Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 10/10 ÝlkÝlk 12345678910
98 sonuçtan 91 ile 98 arasý

Konu: KUR'ÂN TERÝMLERÝ SÖZLÜÐÜ

  1. #91

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    171. Zeru


    Zerû, iki þekilde tefsir edilir:
    1. Zernî lafzý, beni (onunla baþbaþa) býrak/onu ba*na býrak Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Bana býrak [zernî], tek olarak halkettiðimi/Beni bý*rak [zernî], tek olarak haîkettiðimle... (Müddessir/11)
    Allah Teâlâ, "Beni (onunla baþbaþa) býrak!" sözünü, birilerinin Kendisini engelleyeceðinden korktuðu için deðil, onu tek baþýna helak edeceðini beyan sa*dedinde söylemiþtir.
    {Fir'avn dedi ki}: "Býrakýn beni [zerûnî] (yani, beni o'-nunla baþbaþa býrakýn}, Musa'yý öldüreyim." (Mü'min/26)
    Fir'avn, birilerinin kendisini engelleyeceðinden korkmaksýzm, "Beni onunla baþbaþa býrakýn!" de*miþtir.
    2. Zerû kelimesi, herhangi bir þey için býrakýn, iliþ*meyin manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    {Salih dedi kij: "Bu Allah'ýn diþi devesi, sizin için bir âyettir [iþarettir/alâmettir]; onu býrakýn/ona iliþme*yin [zerûkâ] Allah'ýn arzýnda otlasýn, ona kötülükle dokunmadýn!" (A'râtf73)
    Faizden arta kalaný býrakýn [zerû] (yani, faiz yeme*yin}. (Bakara/278)
    Günahýn zahirini ve bâtýnýný býrakýn [zerû] (yani, (açýk ve gizli) günah iþlemeyin}! (En'âm/20) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    172. Efleha


    Efleha, iki þekilde tefsir edilir:
    1. Efleha; mutlu, bahtiyar manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Mü'minler felah buldu (yani, mutlu I bahtiyar oldu}. (Mü'minûn/1)
    Tezekki eden felah buldu (yani, mutlu I bahtiyar ol*du}. (Alâ/14)
    2. el-Felâh, fevz [umduðunu ele geçirmek I umduðu*na nail olmak, kurtuluþa ermek] manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Hakikat þu ki, mücrimler Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. felah bulmaz/iflah ol*maz (yani, âhirette kurtuluþa ermez, umduðuna nail olmazlar}. (Yûnus/17)
    Hakikat þu ki, zâlimler felah bulmaz/iflah olmaz (ya*ni, kurtuluþa ermez, umduðuna nail olmazlar}. (Yû*suf/23) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  2. #92

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    173. Et-Tasrîf


    et-Tasrîf, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. et-Tasrîf; kaldýrmak I yükseltmek, çevirmek ma*nasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Rabbimiz! Bizden cehennem azabýný sarfet [asrýf] (yani, bizden cehennem azabýný kaldýr}. (Furkân/65)
    Ondan sû'ý ve fahþâyý tasrîf/sarf etmek (yani, kaldýr*mak, gidermek, bertaraf etmek} için böyle yaptýk. (Yû*suf/24)
    Ayetlerimden sarf ettireceðim (yani, onlarý âyetle*rimden baþka tarafa çevirecek ve âyetlerim hakkýnda baþkalarýný küfre sürüklemelerini engelleyeceðim}. (Arâf/146)
    2. et-Tasrîf; çeþitlendirmek, kelâmda çeþitli üslup*lar kullanmak manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde oldu*ðu gibi:
    Andolsun Biz bu Kur'ân'da insanlar için her türlü meselden tasrif [sarrafnâ] (yani, çeþitli üsluplarda türlü türlü açýklamalar} yaptýk. (Ýsrâ/89)
    Rüzgarlarý tasrif etmesinde {yani rahmet ve azâb ara*sýnda rüzgârlarý çeþitlendirmesinde}... (Bakara/164)
    Bunun bir benzeri de Câsiye sûresindedir.151
    3. Ve leqad sarrafnâhu, onu kýsýmlara ayýrdýk de*mektir; þu âyette olduðu gibi:
    Andolsun ki onu [yani, yaðmuru} onlarýn {yani, dün*yadaki yaratýlmýþlarýn} arasýnda sarfettik {yani, çe*þitlendi f dik: hazan bu beldeye, hazan da diðer belde*ye yaðar}. (Furkân/50)
    4. Sarafnâ, yöneltmek I yönlendirmek manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Hatýrla ki cinlerden bir grubu sana tasrif etmiþtik {yani, yöneltmiþtik I yönlendirmiþtik}. (Ahkâf/29)
    5. et-Tasrîf, 'udül [bir þeyden yüz çevirmek, baþka tarafa yönelmek, meyletmek, sapmak] manasýnda kul*lanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Allah'ýn âyetleri hakkýnda cidal edenleri görmez mi*sin: nasýl tasrif ediyorlar {yani, îmândan sapýyorlar}! (Mü'min/69) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    174. Et-Teskîn


    et-Teskîn, dört þekilde tefsir edilir:
    ye rüzgârlarý tasrifinde [evirip çevirmesinde] de akleden bir kavm için âyetler vardýr (Câsiye/5) âyetine iþaret et*mektedir.
    1. et-Teskîn, karar kýlma /bulma demektir; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Geceyi de bir seken {yani, onda karar bulmanýz / kýl*manýz için} kýldý. (En'âm/96)
    Allah odur ki, onda sükûn {yani, içinde, yorgunluk*tan dinlenip karar} bulaþýnýz diye sizin için geceyi yaptý. (Mü'min/61)
    Bunun bir benzeri de Yûnus sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    2. et-Teskîn, nüzul [inmek Ikonmak, konaklamak I yer*leþmek] manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Onlarýn ardýndan sizi o arza iskan edeceðiz {yani, ora*da konaklatacaðýz I oraya yerleþtireceðiz}. (Ýbrahim/14)
    Siz de, o kendilerine zulmedenlerin meskenlerinde sakin oldunuz {yani, o zâlimlerin yerleþtikleri yerler*de, siz de yerleþtiniz}. (Ibrâhîm/45)
    Dedik ki: "Ey Âdem! Eþinle birlikte o cennete sakin ol" {yani, sen ve eþin ona yerleþin}! (Bakara/35)
    3. et-Teskîn; ünsiyet bulmak, teselli bulmak mana*sýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O ki, sizi tek nefsten halketti ve onun eþini {yani, Havva'yý} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. de ondan yaptý; onunla sükûn bulmasý {yani, onunla, ünsiyet I teselli bulmasý} için. (A'râf/189)
    Sizi tek nefsten halketti; sonra, onun eþini de ondan yaptý. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Zümer/6)
    4. et-Teskîn lafzý, itmi'nân / mutmain [huzur, sükû*net] anlamýna gelir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Þüphe yok ki, senin salâtýn onlar için bir seken'dir {yani, onlarýn kalblerine itmi'nândýr}. (Tevbe/103)
    Onlarýn üzerine sekineti indirdi {yani, onlarýn kalb-lerinde itmi'nân meydana getirdi}. (Feth/18) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  3. #93

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    175. El-Hamîm


    el-Hamîm, iki þekilde tefsir edilir:
    1. el-Hamîm, yakýn rahim sahihleri /yakýn akraba*lar manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ve bir hamîm, bir hanýîm'e {yani, hiçbir yakýn akra*ba, kâfir olan hiçbir yakýn akrabasýný} sormayacak.
    (Me'âric/10)
    Hamim {yani, yakýn! bir sadîk [dost] yok. {Þu'arâ/101)
    Hamîm {yani, yakýn akrabalýðý bulunan} bir velî [dost/koruyucu] gibi olur. (Fussilet/34)
    2. el-Hamîm, sýcak/kaynar manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Hamîm {yani, sýcak /kaynar} bir sudan sulanýp da baðýr*saklarýný paramparça eden kimselere... (Muhammed/15)
    Baþlarýnýn üstünden hamîm {yani, sýcak /kaynar su} dökülür. (Hacc/19)
    Bunun bir benzeri de Duhân sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Sonra onun üzerine, onlar için hamîm'den (yani, sý*caktan} bir katký/haþlama vardýr. (Sâffât/67)
    Onun [cehennem] ile hamîm {yani, sýcak /kaynar su} arasýnda dönüp dolaþacaklar. (Rahmân/44) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    176. Et-Telaqqî


    et~Telaqqî, iki þekilde tefsir edilir:
    1. Ve mâ yelgâhâ [onunla karþýlaþtýrýlmaz buluþtu*rulmaz, ona kavuþturulmaz / erdir ilmez], ifadesi, þu âyetlerde, o ona verilmez manasýnda kullanýlmýþtýr:
    Ona ise sabýrlýlardan baþkasý telaqqî ettirilmez {(ya*ni, o da sabýrlýlardan baþkasýna verilmez/bahþedil*mez)}. (Kasas/80)
    Bunun bir benzeri de Fussilet sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Muhakkak ki sen o Kur'ân'a, hakîm-alîmin ledün-nünden telaqqî ettirilmektesin {(yani, bu Kur'ân sa*na, hakîm-alîm Allah yanýndan / tarafýndan veril*mektedir/bahsedilmektedir)}. (Neml/6)
    2. et-Telaqql, nüzul/inmek manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Aramýzdan zikr o'na mý ilqâ edildi {(yani, indirildi)}?! (Kamer/25)
    Emrinden ruhu ilqâ eder {yani, emri ile ruhu indi*rir}. (Mü'min/15) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  4. #94

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    177. El-Yed


    el-Yed, üç þekilde tefsir edilir:
    1. el-Yed; bizatihi yed: el manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    {Allah,. Ýblis'e sordu!: "Kendi ellerimle [bi-yedeyye] yarattýðýma secdeden seni ne menetti?" (Sâd/75)
    Buradaki yed'ten maksat, mübarek ve yüce olan Rahmân'm elleridir. O Âdem'i Kendi eliyle yarattý ve buyurdu ki: "Muhakkak Allah Âdem'i, semavâtý ve arzý kendisiyle tuttuðu eliyle halketti." Burda yeti'den maksat, bizzat e/'dir.
    Hayýr, O'nun iki yed'i (yani, iki eli} de açýktýr. (Mâide/64)
    ÝMûsâ} yed'ini (yani, elini} çýkardý. O, bakanlar için bembeyazdý. (Arâf/108)
    2. Yed, nafaka [infak ve harcama] hususunda el için yapýlan bir darb-ý meseldir; Allah'ýn Nebi'ye (s.a) hitab ettiði þu sözünde görüldüðü gibi:
    Yed'ini boynuna baðlanmýþ kýlma (yani, sen, eli boy*nuna baðlý olduðu için onu açýna imkâný bulunma*yan kiþi gibi infakdan elini tutma /cimrilik etme}. (Is-râ/29)
    Yahudiler, "Allah'ýn yed'i baðlýdýr" {yani, Allah bize infak etmekten yana elini tuttu I cimrilik etti; dolayý*sýyla Behî-Ýsrâîl zamanýnda yaptýðý gibi artýk rýzkýmýzý geniþ tutmuyor} dediler. Asýl kendi yed'leri [elle*ri] baðlandý. (Mâide/64)
    Bu, mübarek ve yüce Allah'ýn darbettiði bir mesel*dir.
    3. Yed, fiil I yapmak manasýnda kullanýlýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    Görmezler mi ki, Biz onlar için ellerimizin yaptýkla*rýndan en'âm halkettik. (Yâ-Sîn/71)
    Allah'ýn yed'i, onlarýn yed'lerinin fevkindedir (yani, Allah'ýn onlara yaptýðý hayýrlar, onlarýn Hudeybiye Günü bey'atta yaptýklarýndan daha efdaldirj. (Feth/10)
    Halbuki onu kendi yed'leri [elleri] yapmamýþtýr {ya*ni, bu onlarýn fiillerinden !yaptýklarýndan olmamýþ*týr}. (Yâ-Sîn/35)
    Ýþte bu, senin ellerinin önden gönderdiði {yani, senin fiillerin i yaptýklarýn} sebebiyledir. (Hacc/10) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    178. Asbahû


    Asbahû lafzý, iki þekilde tefsir edilir:
    1. fe-Asbahû, gecenin gitmesinin ardýndan sabaha ulaþmak manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gi*bi:
    Sabah olunca [musbihîn] {yani, ertesi günü sabahý et*tiklerinde}... (Kalem/17)
    {Ertesi günü} sabaha kadar [fe-asbahat] sarime dön*müþtü. (Kalem/20)
    Ellerini oðuþturarak sabahý etti [fe-asbaha] {yani, er*tesi günü sabahý ettiðinde, bahçesine harcadýklarýn*dan ötürü ellerini oðuþturmaya kayuldu}. (Kehf/42)
    (Hûd kavmi} sabaha ulaþtýklarýnda [fe-asbahû] mes*kenlerinden baþka bir þey görünmez oldu. (Ahkâf/25)
    {Salih'in kavmi} sabahý ettiklerinde [fe-asbahû] {dör*düncü günü sabahýnda} diyarlarýnda çökekaldýlar. (Hûd/67)
    2. fe-Asbaha, fesâr/olmak manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde oldýiðu gibi:
    {Kardeþini öldüren Âdem'in oðlu} artýk nadimlerden olmuþtu [fe-asbaha]. (Mâide/31)
    Yahut onun suyu çekilir de/çekilmiþ olur da [yusbi-ha]... (Kehf/41)
    O'nun nimetiyle kardeþler olmuþtunuz [fe-asbahtum, yani, fesârtum: olmuþtunuz]. (Al-i Ýmrân/103)
    (Derileri kâfirlere diyecek ki}: "Haþirlerden oldunuz" [fe-asbahtum, yani, fesârtum: oldunuz]. (Fussilet/23) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  5. #95

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    179. El-Ýttibâ


    el-Ýttibâc, iki þekilde tefsir edilir:
    1. el-îttiba kelimesi, dîni üzere arkadaþýna ittiba eden/tâbi olan kimse(nin durumunu anlatmak için kullanýlmýþtýr); þu âyetlerde olduðu gibi:
    O zaman, (onlarýn dînleri üzere} kendilerine ittiba edilenler, (dînleri üzere kendilerine} ittiba' edenler*den teberri edecekler. (Bakara/166)
    {Binleri üzere olup da onlara} ittiba' edenler ise, "Bi*zim için bir dönüþ olsaydý da onlarýn bizden teberri ettikleri gibi biz de onlardan teberri etseydik" diye*cekler. (Bakara/167)
    Zayýflar müs tekbirler e, "Biz size ittiba' etmiþtik" [tebe'an] (yani, sizin dîniniz üzere size tâbi olmuþtuk} diyecekler. (Ýbrâhîm/21)
    Bunun bir benzeri de Mü'min sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Eðer Þu'ayb'a (dîni üzere} ittiba' ederseniz, o takdir*de muhakkak hüsrana uðrarsýnýz. (A'râf/90)
    (Kavmi), "{Ey Nuh!} Sana reziller ittiba' etmiþken sa*na îmân mý edelim?" dediler. (Þu'arâ/111)
    2. el-îttiba, arkadaþýnýn arkasýna düþüp onun izin*de I arkasýnda yol alýp gitmek manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    {Fir'avn ve onun kavmi}, güneþ doðarken onlara ittibâ' ettiler (yani, Mûsâ ve o'nun kavminin izleri I arkalarý üzere yola koyulup peþlerine düþtüler}. (Þu'arâ/60)
    Fir'avn askerleriyle onlara ittibâ'a etti (yani, Mûsâ ve Isrâîloðullarý'nýn arkalarýnda yola koyuldu}, ken*dilerini denizden kaplayan kapladý. (Tâ-Hâ/78) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    180. Ýstekberû


    Ýstekberû, iki türlü tefsir edilir:
    1. el-Istikbâr kelimesi, kendisine verilen emre karþý tekebbür etmek [büyüklenmek, büyüklük taslamak] ma*nasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    O {yani, îblis) dayattý ve istÝkbâr etti {yani, Allah'ýn Adem'e secde emrine karþý tekebbür etti I büyüktendi}. (Bakara/34)
    Sen istikbâr mý ettin {yani, tekebbür mü ettin I büyük-lendin mi}, yoksa yücelerden mi oldun? (Sâd/75)
    Þayet istikbâr ederlerse {yani, Allah'ýn secde emrine karþý tekebbür ederlerse I büyüklenirlersej... (Fussi-let/38)
    Hem onlar istikbâr etmezler {yani, tekebbür etmez*ler I büyüklenmezler}. (Secde/15)
    2. el-Istikbâr, küfürde büyük ve Önder olanlar için kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Zayýflar istikbâr edenlere {yani, küfürde ileri ve ön*der olanlara} diyecekler ki... (Ýbrâhîm/21)
    Zayýflar, istikbâr edenlere {yani, küfürde önder olan*lara} diyecekler ki... (Mü'min/47)
    Mustaz'aflar, istikbâr edenlere {yani, küfürde ileri ve önder olanlara}, "Eðer siz olmasaydýnýz biz elbette mü'mmler olurduk" diyecekler. Ýstikbâr edenler {ya*ni, küfürde ileri ve önder olanlar} ise nrustaz'aflara {yani, kendilerine ittibâ' eden zayýflara}, "Size gelme*sinin ardýndan sizi bidayetten biz mi alýkoyduk?! Ha*yýr, siz zaten mücrimlerdiniz" diye cevap verecekler. Mustaz'aflar {yani, dünyada mustaz'af olanlar} da is*tikbâr edenlere {yani, küfürde ileri ve önder olanla*ra}, "Hayýr, gece-gündüz hilekârlýklarýnýz bizi bu hale koydu). Çünkü siz bize Allah'a küfretmemizi emre*diyordunuz" diye karþýlýk verirler. (Sebe'/31-33) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  6. #96

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    181.El-Batþl


    el-Batþ, iki þekilde tefsir edilir:
    1. el-Batþ, 'uqûbet I ceza(landýrma) anlamýnda kul*lanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Andolsun ki onlarý batþýmýzla {yani, 'uqûbetimiz-
    le I cezamýzla} inzâr etmiþti. (Kamer/36)
    O en þiddetli batþ ile batþedeceðimiz {yani, o en þid*detli ceza ile cezalandýracaðýmýz} gün... (Duhân/16)
    Þüphe yok ki Rabbinin batþý {yani, 'ýqâbý I cezasý, ce*zalandýrmasý} pek þiddetlidir. (Buruc/12)
    2. el-Batþ, kuvvet manasýnda kullanýlýr; þu âyetler*de olduðu gibi:
    Biz bunlardan önce kamdan nicelerini helak ettik; onlar bunlardan batþ {yani, kuvvet} itibariyle daha
    þiddetliydiler. (Kaf/36)
    Biz bunlardan, batþ {yani, kuvvet} itibariyle daha þid*detli olanlarý helak ettik. (Zuhruf/8) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    182. Hevâ


    Hevâ, beþ þekilde tefsir edilir:
    1. Hevâ, nezele I inmek manasýnda kullanýlýr; þ âyetlerde olduðu gibi:
    Ýndiði [hevâ] dem o necm'e {yani, Cebrail'in Nebi'ye indirdiði Kur'ân'a [Kuranýn parça parça inen necm-lerine /kýsýmlarýna)} Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. andolsunki... (Necm/1) Mu'tefikeyi de hâviyeye attý [ehvâ] {yani, semaya ya*kýn bir yere kadar yükseltmesinin arkasýndan Cebrail onu eliyle arza indirdi}. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (Necm/53)
    2. Heuâ, helak olmak manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Gazabým her kime gelip çatarsa hevâ {yani, helak} olur. (TârHâ/81)
    3. Hevâ kelimesi, canlarýn çektiði, arzu ettiði þeyler manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Nefsini hevâdan nehyedene {yani arzu ettiði istekler*den, þehvetlerden alýkoyana} gelince... (Nâziât/40) Nefislerin nevasýna {yani, arzularýna}... (Necm/23) Hevâsma {yani, arzu ve hevesine} tâbi olan {yani, her ne arzu ederse onu yapan} kimse... (Tâ-Hâ/16)
    Bunun bir benzeri de Furkân Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ile Âhkâf sûresindedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    4. Hevâ kelimesi, bir þeyin, herhangi bir þeye da*yanmaksýzýn iki þey arasýnda durmasý [havada olmasý] demektir; þu âyette olduðu gibi:
    Bakýþlarý kendilerine dönmez ve gönülleri hevâdýr {yani, kâfirlerin kalbleri, göðüsleri ile gýrtlaklarý ara*sýnda bulunacaktýr. Gýrtlaklarýndan dýþarýya çýkma*yacaðý gibi, göðüslerine de dönmeyecektir -bununla, çekecekleri sýkýntýnýn büyüklüðü ifade edilmektedir-}. (Ýbrâhîm/43)
    5. Tehvî bihi'r-rlh [rýh onu hevâ eder], rüzgâr onu alýp gider [sürükler, savurur] demektir; þu âyette oldu*ðu gibi:
    Yahut rüzgârýn kendisini ücra bir yere savurduðu kimse gibi olur. (Hacc/31) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  7. #97

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    183. El-Hars


    el-Hars, dört þekilde tefsir edilir: Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    1. el-Hars, bizatihi hars [ekin /ekinlik] manasýnda kullanýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Ve hars {yani, insanlarýn ektiði tahýl ve benzeri ekin*ler} sulamamýþtýr. (Bakara/71)
    Harsý {yani, insanlarýn ve diðer canlýlarýn yedikleri tahýl ve benzeri ekinleri} helak eder. (Bakara/205)
    2. Hars kelimesi, sevâb manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Kim âhiret harsýný {yani, ebrârdan olup sâlih ameliy*le âhiret sevabýný [mükâfaatýný]} irâde ederse, onun harsým {yani, sevabýný} arttýrýrýz. Kim de dünya harsim (yani, facirlerden olup sâlih ameliyle dünya seva*býný [mükâfaatým]} irâde ederse, ona da ondan bir þeyler veririz ve onun âhirette hiçbir nasibi olmaz. (Þûrâ/20)
    3. el-Hars ile, kadýnlarýn fercleri/çocuðun doðduðu yer kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Kadýnlarýnýz sizin için bir hars'týr {yani, kadýnlarýn
    fercleri, çocuk için bir tarladýr I tarla mesabesindedir}. O halde harsýnýza {yani, kadýnlarýn ferclerinej diledi*ðiniz gibi varýn (yani, -Allah'ýn emrettiði gibi, çocuðun doðduðu yerden /fercten olmak þartýyla- ne zaman ve nasýl isterseniz onlara Öyle yaklaþabilirsiniz: ister yüz-yüze, ister arkasýný dönmüþ vaziyette, ister ayakta, is*ter diz çökmüþ olarak onlarla cinsî münâsebet kurabi*lirsiniz}. (Bakara/223) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    184. Ez-Zann


    ez-Zann, üç þekilde tefsir edilir:
    1. ez-Zann, yaqîn [kesin bilgi] manasýnda kullaný*lýr; þu âyetlerde olduðu gibi:
    Dâvûd, onu kendisine sýrf bir fitne yaptýðýmýzý zan*netti (yani, Dâvûd, onu kesinlikle I kesin olarak ken*disine bir imtihan vesilesi yaptýðýmýzý anladý jsezdi}. (Sâd/24)
    Doðrusu ben hesabýma mutlaka kavuþacaðýmý zan*nediyordum {yani, kesinlikle biliyordum I inanýyor*dum}. (Hâkka/20) Allah'ýn hududunu ayakta tutacaklarýný zannederlerse (yani, kesin olarak bilirlerse I inanýrlarsa}... (Baka*ra/230)
    2. ez-Zann, þekk/þüphe manasýnda kullanýlýr; þu âyette olduðu gibi:
    Demiþtiniz ki: "Sâ'at nedir bilmiyoruz; (onun) zann-dan (yani, þekkten I þüpheden} baþka birþey olmadýðý*ný zannediyoruz (yani, ondan þekk I þüphe ediyoruz} ve biz yaqîn edinmiþ deðiliz." (Câsiye/32)
    3. ez-Zann, töhmet manasýnda kullanýlýr; þu âyet*lerde olduðu gibi:
    O ðayb üzerine danîn Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. (yani, ðayb hususunda it*ham I töhmet altýnda} deðildir (Tekvîr/24)
    Allah'a zann üstüne zannda bulunuyordunuz, {yani, Al*lah'ýn sizi muzaffer kýlacaðýna dair verdiði haber husu*sunda Nebi'yi (s.a) itham ediyordunuz}. (Ahzâb/10) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  8. #98

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    185. El-Harb


    [ el-Harb, iki þekilde tefsir edilir:
    1. el-Harb ile, küfr kasdedilmiþtir; þu âyetlerde ol*duðu gibi:
    Ey îmân edenler! Allah'a ittiqa edin ve faizden arta kalaný býrakýn; eðer gerçekten mü'minler iseniz. Yok eðer yapmazsanýz Allah ve O'nun Rasûlü'nden bir harb olunacaðýný iyi bilin. (Bakara/278>279)
    Burada harb ile, küfr kasdedilmiþtir.
    Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne karþý harb/muhârebe edenlerin {yani, Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne küfre*denlerin! karþýlýðý ancak... (Mâide/34)
    2. el-Harb kelimesi, kýtal /savaþ manasýnda kulla*nýlýr; þu âyetlerde olduðu gibi;
    Eðer onlþrla harb'te (yani, kýtalde /savaþta} karþý karþýya gelirsen, onlara öyle bir ders ver ki, halefleri*ni de yýldýrýp daðýtsýn. (Enfâl/57)
    Her ne zaman harb {(yani kýtal I savaþ)} için bir ateþ tutuþturdularsa, Allah onu söndürdü. (Mâide/64) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    186. El-Fýsq


    el~Fýsq, altý þekilde tefsir edilir:
    1. Fýsq kelimesi, Nebi'ye (s.a) ve o'nun getirdikleri*ne küfr [inkâr] etmek anlamýyla ma'siyet [itaatsiz*lik/isyan] manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde oldu*ðu gibi:
    Þüphesiz münafýklar, (evet iþte) fâsýqlar {yani, Ne*bi'ye ve o'nun getirdiklerine küfretmek suretiyle Al*lah'a isyan edenler} onlardýr. (Tevbe/67)
    Ýþte bu, Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne küfre etmeleri se*bebiyledir. Allah fâsýqlar kavmini (yani, münafýklar*dan Nebi'ye ve o'nun-getirdiklerine küfretmek suretiyle Allah'a isyan edenleri! hidâyete erdirmez. (Tevbe/80)
    Münafýklar ve Yahudiler ile ilgili Bakara, Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Mâ-ide, Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Tevbe Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve Münâfýkûn Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. sûrelerindeki bü*tün buyruklar da böyledir.
    2. el-Fýsq, þirk demek olan tevhidi terk hususunda Allah'a isyan manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyette ol*duðu gibi:
    Mü'min kimse, fâsýq {yani, tevhidi terk hususunda Allah'a isyan eden} kimse gibi midir?! (Secde/18)
    Ayet o günlerde müþrik olan el-Velîd b. Uqbe b. Ebî Muayt hakkýnda inmiþtir.
    Sonra Allah, Allah'ýn tevhidini inkâr eden kâfirleri
    sözkonusu ederek þöyle buyurmaktadýr:
    Ama fâsýqhk etmiþ olanlarýn barýnaklarý {yani, tevhi*di terk hususunda Allah'a isyan edenlerin -ki, bu hâl üzere ölenler kasdedilmektedir- varacaðý yer} ateþtir. (Secde/20)
    Ýþte Rabbinin kelimesi, fâsýqlýk edenler {yani, tevhidi terk hususunda Allah'a isyan eden kimseler} üzerine þöylece hak oldu: onlar îmân etmezler/etmeyecekler. (Yûnus/33)
    Benzeri buyruklar çoktur.
    3. el-Fýsq ile, þirk ve küfr olmaksýzýn!þirk ve küfr-den gayri dînde ma'siyet kasdedilmiþtir; þu âyetlerde olduðu gibi:
    {Mûsâ dedi ki}: "Rabbim! Doðrusu ben kendim ve kar*deþimden baþkasýna mâlik deðilim. Artýk bizimle, o fâsýqlar kavminin (yani, Þam'daki Eriha'ya girmeyi terklred huþunda asi olanlarýn -ki Mûsâ onlara oraya girmelerini .emrettiði halde, kaçýnmýþlardý-} arasýný ayýr! (Mâifi/25)
    Artýk o fâsýqlar kavmi {yani, -küfür olmaksýzýn- asi olanlar} için tasalanma! (Mâide/26) Çünkü onlar Musa'ya Þam topraklarýnda bulunan Eriha'ya girmeyi terketmekle asi olmuþlardý. Nite*kim kendilerine þöyle diyen Talut'a da asi olmuþ*lardý:
    Þüphesiz Allah sizi bir nehirle imtihan edecek; kim ondan içerse benden deðildir, kim onu tatmazsa o mutlaka bendendir (.....) Fakat içlerinden pek azý ha*riç ondan içtiler. (Bakara/249)
    Böylelikle onlardan suyu içenler, Talut'a karþý .is*yankâr oldular. Fakat hepsi de mü'min idiler.
    4. el-Fýsq kelimesi, küfr sözkonusu olmaksýzýn ya*lan manasýnda kullanýlmýþtýr; þu âyetlerde olduðu gibi: Muhsanâta atýp, sonra dört þâhid getiremeyenlere gelin*ce, onlara celde vurun; seksener celde ve onlarýn þâhid-liklerini ebediyyen kabul etmeyin. Ýþte onlar fâsýqlardýr (yani, onlar, söyledikleri yalanla -küfr olmaksýzýn I küfre girmeksizin- Allah'a isyan eden kimselerdir}. (Nûr/4)
    Ey îmân edenler! Eðer fâsýq biri size bir nebe' ile ge*lirse {yani, bir kimse gelip de size hadîste !sözde ya*lan söyleyerek asi olursa}... (Hucurât/6)
    Âyet, o sýrada müslüman olmuþ bulunan el-Velid b. Uqbe hakkýnda nazil olmuþtur. Onun ma'siy eti/fýs -qý, yalan söylemesi idî. Çünkü Nebi'ye (s.a) gele*rek, kendileriyle karþýlaþmadýðý halde "Benî-Mus-talýq bana zekatlarýný vermedi" diye yalan söyle*miþti. Fakat bu davranýþýyla küfre de düþmemiþti.
    5. el-Fýsq ile, küfr içinde olmaksýzýn ismi günah iþlemek kasdedilmiþtir; þu âyette olduðu gibi:
    Yazana ve þahide zarar verilmesin. Eðer yaparsanýz, mutlaka o, size bir fisq olur (yani, sizin için -küfr ol*mamakla birlikte-günah olur}. (Bakara/282)
    6. Fýsq, seyyi'ât Ikötülükler manasýnda kullanýlmýþ*týr; þu âyette olduðu gibi:
    Haccda refes ve fýsq (yani, seyyiât I kötülük iþlemek} yoktur. (Bakara/197)
    Yüce Allah'a hamd ve O'nun ihsan et*tiði güzel baþarý ile el-Vücûh ve'n-Ne-zâir tamamlandý. Allah, nebisi Mu-hammed'e ve o'nun âline salât eylesin. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

Sayfa 10/10 ÝlkÝlk 12345678910

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •