Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 5/10 ÝlkÝlk 12345678910 SonSon
98 sonuçtan 41 ile 50 arasý

Konu: KUR'ÂN TERÝMLERÝ SÖZLÜÐÜ

  1. #41

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    71. Et-Ta'âm


    et-Ta'âm, dört þekilde tefsir edilir:
    1. et-Ta'âm, insanlarýn yedikleri I yiyecekleri anla*mýndadýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O ki onlarý açlýktan doyurandýr. (Kureyþ/4) O yediriyor, ama yedirilmiyor. (En'âm/14) Yemeðinizi yedinizmi daðýlýn! (Ahzâb/53) Benzeri âyetler çoktur.
    2. et-Ta'âm ile, zebhedilenler I kesilenler [kesilerek yenilen hayvanlarýn etleri] kasdedilmiþtir; þu âyette ol*duðu gibi:
    Kendilerine Kitap verilenlerin ta'âmý (yani, kestikleri hayvanlarýn etlerini yemek} size helâldir. Sizin ta'âmmýz da (yani, kestiðiniz hayvanlarýn etlerini ye*mek del onlara helâldir. (Mâide/5)
    3. et-Ta'âm ile, iyi ve güzel balýklar kasdedümiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Deniz avý ve onun ta'âmý size helâl kýlýndý (yani, gü*zel balýklarda sizin için fayda vardýr}. (Mâide/96)
    4. Ta'ýnýû ile, içmek kasdedilmiþtir; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    îmân edip sâîih ameller iþleyenlere... ta'âmlarmdan (yani, haram kýlýnmasýndan önce içtikleri içkiden} dolayý bir cünah yoktur. (Mâide/93)
    Kim ondan ta'âm etmez (yani, içmez I tatmaz} ise, þüphesiz o bendendir. (Bakara/249) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    72. Fi


    Fi edatý, yedi þekilde tefsir edilir:
    1. Fi, beraber birlikte manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Diyecek ki: "Sizden önce cin ve insanlardan geçmiþ ümmetler içinde [fi] (yani, ümmetlerle beraber} ateþe girin!" (A'râff38)
    Ýþte bunlar, cin ve insanlardan kendilerinden önce geçmiþ ümmetler içinde [fi] (yani, ümmetlerle bera*ber} aleyhlerine söz hak olmuþ kimselerdir. (Ah-
    (Süleyman dedi ki}: "Kahmetinle beni sâlih kulîarýnýn içine [fi] sok" (yani, cennette beni sâlih kullarýnla beraber kýl}! (Neml/19)
    Biz onlarý sarihlerin içine [fi] {yani, sâlihlerle beraber cennete} sokacaðýz. (Ankebût/9)
    Haydi gir kullarýmýn içine [fi] (yani, kullarýmla bera*ber} ve gir cennetime. (Fecr/29-30)
    Dokuz mucize içinde [fi] (yani, dokuz mucizeyle bera*ber} (Nemi/12)
    Onlar içinde [fi] (yani, onlarla birlikte} ay'ý bir nur kýldý. (Nûh/16)
    2. FI, 'alâ [üstünde I üzerinde, üstüne /üzerine] anla*mýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ve sizi hurma dallarýna/dallarýnda [fi] (yani, hurma dallarýnýn üzerine} asacaðým. (Tâ-Hâ/71)
    Ona/onda [fihâ] (yani, onun üzerine} harcadýklarýn*dan dolayý ellerini oðuþturmaya baþladý. (Kehf742)
    Meskenlerinde [fi] (yani, kasabalarý üzerinde} dolaþ*týklarý... (Tâ-Hâ/128)
    Meskenlerinde [fi] (yani, kasabalarý üzerinde} dolaþ*týklarý... (Secde/26)
    3. Fi, ilâ [...e, ...a] anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Allah'ýn arzý geniþ deðil miydi? Siz de onda/orada [fi*hâ] (yani, ona/oraya: Medine'ye} hicret etseydiniz. (Nisâ/97)
    4. Fi, an [...den, ...dan] anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Kim bunda [fi] {yani, kim Allah'ýn bu âyette zikrettik*lerinden} kör ise, o âhirette de kördür {yani o kimse Allah'ýn âhirete dair zikrettiklerinden de kördür}; yol itibariyle de þaþkýndýr. (Ýsrâ/72)
    5. Fi, min [...den, ...dan] anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Her ümmetten {min anlamýnda fi) bir þâhid (ki bun*lar nebilerdir} çýkaracaðýz. (Nahl/84)
    6. Fî, indinde; I yanýnda anlamýna kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðji gibi:
    Ömründen nice seneler bizde/bizim içimizde [finâ] (yani, yanýmýzda} kalmadýn mý?! (Þu'arâ/18)
    (Dediler ki Þu'ayb'aj: "Hem seni bizde/içimizde [finâ] (yani, yanýmýzda} gerçekten zayýf görüyoruz." (Hûd/91)
    Ey Salih! Sen bundan evvel bizde/içimizde [finâ] {ya*ni, yanýmýzda} ümit beslenen bir kimseydin. (Hûd/62)
    7. Finâ; bizim için, bize anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Allah'da/Allah uðrunda [fillâhi] hak cihadýyla cihad
    edin {yani, Bizim içini Allah için gereði gibi amel edin}! (Hacc/78)
    Bizde/Bizim uðrumuzda {final cihad edenleri {yani, Bizim için amel iþleyenleri}, elbette yollarýmýza ileti*riz. (Ankebût/69) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  2. #42

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    73. Min


    Min, dört þekilde tefsir edilir:
    1. Min, kelâmda sýla [mana taþýmayan ulama eda*tý] olur; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ta ki günahlarýnýzdan [min-zünûbikum] {yani, bütün günahlarýnýzý} maðfiret buyursun. (Nûh/4)
    Dinden [mine'd-dini] (yani, dîni} sizin için þeriat yaptý. (Þûrâ/13)
    Mü'min erkeklere söyle: "Bakýþlarýndan [min-ebsâri-him] kýssýnlar" {yani, gözlerini tümüyle /bakýþlarýnýn tümünü ma'siyetten sakýnsýnlar}. (Nûr/30)
    Mü'min kadýnlara söyle: "Bakýþlarýndan [min-ebsâri-hinne] kýssýnlar" (yani, gözlerini tümüyle /bakýþlarý*nýn tümünü ma'siyetten sakýnsýnlar}. (Nûr/31)
    Rabbim! Bana mülkten [mine'I-mülki] (yani, mülk} verdin. (Yûsuf/101)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    2. Min-emrihi [O'nun emrinden] ibaresi, O'nun-IKendi emri ile anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde
    böyledir:
    Emrinden [min-emrihi] (yani, emri ile} rûh ilka edi*yor. (Mü'min/15)
    Onda melekler ve rûh, Rabb'lerinin izniyle herbir emrden [min-külli emrin] {yani, herbir emr ile} iner de iner. (Kadr/4)
    Ve o sýkýþtýrýlan bulutlardan [mine'l-mýt'sýrâtt] {yani, sýkýþtýrýlan bulutlar ile} þarýl þarýl bir su indirdik. (Nebe/14)
    Önünden ve arkasýndan onu Allah'ýn emrinden [min-emrillâhi] {yani, Allah'ýn emri ile} muhafaza eden iz*leyiciler vardýr. (Ra'd/11)
    3. Min, fi [...de, ...da, içinde] anlamýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O zaman Allah'ýn emrettiði yerden [min-haysu eme-rekumullâhu] onlara varýn (yani, Allah'ýn emrettiði yer olan ferc'de onlarla iliþki kurun}! (Bakara/222)
    De ki: "Allah'ý býrakýp çaðýrdýðýnýz ortaklarýnýz hak*kýnda reyiniz nedir? Onlar yerden [mine'l-ardý] {ya*ni, yerde};þeyi yarattýlar Bana gösterin!" (Fâtýr/40)
    i Bunun bir benzeri de Ahkâf sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    4. Min, 'ala [...e, ...a, ...üzerine I karþý] anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Âyetlerimizi yalanlayan kavmden [mine'l-qavmi] {ya*ni, kavme karþý} o'na {yani, Nuh'a} yardým ettik. (En*biyâ/77) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    74. Emr


    Emi; onüç þekilde tefsir edilir:
    1. Emr, dîn manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerdp olduðu gibi:
    Nihayet hak geldi ve hoþlanmamalarýna raðmen Allah'm emri {yani, Allah'ýn Nebisi'ne emr olarak ver*diði, fakat kendilerinin dahil olmadýklarý Ýslâm Dî*ni} üstün oldu. (Tevbe/48)
    Onlar enirlerini {yani, kendisiyle emr olunduklarý halde baþkasýný kabul ettikleri dînleri olan Ýslâm'ý} aralarýnda parça parça ettiler. (Enbiyâ/93)
    2. Emr, qaul/söz manasýnda kullanýlmýþtýr; þu
    âyette olduðu gibi:
    Hani aralarýnda enirlerini {yani, gaullerini /sözlerini} tartýþýyorlardý (yani, konuþuyorlar /söz alýþ-veriþinde bulunuyorlardý}... (Kehf/21)
    Enirlerini {yani, gavllerini /sözlerini} aralarýnda tar*týþtýlar {yani, kendi aralarýnda konuþtular / söz alýþ veriþinde bulundular}. (Tâ-Hâ/62)
    Nihayet emrimiz {yani, qavlimiz /sözümüz} gelip de tandýr kaynaymca... (Hûd/40)
    Hûd ve Salih hakkýnda da böyle (buyurulmuþ)dur.
    3. el-Emr, azâb anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyet*lerde böyledir:
    Emr kaza edilince {yani, ateþ ehli hakkýnda azâb vâ-cib olunca} þeytan da der ki... (Ýbrâhîm/22)
    Emr'in kaza edileceði {yani, azabýn vâcib olacaðý}... (Meryem/39)
    Su çekildi, emr kaza edildi {yani, suda boðulmak su*retiyle azâb vâcib/gerekli oldu}. (Hûd/44)
    4. el-Emr ile, Isâ kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    O münezzehtir. Bir emri kaza ettiðinde Syani, isa'nýn babasýz doðmasýna hükmettiðinde -ki isa'nýn babasýz doðacaðý O'nun ilminde olan bir þeydi-} ona yalnýzca 'Ol!' der, oluverir. (Meryem/35)
    5. Emrullâh [Allah'ýn emri] ile, Bedir'de katledile*cekler kasdedilmiþtir; þu âyette böyledir:
    Allah'ýn emri {yani, Bedir'de öldürülecek olanlara dair hükmü) geldiðinde hak ile hükmolunur. (Mü'-min/78)
    Bu buyruk JVIekke'de inmiþti. Allah Mekkelilerin öldürülmesi hakkýndaki emrini Medine'de gerçek*leþtirdi. Enfâl süresindeki þu âyet iþte bunu anlat*maktadýr:
    Hani karþýlaþtýðýnýz o vakit onlarý sizin gözlerinize az gösteriyor, sizi de onlarýn gözlerine az gösteriyor*du ki Allah emri kaza etsin. (Enfâl/44)
    Bununla Mekke kâfirlerinin Bedir'de öldürülmesi
    kasdedilmektedir. Ýþte Mü'min süresindeki, Alla*h'ýn emri geldiðinde hak ile hükmolunur (Mü'min/78) âyetiyle kasdedilen budur.
    6. Emr ile, Mekke'nin fethi kasdedilmiþtir; þu âyet*te bövledir:
    O halde Allah'ýn emri (yani, Mekke'nin fethi/ gelince*ye kadar tarabbus edin [gözetleyip bekleyin]. (Tev-be/24)
    7. Emr ile, Benî-Kurayza'nýn öldürülmesi ile Benî-Nadîr'in sürülmesi kasdedilmiþtir; þu âyette böyledir:
    Afv ve safh ile davranýn, Allah'ýn emri gelinceye (yani, Yahudilerden Benî-Kurayza'nýn öldürülmesi, Be-nl-Nadîr'in sürülmesi gerçekleþinceye} kadar. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Ba*kara/109)
    Bunun bir benzeri de Mâide sûresinde yer almak*tadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    8. Emr ile, kýyamet kasdedilmiþtir; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Allah'ýn emri (yani, kýyamet} geldi. (Nahl/1)
    Ama siz Allah'ýn emri (yani, kýyamet} gelinceye ka*dar tarabbus ettiniz, þüphe ettiniz, kuruntular sizi aldattý. (Hadîd/14)
    9. Emr, kadâ'/hükm manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Emr'i tedbir eder (yani, kazasýna dair hükmü yalnýz*ca O verir}, Hiç kimse þefaat edemez; meðer ki O'nun izninin ardýndan ola. (Yûnus/3) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ýyi bilin ki, halk ve emr (yani, yarattýklarý hakkýnda dilediði þekilde hükm vermek] O'na aittir. (A'râf/54)
    10. el-Emr, vahy manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Semadan arza (yani, gök ile yer arasýnda} emr'i {ya*ni, vahyi} tedbir eder {yani, indirir}. (Secde/5)
    11. Emr, bizatihi emr/iþ manasýnda kullanýlýr; þu âyette böyledir:
    Ýyi bilin ki, .emr'ler {yani, mahlukâta ait iþler} Allah'a varýr. (Þûrâ/53)
    12. el-Emr, nasr [zafer, yardým] manasýnda kulla*nýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    "O emr'den {yani, zaferden} bize birþey var mý?" di*yorlardý. De ki: "Doðrusu bütün emr Allah'ýndýr." (Âl-i Ýmrân/154)
    13. el~Emr, zenb I günah anlamýna kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Böylece emrinin vebalini (yani, günahýnýn cezasýný} tattý. (Talâk/9)
    Emr'lerinin vebalini {yani, günahlarýnýn cezasýný} tatmýþlardý. (Haþr/15)
    Emr'inin vebalini {yani, günahýnýn cezasýný} tatsýn. (Mâide/95) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  3. #43

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    75. El-Velý


    el-Velî, on þekilde tefsir edilir:
    1. Velî ile; veled [çocuk, evlat, oðul] kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    {Zekeriyyâ þöyle dua etti}: "Bana indinden bir velî {yani, ueled/oðulj baðýþla!" (Meryem/5)
    2. el-Veîî lafzý ile, akrabalýðý bulunmayan arkadaþ kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    O'na zülden bir velî de {yani, Kendisine isabet eden bir acizlikten ötürü yardýmýna ihtiyaç duyacaðý bir arkadaþ da} olmadý. (ÝsrâVlll)
    Kimi de dalâlete düþürürse, artýk onu irþad edecek bir velî {yani, arkadaþ} bulamazsýn. (Kehf/17) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    3. el-Velî, yakýn kimse anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    O gün mevlâ Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. mevlâdan birþey defedemez {yani, bir yakýndan bir yakýnýna fayda olmaz; kâfirlerden biri diðerine en küçük bir þeyle fayda saðlayamaz!. (Dulýân/41)
    Onlar {yani, kâfirler} için, kendilerine velîlerden {kâfir yakýnlarýndan} yardým edecek {yani, azâbtan koruya*cak} kimse olmayacak; Allah'tan baþka. (Þûrâ/46)
    Sizin için Allah'tan baþka bir velî {yani, kâfirlerden size faydasý dokunacak bir yakýn} ve bir yardýmcý da
    yoktur. (Ankebût/22)
    4. el-Velî, rabb anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    De ki: "Gökleri ve yeri fatreden Allah'ýn gayrý velî (yani, rabb} mi edineceðim?!" (En'âm/14)
    Onu býrakýp baþka velîlere (yani, rabblere} tâbi ol*mayýn! (A'râf/3)
    Onlar O'nu býrakýp baþka velîler (yani, rabbler} edin*diler? Oysa ki Allah, velî {yani, rabb} O'dur. (Þûrâ/9)
    Çünkü onlar/.Allah'ý býrakýp þeytanlarý velîler (yani, onlara itaat etmek suretiyle rabbler} edindiler. (A'râf/30)
    Sonra, hak mevlâlarý (yani, Rabb'leri} Allah'a reddo-lunurlar. (En'âm/62)
    Bunun bir benzeri de Yûnus sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    5. el-Velî ile, ilahlar kasdedilmiþtir; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Kazandýklarý da, Allah'ý býrakýp edindikleri velîler de (yani, ilahlar da} onlardan hiçbir þey defedemez. (Câ-siye/10)
    O'nu býrakýp birtakým velîler (yani, ilahlar} edinen*ler... (Zümer/3)
    O'nu býrakýp birtakým velîler (yani, ilahlar} edinenle*re gelince, Allah onlarýn üzerinde bir hafýzdýr. (Þû-râ/6)
    6. el-Velî, asabe manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyet*te olduðu gibi:
    Doðrusu ben arkamdan gelecek velîlerden (yani, asa*be (olan akrabalarým'jdan} yana korkuyorum. (Mer*yem/5)
    7. Velî, (bâtýl) dînde ve küfürde velayet I kâfirleri ve*lî edinmek manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde söz-konusu edilen odur:
    Allah'ýn kendilerine gazâb ettiði bir kavmi (yani, Ya*hudi ve Hristiyanlarý} velî edinen (yani, din husu*sunda velî edinen} kimseleri (yani, münafýklarý} gör*medin mi? (Mücâdele/14)
    Ýçinizden kim onlarý [Yahudi ve Hristiyanlarý] velî (yani, dîn hususuýýda velî} edinirse, muhakkak o da onlardandýr. (Mâide/51)
    8. Velî, (hak) dînde velayet manasýnda kullanýlmýþ*týr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Sizin velîniz, sadece Allah, O'nun Rasûlü... (Mâide/55)
    Allah îmân edenlerin velîsÝdir; onlarý zulumâttan nu*ra çýkarýr. (Bakara/257)
    9. Velî lafzý iýe, kiþiyi kölelikten kurtaran kimse kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Eðer babalarýný bilmiyor iseniz, dînde kardeþleriniz ve mevâlinizdirler (yani, azad ettiðiniz I kölelikten
    kurtardýðýnýz mevlâlarýnýzdýrlarj'. (Ahzâb/5)
    10. Velî, içtenlik Ihayýrhahtýk hususunda evliya edinmek manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde oldu*ðu gibi:
    Ey îmân edenler! Mü'minleri býrakýp da kâfirleri ev*liya edinmeyin {yani, içtenlik!hayýrhahtýk hususun*da mü'minleri býrakarak kâfirleri evliya edinmeyin!/ (Nisâ/144)
    Mü'mÝnler, mü'minleri býrakýp kâfirleri evliya edin*mesin (yani, içtenlik Ihayýrhahtýk hususunda kâfirle*ri evliya edinmesin}'. (Âl-i îmrân/28) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    76. Sayha


    Sayha, iki þekilde tefsir edilir:
    1. Sayha, Cebrail'in dünyadaki azâb sayhasý I çýðlý-ðý manasýnda kllanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O zulmedenleri (yani, Salih kavmini/ ise bir sayha (yani, Cebrail'in sayhasý I çýðlýðý} yakaladý. (Hûd/67)
    O zulmedenleri {yani, Þu'ayb kavmini} ise bir sayha {yani, Cebrail'in sayhasý I çýðlýðý} yakaladý. (Hûd/94)
    Hicr süresindeki buyruðunda olduðu gibi:
    Ýþrak vaktine girerken sayha {yani, Cebrail'in sayha*sý/çýðlýðý} onlarý yakaladý. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Hicr/73) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    2. Sayha, israfil'in ilk nefhasý anlamýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Baþka deðil, tek bir sayha (yani, Ýsrafil'in Kýyamet Günü'ndeki ilk neflýasýndan} olmuþ; derhal hepsi hu*zurumuza ihzar edilmiþlerdir. (Yâ-Sîn/53)
    Hakkfa çaðýran) sayhayý {yani, Ýsrafil'in ikinci neflýa-sýnýj, iþitecekleri gün... (Kaf/42) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  4. #44

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    77. Ez-Zubur


    ez-Zubur, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. ez-Zubur, geçmiþ ümmetlere ait hadîsler/haber*ler ve onlarýn kitaplarda yazýlý olan iþleri j durumlarý anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette bu böyledir:
    Bcyyinât [apaçýk deliller] {yani, nebilerin kavimlerine getirdikleri âyetler!, zubur {yani, onlardan önceki (ila*hi) kitaplarýn hadisleri I haberleri ve nasihatleri} ve nurlu kitap (yani, emir ve nehiyleriyle aydýnlatan ki*tap) ile... (Âl-i Ýmrân/184)
    Bunun benzen de Fâtýr Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve Nah! Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. sûresinde bulunmaktadýr.
    2. ez-Zubur, (ilahî) kitaplar anlamýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Muhakkak ki o {yani, Muhammed. ve o'nun ümmeti*nin nitelikleri}, evvelkilerin zuhurunda {yani, kitap-larmd.a} vardýr. (Þu',ýrâ/196)
    Andolsun Biz Zikr'in {yani, Levh-i Mahfuzun} ardýn*dan zebûr'da (yani, bütün (ilahî) kitaplarda} da yaz*dýk... (Enbiyâ/105)
    3. ez-Zubur, Levh-i Mahfuz manasýnda kullanýlmýþ*týr; þu âyette olduðu gibi:
    Ýþledikleri herþey o zuhurdadýr (yani, Levh-i Mah*fuz'dadýr}. (Kamer/52)
    4. ez-Zuber kelimesi, kütleler parçalar anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Bana demir zuberi (yani, kütleleri} getirin! (Kehf796)
    Ama insanlar iþlerini kendi aralarýnda zubur ettiler (yani, kýsým, kýsým I parça parça ayýrdýlar}. (Mü'mi-nûn/53)
    5. ez-Zebûr, Davud'a verilen kitap anlamýnda kulla*nýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Davud'a da Zebur (yani, Davud'a da kitap} verdik. (Nisâ/163)
    Bunun bir benzeri de Ýsrâ sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    78. El-Ferah


    el-Ferah, üç þekilde tefsir edilir:
    1. el-Ferah, þýmarýp azmak, azgýnlýk etmek anla*mýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ferahlanma (yani, þýmarýp azma}! Doðrusu Allah fe-rahlananlarý (yani, þýmarýp azanlarý} sevmez. (Ka-
    sas/76)
    Þüphesiz o, ferahlanýr (yani, þýmarýp azar}. (Hûd/10)
    Bu þundandýr: Yeryüzünde haksýz yere ferahlanýyor*dunuz (yani, büyüklük taslýyordunuz, þýmarýp azýyor*dunuz}. (Mü'min/75)
    2. el-Ferah ile, rýzâ [razý olma I hoþnutluk i memnu*niyet] kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Onlar ise dünya hayat ile ferahlandýlar (yani þimdi*ki I yakýn hayata razý oldular}. Halbuki dünya hayat, âhirete nisbetle bir geçimlikten baþka birþey deðildir.
    (Ra'd/26)
    Her hizb sahib olduðu ile ferahlýk duymaktadýr (ya*ni, ona razýdýr}. (Rûm/32)
    Ýlmden yanlarýnda bulunan ile ferahlandýlar (yani, yanlarýndaki ilme razý oldular}. (Mü'min/83)
    3. el-Ferah lafzýnýn, bizatihi ferah jsevinmek anla*mýnda kullanýlmasý; þu âyette olduðu gibi:
    Hatta gemilerde bulunduðunuz ve onlar içindekileri alýp elveriþli bir rüzgâr ile seyrettikleri, kendileri de bununla ferahlandýklarý (yani, sevindikleri} sýrada... (Yûnus/22) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  5. #45

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    79. El-Arz


    el-Arz, yedi þekilde tefsir edilir:
    1. el-Arz ile, cennet arzý kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Bizi arza {yani, cennet arzýna} vâris kýldý; cennetten dilediðimiz yere yerleþiyoruz. (Zümer/74)
    Andolsun zÝkr'in ardýndan zebûr'da da, "Arza {yani, hasseten cennet arzýna} sâlih kullarým vâris olacak" diye yazdýk. (Enbiyâ/105)
    2. el-Arz ile, hasseten Þam'daki Arz-ý Mukaddes kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Ve o zaafa uðratýlmýþ kavmi, vâris kýldýk arzýn (yani, Ürdün ve Filistin'in} doðularýna... (A'râf/137)
    Biz o'nu ve Lût'u kurtardýk; bereketlendirdiðimiz ar*za {yani, Arz-ý Mukaddes'e} çýkardýk. (Enbiyâ/71)
    3. el-Arz ile, hasseten Medine arzý I topraklarý kas*dedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ey îmân eden kullarým! Þüphesiz Benim arzým {yani, hasseten Meduýe arzý} geniþtir. O halde yalnýz Bana ibâdet edin! f Ankebût/56)
    Bu buyrukla onlara, oraya [Medine'ye] hicret etme*leri emre dilmektedir.
    Allah'ýn arzý {yani, Medine arzý} geniþ deðil miydi? Oraya hicret etseydiniz ya! (Nisâ/97)
    Kim Allah yolunda hicret ederse, arzda gidecek bir*çok yol da, geniþlik de bulur. (Nisâ/100)
    4. Arz ile, hasseten Mekke arzý I topraklarý kasdedil*miþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Veya Bizim arza (yani, Mekke arzýna I topraklarýna} gelip de onu etrafýndan eksilttiðimizi görmüyorlar mý? (Ra'd/41)
    "Neyiniz vardý?" diye sorarlar. "Biz arzda (yani, Mekke arzýnda I topraklarýnda} mustaz'aftýk" diye cevap verir*ler. (Nisâ/97)
    Bizim arza {yani, hasseten Mekke arzýna j topi'aklarý-naj gelip de onu etrafýndan eksilttiðimizi görmüyor*lar mý? O halde galibler onlar mý?! (Enbiyâ/44)
    5. el-Arz kelimesi ile, hasseten Mýsýr arzý /topraklan kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    [Yûsuf dedi ki}: "Beni arz (yani, Mýsýr topraklarýnýn} hazineleri üzerine görevlendir!" (Yûsuf/55)
    Ýþte böylece Yûsuf a o arzda (yani, Mýsýr arzýnda/top*raklarýnda} bir yer saðladýk. (Yûsuf/21)
    (Yûsuf un kardeþlerinin kebiri dedi ki}: "Artýk ben bu arzdan (yani, Mýsýr topraklarýndan} aynim ayacaðým; ta ki babam bana izin verinceye..." (Yûsuf/80)
    Þüphesiz Fir'avn o arzda {yani, Mýsýr topraklarýnda} ululandý. (Kasas/4)
    Biz ise irade ediyorduk ki, o arzda (yani, Mýsýr toprak*larýnda} mustaz'aflara lütfedelim... (Kasas/5)
    Onlara o arzda (yani, Mýsýr topraklarýnda} güç ve im*kân verelim... Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Kasas/6)
    Þüphesiz o arz (yani, Mýsýr topraklarý} Allah'ýndýr. (Kullarýndan) kimi dilerse ona vâris kýlar. (A'râf/128)
    Ola ki Rabbiniz düþmanýnýzý helak eder ve sizi o arz*da (yani, Mýsýr topraklarýnda} halef kýlar. (A'râf/129)
    ...yahut o arzda {yani, Mýsýr topraklarýnda} üstün ge*lip fesad çýkarmasýndan (korkuyorum). (Mü'min/26)
    Ey kavmim! Bugün bu arzda {yani, Mýsýr topraklarýn*da} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. üstünlük sahibi olarak mülk sizin. (Mü'min/29)
    6. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. el-Arz ile, müslümanlarýn topraklan kasde-dilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Doðrusu Ye'cûc ve Me'cûc bu arzda (yani, müslüman*larýn topraklarýnda} müfsidlik ediyorlar. (Kehf/94)
    7. el-Arz ile,,.yeryüzünün tümü kasdediîmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O arzda (yani, yeryüzünün tümünde} hareket eden hiçbir hayvan ve iki kanadýyla uçan hiçbir kuþ yok*tur ki... (En'âm/38)
    Eðer arzdaki (yani, yeryüzünün tümünde bulunan}
    aðaçlar kalem olsaydý... (Lokmân/27)
    Benzeri âyetler çoktur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    80. El-Feth


    el-Feth, dört þekilde tefsir edilir:
    1. el-Feth, kadâ' [yargý / hükm] anlamýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyetlerde böyledir:
    Hakikat þu ki, Biz sana feth ettik: apaçýk bir feth (ya*ni, senin lehine hükmettik: apaçýk bir hükm}. (Feth/1)
    Sonra, aramýzý fethedecek (yani, aramýzda hükm ve*recek}, hak ile; ve O, her þeyi bilen bir fettahtýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Sebe726)
    Rabbimiz! Bizimle kavmimizin arasýný hak ile iftah et! Sen fâtihlerin (yani, hüküm verenlerin} en lýayýrlý-sýsm. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (A'râf/89)
    Derler ki: "(Söyleyin bakalým) bu feth (yani, hükm} ne zaman; eðer doðru söyleyenler iseniz." De ki: "Feth (ya*ni, hükm} Günü'nde kâfirlere îmânlarý fayda vermez." (Secde/28-29)
    2. el-Feth, göndermek manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Allah insanlara rahmetinden feth edecek {yani, rýzkýn*dan gönderecek} olursa, onu tutacak olmaz. (Fâtýr/9)
    Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc feth edildiðinde (yani, gön*derildiðinde}... (Enbiyâ/96)
    Nihayet üzerlerine þiddetli bir azâb kapýsý feth ettiði*mizde (yani, üzerlerine (þiddetli bir azâb) gönderdiði*mizde}... (Mü'minûn/77)
    3. el-Feih lafzýnýn, bizatihi feth [açmak, açýlmak] anlamýnda kullanýlýþýna þu âyet Örnektir:
    Nihayet oraya gelip kapýlarý feth edildiðinde {yani, açýldýðýnda}.,. (Ziimer/73)
    4. el-Feth, nasr [yardým, zafer] manasýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ola ki Allah o fethi {yani, Muhammed'e (o'na ve o'nun âline selâm, olsun) nasrý [yardýmý-zaferi]}, yahut in*dinden bir emr ihsan eder. (Mâide/52)
    Allah'tan bir nasr ve yakýn bir feth {yani, çabuk bir yardým ve zafer}... (Saff/13) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  6. #46

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    81. El-Kerîm


    el-Kerim, altý þekilde tefsir edilir:
    1. el-Kerîm, güzel manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ve sizi kerîm bir medhale (yani, güzel bir yere: cenne*te} sokarýz. (Nisâ/31)
    Doðrusu bana kerîm {yani, güzel} bir mektub býrakýl*dý. (Neml/29)
    2. el-Kerîm, mevki ve makamý itibariyle Allah ya*nýnda üstün ve deðerli anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Þüphesiz ki o, kerîm {yani, Rabbinin yanýnda deðer*li} bir RasûTün sözüdür. (Tekvîr/19)
    Þüphesiz ki o, kerîm {yani, Rabbinin yanýnda deðerli} bir Rasûlün {yani, Cebrail'in} sözüdür. (Hâkka/40)
    Þüphesiz ki Allah yanýnda en kerîm {yani, mevki iti*bariyle en deðerli} olanýnýz, {dünyada} en fazla ittiqa edeninizdir. (Hucurât/13)
    3. el-Kerîm, kendini üstün ve deðerli saymak mana*sýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette böyledir:
    Tat bakalým, çünkü sen azîz, kerîmsin {yani, kendini üstün ve deðerli sayan bir kimsesin}, (Duhân/49)
    4. Kiram lafzý ile, müslümanlar I teslim olanlar kasdedilmiþtir; Hafaza melekleri hakkýndaki þu âyette olduðu gibi:
    Kiram yazýcýlar vardýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Ýnfitâr/11)
    5. Kerîm lafzý ile, tebârek ve teâlâ Rabb, kusurlarý baðýþlamak kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Kerîm arþm rabbidir (yani, kusurlarý- baðýþlayandýr}, Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Mü'minûn/116)
    {Süleyman dedi ki}: "Þüphesiz Rabbim ganidir, ke*rîmdir" {yani, kusurlarý baðýþlayandýr}. (Neml/40)
    O kerîm (yani, kusurlarý baðýþlayan) Rabbine karþý seni aldatan nedir? (Ýnfîtâr/6)
    6. Kerim, faziletli I üstün anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    (îblis dedi ki}: "Þu benden kerîm {yani, bana üstün} tuttuðuna..." (Ýsrâ/62)
    Andolsun biz Ademoðullarý'ný tekrîîn ettik {yani, üs*tün tuttuk}. (Ýsrâ/70)
    ...ona ikrani eder (yani, onu üstün tutar} ve ona ni*metler verirse, "Rabbim bana ikram etti" (yani, beni üstün tuttu} der. (Fecr/15) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    82. Mesel


    Mesel, dört þekilde tefsir edilir:
    1. Mesel; benzerlik, benzer þeyler I benzer durumlar anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    iþte o meseller (yani, benzer durumlar} var ya, Biz onlarý insanlar için darbediyoruz (yani, vasfediyo-ruz}. (Ankebût/43)
    Allah bir mesel darbetti {yani, benzer bir durumu vasfettil. (Nahl/75, Zümer/29, Tahrîm/10)
    Ýþte onlarýn Tevrat'taki meseli. Onlarýn Ýncil'deki meseline (yani, onlarýn durumlarýnýn benzerine} ge*lince... (Feth/29)
    2. Mesel; hayat tarzý, âdet, yol, hâl ve gidiþ, davra*nýþ anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Yoksa siz, sizden önce geçenlerin mesel olmuþ halleriyle (yani, geçmiþ ümmetlerin mü'minleri için âdet olmuþ hallerle} karþýlaþmadan cennete gireceðinizi mi sandýnýz?! (Bakara/214)
    Evvelkilerin meseli ({yani, halleri}) geçti. (Zuhruf/8)
    Sizden önce geçenlerden bir mesel (yani, geçmiþ üm*metlerden azaba uðrayanlarýn hâlleri}... (Nûr/34)
    3. Mesel, ibret anlamýna kullanýlmýþtýr; þu âyetler*de olduðu gibi:
    Böylece onlarý bir selef ve bir mesel {yani, bir ibret} kýldýk; sonrakiler {yani, onlarýn ardýndan gelecekler} için. (Zuhruf/56)
    Doðrusu o [îaâ], baþka deðil, kendisine nimet verdiði*miz bir kuldur ve Biz o'nu Ýsrâîloðullarý'na bir mesel (yani, ibret} kýldýk. (Zuhruf/59)
    4. Mesel, azâb anlamýna kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Her birine {yani, geçmiþteki ümmetlerin her birine} meseller darbetmiþtik {yani, dünyada baþlarýna ine*cek azabý vasfetmiþtik /anlatmýþtýk}. (Furkân/39)
    Size meseller de darbettik (yani, geçmiþ ümmetlerin baþýna gelen azâblarý da anlattýk}. (Ýbrâhîm/45)
    Bu buyrukla Mekke kâfirleri korkutulmaktadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  7. #47

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    83. En-Nüþûr


    en-Nüþür, dört þekilde tefsir edilir:
    1. en-Nüþûr, hayat canlýlýk manasýnda kullanýl-mýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O, semadan [yukarýdan/bulutlardan] belli bir ölçü ile su indirendir. Onunla Ölmüþ bir beldeyi neþrettik (yani, ölmüþ bir beldeye canlýlýk I hayat verdik}. Ýþte siz de böyle çýkarýlacaksýnýz. (Zuhruf/11)
    Allah odur ki, rüzgârlarý gönderir de bir bulut kaldý*rýp onu ölmüþ bir beldeye sevkeder, derken ona ölü*münün ardýndan hayat verir. Ýþte nüþûr da böyledir (yani, ölü topraðýn su ile canlanýp bitkiler bitirdiði gibi, siz de ölümünüzün ardýndan dirileceksiniz /ha*yat bulacaksýnýz}. (Fâtýr/9)
    2. en-Nüþûý?'kelimesi, ba's: diriliþ jdiriltiliþ mana*sýnda kullanýlmýþtýr; ki þu âyetlerde böyledir:
    Onlar ne ölüme, ne hayata, ne de nüþûra mâlikler (ya*ni, onlar ne de diriltmeye: Ölüleri diriltmeye kadirler}. (Furkân/3)
    Arzdan ilahlar edindiler; onlar mý neþredecekler (yani, arzdan ölüleri onlar mý diriltecekler}'?! (Enbiyâ/21)
    Ve nüþûr (yani, ölümün ardýndan diriliþ (diriltilmek suretiyle dönüþ)} Onadýr. (Mülk/15)
    Hayýr, onlar nüþûr ümit etmiyorlar {yani, (ölümden sonra) diriltilmekten haþyet duymuyorlar}. (Fur-kân/40)
    3. Neþr kelimesi, yaymak I yayýlmak manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ve rahmetini neþredendir (yani, rahmetini: yaðmuru yayandýr}. (Þûrâ/28)
    Rabbiniz size rahmetinden neþretsin {yani, rýzkýný si*ze yaysýn}. (Kehf/16)
    Ve O ki, rahmetinin önünde rüzgârlarý neþrediciler [nuþran] Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (yani, rüzgârlarý ve bulutlarý yaðmur için yayýcýlarj olarak göndermekte... (Furkân/48)
    Bunun bir benzeri de A'râf sûresinde yer almaktadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    ...ve rahmetinin Önünde rüzgârlarý neþredicilet [nuþ-ran/ Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (yani, rüzgârlarý ve bulutlarý, yaðmur için ya-yýcýlar} olarak gönderen mi?! (Neml/63)
    ...sonra, beþer olup intiþar ediyorsunuz (yani, yayýlý*yorsunuz}. (Rûm/20)
    4. en-Nüþûr kelimesi, daðýlmak I ayrýlmak anla*mýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    ...yemeði yedinizmi hemen intiþar edin (yani, daðý*lýrý}! (Ahzâb/53)
    Artýk o salât tamamlandým! arzda intiþar edin jyanl, daðdýn}! (Cuma/10)
    Gündüzü de bir nüþûr (yani, onda rýzýk aramak için daðýldýklarý bir vakit} yaptý. (Furkân/47)
    Mukâtil b. Süleyman'ýn -Yüce Allah'ýn rahmeti üzerine olsun- el-Eþbah ve'n-Nezâir (adlý eser)inden birinci cüz bu*rada taniamlanmaktadýr. Yüce Allah'ýn izniyle ikinci cüz bunun akabinde gele*cektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    Devamý Akþama

  8. #48

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Devamý

    Bismil lâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm

    84. Ersâhâ


    Ersaha, iki þekilde tefsir edilir:
    1. Ersâhâ; tesbit etmek /sabitleþtirmek, saðlamlaþ*týrmak manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Daðlarý irsa' etti [ersâhâ] {yani, yeryüzü, üzerindeki-lerle birlikte zeval bulmasýn diye yerleri daðlarla sað*lamlaþtýrdý!. (Nâziât/32)
    Ve râsiyât (yani, sabit} kazanlar... (SebeV13)
    Onda/orada revâsî {yani, arzý, kendileriyle tesbit et*mek I saðlamþtýrmak için daðlarý ona aðýr baskýlar olarak} býraktýk. (Kaf/7)
    2. Mursâhâ, demir atma I gerçekleþme zamaný ma*nasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Sana Saat'i, onun ne zaman irsah edeceðini [mursâ*hâ] {yani, ne zaman demir atacaðýn I gerçekleþeceði*ni} soruyorlar. (A'râf/187)
    Sana Saat'i, onun ne zaman irsah edeceðini [mursâ*hâ] {yani, ne zaman demir atacaðýný /gerçekleþeceði*ni} soruyorlar. (Nâziât/42) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    85. Ev


    Ev, üç þekilde tefsir edilir:
    1. Ev; bilakis I aksine, hattâ manasýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Biz o'nu yüzbine, ev {yani, hattâ} daha ziyadesine gönderdik. (Sâffât/147)
    Saat'in emr'i ise baþka deðil, bir göz kýrpma gibi, ev {yani, hattâ} o daha yakýndýr/kýsadýr. (Nahl/77)
    Qâbe qavseyni [bir yayýn iki ucu/iki yay kadar] oldu, ev {yani, hattâ} daha yakýn. (Necm/9)
    2. Ev kelimesindeki —elif harfinin sýla [fazladan gelmiþ] olmasý sebebiyle- ve manasýnda kullanýlmasý; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Belki tezekkür eder, ev (yani, ve} haþyet duyar. (Tâ-Hâ/44)
    ...ev {yani, ve} tezekkür edecekti. (Abese/4)
    Belki ittiqa ederler, ev {yani, ve} {Kur'âýý} onlar için bir zikr ihdas eyler. (Tâ-Hâ/113)
    ...bir özr ev {yani ve} uyarý olmak üzere. (Mürselât/6)
    3. Ev, muhayyerlik ifade eder; þu âyetlerde olduðu gibi:
    ...on miskini-fakiri doyurmak, ev {yani veyaj giydir*mek, ev {yani veyaj bir kole-cariye azad etmektir. {yani, bunlardan birini seçmekte muhayyersiniz}. (Mâide/89)
    Katledilmeleri ev {yani, veya} asýlmalarý ev {yani, ve*ya} ellerinin kesilmesi {yani, bunlardan birini seç*mekte muhayyersiniz}.., (Mâide/33)
    Ona oruçtan, ev {yani, veyaj sadakadan, ev {yani, ve*ya} kurbandan fidye vardýr {yani, o, bunlardan birini seçmekte muhayyerdir}. (Bakara/196) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  9. #49

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    86. Em


    Em, üç þekilde tefsir edilir:
    1. Em lafzýndaki mim harfinin sýla (yani, hem*zenin soru edatý anlamý alýnarak, mim harfini?! ulama edatý) olmasý; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Yoksa [em] bir þeysiz mi/bir sebeb olmadan mý halke-dildiler?! (Tûr/35)
    Burada mim harfi sýladýr; dolayýsýyla em huliqû min-ðayri þey'in ibaresi, e huliqû min-ðayri þey'in [yoksa bir þeysiz mi/bir sebeb olmadan mý halkedildiler?!] anlamýndadýr.
    Yoksa [em] kýzlar O'nun mu?! (Tûr/39)
    Burada da mim harfi, sýladýr; (dolayýsýyla em le-hu'l-benâtu ifadesi, e lehu'l-benâtü [yoksa kýzlar O'nun mu?!] demektir).
    2. Em; hattâ, bilakis /aksine manasýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Em {yani, aksine} sözden bir zahir (söylüyorsunuz). (Ra'd/33)
    Em, burada, Yoksa ... mü ...? manasýnda deðil, ak*sine [bel] manasýnda olup, ibare "Aksine sözden bir zahir söylüyorsunuz" manasýndadýr.
    Em {yani, aksine} ben o'ndan daha hayýrlýyým. (Zuh-
    Em burada, "Yoksa ... deðil miyim?" manasýnda de*ðil, aksine [bel] manasýnda olup, ibare "Aksine ben o'ndan daha hayýrlýyým" anlamýndadýr.
    Onlar, "Em {yani, aksine} biz birbirine yardým eden bir topluluðuz" diyorlar. (Kamer/44)
    Em burada da, Yoksa ... mu? manasýnda deðil, ak*sine [bel] manasýnda olup, ibare "Aksine biz birbiri*ne yardým eden bir topluluðuz" diyorlar anlamýn*dadýr.
    3. Em edatý, veya I ya da i yahut manasýnda soru edatý olarak da kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Em {yani, yahut} sema hakkýnda emin mi oldunuz; üzerinize ölümcül bir fýrtýna göndermesinden?! (Mülk/17)
    Em {yani, yahut} sizi tekrar oraya iade edip de... (Ýsrâ/69) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    87. Mâ-Beyne Eydîhim Ve Mâ-Halfehum


    Mâ-beyne eydîhim ve mâ-halfchum ibaresi, dört þe*kilde tefsir edilir:
    1. Mâ-beyne eydîhim ifadesi, halkediliþleri öncesi olanlar; ve mâ-halfehum ifadesi ise halkediliþleri son-rasý olanlar manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    O, mâ-beyne eydîhim {yani, onlarýn! meleklerin kediliþleri öncesi olanlarý} ve mâ-halfehum {yani, on*larýn I meleklerin halkediliþleri sonrasý olanlarý} bilir. (Bakara/255)
    Mâ-beyne eydînâ {yani, halkediliþimiz öncesi olanlar} ve mâ-halfenâ {yani, halkediliþimiz sonrasý olan*lar}... (Meryem/64) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    O, mâ-beyne eydîhim {yani, onlardan I meleklerden Önce olanlarý} ve mâ-halfehum {yani, onlardan I me*leklerden sonra olanlarý} bilir. (Tâ-Hâ/110)
    2. Beyne eydîhim, âhiret; ve halfehum dünya için kullanýlmýþtýr; -Cebrail'in aðzýndan dile getirilen- þu âyetlerde olduðu gibi:
    Mâ-beyne eydînâ {yani, âhiretteki her þeyi ve mâ-halfe*nâ {yani, dünyadaki her þey} Onundur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Meryem/64)
    Sonra, sokulacaðým; min-beyni eydîhim {yani, âhiret tarafýndan gelerek, onlara ölümden sonra asla diriliþ olmadýðýný bildireceðim} ve min-halfîhim {yani, dün*ya tarafýndan gelerek, onu gözlerine güzel gösterece*ðim}. (A'râf/17)
    Onlara þeytanî dürtüleri musallat ettik. Onlar da on*lara mâ-beyne eydîhim {yani, Ölümden sonra ahirette asla diriliþ olmadýðý fikrini} ve mâ-halfehum {yani, dünyayý: ?na'siy etleri Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. gözlerine} güzel gösterdiler. (Fussilet/25)
    Onlara denildiði vakit: "Mâ-beyne eydîkum {yani, âhiret azabýna karþý} ve mâ-halfekum {yani, dünya azabýna karþý} ittiqa edin..." (YâSîn/45)
    3. Mâ-beyne eydîhim ve mâ-halfehum ibaresi, dün*yada öncelik ve sonralýk ifade eder; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Min-beyni yedeyhi (yani, ondan önce Hûd ve Salih gibi kavimlerine gönderilen rasûller geçmiþti} ve min-halfi-hi {yani, ondan sonra da, "Allah'tan baþkasýna ibâdet etmeyin!" diyen} uyarýcýlar gelip geçmiþti. (Ahkâf/21)
    Hani rasûlleri onlara geldiði vakit, min-beyni eydî*him (yani, onlardan; Hûd ve Salih'ten Önce geçen ra*sûller kavimlerine} "Allah'tan baþkasýna ibâdet etme*yin..." (Fussilet/14)
    4. Mâ-beyne eydîhim ve mâ-halfehum ibaresiyle, akraba, aþiret kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Sema ve arzdan, mâ-beyne eydîhim {yani, önlerinde-kileri} ve mâ-halfehum {yani, arkasýndakileri} gör*müyorlar mý? (Sebe'/9)
    Çünkü Âdemoðlu önünden de, arkasýndan da se*mayý ve arzý görüyordu.
    Min-beyni eydîhim {yani, önlerinden} bir sed ve min-halfýhim {yani, arkalarýndan} bir sed çektik. (YâSîn/9) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  10. #50

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    88. El-'Âlemîn


    el-'Âlemîn, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. el-'Âlemîn ile, hasseten insanlar ve cinler kasde*dilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Hamd, 'âlemînin {yani, insanlar ve cinlerin} rabbi Al*lah'ýndýr. (Fâtiha/2)
    'Âlemîne (yani, insanlara ve cinlere} uyarýcý olsun di*ye... (Furkân/1)
    O, baþka deðil, âlemin {yani, insanlar ve cinler} için bir hatýrlatmadýr. (Tekvîr/27)
    Bunun bir benzeri de Sâd sûresinde bulunmakta*dýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    2. el-'Âlemîn lafzý ile, kendi zamanlarýndaki 'âlem*ler [insanlar] kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ey Ýsrâîloðullarý! Size verdiðim nimetlerimi ve sizi 'âlemin {yani, kendi zamanýndaki 'âlemler [insanlar]} üzerine tafdil ettiðimi hatýrlayýn! (Bakara/47)
    Andolsun ki Biz onlarý bir ilm üzere 'âlemin {yani, ken*di zamanýndaki 'âlemler [insanlar]} üzerine ihtiyar et*miþtik. (Duhân/32)
    Onlarý {yani, Ýsrâîloðullarý 'nýj âlemin {yani, kendi zamanlarýndaki 'âlemler [insanlar]} üzerine tafdil et*miþtik. (Câsiye/16)
    Bunun bir benzeri de yine ayný sûrede geçmekte*dir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    3. el-'Alemîn ile, Adem'den Kýyâmet'e kadar -kendi cinsinden- gelecek tüm insanlar kasdedilmiþtir; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Þüphesiz ki {ey Meryem} Allah seni seçti ve tahir kýldi, hem de âlemin kadýnlarý (yani, Adem'den itibaren bütün kadýnlarýn) üzerine seçti. (Al-i Ýmrân/42)
    'Alemin (yani, Adem'den Kýyamet'e kadarki bütün in*sanlar} için bereketler verdiðimiz arza... (Enbiyâ/71)
    4. el-'Alemin kelimesi ile, Nûh'dan sonrakiler kas-dedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Âlemin (yani, Nuh'tan sonraki insanlar) içinde Nuh'a selâm (yani, Nuh'un ardýndan o'na yapýlan güzel senalar). (Sâffât/79)
    Bununla Nûh'dan sonra insanlar tarafýndan o'na yapýlacak güzel övgüler kas de dilmektedir.
    5. el-'Âlemîn ile, Ehl-i Kitap kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Yoluna gücü yetenlerin O Ev'i haccetmesi Allah'ýn in*sanlar üzerindeki bir hakkýdýr. Artýk kim nankörlük ederse þüphesiz ki Allah, âleminden (yani, Ehl-i Ki-tap'tan -çünkü onlar kaccýn farz olduðu görüþünde deðillerdi-} ganidir. (Al-i Ýmrân/97) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    89. El-Ýnzâr


    en-Nüzur, üç þekilde tefsir edilir:
    1. en-Nüzur, sakýndýrmak anlamýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ýnsanlarý inzâr et (yani, Mekke kâfirlerini, azâb ile sakýndýr). (Yûnus/2)
    Kendilerini inzâr etmen (yani, sakýndýrman! ile inzâr etmemen (yani, sakýndýrmaman} onlar için birdir: îmân etmezler. (Bakara/6)
    Atalarýnýn inzâr edildiði (yani, sakýndýrýldýðý) gibi, bir kavmi Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. -ki gafil durumdalar- inzâr etmen (yani, atalarýnýn sakýndýrýldýðý gibi, Kur'ân-ý Kerîm'deki tehditler ile bir kavmi sakýndýrman} için... (Yâ-Sîn/6)
    Kendilerini inzâr etmen (yani, sakýndýrman} ile inzâr etmemen (yani, sakýndýrmaman) onlar için birdir: îmân etmezler. (Yâ-Sîn/10)
    2. en-Nüzur, haber manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Bu da evvelki nüzurdan (yani, geçmiþ ümmetlerin haberlerinden) bir nezirdir (yani, bir haberdir}.
    Onlara döndükleri zaman kavimlerini inzâr etsinler (yani, kavimlerine haber versinler}. (Tevbe/122)
    3. en-Nüzur lafzý ile, rasûller kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Semûd, nüzuru (yani, rasûlleri) yalanladý. (Kamer/23)
    Lût kavmi nüzuru (yani, rasûlleri) yalanladý. (Ka*mer/33)
    Andolsun Al-i Fir'avn'a da nüzur (yani, rasûller} gel*miþti. (Kamer/41)
    ...Size bir nezîr (yani, rasûl) gelmedi mi? Cevab ver*diler: "Evet, doðrusu bize bir nezîr (yani, rasûl} gel*miþti." (Mülk/8-9)
    Sen sadece bir nezirsin (yani, rasûlsünj. (Hûd/12) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

Sayfa 5/10 ÝlkÝlk 12345678910 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •