Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 6/10 ÝlkÝlk 12345678910 SonSon
98 sonuçtan 51 ile 60 arasý

Konu: KUR'ÂN TERÝMLERÝ SÖZLÜÐÜ

  1. #51

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    90. El-Medd


    Nemüddehum [onlarý meddetmekj, beþ þekilde tef*sir edilir:
    1. Nemüddehum [onlarý meddetmek]; onlarý götür*mek, sokmak, sürüklemek manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Yemudduhum Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. {yani, onlarý sürüklüyor}, tuðyanlarý
    (yani, dalâletleri) içinde b o çalarlarken. (Bakara/15)
    Kardeþleri ise onlarý ðayy içinde meddederler (yani, sürüklerler}] (A'râf/202)
    2. Nemüddühum [onlara meddetmekj, onlara ver*mek/ihsan etmek manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Kendilerine sadece mal ve oðullardan meddetmekle {yani, ihsan etmekle}... (Mü'minûn/55)
    Size inallar ve oðullar meddetsin {yani, ihsan etsin}... (Nûh/12)
    Size mallar ve oðullar meddettik {yani, ihsan ettik}. (Ýsrâ/6)
    Rabbinizin size meddetmesi {yani, ihsan etmesi/ yet*mez mi: indirilen meleklerden üçbini ile?! (Âl-i Ým-rân/124)
    Size icabet emiþti; "Muhakkak Ben meddediyorum
    {yani, müslümanlara ihsan ederek yardým etmiþti}: meleklerden peþpeþe bini ile" diye. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Enfâî/9)
    3. el-Medd kelimesi, kesintisiz/sürekli/daimi de*mektir; þu âyette olduðu gibi:
    Memdûd {yani, daimi/sürekli} gölge... (Vakýa/30)
    4. el-Medd, yaymak manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Rabbinin gölgeyi nasýl meddettiðini {yani, tan yerinin aðarmasýndan itibaren güneþin doðuþuna kadar göl*geyi bütün dünyada nasýl yayýp uzattýðýný} görmüyor musun? (Furkân/45)
    O ki, arzý meddetti {Kabe'nin altýndan arzý yayýp dö*þedi}. (Ra'd/3)
    Arzý da meddettik {Kabe'nin altýndan yayýp döþedik}. (Hicr/19)
    Bunun bir benzeri de Kaf sûresinde geçmektedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    5. Müddet lafzý, düzlenmek jdümdüz edilmek ma*nasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Arz meddedildiði {yani, dümdüz edilip de üstünde bulunanlar içine girdiði}... (Ýnþikak/3) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    91. Et-Tuðyân


    et-Tuðyân, dört þekilde tefsir edilir:
    1. et-Tuðyân, dalâlet manasýnda kullanýlýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Onlarý sürüklüyor, tuðyanlarý {yani, dalâletleri} için*de bocalarlarken. (Bakara/15)
    Bizimle karþýlaþmayý ummayanlarý tuðyanlarý {yani dalâletleri} içinde býrakýrýz da bocalar dururlar. (Yû*nus/11)
    Rabbimiz! Oiiu ben tuðyan ettirmedim {yani, onu ben dalâlete düþürmedim}; ve lakin kendisi derin bir da*lâlet içinde idi. (Kaf/27)
    Aksine siz tuðyan etmiþ {yani, dalâlete düþmüþ} bir kavm idiniz. (Sâffât/30)
    Bu böyle. Tuðyan etmiþler {yani, dalâlete düþmüþler} için ise, muhakkak þerr bir meâb {yani, merci} var*dýr. (Sâd/55)
    Benzeri bir buyruk da Nebe sûresinde geçmekte*dir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    2. Tuðyan, isyan manasýnda kullanýlýr; þu âyetler*de olduðu gibi:
    Fir'avn'a git; çünkü o tuðyan {yani, o, Allah'a isyan} etti. (Tâ-Hâ/24)
    Onda tuðyan etmeyin {yani, menn ve selva'yý sakla*yarak Allah'a isyan etmeyin}. (Tâ-Hâ/81)
    3. et-Tuðyân, yükseklik ve çokluk manasýnda kulla*nýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Þüphesiz ki, su tuðyan ettiðinde {yani, su çoðalýp yükseldiðinde} sizi gemide Biz taþýdýk. (Hâkka/11)
    4. et-Tuðyân, zulm manasýnda kullanýlýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Göz kaymadý ve tuðyan etmedi/taþmadý. (Necm/17) Mîzânda tuðyan {yani, zulm} etmeyin! (Rahmân/8) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  2. #52

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    92. El-Ýþtirâ'


    el-Ýþtirâ', üç þekilde tefsir edilir:
    1. Ýþtira, ihtiyar etmek [seçmek I tercih etmek] anla*mýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ýþte onlar {yani, Yahudilerin ileri gelenleri), hidâyet karþýlýðýnda dalâleti iþtira' etmiþlerdir {yani, kendisi*ne îmân edilmesi için gönderilen Muhammed'i inkâr etmeyi ihtiyar I tercih etmiþlerdir}. (Bakara/16 ve 175)
    Allah'ýn indirdiði kitaptan bir þeyi gizleyip de onu az bir pahaya iþtira' edenler (yani, basit bir dünyalýk karþýlýðýnda Muhammed'i inkârý seçenler I ihtiyar edenler} var ya... (Bakara/174)
    insanlardan kimisi, lehve'l-hadîsi iþtira' ederler {yani, bâtýl sözleri Kur'ân'a ihtiyar I tercih ederler: Kur'ân'ý seçecek yerde boþ sözleri seçerler}. (Lokmân/6)
    2. el-Iþtirâ' lafzý, satýn almak manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Þüphesiz Allah mü'minlerden canlarýný ve mallarým, cennet karþýlýðýnda iþtira' etmiþtir {yani, satýn almýþ*týr}. (Tevbe/111)
    3. Ýþterav lafzý, satmak anlamýna gelir; þu âyette olduðu gibi:
    Kendilerini iþterâ' ettikleri (yani, kendilerini sattýk*larý} þey ne kötüdür; Allah'ýn indirdiklerine küfret*mek karþýlýðýnda... (Bakara/90)
    Bunun benzeri bulunmamaktadýr Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (yani, iþterâ' kelimesinin ''satmak /sattý anlamýnda kullanýldýðý baþka âyet yoktur). Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    93. En-Nâr


    en-Nâr, üç þekilde tefsir edilir:
    1. en-Nâr; nur, aydýnlýk I ýþýk manasýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Ben cidden bir nâr (yani, nûr [ýþýk I aydýnlýk]} hisset*tim. (Tâ-Hâ/10)
    Bunun bir benzeri de Nemi Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve Kasas Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. sûrelerin*de yer almaktadýr.
    2. en-Nâr lafzý, Yahudilerin, Nebi (o'na ve o'nun âline salât u selâm olsun) ile savaþmayý kararlaþtýrma*larým ifade etmek üzere þu âyetteki meselde kullanýl*mýþtýr:
    Onlar ne zaman harb için bir ateþ yaktýlarsa lyani, Yahudiler ne zaman Nebi ile savaþmak üzere karar uerdilersel, Allah onu söndürdü lyani, onlarýn birlik*lerini daðýtmak suretiyle onu söndürdü}. (Mâide/64)
    3. en-Nâr kelimesi, yakan þey: ateþ manasýna gelir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O nârdan lyani, cehennem ateþinden} ittiqa edin; [ko*runun]; onun yakýtý/tutuþturucusu insanlar ve taþ*lardýr. (Bakara/24)
    Bunun bir benzeri de Tahrîm sûresinde geçmekte*dir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    O tutuþturulmuþ nâr lyani, ateþ}... (Buruc/3) Benzeri buyruklar çoktur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  3. #53

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    94. El-A'mâ


    el-A'mâ, üç þekilde tefsir edilir:
    1. el-A'mâ kelimesi, kalbin Ikalb gözünün körlüðü manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Çünkü (sadece) gözler a'mâ [kör] olmaz, göðüslerdeki kalbler de a'mâ [kör] olur. (Hacc/46)
    Saðýrdýrlar, dilsizdirler, a'mâdýýîar (yani, kalbleri/kalb gözleri kördür}. Onun için onlar akletmezler {yani, hi*dâyeti akleimezlerj. (Bakara/171)
    A'mâ (yani, kalbi I kalb gözü kör olup da hidâyeti kal*biyle görmeyen kâfir} ile, basîr bir olmaz. (Fâtýr/19)
    Onlardan sana bakanlar da vardýr, fakat a'mâlarý {kalb*leri/kalb gözleri kör olanlarý} sen mi hidâyete iletecek*sin; üstelik {hidâyetten yana} basiretleri de yokken?! (Yûnus/43)
    Kim burada a'mâ ise (yani, Yüce Allah'ýn, "Andolsun ki biz Ademoðullarý'ný tekrlm ettik" (Ýsrâ/70) âyetinde sözkonusu edilen hususta kimin kalbilkalb gözü kör olup Rabbini tanýmaz ve O'nu birlemez ise), o, âbiret-te de a'mâdýr [basiretsizdir], yol itibariyle de þaþkýn*dýr. (îsrâ/72)
    2. el-A'mâ, körlük /gözün körlüðü demektir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Kendisine o a'mâ {yani, kör/gözleri görmeyen kiþi} geldi diye. (Abese/2)
    A'mâya {yani, kö. ý/gözleri görmeyene} harec yoktur. (Nûr/61)
    Feth süresindeki buyrukta da bu anlamdadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    3. A'mâ kelimesi, hüccetten/delilden yana kör, hüc-cetsiz I delilsiz manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette böy*ledir:
    Ve onu Kýyamet Günü a'mâ olarak {yani, Bana [Al*lah'a] karþý hüccetsiz /hüccetten yoksun bir halde} hasrederiz. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    95. El-Basar


    el-Basar, üç þekilde tefsir edilir:
    1. el-Basar, kalb ile gören manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Onlardan sana bakanlar da vardýr, fakat a'mâlan sen mi hidâyete ileteceksin; üstelik basiretleri de yokken (yani, kalbleriyle hidâyeti de gönnüyorlarken}?! (Yû*nus/43)
    A'mâ ile basîr {yani, kalbi îmân ile gören: mü'minj bir olmaz. (Fâtýr/19)
    Onlarý sana bakar görürsün. Halbuki onlarýn basiret*leri yoktur (yani, kalbleriyle görmezler}. (A'râf/198)
    2. el-Basýr, gözlerle görmek anlamýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Bu sebeble onu semi', basîr (yani, gözleriyle gören} yaptýk. (Ýnsan/2)
    Derhal basîr oldu (yani, gözleri görmeye baþladý}. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Yûsuf/96)
    Bugün basarýn (yani, gözlerinin görmesi) pek keskin*dir. (Kaf/22)
    3. el-Basîr kelimesiyle, hüccetten /delilden yana ba*siret sahibi kasdedilir; þu âyette olduðu gibi:
    Oysa ben basîr (yani, dünyada hücceti delil getirme gücüne sahibi idim. (Tâ-Hâ/125) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  4. #54

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    96. Es-Semî'


    es-Semî', iki þekilde tefsir edilir:
    1. Semt, kalble imâný iþitmek manasýnda kullaný*lýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Sem'e güç yetiremiyorlardý (yani, kalbleriyle îmâný iþitmeye takatleri yoktu}. (Hûd/20)
    Sem'e (yani, kalbleriyle îmâný iþitmeye} güçleri yok*tu. (Kehf/101)
    2. Semt, kulaklarla iþitmek manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Bu sebeble onu semi' (yani, kulaklarýyla iþiten), basîr yaptýk. (Ýnsan/2)
    Doðrusu biz îmâna nida eden bir münâdi (yani, o Nebi'yil semf ettik ((yani, kulaklarýmýzla iþittik)}. (Âl-i Ýmrân/193) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    97. El-Mevt


    el-Mevt, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. el-Mevt ile, halkedilmemiþ nutfe -ki bu, suret ve*rilmemiþ canlýdýr- kasdedilmiþtir; þu âyetlerde böyle*dir:
    Halbuki siz ölüler (yani, halkedilmemiþ nutfelerj idi*niz size hayat verdi (yani, sizi halketti ve size ruhlar verdi). (Bakara/28)
    Bizi iki kere mevt ettin (biz birinci ölüm demek olan nutfeler halinde bulunuyor iken bizi halkettin}... (Mü'min/11)
    Hayy'dan (yani, canlýdan) meyyiti (yani, nutfeyi} çý*karýrsýn. (Âl-i Ýmrân/27)
    Yûnus Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve Rûm Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. sûrelerinde de bu þekildedir.
    2. el-Meyyit ile, tevhidden sapmýþ I dalâlette olan kimse kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Meyyit (yani, hidâyetten sapmýþ I dalâlette) iken ken*disine hayat (yani, hidâyet} verdiðimiz... (En'âm/122)
    Hayylar [diriler] (yani, mü'minler) ile emvât [ölüler]
    (yani, ölüler mesabesinde bulunan kâfirler} bir ol*maz. (Fâtir/22)
    Bu, Yüce Allah'ýn kâfirler ile mü'minler için dar-bettiði bir meseldir.
    Doðrusu sen mevtaya {yani, îmâný iþitmek hususunda ölü*ler mesabesinde olan kâfirlere! iþittiremezsin. (Nemi/80)
    Bunun bir benzeri de Enbiyâ sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    3. el-Meyyit ile, topraðýn verimsizliði ve nebatýn az*lýðý kasdedilmiþtir; ;þu âyette olduðu gibi:
    Rahmetinin jönünde rüzgârlarý müjdeci olarak gönde*ren O'dur. Nihayet bunlar aðýr yüklü bulutlarý hafif birþey gibi kaldýrdýklarýnda Biz onlarý meyyit {yani, nebatsýzhktan dolayý ölmüþ} bir beldeye sevkederiz de... (A'râf/57)
    Bunun bir benzeri de Fâtýr Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve Yâ-Sîn Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. sûresinde geçmektedir.
    (Kur'ân'da geçen) beldeten meyten [ölmüþ belde] ve el-ardu'l-meyte [ölmüþ arz] ibareleri, "kurak ve ve*rimsiz toprak" ve ahyeynâhâ [onu canlandýr*dýk I ona hayat verdik] ifadeleri de "bitkiyle onu canlandýrdýk" demektir.
    4. el-Meut lafzý ile, dünyadaki rýzkýný tüketmemiþ olduðu halde, ceza olmak üzere ruhun I canýn alýnmasý kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Sonra (ey Isrâîloðullarýj þükredesiniz diye mevtinizin ardýndan sizi ba's ettik (yani, ey îsrâîloðullan, Mû-sadan taleb ettiðiniz þeyler dolayýsýyla -ceza olmak üzere- sizi öldürdük, ardýndan da tekrar dirilttik). (Bakara/56)
    O kimseler ki, hazere'1-mevt [ölüm korkusuyla] di*yarlarýndan çýktýlar -ki onlar binlerce kiþiydi- bu*nun üzerine Allah onlara, "Mevt olun [ölün]!" dedi. (Bakara/243)
    Onlar da öldüler ve sekiz gün ölü olarak kaldýlar. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bunun ardýndan Allah onlarý tekrar diriltti.
    5. el-Mevt kelimesinin, bizatihi mevt [ölüm]: ecellerin gelmesi sonucu ruhlarýn I canlarýn çýkmasý -ki bu da, ölen kimsenin dünyaya dönüþünün sözkonusu olmadýðý ölümdür- manasýnda kullanýlmasý; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Þüphesiz sen de meyyit olacaksýn [öleceksin], þüphe*siz onlar da meyyit olacaklar [ölecekler]. (Zümer/30)
    Her nefis mevti tadacaktýr. (Âl-i Ýmrân/185)
    Buradaki "Ölüm", kiþinin Diriliþ Günü'ne kadar tekrar dünyaya dönmesinin sözkonusu olmadýðý Ölümdür. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  5. #55

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    98. El-Hayât


    el-Hayât, altý þekilde tefsir edilir:
    1. el-Hayât, birinci halkediliþin ve ruhun üfleniþi-nin ardýndan verilen hayât manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Siz emvât idiniz de size hayât verdi {yani, nutfeler halindeyken sizi halketti ve size ruhlar verdi}. (Baka*ra/28)
    Ýki kere ihya ettin {yani, iki kere hayât verdin -hayâ*týn ilki, rahimlerdeyken suret verip rûh üflemesidir-}. (Mü'min/11)
    Meyyitten {yani, nutfeden} hayyý {yani, canlýyý} çýka*rýrsýn. (Âl-i Ýmrân/27)
    O ki, size hayât verdi {yani, sizi halketti ve ruhlar verdi}. (Hacc/66)
    De ki: "Allah'týr size hayat veren" {yani, -halketmeyi baþlatan anlamýnda- sizi yaratan}. (Câsiye/26)
    2. el-Hayy [diri] ile, mü'min vasfedilmiþtir; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Hayy olaný {yani, Allah'ýn ilminde hidâyette olan mümini} uyarmak için. (Yâ-Sîn/70)
    Meyyit [ölü: kâfir] iken kendisini ihya ettiðimiz {ya*ni, îmân ile hidâyet verdiðimiz} kimse... (En'âm/122)
    Hayâttakiler {yani, mü'minler} ile emvât/ölüler {yani, kâfirler} bir olmaz. (Fâtýr/22)
    3. el-Hayât, beka [kalýcýlýk] manasýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ey lübb sahihleri! Kýsasta sizin için hayât {yani, be*ka/kalýcýlýk} vardýr. (Bakara/179)
    Kim de ona hayât verirse, bütün insanlara hayât ver*miþ gibi olur. (Mâide/32)
    Kadýnlarýnýzý hayâtta býrakýyorlardý {yani, kadýnlarý*nýzý (öldürmemek /sað býrakmak suretiyle) kalýcý ya*pýyorlardý}. (Bakara/49)
    Bunun bir benzeri de A'râf Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve Ýbrahim Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. sûresin*de bulunmaktadýr.
    4. el-Hayât ile, topraðýn nebat ile canlanmasý kas-dedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Bulutlarý kaldýrýr; derken onu ölmüþ {yani, nebatý bu*lunmayan} bir beldeye sevkeder; derken onunla arza, ölümünün ardýndan hayat verir {yani, topraðý envayý çeþit nebat bitirmek suretiyle canlandýrýr}. (Fâtýr/9)
    Arzýn hayât bulmasý/canlanmasý, bitki bitirmesidir.
    Bunun bir benzeri de YâSîn Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve baþka sûrelerde bulunmaktadýr.
    5. el-Hayât, dünyada bir rýzýk ve bir eser býrakmak*sýzýn Kýyamet Gününden önce ibret olmak üzere verilen hayât manasýnda kullanýlmýþtýr; ki þu âyette bu tür bir hayât sözkonusudur:
    Allah'ýn izniyle ölülere hayât veririm/Ölüleri dirilti*rim. (Al-i Ýmrân/49)
    Hz. Isâ, Ýsrâîloðullarý'na —kendisini tasdik etmeleri için- ibret olmak üzere Allah'ýn izniyle ölüleri di-riltirdi. Bu meyanda Sâm b. Nuh'u diriltmiþ ve o da insanlarla konuþmuþ, sonra da Ölmüþ ve eski haline dönmüþtü. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Bunun bir ^enzeri de Mâide sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    6. el-Hayât ile, sonrasýnda Ölümün sözkonusu ol*madýðý Kýyamet Günündeki hayât kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Doðduðu gün, öleceði gün ve hayy (yani, ölümün ar*dýndan diri} olarak ba's edileceði gün {yani, Kýyamet Günü} selâm o'nun (Yahya'nýn} üzerine. (Meryem/15)
    (Isâ dedi ki}: "Doðduðum gün, öleceðim gün ve hayy (yani, ölümün ardýndan diri} olarak ba'sedileceðim gün (yani, Kýyamet Günü} selâm benim üzerime. (Meryem/33)
    Öyleyse mevtaya [ölüye], (Kýyamet Günü} hayât ver*meye kadir deðil mi? (Kýyâme/40)
    Benzeri âyetler çoktur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    99. Darb


    Darb, beþ türlü tefsir edilir:
    1. ed-Darb, seyr [yürümek /seyahat etmek] mana*sýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Arzda darbettiðiniz (yani, seyahat ettiðiniz} zaman... (Nisâ/101)
    Diðer bir kýsmýnýn da arzda darbedeceklerini (yani, seyahat edeceklerini}... (Müzzemmil/20)
    2. ed-Darb, el (ya da eldeki silah) ile vurmak mana*sýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Boyunlarýnýn üstüne darbedin (yani, elinizdeki silah*larla vurun}; onlarýn parmaklarýndan her birine (ya*ni, herbir azasýna} darbedin {yani, elinizdeki silah*larla vurun}.' (Enfâl/12)
    Küfredenlerle karþýlaþtýðýnýzda boyunlarýný darbedin (yani, elinizdeki silahlarla vurun}! (Muhammed/4)
    Onlarý darbedin (yani, o kadýnlara iz býrakmayacak þekilde elinizle vurun I dövün}! (Nisâ/34)
    3. Darb, vasfetmek I benzetme yapmak [örneklendir*mek] manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Allah bir mesel darbetti {yani, Allah bir benzetme yaptý}; iki adamý, o ikisinden biri dilsiz... (NahI/76)
    Artýk Aüah hakkýnda meseller darbetmeye {yani, Al*lah'a benzerler vasfetmeyej kalkýþmayýn. (Nahl/74)
    Allah bir karyeyi mesel darbetti {yani, Allah bunun bir benzerini vasfetti). (Nahl/112)
    4. Darb, vasfetmek i örneklendirmek ve zikretmek anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Doðrusu Allah bir sivrisineði mesel darbetmekten (yani, Örnek olarak zikretmekten, sözkonusu etmek*ten} çekinmez. (Bakara/26)
    Allah bir mesel darbetti {yani, bir misal anlattý I zik*retti}. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Ýbrâhîm/24) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ýbni Meryem bir mesel olarak darbedildiðinde {yani, bir örnek olarak zikredildiðinde}... (Zuhruf/57)
    O meseller yokmu, iþte onlarý insanlar için darbedi-yoruz {yani, onlarýn niteliklerini belirterek zikrediyo*ruz}. (Haþr/21)
    5. Darb kelimesi, beyân anlamýyla uasfetmek ma*nasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Size meseller de darbettik {yani, size vasfettik ve be*yân ettik}. (Ýbrâhîm/45)
    Her birine meseller darbettik {yani, beyân ettik ve vasfettik}. (Furkân/39)
    O meseller yokmu, iþte onlarý insanlar için darbedi-yoruz {yani, beyân edip vakfediyoruz}. (Ankebût/43) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  6. #56

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    100. Fevq


    Fevq, dokuz þekilde tefsir edilir:
    1. Fevq kelimesi, daha büyük manasýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Doðrusu Allah bir sivrisineði, hatta onun fevqýni {ya*ni, ondan daha büyük olan bir þeyi} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. mesel darbet*mekten çekinmez. (Bakara/26)
    2. Fevq lafzý, efdaljdaha üstün manasýnda kulla*nýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Allah'ýn eli, onlarýn elinin fevqmdedir {yani, Allah'ýn onlara yaptýklarý, Hudeybiye Günü onlarýn yaptýklarý biat iþinden daha üstündür}. (Feth/10)
    3. Fevq kelimesi, menzil ve Allah'a yakýnlýk itiba*riyle üstünlük manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette ol*duðu gibi:
    Halbuki o ittiqa edenler, Kýyamet Günü {yani, Al*lah'a yakýnlýk ve O'nu?ý indindeki menzilleri itibariy*le} onlarýn fevqýndedir {yani, kâfirlerin üstündedir}. (Bakara/212)
    4. Fevq lafzý, daha çok I daha fazla manasýnda kul*lanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Eðer kadýnlar ikiden fevqa {yani, çok I fazla} iseler... (Nisâ/11)
    5. Fevq kelimesi, 'ala [üzerinde i üstünde] manasýn*da kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Bazýnýzý (yani, zenginleri} derecelerle bazýnýzýn (yani, fakirlerin} fevqme ref etti {yani, dünyadaki rýzk hu*susunda zenginleri fakirlerdin üstüne i üzerine yükselt*ti /çýkardý}. (En'âm/165)
    Bazýnýzý derecelerle bazýnýzýn fevqme ref ettik (yani, dünyadaki üstünlükler hususunda kiminizi kimini*zin üzerine çýkardýk I yükselttik}. (Zuhruf/32)
    6. Feuq, zafer manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Sana tâbi olanlarý, o küfredenlerin fevqýnde (yani, dünyada zafer hususunda üstünde I üzerinde} kýlaca*ðým; Kýyamet Günü'ne kadar. (Âl-i Ýmrân/55)
    7. Fevq, baþlarýnýn üstüne I üzerine manasýnda kul*lanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O tûr'u (yani, o daðý} da fevqmize {yani, baþlarýnýzýn fevqýne [üstüne I üzerine]} ref etmiþtik. (Bakara/3)
    Bunun bir benzeri de A'râf sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Onlar için, fevqlerinden (yani baþlarýnýn fevgýnden [üstünden I üzerinden]} ateþten zuleller ... vardýr. (Zü-mer/16)
    Onun fevqýnden (yani, arzýn üzerine} onda aðýr baský*lar yaptý. (Fussilet/10)
    Arzýn fevqmden (yani, yerin üstünden I üzerinden} cüsselenmiþ... (Ýbrâhîm/26)
    Ben kendimi gördüm ki, baþýmýn fevqmde (yani, ba*þýmýn üstünde I üzerinde} ekmek taþýyorum... (Yû*suf/36)
    8. Feuq kelimesiyle, Ahzâb Günü doðu tarafýndan,
    vadinin yukarý kýsmýndan gelenler kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Hani onlar (yani, Ahzâb ordusunu teþkil edenle?'} size hem fevqmizden (yani, sabah aydýnlýðýnýn geldiði do*ðu tarafýndaki vadinin üst kýsmýndan} ... gelmiþlerdi. (Ahzâb/10)
    9. Feuq kelimesi, sultan [saltanat/kudret] ve kahr Ikahredicüik anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    O, kullarýnýn fevqýnde qâhirdir (yani, O'nun sultâný-Isaltanatý, egemenliði ve emri, kullarýnýn saltanatý*nýn üstündedir}. (En'âm/18)
    (Fir'avn dedi ki}: "(Benî-Ýsrail'in) oðullarým öldürür, kadýnlarýný sað býrakýrýz. Þüphesiz biz onlarýn fev-qmde qâhiriz (yani, benim sultâným I güç ve kuvvetini ve emrim, onlarýn sultânýnýn I güç ve kuvvetinin üs*tündedir; iþte bu sultân ve mülk ile onlarý kahredece*ðim}. (A'râf/127) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    101. El-Ezvâc


    el-Ezvâc, üç þekilde tefsir edilir:
    1. el-Ezvâc kelimesi ile, birbirine helâl olan erkek ve kadýn kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Orada onlar için tertemiz ezvâc (yani, erkekler için helâl olan kadýnlar, kadýnlar için helâl olan erkekler} vardýr. (Bakara/25)
    Âl-i Ýmrân Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ile Nisa Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. sûresinde de benzeri âyet*ler vardýr.
    Siz ve ezvâcýnýz (yani, birbirine helâl olan erkek ve kadýnlar olarak} sevinç ve neþe içerisinde cennete gi*rin! (Zuhruf/70)
    Ezvâcmýzýn {yani, ey erkekler, kadýnlarýnýzýn} geriye býraktýklarýnýn yarýsý sizindir. (Nisâ/12)
    2. el-Ezuâc kelimesi, sýnýflar [cinsler, neviler, tür ve çeþitler] manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Arzý görmüyorlar mý, Biz orada her kerîm zevçten (yani, her güzel bitki sýnýfýndan I türünden} nice bitki*ler bitirdik. (Þu'arâ/7)
    Arzýn bitirdiklerinden, nefislerinden ve bilmedikleri nice þeylerden bütün ezvâcý (yani, sýnýflarý I türleri} halkeden... (Yâ-Sîn/36)
    Sekiz ezvâc {yani, (dört cinsten) sekiz sýnýf I tür}... (En'âm/143)
    Yükle ona, her zevcden {yani, her sýnýftan I cinsten (birer erkek, birer diþi olmak üzere)} iki. (Hûd/40)
    Onda iki zevç {yani, iki sýnýf ttür) yaptý. (Ra'd/3)
    Benzeri âyetler çoktur.
    3. el-Ezvâc kelimesi; denkler, birlikte olanlar, eþ ve arkadaþ olanlar manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetler*de olduðu gibi:
    Toplayýn o zulmedenleri ve onlarýn ezvâcmý {yani, þeytanlardan onlarla birlikte olanlarý, þeytanlardan onlarýn eþ ve arkadaþlarýný}. (Sâffât/22)
    Nefsler zevç edildiði (yani, kâfirlerin nefisleri þeytan*larla bir araya getirildiði} zaman... (Tekvîr/7) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  7. #57

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    102. El-Ýlm


    el-Ýlm, üç þekilde tefsir edilir:
    1. Ya'lem, görmek anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Andolsun ki, sizi deneyeceðiz; tâ ki içinizden müca-hidleri bilelim [na'lem] (yani, görelim}. (Muham-med/31)
    Çünkü Yüce Allah, fiilen cihâd etmeden önce on*lardan kimlerin cihâd edeceðini, kimlerin cihâd et*meyeceðini bilmektedir. Onun için bilelim ifadesi, burada görelim anlamýndadýr. Çünkü mücâhid, fi*ilen cihâd edinceye kadar -henüz cihâd etmemiþ olduðundan— Allah'ýn onun cihâdýný görmesi sözko-nusu deðildir, fakat onun cihâd edeceðini bilir.
    Yoksa Allah içinizden cihâd edenleri bilmeden [ya'lem] {yani, görmeden} ve sabredenleri bilmeden (yani, bela*lara sabrettiðinizi görmeden} cennete gireceðinizi mi sandýnýz?! (Âl-i Ýmrân/142)
    Yoksa Allah içinizden cihâd edenleri bilmeden [ya'lem] (yani, görmeden} býrakýlacaðýnýzý mý sandýnýz?! (Tev-be/16)
    Benzeri âyetler çoktur.
    2. el~îlm kelimesi, bizatihi Um manasýnda kullaný*lýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Sýrlarýný ve ilan ettiklerini bilir. (Bakara/77)
    Þüphe yok ki O, sözden açýða vurulaný da bilir, gizle*diðinizi dcbilir. (Enbiyâ/110)
    Bu buyruklardaki Um ile kasdedilen, "bizatihi ilim"dir. O, yaratmadan öncesini de, olaný da, ola*caðý da bilir.
    3. Bm, izin anlamýnda kullanýlýr; Hûd süresinde*ki Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. þu âyette olduðu gibi:
    De ki: "{Allah! onu ancak ilini lyani, izni} ile indirdi." (Hûd/14) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    103. Nerâ


    Nerâ, dört þekilde tefsir edilir:
    1. Yerâ, bilmek anlamýnda kullanýlmýþtýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Kendilerine ilm verilenler görür (yani, bilir} ki... (Sebe'/6)
    Allah'ýn sana gösterdiði {yani, Allah'ýn sana Kur'ân'-da öðrettiði! bildirdiði} þekilde insanlar arasýnda hük*metmen için... (Nisâ/105)
    Ve bize menâsikimizi göster (yani, Öðret I bildir}! (Ba*kara/128)
    Allah'ýn yedi semayý nasýl tabaka tabaka halkettiðini görmüyor (yani, bilmiyor} musunuz? (Nüh/15)
    Acaba kâfirler görmedi (yani, bilmedi} mi ki, sema*larla arz bitiþik idi de... (Enbiyâ/30)
    2. Yerâ, göz ile görmek manasýnda kullanýlýr; þu
    âyetlerde olduðu gibi:
    Ne zaman görsen, sonra, görsen (yani, cennette nereyi ve orada bulunanlarýn hangisini gözünle görsen}: na'îm... (Ýnsan/20)
    Onlarý gördüðün (yani, gözünle gördüðün} zaman cüsseleri acaibine gider. (Münâfîkûn/4)
    Allah üzerine yalan söyleyenleri, yüzleri kararmýþ görürsün (yani, gözünle görürsün}. (Zümer/60)
    3. Elem tera, yaptýklarýna bakmaz mýsýn manasýn*da kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Elem tera [görmez inisin] {(yani, yaptýklarýna bak*maz mýsýn)} kitaptan kendilerine nasib verilenlerin: cibt ve taðuta îmân ediyorlar. (Nisâ/51)
    Elem tera [görmez misin] (yani, yaptýklarýna bakmaz mýsýn} sana indirilene ve senden önce indirilmiþ olanlara îmân ettiklerini ileri sürenlerin: küfretmek*le emrolunduklarý taðuta muhakeme olmayý irade ediyorlar. (Nisâ/60)
    4. Elem tera ibaresi, Nebi'nin (s.a) görmediði geç*miþe ait herhangi bir þeye dair haber vermek maksa*dýyla kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Elem tera {yani, zorba Nemrud'a dair sana haber ve*rilmedi mi): Rabbi hakkýnda Ýbrâhîm ile mücadele
    eden?! (Bakara/258)
    Elem tera {yani, sana haber verilmedi mil: Rabbinin ashâb-ý ffl'e ne ettiði?! (Fîl/1)
    Fe-terâ: o kavm, orada yere yýkýlmýþ... (Hâkka/7)
    Bu ifadeyle, onlarýn durumundan haber vermekte*dir.
    Elem tera {(yani, sana haber verilmedi mi)}: Rabbinin Âd'a-yüksek direkli Ýrem'e neler ettiði?! (Fecr/6-7)
    Yüce Allah bu buyruðuyla, fýrtýna ile onlara nasýl azâb ettiðim haber vermektedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  8. #58

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    104. Hîn


    Hin, dört þekilde tefsir edilir:
    1. Hîn kelimesi, sene manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Rabbinin izni ile her hîn {yani, Rabbinin emri ile her sene} yemiþini verir. (Ibrâhîm/25)
    2. Hîn, ecellerin /vâdelerin sonu manasýnda kulla*nýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Yeryüzünde sizin {yani, Adem ile Havva} için bir hî-ne {yani, ecellerinizin sonuna} kadar bir kalma/yer*leþme ve bir faydalanma vardýr. (Bakara/36)
    Bunun bir benzeri de A'râf sûresinde yer almakta*dýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ve onlarý bir hîn'e {yani, ecellerinin sonuna} kadar faydalandýrdýk. (Yûnus/98)
    Bir hîn'e kadar bir esas {yani, eskiyecekleri zamana kadar elbiseler, (yataklar, sergiler vb. eþyalar)} ve bir meta... (Nahl/80)
    3. Hîn, sâ'ât [zamanlar-vakitler-anlar] manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Allah'ý teþbih edin; akþam ettiðiniz vakit [hîn] {yani, güneþin battýðý vakit} ve sabah ettiðiniz vakit [hîn] {yani, sabaha ulaþtýðýnýz vakit, sabah namazýný kýla*rak} (.....) ve gündüzün sonunda {yani, ikindi vaktin*de} ve öðle ettiðiniz vakit [hîn] {yani, ilk öðle vaktin*de öðle namazýný kýlarak}. (Rûm/17-18)
    Hine tuzhirûne ibaresiyle, "ilk öðle namazý" kasde-dilmektedir.
    4. Hîn, muayyen bir sýnýrý olmayan belirsiz zaman manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Onun haberini bir hînin {yani, bir zamanýn -bu da (müþriklerin) Bedr'de katledilmeleridir, ancak âyette bu vakit, beyan edilmemiþtir-} ardýndan bileceksiniz. (Sâd/88)
    Ýnsan üzerinden dehr'den bir hîn {yani, dehrden bir zaman -ki zamanýn *bir süresi, dönemi demektir-} geçti. (Ýnsan/l) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    105. En-Nîsyân


    en-Nisyân, iki þekilde tefsir edilir:
    1. en-Nesiy, terketmek manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Andolsun, bundan önce Âdem'e 'ahid [yükümlülük] verdik de nesiy etti {yani, ahdi jyükümlülüðü terket-ti}. (Tâ-Hâ/115)
    O halde tadýn (azabý), bugününüze kavuþmayý nesiy ettiðiniz [unuttuðunuz] {yani, bugünüze kavuþacaðý*nýza dair îmâný terkettiðiniz} için. Doðrusu Biz de si*zi nesiy ettik [unuttuk] {yani, azâb içine terkettik}. (Secde/14)
    Aranýzdaki fadlý nesiy etmeyin [unutmayýn] {yani, aranýzda fadlý terketmeyin}! (Bakara/237)
    Âyetten neyi nesheder veya nunsihâ Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. [onu inþa edersek] {yani, onu neshetmeyip terkedersek /olduðu gibi býrakýrsak}... (Bakara/106)
    2. en-Nesiy, unutulmayan I hatýrdan gitmeyen ve ke*sintiye uðramayan (bilgi) manasýnda kullanýlmýþtýr; Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. þu âyetlerde olduðu gibi:
    Sana okutacaðýz da nesiy etmeyeceksin {yani, Biz onu muhafaza edeceðiz de sen onu unutmayacak-sýnfo senin hatýrýndan çýkmayacak}. (Ala/6)
    Doðrusu ben balýðý nesiy ettim {yani, balýk hatýrým*dan gitti j çýktý}. Onu hatýrlamamý, þeytandan baþkasý inþa etmedi. (Kehf/63)
    {Hýzýr'a dedi ki Mûsâj: "Nesiy ettiðimden {yani, hatý*rýmdan giden I çýkan þeyden} dolayý beni muahaze et*me!" (Kehf/73) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  9. #59

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    106. En-Nasr


    en-Nasr, dört þekilde tefsir edilir:
    1. en-Nasr kelimesi; (gelecek tehlikelere karþý) koru*mak, korunmuþ olmak manasýnda kullanýlýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Kimseden fidye de alýnmaz, onlara nasr da olunmaz {yani, onlar azâbtan da korunmazlar}. (Bakara/48)
    O gün mevlâ mevlâdan birþey defedemez ve onlara nasr da olunmaz {yani, onlar azâbtan da korunmaz*lar}. (Duhân/41)
    Size nasr edebiliyor {yani, sizi azâbtan koruyabiliyor}, ya da kendilerine nasrlan dokunuyor mu {yani, ken*dilerini (azâbtan) koruyabiliyorlar mý}? (Þu'arâ/93)
    Ne oldu size, neden birbirinize nasr etmiyorsunuz {yani, niçin bazýnýz bazýnýzý ateþten korumhyorsu-
    Benzeri âyetler çoktur.
    2. en-Nasr, avn [yardým I destek] manasýnda kulla*nýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Eðer sizinle savaþýlýrsa, size nasr ederiz {yani, yar*dým ederiz! destek veririz}. (Haþr/11)
    Eðer onlarla savaþýlýrsa, onlara nasr etmezler {yani, on*lara yardým etmezler/destek vermezler}. Þayet onlara nasr edecek {yani, onlara yardým edecek /destek olacak} olsalar bile muhakkak gerisin geriye dönerler. (Haþr/12) ;
    Ey îmân edenler! Eðer siz Allah'a nasr ederseniz {ya*ni, tevhîd olununcaya I birleninceye kadar Allah yo*lunda savaþýrsanýz}, size nasr eder {yani, O da düþ*manlarýnýza karþý size yardým eder [destek olur}. (Muhammed/7)
    Allah, Kendisine {yani, tevhîd olunsun I birlensin diye Kendisine} nasr edene {yani, yardým edene [destek olana} nasr eder {yardým eder I destek olur}. (Hacc/40)
    3. en-Nasr, zafer manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Nasr {yani, zafer} ancak Allah yanmdandýr. (Al-i Ým-rân/126)
    Nasr (yani, zafer} ancak Allah yanmdandýr. (Enfâl/10)
    Kâfirler kavmine karþý bize nasr et {yani, bize zafer ver [bizi muzaffer kýl}! (Bakara/250)
    Günahlarýmýzý ve iþimizdeki aþýrýlýklarý maðfiret bu*yur; ayaklarýmýza sebat ver ve kâfirler kavmine kar*þý bize nasr et {yani, bize zafer ver [bizi muzaffer kýl}! (Âl-i Ýmrân/147)
    4. en-Nasr, intikam manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Kim de uðradýðý zulmün ardýndan nasr ederse {(yani, intikam I intikamýný alýrsa)}, onlarýn aleyhine yol yok*tur. (Þûrâ/41)
    Eðer Allah dileseydi, onlardan nasr {yani, kâfirler*den intikam} alýrdý. (Muhammed/4)
    Doðrusu ben {yani, Nuh} maðlubum; öyleyse nasr et {yani, kavmimden benim intikamýmý al}! (Kamer/10) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    107. Es-Sâiqa


    es-Sâ'iqa, dört þekilde tefsir edilir:
    1. es-Sâ'iqa kelimesiyle, kiþinin tekrar dünyaya dönmesinin sözkonusu olmadýðý (asýl) ecelden önce ceza olarak gelen, sonrasýnda tekrar dünyaya dönülen ölüm kasdedilmiþtir; þu âyetlerde böyledir:
    Bunun üzerine sizi {yani, îsrâîloðullan'ndan bir gru*bu} sâ'iqa yakaladý {yani, ölüm yakaladý}. (Bakara/55)
    Musa'dan (a.s), Allah'ý kendilerine açýkça göster*mesini istemeleri sebebiyle Ýsrâîloðullarý'na ceza olarak gelen ölüm kasdedilmektedir.
    Ýþte Yüce Allah'ýn, Sonra þükredesiniz diye ölümü*nüzün ardýndan sizi hasettik (Bakara/56) buyruðu bunu anlatmaktadýr, ki Allah onlarý (öldükleri) o gün Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. tekrar diriltti.
    Mûsâ da sâ'iq oldu [baygýn düþtü] {yani, ölü olarak yere yýðýldý}. (A'râf/143)
    Sonra Allah o'nu hayata geri döndürdü; ki Allah'ýn, fe-lemmâ efâqa [vaktâ ki ayýldý] (A'râf/143) buyru*ðu ile kasdedilen budur.
    2. es-Sâ'iqa kelimesi, kiþinin tekrar dünyaya dön*mesi sözkonusu olmaksýzýn azabla gelen Ölüm mana*sýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette böyledir:
    De ki: "Ben Âd ve Semûd'a gelen sâ'iqa gibi bir sâ'iqa (yani, Ad ve Semûd kavminin üzerine inen ve ölümü de ihtiva eden bir azâbl ile sizi uyarýyorum." (Fussi-let/13)
    Benzer bir buyruk da Zâriyât sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    3. es-Sâ'iqa, azâb sözkonusu olmaksýzýn ecelle öl*mek manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Semavât ve arzdakiler sâ'iq olmuþtur (yani, ölmüþ*tür}. (Zümer/68)
    4. es-Savâ'ýq, buluttan düþen/kopan ateþ [yýldýrým] anlamýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    O savâ'ýký (yani, semadan düþen /kopan o ateþi/yýldý*rýmý} gönderir de onu dilediðine isabet ettirir. (Ra'd/13) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  10. #60

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    108. Mâ


    Mâ, yedi þekilde tefsir edilir:
    1. Mâ, (olumsuzluk edatý ile ayný anlamda): lâ ma*nasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    De ki: "Sizden istemiyorum [mâ (yani, lâj es'elukum] ona karþýlýk ücretten [min-ecrin] ve ben tekellüfçü-lerden deðilim" [mâ (yani, lâj ene mine'l-mütekeüifin] (yani, ben size ücret [ecren] vermenizi teklif edenler*den deðilim}. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Sâd/86)
    Sana söylenmiyor [mâ (yani, lâ} yuqâlu leke]. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Fus-silet/43)
    Onlar karýnlarýnda ateþ dýþýnda birþey yemezler [mâ
    (yani, lâ} ye'kulûne]. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Bakara/174)
    Hiçbir beþer için olamaz/olacak þey deðildir [mâ kâ-ne-olamaz I olacak þey deðildir, (yani, lâ yenbaðî=ya-kýsmaz I uygun düþmez}]: Allah kendisine kitap, hükm ve nübüvvet versin de sonra o, insanlara, "Al*lah'ý býrakýn bana kul olun!" desin. (Âl-i Ýmrân/79)
    Hiçbir beþer için olama?./olacak þey deðildir [mâ kâne=olamaz i olacak þey deðildir (yani, lâ yenbaðî=ya-kýþmaz I uygun düþmez}].., (Þûrâ/51)
    2. Mâ, leyse I yoktur manasýnda kullanýlýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Semûd'a da kardeþleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim! Ýbâdet edin Allah'a; sizin için olamaz O'nun gayrýndan ilah (yani, sizin için yoktur [leyse le-kum] O'nun gayrý Rabb}. (Hûd/61)
    Medyen'e de kardeþleri Þu'ayb'ý (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim! Ýbâdet edin Allah'a; sizin için olamaz [mâ lekum] O'nun gayrýndan ilah (yani, sizin için yoktur [leyse lekum] O'nun gayrý Rabb}. (Hûd/84)
    3. Mâ, ellezî [o kilo þey(ler) ki] anlamýnda kullaný*lýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Halkedene [mâ halaqa] erkeði ve diþiyi {yani, O ki halketti [ellezî halaqa] erkeði ve diþiyi}. (Leyl/3)
    Onlara geldi o þey ki, verilmedi mi [mâ lem ye'ti {ya*ni, ellezî lem ye'ti}], yoksa, onlarýn evvelki atalarýna. (Mii'minûn/68)
    Doðrusu, onlar ki ketmediyorlar, o þey ki indirdik [mâ enzelnâ {yani, ellezî enzelâ}] beyyinâttan... (Ba*kara/159)
    De ki: "O þey ki sizden istiyorum [mâ se'eltukum {ya*ni, ellezî se'eltukum}] ücretten; o sizin içindir." (Se-be'/47)
    Yaptý sizin için gemilerden ve en'âmdan, o þeyler ki biniyorsunuz [mâ terkebûn (yani, ellezî terkebûn}]. (Zuhruf/12)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    4. Mâ edatý, eyyü [hangi þey, ne?] manasýnda soru edatý olarak kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    {Oðullarýna dedi ki Ya'kûb}: "Neye/hangi þeye [mâ {yani, eyyü þey'] ibâdet edeceksiniz, benim ardým*dan?" (Bakara/133)
    Onlarý {yani, Yahudileri} ateþe sabrettiren nedir-/hangi þeydir [mâ {yani, eyyü þey'}] {yani, ateþe sokan bir amele karþýlýk onlarýn cezalarý nedir I hangi þey*dir}?! (Bakara/175)
    Kahrolasý o insaný küfrettiren nedir/hangi þeydir [mâ {yani, eyyü þey']?! (Abese/17)
    5. Mâ, lem [muzârî fiilin baþýna gelen olumsuzluk bildiren edat] olarak kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Rabbimiz Allah'a andolsun ki biz müþrikler olmadýk [mâ kunnâ müþrikin] {yani, lem nekun müþrikin: müþrik olanlar deðildik}. (En'âm/23)
    Olmadýk Biz [mâ kunnâ] {yani, lem nekun: deðildik Biz} gâibler. (A'râf/7)
    Biz olmadýk o memleketleri helak eden {yani, lem ne*kun mühliki'l-qurâ: Biz o kuralarý helak etmedik}; müstesna onlarýn ehlinin zâlimler olmasý. (Kasas/59)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    6. Mâ, kelâmda (ayrýca anlamý olmayan) bir sýla [ulama edatý] -ki bunun Kur'ân tefsirinde belli bir esa*sý yoktur- olarak kullanýlýr; þu âyetlerde böyledir:
    Bilmeli ki Allah çekinmez, mesel darbetmekten, bir sivrisineði [mâ baûdaten]. (Bakara/26)
    Ýbaredeki mâ edatý, ifade arasýnda (fazladan gel*miþ, ayrýca anlamý olmayan) bir sýladýr.
    Allah'tan bir rahmet sebebiyle/sayesinde sen onlara yumuþak davrandm. (Âl-i Ýmrân/159)
    Âyetteki mâ edatý, ifade arasýnda bir sýladýr; dola*yýsýyla, fe-bi-mâ rahmeten min-allâhi ifadesi, fe-bi rahmeten min-allâhi demektir.
    Fakat mîsâkjanný nakzetmeleri sebebiyle... (Ni*sa/155)
    Âyetteki mâ edatý, ifade arasýnda bir sýladýr; dola*yýsýyla fe-bi-mâ nakzýhim mîsâqahum ifadesi, fe-bi-nakzýhim mîsâgâhum demektir.
    Az bir zaman/çok geçmeden... (Mü'minûn/40)
    Âyetteki mâ edatý, ifade arasýnda bir sýladýr; dola*yýsýyla, 'amma qalîlin ifadesi, 'an qâlîlin demektir.
    7. Mâ, (benzetme edatý olan) kemâ [gibi] manasýn*da kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Atalarýnýn inzâr edildiði gibi, bir kavmi inzâr etmen için. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Yâ-Sîn/6)
    Buradaki mâ unzire âbâuhum [atalarý inzâr edil*memiþ] ifadesi, kemâ unzire âbâuhum [atalarýnýn
    inzâr edildiði gibi] demektir.
    Bedbaht olanlar ateþtedir. Orada onlara Öyle bir so*luyuþ ve inleme vardýr ki... Gökler ve yer durdukça (yani, gökler ve yerin, ehl-i dünya için devamlý olmasý ve oradakilerin ondan çýkamamasý gibi} ondadýrlar... (Hüd/106-107)
    Yani, ehl-i ateþ onda/ateþte hep diri olarak kala*caklar; ebediyyen/asla ölmeyeceklerdir. Ateþ onlar*dan ebediyyen kesilmeyecektir. Âyetteki, Rabbinin dilemeni müstesna ifadesindeki istisna, ateþe gir*miþ bulunan ehl-i tevhîd içindir. Onlar, ebediyyen kalacaklarla birlikte ateþte kalmayacak; cennete gönderilmek üzere ateþten/cehennemden çýkarýla*caklardýr.
    Bahtiyarlar ise cennettedirler. Gökler ve yer durduk*ça ondadýrlar; Rabbinin dilemesi müstesna. (Hûd/108)
    Yani, gökler ve yerin ehl-i dünya için devamlý ol*masý, oradakilerin ondan çýkamamasý gibi, Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. cen*net de ehl-i cennet için devamlý olacaktýr. Ehl-i cennet ebediyyen ölmeyecek; cennet de asla son bulmayacaktýr. Rabbinin dilemesi müstesna ifade*sindeki istisna, cehennemden çýkartýlýp cennete sonradan sokulan ve dolayýsýyla baþtan eksik ka*lan ehl-i tevhîd içindir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    109. El-Mess


    el-Mess, üç þekilde tefsir edilir:
    1. Mess, cima' [cinsî münasebet] manasýnda kulla*nýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ey îmân edenler! Mü'min kadýnlara nikah akdi yapýp da sonra kendilerine messetmeden {yani, kendileriyle cima' etmeden} önce onlarý boþarsanýz... (Ahzâb/49)
    Size bir günah ;.yoktur; kendilerine messetmediðiniz {yani, kendileriyle cima' etmediðiniz} kadýnlarý boþa*manýzda... (Bâkara/236)
    (Meryem dedi ki}: Bana bir beþer messetmemiþ {yani, hiçbir kimse [erkek] benimle cima' etmemiþ} iken... (Âl-i Ýmrân/47)
    Bunun bir benzeri de Meryem sûresinde geçmekte-dir Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Yahut kadýnlara messetmiþ Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. {yani, kadýnlarla cima' etmiþ} iseniz... (Nisâ/43, Mâide/6)
    2. el-Mess; Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. isabet etmek, deðmek, gelip çatmak manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Atalarýmýza da darrâ' ve serrâ' mess etmiþti {yani, bolluk I saadet ve þiddet isabet etmiþti}. (A'râf/95)
    Doðrusu þeytan bana mess etti {yani, isabet etti} nusb [kötülük/bela] ve azab ile... (Sâd/41)
    Orada onlara nasab [yorgunluk] mess etmez {yani, isabet etmez}. (Hicr/48) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Fâtýr Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve Kaf Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. süresindeki âyetlerde de bu mana*dadýr.
    Size bir hasene mess ederse {yani, isabet ederse}, on*larýn hoþuna gitmez. (Âl-i Ýmrân/120)
    Bunun bir benzeri de Tevbe sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    3. el-Mess ile, delilik kasdedilir; þu âyette bu mana*dadýr:
    Onlar ki, þeytanýn çarpýp messettiði {yani, þeytanýn delirttiði} kimse... (Bakara/275) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

Sayfa 6/10 ÝlkÝlk 12345678910 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •