Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 7/10 ÝlkÝlk 12345678910 SonSon
98 sonuçtan 61 ile 70 arasý

Konu: KUR'ÂN TERÝMLERÝ SÖZLÜÐÜ

  1. #61

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    110. Ez-Zuhruf


    ez-Zuhruf, üç þekilde tefsir edilir:
    1. ez-Zuhruf, zeheb i altýn anlamýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    ...ve (sýnýrsýz) zuhruf (yani, zeheb I altýn}... (Zuhruf/35)
    Yahut zuhruftaýý (yani, zehebten I altýndan} bir evin olsun... (Ýsrâ/93)
    2. Zuhruf, güzellik manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi: \
    Nihayet arz zuhrufunu ahzettiði {yani, (nebat ile) gü*zelleþtiði I güzelliðine eriþtiði} vakit... (Yûnus/24)
    3. Zuhruf, süslemek I tezyin etmek manasýnda kul*lanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Aldatmak için sözün zuhrufunu {yani, onunla aldat*mak için, sözün süslenmiþ I tezyin edilmiþ I allanýp pullanmýþ olanýný}... (En'âm/112) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    111. Yasuddune


    Yasuddûne, dört þekilde tefsir edilir:
    1. Yasuddûne; mani olmak, engellemek, alýkoymak manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Onlar ki, küfretmekte ve Allah yolundan tasaddi et*mektedirler {yani, insanlarý Allah'ýn dîni islâm'dan, ona girmekten alýkoy arlar}. (Muhammed/1)
    Þüphe yok ki o küfredenler ve Allah yolundan tasad*di edenler {yani, insanlarý Ýslâm dîninden alýkoyan*lar}... (Hacc/25)
    2. Yasuddûne, yüz(ü) çevirmek manasýnda kullaný*lýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Münafýklarýn senden tasaddi ettikçe ettiklerini (yani, senden yüzlerini çevirdikçe çevirip baþkasýna yönel*diklerini} görürsün. (Nisâ/61)
    Baþlarýný döndürürler ve onlarý görürsün ki: büyük-lenerek tasaddi ederler {yani, yüzçevirirler ve onlar büyüklenirler}. (Münâfikûn/5)
    Onlardan kimi de ondan tasaddi etti (yani, ondan yüzçevirdi: imândan}. (Nisâ/55)
    3. Tasaddâ, Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. yönelmek manasýnda kullanýlýr; þu
    âyette böyledir:
    Amma, istiðna eden kimseye gelince, sen ona tasaddi ediyorsun {yani, ona yöne Uy or sun/yüzünü ona doðru çeviriyorsun}. (Abese/5-6)
    4. Yasuddûne, gülmek manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette böyledir:
    Meryem oðlu bir mesel olarak darbedilince, hemen kavmin bundan dolayý tasaddi ettiler (yani, gürültülü bir þekilde güldüler, istihza !alay ettiler}. (Zuhruf/57) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  2. #62

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    112. Kane


    Kâne, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. Kâne, yenbaðî [uygun düþer /yakýþýr] manasýna kullanýlýr, (lâ ile birlikte: lâ yenbaðî olduðunda ise, uy*gun düþmez /yakýþmaz anlamýndadýr); þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Hiçbir beþer için olamaz/olacak þey deðildir [mâ kâ-ne=olamaz / olacak þey deðildir, {yani, lâ yenbaðî=ya-kýþmazIuygun düþmez}]: Allah kendisine kitap, hükm ve nübüvvet versin de sonra o insanlara, "Alla*h'ý býrakýn bana kul olun!" desin. (Âl-i Ýmrân/79)
    Bir mü'miniçin olamaz/olacak þey deðildir [mâ kâ-ne=olamaz i olacak þey deðildir, (yani, lâ yenbaðî=ya-kýsmaz! uygun düþmez}] bir nýü'mini Öldürmek; hata ile olmasý müstesna! (Nisâ/92)
    Bunu söylemek, bizim için olamaz/olacak þey deðildir ([mâ yekûnu=(bizim için) olamaz i olacak þey deðildir] (ya*ni, lâ yenbaði=(bize) yakýþmaz /uygun düþmezi). (Nûr/16)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    2. Kâne, kelamda sýla [anlamý olmayan bir ulama sözü] olarak kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ve Allah her þeye/her þey üzerine kadirdir. (Ahzâb/27)
    Burada kâne, kelamda/söz arasýnda bir sýladýr. Bu*na göre Ve kânellâhu 'alâ külli þey'in kadir buyru*ðu, Vallâhu 'alâ külli þey'in kadir demektir.
    Ve Allah alîmdir, hakimdir. (Nisâ/111; Feth/4)
    Burada kâne, kelamda/söz arasýnda bir sýladýr. Bu*na göre Ve kânellâhu 'alîman hakîman buyruðu, Vallâhu 'âlîmun hakîmun demektir.
    Ve Allah semidir, basîrdir. (Nisâ/134) 320
    Burada kâne, söz arasýnda bir sýladýr. Buna göre, Ve kânellâhu semî'ân basîran buyruðu, Vallâhu se-mVun basîrun demektir.
    Ve Allah gafurdur, rahimdir. (Nisâ/100)
    Burada da kâne, kelamda/söz arasýnda bir sýladýr. Buna göre, Ve kânellâhu ðafûran rahîman buyru*ðu, Vallâhu gafurun, rahîmun demektir.
    3. Kâne, huvejo manasýnda kullanýlýr; þu âyette ol*duðu gibi:
    Nasýl konuþuruz men kâne (yani, men huve: o kimse ki}, beþikte bir sabi?! (Meryem/29)
    4. Kâne lafzý, böyledir, böyle idi diye tefsir edilir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Doðrusu o (yani, Ismâîl} va'dine sâdýk idi [kâne]; bir rasûl, bir nebi idi [kâne (yani, hakeza kâne}]. (Mer*yem/54)
    Kâne burada, hakeza kâne: böyle idi demektir. Ehline namaz ve zekat ile emreder idi. (Meryem/55)
    Önlerinde/ötelerinde her saðlam gemiye eikoyan bir me]îk var idi [kâne]. (KehJ779)
    Bu buyrukta da daha önce olup bitmiþ, geçip git*miþ bir þeyden haber vermektedir.
    5. Kâne, sâr I olmak manasýnda kullanýlýr; Yüce Al*lah'ýn, Adem'e secde etmeyi emrettiði vakit, Ýblis'in tu*tumunu anlatan þu âyette ve aþaðýdaki diðer âyetlerde olduðu gibi:
    Ýblis dayattý, büyüklendi ve kâfirlerden oldu [kânej. (Bakara/34)
    Yani, Ýblis, Allah'ýn ilminde Adem'e -Rabbine þu sözleri söyleyerek- secdeyi terketmekle kâfir oldu: Ben bir beþer için Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. secde eden olmayacaðým (Hicr/33); yani, ben ondan hayýrlýyým; dolayýsýyla, benim gibi birisinin, onun gibi birisi için secde etmesi yakýþýk almaz/uygun olmaz.
    Sema açýlýp kapý kapý olacak [fe-kânet ebvâben (yani, fe-sâret ebvâbmj], daðlar da yürütülüp serab olacak [fe-kânet serâben {yani, fe-sâret kel-serâben}]. (Ne-be/19-20)
    Daðlar olacak [fe-kâneti'l-cibâlü {yani, fe-sâreti'l-ci-bâlüj], akýp daðýlan kum gibi {yani, karýþtýrýldýðý ve harekete geçirildiðinde ardarda gelen kum yýðýný gi*bi}]. (Müzzemmiiyi4) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Saçýlmýþ/uçuþan toz olduðunda {yani, daðlar, güneþ ýþýðýnýn evin penceresinden girdiði vakit görülen toz zerrecikleri gibi olduðu zaman!. (Vakýa/6)
    O gün, sema erimiþ maden gibi olacak {yani, tasîru's-semcýüj, daðlar da atýlmýþ/didik didik edilmiþ yün gibi olacak {yani, kel-savfý'l-menfûþj. (Me'âric/8-9) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    113. Ke'en


    1. Ke'en, sanki ... gibi [lî-ke'ennemâ] Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Sanki onunla sizin aranýzda bir meveddet/sevgi ol*mamýþ gibi diyecektir ki: "Keþke ben..." (Nisâ/73)
    Âyetteki ke'enlem tekun ibaresi, li-ke'ennemâ lem-tekun [sanki... olmamýþ gibi] demektir.
    Sanki yüzleri, geceden parçalarla kaplanmýþ gibidir: kapkaranlýk. (Yûnus/27)
    Ayetteki li-ke'ennemâ uðþiyet vucûhuhum ibaresi, li-ke'ennemâ uðþiyet vechûhuhum [yüzleri... sanki kaplanmýþ gibidir] demektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  3. #63

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    114. El-Ahz


    el-Ahz, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. el-Ahz, kabul manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ve bu þart üzere ýsrýraý {yani, aðýr ahdimi} ahz {yani, kabul! ettiniz mi? (Al-i îmrân/81)
    Eðer size bu verilirse onu ahz {yani, kabul} edin... (Mâide/41)
    Bilmediler mi: muhakkak ki Allah, kullarýndan tev-beyi kabul eden O'dur ve sadakalarý ahz {yani, ka*bul} eden... (Tevbe/104)
    Ondan fidye ahz {yani, kabul} edilmez. (Bakara/48)
    Her türlü fidyeyi verse de ondan ahz {yani, kabul} edilmez. (En'âm/70)
    Sen afv yolunu ahzet {yani, sadaka olarak mallarýn*dan sana verdikleri Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. þeyleri kabul et}! (A'râfl99)
    2. el-Ahz, habs [tutmak j alýkoymak] manasýnda kullanýlýr; þu â}'etlerde olduðu gibi:
    Onun için o'nun yerine bizden birini ahzet {yani, alý*koy i tut}. (Yûþ;uf/78)
    (Yûsuf) dedi; "Eþyamýzý yanýnda bulduðumuz kimse*den baþkasýný ahzetmekten {yani, alýkoymaktan I tut*maktan} Allah'a sýðýnýrým." (Yûsuf779)
    Melikin dîninde kardeþini ahzedecek {yani, alýkoya*cak! tutacak} deðildi. (Yûsuf/76)
    3. el-Ahz, azâb manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ben de onlarý ahzettim {yani, azâblandýrdým /azaba uðrattým}; o vakit nasýl oldu 'ýkâbim. (Mü'min/5)
    Rabbin, zulmeden kurayý ahzettiðinde {yani, azâblandýrdýðýnda I azaba uðrattýðýnda} iþte böyle ahze-der {yani, azâb eder}. Þüphesiz O'nun ahzý (yani, aza*bý} elimdir, þedîdtir. (Hûd/102)
    Derken Biz her birini günahý ile ahzettik {yani, azâb-landýrdýk I azaba uðrattýk}. (Ankebût/40)
    4. el-Ahz, kati I öldürmek manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Her ümmet rasûlünü ahzetmek {yani, öldürmek I kat*letmek} kasdmda bulundu. (Mü'min/5)
    5. el-Ahz, esir almak manasýnda kullanýlýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Artýk o müþrikleri nerede bulursanýz öldürün ve on*larý ahzedin {yani, esir alýn}! (Tevbe/5)
    Eðer yüz çevirirlerse, onlarý ahzedin {yani, esir alýn}! (Nisâ/89) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    115. Bi-Ýznillâh


    Bi-iznillâh, iki þekilde tefsir edilir:
    1. Bi-iznillâh [Allah'ýn izni ile] tabiri, bazan Al*lah'ýn izni ile olmayan i Allah'ýn izin vermediði bir þey hakkýnda da kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Allah'ýn izni ile olmadýkça {yani, o kimseye zarar ver*mek hususunda Allah'ýn izni olmadýkça} onunla hiçbir kimseye zarar verebilecek deðillerdi. (Bakara/102)
    Allah'ýn izni ile olmasý hariç {yani, o kimsenin ölümü hususunda Allah'ýn izni olmadan} bir kiþi ölemez. (Âl-i Ýmrân/145)
    Allah'ýn izni ile olmasý hariç, bir kiþi {yani, o kimse*nin îmân etmesi hususunda Allah'ýn izni olmadan} îmân edemez. (Yûnus/100)
    2. el-Ýzn, emr manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Biz her rasûlü, baþka deðil; Allah'ýn izni (yani, Al*lah'ýn emri} ile itaat edilsin için gönderdik. (Nisâ/64)
    Allah'ýn izni {yani, Allah'ýn emri} ile olmasý hariç, hiçbir rasûl bir âyet [mucize] getiremez. (Ra'd/38)
    Rabb'lerinin izni (yani, Rabb'lerinin emri} ile insan*larý zulumâttan nura çýkarman için... (Ýbrâhîm/1)
    Onun Rabbinin izni (yani, onun Rabbinin emri} ile yemiþlerini her vakit verir. (Ýbrâhîm/25)
    Allah'ýn izni {yani, Allah'ýn emri} ile olmasý hariç, bizim size sultân getirmemize Ýmkân yoktur. (Ibrâhîm/Ýl)
    Rabb'lerinin izni {yani, Allah'ýn emri} ile orada kala*caklardýr. (Ýbrâhîm/23) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  4. #64

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    116. Es-Sultân


    es-Sultân, iki þekilde tefsir edilir:
    1. es-Sultân, hüccet [kesin delil] manasýnda kulla*nýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Andolsun ki Musa'yý âyetlerimizle ve apaçýk bir sul*tân {yani, apaçýk hüccet} ile gönderdik. (Hûd/96)
    Mûsâ ile ilgili olarak kullanýlan sultân kelimeleri*nin tümü, hüccet [kesin delil] manasmdadýr.
    Hakkýnda size bir sultân (yani, Allah'ýn kitabýnda bir hüccet I kesin delil} indirmediði varlýklarý... (En'âm/81)
    Yoksa Biz onlara bir sultân {yani, hüccet I kesin bir delil} indirmiþiz de... (Rûm/35)
    Ya da bana apaçýk bir sultân {yani, kendisini mazur görebileceðim açýk bir hüccet i kesin bir delil} getirir, (NemV21)
    Benzeri âyetler çoktur.
    2. es-Sultân, kahredici kral Ikahren mecbur edici hükümranlýk manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde oldu*ðu gibi:
    Benim, sizin üzerinizde bir sultâným {yani, sizin üze*rinizde, sizi þirk koþmaya kahren mecbur edecek bir hükümranlýðým} yoktu. (Ýbrahîm/22)
    Bizim, sizin üzerinizde bir sultânýmýz {yani, sizin üzerinizde, sizi þirk koþmaya kahren mecbur edecek bir hükümranlýðýmýz} yoktu. Bilakis siz taþkýnlýk eden bir kavimdiniz. (Sâffât/30) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    117. Er-Raqîb


    er-Ragîb, iki þekilde tefsir edilir:
    1. er-Raqîb, hafýz [rnuhafýz, gözcü /'gözetleyici] ma*nasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Þüphesiz Allah üzerinizde raqîbtir {yani, amelleriniz için hafýzdýr [gözcüdür /gözetleyidir]}. (Nisâ/1) ... meðer ki sað elinin mâlik olduðu ola. Ve Allah her-þey üzerine raqîbdir {yani, amelleriniz için hafi,zdir [gözcüdürIgözetleyiçidir]}. (Ahzâb/52)
    Hiçbir söz söylemez ki, yanýnda hazýr bir raqîb {yani, onun üzerinde bir hafýz [gözcü Igözetleyicij bulunma*sýn. (Kaf/18)
    Onlar üzerinde raqîb (yani, hafýz [gözcü /gözetleyici]} Sen oldun. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Mâide/117) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  5. #65

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    118. Ýlâ


    Ýlâ, üç þekilde tefsir edilir:
    1. Ýlâ edatý, ma'a [birlikte Iberaber] anlamýnda kul*lanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Onlarýn mallarýný yemeyin, kendi mallarýnýzla [ilâ ejnvâlikum]; {yani, ma'a emvâlikum: mallarýnýzla birlikte} yemeyin! (Nisâ/2)
    Onun için Harun'u {yani, benimle birlikte Harun'u da} gönder! (Þu'arâ/13)
    {îsâ dedi ki}: "Kim benim Allah'a {yani, Allah ile bir*likte} yardýmcýlarým?" (Âl-i Ýmrân/52)
    Bunun bir benzeri de Saff sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    2. Ýlâ, bunun baþýndaki elif, kelâmda bir sýla [ayrý*ca anlamý olmayan bir ulama] olarak da kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Sizi Kýyamet Günü'ne {yani, Kýyamet Günü için} cem edecektir [toplayacak/bir araya getirecektir]. (En'âm/12)
    Ýlâ yevmi'l-gýyâme [Kýyamet Günü'ne] ibaresi, li-
    yevmi'l-qýyâme [Kýyamet Günü için] demek olup, burada elif sýladýr.
    Sizi Kýyamet Günü'ne {yani, Kýyamet Günü içinj cem edecektir [toplayacak/bir araya getirecektir]. (Nisâ/87)
    Ýlâ yevmi'l-gýyâmeti [Kýyamet Günü'ne] ibaresi, li-yevmi'l-gýyâmeti [Kýyamet Günü için] demek olup, burada elif sýladýr.
    Sonra, sizi Kýyamet Günü'ne {yani, Kýyamet Günü içinj cem edecektir [toplayacak/bir araya getirecek*tir]. (Câsiye/26)
    Ýlâ yevmi'l-gýyâmeti [Kýyamet Günü'ne] ibaresi, li-yevmi'l-gýyâmeti [Kýyamet Günü için] demek olup, burada elif sýladýr.
    3. Ýlâ, qarâbet I yakýnlýk ile tefsir edilir; Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. þu âyet*lerde böyledir:
    Andolsun ki Nuh'u kavmine gönderdik. (Mü'minûn/23)
    "Onu onlara gönderdik" demektir.
    Ve 'Âd'a da kardeþleri Hûd'u (gönderdik). (Hûd/50) Ve Semud'a da kardeþleri Salih'i (gönderdik). (Hûd/61)
    Benzeri buyruklar çoktur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    119. 'Azýz '


    Azýz, altý þekilde tefsir edilir:
    1. Azýz; korunmuþ, muafiyet sahibi, kendisine za*rar verilemeyen, kuvvetli, dayanýklý anlamýnda kullaný*lýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Allah 'azizdir {yani, Allah'a asla zarar verilemez}, ha*kimdir. (Nisa/158, 165; Feth/17, 19)
    (Ebû Cehl'e denilecek ki): "Tat bakalým, þüphesiz sen 'azîz (yani, korunmuþ I kendisine asla zarar verileme*yen} ve kerimsin!" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Duhân/49)
    'Azîz {yani, kuvvetli} olan zelîl olaný oradan çýkara*caktýr. (Münâfýkûn/8)
    Ýzzeti {yani, korunmayý, zarar görmemeyi} onlarýn yanýnda mý arýyorlar?! (Nisa/139)
    Kim izzet {yani, korunmayý I zarar verilemeyecek ko*numda olmayý} irade ediyorsa... (Fâtýr/10)
    Benzeri âyetler çoktur.
    2. 'Azîz, 'azîm [pek büyük, pek azametli, deðerli] ma*nasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Senin izzetine {yani, azametine / büyüklüðüne} ande-derim ki onlarýn hepsini iðva edeceðim. (Sâd/82)
    {Þuayb'a dediler ki}: "Hem sen, bize göre 'azîz {yani, büyük, deðerli} bir kimse de deðilsin." (Hûd/91)
    Fir'avn'm izzeti (yani, azameti, büyüklüðü} hakký için... (Þu£arâ/41)
    Ora ahalisinin 'azîz {yani, büyük þeref sahibi} olanla*rýný zelîl kýlarlar. (Neml/34)
    Ey 'azîz {yani, egemenlikte büyük I azametli kimse}... (Yûsýu778, 88)
    Azizin {yani, egemenlikte büyük kimsenin} karýsý... (Yûsuf/30,51)
    3. el-'Izzet, hamiyyet [kibir, gurur] manasýnda kul*lanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ýzzeti {yani, hamiyyeti [kibri I gururu]} onu günaha sü*rükler. (Bakara/206)
    Ýzzet ve þikak {yani, hamiyyet [kibir I gurur] ve ihtilaf} içindedirler. (Sâd/2)
    4. el-'Izzet, ðalîz [sert, katý] anlamýnda kullanýlmýþ*týr; þu âyette olduðu gibi:
    Kâfirlere karþý izzetli {yani, onlara karþý sert ve katý}... (Mâide/54)
    5. Azîz; þiddetli, aðýr, zor manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Sizin sýkýntýya uðramanýz o'na 'azîz {yani, -size duydu*ðu sevgiden ötürü-þiddetli, aðýr/zor} gelir. (Tevbe/128)
    Þu, Allah'a göre 'azîz {yani, þiddetli, aðýr I zor} deðildir. (îbrâhîm/20)
    Benzeri bir buyruk da Fâtýr sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    6. Azîz, kuvveti I kuvvette þiddetli anlamýna gelir; þu âyette olduðu gibi:
    Bunun üzerine Biz de, (gönderdiðimiz iki kiþiyi) üçüncü bir kiþi ile 'azîz kýlmýþtýk (yani, o iki kiþiyi güçlendirmiþtik}. (Yâ-Sîn/14)
    Zuheyr b. Abbad, Yüce Allah'ýn, O sýra Biz onlara iki kiþi göndermiþtik (.....) Bunun üzerine Biz de, (gönderdiðimiz o iki kiþiyi) üçüncü bir kiþi ile güç*lendirmiþtik (Yâ-Sîn/14) buyruðu hakkýnda þöyle demiþtir: Sözü edilen "iki kiþi" ile, Yahya ve Yûnus; "üçüncü kiþi" ile de, havarilerin reisi Þem'un kas-
    dedi mistir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  6. #66

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    120. Heleke


    Heleke, dört þekilde tefsir edilir:
    1. Heleke, ölmek demektir; þu âyetlerde olduðu gi*bi:
    Eðer bir erkek helak olur da {yani, Ölür de}... (Nisâ/176)
    Yahut helak olanlardan (yani, meyyitlerden I ölmüþ*lerden} olacaksýn. (Yûsuf/85) Hiçbir karye yoktur ki Biz onu {yani, onun ahalisini! helak edecek {yani, Kýyamet Gününden önce öldüre-cekl olmayalým. (Isrâ/58)
    O'nun vecbi müstesna {yani, Allah hariç -þüphesiz O ölmez-} herþey helak olacaktýr {yani, bütün canlý var*lýklar ölecektir}. (Kasas/88)
    2. el-Helâk, azâb manasýnda kullanýlýr; þu âyetler*de olduðu gibi:
    Ýþte o kumlar, Biz onlarý helak ettik {yani, senden ev*velki ümmetlerin yaþadýðý memleketlerdeki o kâfir top*lumlara azâb ettik}, zulmettiklerinde {yani, þirk koþ*tuklarýnda}. Ve onlarýn helakleri {yani, o kâfir toplum*larýn azâblarý} için bir mev'ýd {yani, vakit} tayin et*miþtik. (Kehf/59)
    Biz hiçbir karyeyi (yani, geçmiþ ümmetlerin yaþadýk*larý karyelerdeki kâfir toplumlarý} malum bir kitabý olmaksýzýn helak etmedik {yani, azaba uðratmadýk}. (Hicr/4)
    Rabbin kurâ'larý helak edecek {yani, memleketlerin ahalisini azaba uðratacak} deðil; ana noktasýnda bir rasûl çýkarmadýkça. (Kasas/59)
    Kendilerinden {yani, Mekke kâfirlerinden} evvel karn'dan nicesini helak ettik {yani, nice nesillere azâb ettik}. (En'âm/6)
    3. Heleke, dall I kaybolmak manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Benim sultâným da {yani, hüccetim I delilim de} helak oldu {yani, kayboldu -gösterebileceðim bir delil yok-}. (Hâkka/29)
    4. el-Helâk, fesâd manasýnda kullanýlýr; þu âyetler*de olduðu gibi:
    Harsý ve nesli helak {yani, ifsad} eder. (Bakara/205)
    Ben yýðýn yýðýn mal helak ettim {yani, çok mal ifsad ettim}tükettim}.,. (Beled/6) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    121. Quwet


    Quvvet, beþ þekilde Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. tefsir edilir:
    1. Quvvet, 'adedisayý manasýnda kullanýlýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Kuvvetinizi kuvvetle ziyadeleþtirsin {yani, doðumla sayýnýzý artýrsýn /sayýnýza sayý katsýn}. (Hûd/52)
    Siz bana kuvvetle (yani, adam sayýsýyla! yardým edin! (Kehf/95)
    Biz kuvvet sahibiyiz (yani, sayýca çoðuz}. (Neml/33)
    2. el-Quvvet, çalýþkanlýk ve gayret /ciddiyet ile de*vam etmek manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Bir vakit de mîsâkýnýzý almýþtýk (.....) Size verdiðimizi
    kuvvetle tutun {yani, Tevrat'ta bulunanlarý tam bir gayret, ciddiyet ve kararlýlýkla alýn, baðlanýn}! (Baka*ra/63)
    Bunun bir benzeri de A'râf sûresinde dir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ey Yahya! Kitabý kuvvetle {yani, gayret, ciddiyet ve kararlýlýkla} al! (Meryem/12)
    3. Quvvet; þiddetle yakalamak, yakalamasý þiddet*li/çetin demektir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Dediler ki: "Kim bizden kuvvetlidir" {yani, kimin yakalamasý bizden daha þiddetlidir I çetindir}?! Kendi*lerini halkeden o Allah'ýn onlardan daha kuvvetli {yani, yakalamasýnýn daha þiddetli I çetin} olduðunu görmüyorlar mý? (Fussilet/15)
    Senin karyenden {yani, Mekke'den I Mekke halkýndan} kuvvetçe daha þiddetli {yani, halkýnýn yakalayýþý daha þiddetli I çetin} nice karye vardý... (Muhammed/13)
    Keþke size karþý bir kuvvetim olsaydý {yani, sizi þid*detle yakalayabilseydirnj. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Hûd/80) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  7. #67

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    122. El-Be's


    el-Be's, üç þekilde tefsir edilir:
    1. el-Be's, azâb manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde böyledir: Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Be'simizi {yani, dünyadaki azabýmýzý} gördüklerinde, "Allah'a îmân ettik; O'nun vahdetine [bir ve tek ilah olduðuna]" dediler. (Mü'min/84)
    Be'simizi hissettiklerinde {yani, azabýmýzý gördükle*rinde} hemen oradan kaçýþýyorlardý. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Enbiyâ/12)
    Eðer Allah'ýn be'si {yani, Allah'ýn azabý} gelirse, bize kim yardým eder?! (Mü'min/29)
    2. el-Be's, fakirlik manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Be's'te (yani, fakirlik ve þiddette I zorlukta} sabreden*ler... (Bakara/177)
    Andolsun ki senden önceki ümmetlere (de elçiler) gönderdik; tazarru etsinler diye onlarý be's'e (yani, fakirliðe} ve darrâ {yani, þiddete i zorluða} uðrattýk. (En'âm/42)
    3. el-Be's, qýtal I savaþ manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðügibi:
    Allah o küfredenlerin be'sini (yani, küffann savaþý*ný/savaþmasýný} önlemeye muktedirdir. (Nisâ/84) Biz kuvvet sahibi ve þiddetli be's sahibiyiz {yani, sa*vaþ ehliyiz}, (Neml/33)
    Be's zamanýnda {yani, savaþ esnasýnda!... (Bakara/177) Aralarýnda be's'leri þiddetlidir (yani, münafýklarla Ya*hudiler arasýnda savaþ olursa þiddetli olur}. (Haþr/14) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    123. Et-Tafsîl


    et-Tafsîl, iki þekilde tefsir edilir:
    1. et-Tafsîl, beyân t geniþçe açýklamak manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O uydurulan bir söz deðildir (.....) Her þeyin tafsilidir
    (yani, her þeyin beyânýdýr I geniþçe açýklamasýdýr}, (Yû-suClll)
    Her þeyden yazdýk; nasihat ve tafsil (yani, beyân I ge*niþçe açýklamak} için her þeyi. (A'râf/145)
    Andolsun ki onlara bir kitap getirmiþ, onu ilm üzere tafsîl/fasl etmiþtik (onu beyân etmiþtik I geniþçe açýk*lamýþtýk}. (A'râtf52)
    Âyetleri saðlamlaþtýrýlmýþ; sonra, tafsîl/fasl edilmiþ (yani, helâl ve haramý beyân edilmiþ I geniþçe açýklan*mýþ} bir kitap. (Hüd/1)
    Ayetleri tafsîl/fasl edilmiþ {yani, âyetleri beyan edil*miþ I geniþçe açýklanmýþ} bir kitap, Arabî bir qur'ân Ihitabe/okuma]. (Fussilet/3)
    Onun her þeyinin tafsilini fasl ettik/Onu her þeyiyle tafsîlen faslettik {yani, onun beyânýný beyân ettik jonun açýklamasýný geniþçe-gereðince yaptýk}. (Ýsrâ/12)
    O ki, size kitabý mufassal (yani, beyân edilmiþ /geniþ*çe açýklanmýþ} olarak indirmiþ... (En'âm/114)
    2. et-Tafsîl, beynûnet fayrý ayrý olmak, ayrýlýk, ayrýl*mak] manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Mufassal [ayrý ayrý] âyetler (yani, her iki azâb ara*sýnda bir ay bulunmak Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve biri diðerinden ayrý mu*cizeler} olmak üzere... (A'râf/133)
    Kafile fasledince (yani, yol arkadaþlarý Mýsýr'dan çý*kýnca/ayrýlýnca}... (Yûsuf/94)
    Fasl Gününe {yani, Beyân [ayrým/ayrýlýk]Günü'ne -ki O Gün, insanlar arasýnda hüküm verilecek: bir fýrka cennete, bir fýrka da saîr'e [alevli ateþe] gidecek-}... (Mürselât/13)
    Þüphe yok ki, o Fasl {(yani, hüküm ve ayrým,)} Günü, bir mîkât olacaktýr. (Nebe/17)
    Þüphe yok ki, o Fasl Günü {yani, insanlar arasýnda ayýrýcý hükmün verileceði gün} onlarýn hepsinin mî-kâtýdýr. (Duhân/40) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  8. #68

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    124. Ehâd


    Ehad, üç þekilde tefsir edilir:
    1. Ehad ile, ÂUah vasfedilmiþtir; þu âyetlerde oldu*ðu gibi:
    O, hiç kimsenin [ehad] {yani, Allah'ýn! kendisine gtiç yetiremeyeceðini mi sanýyor?! "Ben yýðm yýðýn mal tükettim" diyor. Hiç kimsenin [ehad] {yani, Allah'ýn] kendisini görmediðini mi sanýyor?! (Beled/5-7)
    2. Ehad lafzý ile, Nebi (s.a) kasdedilmiþtir; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Sizin aleyhinize hiçbir kimseye [ehad] ebediyyen ita*at etmeyiz {yani, münafýklar, "Sizin [Yahudiler] aley*hinize Muhammed'e asla itaat etmeyiz" dediler}. (Haþr/11)
    Hiç kimseye [ehad] {yani, Nebi'yeJ dönüp bakmadan uzaklaþýyordunuz. (Âl-i Ýmrân/153)
    3. Ehad lafzý ile, mevlâ [azadlý köle] olduðu esnada Bilal kasdedilmiþtir; Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. þu âyette olduðu gibi:
    Onun yanýnda hiçbir kimsenin [ehad] karþýlýðý veril*mesi gereken bir nimeti yoktur (yani, Ebû Bekr'in yanýnda, Bilal'ýn bir nimeti yok ki, Ebû Bekr onu, o nimete karþýlýk olarak azad etmiþ olsun. (Aksine Ebû Bekr, Bilal'i, Allah'ýn rýzasýný kazanmak için azad etmiþtir}}. (Ley 1/19) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    125. El-Halq


    el-Halg, yedi þekilde tefsir edilir:
    1. Halq, din manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetler*de olduðu gibi:
    {Ýblis dedi ki}: "Onlara Allah'ýn halqýný (yani, Al*lah'ýn dînini} taðyir etmelerini emredeceðim/söyleye*ceðim." (Nisâ/119)
    Allah'ýn halqý {yani Allah'ýn dîni} için tebdil yoktur. (Rûm/30)
    2. Halq kelimesi, mahlûk [icat etmek I uydurmak] ve yalan söylemek manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Bu baþka deðil, evvelkilerin halqýdýr (yani, öncekilerin uydurup I icat edip söyledikleri bir yalandýr}. (Þu'-ara/137)
    Ifk hakq ediyorsunuz (yani, yalan söylüyorsunuz [if*tira uyduruyorusunuz]}. (Ankebût/17)
    Bu baþka deðil, bir ihtýlâq'týr {yani, o uydurma*dýr j yalandýr: o yalaný Muhammed kendiliðinden uy*durmuþtur}. (Sâd/7)
    3. Halq, tasvirler/suretler manasýnda kullanümýþ-týr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Hani Benim iznimle tinden bir kuþ biçimi halq edi*yordun {yani, çamurdan kuþ benzeri bir tasvir/suret yapýyordun!. (Mâide/110)
    Bunun bir benzeri de Al-i Ýmrân sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Allah'ý býrakýp da çaðýrdýklarýnýz hiçbir þey halq ede*mezler; zira onlarýn kendileri halq olunurlar (yani, kendilerine suret veriliri. (Nahl/20) Bunun bir benzeri de Furkân sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    4. Halq, konuþmak I konuþturmak manasýnda kul*lanýlmýþtýr; Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. þu âyette olduðu gibi:
    Her þeyi konuþturan Allah bizi de konuþturdu ve sizi ilk defa O halq etmiþti {yani, dünyada sizi O konuþ*turmuþtu}. (Fussilet/21)
    5. Halq kelimesi, ca'l [kýlmak, yapmak, yaratmak] manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Rabbinizin sizin için halq ettiði ezvâcýnýzý [eþlerinizi] {yani, Rabbinizin sizin için yaptýðý i küdýðý-yarattýðý [ce'ale] kadýnlarýnýza ferden yaklaþmayý} terkedip/bý-rakýp... (Þu'arâ/166)
    6. Halq kelimesi, ba's [ölümden sonra diriliþ] ma*nasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Halq itibariyle (yani, ölümden sonra âhirette dirilt-jnek bakýmýndan}, kendilerini yaratmak mý daha zor, yoksa... (Sâffât/11)
    Sizi halq etmek (ölümden so?ýra âhirette diriltmek} mi daha zor, yoksa... (Nâziât/27)
    Onlar gibisini halq etmeye (yani, âhirette tekrar di*riltmeye} kadir deðil midir?! (Yâ-Sîn/81)
    7. Halq kelimesi, dünyada halketmek [yaratmak] manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O ki, gökleri ve yeri halq etti (yani, daha önce yok iken onlarý halketti i yarattý} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (En'âm/1)
    Andolsun ki, Biz insaný tinden bir sülaleden halq et*tik (yani, o Rabb dünyada onlarý böylece yarattý}. (Mü'minûn/12) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  9. #69

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    126. Ezan


    Ezan, iki þekilde tefsir edilir:
    1. Ezan; duyurmak I iþittirmek, iþitmek, dinlemek, ilan etmek manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ve Rabbini dinleyip [ezinet] (yani, Rabbinin buyruðu*nu dinleyip IRahbine boyun eðip} haklandýðý {yani, kendisine yakýþaný yapýp Rabbine itaat ettiði! vakit... (Ýnþikak/2)
    Sana ezan veririz iyani, Sana duyururuz} ki: Bizden þâhid yok. (Fussilet/47)
    2. Ezan kelimesi; nida' [yüksek sesle seslenmek, ba*ðýrmak] manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gi*bi:
    Bunun üzerine aralarýnda bir müezzin (yani, cennet ile ateþ arasýnda bir münâdij, "Allah'ýn laneti zalim*ler üzerine olsun" diye ezan verir {yani, nida' eder [baðýrýr I seslenir]}. (A'râf/44)
    Sonra bir müezzin iyani, bir münâdij, "Ey kafile! Siz muhakkak hýrsýzsýnýz" diye ezan verdi {yani, nida et*ti [baðýrdý i seslendi}}. (Yûsuf/70)
    Ýnsanlar içinde ezan ver {yani, nida' et [baðýr I ses*len]}! (Hacc/27) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    127. Ne'â


    Ne'â, iki þekilde tefsir edilir:
    1. Ne'â, tebaýd [uzaklaþtý j uzak durdu] manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Yan çizer [ne'â] {yani, uzaklaþýr}. (Ýsrâ/83)
    Onlar hem (baþkalarýný) ondan nehyederler, hem de ondan uzak dururlar Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. [ne'â]. (En'âm/26)
    2. La teniyâ; zaaf/gevþeklik, güçsüzlük zayýflýk an*lamýna gelir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Zikrimde gevþeklik/zaaf göstermeyin [lâ teniyâ]. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Tâ-Hâ/42)
    Kuvvet sahibi bir usbe'ye dahi aðýr gelirdi [le tenûu] {yani, (kuvvet sahibi bir topluluk bile) Karun'un mal*larýnýn bulunduðu evlerin kapýlarýnýn anahtarlarýný taþýmaktan zaafa düþüp aciz kalýrdý}. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Kasas/76) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  10. #70

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    128. Er-Recm


    er-Recm, dört þekilde tefsir edilir:
    1. er-Recm, katletmek I öldürmek manasýnda kulla*nýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Sizi recmederiz {yani, öldürürüz}. (Yâ-Sîn/18)
    Doðrusu ben, beni recmetmenizden {yani, beni öldür*menizden} Rabbim ve Rabbinize sýðýndým. (Duhân/20)
    Eðer raht'm [aþiretin] olmasaydý seni recmederdik {ya*ni, seni öldürürdük}. (Hûd/91)
    2. er-Recm, þetm [sövmek, aðýr söz söylemek] mana*sýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    (Babasý, Ýbrahim'e dedi ki}: "Eðer vazgeçmezsen seni recmederim iyani, sana aðýr sözler söylerim, söver-sa-yarýmj. (Meryem/46)
    3. er-Recm, atmak manasýna kullanýlýr; þu âyetler*de olduðu gibi:
    Onlarý {yani, yýldýzlarý} þeytanlara rucûm (yani, on*larý atmalar i atýþlar [tahmin ve iddialarýna vesile]} yaptýk. (Mülk/5)
    Gayba recmdir (yani, zanna dayanarak iddialar or*taya atmaktýr}. (Kehf/22)
    4. er-Recm, mel'ûn I lanetlenmiþ manasýnda kulla*nýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    O recmedilmiþ {yani, mel1 ün I lanetlenmiþ} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. þeytan*dan Allah'a sýðýn! (Nahl/98) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    129. Es-Salâh


    es-Salâh, yedi þekilde tefsir edilir:
    1. es-Salâh, îmân manasýnda kullanýlýr; þu âyetler*de olduðu gibi:
    ...adn cennetleri. Onlara dahil olacaklar; atalarýn*dan, eþlerinden ve zürriy eti erinden salahlý olanlar da {yani, atalarýndan, eþlerinden ve zürriy etlerinden îmân edenler de}. (Ra'd/23)
    Kolelerinizden-câriyelerinizden sâlihleri (yani, mü*minleri} de evlendirin! (Nûr/32)
    Beni sâlihlere (yani, mil'min atalarýma} ilhak et! (Yûsuf/101)
    (Süleyman dedi kî}: "Rahmetinle beni sâlih (yani, mü'min} kullarýnýn içine dahil et!" (Neml/19)
    2. es-Salâh; konumun iyiliði, üstünlüðü manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Bunun ardýndan sâlih bir kavýn olursunuz (yani, ba*banýzýn nezdindeki konumunuz iyi I üstün olur}. (Yû*suf/9)
    Ve muhakkak ki o (yani, ibrahim}, âhirette de sâlih-lerdendir {yani, Allah indindeki konumu itibariyle iyilerden i üstünlerdendir}. (Bakara/130)
    Bunun bir benzeri de Nahl sûre sindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    3. es-Salâh, rýftz jyumuþaklýk manasýnda kullanýl*mýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ýnþâallah beni sarihlerden (yani, beni sana karþý rýfk ile muamele edenlerden [yumuþak ve iyi davranan*lardan]} bulacaksýn. (Kasas/27)
    (Mûsâ, Harun'a dedi ki}: "Kavmim içinde bana halef ol ve ýslah et (yani, onlara rýfk ile muamele et [yumu*þak ve iyi davran]}! (A'râf/142)
    4. es-Salâh, halqediliþ I yaratýlýþ itibariyle düzgünlük [eksiksizlik, kusursuzluk] manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Eðer bize bir sâlih bahþedersen (yani, Adem ile Havua Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. þöyle dediler: "Eðer bize hilkati iyaratýlýþý düz*gün [eli-ayaðý yerinde I saðlam ve saðlýklý] bir çocuk verirsen!... (A'râf/189)
    5. es-Salâh, ihsan [iyilik j'güzellik, iyi!güzel iþ yap*mak, güzel davranmak] manasýnda kullanýlýr; þu âyet*te böyledir: ;.
    (Þu'ayb deçLi kij: "Ben baþka deðil, gücümün yettiðin*ce ýslah {yani, ihsan [iyilik ve güzellik]} irade ediyo*rum." (Hûd/88)
    6. es-Salâh, itaat manasýnda kullanýlýr; þu âyetler*de olduðu gibi:
    Biz sadece muslihleriz/ýslah edicileriz (yani, yeryüzün*de Allah'a muti' olanlarýz /itaatkârlarýz!. (Bakara/11)
    Islahýnýn ardýndan (yani, orada itaat edilmesinin ar*dýndan}.., (A'râf/56)
    îmân eden ve sâlih ameller iþleyenlere (yani, emir ve nehiylerine riâyetle Allah'a itaat edenlere} gelince... Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    7. es-Salâh kelimesi, emanet ile ilgili hususlarda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    O ikisinin babasý sâlih bir kimse idi (yani, emaneti eda etme hususunda}. (Kehf/82) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

Sayfa 7/10 ÝlkÝlk 12345678910 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 2 Kullanýcý var. (0 Uye ve 2 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •