Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 9/10 ÝlkÝlk 12345678910 SonSon
98 sonuçtan 81 ile 90 arasý

Konu: KUR'ÂN TERÝMLERÝ SÖZLÜÐÜ

  1. #81

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    151. Evvel


    Evvel, dört þekilde tefsir edilir:
    1. Evvel kelimesi ile, Nebi döneminde, Yahudiler*den Nebi'yi [Hz. Muhammed'i] inkâr edenlerin evveli-lilki kasdedilmiþtir; -Medine Yahudilerine hitab eden- þu âyette olduðu gibi:
    Ona kâfir olanlarýn evveli (yani, Yahudilerden Ne*bi'yi Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. inkâr edenlerin evveli/ilki} olmayýn (.....) ve
    yalnýz Bana ittiqa edin! (Bakara/41)
    2. Evvel ile, Mekke ahalisinden Allah'a îmân eden kimselerin evveli/ilki kasdedilmiþtir; Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. þu âyetlerde olduðu gibi:
    De ki: "Rahmân'm çocuðu olsaydý, ben ibâdet edenle*rin evveli olurdum" {yani, Mekke ahatisindeh muvah-hidlerin evveli/ilki olurdum}. (Zuhruf/81)
    De ki: "Doðrusu ben {Mekke ahalisiden) teslim olan*larýn evveli Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ((yani, ilki)} olmakla emrolundum." (En'âm/14)
    3. Evvel ile, Allah'ýn dünyada görülemeyeceðine îmân edenlerin evveli I ilki kasdedilmiþtir; þu âyette ol*duðu gibi:
    Dedi ki: "Rabbim bana göster de Sana bakayým." Bu*yurdu ki: "Beni asla göremezsin, fakat þu daða bak: eðer o yerinde durabilirse, sen de Beni görebilirsin." Rabbi daða tecelli edince, onu paramparça etti ve Mûsâ da baygýn düþtü. Ayýlmca dedi ki: "Seni tenzih ederim, Sana döndüm ve ben mü'minlerin {yani, dünyada Senin asla görülemeyeceðini tasdik edenle*rin) evveliyim ((yani, ilkiyim)}." (A'râf/143)
    4. Evvel kelimesi ile, Ýsrâîloðullarý arasýndan Mûsâ ve Harun'a imân eden kimselerin ilki kasdedilmiþ-tir; þu âyette böyledir:
    {Musa'ya îmân ettikleri için, Fir'avn tarafýndan kat*ledilmekle tehdit edildikleri vakit sihirbazlar dediler ki}: "Biz gerçekten mü'minlerin evveli {yani, Mu*sa'nýn getirdiklerini, Ýsrâîloðullarý arasýndan Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. tas*dik edenlerin ilki} olduðumuz için Rabbimizin hata*larýmýzý baðýþlayacaðýný ümit ederiz." (Þu'arâ/51) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    152. Qalîl


    Qalîl, altý þekilde tefsir edilir:
    1. Qalîl, yesîr/az manasýnda kullanýlýr; þu âyetler*de böyledir:
    Onun karþýlýðýnda, qalîl bir semen fyani, dünyadan yesîr/az bir mal} almak için... (Bakara/79)
    Allah'ýn âyetlerini qalîl {yani, yesîr/az} bir semen {(yani, mal)} karþýlýðýnda sattýlar. (Tevbe/9)
    2. Qalîl kelimesi, riya ve baþkalarýnýn duymasý için manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette böyledir:
    Qalîl {yani, riyakârlýk ve baþkalarý duysun için} ol-ý masý dýþýnda, Allah'ý zikretmezler. (Nisâ/142)
    3. el-Qalîl, hiçbir þey/bir þeyin yokluðu manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Siz qalîl þükrediyorsunuz {yani, hiç þükretmiyorsu*nuz}, (A'râfflO)
    O ki (sizi inþâ etti), sizin için iþitme, basiretler ve gö*nüller yaptý; fakat siz qalîl þükrediyorsunuz (yani, hiç þükretmiyorsunuz}. (Mülk/23)
    Benzeri bir âyet de Nahl sûresinde bulunmakta*dýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    O bir þâir sözü deðildir, siz qalîl îmân ediyorsunuz {yani, îmân etmiyorsunuz}; bir kâhin sözü de deðil*dir, siz qalîl tezekkür ediyorsunuz {yani, tezekkür et*miyorsunuz}. (Hâkka/41-42)
    4. Qalîl, çoða nisbetle az manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde böyledir:
    {Fir'avn dedi ki}: "Gerçekten bunlar fyani, Mûsâ ve o'nun beraberindekiler}, qalîl (yani, bizim sayýmýzýn çokluðu karþýsýnda az} bir þirzimedir/topluluktur." (Þu'arâ/54)
    Fir'avn, "Ýsrâîloðullarý, (kendileri gibi) çok kimsele*re göre azdýr" demek istemiþtir. Nitekim Musa'nýn ashabý, kadýn ve çocuklar da dahil 600.000 kiþi iken, Fir'avn ve onun ashabý 1.000.000 savaþçýdan oluþmakta idi. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Þayet üzerlerine, "Kendinizi öldürün yahut diyarýnýz*dan çýkýn!" diye yazsaydýk, içlerinden qalîl müstesna {yani, diðerlerine nisbetle az olan kýsmý hariç} bunu yapmazlardý. (Nisâ/66)
    5. Qalîl kelimesiyle, 313 kiþi kasdedilmiþtir; þu âyette böyledir:
    ' Ýçlerinden qalîl {yani, Nebi'nin ashabýnýn, Bedir Gü-lü'ndeki sayýsý kadar kimse: 313 kiþi} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. hariç ondan içtiler.. (Bakara/249)
    6. QalîÝ kelimesiyle, -Nuh'un gemisinin ashabý hakkýndaki þu âyette- 80 kiþi kasdedilmiþtir:
    Zaten o'nun beraberinde qalîl {yani, 4O'ý erkek, 4O'ý kadýn, toplam 80 kiþi} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. dýþýnda kimse îmân etme*miþti. (Hûd/40) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  2. #82

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    153. Qada


    Qada on þekilde tefsir edilir:
    1. Qadâ, tavsiye manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Rabbin qadâ {yani, tavsiye} etti: Baþkasýna deðil, sa*dece O'na ibâdet edin... (Ýsrâ/23)
    Musa'ya o emri {yani, Musa'yý görevlendirip Fir'avn ve onun kavmine elçilik vazifesini ifa etmesini} qadâ {yani, tavsiye} ettiðimizde, sen batý tarafýnda deðildin. (Ka-sas/44)
    2. Qadâ, haber vermek manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Biz kitapta {yani, Tevrat'ta} Ýsrâîioðullan'na qadâ et*tik {yani, haber verdik}: Siz yeryüzünde iki defa fesad çýkaracaksýnýz... (Ýsrâ/4)
    Ona þu emri qadâ ettik {yani, Lût'a þu ahdimizi jka*rarýmýzý haber verdik}: Sabaha çýkarken arkalarý mutlaka kesilecektir. (Hicr/66)
    3. Qadâ, ferað [boþalmak, boþ kalmak, bitirmek, ta*mamlamak] demektir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Menâsikinizi {yani, hacc ibâdetlerinizi} qadâ ettiðiniz {yani, bitirip I tamamlayýp da boþaldýðýnýz} zaman... (Bakara/200)
    Artýk namazý qadâ ettiðiniz {yani, bitirip / tamamla*yýp da boþaldýðýnýz} zaman... (Nisâ/103)
    Namaz qadâ edildimi {yani, farz olan Cuma namazý bitip!tamamlanýp da boþaldýnýzmý}... (Cuma/10)
    (Okunmasý) qadâ edilince {yani, okunmasý tamamla*nýnca: Nebi, Kur'ân okumayý bitirip de boþaldýklarýn*da} kavimlerine uyarýcýlar olarak döndüler. (Ahkâf/29)
    4. Qadâ, fiil [yapmak /iþlemek] manasýnda kullaný*lýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Artýk ne qadâ edeceksen et {yani, bize ne yapacaksan yap}. Sen ancak bu dünya hayata qadâ edersin {yani, sen sadece bu dünya [yakýn /geçici] hayatta bir þey yapabilirsin}. (Tâ-Hâ/72)
    Fakat Allah fiile çýkmasý gereken bir emri qadâ et*mek {yani, Allah, ilminde yapacaðýna dair hükmetti*ði bir iþi yapmak} için... (Enfâl/42)
    Bir emri qadâ ettiði vakit {yani, ilminde yapacaðýna dair hükmetmiþ olduðu bir iþi yapacak olduðunda} ona yalnýzca "01!" der, oluverir. (Al-i Ýmrân/47)
    Bunun bir benzeri de Meryem sûresinde bulun*maktadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Allah ve-O'nun Rasûlü bir emri qadâ ettiði vakit (ya*ni, Allfih ve O'nun Rasûlü, Zeyneb'in evliliði husu*sunda bir iþ yapacak olduklarýnda} onlar için, o iþle*rinden tercih olamaz. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Ahzâb/36)
    5. Qadâ, nüzul I inmek manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ey Mâlik! Rabbin, üzerimize qadâ etsin {(yani,) ölü*mü indirsin I bizi Öldürsün}! (Zuhruf777)
    Onlarýn üzerine qadâ edilmez (yani, onlara ölüm in*mez} ki ölsünler. (Fâtýr/36)
    Ne zaman ki o'nun üzerine ölümü qadâ ettik (yani, o'na ölümü indirdik}... (Sebe'/14)
    Mûsâ ona bir yumruk vurdu, onun üzerine qadâ etti (yani, ona Ölümün inmesine sebep oldu}. (Kasas/15)
    6. Qadâ; vâcib /gerekli olmak, icab etmek manasýn*da kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Emr qadâ edildi {yani, azâb gerekli oldu; Nuh kavmi üzerine vuku buldu}. Ve (iþ bitti, gemi) Cûdî [engince bir dað] üzerine istiva etti. (Hûd/44)
    Emrin qadâ edileceði (yani, azabýn ateþ ehline gerekli olup vuku bulacaðý} o Hasret Günü ile onlarý inzâr et! (Meryem/39)
    Emr qadâ edilince (yani, azâb, ateþ ehline gerekli olup vuku bulunca} þeytan da der ki:... (Ýbrâhîm/22)
    Ýstifta ettiðiniz o emr qadâ edilmiþtir (yani, o emr ge*rekli olmuþtur I meselenin bu þekilde gerçekleþmesi icab etmiþtir}. (Yûsuf/41)
    7. Qadâ, yazmak manasýnda kullanýlýr; isa'nýn du*rumu hakkýndaki þu âyette olduðu gibi:
    O, qadâ edilmiþ bir emrdir (yani, Isâ(nýn babasýz do*ðacaðý), Allah tarafýndan qadâ edilmiþ bir iþtir: o'nun var olacaðý Levh-i Mahfuz'da yazýlmýþtýr}. (Meryem/21)
    8. Qadâ, tamamlamak manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Mûsâ süreyi qadâ edince (yani, Mûsâ þartýný tamam*layýnca}... (Kasas/29)
    Bu iki süreden hangisini qadâ edersem {yani, ta*mamla/sam}... (Kasas/28)
    Gündüz ne kazandýðýnýzý bilir. Sonra sizi, belirli süre qadâ edilsin (yani, tamamlasýn} diye onda uyandýrýr. (En'âm/60)
    Sana onun vahyi qadâ edilmeden (yani, Cibril sana vahy iþini tamamlamadan] Önce Kur'ân'ý acele etme. (Tâ-Hâ/114)
    Onlardan kimisi adaðýný qadâ etti {yani, yerine getir*di/tamamladý}. (Abzâb/23)
    9. Qadâf;fasl [ayýrma Iayýrýlma] manasýnda kullaný*lýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Aralarýnda hak ile qadâ edilecek (yani, aralarý hak ile ayýrýlacak}... (Zümer/69)
    Emr qadâ edilmiþ olur (yani, azâb ile benim ve sizin aranýz ayýrýlýrj, sonra kendilerine göz açtýrýlmazdfl
    (En'âm/8)
    Rasûlleri geldiðinde, aralarýnda qýst ile qadâ edilir {yani, aralarý ayýrýlýrj. (Yûnus/47)
    Muhakkak ki Rabbin Kýyamet Günü aralarýnda qadâ edecektir {yani, aralarýný ayýracaktýr}. (Yûnus/93)
    10. Qadâ, halketmek /yaratmak manasýnda kulla*nýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Böylece onlarý yedi gök olarak qadâ etti {yani, halket-tilyarattý}. (Fussilet/12) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    154. Yesîr


    Yesîr, üç þekilde tefsir edilir:
    1. Yesîr, kolay anlamýna gelir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Bilmez misin ki, Allah gökte ve yerde olaný bilir. Þüphesiz bütün bunlar bir kitaptadýr. Gerçekten bu Allah'a göre yesîr'dir {yani, baþa gelecek musibetler Levh-i Mahfuz'da yazýlmýþtýr; (dolayýsýyla bunlarý bilmek Allah'a, kolaydýr)}. (Hacc/70)
    Bir yaþatýlana uzun Ömür verilmesi de, ömründen eksiltilmesi de mutlaka bir kitaptadýr. Þüphesiz þu, Allah'a göre yesîr'dir {yani, hîn [kolaydýr]. Ve O'na zor deðildir}. (Fâtýr/11)
    2. Yesîr, serî I hýzlý manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Þu yesîr bir ölçektir {yani, kendisinde bir engel bu*lunmayan serî/hýzlý bir ölçmedir!. (Yûsuf/65)
    3. Yesîr, hafi jgizli manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Sonra, onu yesîrce {yani, gizlice} Kendimize qabzedi-yoruz {(yani, çekip alýyoruz)}. (Furkân/46) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  3. #83

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    155. Dalal


    Dalâl, sekiz þekilde tefsir edilir:
    1. Dalâl ile, küfr kasdedilmiþtir; þu âyetlerde oldu*ðu gibi:
    {iblis dedi ki}: "Onlarý dalâlete düþüreceðim" {yani, hidayetten saptýracaðým da küfredecekler}. (Nisâ/119)
    Andolsun ki o {yani, iblis} içinizden birçok cibületleri dalâlete düþürdü (yani, içinizden birçok halký saptý*rýp küfretmelerine sebep oldu}. (Yâ-Sîn/62)
    Andolsun ki onlardan önce, evvelkilerin ekserisi da*lâlette idi (yani, küfretmiþti}. (Sâffât/71)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    2. Dalâl, bir þeyden -küfr olmaksýzýn- uzaklaþtýr*mak, ayýrmak manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde oldu*ðu gibi:
    (Ey Nebi!/ Onlardan bir taife, seni dalâlete düþürme*yi (yani, seni haktan ayýrmayý, uzaklaþtýrmayý! kur*muþlardý. (Nisâ/113)
    (Ey Dâuûd!} Hevâya tâbi olma! O takdirde seni Al*lah'ýn yolundan dalâlete düþürür (yani, hevâ seni -küfür sözkonusu olmaksýzýn- hükümde Allah'ýn ta-atinden ayýrýr I uzaklaþtýrýr}, (Sâd/26)
    3. Dalâl, hasar I ziyan manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Kâfirlerin keydi, baþka deðil, dalâl ((yani, ziyan)} içindedir. (Mü'min/25)
    Þüphesiz ben o vakit apaçýk bir dalâl (yani, hüsran-!ziyan} içindeyimdir. (Yâ-Sîn/24)
    (Ya'kûb'un oðullarý dediler ki}: "Doðrusu babamýz apaçýk bir dalâl (yani, Yûsuf a beslediði sevgiden do*layý hüsran jziyan} içindedir." (Yûsuf/8)
    Tallahi, sen cidden eski dalâlinde (yani, Yûsuf a bes*lediðin sevgiden dolayý hüsranda!ziyanda] berde*vamsýn. (Yûsuf/95)
    (Þehirdeki kadýnlar, 'Azizin karýsý için dediler ki}: "Þüphesiz biz onu, apaçýk bir dalâl (yani, Yûsuf'a duyduðu sevgiden dolayý apaçýk hüsran I ziyan} için*de görüyoruz." (Yûsuf/30)
    4. Dalâl, þeqâ'I bedbahtlýk manasýnda kullanýlmýþ*týr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Siz baþka deðil, büyük bir dalâl (yani, sürüp giden bir bedbahtlýk/ içindesiniz. (Mülk/9)
    Bir dalâl (yani, bedbahtlýk} ve çýlgýnlýk içinde... (Ka*mer/24)
    Muhakkak ki mücrimler bir dalâl (yani, bedbahtlýk ve meþakkat} ve çýlgýnlýk içindedirler. (Kamer/47)
    Hayýr, âhirete îmân etmeyenler azâb ve uzak bir dalâl (yani, sürüp giden bir bedbahtlýk} içindedirler. (Sebe'/8)
    5. Dalâl, ibtâl manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Küfreden ve Allah'ýn yolundan alýkoyanlar var ya, (Allah) onlarýn amellerini dall eder (yani, Allah onla*rýn amellerini ibtal eder}. (Muhammed/1)
    Allah yolunda katledilenler var ya, (Allah) onlarýn amellerini dall etmez Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (yani, onlarýn amellerini ih*lal etmez}. (Muhammed/4)
    Onlar ki, dünya hayatta sa'ylarý dall olmuþtur (yani, bu hayattaki amelleri ibtal olmuþtur}. (Kehf/104)
    6. Dalâl ile, hata [yanlýþlýk, isabetsizlik] kasdedü-miþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Onlar baþka deðil, hayvanlar gibi, hattâ sebilce [yol*ca] daha dalâlettedirler {yani, tarîk/yol bakýmýndan daha hatalýdýrlar}. (Furkân/44)
    Benzeri bir buyruk da A'râf sûresinde yer almakta*dýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ýlerde, azabý gördükleri vakit, sebîlce/yolca kimin da*lâlette fyani, tarîk I yol bakýmýndan kimin hatalý} ol*duðun^'bileceklerdir. (Furkân/42)
    Kim Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne isyan ederse, apaçýk bir dalâlet ile dalâlete {yani, tavîl [alabildiðine bü*yük] bir hata ile hataya} düþmüþ olur. (Ahzâb/36)
    Dalâlete (yani, vârislere mirasý paylaþtýrma husu*sunda hataya} düþmeyesiniz diye Allah size bildiri*yor. (Nisâ/176)
    7. Dalâl ile, cehalet kasdedilmiþtir; Musa'nýn að*zýndan nakledilen þu sözde olduðu gibi:
    {Mûsâ} dedi ki: "O vakit onu iþledim ve ben dâllînden {yani, onu iþledim ve ben o vakit câhillerden} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. idim." (Þu'arâ/20)
    8. Dalâl, nisyân I unutmak manasýnda kullanýlmýþ*týr; þu âyette olduðu gibi:
    O ikisinden biri dalâlete düþerse {yani, o iki kadýn*dan biri þehadet edeceði hususu unutursa}, diðeri ha*týrlatsýn. (Bakara/282) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    156. Âyet


    Âyet, iki þekilde tefsir edilir:
    1. Âyet, ibret manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Biz Meryem'in oðlunu ve o'nun anasýný bir âyet {ya*ni, ibret} kýldýk. (Mü'minün/50)
    Neticede o'nu ve gemi arkadaþlarýný necata çýkardýk ve onu âlemler için bir âyet {yani, Ýbret] kýldýk. (Anke-bût/15)
    Bunun bir benzeri de Kamer sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Þüphe yok ki þunda, îmân eden/edecek bir kavm için âyetler {yani, ibretler} vardýr. (Nahl/79)
    2. Ayet, 'alâmet manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Onlar için bir âyet {yani, ýalâm,et} de, zürriyetlerini o dolu gemide taþimamýzdýr. (Yâ-Sîn/41)
    Sizi topraktan yaratmasý, sonra da beþer olup yayýl*manýz O'nun âyetlerin dendir {yani, Rabbin bir ve tek olduðunun alâmetlerin dendir}. (Rûm/20)
    Göðün ve yerin O'nun emri {yani, iþi i fiili} ile durmasý da O'nun âyetlerindendir (yani, Rabbin bir ve tek olduðunun alâmetlerindendir. -Öyleyse, fiillerin*den I sanatýndan hareketle O'nun vahdaniyyetini ta*nýyýp bilin-}. (Rûm/25)
    Sizin için nefislerinizden eþler halketmesi de O'nun âyeti erin dendir {yani, Rabbin bir ve tek olduðunun alâmetlerindendir. -Öyleyse sanatýndan I fiillerinden hareketle O'nun vahdaniyyetini tanýyýp bilin-}, (Rûm/21)
    Benzeri âyetler çoktur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  4. #84

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    157. Yevm


    Yevm, dört þekilde tefsir edilir:
    1. Yevm, azýz ve celîl Allah'ýn dünyayý halkettiði al*tý günden her biri manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    De ki: "Siz yeri iki günde halkedene mi küfrediyorsu*nuz?" (Fussilet/9)
    Ve onda gýdalarýný dört günde takdir etti. (Fussilet/10)
    Bu suretle onlarý yedi sema olarak iki günde qadâ et*ti. (Fussilet/12)
    Ýþte böylece altý gün tamamlanmýþ olmaktadýr.
    O Allah ki semavâtý, arzý ve ikisi arasmdakileri altý günde {bu günler, Allah indinde dünya günleri gibi*dir} halketti. (Secde/4)
    Gerçek þu ki, Rabbinin indinde bir gün, sizin saydýðý*nýz bin yýl gibidir. (Hacc/47)
    2. Yevm, dünya günleri manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Semâdan arza emri tedbir eder. Sonra, miktarý {yani, Cebrail'in nüzul I iniþ miktarý} sizin saymanýza göre bin yýl olan bir günde {dünya günlerinden bir günde} O'na çýkar. (Secde/5)
    3. Yevm; Kýyamet Günü, (âhiret) manasýnda kulla*nýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O Gün {yani, âhiret'te, (Kýyamet Gününde)} hiç kim*seye zerrece zulmedilmez. (Yâ-Sîn/54)
    Cidden O Gün {yani, âhiret'te, (Kýyamet Gününde)} ashâb-ý cennet... (Yâ-Sîn/55)
    O Gün {yani, âhiret'te, (Kýyamet Gününde)} herkese kazandýðýnýn karþýlýðý verilir. (Mü'min/17)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    O Gün {(yani, âhiret'te)} aðýzlarýný mühürleriz... (Yâ-Sîn/65)
    4. Yevm, hin [vakit I zaman] manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Doðduðu gün ({yani, vakit)}, öleceði gün ({yani vakit)} ve diri olarak çýkarýlacaðý gün {yani, hin j vakit} o'na selâm olsun. (Meryem/15)
    {Isa dedi ki}: "Doðduðum gün ({yani, vakit}), öleceðim gün {yani, hin I vakit} ve diri olarak çýkarýlacaðým gün {yani, hînlvakit} selâm üzerimedir." (Meryem/33)
    Göçtüðünüz günde {yani, vakitte} ve ikamet ettiðiniz günde {yani, vakitte},., (Nahl/80)
    Onun hasadý günü (yani, ürünlerinizi hasad ettiðiniz [derdiðiniz, topladýðýnýz] vakit} de hakkýný verin! (En'âm/141) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    158. El-Âhiret


    el-Âhiret, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. el-Âhiret, kýyamet / kalkýþ manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Muhakkak ki âhirete (yani, Kýyamet (Günü'n)de ölümden sonra diriliþe} îmân etmeyenler, caddeden sapmaktadýrlar. (Mü'minûn/74)
    Âhiret ve evvel (yani, dünya ve âhiret [baþlangýç ve son]} elbet Bizimdir. (Leyl/13)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    2. el-Âhiret ile, hasseten cennet kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Andolsun ki onlar onu satýn alan kimsenin âhirette bir payý (yani, cennetten bir nasibi} olmadýðýný bili*yorlardý. (Bakara/102)
    Ayný sûrede bunun bir benzeri daha yer almakta*dýr: Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Rabbinin indinde âhiret muttakiler içindir. (Zuh-ruf/35)
    Ýþte o âhiret yurdu (yani, cennet} var ya, Biz onu yer*yüzünde ululuk/yücelik irade etmeyenlere ayýrdýk. (Kasas/83)
    Âhirette (yani, cennette} onun nasibi yoktur. (Þû-râ/20)
    3. el-Âhiret ile, hasseten cehennem kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Ahiretten (yani, cehennem azabýndan} çekinen ve Rabbinin rahmetini uman... (Zümer/9)
    4. el-Âhiret ile, kabir kasdedilmiþtir; þu âyette ol*duðu gibi:
    Allah îmân edenlere dünya hayatta ve âhirette (yani, kabirde Münker-Nekir'in sorgulayacaðý vakitte} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. sabit söz üzere sebat verir. (Ýbrâhîm/27)
    5. el-Âhiret, ahýr [son jsonuncu] anlamýna gelir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Biz bunu âhiret millette (yani, son millette [dînde]: isa'nýn milletinde —ki o, Nebi'den (a.s) önceki ümmet*lere gelen milletlerin sonuncusu idi-} iþitmedik. (Sâd/7)
    Derken âhiret va'di (yani, sonuncusunun vakti: ken*dilerine va'd ettiði iki azâbtan sonuncusunun vakti} geldiðinde... (ýsrâ/7) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  5. #85

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    159. En-Nür


    en-Nâr, on þekilde tefsir edilir:
    1. Nûr ile, islâm dîni kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Allah'ýn nurunu (yani, Allah'ýn dinini} aðýzlarýyla söndürmeyi irade ediyorlar. Allah ise nurunu {yani, dînini} tamamlamaktan (yani, muzaffer I üstün kýl*maktan} .baþkasýný istemez. (Tevbe/32)
    Allah dilediði kimseyi nuruna (yani, dînine} hidâyet eder. (Nûr/35)
    Bunun bir benzeri de Saff sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    2. en-Nûr ile, îmân kasdedilmiþtir; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Kendisine, insanlar içinde onunla yürüyecek bir nûr (yani, kendisiyle hidâyet bulacaðý bir îmân} kýldýðý*mýz/yaptýðýmýz kimse... (En'âm/122)
    Sizin için kendisiyle yürüyeceðiniz bir nûr (yani, ken*disiyle hidâyet bulacaðýnýz îmân} kýlsýn/yapsýn... (Hadîd/28)
    Onlarý zulumâttan nura (yani, küfürden îmâna} çýka*rýr. (Bakara/257)
    3. Nûr kelimesiyle, hudâ I hidâyet kasdedilmiþtir;
    þu âyette olduðu gibi:
    Allah semalarýn ve arzýn nurudur (yani, hadisi [yol göstericisi I rehberidir]}. Nurunun (yani, hidâyetinin [yolgöstermesinin jrehberliðinin]} meseli... (Nûr/35)
    4. Nûr ile, Nebi kasdedilmiþtir; þu âyette böyledir:
    Nûr üstüne nurdur (yani, nebi neslinden gelen nebi*dir Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Nûr/35)
    5. Nûr ile, gündüzün ýþýðý f aydýnlýðý kasdedilmiþ*tir; þu âyette olduðu gibi:
    Zulumâtý/karanlýklarý ve nuru (yani, gündüzün ýþýðý*ný/aydýnlýðýný} yapmýþtýr. (En'âm/1)
    6. Nûr ile, ayýn ýþýðý /aydýnlýðý kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ýçlerinde qameri bir nûr (yani, ayý, semadakiler ve yerdekilerin kendisi ile aydýnlandýðý bir ýþýk} kýlmýþ*týr/yapmýþtýr. (Nûh/16)
    Münîr bir qamer (yani, yeryüzündekiler için aydýn*lýk! ýþýk saçan bir ay}... (Furkân/61)
    7. Nûr ile, Allah'ýn Kýyamet Günü Sýrat üzerinde mü'minlere vereceði ýþýk kasdedilmiþtir; Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. þu âyetler*de olduðu gibi:
    Sa'y edecek önlerinde onlarýn nurlarý (yani, Allah'ýn mü'minlere Sýrat üzerinde vereceði ýþýk}... (Hadîd/12)
    {Münafýklar Sýrat üzerinde onlara diyecek ki}: "Bize bakýn da nurunuzdan iktibas edelim" [yani, ýþýðýný*zýn aydýnlýðýnda yürüyelim}. (Hadîd/13)
    Onlarýn nurlarý {yani, Allah'ýn Sýrat Üzerinde mü'min-lere vereceði hidâyet} sa'y edecek önlerinde... (Tahrîm/8)
    8. en-Nûr ile, Tevrat'taki helâl, haram, hükümler ve mev'ýzeler kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Þüphesiz Tevrat'ý Biz indirdik; onda bir hidâyet ve bir nûr {yani,, helâlin, haramýn, emr ve nehyin beyaný ~ki bu,
    karanlýktaki ýþýk mesabesindedir-} vardýr. (Mâide/44) ç
    De ki: "Musa'nýn (insanlar için bir nûr ve hidâyet ol*mak üzere) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. getirdiði {yani, karanlýkta ýþýk mesabe*sinde olan, helâl ve haramý, emr ve nehyi beyan eden} o kitabý {yani, Tevrat'ý} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. kim indirdi?" (En'âm/91)
    Andolsun ki Biz Mûsâ ve Harun'a vermiþtik bir fur-kân, bir ziya Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. [ýþýk]... (Enbiyâ/48)
    9. en-Nûr ile, Furkân I Kur'ândaki helâl ve hara*mýn beyaný kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O halde Allah'a, O'nun Rasûlü'ne ve indirdiðimiz nu*ra {yani, karanlýkta ýþýk mesabesinde olan; helâlin, haramýn, emr ve nehyin beyan edildiði Kur'ân'aj îmân edin! (Teðâbün/8)
    Ve o'nun beraberinde indirilen nura {yani, Nebi'nin (s.a) beraberindekine: onda bulunan ve karanlýktaki ýþýk mesabesinde olan beyana} tâbi olanlar... (A'râf/157)
    10. en-Nûr ile, mübarek ve yüce Rabbimizin nuru kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Arz Rabbinin nuruyla aydýnlanacak. (Zümer/69) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    160. Es-Selâm


    es-Selâm, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. es-Selâm, Allah'ý vasfetmek için kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    {Allah} selâmdýr, mü'mindir. (Haþr/23)
    Selâm sebilleri {yani, Allah'ýn dîni Ýslâm}... (Mâide/16)
    Allah ise dâm's-selâm'a {yani, cennetine} çaðýrýr. (Yû*nus/25)
    Dâru's-selâm {yani, Allah'ýn cenneti} onlar içindir. (En'âm/127)
    2. es-Selâm ile, hayr kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Artýk onlardan geç ve "Selâm" de {yani, hayýrlý þeyler söyle}! (Zuhruf/89)
    Cahiller onlara hitap ettiðinde, "Selâm" derler {yani, hayýrlý sözlerle karþýlýk verirler}. (Furkârý/63)
    (Laðv iþittiklerinde), "Selâm size" (derler) {yani, ha*yýrlý sözlerle karþýlýk verirle?-}, "bizim cahillerle iþimiz yok." (Kasas/55)
    (("Putlarý kötülemekten ve tevhide imandan vazgeç*mezsen seni recmederim" diyen) babasýna ibrâhîm}: "Selâm sana" (dedi) {yani, hayýrlý sözlerle karþýlýk verdi}... (Meryem/47)
    Hani o'nun üzerine girip "Selâm" demiþlerdi {yani, hayýrlý sözler söylemiþlerdi} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Hicr/52)
    3. Selâm ile, güzel sena I övgü kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Âlemler içinde Nuh'a selâm {yani, güzel senalar I öv*güler, -ardýndan Nûh için güzel ve övücü sözler söyle*nir-}. (Sâffât/79) '
    Mûsâ ve Harun'a selâm {yani, güzel senalar /övgüler, -arkalarýndan onlar için güzel senalar /övgüler söyle*nir-}. (Sâffât/120)
    Ýbrahim'e selâm {yani, güzel senalar I övgüler}. (Sâf-fât/109)
    Muhsinlere böyle karþýlýk veririz. (Sâffât/110)
    Gönderilenlere selâm {yani, güzel senalar I övgüler}. (Sâffât/181)
    4. es-Selâm ile, serden selâmette / esenlikte olmak kasdedilmiþtir; þu âyetlerde böyledir:
    (Allah buyurdu ki): "Ey Nûh! Bizden bir selâm {yani, suda boðulmaktan ve benzeri serlerden bir selâmet-Iesenlik} ile in!" (Hûd/48)
    Ey ateþ! Ýbrahim'e serin ve selâm {yani, ateþin sýca*ðýndan ve soðuðundan yana selâmet!esenlik} ol! (En*biyâ/69)
    Artýk Ashâbu'l-Yemîn'den sana selâm {onlarýn gü*nahlarýný baðýþlayýp iyiliklerini mükâfaatlandýracaðý vakit Allah'ýn selâmý onlara}. (Vâkýa/91)
    Onlara selâm ile emin bir þekilde girin {Allah iþlerin*de onlar için selâmet I esenlik verecek}. (Hicr/46)
    Ona selâm {(yani, selâmet I esenlik)} ile girin. Ýþte bu hulûd günüdür. (Kaf/34)
    5. es-Selâm kelimesi ile, müslümanlarýn birbirleri*ne verdikleri selâm ile cennetliklerin selamlaþmasý kas*dedilmiþtir; þu âyetlerde bu anlamdadýr:
    Ne zaman (bu) evlere girerseniz, Allah tarafýndan mübarek ve güzel bir selâm olmak üzere birbirinize selâm verin. (Nûr/61)
    Melekler her kapýdan onlarýn üzerine girip, "Sabret*menize karþýlýk selâm size" (derler). (Ra'd/23-24) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  6. #86

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    161. El-Ah


    el-Ýhâ', altý þekilde tefsir edilir:
    1. el-Ah ile, ana-baba-bir, ya da ana-bir, yahut ba-ba-bir kardeþ kasdedilir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Nefsi onu {yani, Adem'in oðlunu}, kardeþini {yani, ana-baba-bir kardeþini} katletmeye þevketti. (Mâide/30)
    ...kardeþimin (yani, ana-baba-bir kardeþimin} cesedi*ni gömemedim. (Mâide/31)
    Erkek yahut kýzkardeþi varsa... (Nisâ/12) Ve benzeri buyruklar.
    2. el-Ah ile, ana-baba-bir, baba-bir, ana-bir kardeþ*lik ya da dînde kardeþlik deðil, nesebte kardeþlik [neseb birliði, kavimdaþlýk] kasdedilrr; þu âyetlerde olduðu gi*bi:
    Ad'a da-, kardeþleri {yani, soydaþlarý /kavimdaþlarýj Hûd'u gönderdik. (Hûd/50)
    Hûd onlarýn, ne dînde kardeþi, ne de ana-baba-bir, baba-bir, ana-bir kardeþleri idi; fakat neseb/soy iti*bariyle onlarla kardeþti: kavimdaþtý.
    Medyen'e de kardeþleri (yani, soydaþlarý Ikavimdaþ-larýj Þu'ayb'ý gönderdik. (A'râf/85; Hûd/84; Anke-bût/36)
    Þu'ayb, onlarla ne dînde kardeþ, ne de ana-baba-bir, baba-bir, ana-bir kardeþ idi; fakat neseb/soy iti*bariyle onlarla kardeþti.
    Bunun bir benzeri de Þu'arâ sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    3. el-Ah ile, dînde kardeþlik ve þirkte velilik anlamý*na kardeþlik kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Kardeþleri (yani, dînde ve þirkte velayet hususunda kâfirlerden þeytanlarýn kardeþleri} ise onlarý ðayy'da býrakýrlar. (A'râf/202)
    Çünkü saçýp savuranlar, (dîn ve velayet hususunda} þeytanlarýn kardeþleridir. (Ýsrâ/27)
    4. el-Ah ile, islâm dîninde ve velayet hususunda kardeþlik kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Ancak mü'minler kardeþtir (yani, Ýslâm dîninde ve velayet hususunda sadece mü'tninler kardeþtir}. (Hu-curât/10)
    5. el-Ah ile, arkadaþ kasdedilmiþtir; þu âyetlerde oiduðu gibi:
    Bu benim kardeþimdir (yani, arkadaþýmdýr}. Onun doksan dokuz koyunu var. (Sâd/23)
    Sizden biriniz ölmüþ kardeþinin (yani, arkadaþýnýn} etini yemeyi sever mi? (Hucurât/12)
    6. el-Ah kelimesi ile, sevgi ve muhabbette kardeþlik kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Kardeþler {yani, birbirlerine besledikleri sevgi ve mu*habbet itibariyle kardeþler} olarak sedirler üzerinde karþýlýklý otururlar. (Hicr/47) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    162. El-Meveddet


    el-Meveddet, dört þekilde tefsir edilir:
    1. el-Meveddet, muhabbet i sevgi manasýnda kulla*nýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Muhakkak ki îmân edip sâlih ameller iþleyenler var ya, Rahman onlar için bir vüdd yapacak (yani, Rabb'leri onlarý sevecek ve dostalarýna da sevdirecek*tir}. (Meryem/96)
    Þüphesiz Rabbin rahimdir, vedûdtur (yani, dostlarýný sevendir}. (Hûd/90)
    O gafurdur, vedûdtur {yani, dostlarýný sevendir}. (Bu-ruc/15)
    Aranýzda bir meveddet {yani, sevgi} yapmýþtýr. (Rûm/2p
    2. el-Meveddet, nasihat [birinin iyiliðini istemek] manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ey îmân edenler! Benim de düþmaným, sizin de düþ*manýnýz olanlarý velîler edinmeyin; onlara meveddet ilka ediyorsunuz {yani, nasihat ilkâ ediyorsunuz [iyi*liklerini istiyorsunuz]}... (Mümtehine/1)
    Onlara gizli bir meveddet beslemeyin {yani, nasihat ver*meyin [içten içe iyiliklerini istemeyin]}! (Mümtehine/1)
    Olur ki Allah onlardan düþmanlýk ettiklerinizle sizin aranýzda bir meveddet {yani, nasihat [iyiliklerini is*teyecek bir durum}} meydana getirir. (Mümtehine/7)
    3. el-Meveddet kelimesi, sýla [akrabalýk baðýný gö*zetmek] manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gi*bi:
    De ki: "Buna karþýlýk sizden -akrabalýkta meveddet {yani, akrabalýk baðýný gözeterek bana eziyet etmeme*niz ve Rabbimin risaletini teblið edebilmem için beni korumanýz} hariç- ücret istemiyorum." (Þürâ/23)
    4. el-Meveddet ile, dinde (meveddet I sevgi) kasde-dilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Olur ki Allah onlardan düþmanlýk ettiklerinizle sizin aranýzda {(dîn ve velayet hususunda)} bir meveddet {bir dostluk I sevgi} meydana getirir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Mümtehine/7) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Kendisiyle sizin aranýzda, {dîn ve velayet hususunda} bir meveddet {(yani, dostluk, baðlýlýk, sevgi)} olma*mýþ gibi... (Nisâ/73) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  7. #87

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    163. El-Cîdâl


    el-Cidâl, iki þekilde tefsir edilir:
    1. el-Cidâl, husûmet /mücâdele manasýnda kullaný*lýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Onlar Allah hakkýnda cidal ediyorlar '{yani, onlar Al*lah hakkýnda Nebi'ye karþý hasýmlýk I mücâdele ediyor*lar}. Oysa O'nun muhavvilesi þiddetlidir. (Ra'd/13)
    {Ýbrahim}, Lût kavmi hakkýnda Bize karþý cidale ko*yuldu {yani, Bize karþý hasýný oldu i mücâdeleye giriþ*ti}. (Hûd/74)
    Hakký bâtýl ile gidermek için cidal ettiler {yani, ha-sýmlaþtýlar[mücâdele ettiler}. (Mü'min/5)
    insanlardan bazýsý herhangi bir ilme dayanmaksýzýn Allah hakkýnda cidal eder (yani, hasýmlaþýr! mücâde*le eder}. (Hacc/3)
    2. el-Cidâl, tartýþmak / münakaþa etmek manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Haccta cidal (yani, tartýþmak i münakaþa etmek} yok. (Bakara/197)
    "Ey Nûh! Bizimle gerçekten cidal ettin {yani, tartýþ*týn [münâkaþa ettin}, (tartýþmayý I münâkaþayý da} ço*ðalttýk/dediler. (Hûd/32)
    Allah'ýn âyetleri hakkýnda kâfirlerden baþkasý cidal etmez (yani, tartýþmaz I münakaþa etmez}. (Mü'min/4) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    164. El-Birr


    el-Birr, üç þekilde tefsir edilir:
    1. el-Birr ile, sýla I akrabalýk baðýný gözetmek kas-dedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Allah'ý yeminleriniz için mani yapmayýn, birr {yani, akrabalýk baðýný gözetmek} hususunda... (Baka*ra/224)
    Allah sizi nehyetmez: dîn hususunda sizinle savaþ*mamýþ, sizi diyarýnýzdan çýkarmamýþ olanlara birr yapmaktan ((yani, böylelerine karþý akrabalýk baðýný gözetmekten)}... (Mümtehine/8)
    2. el-Birr, itaat manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Birr Ima'siyeti terk [itaat]} ve taqvâ üzere yardým" þýn! (Mâide/2)
    Ayný sûrede benzeri bir buyruk daha vardýr Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    {Yahya}, ana-babasma berr {yani, ma'siyeti terkeden [itaatkâr]} idi. (Meryem/14)
    Ayný sûrede bunun bir benzeri daha vardýr, yani, ana-babasma itaatkârdýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Beni anama berr {yani, beni anam Meryem'e itaat*kâr} kýldý. (Meryem/32)
    Birr (yani, itaatkârlýkj ve taqvâ hususunda konuþun! (Mücâdele/9)
    Þüphe yok ki ebrar'm [birr'in çoðulu] {yani, itaatkâr*larýn} kitabý illiyyîndedir. (Mutaffîfîn/18)
    3. el-Birr, taquâ manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Siz sevdiðiniz þeylerden infak edinceye karar birre {yani, sadaka [zekat] hususunda sevdiðiniz þeylerden infak etmedikçe takvanýn tamamýna} eriþemezsiniz. (Âl-i Ýmrân/92)
    Yüzlerinizi doðu ve batýya döndürmeniz birr {yani, taqvâ} deðildir. {Benzeri baþka iþler yapmanýz da birr/taqvâ deðildir}. Fakat birr {yani, taqvâ} o kimse*nin yaptýðýdýr ki: Allah'a îmân etmiþ... (Bakara/177)
    insanlara birr'i {yani, nebi Muhammed'e tâbi olmak suretiyle Allah'a itaati} emredip, kendinizi unutur musunuz? (Bakara/44) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  8. #88

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    165. El-Ýsm


    el'Ýsný, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. el-îsm kelimesiyle, þirk kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Rabbaniler ve ahbâr onlarý ism-sözden {yani, þirk sözü söylemekten} nehyetmeli deðil miydüer?! (Mâide/63)
    2. el-Ýsm kelimesi, ma'siyet [itaatsizlik/isyan] ma*nasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Kim fie aþýn açlýk (veya, hayatî bir zorunluluk) duru*munda (Allah'ýn haram kýldýðý ölmüþ hayvanýn etini ve haram olan baþka yiyecekleri yemeye} mecbur kalýr da ism'e meyi etmeksizin (yani, ma'siyet kasdý taþý*maksýzýn!... (Mâide/3)
    Rabbim sadece fevâhiþi (.....) ve ism'i {yani, ma'siyeti}
    haram kýldý. (A'râf/33)
    Ýsm {yani, ma'siyet} ve düþmanlýk üzere yardimlaþ-maym! (Mâide/2)
    Onlara karþý ism {yani, ma'siyet} ve düþmanlýk ile birleþip yardýmlaþýyorsunuz. (Bakara/85)
    îsm {yani, ma'siyet I günah} ve düþmanlýk (yani, zulm} hususunda konuþmayýn! (Mücâdele/9)
    3. el-Ýsm kelimesi, zenblgünah manasýnda kullaný*lýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Kim iki günde (dönmek için) acele ederse, ona ism {yani, zenb I günah} yoktur. (Bakara/203) Onu bir bühtan ve apaçýk bir ism {yani, zenb i günahý ile alýr mýsýnýz?! (Nisâ/20)
    4. el-Ýsm kelimesiyle, zina kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Ýsm'in {yani, zinanýn} zahirini {yani, alenisini} de, bâtýnýný {yani, gizlisini} da býrakýn! (En'âm/120)
    5. el-Ýsm kelimesiyle, hatâ kasdedilmiþtir; þu âyet*te olduðu gibi:
    Kim vasiyet edenin meylinden yahut ism'inden kor-karsa {yani, kasden veya hatâen (haksýzlýk ettiðini bi*lirse)}... (Bakara/182) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    166. Müsteqarr Ve Müstevda'


    Müstaqarr ve müstevda', üç þekilde tefsir edilir:
    1. Müsteqarr, nutfenin kadýnlarýn rahmlerinde ka*rar bulmasý; müstevda' da, nutfenin erkeklerin sulble-rinde bulunmasý halidir; þu âyette olduðu gibi:
    Sizi tek nefsten inþâ eden O'dur. Demek bir müste-qarr {yani, nutfenin kadýnlarýn rahimlerinde karar bulma yeri} bir de müstevda' {yani, erkeklerin sulble-rinde bulunup henüz yaratmadýðý ve yaratacaðý var*lýklar} vardýr. (En'âm/98)
    2. Müsteqarr, canlýlarýn geceleyin karar kýldýklarý yer; müstevda' da ölümleri vakti manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Yeryüzünde, rýzký Allah'a ait olmayan hiçbir canlý yoktur. Onlarýn müsteqarrým {yani, geceleyin karar kýldýklarý yeri} ve müstevda'smý {yani, öldüklerinde býrakýldýklarý yeri} bilir. (Hûd/6)
    3. el-Müsteqarr, müntehi [sonunda varýlacak /karar kýlýnacak yer] anlamýna gelir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Güneþ de, kendisine mahsus bir müsteqarr {yani, ka*rar kýlacaðý j sonunda varýp duracaðý yer} için cere*yan ediyor. (Yâ-Sm/38)
    Her haberin bir musteqarrý {yani, her hadîsin [sözün] bir nihayeti /varacaðý son bir noktasý} vardýr. (En'âm/67)
    Her emrin bir müsteqarrý vardýr. (Kamer/3) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  9. #89

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    167. Maqâm


    Maqâm, dört þekilde tefsir edilir:
    1. Maqâm, mesken manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Böylece onlarý bostanlardan, pýnarlardan, hazineler*den ve kerîm maqâmlardan (yani, güzel meskenler*den! çýkardýk. Ýþte böyle. Ve Ýsrâîloðullarý'm onlara vâris kýldýk. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Þu'arâ/57-59)
    Doðrusu muttakiler, {ölümden yana} enim bir ma-qâmdadýrlar {(yani, meskendedirler)}. (Duhân/51)
    2. Maqâm kelimesi, ikâmet etmek, durmak /kal*mak manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ey kavmim! Eðer benim nýaqâmým {yani, içinizde durmam I kalmam} size aðýr geliyorsa... (Yûnus/71)
    Ey Yesrib ahalisi! Sizin için muqâm yok/deðildir {ya*ni, sizin için Ahzâb ile birlikte durmak yoktur, onlar için ikâmet etmeyin}. (Ahzâb/13)
    3. Maqâm ile, Kýyamet Günü Allah'ýn önünde ký*yamda/ayakta durmak kasdedilmiþtir; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Rabbinin maqâmmdan korkana iki cennet vardýr
    {yani, Kýyamet Günü O'nun rahmeti önündeki haram arzu ve isteklerini dünyada terkeden kimseler için iki cennet vardýr}. (Rahmân/46)
    Ýþte bu, maqâmrmdan {yani, huzurumda durmaktan! korkanlar ve tehdidimden korkanlar içindir. (Ýbrâ-hîm/14)
    4. Maqâm, mekân manasýnda kullanýlýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Bizden hiç kimse yoktur ki, onun için malum bir ma-
    qâm {yani, biz meleklerden hiç kimse yoktur ki, Al*lah'a ibâdet için bir mekaný} olmasýn. (Sâffât/164)
    Ben onu sana, sen maqâmmdan {yani, þu anda otur*makta olduðun mekândan} kalkmadan önce getiri*rim. (Neml/39) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    168. Burhan


    Burhan, iki þekilde tefsir edilir:
    1. Burhan, hüccet/delil manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Yine de O'nu býrakýp baþka ilahlar edindiler. "Burhâmmzý {yani O'nunla birlikte ilahlar bulunduðuna dair hüccetinizi I delilinizi} getirin" de! (Enbiyâ/24)
    (Onlarýn putlarý mý hayýrlý), yoksa ilkin yaratan, son*ra onu tekrar edecek olan, size gökten ve yerden rý-zýk veren mi?! Allah ile birlikte baþka bir ilah mý var?! De ki: "Öyleyse haydi burhanýnýzý (yani, Allah ile birlikte baþka ilahlar bulunduðuna dair hücceti*nizi I delilinizi} getirin!" (Neml/64)
    2. Burhan kelimesi, âyet [belge, iþaret, alâmet] ma*nasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ýþte bunlar Rabbinden sana iki burhandýr {yani, Rabbinden sana iki âyettir [iþarettir f alâmettir/bel*gedir}. (Kasas/32)
    Eðer Rabbinin burhanýný {yani, Rabbinin âyetini-liþâretini} görmeseydi... (Yûsuf/24) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  10. #90

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    169. Es-Seyyîat


    es-Seyyiât, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. es-Seyyiât ile, þirk kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Seyyiât kazanmýþ {yani, þirk amelleri iþlemiþ} olanla*ra gelince, bir seyyienin karþýlýðý onun misliyledir.
    (Yûnus/27)
    Seyyiât {yani þirk amelleri} yapýp yapýp da, nihayet onlardan birine ölüm gelip çattýðýnda, "Ben þimdi gerçekten döndüm/tevbe ettim" diyene dönüþ/tevbe yok. (Nisâ/18)
    2. Seyyiât ile, azâb kasdedilmiþtir; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Sonunda kazandýklarýnýn seyyiâtý {yani, amellerinin azabý} onlara isabet etti. Onlar da âciz býrakacak de*ðillerdir. (Zümer/51)
    Amellerinin seyyiâtý {yani, iþledikleri þirk amelleri*nin azabý} onlara isabet edince, kendisiyle alay edip durduklarý þey onlarý kuþattý. (Nahl/34)
    3. Seyyiât kelimesi; darlýk, sýkýntý manasýnda kul*lanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Kendisine dokunan bir darrâ'nýn [darlýðýn, sýkýntý*nýn] ardýndan ona bir nimet [bolluk/rahatlýk] tattýrýr-sak, "Seyyiât {yani, darlýklar, sýkýntýlar} benden git*ti" der. (Hûd/10)
    Onlarý hasenat ve seyyiât ({yani, darlýk, sýkýntý)} ile denedik. (A'râf/168)
    4. es-Seyyiât kelimesi, þerr/kötülük manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette olduðu gibi:
    Onun için Allah onu, onlarýn mekrlerinin seyyiâtm-dan {yani, Allah Al-i Fir'avn'dan îmân eden kimseyi, (Fir'avn ve yandaþlarýnýn) yapmak istediklerinin þer*rinden} korudu. (Mü'min/45)
    5. Seyyiât kelimesi ile, erkeðin erkekle dübürden iliþkiye girme hayasýzlýðý [homoseksüellik] kasdedil*miþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Onlar daha önce de seyyiât {yani, erkeklerle dübür*den iliþkiye girme hayasýzlýðýný [homoseksüellik]} ya*pýyorlardý. (Hûd/78) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    170. El-Baðy Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.


    el-Baðy, dört þekilde tefsir edilir:
    1. el-Baðy ile, zulm kasdedilmiþtir; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Ýsm'i [zenbi/günahý] ve baðy'i {yani, zulmü}... (A'râ^33)
    Fahþadan, münkerden ve baðy'den (yani, zulrndenj nehyeder. (Nahl/90)
    Ve onlar-ki kendilerine bir baðy {yani, zulm} isabet ettiðinde... (Þûrâ/39)
    2. el-Baðy, ma'siyet [isyan itaatsizlik] manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Fakat onlarý necata çýkarýnca, yeryüzünde haksýz ye*re baðyederler {yani, ma'siyet iþlerler isyan ederler}. Ey insanlar! Baðyiniz {yani, ma'siyetiniz isyanýnýz} sadece kendi aleyhinizedir {yani, onun zararý size*dir}. (Bu yalnýzca), dünya hayatýn metaldir. (Yû*nus/23)
    3. el-Baðy, hased I kýskançlýk manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Kendilerini sattýklarý o þey ne kötüdür ki: baðy {yani, hased} ederek Allah'ýn indirdiklerine küfrettiler. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Bakara/90)
    Onlar ancak kendilerine ilm gelmesinin ardýndan aralarýndaki baðy {yani, aralarýndaki hased I kýs*kançlýk} sebebiyle ayrýlýða düþtüler. (Þûrâ/14)
    4. el-Baðy ile, zina kasdedilmiþtir; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Anan da baðy {yani, zinâkâr Izâniyej deðildi. (Mer*yem/28)
    Ýffetli olmak istedikleri halde cariyelerinizi baðye [biðâ] {yani, zinaya} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. zorlamayýn! (Nûr/33) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

Sayfa 9/10 ÝlkÝlk 12345678910 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •