Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 1/5 12345 SonSon
41 sonuçtan 1 ile 10 arasý

Konu: Bakara Suresi Hakkýnda Herþey

  1. #1

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart Bakara Suresi Hakkýnda Herþey

    BAKARA SÛRESÝ TEFSÝRÝ


    Önce sûrenin nüzulü, fazileti ve ona dair varid olmuþ haberler ile ilgili açýk*lamalarla baþlayacaðýz. Bu konuda rivayet tesbit etmek þartýyla ondan son*ra bütün sûrelerde de ayný usulü takip edeceðiz. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    Sûre'nin Nüzul Zamaný:


    Bakara sûresi Medine'de ve deðiþik sürelerde inmiþ bir sûredir. Medine'de nazil olmuþ ilk sûre olduðu da söylenmiþtir. Ancak yüce Allah'ýn: "Kendisin*de Allah'a döndürüleceðiniz bir günden korkunuz." (el-Bakara, 2/281) buy*ruðu semadan son nazil olan âyet-i kerimedir. Bu âyet-i kerime Mina'da, Ve*da Haccýnda Kurban bayramýnýn birinci gününde nazil olmuþtur. Yine faizin yasaðýný belirten âyet-i kerimeler de (el-Bakara, 2/275, 280) Kur'ân-ý Ke-rim'den son nazil olmuþ âyetler arasýndadýr.
    Bu sûrenin fazileti çok, sevabý muazzamdýr. Buna Fustatu'l-Kur'ân (Kur'an'ýn Otaðý) adý verilir. Bu adýn verildiðini Halid b. Ma'dan söylemiþ*tir. Bu adýn veriliþ sebebi ise, azameti, gözkamaþürýcý özelliði, çekiciliði, hü*küm ve öðütlerinin çokluðudur. Hz. Ömer bu sûreyi, -daha önceden de be*lirtildiði gibi- ihtiva ettiði fýkhý ve diðer hükümleriyle on iki yýlda oðlu Ab*dullah da sekiz yýlda öðrenmiþtir.
    Ýbnu'l-Arabi der ki: Hocalarýmdan birisini þöyle derken dinledim: Bu sûre*de bin tane emir, bin tane nehiy, bin tane hüküm, bin tane haber vardýr. /^ Rasûlullah (s.a) belli sayýda askerî birliði belli bir tarafa göndermiþ, I larýn baþýna en genç olanýný Bakara sûresini ezberlediðinden dolayý komu*ttan tayin etmiþ ve ona: "Git, sen onlarýn emirisin" demiþtir. Bu hadisi Tirmi-/ zî, Ebu Hureyre'den rivayet etmiþ olup sahih olduðunu belirtmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Müslim, Ebu Umame el-Balýili'nin þöyle dediðini rivayet etmektedir: Rasûlullah (s.a)'ý þöyle buyururken dinledim: "Bakara sûresini okuyunuz. Onu öðrenmek bereket, onu terketmek bir hasrettir. Batýlcýlar da onun altýndan ( kalkamazlar." (Hadisin ravilerinden bir tanesi olan) Muaviye der ki: Bana ulaþ*týðýna göre burada sözü geçen "batýlcýlar"dan kasýt sihirbazlardýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Yine Müslim'in Ebu Hureyre'den rivayetine göre Rasûlullah (s.a) þöyle buyurmuþtur: "Evlerinizi kabirler haline getirmeyiniz. Çünkü þeytan, içerisinde) Bakara sûresinin okunduðu evden kaçar." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Darimi, Abdullah'tan þöyle dediðini rivayet etmektedir: Bakara sûresi bir ev*de okundu mu mutlaka þeytan oradan seslice osurarak kaçýp gider. Ayrýca þöy*le demiþtir: Herþeyin bir zirvesi vardýr. Kur'ân'ýn zirvesi de Bakara süresidir. Her-þeyin katýksýz bir özü vardýr. Kur'ân-ý Kerim'in özü de mufassal sûrelerdir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    el-Busti'nin Sahih'mde Sehl b. Sa'd'dan þöyle dediði rivayet edilmektedir: Rasûlullah (s.a) buyurdu ki: "Þüphesiz herþeyin bir zirvesi vardýr. Kur'ân'ýn zir*vesi de Bakara süresidir. Kim geceleyin evinde okursa, üç gece süre ile þey*tan onun evine girmez. Kim gündüzün onu okursa, þeytan üç gün süre ile evi*ne girmez." Ebu Hatim el-Busti der ki: Peygamber (s.a)'ýn: "Þeytan üç gün sü*re ile evine girmez" buyruðu ile kastettiði þeytanlarýn azgýn olanlarýdýr.
    Darimi Müsned'inde eþ-Þabi'nin þöyle dediðini rivayet etmektedir: Abdul*lah dedi ki: Her kim bir gecede Bakara sûresinden on âyet-i kerime okur ise sabah olana kadar o gece o eve hiçbir þeytan giremez. Bunlar baþtaki ilk dört âyet, Âyetul-Kürsi, ondan sonraki iki âyet ve: "Göklerde ve yerde ne varsa hep*si Allah'ýndýr" (el-Bakara, 2/284) den itibaren sonundaki üç âyet-i kerimedir. Yine eþ-Þabi'nin rivayetine göre Abdullah þöyle demiþtir: O gün ona da aile halkýna da þeytan yaklaþmaz, hoþuna gitmeyecek birþey de iliþmez. Bunlar bir deliye okundu mu mutlaka kendisine gelir. -Abdullah'ýn arkadaþlarýndan bi*risi olan el-Muðire b. Subey' dedi ki: Kur'ân'ý asla unutmaz. Ýshak b. Ýsa der ki: Ezberlemiþ olduklarýný unutmaz. Ebu Muhammed ed-Darimi der ki: (ravi-lerden) kimisi de el-Muðire b. (Subey' deðil de Sumey'dir demiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ýbn Abdi'l-Berr'in "el-lstiab" adlý eserinde þöyle denilmektedir: Lebid b. Rabia b. Amir b. Malik b. Cafer b. Kilab b. Rabia b. Âmir b. Sa'saa cahiliyye dönemi þairlerinden birisi idi. Ýslam'ý da idrak etmiþ güzel bir þekilde Ýslâm'a baðlanmýþ, müslüman olduktan sonra þiir söylemeye son vermiþti. Halifeli*ði döneminde Hz. Ömer ona þiiri hakkýnda soru sormuþ. Þiir okumasýný is*temiþti. O da Bakara sûresini okumuþtu. Hz. Ömer ona: Ben sana kendi þi*irinden okumaný istemiþtim. Lebid de: Yüce Allah bana Bakara ve Al-i Ým-ran sûrelerini öðrenmeyi nasip ettikten sonra bir beyit olsun þiir söylemedim. Onun bu sözleri Hz. Ömer'in hoþuna gittiðinden dolayý ikibin olan maaþýna beþyüz daha ilave etmiþti. Haber rivayet edenlerin çoðu þöyle demiþtir: Le*bid Ýslâm'a girdikten sonra þiir söylemedi. Bazýlarý da: O Ýslâm'a girdikten son*ra sadece þu beyiti söylemiþtir, demektedirler:
    "Allah'a hamdolsun çünkü ecelim gelmedi Ýslâm'dan bir elbiseye bürününceye kadar."
    Ýbn Abdi'1-Berr der ki: Bu beyitin Selul'lu Karade b. Nüfase'ye ait oldu*ðu da söylenmiþtir. Bence daha sahih olan görüþ budur. Baþkasý da þöyle der: Hayýr, Ýslâm'a girdikten sonra Lebid'in söylediði beyit þudur:
    "Soylu insaný kendi nefsi gibi sigaya çeken olmaz
    Kiþinin salih arkadaþý kiþiyi Ýslah eder."
    Âyetu'l-Kürsi ile Bakara sûresinin sonlarýnýn faziletine dair varid olmuþ ha*berler, bunlarýn tefsiri yapýlýrken gelecektir. Yine Âl-i Ýmran sûresinin baþ ta*raflarýnda bu sûrenin faziletine dair daha baþka açýklamalar da -yüce Allah'ýn izniyle- gelecektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    "Rahman ve Rahim Allah'ýn adý ile"

    1. Elif, Lâm, Mîm.
    2. Ýþte bu kitap; Onda hiçbir þüphe yoktur. Takva sahipleri için hidâ*yettir.

  2. #2

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Makatta Harfler ve Müteþabih:


    Tefsir alimleri sûrelerin baþlarýndaki bu harfler hakkýnda farklý görüþlere sahiptir. Âmir eþ-Þâbi, Süfyan es-Sevri ve bir grup muhaddis þöyle demiþtir: Bunlar Allah'ýn Kur'ân-ý Kerim'de sakladýðý bir sýrdýr. Yüce Allah'ýn, her bir kitabýnda böyle bir sýrrý vardýr. Bunlar, yüce Allah'ýn bilgisini yalnýzca ken*disine sakladýðý müteþabih buyruklar arasýnda yer alýrlar. Bunlar hakkýnda bir-þey söylemek gerekmez. Biz bunlara iman eder ve Allah'tan geldikleri gibi okuruz.
    Bu görüþ ayrýca Ebu Bekir es-Sýddîk ile Ali b. Ebi Talib (Allah ikisinden de razý olsun )den de rivayet edilmiþtir.
    Ebu'1-Leys es-Semerkandî, Ömer, Osman ve Ýbn Mes'ud (r.anhum)dan þöy*le dediklerini kaydetmektedir: Mukatta Harfler ilimleri gizlenmiþ buyruklar*dandýr. Onlar tefsir edilmezler.
    Ebu Hatim de der ki: Biz Mukatta Harfleri Kur'ân-ý Kerim'de yalnýzca sûre*lerin baþ taraflarýnda görebiliyoruz. Bunlarla yüce Allah'ýn neyi anlatmak is*tediklerini de bilemiyoruz.
    Derim ki: Ebu Bekr el-Enbârî'nin zikrettiði þu rivayetler de bu kabilden*dir: Bize el-Hasen b. Hubab anlattý. Bize Ebu Bekr b. Ebi Talib anlattý. Bize Ebu'l-Münzir el-Vasýti, Malik b. Miðvel'den anlattý. Malik, Said b. Mesruk'tan, o er-Rabi b. Huseyn'den rivayetle dedi ki: Yüce Allah bu Kur'ân-ý Kerim'i in*dirdi ve ondan istediði þeylerin bilgisini yalnýzca kendisine sakladý. Sizi de dilediðine muttali kýldý, dilediðinin sýrrýný bildirdi. Kendisi için sakladýðý bilgilere herhangi bir þekilde nail olamazsýnýz. O bakýmdan onlara dair soru sormayýnýz. Sizi muttali kýldýðý þeylere gelince, iþte hakkýnda soru soraca*ðýnýz ve kendisine dair size haber verilecek olan bilgi budur. Bununla bir*likte siz Kur'ân'ýn tümünü öðrenemezsiniz ve bütün öðrendiklerinizle de amel edemezsiniz. Ebu Bekr der ki: Ýþte bu, Kur'ân-ý Kerim'de yer alan birtakým harflerin anlamlarýný yüce Allah'tan bir deneme ve bir imtihan olmak üzere bütün alemden gizli tutulduðunu açýkça ortaya koymaktadýr. Bunlara iman eden bir kimseye ecir verilir, mutlu olur. Bunlarý inkar eden ve þüphe ile kar*þýlayan da günah kazanýr ve haktan uzaklaþýr.
    Bize Kadý Ebu Yusuf b. Yakub anlattý. Bize Muhammed b. Ebu Bekr an*lattý, bize Abdurahmân b. Mehdi Süfyan'dan rivayetle anlattý. Süfyan, el-A'meþ'ten, o Umare'den o Hureys b. Zuhayr'dan o da Abdullah (b. Mes'ûd)'dan rivayetle dedi ki: Hiçbir mümin ðayba imandan daha faziletli bir imana sahip olmaz. Bundan sonra da: "Onlar ðayba inanýrlar" (el-Ba-kara, 2/3) buyruðunu okudu.
    Derim ki: Bu müteþabih ve müteþabihin hükmü ile ilgili açýklamalardýr. Ýle*ride yüce Allah'ýn izniyle Al-i Ýmran sûresinde de açýklanacaðý üzere doðru olan görüþ budur. Ýlim adamlarýndan büyükçe bir topluluk da þöyle demiþ*tir: Hayýr, bizim bunlara dair söz söylememiz ve bunlarýn altýnda saklý olan faydalý hususlarý araþtýrmamýz, bunlardan çýkartýlabilecek anlamlar üzerinde durmamýz gerekmektedir. Bu görüþü savunanlar konu ile ilgili pek çok ka*naat ileri sürmüþlerdir.
    Ýbn Abbas'tan ve yine Hz. Ali'den þöyle dedikleri rivayet edilmektedir: Kur'ân-ý Kerim'de yer alan Mukatta Harfler Allah'ýn ism-i a'zamýdýr. Þu kadar var ki bizler bu harflerden bu ismin ne þekilde olduðunu çýkartandayýz.
    Kutrub, el-Ferra ve baþkalarý der ki: Bunlar heca harflerine iþarettir. Al*lah bunlarla bu Kur'ân-ý Kerim'in benzerini meydana getirmek için meydan okuduðunda Kur'ân-ý Kerim'in bu harflerden meydana geldiðini bildirmek*tedir ki onlarýn konuþmalarýnýn temelini bu harfler oluþturmaktadýr. Böyle*likle onlarýn Kur'ân-ý Kerim'in benzerini meydana getirmekten yana acze düþ*meleri ile onlara karþý getirilen delil daha bir belið (açýk) olur ve kesinlik ka*zanýr. Çünkü Kur'ân-ý Kerim onlarýn dilleri olan Arapçanýn dýþýnda deðildir. Kutrub der ki: Onlar Kur'ân-ý Kerim'i iþittiklerinde kaçýp gidiyorlardý fakat "Elif, Lam, Mim" ve "Elif, Lam, Mim, Sad" buyruklarýný iþitince böyle bir sö*zü (önce) tepki ile karþýladýlar. Ancak Hz. Peygamber'e kulak vermeye baþ*ladýklarýnda onu iþitme duyularýna ve kulaklarýna saðlamca yerleþtirmek kas*tý ile onlara telif edici (ýsýndýrýcý) Kur'ân-ý Kerim'i okudu ve onlara karþý de*lilini ortaya koydu.
    Baþka bir grup da þöyle demektedir: Müþrikler, Mekke'de iken Kur'ân-ý Kerim'i dinlemekten yüzçevirip: "Bu Kur'ân'ý dinlemeyin ve o okunurken an*lamsýz sözler söyleyin" (Fussilet, 41/26) demeleri üzerine onlar tarafýndan ga-rib karþýlansýn ve kulak kabartsýnlar, ondan sonra da Kur'ân'ý dinlesinler, böy*lelikle de onlara karþý kesin bir þekilde delil ortaya konulsun diye bu harf*ler nazil olmuþtur.
    Bir grup da þöyle demektedir: Bu harfler bir kýsmý býrakýlmýþ geri kalan*larý belirtilmemiþ bazý isimlere delalet etmektedirler. Nitekim Ýbn Abbas ve baþkalarýnýn þu açýklamalarý buna benzer: Elif Allah'tan, Lam Cebrail'den, Mim ise Muhammed (s.a)'den (kýsaltma)dýr. Þöyle de denilmiþtir: Elif Allah adýnýn baþ harfi, Lam Latif adýný baþ harfi, Mim Mecid adýnýn baþ harfidir.
    Ebu'd-Duha, yüce Allah'ýn ( I_ll ) "elif, lam, mim" buyruðu hakkýnda Ýbn Abbas'ýn þu açýklamayý yaptýðýný rivayet etmektedir: "Ben Allah'ým bili*rim." Diðer taraftan "elif, lam, ra"nýn: Ben Allah'ým görürüm; "elif, lam, mim, sad" buyruðunun: "Ben Allah'ým hakký batýldan ayýran hükmü veririm" an*lamýna geldiðini de söylemiþlerdir. Buna göre elif (ben anlamýna gelen) "ene" kelimesinin "lam" harfi "Allah" adýnýn, "mim" harfi (bilirim anlamýna gelen) "a'lemu"nun yerini tutmaktadýr. ez-Zeccac bu görüþü tercih ederek þöyle demiþtir: Ben bu harflerden her birisinin bir mana ifade ettiði kanaatin*deyim. Araplar harflerin bir kýsmýný teþkil ettiði kelimelerin yerini tutmak üze*re hem þiirde hem de o manayý kastetmek üzere (tek baþlarýna) harfleri kul*lanmýþ bulunmaktadýrlar. Þairin þu sözünde olduðu gibi:
    "Ben ona 'dur1 dedim o da 'kâf dedi."
    Burada þair: Ýþte durdum, dediðini kastetmektedir. Zuheyr de þöyle demiþ*tir:
    "Hayra karþýlýk hayýrlar, fakat þer olursa fâ
    Bununla birlikte ben þer istemem ancak tâ."
    Þair burada "fâ" ile; "eðer sen kötülük yaparsan ben de kötü karþýlýk ve*ririm" demek istemiþtir. "Fâ" ile de; "sen kötülük istersen ben de kötülük ya*parým," demek istemiþtir.
    Bir diðer þair de þöyle demiþtir:
    "Onlara seslendiler yularlarý takýn diye hiç tâ...mýsýnýz? Hep birlikte haydi fâ.. dediler."
    "Tâ" ile binmez misiniz, demek istemiþ, "fâ" ile de bininiz, demek iste*miþtir.
    Hadis-i þerifte de Hz. Peygamber þöyle buyurmaktadýr: "Her kim bir müslümanýn öldürülmesine yarým kelime ile dahi yardýmcý olursa..." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Þa-kik der ki: Yarým kelime ile yardýmcý olmasý demek Çöldür anlamýna gelen) "uktul" kelimesi yerine iki harflik "uk" demektir. Nitekim Peygamber (s.a) de: "Þa.... olarak kýlýç kafidir" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. diye buyurmuþtur. Bunun anlamý ise, "þâfiyen" kelimesinin ilk iki harfi olup "þifa veren" demektir.
    Zeyd b. Eþlem der ki: Bunlar sûrelerin isimleridir. el-Kelbi de der ki: Bun*lar þerefleri ve faziletleri dolayýsýyla yüce Allah'ýn kendileriyle kasem ettiði yeminlerdir. Ve bunlar O'nun isimlerindendir. Bu da Ýbn Abbas'tan rivayet edilmiþtir. Kimi ilim adamý bu görüþü kabul etmeyerek þöyle demiþtir: Bu*nun kasem olmasý uygun olmaz. Çünkü kasem: gibi edatlar ile birlikte yapýlýr. Burada ise bu edatlardan herhangi birisi yoktur. Dolayý*sýyla bunun bir yemin olmasý caiz deðildir. Buna þöyle cevap verilebilir: Bu*rada yemin edilen þey yüce Allah'ýn: "O'nda hiçbir þüphe yoktur" buyruðu*dur. Bir kimse, yemin ederken: Allah'a yemin ederim bu kitapta hiçbir þüphe yoktur" diyecek olsa onun bu ifadesi doðru olur ve burada yer alan yoktur, yeminin cevabý olur. Böylelikle el-Kelbi'nin bu sözü ile Ýbn Abbas'tan bu þekilde yapýlan rivayetin doðru ve saðlýklý bir açýklama olduðu ortaya çýkmýþ olmaktadýr.
    Eðer: Yüce Allah'ýn yemin etmesinde hikmet nedir? Zaten insanlar o dö*nemde ya tasdik eden ya da yalanlayan olmak üzere iki sýnýftý. Doðrulayan yeminsiz de doðrulamaktadýr. Yalanlayan ise yemin ile birlikte de tasdik et*memektedir, denilecek olursa þu þekilde cevap verilebilir: Kur'ân-ý Kerim Arapça nazil olmuþtur. Araplardan herhangi bir kimse sözünü pekiþtirmek is*tediði takdirde sözünün doðruluðuna yemin eder. Þaný yüce Allah da onla*ra karþý konulan delile kuvvet kazandýrmak istediðinden dolayý Kur'ân-ý Kerim'in kendi katýndan gönderilmiþ olduðuna yemin etmektedir.
    Kimisi de der ki: "Elif Lam Mim" yani: Ben bu Kitabý senin üzerine Levh-i Mahfuzdan indirdim demektir. Katade de yüce Allah'ýn Elif, Lam, Mim buyruðu hakkýnda þöyle der: Bu Kur'ân-ý Kerim'in isimlerinden bir tanesidir.
    Muhammed b. Ali et-Tirmizî'nin þöyle dediði rivayet edilmektedir: Yüce Allah bu sûrede bulunan bütün hüküm ve kýssalarý sûrenin baþ taraflarýnda sözkonusu ettiði harflere koymuþtur. Bunu ise ancak bir peygamber ya da bir Allah dostu bilebilir. Daha sonra bunu insanlarý bilgilendirmek üzere bü*tün sûrede açýklamaktadýr. Konu ile ilgili baþka görüþler de ileri sürülmüþ*tür. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    Mukatta Harflerin Okunuþlarý:


    Bu harfler sükûnlü okunarak üzerinde vakýf yapýlýr. Çünkü bunlar nakýs*týr. Ancak bunlar hakkýnda haber getirir yahut bunlarý atfeder isek, o takdir*de bunlarý i'rablý (harekeli) olarak okuyabiliriz. Bu harflerin i'rabda mahal*lerinin olup olmadýðý hususunda farklý görüþler vardýr. Bunlarýn irabý yoktur çünkü bunlar, cümle içinde yerleri belli olan isimler deðildir, muzari fiil de deðildir. Bunlar sadece heca (alfabe harfleri) konumundadýr ve bunlar olduk*larý gibi hikaye edilirler (seslendirilirler) denilmiþtir. Halil ve Sibeveyh'in gö*rüþü budur. Bu harflerin sûrenin isimleri olduðunu söyleyenlerin görüþüne göre ise açýklanmayan bir mübtedanýn haberi olarak kabul edildiklerinden dolayý i'rabda mahalleri reftir. Yani: Bu "ElifLam Mim"dir, anlamýndadýr, der*ler. Nitekim: Bu Bakara süresidir derken de böyledir. Veya bu harfler müb-teda kabul edilir, haberi de daha sonra gelen: "Bu..." buyruðudur. "Zeyd iþ*te o adamdýr" demek gibi. Ýbn Keysan en-Nahvi der ki: "Elif Lam Mim" nasb mahallindedir. "Elif Lam Mim"i okuyorum demek veya: "Elif Lam Mim"i oku*maya bak, demek gibi. Yemin olarak cer mahallinde olduklarý da söylenmiþ*tir. Çünkü Ýbn Abbas: Bunlar yüce Allah'ýn kendileriyle yemin ettiði kasem*lerdir, demiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  3. #3

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Kitab:


    Yüce Allah'ýn: "Ýþte bu (þu.) kitab" anlamýnýn "bu kitap" ol*duðu söylenmiþtir.
    Þu" kelimesi aslýnda gaib olana iþaret için olmakla birlikte hazýrda bulunana iþaret için de kullanýlýr. Nitekim þaný yüce Allah kendi zatý hakkýn*da haber verirken (ayný edatla) þöyle buyurmaktadýr: "Ýþte bu, gizliyi de açý*ðý da bilen aziz ve rahim olandýr." (es-Secde, 32/6) Hufaf b. Nudbe'nin þu beyitindeki iþaret de böyledir:
    "Mýzrak(ým) belini bükerken ona dedim ki:
    Hufafa iyi bak. îþte o kiþi benim!"
    Yani; ben buyum demektir.
    Burada yer alan þu" ile Kur'ân-ý Kerim'e iþaret edilmekte ve (bu anlamýna gelen) yerine kullanýlmaktadýr. Bunun ifade ettiði kýsa an*lam þudur: "Elif Lam Mim, Ýþte bu kitap, onda hiçbir þüphe yoktur." Ayný za*manda bu, Ebu Ubeyde, Ýkrime ve baþkalarýnýn görüþüdür. Yüce Allah'ýn þu buyruklarýnda da kullanýlan (bu türden iþaret zamirleri) ayný anlamdadýr: "Ýþ*te bu bizim Ýbrahim'e kavmine karþý verdiðimiz delilimizdir" (el-En'am, 6/83); "Bunlar Allah'ýn âyetleridir. Sana onlarý hak ile okuyoruz." (el-Ba-kara, 2/252) Burada geçen (ve uzaktaki veya gaib olan birisini iþaret etmek için kullanýlan kelimesi, yakýn için kullanýlan kelimesi anla*mýndadýr. Fakat artýk bunlar zaman itibariyle geçip gittiklerinden dolayý adeta uzaklaþýp gitmiþ gibi oldular ve bu bakýmdan -uzak için iþaret zamiri olan kelimesi kullanýldý. Buharý'de þöyle denilmektedir: Ma'mer de*di ki: Ýþte bu kitap bu Kur'ân-ý Kerim'dir.
    "Takva sahipleri için bir hidâyettir" Bir açýklama ve bir yol göstermedir. Yüce Allah'ýn: "Bunlar Allah'ýn hükümleridir. Aranýzda o hükmeder."(el-Mümtehine, 60/10) buyruðunda olduðu gibidir. Mana bu Al*lah'ýn hükmüdür, þeklindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Derim ki: þu" anlamýnda da kullanýlýr. Umm Ha-ram'dan rivayet edilen hadis-i þerifte Hz. Peygamber'in Onlar bu denizin ortasýnda yolculuk yapacaklardýr" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. buyruðundan kasýt, o (görmediðimiz) denizde yolculuk yapacaklardýr, demektir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Ayrýca gaib olana iþaret edilerek: "O onun kapýsýnda duruyor" da denilmiþtir.
    bu, þu" zamirinin gaib hakkýnda kullanýlýþý ile ilgili olarak on ay*rý görüþ vardýr:
    1) "Ýþte bu kitap" yani benim insanlar için takdir ettiðim mutluluk, bed*bahtlýk, ecel ve rýzýk hakkýnda bir þüphe yoktur, yani onu deðiþtirecek yok*tur, anlamýndadýr.
    2) "Bu kitap" ile ezelde kendim için takdir ettiðim: "Rahmetim gazabýmý geçmiþtir" buyruðu kastedilmiþtir. Çünkü Müslim'in Sahih'inde Ebu Hurey-re'den þöyle dediði rivayet edilmiþtir: Rasûlullah (s.a) buyurdu ki: "Allah ya*ratmayý hükmettiði zaman kitabýnda kendisi hakkýnda kendisinin yanýnda alý*konulmuþ o kitabýnda: Benim rahmetim gazabýma galib gelir" diye buyurmuþ*tur. Bir diðer rivayette de" ....geçer" þeklindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    3) Yüce Allah peygamberine suyun silip götüremeyeceði bir kitap indi*receði vadinde bulunmuþtur. Ýþte bununla sözü geçen o vade iþaret edilmiþ*tir. Nitekim Müslim'in Sahih'inde Mücaþi'li Iyad b. Himar'dan gelen bir riva*yete göre Rasûlullah (s.a) þöyle buyurmuþtur: "Allah yeryüzü halkýna baktý, araplarýyla arap olmayanýyla hepsine gazab etti. Bundan tek istisna kitap eh*linden geriye kalan bir azýnlýk oldu. Ve buyurdu ki: Seni, seni ve seninle baþ*kalarýný sýnayayým diye peygamber olarak gönderdim. Senin üzerine suyun yýkayamayacaðý, uyurken ve uyanýkken okuyacaðýn bir kitap indirdim...." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    4) Burada iþaret Kur'ân-ý Kerim'in Mekke'de nazil olan bölümlerinedir, de denilmiþtir.
    5) Þaný yüce Allah Peygamberi Muhammed (s.a)'e: "Muhakkak Biz, senin üzerine aðýr bir söz býrakacaðýz." (el-Müzemmil, 73/5) buyruðunu Mek*ke'de iken inzal buyurunca Rasûlullah (s.a) yüce rabbinden kendisine veri*len bu vadin gerçekleþtirilmesini gözetleyip duruyordu. Medine'de onun üze*rine: "Elif, Lam, Mim. Ýþte bu kitap onda hiçbir þüphe yoktur" buyruðunu in*zal buyurunca onun anlamý þunu ifade ediyordu: Medine'de senin üzerine in*dirdiðim Kur'ân-ý Kerim'in bu bölümleri iþte Mekke'de iken sana vahyede-ceðimi vadetmiþ olduðum o kitaptýr.
    6) Buradaki "iþte bu" ile Tevrat ve Ýncil'de bulunanlara iþaret edilmekte*dir. "Elif, Lam, Mim" ise Kur'ân-ý Kerim'in adýdýr. Buna göre ifadenin takdiri þöyle olur: Bu Kur'ân-ý Kerim Tevrat ve Ýncil'de açýklamasý yapýlan kitaptýr. Ya*ni Tevrat ile Ýncil bu kitabýn doðruluðuna tanýklýk etmekte ve Kur'ân-ý Kerim her ikisinde bulunan manalarý kuþattýðý gibi onlarda bulunmayan þeyleri de fazladan ihtiva etmektedir.
    7) Burada yer alan "iþte bu kitap" buyruðu ile Tevrat'a da Ýncil'e de iþaret edilmektedir de denilmiþtir. Anlamý þöyle olur: "Elif, Lâm, Mîm. Bu kitap iþ*te o iki kitap veya o iki kitap gibidir." Yani Kur'ân-ý Kerim o iki kitapta bu*lunanlarý kendisinde toplamýþtýr. Böylelikle "bu" ifadesi Kur'ân-ý Kerim'de yer alan bir delil ile her ikisini ifade etmektedir. Nitekim yüce Allah þöyle buyur*muþtur: "O (inek) ne çok yaþlý ne de çok gençtir. Bunun ikisi arasýnda dinç bir inektir." (el-Bakara, 2/68) Burada "bunun" buyruðu ile kastedilen yaþlý ile genç arasýnda demektir. Ýleride açýklamasý gelecektir.
    8) Bir diðer görüþe göre burada yer alan "bu" ile Levh-i Mahfuza iþaret edil*mektedir. el-Kisai der ki: "Bu" Kur'ân'ýn henüz nazil olmamýþ, semada bulu*nan diðer bölümlerine iþarettir.
    9) Diðer bir görüþe göre þaný yüce Allah, kitap ehline Muhammed (s.a)ýn üzerine bir kitap indireceðini vadetmiþti. Ýþte buradaki iþaret, sözü geçen o vâdedir. el-Müberred der ki: Anlam þudur: Bu Kur'ân-ý Kerim sizin bundan önce kâfirlere karþý geliþi sayesinde muzaffer olacaðýnýzý ileri sürdüðünüz o kitaptýr.
    10) Bu buyruk ile "Elif Lam Mim" harfleri, Benim kendilerinden oluþtur*duðum bu söz düzeni ile size karþý meydan okuduðum harflerdir, görüþünü kabul edenlere göre, alfabedeki harflere iþaret edilmektedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  4. #4

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Kitap Ne Demektir?


    "Kitap" bir araya derlenip toparlanmayý ifade eden dan mas-dardýr. Biraraya gelip toplandýðýndan dolayý askerî birliðe "ketîbe" denilir. Bö*lük bölük olduðu takdirde atlar hakkýnda da ayný kökten denilir.
    Katýrýn fercinin iki tarafý bir halka veya ince uzun bir deri parçasý ile bir ara*ya getirildiði vakit, bu durumu ifade etmek üzere denilir. Þair der ki:
    "Yanýnda konakladýðýn Fezareli hiçbir kimseye sakýn güvenme Develerine karþý ve onlarý (n ferclerini) bir halka ile baðla." Kâf harfi ötreli okunarak kelimesi, içinden ip geçirmek üzere açý*lan ve ipiyle birlikte olan delikise, böyle bir yerden ip geçirme iþleminin adýdýr. Þair Zu'r-Rimme der ki:
    "Tabaklanmýþ, delikleri geniþçe derinin
    Delikleri aralýksýz damlayan su ile delikler kaybolmuþ."
    Kitap: Yazan kimsenin alfabe harflerini birarada veya ayrý ayrý yazmasýdýr. Yazýlan þey olmakla birlikte buna "kitap" adý verilmiþtir. Nitekim þair þöy*le demektedir:
    "Benden bir dönüþ umar halbuki onda
    Tutkalýn yapýþtýrdýðýna benzer bir kitap (yazý) vardýr."
    Kitap: Ayný zamanda farz, hüküm, kader anlamýna da gelir. el-Ca'di der ki:
    "Amcamýn kýzý, Allah'ýn Kitabý çýkardý beni Aranýzdan, ben Allah'ýn yaptýðýný önleyebilir miyim?
    Rayb: Þüphenin Anlamý:
    Yüce Allah'ýn "Hiçbir þüphe" buyruðu genel bir nefydir. Ýþte bundan do*layý burada kelimesi nasbedilmiþtir. "er-Rayb" kelimesinin üç anlamý vardýr:
    1- Þüphe demektir. Abdullah b. ez-Ziba'rî der ki:
    "Ey Umeyme, hakta þüphe diye birþey olmaz. Asýl þüphe bilgisizin söylediðinde olur. "
    2- Töhmet demektir. Cemil der ki:
    "Buseyne dedi ki, ey Cemil beni töhmet altýnda býraktýn Ben de dedim ki, ikimiz de ey Buseyne töhmetçi kimseleriz."
    3- Ýhtiyaç demektir. Þair (Ka'b b. Malik) der ki:
    "Tihame'den her türlü ihtiyacýmýzý karþýladýk
    Ve Hayber"den; sonra da kýlýçlarý topladýk."
    Allah'ýn Kitabýnda þüphe de yoktur tereddüt de olmaz. Bunun anlamý þu*dur: Bu kitap zatý itibariyle haktýr ve o, Allah tarafýndan indirilmiþtir. O'nun sýfatlarýndan bir sýfattýr. Yaratýlmamýþtýr, sonradan da var edilmemiþtir. Ýster*se bu konuda kâfirlerin herhangi bir þüphesi bulunsun.
    Anlamýn þu olduðu da söylenmiþtir: Ýfade haber olmakla birlikte manasý yasaklamaktýr. Bu konuda þüphe etmeyiniz, demektir. Burada ifade tamam olmaktadýr. Sanki: Ýþte bu kitap, hak bir kitaptýr, denilmiþ gibidir.
    Herhangi bir hususta þüphe veya korkuya kapýlmak sözkonusu olduðun*da kiþi: Bu iþ beni kuþkulandýrdý, der. Rayb sahibi olduðu takdirde ( vjIjÎ ) kelimesi kullanýlýr. Kuþkulanan kimseye denilir. ise, zamanýn musibetleri ve baþgösteren sýkýntýlý olaylar de*mektir.
    Yüce Allah'ýn: "Onda þüphe yoktur, takva sahipleri için bir hidâyettir" buyruðu ile ilgili açýklamalar altý baþlýk altýnda ele alýnacaktýr: Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    1- Kitapdaki Hidayet:


    Onda" buyruðunda yer alan "ha" harfi, "fi" sebebiyle cer mahallin-dedir. (Bunun beþ türlü okunuþu vardýr. En güzeli okuyuþudur.
    Bundan sonra "he" harfinden sonra "vav" ilave etmeksizin oku*yuþu gelir. Bu, ez-Zühri ve Sellâm Ebu'l-Münzir'in kýraatidir. Bundan sonra he harfinden sonra uzatan harf olarak yâ ilavesiyle okuyuþudur. Bu Ýbn Kesir'in kýraatidir. Ayrýca hadan sonra vav ekleyerek kýraati de caizdir. Ha harfini sakin okuyup ondan sonraki ha harfi ile idðam edip þeklindeki okuyuþ da caizdir. hidâyet" kelimesi, müb-teda olduðu için ref mahallindedir. Haberi ise, (s4 ) kelimesidir. O taktirde "... onda hidâyet vardýr" demek olur.
    "Hûda" kelimesinin arapçadaki anlamý doðruluk ve açýk seçiklik demek*tir. Yani bu kitapta marifet ehline bir açýklama vardýr. Doðru yol gösterilmek*tedir ve onda fazlasýyla açýklama ve hidâyet vardýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2- Hidayetin Türleri:


    Hûda iki türlüdür: Birisi delalet (yol göstericilik) þeklindeki hidâyettir. Bu peygamberlerin ve onlara tabi olanlarýn yapabilecekleri bir þekildir. Yüce Al*lah þöyle buyurmaktadýr: "Her bir kavim için de hidâyete ileten bir (yol gösterici) kiþi vardýr." (er-Rad, 13/7) Yüce Allah, bir baþka yerde þöyle buyur*maktadýr: "Ve muhakkak ki sen dosdoðru yola hidâyet edersin." (eþ-Þura, 42/52) Burada yüce Allah, peygamberlere hidâyete iletme imkanýný verdiðin*den sözetmektedir. Burada sözü geçen "huda"nýn anlamý ise göstermek, da*vet etmek, dikkat çekip uyarmaktýr.
    Diðer bir hidâyet þekli ise; te'yid ve baþarý (desteklemek ve tevfik) anla*mýna gelen ve yalnýz yüce Allah'a has olan hidâyettir. Yüce Allah, Peygam*berine hitaben þöyle buyurmaktadýr: "Muhakkak ki sen sevdiðin kimseyi hi*dâyete erdiremezsin." (el-Kasas, 28/56) Buna göre hidâyet kalpte imaný ya*ratmak anlamýna gelir. Yüce Allah'ýn þu buyruklarý da böyledir: "Ýþte bunlar Rablerinden bir hidâyet üzerindedirler." (el-Bakara, 2/5); "Ve o dilediðine hidâyet verir." (Yunus, 10/25)
    Hûda ayný zamanda hidâyet bulmak anlamýna da gelir. Bunun anlamý ise, ne sekide tasarrufta bulunursan bulun irþad anlamýna gelir. Ebu'l-Meâli der ki: Bazan hidâyet müminleri cennete ulaþtýran yollara ve cennete götüren yol*lara iletmek anlamýnda da kullanýlýr. Mücahidlerin nitelikleri ile ilgili olarak yüce Allah'ýn þu buyruðu bu türdendir: "Onlarýn amellerini asla boþa çýkart*maz, onlarý hidâyete erdirecektir." (Muhammed, 47/4-5) Yüce Allah'ýn þu buy*ruðunda da (belli bir yere ulaþtýran yollara iletmek) anlamýnda kullanýlmýþ*týr: "Onlarý cehennemin yoluna götürün." (es-Saffat, 37/23) Yani onlarýn o yollardan yürümesini saðlayýn, demektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3- Lafýz Olarak "Hidâyet":


    Hidâyet müennes bir lafýzdýr. el-Ferra der ki: Esedoðullarýnýn bazýlarý "el-Hüda" kelimesini müennes kabul ederek: Bu güzel bir hidâyettir" derler. el-Lihani de bu müzekker bir lafýzdýr demektedir.
    Bu kelimenin i'rabý kabul etmeyiþ sebebi, sonunda maksur elifin bulun*masýdýr. Elif ise hareke almaz. Harfli olarak da harf(-i cer)siz olarak da mef ul alýr (geçiþli olur). Buna dair açýklamalar Fatiha sûresinde yapýlmýþtý. Yola iletmek, evi tarif etmek için bu kelime kullanýlýr. Birincisi (yani harfli ge*çiþ yapmasý) Hicazlýlarýn þivesi, ikincisini de el-Ahfeþ nakletmiþtir.
    Kur'ân-ý Kerim'de yüce Allah þöyle buyurmaktadýr: "Bizi dosdoðru yola ilet (lýidâyet eyle)!" (el-Fatiha, 1/6) Bir baþka yerde de yüce Allah þöyle bu*yurmaktadýr: "Bizi buna ileten (hidâyet eyleyen) Allah'a hamdolsun." (el-A'raf, 7/43)
    "Hüda"nýn gündüzün isimlerinden birisi olduðu da söylenmiþtir. Çünkü in*sanlar bu zaman süresi içerisinde geçimlerini saðlamak ve bütün maksatla*rýný gerçekleþtirmek için (aydýnlýðýnda) yol bulurlar. Ýbn Mukbil'in þu beyi-ti de bu anlamdadýr:
    "Nihayet gün aydýnlandý, sahralar ansýzýn (üstüme) geliyorken;
    Aile halklarýna bir musibet geleceðinden korkuyor, ya da dua ediyorlar." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  5. #5

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    4- Hidayet Kimlere Verilir?


    Yüce Allah: "Takva sahipleri için" buyruðunda hidâyetini takva sahiple*rine tahsis ettiðini ifade etmektedir. Her ne kadar bu kitap bütün insanlýk için bir hidâyet ise de bununla takva sahiplerinin þerefi arttýrýlmaktadýr. Çünkü takva sahipleri, onun içinde bulunan hakikatlere iman etmiþ ve tasdik etmiþ, doðrulamýþlardýr. Ebu Ravk'ýn: "Takva sahipleri için bir hidâyettir", yani on*lar için bir þereftir dediðine dair bir rivayet gelmiþtir. Yani: Yüce Allah on*larý tebcil etmek, þanlarýný yüceltmek, üstünlüklerini açýklamak üzere böy*le buyurmuþtur.
    kelimesinin aslý, þeddesiz iki ya ile olmak üzere þek*lindedir. Birinci ya'dan esre, aðýrlýðý dolayýsýyla hazfedildikten sonra iki sa*kin bir araya geldiðinden dolayý ya'nýn birisi hazfedilmiþ, vav harfinin yeri*ne de vav ile te'nin bir araya gelmesi halinde vav'ýn te harfine dönüþtürül*mesi þeklindeki Araplarýn asýl kaidelerine uygun olarak vav, te harfine dö*nüþtürülmüþ ve ondan sonra arka arkaya gelen iki te birbirine idgam edile*rek olmuþtur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    5- Takvâ'nýn Anlamý:


    Takvanýn dilde asýl olarak, az söz söylemek demek olduðu söylenmiþtir. Bunu nakleden Ýbn Faris'tir.
    Derim ki: Takva sahibi gemlenmiþ-tir (fazla konuþmaz) muttaki de mü'min ve itaatkarýn üstündedir" hadisinde-ki "muttaki" kelimesi de bu anlamdadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Salih ameli ve ihlaslý duasýyla yü*ce Allah'ýn azabýndan kendisini koruyan kimseye "muttaki" denir. Bu keli*me, kendin ile hoþlanmadýðýn þey arasýnda engel olarak kullandýðýn hakkýn*da hoþlanýlmayan þeyden sakýnmak" tabirinden alýnmýþtýr. Nitekim en-Nabiða þöyle demiþtir:
    "Düþtü üzerindeki örtü, fakat düþürmek istemezdi onu Onu yerden aldý ve eliyle bize karþý kendisini korudu." Bir baþka þair de þöyle demektedir:
    "Bir örtü attý ki onun ötesinde güneþ var ve korudu kendisini
    En güzel iki eklem olan: El ve bilek ile."
    Hafýz Ebu Muhammed Abdülgani, Ebu Ubeyde Said b. Zerbi yoluyla Asým b. Behdele'den, o Zir b. Hubeyþ'ten o Ýbn Mesud'dan þöyle dediðini ri*vayet etmektedir: Ýbn Mes'ud birgün yeðenine þöyle dedi: Kardeþimin oðlu, insanlarýn ne kadar çok olduðunu görüyorsun deðil mi? Yeðeni: Evet deyin*ce þöyle dedi: Tevbe eden yahut takva sahibi kimse dýþýnda onlarda hayýr yok*tur. Kardeþimin oðlu insanlarýn ne kadar çok olduðuðunu görüyorsun deðil mi? Ben yine: Evet görüyorum, dedim. Þöyle dedi: Alim veya ilim öðrenen v\^dýþýnda onlarda hayýr yoktur.
    Ebu Yezid el-Bjstami der ki: Takva sahibi konuþtuðu zaman Allah için ko*nuþan, amel ettiði zaman Allah için yapandýr.
    Ebu Süleyman ed-Darani der ki: Takva sahipleri Allah'ýn kalplerinden þeh*vet ve arzularýn sevgisini çekip sýyýrdýðý kimselerdir.
    Takva sahibinin þirkten sakýnan ve nifaktan uzak kalan kimse olduðu da söylenmiþtir. Ancak Ýbn Atiyye der ki: Bu yersiz bir açýklamadýr. Çünkü ki-X þi fasýk olduðu halde bu þekilde olabilir.
    Ömer b. el-Hattab (r.a), Ubey b. Kab'a takvanýn mahiyeti hakkýnda soru sorunca Ubey ona: Dikenli bir yolda hiç yürüdün mü? diye sormuþ. Hz. Ömer: Evet demiþ. Bu sefer: Peki böyle bir yolda yürürken ne yaptýn? diye sorunca Hz. Ömer: Elbiselerimi topladým ve mümkün olduðu kadar korundum deyince Ubeyy: Ýþte takva budur, cevabýný vermiþ. Þair Ýbnu'l-Mu'tez bu anlamdan hareket ederek þu beyitleri söylemiþtir:
    "Býrak günahlarý küçüðüyle
    Büyüðüyle. iþte takva budur
    Dikenli bir yolda, gördüðünden sakýnarak Yürüyen kimse gibi davran Küçük günahý önemsiz görme Çünkü daðlar çakýl taþlarýndan olur." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    6- Takvâ'nýn Fazileti:


    Takva bütün hayýrlarý toplamýþtýr. Allah'ýn öncekilere de sonrakilere de va*siyeti odur. Ýnsanýn elde edeceði en hayýrlý, en büyük fayda takvadýr. Nite*kim Ebud-Derda'ya: Senin arkadaþlarýn þiir söylediði halde senden herhan*gi bir þiir bellenmedi denince onlara þöyle der:
    "Kiþi ister ki dilekleri verilsin kendisine
    Allah ise ancak muradýný yerine getirir
    Kiþi der ki: Benim faydam, benim malým
    Halbuki Allah korkusu (takva) elde edeceði en üstün faydadýr."
    Ýbn Mace'nin Sünen'de Ebu Umame'den rivayetine göre Peygamber (s.a) þöyle dermiþ: "Allah korkusundan (takvasýndan) sonra mü'minin elde ettiði en hayýrlý þey, salih zevcedir. Ona bir emir verirse kendisine itaat eder, ona bakarsa kendisini sevindirir. Ona and verdiði takdirde yeminini yerine geti*rir, yanýnda bulunmayacak olursa hem kendi nefsinde hem de malýnda ona karþý hainlik etmez, doðru davranýr. " Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Takvanýn aslý veznindedýr. Onu korudum, önledim anla*mýna gelendan vav harfi te'ye dönüþtürülmüþtür, kor*kan adam demektir. Aslý ise þeklindedir. Ayný þekilde kelime*sinin de aslýdýr. Nitekim araplar derler. Halbuki bunun aslý þeklindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3. Onlar ðayba inanýrlar, namazý dosdoðru kýlarlar kendilerine rý-zýk olarak verdiðimizden de infak ederler.
    Bu buyruða dair açýklamalar yirmi altý baþlýk halinde sunulacaktýr:

  6. #6

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    1- Takva Sahiplerinin Nitelikleri:


    "Onlar" anlamýna gelen kelimesi "takva sahipleri" kelimesinin sý*fatý olarak (mahallen) mecrurdur. Önceki kelime ile iliþkisi olmamak üzere merfu olmasý da caizdir. Yani: Onlar öyle kimselerdir ki... Övmek kasdýyla nasbedilmesi de caizdir. (Özellikle: Ðayb'a inanan... lan kasdediyorum, an*lamýnda).
    "Ýnanýrlar" tasdik ederler anlamýndadýr. Ýman sözlükte tasdik demektir. Kur'ân-ý Kerim'de þöyle buyurulmaktadýr: "Sera bize iman edici deðilsin" (Yu*suf, 12/17); yani bizi doðrulayýcý deðilsin. Bu kelime be ve lam harfleri ile
    mePul alýr (geçiþli olur). Yüce Allah'ýn þu buyruklarýnda olduðu gibi: "Sizin dininize uyanlardan baþkasýna inanmayýn." (Âl-i Ýmran, 3/73); "Musa'ya... inanmadý" (Yunus, 10/83)
    Haccac b. Haccac el-Ahvel (Zikku'1-Asel lakaplý) rivayetle dedi ki: Katade'yi þöyle derken dinledim: Ey ademoðlu, eðer sen hayrý ancak isteyerek severek yapmak istiyor isen þunu bil ki senin nefsin usanmaya, yorulmaya ve J tahammülsüzlüðe meyyaldir. Fakat asýl mü'min zor gelse dahi katlanandýr. Asýl L mü'min, buna karþý kendisini güçlendirendir. Asýl mü'min iþi sýký tutandýr. Þüp*hesiz ki mü'minler gece ve gündüz telbiye getirerek (Lebbeyk diyerek ve dua ederek) Allah'a yönelenlerdir. Allah'a yemin ederim mü'min gizli ve açýk Rabbimiz, Rabbimiz deyip durur ve nihayet Allah da gizli açýk dualarýný kabul buyurur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2- Gayb'ýn Sözlük Anlamý:


    "Ðayb" Arapçada göremediðin herþey hakkýnda kullanýlýr. Kelimenin as*lý ya'lýdýr. O bakýmdan: Güneþ battý, batýyor, denilir. Gaybet (gaib olma hali) anlamý bilinen bir kelimedir. Kadýnýn kocasý kaybol*duðunda denilir. Bu þekilde kocasý kaybolan kadýna da ( denilir. Yerin çukurca bir bölgesine düþüldüðü takdirde: Çukurca bir yere düþtük, denilir. Ýçinde saklanýlýp kaybolunan aðaçlarýn toplu olarak bulunduðu yere de (koruluk, ormanlýk anlamýna) adý verilir. Yerin alçakça olan kýsýmlarýna da "ðayb" denilir. Çünkü gözün gör*mediði bir yerdir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3- Kur'ânî Anlamýyle Gayb:


    Müfessirler burada yer alan "ðayb"ýn ne anlama geldiði hususunda fark*lý görüþlere sahiptir. Kimisi, bu âyet-i kerimede kastedilen ðayb, yüce Allah'týr demektedir. Ýbn el-Arabi bunu zayýf görmektedir. Kimisi kaza ve kaderdir. Kimisi Kur'ân-ý Kerim ve onda bulunan ðayblerdir demiþlerdir. Kimisi de ðayb: Rasûlullah (s.a)'ýn haber verdiði ve akýl ile bilinemeyen lýerþeydir: Kýyame*tin alametleri, kabir azabý, haþir, neþir, sýrat, mizan, cennet ve cehennem gi*bi. Ýbn Atiyye der ki: Bu görüþler arasýnda çeliþki yoktur. Aksine ðayb bun*larýn hepsi hakkýnda kullanýlabilir.
    Derim ki: Bu, Cibril hadisinde (a.s), Peygamber (s.a)'e: Bana imandan haA ber ver, diye sorduðunda Hz. Peygamber'in kendisine iþaret ettiði þer'î ima-j j ný ifade eder. Hz. Peygamber bu soruya cevaben þöyle buyurdu: "(Ýman) Al-I lah'a meleklerine, kitaplarýna, peygamberlerine, âhiret gününe iman etmen ve hayrý ile þerriyle de kadere iman etmendir." Hz. Cebrail: de: Doðru söyyledin, diye cevap verdi... Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Abdullah b. Mes'ud der ki: Hiçbir mü'min ðayba imandan daha üstün bir þeye iman etmiþ deðildir. Bundan sonra da yüce Allah'ýn: "Onlar ðayba iman ederler..." buyruðunu okudu.
    Derim ki: Kur'ân-ý Kerim'de þöyle buyurulmaktadýr: "Bizgaib olanlar de*ðiliz," (el-A'raf, 7/7) Bir baþka yerde de þöyle buyurulmaktadýr: "Onlar ðaybde Rablerinden korkarlar." (el-Enbiya, 21/49) Yüce Rabbimiz, dünya yur*dunda gözle görülmeyen, gaiptir. Ancak dikkatle düþünmek ve istidlal ha*linde gaib olmadýðý görülür. O bakýmdan mü'minler amellere karþýlýk veren kadir bir Rablerinin olduðuna iman ederler. Ýnsanlardan uzaklarda, görülme-yip yalnýz kaldýklarýnda ve gizliliklerde O'ndan korkarlar. Çünkü Allah'ýn ken*dilerini görmekte olduðunu bilirler. Böylece âyetlerin açýklamasý uygun bir þekilde yapýlmýþ ve aralarýnda zýtlýk kalmamýþ olur. Bundan dolayý Allah'a hamdederiz.
    "Ðayba" buyruðu ile kastýn, onlar münafýklarýn zýddýna, vicdanlarýnda, kalplerinde Allah'tan korkarlar anlamýna geldiði de söylenmiþtir. Bu da güzel bir açýklamadýr. Þair der ki:
    "Ðayba iman ettik, halbuki bizim kavmimiz Muhammed'den önce putlara ibadet ederlerdi. " Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    4- Takva Sahipleri ve Namaz:


    "Namazý dosdoðru kýlarlar" buyruðu bir cümlenin cümleye atfedilmesi-ni ifade eder. "Namazýn dosdoðru kýlýnmasý (ikame edilmesi)" rükünleriy-le, sünnetleriyle, vakitlerinde uygun þekilleriyle -ileride açýklanacaðý üzere-eda edilmesi demektir. Bu buyruk, devam etti ve sabit oldu anlamýna gelen Ot^J' fi» ) dan gelmektedir. Ayak üzerinde durmaktan deðildir. Mesela: Hak kaim oldu, denildiðinde açýkça ortaya çýktý ve sabit oldu kastedilir. Þair der ki:
    "Ve savaþ bizimle - bacaðý üzere - ayaða kalktý." Bir diðer þair de þöyle demektedir:
    "Onlara: Düþman tarafýndan basýldýnýz, denildi mi hiç vakit kaybetmezler
    Hemen atlýlar mýzrak pazarýni kurarlar."
    "Dosdoðru kýlarlar" buyruðunun devam ettirirler anlamýna geldiði de söylenmiþtir. Hz. Ömer þu sözleriyle buna iþaret etmektedir: "Namazý koruyan T ' ve ona gereken dikkati gösteren dinini korumuþ olur. Namazý yitirip kaybe*den kiþi ondan baþkasýný daha çok kaybeder." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  7. #7

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    5- Namaz Ýçin Kamet Getirmek:


    Namaz için ikamet (kamet) getirmek bilinen bir husustur. Cumhura görre kamet, sünnettir. Kameti terkedenin (namazý) iade etmesi gerekmez. Evzai, Ata, Mücahid ve Ýbn Ebi Leyla'ya göre vaciptir. Onu terkedenin namazý ,' iade etmesi gerekir. Zahiriler de böyle demiþtir. Bu görüþ Ýmam Malik'ten de i rivayet edilmiþtir. Ýbn el-Arabi de bunu tercih ederek þöyle demektedir: Çünkü Bedevi arabýn namaz kýlmasý ile ilgili hadiste: "Ve kamet getir" diye buyurarak Hz. Peygamber, tekbir getirmesini, kýbleye yönelmesini ve abdest almasýný emrettiði gibi kamet getirmesini de emretmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. :
    Daha sonra þöyle der: Þimdi sizler artýk bu hadisi de bildiðinize göre, bu konuda Ýmam Malik'e ait iki rivayetten hadise uygun olanýný kabul etmeniz gerekir ki, bu da kamet getirmenin farz olduðu þeklindedir. Ýbn Abdi'1-Berr, Peygamber (s.a)'ýn: "Namazýn tahrimesi, tekbirdir" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. buyruðu tahrime getirmeyen kimsenin namaza girmiþ olmayacaðýnýn delili*dir. Dolayýsýyla bu tahrimeden (iftitah tekbirinden) önce yapýlan iþlerin hük*mü, terkedilmeleri dolayýsýyla namazýn iade edilmemesidir. Fukahânýn icmâ ile kabul ettikleri þeyler müstesna. Bu konuda icma bulunduðundan dola*yý (namazda) selam verir ve bunlarý yerine getirir. Taharet, kýbleye yönel*mek, vakit ve benzerleri.
    Mezhebimize (Mâliki) mensup kimi ilim adamlarý þöyle demiþtir: Kamet getirmeyi kasten terkeden kimse namazý tekrar iade eder. Ancak bu, kame*tin farz olduðundan dolayý deðildir. Çünkü farz olmuþ olsaydý kasten veya yanýlarak terkedilmesi arasýnda fark olmazdý. Bu hükmün sebebi sünnetle--^rin hafife alýnmasý(nýn önüne geçmek)dir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    6- Namaz Kýlarken Kameti Duyan:


    "Kamet getirildiðini duyan kimse acele eder mi etmez mi?" hususunda il*im adamlarý arasýnda farklý görüþler vardýr. Çoðunluk isterse bir rek'ati ka*çýracaðýndan korksun acele etmeyeceði görüþündedir. Çünkü Peygamber (s.a)) {'þöyle buyurmuþtur: "Namaz için kamet getirildiðinde koþarak namaza gitmeyiniz. Yürüyerek namaza gidiniz ve sükûnetinizi bozmayýnýz. Yetiþtiðinizi kilýnýz, yetiþemediðinizi de tamamlayýnýz." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bunu Ebu Hureyre rivayet etmiþ Müslim de Kitabýna almýþtýr.
    Yine Ebu Hureyre'den rivayet edildiðine göre Rasûlullah (s.a) þöyle bu*yurmuþtur: "Namaz için kamet getirildiðinde sizden hiçbir kimse namaza koþarak gitmesin. Yürüyerek gitsin ve sükûnetini bozmaksýzýn aðýrbaþlýlýðýný ko-\ rusun. Yetiþtiðini (imamla) kýl, yetiþemediðini sonradan sen kaza et." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ýþte bu hadisler bu konuda birer nastýr. Mana yönünden ise, kiþi, koþarak yorulur ve nefes nefese yetiþirse, namaza girmesi, okumasý ve huþuunu bir*birine karýþtýrýr, þaþýrýr. Aralarýnda Ýbn Ömer'in de -bu konuda farklý rivayet gelmekle birlikte -Ýbn Mes'ud'un da bulunduðu seleften bir grup namazý ge*çireceðinden korktuðu taktirde çabucak gidebileceði görüþündedir. Ýshak der ki: Rek'ati kaçýrmaktan korkarsa acele eder. Ýmam Malik'ten de buna benzer bir görüþ rivayet edilmiþtir. Ýmam Malik der ki: At sýrtýnda olan kimsenin atý*ný dürtüp koþturmasýnda mahzur yoktur. Bazýlarý onun bu görüþünü yayan yürüyen ile bineði üzerinde giden arasýnda fark vardýr, þeklinde açýklamýþ*lardýr. Çünkü at sýrtýnda olan bir kimse yürüyen kimse gibi yorulup nefes ne*fese kalmaz.
    Derim ki: Her durumda Rasûlullalý (s.a)'ýn sünnetine uymak daha uygun*dur. O bakýmdan hadis-i þerifte belirtildiði gibi sükûnetini ve aðýrbaþlýlýðýný bozmaksýzýn, yürümesine eskisi gibi devam eder. Çünkü namaza giden de namazdadýr. Peygamber (s.a)'in haber verdiði bir hususun haber verdiðinden baþka türlü olmasýna imkan yoktur. Namaza girmiþ, (baþlamýþ) bir kimsenin nasýl sükûnet ve aðýrbaþlýlýðýný korumasý gerekiyorsa yürüyenin durumu da böyledir. Taki o da bu þekilde namaz kýlana benzesin ve onun elde ettiði se*vabý elde edebilsin. Bizim bu görüþümüzün saðlýklý oluþuna delil, belirttiði-rrhiz hadis-i þeriflerdir. Ayrýca Darimi'nin Müsned'inde kaydettiði þu rivayet de buna delildir: Bize Muhammed b. Yusuf anlattý dedi ki: Bize Süfyan, Mu-~"\ hammed b. Aclan'dan anlattý , o el-Makburi'den o Ka'b b. Ucre'den rivayet- I le dedi ki: Rasûlullah (s.a) þöyle buyurdu: "Abdest alýp mescide doðru yola koyuldun mu parmaklarýný biribirine geçirme. Çünkü sen namazdasýn." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Sa-hih olan bu hadis-i þerifte Peygamber (s.a) acele etmekten daha az olan bir davranýþý men etmiþ ve mescide gitmekte olan birisini namaz kýlan birisi gi*bi deðerlendirmiþtir. Ýþte Sünnet-i Seniyye'den bu rivayetler yüce Allah'ýn: "Al*lah'ýn zikrine koþunuz" (el-Cum'a, 62/9) buyruðunu beyan etmekte ve bu*nunla namaza gitmek için çabukça koþmanýn söz konusu olmadýðý, aksine bir fiil ve amelin kastedildiði anlaþýlmaktadýr. Nitekim Ýmam Mâlik de bunu böylece açýklamýþtýr. Bu konuda doðru olan görüþ budur. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    7- îmama Yetiþemeyip Sonradan Kýlýnan Rekatlar Edâ mýdýr, Kaza mýdýr?


    Ýlim adamlarý Peygamber Efendimizin: "Yetiþemediðinizi tamamlayýnýz"
    buyruðu ile: "Yetiþemediðini kaza et" buyruklarýnýn ayný anlama gelip gel*mediði hususunda farklý görüþlere sahiptirler. Bu iki tabirin ayný anlama gel*diði ve "kaza etmek" tabirinin mutlak olarak kullanýlýp tamamlamak kaste*dildiði söylenmiþtir. Nitekim yüce Allah þöyle buyurmaktadýr: "Namaz ka*za edildiðinde (kýlýndýðýnda)" (el-Cuma, 62/10) Bir baþka yerde de: "Hacc iba*detlerinizi kaza ettiðinizde (tamamladýðýnýzda)..." (el-Bakara, 2/200)
    Bunlarýn farklý anlamlarda olduðu da söylenmiþtir. Doðrusu da budur. Bu farklý görüþler, sonucunda namaza sonradan katýlan bir kimsenin imamla kýl*dýklarý namazýnýn ilk rek'atleri midir, sonraki rek'atleri midir konusunda da görüþ ayrýlýðýna sebep teþkil etmiþtir. Birinci görüþü aralarýnda Ýbnü'l-Kasým'ýn da bulunduðu Ýmam Mâlik mezhebine mensup bir grup kabul etmiþtir. Fa*kat böyle bir kimse kýlamadýklarýný Fatiha ve zammý sûre okuyarak kaza e-der. Böylelikle bu kiþi fiilleriyle önce kýlýnmýþ bir namaza bina etmiþ fakat söz*leriyle kaza etmiþ olur.
    Ýbn Abdi'1-Berr der ki: Mâliki mezhebinde meþhur olan görüþ budur. Ýbn Huveyzimendad der ki: Bizim mezhep alimlerimizin kabul ettiði görüþ bu*dur. Ayný zamanda bu, Evzai'nin, Þafii'nin, Muhammed b. el-Hasan'ýn, Ah-med b. Hanbel'in, Taberi'nin ve Davud b. Ali'nin de görüþüdür. Ýbn Abdi'l-Hakem'in Malik'ten zikrettiði görüþ olan Eþheb'in rivâyetiyle Ýsa'nýn Ýbnu'l-Kasým yoluyla Malik'ten naklettiði rivayete göre, sonradan yetiþenin yetiþti*ði rek'atler namazýnýn son kýsmýdýr. Bu durumda o hem fiil hem söz itibariy*le kalaný kaza eder. Kufeli âlimlerin görüþü de budur.
    Kadý Ebu Muhammed Abdülvehhab der ki: Maliki mezhebinin meþhur olan görüþü de budur. Ýbn Abdi'1-Berr der ki: Sonradan yetiþenin yetiþtiði bö*lümleri, namazýnýn yetiþtiði ilki kabul edenler zannederim ihrama (iftitaha) riâyet etmiþ, onu gözönünde bulundurmuþlardýr. Çünkü iftitah ancak nama*zýn baþýnda sözkonusudur. Teþehhüd ve selam ise ancak namazýn sonunda sözkonusu olur. Ýþte burdan hareketle þöyle demiþlerdir: Sonradan yetiþenin yetiþtiði, namazýnýn baþýdýr. Bununla birlikte hadis-i þerifte Hz. Peygamber (s.a): "Tamamlayýnýz" diye buyruðu da varid olmuþtur. Tamamlamak ise sonradan olan bir iþtir.
    Karþý görüþü savunanlar ise, Hz. Peygamber'in "Kaza ediniz" buyruðunu delil gösterirler. Kaza edilen ise kaçýrýlan, kýlýnamayandýr. Ancak "tamam*layýnýz" þeklinde gelen rivayet daha çoktur. Ýmam ile yetiþtiðin, namazýnýn baþýdýr, diyenlerin görüþlerine ancak Abdülaziz b. Ebu Seleme el-Maciþun ile el-Müzeni, Ýshak ve Davud'un þu söyledikleri uygun bir açýklama olur: Son*radan imama yetiþen kiþi imam ile birlikte Fatiha'yý ve yetiþtiði takdirde bir sûre okur. Kaza etmek için kalktýðý takdirde ise yalnýzca Fatiha'yý okur. Bunlarýn bu açýklamalarý, kabul ettikleri asýl ilkeye ve uygulamalarýna uygun düþmektedir. -Allah onlardan razý olsun. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  8. #8

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    8- Kamet Getirildiði Takdirde Nafile Kýlýnmaz:


    Kamet getirilmesi nafile namaza baþlamayý engeller. Çünkü Rasûlullah (s.a) þöyle buyurmuþtur: "Namaz için kamet getirildiðinde farz namazdan baþka namaz olmaz." Bunu Müslim ve baþkalarý rivayet etmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Eðer nafileye baþ*lamýþ bulunuyor ise bu sefer onu kesmez. Çünkü yüce Allah: "Amellerinizi iptal etmeyiniz" (Muhammed, 47/33) diye buyurmaktadýr. Özellikle de o na*fileden bir rek'at kýlmýþ ise. Konu ile ilgili hadisin genelliði dolayýsýyla baþ*ladýðý nafileyi keser de denilmiþtir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    9- Sabah Sünnetini Kýlmadan Kameti Duyan:


    Henüz sabah namazýnýn iki rek'atini kýlmadan mescide gelen ve akabin*de de farz için kamet getirildiðini gören kiþinin durumu hakkýnda ilim adamlarýnýn farklý görüþleri vardýr. Ýmam Malik der ki: Ýmama uyar ve iki rek'ati (sünneti) kýlmaz. Eðer henüz mescide girmemiþ ise þayet bir rek'atin geçeceðinden korkmuyor ise mescidin dýþýnda iki rek'at sünneti kýlýverir. An*cak Cum'a namazýnýn eda edildiði mescide bitiþik mescid avlularýndan her*hangi bir yerde bu iki rek'ati kýlmaz. Þayet ilk rek'ati kaçýracaðýndan kor-karsa imama uysun ve onunla birlikte namaz kýlsýn. Daha sonra arzu ettiði takdirde güneþ doðduktan sonra bu iki rek'at sünneti kýlar. Hatta güneþ doð*duktan sonra bu iki rek'at sünneti kýlmasý onlarý büsbütün terketmesinden daha iyi ve faziletli bir davranýþtýr.
    Ebu Hanife ve arkadaþlarý da der ki: Þayet (farz) iki rek'ati kaçýrmaktan ve imamýn ikinci rükûdan baþýný kaldýrmasýndan önce yetiþemeyeceðinden korkarsa o takdirde imama uyar. Eðer imam ile birlikte bir rek'ata yetiþebi*leceðine kanaat getirir ise, mescidin dýþýnda sabah namazýnýn iki rekat sünnetini kýlar, sonra da imama uyar. el-Evzai de böyle demiþtir. Ancak o, son rek'ati kaçýrmaktan korkmadýðý sürece bu iki rek'at sünneti mescidde de kýl*mayý caiz görmektedir. es-Sevri de der ki: Bir rek'ati kaçýrmaktan korkarsa cemaat ile birlikte namaza durur ve bu iki rek'at sünneti kýlmaz. Aksi taktir*de iki rek'ati kýlar, isterse mescide girmiþ bulunsun.
    el-Hasen b. Hay (b. Hayyan da denilmektedir) der ki: Kamet getiren ki*þi, kamete baþladýðý takdirde sabahýn iki rek'at sünneti dýþýnda farz olmayan hiçbir namaz kýlýnmaz.
    Þafii de der ki: Mescide girdiðinde namaz için kamet getirildiðini gören bir kimse, imam ile birlikte namaza durur ve (sabahýn) iki rek'at sünnetini mes*cidin dýþýnda da içinde de kýlmaz. et-Taberi de böyle demiþtir. Ahmed b. Han-bel de bu görüþtedir. Bu görüþ Ýmam Malik'ten de nakledilmiþtir. Bu konu*da sahih olan görüþ de budur. Çünkü Peygamber (s.a): "Namaz için kamet getirildiði takdirde farz dýþýnda namaz olmaz." diye buyurmaktadýr. Sabah na*mazýnýn iki rek'ati ya sünnettir, ya fazilettir veya raðibe (kýlýnmasý teþvik edil*miþ) bir namazdýr. Anlaþmazlýk halinde delil ise sünnetten getirilen delildir. Ýmam Malik'in meþhur olan görüþü ile Ebu Hanife'nin görüþünün delil*lerinden bir tanesi de Ýbn Ömer'den gelen þu rivayettir: Ýbn Ömer mescide geldiðinde imamýn sabah namazýný kýldýðýný görür. Ýbn Ömer bu iki rek'ati Hz. Hafsa'nýn odasýnda kýldýktan sonra imama uyarak onunla birlikte nama*zýný kýlar.
    es-Sevri ve el-Evzai'nin delillerinden birisi de Abdullah b. Mes'ud'dan ge*len þu rivayettir. O mescide girdiðinde namaz için kamet getirildiðini görür. Mesciddeki direklerden birisinin arkasýna çekilerek sabahýn iki rek'at sünne*tini kýlar ve sonra da namaza durur. Ve bunu ashab-ý kiramdan olan Huzey-fe ile Ebu Musa (r. anhum)'ýn da hazýr olduðu bir sýrada yapar. Ayrýca bun*lar (Sevri ve Evzai ile onlarýn görüþünde olanlar) þöyle derler: Kiþinin mes-cid dýþýnda farza durmayýp nafile ile uðraþmasý caiz olduðuna göre mescid-de de bunu yapmasý caizdir.
    Müslim, Abdullah b. Malik b. Buhayne'den þöyle dediðini rivayet etmekr> Jtedir: Sabah namazý için kamet getirildi. Rasûlullah (s.a) da müezzinin kameti f getirdiði sýrada namaz kýlan birisini gördü ve ona: "Sen sabahý dört rek'at olarak mý kýlýyorsun?"dedi. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bu, Hz. Peygember'in imam namaz kýlarken, mesj cid içerisinde sabahýn iki rek'at sünnetini kýlan bir kimseye tepki göstererek bu davranýþýný reddettiðini ifade etmektedir. Ayný þekilde bu hadis-i þerifi sa*bahýn iki rek'at sünnetinin böyle bir durumda kýlýnmasý halinde sahih oldu*ðuna delil gösterilmesi de mümkündür. Çünkü Peygamber (s. a) böyle bir þe*yi yapmak imkanýna sahip olmakla birlikte onun namazýný kestirmemiþtir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    10- Salat'ýn Anlamý:


    "es-Salat" (namaz): Sözlükte dua demektir. Duayý ifade eden (Peygamber'in þu hadis-i þerifi de böyledir: "Sizden herhangi bir kimse bir yemeðe çaðrýldýðý takdirde bu daveti kabul etsin. Eðer oruç-; suz ise, yemekten yesin. Oruçlu ise, salat getirsin." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Yani dua etsin. Kimi ilim adamlarý der ki: Burda kastedilen bildiðimiz namazdýr. Oruçlu olan bu '^kiþi bu durumda iki rek'at namaz kýlar ve ayrýlýr gider. Ancak birinci görüþ/
    daha yaygýndýr ve daha çok ilim adamý bu görüþü benimsemiþtir. ~ Hz. Esma, Abdullah b. ez-Zübeyr'i doðurduðu sýrada onu Peygamber (s.a)'e
    gönderdi. Esma der ki: Daha sonra Hz. Peygamber eliyle onu sývazladý ve ona/
    salat getirdi. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Yani ona duada bulundu.
    Yüce Allah da: "Ve onlara salat getir" (et-Tevbe, 9/103), diye buyurmuþ*tur. Onlara dua et, demektir. el-A'þâ der ki:
    "Gitmemin yaklaþtýðý sýrada kýzým der ki:
    Rabbim her türlü yorgunluktan, aðrýdan babamý uzak tut
    Sen bu duanýn benzerini yapmaya devam et, uyku için yum gözlerini
    Çünkü kiþinin yaný uyumak ihtiyacýný duyar."
    Yine el-A'þâ der ki:
    "Küpü içerisinde rüzgar onunla karþýlaþtý.
    Küpüne dua etti, tekbir getirdi ve duada bulundu. "
    Burada geçen kelimesinin tekbir getirip dua etmek anlamýnda olduðu es-Sihhah'ta belirtilmiþtir.
    Kimisi de "salat" lafzý kelimesinden türetilmiþtir. Bu ise sýrt böl*gesinin ortalarýnda bir damarýn adýdýr. Kuyruk sokumunda bu damar bölü*nür ve onun etrafýný çevirir. At yarýþýnda kelimesi de burdan gel*mektedir. Çünkü yarýþta bu kiþinin atýnýn baþý kendisinden önceki yarýþçýnýn atýnýn kýçýnýn yakýnýnda olur. "es-Salat" kelimesi de buradan türetilmiþtir. Ya imandan sonra ikinci önemli farz olduðundan dolayý bu ismi almýþtýr ve böy*lelikle namaz at yarýþýnda bu þekilde ikinci gelen "el-musalli"ye benzetilmiþ*tir, ya da rükûa eðilen bir kimsenin iki kaba etini büktüðünden dolayý bu adý almýþtýr. Çünkü "es-Salâ" atýn kuyruk sokumu anlamýndadýr. Bunun ikili de þeklinde gelir. "el-Musalli" ise öne geçenin hemen arkasýndan ge*len demektir. Çünkü ikincisinin baþý birincisinin kýçýna yakýndýr. Hz. Ali de þöyle demiþtir: Rasûlullah (s.a) öne geçti ve arkasýndan Ebu Bekir vardý (sal*la) üçüncü olarak da Ömer vardý.
    "Salat" lafzýnýn devamlýlýk ve ayrýlmamaktan alýnmýþ olduðu da söylen*miþtir. Kiþi ateþe düþtüðü, ateþlik olduðu zaman "Ateþi boyla*dý" denilir. Yüce Allah'ýn: "Kýzgýn bir ateþe girecektir" (el-Ðaþiye, 88/4) buyruðunda da (girecektir anlamýna gelen) bu kelime de bu manadadýr, el-Haris b. Ubad da der ki:
    "Ben o cinayete katýlanlardan deðilim. Allah biliyor ki
    Bugün onun ateþinin hararetine yanýyorum."
    Yani onun ateþine düþmüþ bulunuyorum. Bu anlamý ile, sanki ibadete yü*ce Allah'ýn emrettiði þekli ile devam etmek ve bunu sürdürmek manasý kas*tedilmiþ gibidir.
    Namaz kelimesinin ateþte kavurup düzeltip yumuþatýldýðý takdirde kulla*nýlan: deðneði ateþ üzerinde ýsýttým" kökünden alýndýðý da söylenmiþtir. Sanki namaz kýlan "el-musalli" namaz kýlmak suretiyle ken*disini doðrultur, yumuþatýr ve huþua gelir gibi olduðundan bu isim verilmiþ gibidir. el-Hârzencî der ki:
    "Ýþinde acele etme, onu sürdür
    Çünkü devamlý sürdüren kimse gibi asaný (bir rivayete göre asasýný)
    doðrultan bulunmaz."
    Salat, dua ve rahmet anlamlarýna gelir. "Allahumme salli ala Muhammed", yani "Allah'ým, Muhammed'e rahmet buyur" ifadesi de buradan gelmekte*dir. Salat ibadet anlamýna da gelir. Yüce Allah'ýn þu buyruðunda geçen "sa*lat" lafzý böyledir: "Onlarýn Beyti Haram'ýn yanýndaki ibadetleri ýslýk çal*maktan .... baþka deðildi." (el-Enfal, 8/35) Yine "es-salat" nafile anlamýna da gelir. "Ehline namazý emret." (Taha, 20/Ý32) buyruðunda olduðu gibi. Sa*lat, teþbih anlamýna da gelir. Yüce Allah'ýn: "Eðer o gerçekten teþbih eden*lerden olmasaydý" (es-Saffat, 37/143) Yani, musallilerden olmasaydý, anlamý-nadýr. Nitekim kuþluk namazýný ifade etmek üzere "sübhatü'd-duha" tabiri de buradan gelmektedir. "Seni hamdinle teþbih ederiz." (el-Bakara, 2/30) buy*ruðu ile ilgili olarak "namaz kýlarýz, salat ederiz" þeklinde de açýklanmýþtýr.
    Salat, okumak anlamýna da gelir. Yüce Allah'ýn þu buyruðunda bu anla*madýr: "Dua yaparken, sesini pek yükseltme ve pek kýsma da." (el-Ýsra, 17/110) Buna göre "salat" lafzý müþterek bir lafýzdýr. Yine salat içinde namaz kýlýnan ev anlamýna da gelir. Bunu Ýbn Faris söylemiþtir. ..""" Salat'm bu bildiðimiz ibadet için öngörülmüþ özel bir isim olduðu da söy-7 lenmiþtir. Çünkü þaný yüce Allah þeriatsýz hiçbir zaman býrakmadýðý, namaz-r Vsýz hiçbir þeriat de yoktur. Bu görüþü Ebu Nasr el-Kuþeyri nakletmiþtir.
    Derim ki: Bu görüþe göre "salaf'ýn iþtikaký (türetilmiþi) yoktur. Cumhurun görüþüne gelince bu da bir sonraki baþlýkta açýklanacaktýr: Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  9. #9

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    11- Kelime ve Terim Olarak Salat (Namaz):


    Bu konuda usulcülerin farklý iki görüþü vardýr. Birisine göre bu kelime ilk olarak konulmuþ olduðu lügavi esasý üzere kalmýþtýr. Ýman, zekat, siyam (oruç), hac kelimeleri gibi. Þeriat ise bu konuda yalnýzca gerekli þart ve hü*kümleri açýklamýþtýr. Ýkinci görüþe göre þeriatýn getirdiði bu fazlalýklar, bu kelimeleri yeniden konulmuþ kelime haline getirir. Ve týpký þeriat tarafýndan ilk defa konulmuþ, kullanýlmýþ gibi olurlar. Usulcülerin ihtilafý iþte bu nok*tadadýr. Birincisi daha doðrudur. Çünkü þeriat arap diliyle sabit olmuþtur. Kur'ân-ý Kerim de þeriati apaçýk bir arapça ile bildirmiþtir. Diðer taraftan araplarýn isimleri kullanmakta belli bir tasarruf þekilleri vardýr. Mesela "ed-dâb-be" kelimesi debelenen hareket eden her bir varlýk için kullanýldýðý halde daha sonra örf bu kelimeyi sadece "el-behaim (yýrtýcý hayvanlar dýþýnda ka*lan dört ayaklý bütün kara ve deniz hayvanlarýn)"a tahsis etmiþ ve örfte sa*dece bunlar anlaþýlýr olmuþtur. Ýþte þeriatýn örfünün de isimler üzerinde böy*le bir tasarrufu sözkonusudur. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    12- Bu Buyruktaki "Namaz"dan Kasýt:


    Burada sözü geçen "namaz" ile neyin kastedildiði hususunda farklý görüþ*ler vardýr. Kasýt farz namazlardýr denildiði gibi, hem farz hem nafile namaz*lardýr da denilmiþtir. Doðru olan görüþ de budur. Çünkü lafýz genel bir lafýz*dýr ve takva sahibi ise hem farzlarý hem de nafileleri iþler. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    13- Namazýn Fazileti:


    Namaz nzýk için bir sebeptir. Nitekim yüce Allah -Allah'ýn izniyle- Taha sûresinde de açýklamasý geleceði gibi: "Aile halkýna namazý emret." (Taha, 20/132) diye buyurmaktadýr. Yine namaz karýn aðrýsý ve diðer aðrýlara kar*þý bir þifadýr. Ýbn Mace'nin rivayetine göre Ebu Hureyre þöyle demiþ: Peygam*ber (s.a) erkenden namaz kýldý. Ben de erkenden namaz kýldým ve oturdum. Peygamber (s.a) bana dönüp þöyle dedi: Onun (açlýðýn) derdinden mi kar*nýn aðýnyor? Ben: Evet ey Allah'ýn peygamberi dedim. O da bana: "Kalk na*maz kýl, çünkü namazda þifa vardýr" diye buyurdu. Bir rivayette de "açlýk der*dinden mi karnýn aðýnyor?" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ifadesini Farsça olarak þeklinde söylediði kaydedilmektedir. Farsça: Karnýnýn rahatsýzlýðýndan mý þikayet ) ediyorsun? anlamýndadýr.
    Ayrýca Peygamber (s.a) herhangi bir iþten dolayý sýkýlýr ise, hemen nama*za koþardý. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    14- Namazýn Þart ve Farzlarý:


    Namaz ancak birtakým þart ve farzlar yerine getirildiði takdirde sahih olur. Taharet, namazýn þartlarý arasýndadýr. Buna dair hükümler, Nisa Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve Maide Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. sûrelerinde gelecektir. Bir diðer þart avretin örtülmesidir. Buna dair açýkla*malar da yüce Allah'ýn izniyle A'raf sûresinde Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. gelecektir.
    Namazýn farzlarýna gelince: Kýbleye yönelmek, niyet etmek, tahrim tekbi*ri (iftitah tekbiri) getirmek ve bunun için ayakta olmak, Fatiha-sûresini okumak ve bunun için ayakta bulunmak, rükû ve rükûda itmi'nan, baþýn rükûdan kaldýrýlmasý ve doðrulmak, sücud ve sücudda itmi'nan, baþýn secdeden kaldý*rýlmasý, iki secde arasýnda oturmak ve bu oturuþta itmi'nan, ikinci defa secde*ye varmak ve bunda da itmi'nan. Bütün bu hükümlerde asýl delil ise, Ebu Hu-reyre tarafýndan rivayet edilen ve Peygamber (s.a)'ýn namazýný doðru dürüst kýlamayan kimseye namaz kýlmayý öðretmesine dair hadis-i þeriftir. Sözü ge*çen bu hadis-i þerifte Hz. Peygamber bu kiþiye þöyle demiþtir: araaz kýlmak üzere kalktýðýn vakit, abdest azalarýný iyice yýka, sonra kýbleye yönel, sonra tekbir getir, sonra Kur'ân-ý Kerim'den ezberlediðin bölümilerinden kolayýna geleni oku. Sonra itmi'nan buluncaya kadar rükû et. Sonra doðruluncaya kadar baþýný kaldýr, sonra secdende itmi'nan buluncaya kadar secde yap. Sonra iyice itmi'nan bulacak þekilde oturuncaya kadar baþýný (secdeden) kaldýr ve sonra da bunu namazýnýn bütününde aynen yap." Bu j hadisi Müslim rivayet etmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Rifâa b. Râfi'in rivayet ettiði hadis de böyledir. Bunu da Darakutni ve baþ*kalarý rivayet etmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Mezhep (Maliki Mezhebi) alimlerimiz der ki: Peygamber (s.a)'ýn bu buy*ruðu namazýn rükünlerini açýklamakta, bu konuda kamet getirmekten, elle*ri kaldýrmaktan, kýraat miktarýndan ve intikal tekbirlerinden söz etmemek*tedir. Yine rükû ve sücudda teþbih getirmekten, (birinci kadede) arada otur*maktan, teþehhüdden, son oturuþtan ve selam vermekten de söz etmemek*tedir.
    Kamet getirmek ve muayyen olarak Fatiha'nýn okunmasý ile ilgili açýkla*malar daha önceden geçmiþ bulunmaktadýr. Ellerin (intikal tekbirlerde) kal*dýrýlmasý ise, ilim adamlarýnýn büyük çoðunluðu ve fukahanýn geneline göre vacip deðildir. Çünkü Ebu Hureyre'nin ve Rifâa b. Râfi'in rivayet ettiklerine iþaret edilen hadisleri bunu ifade etmektedir. Davud (ez-Zahiri) ve mezhebi*ne mensup bazý kimseler, iftitah tekbiri esnasýnda bunun vücubunu (farz ol*duðunu) kabul etmiþlerdir. Kimisi de þöyle demiþtir: Ýftitah esnasýnda, rükû esnasýnda, rükûdan kalkma halinde ellerin kaldýrýlmasý vaciptir. Kim ellerini kaldýrmazsa namazý batýldýr. Bu, el-Humeydi'nin de görüþüdür, el-Evzai'den gelen bir rivayet de böyledir. Delil olarak Peygamber Efendimizin: "Benim na*sýl namaz kýldýðýmý gördüyseniz siz de öylece kýlýnýz" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. hadisini gösterirler. Sözkonusu bu hadisi de Buharý rivayet etmiþtir. Bunu delil gösterenler der*ler ki: Buna göre biz onun nasýl yaptýðýný gördüysek o þekilde yapmak bizim için vaciptir. Çünkü yüce Allah'tan muradýný teblið eden odur.
    Ýftitah tekbiri dýþýnda kalan tekbirler ise, sözü geçen hadis dolayýsýyla cum*hura göre sünnettir. Ýmam Malik'in arkadaþý Ýbnu'l-Kasým þöyle derdi: Namaz*da üç ve daha fazla tekbiri getirmeyen kimse selam vermeden önce sehiv sec*desi yapar. Eðer sehiv secdesi yapmazsa namazý batýl olur. Bir veya iki tek*biri unutacak olur ise, yine sehiv secdesi yapar. Yapmayacak olursa, birþey gerekmez.
    Yine ondan gelen rivayete göre sadece, bir tekbiri yanýlarak yerine getir*meyen bir kimse için sehiv secdesi yoktur. Ýþte bu, onun tekbirin çoðunlu*ðunun ve genelinin yerine getirilmesini farz kabul ettiðini az bir kýsmýnýn ya*pýlmayýþýnýn ise affedilip baðýþlanacaðý görüþünde olduðunu göstermektedir.
    Esbað b. el-Ferac ile Abdullah b. Abdulhakem derler ki: Namazýn baþýn*dan sonuna kadar tekbir getirmeyen bir kimsenin -iftitah tekbirini getirmiþ ise- herhangi birþey yapmasý gerekmez. Eðer bu tekbirleri yanýlarak yapma-mýþsa, sehiv secdesi yapar. Sehiv secdesi yapmazsa ona birþey gerekmez. Bu*nunla birlikte bir kimsenin tekbiri kasten terketmemesi gerekir. Çünkü bu tek*birler (intikal tekbirleri, ara tekbirleri) namazýn sünnetlerinden bir sünnet*tir. Kasten bu tekbirleri terkedecek olursa güzel bir iþ yapmamýþ olur. Bunun*la birlikte herhangi bir þey yapmasý gerekmez ve namazý da geçerlidir.^
    Derim ki: Doðrusu budur. Þafiilerden, Kufelilerden hadis ehli ile -Ýbnu'l-Kasým'ýn görüþünü kabul edenler dýþýnda- Malikilerden oluþan deðiþik böl*ge fakihlerinin görüþü budur. Buharî, (Allah'ýn rahmeti üzerine olsun) bir ba*býna þu baþlýðý vermektedir: "Rükû' ve sücudda tekbiri tamamlamak ba*bý. " Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Daha sonra Buharî Mutarrif b. Abdullah'ýn rivayet ettiði hadisi þöyle*ce kaydetmektedir. Ben ve Ýmran b. Husayn, Ali b. Ebi Talib'in arkasýnda na-'ý /rîazTkýldýk. Secdeye gittiðinde tekbir getirir, baþýný kaldýrdýðýnda tekbir getirir, ikinci rek'atten (teþehhüdden) kalktýðýnda da tekbir getirirdi. Namazýný bitirince Ýmran b. Husayn elimden tutup þöyle dedi: Bu bana Muhammed (s.a)'ýn kýldýðý namazý hatýrlattý. Veya þöyle dedi: Andolsun, bu bizlere Muhammed (s.a) gibi namaz kýldýrdý. ^
    Buharî daha sonra Ýkrime'nin rivayet ettiði hadisi þöylece kaydetmekte*dir: Makam-ý Ýbrahim'in yanýnda her eðilip kalktýðýnda, oturuþtan kalkýp ba*þýný secdeye koyduðunda tekbir getiren birisini gördüm. Ýbn Abbas'a haber verince þöyle dedi: "Anasýz kalasýca. Peygamber (s.a)'ýn kýldýðý namaz da böy*le deðil miydi?" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Buharî (Allah'ýn rahmeti üzerine olsun) bu baþlýk ile ara tekbirleri getir*menin onlarca yapýlan bir uygulama olmadýðýný bize göstermektedir.
    Ebu Ýshak es-Sebîî'nin Yezid b. Ebi Meryem'den onun da Ebu Musa el-Eþ'ari'den rivayetine göre Ebu Musa þöyle demiþtir: Cemel günü Ali bizlere ' öyle bir namaz kýldýrdý ki, bununla bize Rasûlullah (s.a)'ýn namazýný hatýr*lattý. Her eðilip doðrulduðunda, kalkýp oturduðunda tekbir getirdi. Ebu Mu-sa der ki: Biz bu tekbirleri ya unutmuþtuk veya kasten terketmiþ idik. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Derim ki: Ne dersiniz? Onlar hiç namazlarýný iade ettiler mi? Buna göre: Ara tekbirleri terkeden kimsenin namazý batýl olur, nasýl denilebilir? Durum böyle olsaydý sünnet ile farz arasýnda fark olmazdý. Birþeyin birimleri farz de*ðil ise hepsi de farz deðil demektir. Baþarý Allah'tandýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    15- Rükû ve Sucûd'da Teþbih:


    Rükû ve sücudda teþbihte bulunmak, cumhura göre -sözü geçen hadis se*bebiyle- farz deðildir. Ýshak b. Raheveyh bunu farz görmüþtür. Ona göre teþ*bihi bu yerlerde terkeden namazýný iade eder. Çünkü Peygamber (s.a) þöy*le buyurmuþtur: "Rükûa gelince orada Rabbinizi ta'zim ediniz, sucuda gelin*ce orada çokça dua etmeye çalýþýnýz. Çünkü duanýzýn kabul edilmesi, çok*ça umulur." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    16- Birinci Oturuþ ve Teþehhüd:


    Cülus (birinci oturuþ) ve teþehhüde gelince, bu konuda ilim adamlarý fark*lý görüþlere sahiptir. Malik ve mezhebine mensup olan ilim adamlarý birin*ci oturuþ ve bu oturuþta teþehhüd getirmek sünnettir, der. Bir grup ilim ada*mý da birinci oturuþu vacip kabul eder ve þöyle derler: Bu oturuþun diðer farz*lardan ayrý bir özelliði sehiv secdesinin onun yerini tutmasýdýr. Müzabene Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. satýþýndan araya Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. icare akidlerinden de kýrâd akdinin Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. bedel olarak ka*bul edilmesi ve imamý rükû halinde bulan kimsenin iftitah tekbiri aldýktan son*ra rükûa durmasý gibidir. Ayrýca bu konuda þunu da delil gösterirler: Eðer bu (oturuþ ve teþehhüd) sünnet olsaydý, kasden bunu terkeden kimsenin nama*zýn diðer sünnetlerini terketmek halinde olduðu gibi namazýnýn batýl olma*masý gerekirdi. Diðer taraftan bunu vacip (farz) görmeyenler þunu delil gösterirler: Eðer bu, namazýn farzlarýndan birisi olsaydý, unutarak bunu ter*keden kimsenin bunu yerine getirmesi için -bir secde veya bir rükû terke*den gibi- geri dönmesi gerekir ve rükû' ve sücudda gözetilmesi gereken sý*ra ve tertibe de riâyet etmesi, ondan sonra da bir rükû veya bir secde yapmayý terkedip daha sora bunlarý sýrasýna göre yerine getiren kimsenin yap*týðý gibi sehiv secdesinde bulunmasý gerekirdi. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Abdullah b. Buhayne'nin rivayetine göre, Rasûlullah (s.a) iki rek'at kýldýktan sonra ayaða kalktý ve te- ý_ þehhüdde bulunmayý unuttu. Arkasýnda bulunan cemaat oturmasý için teþbih getirdi (subhanallah dedi) ise de o ayakta kalmaya devam etti; bunun üze- , rine arkasýndaki cemaat da ayaða kalktý. Namazýný bitirince selam vermeden önce sehiv secdesini yaptý. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Þayet birinci oturuþ farz olsaydý unutmak ve yanýlmak dolayýsýyla sakýt ol*mazdý. Çünkü namazlardaki farzlarýn terkedilmesinin - imama uyan kiþi müstesna - unutmak veya kasten olmasý arasýnda fark yoktur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    17- Son Oturuþ:


    Namazda son oturuþun hükmü ve bundan maksadýn ne olduðu ile ilgili ilim adamlarýnýn farklý görüþleri vardýr. Bu konu ile ilgili beþ ayrý görüþ ile*ri sürülmüþtür:
    a- Ýkinci oturuþ da teþehhüd de selam da farzdýr. Bu görüþ sahiplerinden birisi de Þafii'dir. Ahmed b. Hanbel'den gelen rivayetlerin birisi de bu doð*rultudadýr. Bunu Ebu Mus'ab, Muhtasar'ýnda Malik'ten ve Medine halkýndan bir görüþ olarak da rivayet etmiþtir. Davud ez-Zahirî de bu görüþtedir. Þafiî der ki: Birinci teþehhüdü, Peygamber (s.a)'e salat ve selam getirmeyi terke-den bir kimsenin bunlarý iade etmesi gerekmez, fakat bunlarý terkettiði için sehiv secdesi yapmasý gerekir. Unutarak yahut kasten son teþehhüdü terke-den kimse namazýný iade eder. Bu görüþ sahipleri Peygamber (s.a)'ýn nama*za ait beyanlarýnýn farz olduðunu delil gösterirler. Çünkü namazýn asýl deli*li mücmeldir. (Kýsa ve veciz ifade edilmiþtir). Herhangi bir delil ile istisna edi*lenler dýþýnda beyana ihtiyacý vardýr. Peygamber (s.a) da: "Benim nasýl na*maz kýldýðýmý gördüyseniz siz de öylece namaz kýlýnýz" diye buyurmuþtur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    b- Ýkinci görsün sahiplerine göre ikinci oturuþ, teþehhüd ve selam vacip deðildir. Bu, Basra alimlerinden birinin görüþüdür. Ýbrahim b. Uleyye de bu kanaattedir. Ayrýca son oturuþu birinci oturuþa açýktan açýða kýyas etmiþ ve böylelikle cumhura da muhalefet etmiþ, þaz bir görüþ ortaya atmýþtýr. Þu ka*dar var ki o, bütün bunlardan herhangi birisini terkedenin namazýný iade ede*ceði görüþündedir. Bunlarýn delilleri arasýnda Abdullah b. Amr b. el-As'ýn ri*vayet ettiði Peygamber (s.a)ýn þu buyruðudur: "Ýmam namazýnda baþýný son secdeden kaldýrdýðý sonra da abdesti bozulduðu takdirde namazý tamam de*mektir." Ancak bu Ebu Ömer'in (Ýbn Abdi'l-Berr'in) açýklamasýna göre sahih bir hadis deðildir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Buna dair açýklamalarýmýzý "el-Muktebes" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. de beyan etmiþ bulunuyoruz. Ancak hadisin bu lafzý olsa olsa selam verme gereðini kal*dýrýr, oturmayý deðil.
    c- Üçüncü görüþ: Teþehhüd miktarý oturmak farzdýr. Yoksa bizzat teþeh-hüd de selam da farz deðildir. Bunu Ebu Hanife ve arkadaþlarý ile bir grup Küfe alimi ileri sürmüþtür. Bunlar Ýbnu'l-Mübarek'in el-Ýfrikî Abdurrahmân b. Ziyad'dan -ki zayýf bir ravidir-rivâyet ettiði hadisi delil gösterirler. Bu ha*diste belirtildiðine göre Peygamber (s.a) þöyle buyurmuþtur: "Sizden herhan*gi bir kimse namazýnýn sonlarýnda oturduðu ve selam vermeden önce ab-destini (herhangi bir þekilde) bozduðu takdirde onun namazý tamam olur." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ýbnu'l-Arabî der ki: Hocamýz Fahrü'l- Ýslâm ders esnasýnda bize þu beyi-ti okurdu:
    "Bir osurukla namazdan çýkýlacaðý görüþündedir
    Söyleyin bana osuruk ile «es-selâmu aleykum» arasýnda fark ne kadar büyüktür?"
    Ýbnu'l-Arabî der ki: Mezhebimize mensup kimi ilim adamý bu mes'eleden oldukça zayýf iki fer'î hüküm çýkarmýþlardýr. Bunlardan birincisi Abdülmelik'in Abdülmelik'ten rivayetine göre þaka ve oyun olsun diye ikinci rek'atin so*nunda selam veren bir kimse ile ilgili açýklama þöyledir: Eðer dört rek'at ký*lýyorsa (iki rekat için) yeterli olur. Bu görüþ Iraklýlarýn görüþünün aynýsýdýr. Ýkinci mesele: Kabul görmeyen kitablarda belirtildiðine göre imam teþehhüd-den sonra ve selâmdan önce kasten abdestini bozarsa bu ona uyanlar için de yeterli gelir. (Yani onlarýn da namazý tamam olur). Ancak bunlar fetvada iltifat edilmemesi gereken hususlardandýr. Meclislerde hatýrlamak kastýyla bun*lar sözkonusu edilebilse de.
    d- Dördüncü görüþ: Ka'de de farzdýr, selam da farzdýr, fakat teþehhüd va*cip deðildir. Bu görüþü savunanlar arasýnda Malik b. Enes, mezhebine men*sup arkadaþlarý ve bir rivayette Ahmed b. Hanbel'dir. Bunlar þu sözleriyle de*lil gösterirler: Ýftitah tekbiri ile Fatiha'yý okumanýn dýþýnda hiçbir zikir vacip (farz) deðildir.
    e- Beþinci görüþ: Teþehhüd ve oturuþ birer vaciptir, fakat selam vacip de*ðildir. Aralarýnda Ýshak b. Raheveyh'in de bulunduðu bir grup ilim adamý bu görüþtedir. Ýshak bunun için Rasûlullah (s.a)'ýn Abdullah b. Mes'ud'a teþeh*hüdün nasýl yapýlacaðýný öðrettiði ve þunlarý söylediði hadisi delil göstermiþtir: "Sen bunu bitirdin mi namazýn da tamam olur ve üzerindeki mükellefi*yeti eksiksiz yerine getirmiþ olursun." Darakutnî der ki: Hz. Peygamber'in: "Onu bitirdiðin takdirde namazýn tamam olmuþ olur" sözünü bazý raviler Zü-heyr'den naklederek hadise dercetmiþ ve Peygamber (s.a)'ýn sözüne bitiþik gibi göstermiþtir. Ancak Þebâbe bunu Züheyr'den yaptýðý rivayetinde ayýrdet-miþ ve Ýbn Mes'ud'un sözü olarak belirtmiþtir. Onun bu ifadesi Peygamber (s.a)'ýn hadisine bu sözü dercedenlerden doðruya daha yakýndýr. Þebâbe ise güvenilir bir ravidir. Ðassan b. er-Rabi' de ayný þekilde ona uygun rivayette bulunmuþtur. O da hadisin son kýsmýný Ýbn Mes'ud'un söylediði bir söz ola*rak ifade etmiþ ve Peygamber (s.a)'e ref-etmemiþtir (ulaþtýrmamýþtýr.) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  10. #10

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    18- Selâm'ýn Hükmü:


    Ýlim adamlarý namazýn sonunda selam vermenin hükmü hakkýnda farklý görüþlere sahiptir. Vacip (farz) olduðu söylendiði gibi vacip olmadýðý da söylenmiþtir. Doðrusu vacip olduðudur. Çünkü Hz. Aiþe'den ve Hz. Ali'den ri- vâyet edilen sahih hadis bunun vacip olduðunu göstermektedir. Bu hadisi þerifi Ebu Davud ve Tirmizî rivayet ettiði gibi Süfyan es-Sevrî, Abdullah b. j Muhammed b. Akîl'den, o Muhammed b. el-Hanefiyye'den, o Hz. Ali'den rivâyet etmektedir. Hz. Ali dedi ki: Rasûlullah (s.a) þöyle buyurdu: "Namazýn anahtarý abdest, onun tahrimi tekbir, tahlili ise teslimdir." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bu hadis-i þe*rif, iftitah tekbirini almak ile selam vermenin vacip olduðunu gösteren asýl ' bir delildir. Ayrýca baþka bir þeyin onlarýn yerini tutmayacaðýný da göstermek- / tedir. Nitekim baþka birþeyin taharetin (abdestin) yerini tutmayacaðý da itti-/ fakla kabul edilmiþtir.
    Abdurrahmân b. Mehdî der ki: Bir kiþi namazýna aziz ve celil olan Allah'ýn isimlerinden yetmiþ isim ile baþlayýp da tahrim tekbirini getirmeyecek (Al*lah Ekber demeyecek) olsa yeterli olmaz. Selam vermeden önce abdesti bo*zulursa bu da yeterli olmaz. Bu ayný zamanda Abdurrahmân b. Mehdî'nin Hz. Ali'nin hadisini sahih kabul ettiðini göstermektedir. Abdurrahmân b. Mehdî hadis ilminde hadisin sahih olanýný olmayanýndan ayýrdedebilmekte imam*dýr. Onun bu kanaati de yeterlidir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    19- Ýftitah Tekbiri'nin Hükmü:


    Ýlim adamlarý iftitah esnasýnda tekbirin vücûbu hususunda farklý görüþle*re sahiptir: Ýbn Þihab ez-Zühri, Said b. el-Müseyyeb, el-Evzaî, Abdurrahmân ve bir grup ilim adamý: Ýhram tekbiri (iftitah tekbiri) vacip deðildir, demiþlerdir. Ýmam Malik'ten imama uyan kimse hakkýnda bu görüþe delalet eden ifadeler rivayet edilmiþtir. Ancak onun mezhebinde sahih kabul edilen gö*rüþ ihram tekbirinin vacip olmasý ve bunun farz olup namazýn rükünlerinden bir rükün olmasýdýr. Doðrusu budur, cumhurun kabul etiði görüþ de budur. Bundan farklý görüþ belirtenlerin görüþlerini ise sünnet reddetmektedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    20- Ýftitah Tekbiri'nin Sözleri:


    Namaza girmek için söylenmesi gereken lafýz hususunda ilim adamlarýnýn farklý görüþleri vardýr. Malik, onun mezhebine mensup arkadaþlarý ve ilim adamlarýnýn çoðunluðu tekbirden baþkasý yeterli deðildir derler. Bunlara gö*re tehlil (la ilahe illellah), teþbih (sübhanallah), ta'zim (Allahu a'zam), tahmîd (elhamdülillah) demek yeterli deðildir. Hicaz alimlerinin ve Irak alimlerinin çoðunluðunun görüþü budur. Ýmam Malik'e göre ise ancak "Allahu Ekber" de*mek yeterli olur, baþkasý yeterli deðildir. Ýmam Þafii de böyle demiþ ve ayrý*ca: "Allalýu'l Ekber" ile "Allahu'l- Kebir" demenin yeterli olacaðýný da ekle-(^mektedir. Ýmam Malik'in lehine delil, Hz. Aiþe'nin rivayet ettiði þu hadis-i þeA
    riftir: Rasûlullah (s.a) namaza tekbir ile baþlar kýraate de "elhamdülillahi rab-L? "5 bil alemin" diyerek baþlardý. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Ayrýca Hz. Ali'nin rivayet ettiði hadiste yer alan: "Onun tahrimi tekbirdir" hadisi ile (daha önce iþaret edilen) Bedevî Arabýn nay \ maz kýlmasýný öðrettiði hadiste: "Tekbir getir" demesidir.
    Ýbn Mace'nin Sünen'inde de þu rivayet yer almaktadýr: Bize Ebu Bekr b."\ /Ebi Þeybe ile Ali b. Muhammed et-Tanafisî anlatarak dediler ki: Bize Ebu Üsa-Jme anlattý, dedi ki: Bana Abdülhamid b. Ca'fer anlattý dedi ki: Bize Muham-/ med b. Amr b. Ata anlattý dedi ki: Ben Ebu Humeyd es-Saidî'yi þöyle derken / i dinledim: Rasûlullah (s.a.) namaza kalktýðýnda kýbleye yönelir, ellerini kaldý-/ \rýr ve: "Allahu ekber" derdi. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Bu, tekbir lafzýnýn söylenmesi gereken muayyen lafýz olduðu hususunda açýk bir nas ve sahih bir hadistir. Þair der ki:
    "Gördüm ki Allah herþeyden en güçlü, en büyüktür
    Ve herþeyden ordularý da daha azimdir."
    Diðer taraftan "Allahu ekber" lafzý kadîm oluþu da ihtiva etmektedir. An*cak "kebir" ya da "azim" lafýzlarý bu manayý ihtiva etmemektedir. Dolayýsýy*la "Allahu ekber" mana itibariyle daha beliðdir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr.
    Ebu Hanife de der ki: Eðer kîþT^îa'ilahe illellah" diyerek namaza baþla*yacak olsa bu da yeterlidir. Þayet "allahumeðfirli (Allah'ým, bana maðfiret bu*yur)" diyecek olsa bu yeterli olmaz. Muhimmed b. el-Hasen de bu görüþtedir. Ebu Yusuf ise der ki: Eðer güzel bir þekilde tekbir alabiliyor ise böyle söy*lemek yeterli olmaz. el-Hakem b. Uteybe þöyle dermiþ: Kiþi tekbir yerine Al*lah'ý zikredecek olur ise bu da onun için yeterlidir. Ancak Ýbnu'l-Münzir þöy*le demektedir: Ben güzel bir þekilde Kur'ân okumasýný bilen bir kimsenin, bunun yerine tehlil ve tekbir getirip Kur'ân okumayacak olur ise namazýnýn fasid olacaðý hususunda (ilim adamlarýnýn) görüþ ayrýlýðý içerisinde oldukla*rýný bilmiyorum. Bu görüþü kabul eden bir kimsenin, tekbir yerine baþka bir-þeyin söylenmesinin yeterli olmasýný da kabul etmemesi ve bu görüþü ileri sürmemesi gerekirdi. Týpký kýraatin yerini baþka bir þeyin tutmamasý gibi. Ebu Hanife der ki: Arapça olarak bu lafzý güzelce söyleyebilse dahi Farsça tek*bir getirmesi yeterlidir. Ancak Ýbnu'l-Münzir de þöyle demektedir: Hayýr, ye*terli olmaz. Çünkü bu müslüman cemaatlerin kabul ettiði görüþün hilafýna-dýr. Peygamber (s.a)'ýn ümmetine öðrettiðine muhaliftir. Onun kabul ettiði bu görüþüne uygun kanaat belirten kimsenin olduðunu da bilmiyoruz. Doðru*sunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    21- Namazda Niyyet:


    Ümmet iftitah tekbiri esnasýnda niyetin vücubu üzerinde ittifak etmiþtir. Bundan tek basit istisna bizim mezhebe mensup bazý kimselerden gelen ri*vayettir. Buna dair açýklamalar da taharet ile ilgili âyet-i kerimenin tefsirin*de gelecektir.
    Niyetin özü, emri verene emrettiðini kendisinden istenen þekilde yapmak suretiyle yakýnlaþmak kastýdýr. Ýbnu'l-Arabî der ki; Her niyette aslolan niyet*te belirtilen fiile baþlamakla birlikte bu niyeti yapmaktýr. Veya niyeti hatýrdan çýkarmamak þartýyla fiile baþlamadan önce bu kasdý içinde barýndýrmaktýr. Þa*yet önceden niyet yapýlýr ve gaflet gelir, dolayýsýyla bu halde iken ibadete baþ*lanýrsa önceki o niyet muteber deðildir. Týpký fiile baþladýktan sonra yapýlan niyetin muteber olmayýþý gibi. Ancak oruçta niyetin daha önce yapýlmasýna ruhsat vardýr. Çünkü oruca baþlamanýn ilk vaktinde niyetin de bulunmasý ol*dukça büyük bir zorluktur.
    Ýbnu'l-Arabî der ki: Bize Ebu'l-Hasen el-Kurevî Askalan serhaddinde de*di ki: Ýmamu'l-Harameyn'i þöyle derken dinledim: Kiþi namaza baþlayacaðý es*nada niyetini de hatýrýnda, tutar. Sadece yaratýcýyý, alemin sonradan yaratýlmýþ olduðunu ve nübüvveti düþünürN^ihâyet onuri'bu düþüncesi namaza niyete gelir karar bulur. Der ki: Bunun içýh de uzun bir zamana gerek yoktur. Bu, son derece kýsa bir an içerisinde gerçekleþebilir. Çünkü cümlelerin öðretilme*si için uzun bir zamana gerek var, ancak bunlarýn hatýrlanmasý kýsacýk bir an*da olur. Niyetin tamamlayýcý unsurlarýndan birisi de namazýn tümünde niye*tin bulunmasýdýr. Ancak bu zor bir iþ olduðundan dolayý þeriat namaz esna*sýnda niyetin hatýrdan gitmesini hoþgörü ile karþýlamýþtýr. Hocamýz Ebu Bekr el-Fihrî'yi Mescid-i Aksa'da þöyle derken dinledim: Muhammed b. Sahnûn de*di ki: Babam Sahnûn'u kimi zaman namazý bitirdiði halde kalkýp iade ettiði*ni gördüm. Ona: Neden böyle yaptýn? dediðimde þu cevabý verirdi: Namaz es*nasýnda niyet hatýrýmdan çýktý, iþte bunun için namazý iade ettim.
    Derim ki: Ýþte bunlar namaza ait birtakým hükümlerdir. Diðer hükümle*rine dair açýklamalar ise yüce Allah'ýn güç ve yardýmý ile bu kitabýn ilgili yer*lerinde gelecektir. Rükûdan, cemaatle namaz kýlmaktan, kýbleden, namazla*rý vakti içerisinde kýlmaktan söz edileceði gibi yine bu sûrede korku nama*zýndan da kýsmen söz edilecektir. Ayrýca namazýn kýsaltýlmasý, korku nama*zý ile ilgili tamamlayýcý açýklamalar Nisa Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. sûresinde, vakitlere ait açýklama*lar Hud Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. , Ýsra Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve Rum Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. sûrelerinde, gece namazý ile ilgili açýklamalar el-Müzemmil Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. sûresinde, tilavet secdesiyle ilgili açýklamalar A'raf(6) sûre*sinde, þükür secdesiyle ilgili açýklamalar Sâ'd Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. sûresinde hepsi yeri gelin*ce -yüce Allah'ýn izniyle- açýklanacaktýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    22- Rýzýk:


    "Kendilerine rýzýk olarak verdiðimizden de infak ederler" buyruðuna gelince; rýzýk, Ehl-i Sünnet'e göre helal veya haram olsun kendisiyle yarar*lanmanýn mümkün olabildiði þeydir. Bu görüþ "haram rýzýk deðildir, çünkü onun mülk edinilmesi sahih deðildir, Allah da haramý rýzýk olarak vermez, he*lali rýzýk olarak verir ve rýzýk ancak mülkiyet manasýný taþýmasý halinde söz-konusu olur" diyen Mu'zetilenin Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. görüþüne muhaliftir.
    Derler ki: Küçük bir çocuk hýrsýzlarla birlikte yetiþse ve balið olup güç ka*zanýp o da hýrsýz oluncaya kadar hýrsýzlarýn yedirdiklerinden baþka hiçbir þey yemese, yine hýrsýzlýk yapmaya devam edip ölünceye kadar çaldýklarýný yeme*yi sürdürse o þeye malik olmadýðýndan dolayý Allah ona hiçbir rýzýk vermiþ ol*maz ve o Allah'ýn rýzkýndan herhangi birþey yememiþ olarak ölür gider.
    Ancak bu tutarsýz bir görüþtür. Buna karþý delil ise þudur: Eðer rýzýk mülk olarak vermek anlamýný Vaþýsaydý çocuðun rýzýklanan bir kimse olma*masý gerekirdi. Yine çöllerde otlayan davarlarýn ayný þekilde kuzu ve oðlak*larýn da rýzýklandýrýlanlardan olmamalarý gerekirdi. Çünkü bu hayvan yavru*larýnýn analarýnýn sütleri yavrularýn deðil, analarýna sahip olanlarýn mülkiye*tindedir.
    Ümmet, küçük çocuðun oðlak ve kuzu gibi hayvan yavrularýnýn ve diðer davarlarýn nzýklananlardan olduklarý, yüce Allah'ýn mülk edinenler olmamak*la birlikte onlara nzýk verdiði üzerinde icma ettiðine göre; rýzkýn gýda demek olduðu anlaþýlmýþ olur. Çünkü ümmet, köle ve cariyelerin rýzýklanan kimse*ler olduklarý üzerinde ve ayný þekilde mülk edinemeyen kimseler olmakla bir*likte yüce Allah'ýn onlarý nzýklandýrdýðý üzerinde icma etmiþlerdir. Böylelik*le rýzkýn bizim dediðimiz gibi olduðu, onlarýn ileri sürdükleri gibi olmadýðý ortaya çýkmaktadýr. Allah'tan baþka rýzýk veren olmadýðýnýn delili ise þu buyruklardýr:
    "Size gökten ve yerden rýzýk veren Allah'tan baþka herhangi bir yaratý*cý var mýdýr?" (Fatýr, 35/3); "Bol bol rýzýk veren þüphe yok ki, o pek çetin ve güç sahibi olan Allah'týr." (ez-Zariyat, 51/58); "Yeryüzünde yürüyen ne ka*dar canlý varsa hepsinin rýzkýný veren de mutlaka Allah'týr." (Hud, 11/6) Bu husus kesindir. Hakiki anlamda rýzýk veren Allah'týr, Ademoðlunun rýzýk verici olmasý ise kelimenin anlamýný zorlamak halinde (mecazen) sözkonu-su olabilir. Çünkü Ademoðlu Fatiha sûresinde de açýkladýðýmýz gibi sonra*dan elinden alýnacak bir þekilde malik olur. O da hiçbir þeklide mülk sahi*bi olmayan hayvanlar gibi gerçek anlamda merzûktur (yani Allah'tan rýzýk alandýr). Ancak herhangi bir þeyi alýp kullanmasýna izin verilmiþ ise onun hük*mü helaldir, alýp kullanmasna izin verilmemiþ ise hükmü haramdýr ve her iki*si de rýzýktýr.
    Üstün akla sahip kimselerden birisi yüce Allah'ýn: "Rabbinizin rýzkýndan yeyin, O'na þükredin. Hoþ bir belde ve maðfireti bol bir Rabb.." (Sebe', 34/15) buyruðundan hareketle þunlalrý söylemektedir: Burada maðfiretin söz-konusu edilmesi rýzkýn kimi zaman paramý olabileceðine iþaret etmektedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    23- Kelime Anlamý ile "Rýzýk":


    Yüce Allah'ýn: "Kendilerine rýzýk olarak verdiðimizden" buyruðunda yer alan "rýzk" kelimesi dan masdardýr. Razk þeklinde masdar rýzk þeklinde isimdir. Çoðulu "erzak" þeklinde gelir. Rýzk, ata (dev*let tarafýndan verilen muayyen maaþ) anlamýna da gelir. "Er-Razýkiyye" be*yaz keten bir kumaþtýr. askerler azýklarýný (maaþlarýný) aldý anlamýndadýr. bir defalýk rýzýk demektir. Dilciler böyle açýklamýþ*týr. Diðer taraftan Ýbnu's-Sikkît þöyle demiþtir: Rýzk Ezdiþenue kabilesinin leh*çesinde þükür anlamýndadýr. Yüce Allah'ýn: "Ve rýzkýnýzý yalanlamaktan ibaret mi kýlacaksýnýz?" (el-Vakýa, 56/82) buyruðunun anlamý, þükrünüzü ya*lanlamaktan ibaret mi kýlacaksýnýz? demektir. Bu manada: Beni rýzýklandýr-dý, demek bana þükretti, demek olur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

Sayfa 1/5 12345 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •