Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 4/10 ÝlkÝlk 12345678910 SonSon
98 sonuçtan 31 ile 40 arasý

Konu: KUR'ÂN TERÝMLERÝ SÖZLÜÐÜ

  1. #31

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    51. El-Ahzâb


    [el-Ahzâb, dört þekilde tefsir edilir:
    1. el-Ahzâb lafzý ile; Utneyye Oðullarý, Muðire Oðullarý ve Al-i Ebî Talha -ki hepsi de Kureyþ 'tendir-kasdedilmiþtir; þu âyetlerde bu anlamdadýr:
    Kendilerine Kitap verdiklerimiz (yani, ehl-i Tevrat'ýn mü'minlerij sana indirilene sevinirler. Fakat ahzâb-tan (yani, Benî-Umeyye, Beriî-Muðîre ve Al-î Ebî Tal-ha'dan: onlarýn kâfirlerinden} onun bazýsýný inkâr edenler vardýr. (Ra'd/36)
    Ýþte bunlar (yani, Ehl-i Tevrat'ýn müminleri} ona îmân ederler. Ahzâbtan (yani, Benî-Umeyye, Benî-Muðlre ve M-i Ebî Talha b. Abdu'l-Uzza'dan} kim de onu inkâr ederse... (Hûd/17)
    Ahzâb (yani, Benî-Umeyye, Benî-Muðîre ve Al-i Ebî Talha b. Abdu'l-Uzza} döküntüsünden bozuk bir or*du... (Sâd/11)
    2. el-Ahzâb ile, Nastûrî ve Mar-Ya'kûbî Hristiyanlar kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Ahzâb kendi aralarýnda (dinde: Hristiyanlýk'taj ihti*laf ettiler. (Meryem/37)
    Bu sebeble Isâ (a.s) hakkýnda hiziblere ayrýldýlar; Nastûrîler, "Isâ Allah'ýn oðludur" derken; Mar-Ya'kûbîler, "Allah Mesih'in bizzat kendisidir" dedi*ler. Melkânîler ise, "Allah üçün üçüncüsüdür" diye*rek ilahlarýn ilkinin Allah, ikincisinin Isâ, üçüncü*sünün de Meryem olduðunu iddia ettiler.
    Bunun bir benzeri de Zuhruf sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    3. el-Ahzâb ile, Nûh, Âd ve Semud kavimlerinden, Þu'ayb ve Fir'avn kavimlerine kadar olan kâfirler kas*dedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Onlardan önce Nûh kavmi, Âd (kavmi) ve kazýklar sahibi Fir'avn ve Semud (kavmi), Lût kavmi ve ashâ-bu'1-Eyke yalanladý. Ýþte bunlar ahzâbtýr. (Sâd/12-13)
    Bunun bir benzeri de Mü'min sûresinde, Al-i Fir'avn'dan mü'min bir adam olan Hazqýyel/Haz- Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. el-Kýbtî'nin söylediði þu sözlerdir:
    Doðrusu ben sizin için o Ahzâb Günü gibi bir günden (yani, o geçmiþ ümmetlerin baþýna gelen azâb gibi bir azabýn sizin baþýnýza da gelmesinden} korkuyorum. Nûh kavmi, Âd, Semud ve onlarýn ardýndan (Þu'ayb kavmine kadar] gelen (ümmet}\er(den müteþekkil o ah-zâbjin baþýna gelenin benzerinden... (Mü'min/30-31)
    4. el-Ahzâb ile, bazý Arab kabilelerinin baþýnda bu*lunan Ebâ Süfyan ve Yahudiler -ki bunlar Hendek Gü*nü Nebi'ye (a.s) karþý hizib oluþturup üç mevkide sa*vaþtýlar- kasdedilmiþtir. Ýþte Ahzâb sûresinde yer alan þu âyet bunu dile getirmektedir:
    Hani onlar hem üstünüzden (yani, Yemen yönünden va*dinin üst tarafýndan -ki bununla, Yemen yönünden va*dinin üst tarafýndan gelen; baþlarýnda Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Benî-Nadr'dan Mâlik b. Avfel-Nazrî ve Uyeyne b. Hýsn el-Fe-zârî'nin, beraberlerinde de Gatafan'dan 1.000 kiþinin, onlarýn beraberinde Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. de Benî-Esed'den Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Talha b. Huveylid el-Ka'nesî1 Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ile Yahudilerden Beni-Kurayza ve Huyey b. Ahtab el-Yahudî'nin bulunduðu grup kas-dedümektedir-j, hem de aþaðýnýzdan {yani, batý tara*fýndan, vadinin içinden I vadinin alt tarafýndan -bu*nunla da, Ebû Süfyan'ýn baþlarýnda bulunduðu Mekke-liler ile beraberinde, baþlarýnda Yezid b. Huneys'in Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. bulunduðu batýdan vadinin alt tarafýndan gelen Kureyþliler kastedilmektedir-} gelmiþlerdi. (Ahzâb/10)
    î Asýl adý Amr b. Süfyan olan Ebu'1-Âver es-Sülemî
    de Hendeðin karþýsýndan Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. gelmiþti. Bunlar O Gün, Nebi'ye karþý hizibleþtiler.
    Onlar [münafýklar], ahzâbýn {yani, sözü edilen kimse*lerin: (Kureyþ ile birlikte Medine'yi kuþatan müþrik Arab kabilelerinin)} gitmediðini sanýyorlardý. Eðer ahzâb tekrar gelse Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. {yani, savaþmak üzere onlara geri dönse}... (Ahzâb/20) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    52. Ýtteqü


    îtteqû, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. Ittegû [ittiqa edin], huþu duyun manasýnda kul*lanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ey insanlar! Rabbinize ittiqâ edin {yani, Rabbinize huþu duyun}! (Nisâ/1)
    Ey insanlar! Rabbinize ittiqâ edin {yani, Rabbinize huþu duyun}; doðrusu Saat'in zelzelesi çok dehþetli bir þeydir. (Hacc/1)
    Hani kardeþleri Hûd onlara, "Ýttiqâ etmez misiniz" {yani, Allah'a huþu duymaz mýsýnýz}? demiþti. (Þu'arâ/124)
    (Nûh, kavmine þöyle demiþti): "Ittiqâ etmez misiniz" {yani, Allah'a huþu duymaz mýsýnýz}'? (Þu'arâ/106)
    (Salih, kavmine þöyle demiþti): "Ýttiqâ etmez misiniz" {yani, Allah'a huþu duymaz mýsýnýz}? (Þu'arâ/142)
    (Lût, kavmine þöyle demiþti): "Ýttiqâ etmez inisiniz" {yani, Allah'a huþu duymaz mýsýnýz}? (Þu'arâ/161)
    (Þu'ayb, kavmine þöyle demiþti): "Ýttiqâ etmez misi*niz" {yani, Allah'a huþu duymaz misinizi? (Þu'arâ/177)
    Ýbrahim'i (de rasûl olarak gönderdik). Hani o kavmi*ne þöyle demiþti: "Allah'a ibâdet edin ve O'na ittiqâ edin" {yani, O'na huþu duyun!. (Ankebût/16)
    2. Ýttegû, ibâdet edin manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Uyarýn ki: Benden baþka ilah yoktur. O halde Bana ittiqâ {yani, ibâdet} edin! (Nahl/2)
    Öyle iken Allah'ýn gaynsýna mý ittiqâ ediyorsunuz (yani, Allah'tan baþkasýna mý ibâdet ediyorsunuz I hâ*lâ Allah'a ibâdet etmeyecek misiniz}1? (Nahl/52)
    Sizin O'ndan gayrý ilahýnýz yoktur. Öyle iken ittiqâ {yani, ibâdeti etmez misiniz? (Mü'minûn/23)
    Ben sizin 'Rabbinizim; öyleyse Bana ittiqâ (yani, ibâ*det} edin! Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Mü'minûn/52)
    Fir'avn kavmine (git). Hâlâ ittiqâ {yani, ibâdet} etme*yecekler mi? (Þu'arâ/11)
    3. Ittequllâhe [Allah'a ittigâ edin] ibaresi, Allah'a isyan etmeyin anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette ol*duðu gibi:
    Evlere kapýlarýndan gelin ve Allah'a ittiqâ edin (yani, size verdiði emirler hususunda O'na isyan etmeyin}! (Bakara/189)
    4. et-Taqvâ, teuhîd anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Allah'a ittikâ edin {yani, Allah'ý birleyin} diye tavsiye ettik. Eðer küfrederseniz, þüphesiz göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ýndýr. (Nisâ/131)
    Allah onlarýn kainlerini taqvâ {yani, teuhîd} için imti*han etmiþtir. (Hucurât/3)
    5. et-Taqvâ, ihlâs anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Þüphesiz ki o, kalblerin taqvâsmdandýr {yani, kalble-rin ihlâsýndandýr}. (Hacc/32) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  2. #32

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    53. Es-Saff


    es-Saff, iki þekilde tefsir edilir:
    1. es-Saffen, topluca I hep birlikte manasýnda kulla*nýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Saffen {yani, topluca/hep birlikte} Rabbine arzedile-cekler. (Kehf/48)
    Tâ-Hâ süresindeki âyette de böyledir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    2. Saff, bizatihi saff manasýnda kullanýlýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Doðrusu Allah, Kendi yolunda birbirine kenetlenmiþ bina gibi {yani, binanýn kerpiçlerinin birbirlerine kaynaþtýðý gibi kaynaþmýþcasýna} saff baðlayarak {ki, savaþ esnasýndaki müminlerin safflarý kasdedilmektedir} çarpýþanlarý sever. (Saff/4)
    Rabbin geldiði ve melek saffen saffen dizildiði {yani, melekler saflar halinde; Kýyamet Günü 'nde her ehl-i se*manýn ayrý bir saff olarak dizildikleri! vakit... (Fecr/22) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.


    54. El-Haþr


    el-Haþr, iki þekilde tefsir edilir:
    1. el-Haþr, toplamak I bir araya getirmek manasýn*da kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Onlan haþr edeceði {yani, toplayacaðý I bir araya geti*receði} gün, Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. gündüzün bir saatinden baþka durma*mýþ gibi (gelecek müþriklere}... (Yûnus/45)
    Bunun bir benzeri de Furkân sûresinde geçmektedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Onlarý da/ hiç birini býrakmaksýzýn haþr etmiþ {yani, toplamýþ I bir araya getirmiþ} olacaðýz. (Kehf/47)
    Vahþi hayvanlar haþr edildiði {yani, toplandýðý I bir araya getirildiði} zaman... (Tekvîr/5)
    Süleyman'ýn cin, insan ve kuþlardan ordularý huzu*runa haþr edildi {yani, toplandý). (Neml/17)
    Kuþlarý da haþr olmuþ {yani, toplu} halde (musahhar kýlmýþtýk); her biri o'na evvab idi. (Sâd/19)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    2. Haþr; sevketmek [ileri doðru sürmek, gütmek!yed*mek] manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O zulmedenleri (.....) haþr edin {yani, hesaba çekilme*lerinin ardýndan o þirk koþanlar ile onlarla birlikte olan þeytanlarý sevkedinj onlarý cahîmin yoluna ile*tin! (SâfFât/22-23)
    Biz onlarý Kýyamet Günü yüzleri üstü haþr edeceðiz {yani, onlarý Kýyamet Günü yüzleri üstü ateþe sevke-deceðiz}. (Ýsrâ/97)
    Mücrimleri haþr edeceðiz {yani, müþrikleri sevkedece-ðiz} o gün {yani, hesabýn ardýndan cehenneme} göm*gök olarak. (Tâ-Hâ/102) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  3. #33

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    55. Er-Recâ


    er-Recâ', iki þekilde tefsir edilir:
    1. er-Recâ', tama'/ümit anlamýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O'nun rahmetini recâ' {yani, ümit} eder, azabýndan korkarlar. (Ýsrâ/57)
    Ýþte onlar, Allah'ýn rahmetini recâ' {yani, ümit} eder*ler. (Bakara/218)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    2. er-Reca, haþyet anlamýnda da kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Kim Rabbinin liqâsýný recâ' ediyorsa {yani, kim ölüm*den sonra diriltilmekten haþyet duyuyorsa}, sâlih bir amel iþlesin. (Kehf/110)
    Kim Allah'ýn liqâsmý recâ' ediyorsa, þüphesiz Allah'ýn belirlediði ecel {yani, kim ölümden sonra diriltilmek*ten haþyet duyuyorsa, þüphesiz Kýyamet Günü} gele*cektir. (Ankebût/5)
    Muhakkak ki, Bizim liqâmýzý recâ' etmeyenler (yani, ölümden sonra diriltilmekten haþyet duymayanlar}... (Yûnus/7)
    Çünkü onlar hiçbir hesâb recâ' etmiyorlardý {yani, hesâbtan haþyet duymuyorlardý}. (Nebe/27) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    56. El-Vahy


    el-Vahy, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. el-Vahy kelimesi, Cebrail'in Allah'tan nebilere indirdiði vahy manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde oldu*ðu gibi:
    Biz sana vahyettik (yani, Kur'ân'ý vahyettikj; Nuh'a ve o'ndan sonraki nebilere vahyettiðimiz gibi. Ve vahyettik Ýbrahim'e, Ýsmail'e... (Nisâ/163)
    Bu Kur'ân bana, onunla sizi uyarmam için vahyolundu. (En'âm/19)
    Benzeri âyetler çoktur.
    2. el-Vahy, ilham manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Hani havarilere vahy {yani, ilham} etmiþtim: "Bana ve Benim Rasûlü'me îmân edin!" diye. (Mâide/111)
    Rabbin bal arýsýna vahy {yani, ilham} etti: "Daðlar*dan evler edin!" diye. (NahV68)
    3. el-Vahy> yazýlý þey manasýnda da kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    {Zekeriyâ} onlara vahyetti {yani, teþbih etmelerini 216 söyleyen bir yazý yazdý}: "Sabah-akþam teþbih edin!" diye. (Meryem/Ýl) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    4. el-Vahy, emr anlamýnda da kullanýlýr; þu âyetler*de olduðu gibi:
    Her semaya kendi iþini vahyetti {yani, emretti}. (Fus-silet/12)
    Onlarýn bazýsý bazýsýna vahyeder {yani, emreder}. (En'âný/112)
    Þeytanlar dostlarýna vahyederler {yani, onlara vesve*se ile ve (çirkin iþlerini) güzel göstermek suretiyle em*rederler}. (En'âm/121)
    5. el-Vahy, qavl/söz manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Çünkü Rabbin ona vahyetmiþtir {yani, demiþtir}. (Zelzele/5) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  4. #34

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    57. El-Cebbâr


    el-Cebbâr, dört þekilde tefsir edilir:
    1. el-Cebbâr; kahredici güce sahip, istediðini, her*kese ve her þeye raðmen yerine getirebilen -ki bu da Al*lah Teâlâ'dýr- manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde böyledir:
    Azizdir, cebbardýr {yani, yarattýklarýný, irade ettiðini yerine getirmeye kahr u galebesiyle mecbur edendir}. (Haþr/23)
    (Ey Nebi!} Sen onlarýn üzerinde bir cebbar {yani, on*larý islâm'a girmeye mecbur edecek güç ve egemenliðe sahih} deðilsin. (Kaf/45)
    2. el-Cebbâr kelimesi, -yaratýlmýþlar için- haksýz yere öldüren demektir; þu âyetlerde bu anlamda kulla*nýlmýþtýr:
    Yakaladýðýnýz zaman da cebbarlar olarak mý yakalar*sýnýz {yani, zorbalarýn yaptýðý gibi yakalayýp haksýz yere mi öldürürsünüz}'? (Þu'arâ/130)
    {Ey Mûsty!} Sen yeryüzünde bir cebbar {yani, haksýz yere öldüren bir kimse} olmayý irade ediyorsun? (Ka-sas/19)
    Allah, mütekebbir (Allah'a ibâdeti kendine yedireme-yip büyüklenen} her cebbarýn (haksýz yere öldüren her kimsenin} kalbini iþte böyle mühürler. (Mü'min/35)
    3. el-Cebbâr kelimesi, Allah'a ibâdeti kendisine ye-diremeyip büyüklenen /mütekebbir manasýnda kullanýl*mýþtýr; Yahya (a.s) hakkýndaki þu âyette olduðu gibi:
    {Yahya}, cebbar {yani, Allah'a ibâdeti kendine yedire-meyip büyüklenen} ve isyankâr (yani, O'na isyan eden bir kimse} deðildi. (Meryem/14)
    fîsâ þöyle dedi}: "Beni bir cebbar (yani, Allah'a ibâde*ti kendine yediremeyip büyüklük taslayan} þaký kýl*madý." (Meryem/32)
    4. el-Cebbâr lafzý; boylu-poslu, iri-yarý ve kuvvetli anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Orada cebbar (yani, boylu-poslu, iri-yarý ve kuvvetli} bir kavm var. (Mâide/22) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    58. Es-Sevâ'


    es-Sevâ', üç þekilde tefsir edilir:
    1. es-Sevâ'; hasta olmayan, saðlýklý /sapasaðlam manasýnda kullanýlmýþtýr; þu sözde olduðu gibi:
    (Ey Zekeriyyâ!} Senin iþaretin, sapasaðlam [seviyyâ] (yani, dilin tutulmaksýzýn ve hastalýðýn da bulun*maksýzýn saðlýklý} olduðun halde insanlarla üç gece konuþamamandýr. (Meryem/10)
    2. es-Sevâ', tam beþer suretinde hilkati mükemmel anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    {Cebrail} ona temessül etti; tam bir beþer [seviyyâ] (yani, yaratýlýþý tam ve eksiksiz bir beþer suretin*de}. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Meryem/17)
    Sonra, o'nu (yani, Adem'i} tesviye etti (yani, hilkatini düzenleyip tamamladý}. (Secde/4)
    Seni tesviye etti (yani, senin hilkatini düzenledi} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Ýnfýtâr/7)
    3. Seviyyen kelimesi; mu'tedil, dengeli, dosdoðru manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Sevi yolun {yani, mu'tedil dînin} ashabý kimdir bile*ceksiniz. (Tâ-Hâ/135)
    {Ibrâhîm babasýna dedi ki}: "Bana tâbi ol ki, seni sevi bir yola {yani, mu'tedil dîne: Ýslâm'a} ileteyim." (Mer*yem/43)
    Yüzüstü sürünerek giden mi, yoksa sevi bir yolda {yani, mu'tedil I dosdoðru bir yolda} dümdüz giden mi hedefe daha çabuk ulaþýr? (Mülk/22) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  5. #35

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    59. El-Laðv


    el-Laðv, üç þekilde tefsir edilir:
    1. el-Laðv; doðru olduðu kanaatiyle dünyevî husus*lara iliþkin yapýlan, fakat doðru çýkmayan yemin de*mektir; þu âyette bu anlamda kullanýlmýþtýr:
    Allah sizi yeminlerinizdeki laðvden {yani, doðru ol*duðu kanaatiyle yaptýðýnýz yeminlerdeki yanýlgý*dan/doðru olduðu kanaatiyle yaptýðýnýz yeminlerini*zin yalan çýkmasýndan -çünkü kiþi bu yemini ile ya*lan kasdý gütmemektedir-l dolayý muahaze etmez. (Bakara/225)
    Bunun bir benzeri de Mâide sûresinde yer almak*tadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    2. el-Laðv, bâtýl manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Onlar laðv'dan {yani, bâtýldan} yüz çevirirler. (Mü'minûn/3)
    Bu Kur'ân'ý dinlemeyin ve o okunurken laðv edin {ya*ni, Kur'ân hakkýnda bâtýl sözler söyleyerek ve aslý-as-tarý olmayan yalan haberler yayarak konuþun}. Belki baskýn çýkarsýnýz. (Fussilet/26)
    3. el-Laðv, içki içenlerin -dünyada olduðu gibi-âhirette yemin etmeyecekleri manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Orada {yani, cennette} laðv {yani, dünyada içki içip de sarhoþ olanlarýn yaptýklarý gibi yemin} iþitmezler. (Meryem/62)
    Orada {yani, cennette} kadehleri {yani, içki kadehleri*ni} elden ele dolaþtýrýrlar. Onda laðv {yani, dünyada*ki gibi sarhoþluk ve sarhoþluk halindeki yeminleri} yoktur. (Tûr/23) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    60. Zalle


    Zaile, iki þekilde tefsir edilir:
    1. Zallû, meyletmek I meylettiler manasýnda kulla*nýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Üzerlerine semadan bir kapý açsak da onda yukarý çýksalardý {yani, içinden girselerdiI'meyletselerdi}... (Hicr/14)
    Dilesek üzerlerine semadan bir mucize indiririz de boyunlarý ona karþý eðiliverirdi [fezallet]. (Þu'arâ/4)
    2. Zaile; devam etmek, sürdürmek manasýnda kul*lanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O baþýný bekleyip durduðun [zalte] {yani, kendisine ibâdete, devam ettiðin I ibâdeti sürdürdüðün} ilahýna bir bak. (Tâ-Hâ/97)
    Onlar, "Birtakým putlara ibâdet ederiz ve onlarýn ba*þýný bekleyip dururuz" [fenezallu] (yani, onlarýn baþý*ný bekleyip durmaya: onlara ibâdete devam edip du*ruruz I ibadeti.sürdürürüz} dediler. (Þu'arâ/71)
    Siz de hayret içinde kalýrdýnýz [fezaltum] (yani, hay*rete düþer ve bu halinizi devam ettirir giderdiniz}. (Vâkýa/65)
    Öfkesinden yüzü simsiyah kesilir [zaile] (yani, simsi*yah olur ve bu þekilde kalýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Nahl/58)
    Bunun bir benzeri de Zuhruf sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  6. #36

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    61. El-Esbâb


    [ el-Esbâb, dört þekilde tefsir edilir:
    1. el-Esbâb, kapýlar manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O halde esbâb (yani, semalarýn sebepleri: semalarýn kapýlarý} içinde üstüne çýksýnlar. (Sâd/10)
    Belki o esbaba {yani, kapýlara}, semalarýn esbabýna {yani, kapýlarýna} ulaþýrým. (Mü'nýin/36-37)
    2. el-Esbâb, menziller manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Aralarýndaki bütün esbâb da {yani, Allah'a isyan amacýyla, içinde.içtima ettikleri menziller de} kop*muþ olacaktýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Bakara/166)
    Derken bir sebebe (sebeb, esbâb'm tekili) {yani, arzýn menzillerine ve yollarýna} tâbi oldu. (Kehf/85)
    3. es-Sebeb (ki esbâb'm tekilidir), Um manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ve ona {yani, Zulkarneyn'e} her þeyin sebebini {yani, bilgisini I ilmini} vermiþtik. Derken bir sebebe {yani, arzýn menzillerinin ve yollarýnýn bilgisine I ilmine} tâ*bi oldu. (Kehf/84-85)
    4. Sebeb, habl/ip manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Semaya bir sebeb {yani, ip} uzatsýn, sonra kessin de baksýn: keydi gayzmý giderecek mi? (Hacc/15) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    62. El-Haqq


    el-Haqq, onbir þekilde tefsir edilir:
    1. el-Haqq ile, Allah (ve Allah'ýn birliði) kasdedü-nýiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Eðer haqq (yani, Allah} onlarýn (yani, müþriklerin} hevâlarma tâbi olsaydý, gökler ve yer fesada uðrardý. (Mü'minûn/71)
    Birbirine haqqý {yani, Allah'ý, O'nun birliðini} tavsi*ye edenler... (Asr/3)
    2. el-Haqq ile, Kur'ân kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Tâ haqq (yani, Kur'ân} ve Rasûl-i mübîn onlara ge*linceye kadar. Ne zaman ki haqq [yani, Allah indin*den i£ur'âtt/'onlara geldi, "Bu sihirdir. Muhakkak biz ona kâfirleriz" dediler. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Zuh ruf/29-30)
    Hayýr, kendilerine geldiðinde haqqý {yani, Kur'ân ý} yalanladýlar. O sebeple onlar karýþýk bir iþ içindedirler. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Kaf/5)
    Onlara, indimizden haqq {yani, Kur'ân} gelince, "Mû-sâ'ya verilen gibisi verilmeli deðil miydi?" dediler. (Kasas/48)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    3. el-Haqq ile, Ýslâm kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    De ki: "Hakk {yani, Ýslâm} geldi ve bâtýl {yani, þeyta*na ibâdet ve þirk} zevale erdi." (Ýsrâ/81)
    Ta ki haqqý (yani, Ýslâm'ý} haqq olarak tanýtsýn. Bâtý*lý {yani, þirki: þeytana ibâdeti} ibtal etsin. (Enfâl/8)
    Doðrusu sen haqq {yani, Ýslâm} üzeresin. (Neml/79)
    4. el-Haqq ile, adalet kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O gün Allah haqq dînlerini [cezalarýný] eksiksiz vere*cek {yani, adaletli bir þekilde hesaba çekecek} ve bile*cekler ki: Muhakkak Allah, apaçýk haqq {yani, adil-Iadaletli} O'dur. (Nûr/25)
    Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasýný haqq {yani, ada*let} ile ayýr! (A'râf/89)
    Aramýzda haqq {yani, adalet} ile hükmet! (Sâd/22)
    5. el-Haqq ile, tevhîd kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Hayýr, haqq {yani, tevhîd} ile gelmiþ ve gönderilenleri tasdik etmiþtir. (Sâffât/37)
    "Onda bir cinnet var" diyorlar. Bilakis, o onlara haqq
    {yani, tevhîd} ile geldi. Halbuki onlarýn çoðu haqq'tan {yani, tevhîdten} hoþlanmýyorlar. (Mü'minûn/70)
    O vakit haqqm {yani, tevhidin} muhakkak Allah'a ait olduðunu bilecekler... (Kasas/75)
    Yahut haqqý {yani, tevhidi} yalanlayan... (Ankebût/68) Bunun bir benzeri de Zuhruf sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    6. el~Haqq, doðru/gerçek manasýnda kullanýlmýþ*týr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Allah'ýn va'di haqq'týr {yani, O'na I Kendisine döndü*rüleceðiniz hususundaki va'di doðrudur}. (Yûnus/4)
    O'nun sözü haqq'týr (yani, doðrudur!. Egemenlik Onundur. (En'âm/73)
    "O hak mýdýr" (yani, o doðru mudur}? diye, haber al*mak için sana soruyorlar. (Yûnus/53)
    7. el-Hakk, vâcib olmak: gerekli olmak ficab etmek manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Fakat Benden þu söz {yani, azâb kelimem(in gerçekleþ*mesi)} haqq {yani, vâcib I gerekli} oldu: ... (Secde/13)
    Ýþte bunlar,, 'üzerlerine söz {yani, azâb kelimesi(nin gerçekleþmesi)} haqq {yani, vâcib I gerekli} olmuþ kim*selerdir. (Ahkâffl8)
    Ýþte böylece, Rabbinin kelimesi haqq {yani, Rabbin-den azâb kelimesi vâcib I gerekli} oidu; o küfredenler üzerine: muhakkak ki onlar cehennem ashabýdýr." (Mü'min/6)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    8. el-Haqq lafzý, bâtýl olmayan, bizatihi haqq ma*nasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Bu böyledir. Çünkü Allah, haqq O'dur. O'nu býrakýp çaðýrdýklarý {yani, O'nun dýþýndaki ilahlar} ise bâtýl*dýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Hacc/62)
    Hepsi haqq mevlâlarý {yani, hakkýn ta kendisi I bizati*hi hakk olan O'dur, O'nun dýþýndaki ilahlar ise bâtýl*dýr} Allah'a reddolunmuþ olacak; uydurduklarý onlar*dan kaybolacaktýr. (Yûnus/30)
    Sonra, haqq {yani, hakkýn kendisi I bizatihi hakk olan} mevlâlarý Allah'a reddolurlar. Bilin ki hükm O'nun-dur ve O hesâb görenlerin en süratlisidir. (En'âm/62)
    Biz gökleri, yeri ve ikisi arasmdakileri ancak haqq ile yarattýk {yani, bâtýl olarak j boþ yere: herhangi bir maksat gözetmeksizin yaratmadýk}. (Ahkâf73)
    9. el-Haqq, borç-borçlu manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Üzerinde haqq olan {yani, üzerinde borç bulanan* /borçlu} da imla ettirsin. (Bakara/282)
    Üzerinde haqq olan {yani, üzerinde borç bulunan-Iborçlu}... (Bakara/282)
    10. Ehaqq lafzý, evlâ [daha layýk, daha öncelikli] manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Halbuki biz krallýða ondan ehaqqýz {yani, evlâyýz-Idaha layýkýz, daha öncelikliyiz}. (Bakara/247)
    Ýki fýrkadan hangisi güven duymaya ehaqq'týr {yani, evlâdýr i daha layýktýr}?! (En'âm/81)
    Acaba hakka ileten mi tâbi olmaya ehaqq {yani, evlâ-/daha layýk}... (Yûnus/35)
    Halbuki ehaqq {yani, evlâ / öncelikli} olan Allah'ý ve Rasûlü'nü hoþnut etmeleridir. (Tevbe/62)
    Eðer mü'min iseniz huþu duymaya Allah ehaqqtýr (yani, evlâdýr/daha layýktýr}. (Tevbe/13)
    11. Haqq, pay anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Onlarýn mallarýnda malum bir haqq {yani, farz olan bir pay} vardýr. (Me'âric/24)
    Bunun bir benzeri de Zâriyât sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  7. #37

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    63. Serî'


    Serî', iki þekilde tefsir edilir:
    1. Serî'u'l-hisâb ibaresi; hesabý serî [pek çabuk] olan manasýnda, sanki hesâb vakti gelmiþ gibi kullaný*lýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Üzerine Allah'ýn ismini zikredin ve Allah'a ittiqa edin. Þüphesiz ki Allah serfu'l-hisâb'týr {yani, hesabý pek çabuk görendir}. (Mâide/4)
    Âyet, sanki hesâb gelmiþ de onunla kendilerini korkutuyor gibidir.
    Ýþte onlarýn kazandýklarýndan bir nasibleri vardýr. Allah serîu'l-hisâb'týr {yani, hesabý pek çabuk gören*dir}. (Bakara/202)
    "Sanki hesâb vakti gelmiþ gibi (dikkat etsinler)" demektir.
    Onun yanýnda Allah'ý bulur. O da onun hesabýný gö*rür. Allah serî'u'l-hisâb'týr (yani, hesabý pek çabuk görendir}. (Nûr/39)
    "Sanki hesâb vakti gelmiþ gibi (dikkat etsinler)" demektir.
    Benzeri buyruklar çoktur.
    2. Serî'u'l-hisâb ibaresi, halkedilmiþleri I yaratýlmýþlarý hesaba çekeceði vakit hesâblarýný çabucak biti*ren anlamýndadýr; þu âyette olduðu gibi:
    O gün herkese kazandýðýnýn karþýlýðý verilir. O gün zulm yoktur. Þüphesiz Al] ah serî'u'l-hisâbtýr (yani, hesaba çekmeye baþladýðýnda hesâblarý çabucak biti*recek olandýr}. (Mü'min/17)
    Mukâtil b. Süleyman dedi ki: Ýbn Abbas'tan þöyle dediði rivayet edilmiþtir: "Allah yaratýlmýþlarýn he-sâbýný, dünya günlerinden yarýný gün kadarlýk bir sürede bitirecektir. Allah'ýn, O gün cennet ashabý*nýn kalacaðý yer hayýrlý ve dinleneceði yer çok gü*zeldir (Furkân/24) sözü bunu anlatmaktadýr."
    Cennet ashabý cennette, cehennem ashabý da sur*lar içerisinde amelde bulunurlar. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Ve O, esra'u'l-hâsibîn'dir [hesâb görenlerin en süratlisidir]. (En'âm/62) buyruðu da böyledir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    64. El-Hîsâb


    el-Hisâb, iki þekilde tefsir edilir:
    1. Hisâb, ceza'Ikarþýlýk anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Eðer þuurundaysanýz, onlarýn hesabý {yani, karþýlýðý} Rabbimden baþkasýna ait deðildir. (Þu'arâ/113)
    Onun hesabý {yani, karþýlýðý} ancak Rabbinin yanýn*dadýr. (Mü'minûn/117)
    Sonra da, hesâblarý {yani, karþýlýklarý} þüphesiz Bize aittir. (Ðâþiye/26)
    Talâk Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve Nebe Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. süresindeki buyruklarda da bu manadadýr.
    2. el-Hisâb Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. lafzý ile, günlerin, aylarýn ve yýllarýn sayýsý ve hesabý -ki bu da, malum hesâbtýr- kasdedil-miþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Yýllarýn sayýsýný ve hesabý {yani, günlerin, aylarýn ve yýllarýn hesabýný} bilesiniz. (Ýsrâ/12)
    Güneþ ve kameri de birer hesâb kýldýk Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. {yani, yýlla*rýn sayýsýný ve hesabý bilmeniz için}. (En'âm/96) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  8. #38

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    65.El-Mâ'


    el-Ma, üç þekilde tefsir edilir:
    1. Mâ' ile, yaðmur kasdedilmiþtir; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Biz rüzgârlarý aþýlayýcýlar olarak gönderdik. Sema*dan da bir mâ' {yani, yaðmur/ indirdik. (Hicr/22)
    Ve semadan [yukarýdan/bulutlardan] tertemiz bir mâ' {yani, yaðmur} indirdik. (Furkân/48)
    Sizi onunla tertemiz yapmak için de üstünüze sema*dan [yukarýdan/bulutlardan] bir mâ' {yani, yaðmur} indiriyordu. (Enfâl/11)
    Semadan bir mâ' {yani, yaðmur} indirir... (Lokmân/lö)
    2. el-Mâ', nutfe anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Ve o mâ"dan {yani, nýýtfedenj beþer halkeden. (Fur-kân/54)
    Bir sülaleden, bir hakir mâ"dan {yani, nutfeden}... (Secde/8)
    3. el-Mâ' ile, Kur'ân kasdedilmiþtir; þu âyette oldu*ðu gibi;
    Allah semadan [yukarýdan/bulutlardan] bir mâ' (ya*ni, Kur'ân} indirir. (Nahl/65) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Bu, Allah'ýn verdiði bir misaldir. Su, nasýl insanlar için hayatýn esasý ise, Kur'ân da ona îmân edenler için bir hayattýr.
    Bunun bir benzeri de Bakara sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    66. Kebîr


    Kebîr, sekiz þekilde tefsir edilir:
    1. Kebîr, þiddetli manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Sizden kim zulmederse ona kebîr (yani, þiddetli) bir azâb tattýrýrýz. (Furkân/19)
    Fakat bu onlara, kebîr (yani, þiddetli} bir tuðyan ar*týrmaktan baþka netice vermiyor. (Ýsrâ/60)
    Siz kebîr bir yükseklikle yükseleceksiniz (yani, þid*detli bir galibiyetle galib geleceksiniz}. (Ýsrâ/4)
    Onlara karþý Kur'ân'la kebîr (yani, þiddetli! bir cihad yap! (Furkân/52)
    2. el-Kebîr lafzý ile, yaþça büyüklük /yaþlýlýk kasde-dilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Babamýz ise kebîr {yani, yaþlý} bir þeyhtir. (Kasas/23)
    Kendisine kiber (yani, yaþlýlýk} isabet etsin... (Baka*ra/266)
    3. el-Kebîr, yaþ itibariyle deðil, re'y Igörüþ ve Um iti*bariyle büyük /ileri manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyet*lerde böyledir:
    Onlarýn kebîri (yani, görüþ ve Um itibariyle ileri olan kardeþleri -ki o onlarýn yaþça en büyükleri deðildi-} dedi ki... (Yûnus/80)
    Muhakkak ki o sizin kebîrinizdir (yani, o, aranýzda sihri en iyi bileninizdir, sihirde en ileri olanýnýzdýr. -Yoksa o, yaþ itibariyle onlarýn en büyükleri deðildi-}. (Tâ-Hâ/71)
    Bunun bir benzeri de Þu'arâ sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    4. el-Kebîr, çok [el-kesîr] Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. anlamýnda kullanýlmýþ*týr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Saðîr (yani, az} veya kebîr (yani, çok) olsun, onu yaz*maya üþenmeyin! (Bakara/282)
    Onlar saðîr (yani, az} veya kebîr (yani, çok} ne infak ederlerse... (Tevbe/121)
    5. el-Kebîr, azîm [pek büyük j azametli] manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O kebîrdir (yani, pek azametlidir, pek büyüktür}, mü-te'âl'dir. (Ra'oV9)
    Þüphe yok ki Allah 'âlîdir (yani, pek yücedir; O'ndan daha yüce hiçbir þey yoktur}, kebîrdir (yani, pek aza*metlidir/pek büyüktür; O'ndan daha büyük hiçbir þey yoktur}. (Nisâ/34)
    Kur'ân'da benzeri buyruklar çoktur.
    6. el-Kibriyâ', mülk I egemenlik ve sultan j saltanat anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    (Fir'avn, Musa'ya þöyle dedi}: "Yeryüzünde kibriyâ' (yani, egemenlik ve saltanat} ikinizin olsun diye mi geldiniz?!" (Yûnus/78)
    Göklerde ve yerde kibriyâ' (yani, egemenlik ve salta*nat} O'nundur. (Câsiye/37)
    7. el-Kebîr kelimesi, aðýr anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Eðer onlarýn yüz çevirmeleri sana kebîr [kebura] {ya*ni, aðýr} geliyorsa... (En'âm/35)
    Eðer aranýzda kalýþým ve Allah'ýn âyetlerini ihtar ediþim size kebîr [kebura] {yani, aðýr} geliyorsa...
    (Yûnus/71)
    8. Kebîr kelimesi; uzun I uzayan, sürüp giden ma*nasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Siz baþka/deðil, kebîr (yani, uzayýp giden, sürüp gi*den} bir dalâlet içindesiniz. (Mülk/9) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  9. #39

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    67. Yûza'ûn


    Yuza'ûn, iki þekilde tefsir edilir:
    1. Yûza'ûn kelimesi, sürülmek, yedilmek, sevkolun-nýak anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gi*bi:
    Süleyman'ýn huzuruna cinlerden, insanlardan ve kuþlardan ordularý haþroldu/toplandý. Onlar topluca sevkolunurlardý/sürülüp götürülürlerdi [yûza'ûn]. (Nemi/17)
    Her ümmetten âyetlerimizi yalanlayan bir bölük hasredeceðimiz gün, onlar sevkolunurlar/sürülüp gö*türülürler [yûza'ûn]. (Neml/83)
    Allah'ýn düþmanlarý haþrolunacaklarý gün, onlar ate*þe sevkolunurlar/sürülüp götürülürler [yûza'ûn]. (Fussilet/19)
    2. Euzi'nî lafzý, bana þükretmeyi ilham et anlamýn*da kullanýlmýþtýr; Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. þu âyette olduðu gibi:
    {Süleyman þöyle dua etti}: "Rabbim! Evzi'nî {yani, ba*na ilham, et ki}, bana ve ana-babama ihsan ettiðin ni*metine þükredeyim." (Neml/19)
    Ebû Bekr b. Kuhâfe'nin þu sözünde de bu manada*dýr: Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Nihayet olgunluk çaðýna ulaþtýðý ve kýrk yaþma gir*diði zaman dedi ki: "Rabbim! Evzi'nî {yani, bana il*ham et ki}, bana ve ana-babama ihsan ettiðin nimeti*ne þükredeyim." (Ahkâm15) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    68. El-Firâr


    el-Firâr, dört þekilde tefsir edilir:
    1. el-Firâr, kaçmak anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    De ki: "Eðer ölümden yahut öldürülmekten fýrâr edi*yorsanýz {yani, kaçýyorsanýz} fýrâr size bir fayda ver*mez. Verdiði takdirde de pek az dýþýnda istifade etti*rilmezsiniz." (Ahzâb/16)
    Sizden korkunca da içinizden firar ettim {yani, kaç*tým}. (Þu'arâ/21)
    2. el-Firâr, hoþlanmama I kerih görme manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    De ki: "Kendisinden firar ettiðiniz {yani, hoþlanmadý*ðýnýz} ölüm, muhakkak gelip sizi bulacak." (Cuma/8)
    3. el-Firâr kelimesi; iltifat etmemek, dönüp bakma*mak, aldýrmamak manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Kiþinin kardeþinden firar edeceði {yani, kardeþine il*tifat etmeyeceði, dönüp bakmayacaðý, aldýrmayacaðý} gün... (Abese/34)
    4. el-Firâr, uzaklaþmak manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Fakat benim davetim, onlarýn firarlarýndan {yani, uzaklaþmalarýndan} baþka bir þeylerini arttýrmadý. (Nûh/6) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  10. #40

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    69. Ce'alu


    Ce'alû, iki þekilde tefsir edilir:
    1. Ce'alu, Allah'ý nitelendirmek /vasfetmek / tavsif etmek anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Cinleri Allah'a ortak kýldýlar [ce'alû] {yani, Allah'ýn ortaklarý olarak nitelendirdiler}; halbuki onlarý O ya*rattý. (En'âm/100)
    O'na kullarýndan bir cüz kýldýlar [ce'alû] {yani, kulla*rýndan birtakým kimseleri Allah'ýn ortaðý olarak nite*lendirdiler}. (Zuhruf715)
    Allah'a kýzlar kýlarlar [yec'alûne] {yani, Allah'ý kýzla*rý olmakla nitelendirirler}. (Nahl/57)
    Rahmân'm kullarý olan melekleri de diþi kýldýlar [ce'alû] {yani, diþi olarak nitelendirdiler}. (Zuhruf/19)
    2. Ce'alû; yaptýlar, iþlediler anlamýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Onlar, yarattýðý ekin ve en'âm'dan Allah için bir na-sib yaptýlar [ce'alû]. (En'âm/136)
    De ki: "Allah'ýn size indirdiði ve sizin de bir kýsmýný haram, bir kýsmýný helâl yaptýðýnýz [ce'altum] rýzk hakkýnda reyiniz nedir?" (Yûnus/59) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    70. Es-Sebîl


    es-Sebîl, onüç þekilde tefsir edilir:
    1. Sebîlullâh, Allah'ýn taatýnda I Allah'a itaat uð*runda demektir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Mallarýný sebîlullâh {yani, Allah'a itaat uðrunda} in-fak edenlerin meseli... (Bakara/261)
    Fî-sebîlullâh {yani, Allah'a itaat uðrunda} infak edin! (Bakara/195)
    îmân edenler fî-sebîlullâh {yani, Allah'a itaat uðrun*da} savaþýrlar... (Nisâ/76)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    2. Sebîl, ulaþabilmek /güç ve imkân bulabilmek an*lamýnda kullanýlmýþtýr; Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. þu âyette olduðu gibi:
    Sebiline [yoluna] gücü olanlarýn {yani, ulaþabilecekle*rin: azýk ve binek elde etmek suretiyle oraya ulaþabi*lecek ve haccedebilecek olanlarýn} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. O Ev'i haccetme*si, Allah'ýn insanlar üzerindeki bir hakkýdýr. (Âl-i Ým-rân/97)
    3. Sebil, çýkýþ anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetler*de olduðu gibi:
    Bak, sana nasýl meseller darbedip dalâlete düþtüler. Artýk onlar' bir sebîl {yani, bir çýkýþ} bulmaya güç ye-tiremezler. fÝsrâ/48)
    Bunun bir benzeri de Furkân sûresinde yer almak*tadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ölüm onlarý alýncaya veya Allah onlara bir sebîl {ya*ni, hapisten çýkýþ} kýhncaya kadar... (Nisâ/15)
    4. es-Sebîl kelimesi, gidiþat /âdet manasýnda kulla*nýlmýþtýr; þu âyetlerde böyledir:
    Babalarýnýzýn nikâhý geçmiþ bulunan kadýnlarý ni*kahlamayýn; -ancak geçmiþ olan müstesna- þüphe yok ki o çok çirkin, pek iðrenç ve kötü bir sebîl {yani, gidiþat i âdet} idi. (Nisâ/22)
    Zinaya yaklaþmayýn. O gerçekten bir hayasýzlýktýr, kötü bir sebildir {yani, kötü bir gidiþattýr}. (Ýsrâ/32)
    5. Sebîl, bahane anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyet*te olduðu gibi:
    Serkeþliklerinden endiþe ettiðiniz kadýnlara öðüt ve*rin... Eðer size itaat ederlerse, artýk aleyhlerine bir sebîl (yani, bahane} aramayýn! (Nisâ/34)
    6. Sebîl, dîn anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde
    olduðu gibi:
    Mü'minlerin sebilinden {yani, dininden} baþkasýna tâbi olursa... (Nisâ/115)
    Böylece arada bir sebîl {yani, dîn} tutmaya yeltenen*ler... (Nisâ/150)
    Rabbinin sebiline {yani, dînine} hikmetle davet et! (Nahl/125)
    Benzeri âyetler çoktur.
    7. Sebîl, hudâ/hidâyet anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Allah her kimi {hidâyetten} dalâlete düþürürse, artýk sen ona bir sebîl {yani, hudâya I hidâyete iletecek bir yol} bulamazsýn. (Nisâ/88)
    Her kimi de Allah {hidâyetten} dalâlete düþürürse, artýk onun için bir sebîl {yani, hudâya I hidâyete ilete*cek bir yol} yoktur. (Þûrâ/46)
    8. Sebîl, hüccet/delil anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Allah mü'minlerin aleyhine kâfirlere bir sebîl (yani, hüccet/delili vermeyecektir. (Nisâ/141)
    9. Sebîl, tarîk I yol anlamýnda kullanýlýr; þu âyetler*de olduðu gibi:
    Hiçbir çareye gücü yetmeyen, sebîl bulamayan (yani, (hicret etmek için) Medine 'ye giden yolu bilmeyen} er*keklerden, kadýn ve çocuklardan mustaz'af olanlar müstesna. (Nisâ/98)
    Ola ki Rabbim beni sevâ'e's-sebîl'e (yani, Medyen'e götüren a"üzyola} iletir. (Kasas/22)
    10. Sebîl, hidâyet yolu anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ýþte bunlar, mekanlarý daha þerli ve sevâ'i's-sebîl'den (yani, yolun hidâyete ileteninden} daha çok sapmýþ kimselerdir. (Mâide/60)
    Sevâ'i's-sebîl'den (yani, yolun hidâyete ileteninden} sapmýþ... (Mâide/77)
    Benzeri âyetler çoktur.
    11. Sebîl, düþmanlýk anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Kim de zulme uðradýktan sonra intikamýný alýrsa, a-r-týk onlar aleyhine sebîl (yani, düþmanlýk! yoktur.... sebîl (yani, düþmanlýk} sadece insanlara zulmedenler aleyhinedir. (Þûrâ/41-42)
    12. Sebîl, O'na i Allah'a itaat anlamýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ancak Rabbine bir sebîl edinen (yani, Rabbine itaat 240 yolunu seçen} kimseler (olmanýzý) diliyorum. (Fur-kân/57)
    Doðrusu bu bir hatýrlatmadýr. Artýk dileyen Rabbine bir sebîl edinir (yani, O'na itaat yolunu seçer}. (Müz-zemmil/19)
    Ýnsan sûresinde Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. de bu manada kullanýlmýþtýr.
    13. Sebil, millet [dîn ve þeriat] anlamýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    De ki: "Bu benim sebîlimdir" (yani, milletimdir [dîn ve þeriatimdir]}. (Yûsuf/108) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

Sayfa 4/10 ÝlkÝlk 12345678910 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •