardan muhsanât {yani, hürler} da (size ha*ram kýlýndý). Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Nisa/24)
    Sizden kim de, mü'min kadýnlardan muhsanâtý {yani, hürleri} nikâhlamaya güç yetiremiyorsa... (Nisâ/25)
    Eðer onlar bir fahiþe [zina] iþlerlerse, muhsanâta {yani, hürlere} verilen azabýn yarýsý lazým gelir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Nisâ/25)
    2. el-Muhsanât, iffetliler manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Muhsanât lyani, fevâhiþten kaçýnan iffetli kadýnlar}; gayri müsâfîhât {yani, alenî zinadan kaçman kadýn*lar} ve gizli dost edinmeyen kadýnlar olduklarý halde... (Nisâ/25)
    Muhsinîn {yani, farelerinizi fevâhiþten koruyarak I if*fetlerinizi muhafaza ederek}; gayri müsâfîhîn {yani, alenî zina etmeksizin... (Mâide/5)
    Muhsanâta {yani, fevâhiþten uzak iffetli kadýnlara} iftira edenlere... Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Nûr/23)
    Ýmrân bt. Meryem'i ki, ahsanât ferceha (yani, fevâ-hiþlen uzak iffetli}. (Tahrîm/12)
    3. Muhsanât, müslüman kadýnlar anlamýnda kul*lanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ýhsan eden kadýnlar {yani, teslim olan kadýnlar -ki bunlardan kasýt cariyelerdir-} olduklarý halde... Eðer onlar, bir fahiþe [zina] iþlerlerse... (Nisâ/25)
    Muhsanâta {yani, hür-müslüman kadýnlara} atan*lar.. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Nûr/4) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  5. #25

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    39. El-Eþhâd


    el-Eþhâd, altý þekilde tefsir edilir:
    1. el-Eþhâd, tebliðe -ki tebliðde bulunanlardan ka*sýt, nebilerdir- þâhidlik eden manasýnda kullanýlmýþ*týr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Her ümmetten birer þâhid {yani, risaleti teblið ettik*lerine dair onlara karþý þâhidlik edecek nebilerini} getirdiðimiz, seni de {ey Muhammed}, onlarýn üzeri*ne þâhid {yani, risaleti teblið ettiðine dair þâhid} ge*tirdiðimiz zaman halleri nasýl olacak?! (Nisâ/41)
    O gün her ümmetten birer þâhid çýkaracaðýz {yani, ne*bilerini üzerlerine þâhid olarak getireceðiz}. (Nahl/84)
    Ýçlerinde bulunduðum müddetçe onlar üzerinde þâ*hid idim. (Mâide/117)
    Þâhidler {yani, nebiler} de, "Ýþte þunlar {yani, kavim*lerinin kâfirleri}, Rabb'leri üzerine yalan söyleyenler*dir" {yani, Allah'ýn ortaðý olduðunu iddia edenlerdir}. (Hüd/18)
    2. eþ-Þehýd kelimesi, Ademoðlu 'nun amelini yazan hýfzedici melek manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Her kiþi beraberinde bir sürücü ve bir þehîd {yani, amellerini yazan melek} bulunduðu halde gelecektir. (Kaf/21)
    Bu âyetteki þehîd lafzýyla, "dünyadaki amellerini yazan hýfzedici melek" kasdedilmektedir ki âhiret-te de ameli hususunda ona karþý þâhidlik edecek*tir.
    Nebiler ve þühedâ {yani, amelleri hususunda onlara karþý þâhidlik edecek hafaza melekleri} getirilmiþ... (Zümer/69)
    Muhakkak Biz rasûllerimize ve mü'minlere dünya hayatta ve þâhidlerin {yani, hýfzedici meleklerin jha-faza meleklerinin} dikileceði gün yardým ederiz. (Mü'min/51)
    3. Þühedâ ile, nebilerin tebliðde bulunduklarýna þâhidlik edecek olmalarý hasebiyle Ümmet-i Muham*med kasdedilmektedir; þu âyetlerde böyledir:
    Böylece sizi vasat bir ümmet kýldýk ki, insanlar üze*rine þühedâ {yani, rasûllerin, risaleti onlara teblið et*tiklerine þâhidler} olasýnýz... (Bakara/143)
    Bundan önce ve bunda... ta ki Rasûl sizin üzerinize þehîd olsun, siz de insanlar üzerine þühedâ {yani, ra-sûllerin kavimlerine risaleti teblið ettiklerine þâhid-lerj olasýnýz. (Hacc/78)
    Bizi þâhidler {yani, ümmet-i Muhammedi ile beraber yaz. (Mâide/83)
    4. eþ-Þehîd kelimesiyle, Allah yolunda þehâdet eden kimse kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ýþte onlar Allah'ýn kendilerine nimet verdiði nebiler, sýddîklar, þühedâ {yani, Allah yolunda þehâdet eden*ler] ve salimler ile beraberdir. (Nisâ/69)
    Rabb'lerinin indinde þühedâdýr {yani, onlar Allah yo*lunda þehâdet edenlerdir; onlar için ecir ve nurlarý vardýr}. (Hadîd/19)
    5. eþ-Þehîd kelimesi ile, bir kiþinin hakkýna veya Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. insanlarýn haklarýna dair þâhidlik etmek /þehâdette bulunmak kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Erkeklerinizden iki þehidi þâhid tutun {yani, haklara dair olan bu iþleme}; eðer iki erkek olamýyorsa, razý . olacaðýnýz þühedâdan bir erkek ile iki kadýn... (Baka*ra/282)
    Bunun benzeri çoktur.
    Sizden adi sahibi iki þâhid {yani, boþama ve müraca*at hallerinde iki þâhid} tutun; þehâdeti de Allah için dosdoðru yapýn! (Talâk/2)
    6. Þehîd,.hâzýr bulunmak, hâzýr bulunan manasýn*da kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Size bir musibet isabet ederse, "Allah bana lütfetti de onlarla beraber þehîd {yani, hâzýr} bulunmadým" der.
    (Nisâ/72)
    Biz Musa'ya o emr'i kaza ettiðimizde sen batý tara*fýnda deðildin; þâhidlerden {yani, orada hâzýr bulu*nan kimselerden} de deðildin. (Kasas/44)
    Þuhûden {yani, Mekke'de hâzýr bulunan} oðullar... (Müddessir/13)
    Onlar ki, zûr'a þâhidlik etmezler {yani, orada I ona hâzýr bulunmazlar}. (Furkân/72)
    Yoksa siz Ya'kûb'a ölüm geldiði zaman þühedâ mýy*dýnýz {yani, orada hâzýr mý bulunuyordunuz}1? (Baka*ra/133)
    O ikisinin azâblarma þâhid olsunlar {yani, onlar ce*zalandýrýlýrken hâzýr bulunsunlar}. (Nûr/2) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    40. Es-Sâdýqîn


    es-Sâdýqîn, üç þekilde tefsir edilir:
    1. es-Sâdýqln, ile, nebiler kasdedilmiþtir; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Sâdýqîne {yani, nebilere} sadâkatlerinden soracaðý {yani, onlarýn Allah'tan aldýklarý risaleti kavimlerine ulaþtýr*dýklarýný I teblið ettiklerini soracaðý} için. (Ahzâb/8)
    Bugün, sâdýqînin {yani, nebilerin} sadâkatlerinin fay*da vereceði gündür. (Mâide/119)
    2. es-Sâdýkîn lafzý ile, hasseten muhacirler vasfe-dümiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    (Allah'ýn, Rasûlü'ne verdiði fey), o fakir muhacirler için ki: yurtlarýndan ve mallarýndan çýkarýldýlar, Al*lah'tan bir fazl ve rýdvan ararlar, Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne yardým ederler. Ýþte onlar, sâdýqûndur. (Haþr/8)
    3. es-Sâdýkîn lafzý ile, mü'minler vasfedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Çünkü Allah sâdýqîne (yani, mü'minlere} sadâkatleri*nin karþýlýðýný verecek... (Ahzâb/24) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  6. #26

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    41. Harec


    Harec, üç þekilde tefsir edilir:
    1. Harec, þekki'þüphe manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Yok, yok! Rabbine kasem olsun ki, aralarýnda çýkan anlaþmazlýklarda seni hakem yapýp sonra verdiðin hükümden dolayý içlerinde bir harec {yani, þekk I þüp*he} duymaksýzýn tam bir teslimiyetle teslim olmadýk*ça îmân etmiþ olmazlar. (Nisâ/65)
    Sakýn ondan dolayý göðsünde bir harec {yani, Kur'ân'ýn Allah'tan geldiði hususunda bir þekkjþüphej olma*sýn. (A'râf/2)
    Kimi de dalâlete düþürmeyi irade ederse, onun göð*sünü dýyq-harec yapar (yani, (onun göðsüne) þekk-lþüphe (koyar)}. (En'âm/125)
    2. Harec, dýyq [darlýk I sýkýntý I zorluk] manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Allah'ýn muradý sizi harece {yani, dininizle ilgili her-hangi bir hususta sýkýntýya} sokmak deðil. (Mâide/6)
    Dînde size bir harec {yani, bir darlýk} vermedi. (Hacc/78)
    3. Harec, ismi günah manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Zayýflara, hastalara ve infak edecek bir þey bulama*yanlara bir harec {yani, bunlarýn gazveye katýlmama*larýnda bir günah} yoktur. (Tevbe/61)
    Bunun bir benzeri de Feth sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    A'mâya harec yok, topala harec yok, hastaya harec yok {yani, onlarla beraber yemek yemekte bir günah yok}. (Nûr/61) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    42. Hel


    Hel, dört manada kullanýlmýþtýr:
    1. Hel, (olumsuzluk edatý olan) mâ anlamýnda kul*lanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Onlar, kendilerine meleklerin gelmesinden baþkasýný mý [hel] bekliyorlar {yani, baþkasýný beklemiyorlar}. (En'âm/158)
    Bunun bir benzeri de Nahl sûresindedir (33. âyet).
    Onlar, buluttan gölgeler içinde Allah'ýn ve meleklerin kendilerine gelivermesinden baþkasýný mý [kel] bekli*yorlar {yani, baþkasýný beklemiyorlar}. (Bakara/210)
    Onlar, farkýnda deðillerken Saat'in ansýzýn kendileri*ne gelmesinden baþkasýný mý [kel] bekliyorlar {yani, baþkasýný beklemiyorlar}. (Zuhruf/66)
    Artýk onlar Saat'in kendilerine ansýzýn gelmesinden baþkasýný mý [Kel] bekliyorlar {yani, baþkasýný bekle*miyorlar}. (Muhammed/18)
    Rasûller üzerine apaçýk tebliðden baþkasý mý [hel] düþer" (yani, rasûller üzerinde apaçýk tebliðden baþ*kasý düþmezi. (Nahl/35)
    2. Hel [mi-mý.....dýr-dir, týr-tir, dý-di, tý-ti anla*mýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ýnsan üzerinden geçti mi {yani, geçti i geçmiþtir)... (Ýnsan/1)
    Sana ðâþiyenin hadisi geldi mi {yani, geldi i gelmiþ*tir}. (Ðâþiye/1)
    Sana Musa'nýn hadîsi geldi mi {yani, geldi Igelmiþ*tir}. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Tâ-Hâ/9)
    Sana Ýbrahim'in konuklarýnýn hadîsi geldi mi {yani,
    geldi I gelmiþtir). (Zâriyât/24)
    3. Hel [mi, mý], olumsuz soru edatý anlamýnda kul*lanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Seni delâlet edeyim {yani, delâlet etmeyeyim} mi, huld aðacýna? (Tâ-Hâ/120)
    Size "....." diye haber veren bir adama delâlet edelim
    {yani, delâlet etmeyelim} mi? (Sebe.77)
    Amelleri açýsýndan en çok ziyana uðrayanlarý size ha*ber vereyim {yani, haber vermeyeyim} mi? (Kehf/103)
    Size þeytanlarýn kimin üzerine indiðini haber vere*yim {yani, haber vermeyeyim} mi? (Þu'arâ/221)
    4. Hel, istifhamdý inkârý /inkâr tarzýnda soru ola*rak kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Size rýzýk olarak verdiklerimizde, sað ellerinizin sa-hib olduklarý kölelerinizden ortaklarýnýz olmasýný... kabul eder misiniz {yani, etmezsiniz}. (Rûm/28)
    O Allah ki sizi yarattý, sonra size rýzýk verdi, sonra sizi öldürür, sonra sizi diriltir. Sizin þeriklerinizden bunlardann birini olsun yapabilecek var mýdýr?! {ya*ni, yoktur}. (Rûm/40)
    Ortak koþtuklarýnýzdan ilkin yaratýp sonra onu iade edecek kimse var mýdýr {yani, yoktur}. (Yûnus/34)
    Ortak koþtuklarýnýzdan hakký gösterecek bir kimse var mýdýr {yani, yoktur}. De ki: "Hakký gösterecek Al*lah'týr. Acaba hakka ileten mi uyulmaya daha layýk*týr, yoksa...?!" (Yûnus/35)
    Acaba þimdi bizim için þefaat edecek þefaatçiler bulu*nur mu {yani, bulunmaz}. (A'râf/53)
    Keza, Þûra ile Mü'min sûresinde de böyledir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  7. #27

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    43. Þiya’an


    Þiyaan, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. Þiya'an kelimesi, ayýrmak, grup grup yapmak, fýrka fýrka yapmak anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Dînlerini terikaya düþürüp/ayýrýp þiy'a þiy'a olanlar
    {yani, Yahudi, Hristiyan, Sabii, Mecusi gibi fýrka ve hizibler oluþturanlar) var ya... (En'âm/159)
    Ve müþriklerden olmayýn. Onlar ki dînlerini tefrika*ya düþürmüþ/ayýrmýþ ve þiy'a þiy'a olmuþlardýr (yani, hizib ve fýrkalar oluþturmuþlardýr}. (Rûm/31-32)
    Þüphe yok ki Fir'avn o arzda üstünlük saðlamaya kalkýþtý ve onun ahalisini þiy'a þiy'a yaptý (yani, biri Kiptiler, diðeri Ýsrâîloðullan olmak üzere fýrkalara ayýrdý}, (Kasas/4)
    Andolsun ki senden önce, evvelkilerin þiy'alarý {yani, evvelkilerin fýrkalarý: Nûh kavmi, Hûd kavmi ve diðer ümmetler} içinde de (rasûller) gönderdik. (Hicr/10)
    2. eþ-Þiya' lafzý, ceyþ [taraftar, yandaþ, kavimdaþ] manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    {Mûsâ} orada dövüþen iki adam (yani, iki kâfir Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. bul*du. Bu kendi Þia'sýndan (yani, isrâîloðullan'ndan\, bu ise düþmanýndan (yani, diðeri ise o'nun düþma*nýndan bir Kýptî} idi. Kendi þî'asmdan (yani, kendi ceyþinden [kavminden I taraftarýndan]; Musa'nýn cey-þinden [kavminden I taraftarýndan]} olan kiþi, düþma*nýndan olan kimseye (yani, o Kýpiîye] karþý kendisin*den istiðâse taleb etti. (Kasas/15)
    3. eþ-Þiya' ile, ehl-i Mekke kasdedilmiþtir; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Andolsun ki siyalarýnýzý [eþyâ'a] helak ettik (ey ehl-i Mekke}. (Kamer/51)
    Bundan önce siyalarýna (yani, ehl-i Mekkefnin siya1-larýna)} yapýldýðý gibi... (Sebe'/54)
    Sonra her þiya'dan (yani, ehl-i Mekke(nin her þiya'-sýn)dan)j... (Meryem/69)
    Þüphesiz Ýbrâhîm de o'nun þiya'smdan {yani, o'nun milletinin ehlinden; Ýbrahim de Nuh'un milletinden} idi. (Sâffât/83)
    4. Teþî'u lafzý, þuyû' bulma, intiþar etme, yayýlma manasýnda kullanýlýr, Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ki þu âyette böyledir:
    Þüphesiz ki, o fahiþenin {yani, iðrenç I çirkin þeylerin: (zina iftirasýnýn)} îmân edenler içinde teþyi' olmasýný (yani, yayýlmasýný I intiþar etmesini I þüyu' bulmasýný} sevenler... (Nûr/19)
    5. Þiya'an lafzý, muhtelif hevalar(ýn peþinden git*mek) manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Yahut sizi þiya'lar (yani, muhtelif hevalardn, yanlýþ görüþlerin, fýrkalarýn peþinden gidenler)} halinde bir*birinize katýp... (En'âm/65) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    44- Meta'


    Meta', dört þekilde tefsir edilir:
    1. Meta kelimesi, ulaþýlacak j varýlacak son nokta manasýnda kullanýlmýþtýr; bu anlamýyla Yüce Allah'ýn Adem, Havva ve Ýblis'e hitaben söylediði þu sözde geç*mektedir:
    (Allah, Âdem, Havva ve Ýblis'e þöyle buyurdu/: "Sizin için yeryüzünde bir hîne kadar bir müstekarr ve bir meta' (yani,, ecellerinizin nihayetine ulaþacaðýnýz-Iecellerinizi sona ereceði vakte kadar} vardýr." (Ba*kara/36)
    Bunun bir benzeri de A'râf süresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    (Nebileri, Arab müþriklerine þöyle dedi}: "Belki de o sizin için bir fitne ve bir vakte kadar bir metâ'dýr"
    (yani, ecellerinizin nihayetine ulaþýncaya kadar (bir imtihan vesilesidir)}. (Enbiyâ/111)
    2. Meta', menfaatler jfaydalar anlamýna kullanýl*mýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Deniz avý ve onu yemek sizin için helâl kýlýndý ki: hem sizin, hem de seyyarlar için bir meta' (yani, hem sizin, hem yolcular için birtakým fayda} olsun. (Mâ-ide/96)
    Meskun olmayýp da içlerinde sizin için meta' (yani, sýcak ve soðuða karþý menfaatler} bulunan evlere (yani, hanlara /konaklama yerlerine) girmenizde bir gü*nah yoktur. (Nûr/29)
    Gördünüz mü yakmakta olduðunuz ateþi: onun aða*cýný siz mi inþâ ettiniz, yoksa Biz mi inþâ ettik?! Biz onu (dünya ateþinden} bir hatýrlatma ve bir meta' (yani, birtakým faydalara vesile} kýldýk; mukvîn (ya*ni, çýplak arazilerde kalanlar} için. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Vâkia/71-73)
    Sizin ve en'âmmýz için bir meta' (yani, fayda/fayda*lanma} olmak üzere... (Nâziât/33)
    3. Meta', boþanan kadýna verilen mut'a I kendisi ile yararlanýlacak herhangi bir mal anlamýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Boþanan kadýnlarýn, ma'rûf üzere bir meta' haklarý vardýr (yani, eþi ona imkânýna göre mehrin dýþýnda faydalanacak bir þey [mut'a] vermekle yükümlüdür}. Bu, muttakiler üzerine bir borçtur. (Bakara/241)
    Güzel bir þekilde metâ'landýrýn (yani, erkek, boþadýðý kadýna imkânlarý ölçüþünce bir mut'a [kendisiyle ya*rarlanacaðý bir mal] vermelidir}. Bu, muhsinler üze*rine bir borçtur. (Bakara/236)
    4. Meta lafzýyla, demir, kurþun, kýrmýzý ve sarý ba*kýr kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Veya bir meta' (yani, demir, kurþun ve sarý bakýr} el*de etmek için... onun gibi bir köpük çýkar. (Ra'd/17) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  8. #28

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    45. Ed-Duhâ


    ed-Duhâ, üç þekilde tefsir edilir:
    1. ed-Duhâ, gündüz anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Yahut o kurâ'nýn ehli duhâ vakti (yani, gündüz: top*landýklarý gündüzün herhangi bir vakti} eðlenirler*ken be'simizin kendilerine gelmeyeceðinden emin mi oldular? (A£râf/98)
    Ýnsanlarýn toplanacaðý duhâ vakti (yani, gündüz: toplandýklarý gündüzün herhangi bir vakti}.., (Tâ-Hâ/59)
    2. Duhâ, gündüzün ilk saatleri demektir; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Andolsun duhâ'ya (yani, güneþin yükselmeye baþladý*ðý gündüzün ilk vakitlerine} ve dinginleþtiðinde gece*ye... Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Duhâ/1-2)
    Onlar onu görecekleri gün, günün bir akþamýndan veya duhâsmdan (yani, güneþin yükselmeye baþladýðý gündüzün ilk vakitlerinden} baþka durmamýþ gibi olacaklar. (Nâziât/46)
    3. ed-Duhâ, güneþin sýcaðý anlamýndadýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Andolsun güneþe ve onun duhâ'sýna (yani, sýcaðý*na}... (Þems/l)
    Ve sen orada susamaz ve lâ tadhâ (yani, güneþin ra*hatsýz edici ýþýnlarýný ve sýcaðýný hissetmezsin I güne*þin sýcaðýna maruz kalmazsýn}. (Tâ-Hâ/119) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    46. El-Husrân


    el-Husrân, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. Hâsir, aciz kimseler manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Biz bir usbe iken o'nu kurt yerse, doðrusu biz hâsirû-nuz (yani, aciz kimseleriz} demektir. (Yûsuf/14)
    Eðer sizin gibi bir beþere tâbi olursanýz, elbette hâsi-rûnsunuz (yani, aciz kimselersiniz} demektir. (Mü'mi-nûn/34)
    Þu'ayb'a tâbi olursanýz, andolsun ki o takdirde siz hâsi-rûnsunuz (yani, aciz kimselersiniz} demektir. (A'râf/90)
    2. el-Hâsirûn; aldatanlar, aldananlar, aldatýlanlar manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    De ki: "Asýl hâsirîn, Kýyamet Günü Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. nefslerine ve ehllerine hasar edenlerdir (yani, hem kendilerini al*datarak ateþe gidenler; hem de ehl 'leri: eþleri Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve hizmetçileri cennete Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. gittikleri için aldananlardýrj. Ha*beriniz olsun ki, iþte apaçýk hüsran odur." (Zümer/15)
    Asýl hâsirîn, Kýyamet Günü Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. nefslerine ve ellilerine hasar edenlerdir (yani, ateþe gitmek /maruz býrak*mak suretiyle kendilerini, eþlerini ve hizmetçilerini aldatanlardýr} Haberiniz olsun ki, þüphesiz zâlimler muqîm bir azâb içindedirler. (Þûrâ/45)
    Benzeri âyetler çoktur.
    3. el-Hüsrân,dalâlet manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu?gibi:
    Açýk bir hasarla hüsrandadýr {yani, dalâlettedir}, (Nisâ/119)
    Þüphesiz insan husrân içindedir {yani, dalâlet için*dedir}. (Asr/2)
    4. el-Hüsrân; eksiklik-eksiltmek, noksanlýk-noksanlaþtýrmak manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde oldu*ðu gibi:
    Ölçeði tam yapýn ve muhsirlerden {yani, ölçeði eksil-tenlerden} olmayýn! (Þu'arâ/181)
    Mîzâný ihsar etmeyin {yani, teraziyi eksik tutmayýn}. (Rahmân/9)
    Ama onlara ölçüp tarttýklarýnda ihsar ederler {yani, eksiltirler}. (Mutaffýfîn/3)
    5. el-Hüsrân, ukubet manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    {Nuh dedi ki}: "Eðer bana maðfiret ve merhamet et*mezsen, haþirinden {yani, ukubete / cezaya uðrayan*lardan! olurum." (Hûd/47)
    Eðer bize maðfiret ve merhamet etmezsen, hâsirûý-den {yani, ukubete I cezaya uðrayanlardan} oluruz. (A'râf/23) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  9. #29

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    47. El-Ýstitâ'at


    el-Ýstitaat, iki þekilde açýklanýr:
    1. el-Ýstitâ'at, mâlî imkânlmâlý açýdan güç yetir*mek manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde bu anlam*dadýr:
    "Ýstitâ'atýmýz {yani, mâlî imkânýmýz! olsaydý, elbette sizinle beraber çýkardýk" {yani, Tebuk gazvesine çý*kardýk! diye Allah'a yemin edecekler... Allah onlarýn kesinlikle yalancý {yani, sefere çýkacak mâlî imkâna sahibi olduklarýný biliyor. (Tevbe/42)
    Onun yoluna istitâ'ý olanlarýn (yani, kendisini Ka*be'ye ulaþtýracak mâlî imkâna sahib olanlarýn} O Ev'i [Kabe'yi] haccetmesi, Allah'ýn insanlar üzerinde*ki bir hakkýdýr. (Âl-i îmrân/97)
    Ýçinizden hür-mü'min kadýnlarý nikâhlamaya istitâ'ý olmayanlar {yani, bunun için gerekli malî imkâna sa*hib olmayanlar}... (Nisâ/25)
    Ancak istitâ'ý olmayan {yani, Mekke'den çýkýp Medi*ne'ye hicret etmek için gerekli mâli imkâna sahib ol*mayan} ve ! bulamayan... (Nisâ/98)
    2. el-Ýstitâ'at; takat anlamýnda kullanýlýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Kadýnlar arasýnda {sevgide} adaletli olmaya istitâ' edemezsiniz {yani, takat getiremezsiniz}. (Nisâ/129)
    iþitmeye istitâ' edemiyorlar {yani, îmâný iþitmeye ta*kat getiremiyorlar, ona kadir olamýyorlardý}.
    (Hûd/20)
    Kýyama da istitâ' edemediler (yani, azaba karþý dura*cak takati bulamadýlar}. (Zâriyât/45)
    O halde istitâ'nýzca {yani takatiniz yettiði kadar} Al*lah'a ittiqa edin. (Teðâbün/16)
    Ýþte söylediklerinizde sizi yalanladýlar. Artýk ne sav*maya, ne de bir yardýma istitâ'mz vardýr {yani, taka*tiniz yoktur ve onun üzerine kadir deðilsiniz}. (Fur-kân/19) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    48. Tevellâ


    Tevellâ, dört þekilde tefsir edilir:
    1. Tevellâ; çekildi, gitti, ayrýldý anlamýnda kullaný*lýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Sonra fMûsâ} bir gölgeye tevelli etti {yani, ayrýlýp bir gölgeye çekildi}... (Kasas/24)
    Bu mektubumla git ve onu onlara býrak. Sonra onlar*dan tevelli et {yani, ayrýlýp bir kenara çekil}, ne þekil*de karþýlýk vereceklerine bak. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Neml/28)
    "Sizi üzerine bindirecek binek bulamýyorum" dedi*ðinde... gözleri yaþ akýtarak tevelli eden {yani, yanýn*dan ayrýlýp giden} kimselere de... (Tevbe/92)
    2. Tevellâ; yüz çevirdi, reddetti, kabul etmedi anla*mýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    (Ey Nebî)! Allah'ýn sana indirdiðinin bazýsýndan seni fitneye düþürmelerinden sakýn. Þayet tevelli ederler*se {yani, senin hükmüne rýza göstermekten yüzçevire-cek olurlarsa}... (Mâide/49
    RasûTe itaat eden, Allah'a itaat etmiþ olur. Kim de tevelli ederse {yani, o ikisine [Allah'a ve O'nun Rasû-lü'ne] itaatten yüz çevirirse}, zaten Biz seni onlarýn üzerine hafýz [muhafýz] göndermedik. (Nisâ/80)
    (Kavmine dedi ki Nûh): "Eðer tevelli ederseniz {yani, îmândan yüz çevirecek olursanýz}, zaten ben sizden bir ücret istemedim." (Yûnus/72)
    Onlardan tevelli et {yani, onlardan yüz çevir}, artýk sen kýnanacak deðilsin. (Zâriyât/54)
    3. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    4. Tevellâ, hezimet anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde böyledir:
    Ey îmân edenler! Toplu halde küfredenlerle karþýlaþ*týðýnýzda onlara tevelli etmeyin {yani, arkanýzý dö*nüp hezimete uðramayýn I kaçmayýn}! Kim böyle bir günde (yani, Bedir Günü'nde} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. onlara tevelli ederse (yani, hezimete uðrayýp kaçarsa}... (Enfâl/15-16)
    Halbuki bundan önce, arkalarýný tevelli etm ey eki erine (yani, oi'kaldrýný dönüp hezimete uðrayarak kaçmaya*caklarýna} dair Allah'a söz vermiþlerdi. (Ahzâb/15)
    Yeryüzü bütün geniþliðine raðmen baþýnýza dar gel*miþti. Nihayet teveîli ederek {yani, hezimete uðrayýp kaçarak} arkanýzý dönmüþtünüz. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Tevbe/25) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  10. #30

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    49. Er-Rüh


    er-Rûh, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. er-Rûh kelimesi, rahmet manasýnda kullanýlmýþ*týr; þu âyette olduðu gibi:
    Onlara, Kendinden bir rûh ile imdat etmiþtir {yani, onlarý Kendinden bir rahmet ile korumuþtur}. (Mücâ*dele/22)
    2. er-Rûh lafzý ile, yedinci semada bulunan ve yüzü insan, bedeni melek suretinde olan bir melek Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. kasde-dilmiþtir; þu âyette bu manadadýr:
    O gün ki, kryama duracak rûh {yani, yedinci semada bulunan yüzü insan, bedeni melek suretinde olan o melek} ve melekler saff saff. (Nebe/38)
    Melekler, arþ hariç mahlukâtýn tümünden daha büyüktürler. Sözkonusu bu melek de diðer melek*ler üzerinde bir bekçi ve gözetleyicidir. Arþýn saðýn*da kendisi tek bir saff, diðer bütün melekler de ay*rý bir saff olarak duracaklardýr. Ýsrâ süresindeki þu âyette geçen rûh'tan maksat da iþte o melektir:
    Bir de sana rûhtarý/rûhu {yani, o meleði: yedinci se*mada bulunan yüzü insan, bedeni melek suretinde olarý meleði} soruyorlar. De ki: "Rûh {yani, o melek} Rabbimin emrindendir." (Ýsrâ/85)
    3. er-Rûh ile, Cebrail kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    De ki: "Onu, Rûhu'l-Kudüs {yani, Cebrail} indirdi;" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Nahl/102)
    Onu, Rûhu'l-Emýn/Emm Rûh {yani, Cebrail} indirdi. (Þu'arâ/193)
    Onu, Rûhu'l-Kudüs {yani, Cebrail} ile destekledik {yani, güçlendirdik}. (Bakara/87 ve 253)
    Derken Biz ona Ruhumuzu {yani, Cebrail'i} gönder*dik. (Meryem/17)
    O gece melekler ve Rûh {yani, Cebrail} iner de iner. (Kadr/4)
    4. Rûh, vahy manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde ol*duðu gibi: Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Kullarýndan dilediðine {yani, nebilere} emrinden rûh {yani, vahy} ile melekleri indiriyor. (Nahl/2)
    Kullarýndan dilediðine {yani, nebilere} emrinden rûh {yani, vahy} ilka ediyor {yani, indiriyor). (Mü'min/15)
    Ýþte sana da böylece emrimizden rûh vahyettik {yani, emrimizden vahy vahyettik}. (Þûrâ/52)
    5. Rûh kelimesiyle, Ýsa. kasdedilmiþtir; þu âyette ol*duðu gibi:
    (îsâ Allah'ýn) Meryem'e ilka ettiði kelimesidir {yani, "Ol!" demesi üzerine olmasýdýr} ve O'ndan bir ruhtur {yani, babasýz doðmuþtur}. (Nisâ/171)
    Âdem hakkýnda da þöyle buyurulmaktadýr:
    Sonra onu {yani, Âdem'i} tesviye edip, o'na ruhundan üfürdü. (Secde/9) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    50. Ravh Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.


    Ravh, iki þekilde tefsir edilir:
    1. Ravh, rahat manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Artýk ravh {yani, cennet rýzkýnda bir rahatlýk} ve rey*han... (Vâkýa/89)
    2. Ravh, rahmet manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyet*te olduðu gibi:
    Allah'ýn ravhýndan {yani, rahmetinden} ümit kesme*yin. Doðrusu kâfirler kavminden baþkasý Allah'ýn rav*hýndan {yani, rahmetinden} ümit kesmez. (Yûsuf/87) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

Sayfa 3/10 ÝlkÝlk 12345678910 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •