7- Kulaklar ve Gözler:
İşitmeyi görmeye üstün tutanlar Yüce Allah'ın: "Kulaklarına" buyruğunu, lehlerine delil göstermişlerdir. Çünkü burada "kulaklar", "gözler"den önce zik*redilmiştir. Şanı yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "De ki: Ne dersiniz? Eğer Allah kulaklarınızı ve gözlerinizi alsa...." (el-En'am, 6/46); "Size kulaklar, gözler ve gönüller verdi." (en-Nah\, 16/78) Bu görüşü savunanlar der ki: İşit*me ile altı yönden de idrak edilir. Aydınlıkta da karanlıkta da idrak edilir. Fa*kat ancak karşı tarafta olanlar görülür ve ışık ve aydınlık vasıtasıyla görmek mümkündür. Kelamcıların çoğunluğu ise görmenin işitmeden üstün olduğu*nu kabul etmişlerdir. Çünkü işitme ile ancak sesler ve sözler idrak edilir. Gör*me ile cisimler, renkler ve bütün şekiller idrak edilir. Bunlar derler ki: Gör*me ile alakalı olanlar daha çok olduğundan dolayı o daha üstündür. Ayrıca altı yönden görme ile idrakin mümkün olabileceğini de kabul etmişlerdir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
8- Gözlerin Çoğul Gelmesinin Sebebi:
Neden "gözler" çoğul geldi de "işitme" tekil gelmiştir diye sorulacak olursa, şu cevap verilir: Buna sebep bu kelimenin mastar olmasıdır. Çok hak*kında da az hakkında da kullanılır. Aynı zamanda "sem' (işitmek)" kendisi vasıtasıyla işitilen organın da adıdır. Bu organa fiilin masdarı isim olmuştur. Şöyle de denilmiştir: Burada "işitme" bir topluluğa izafe edildiğinde dolayı bununla topluluğun işitmelerinin kastedildiği anlaşılmaktadır. Şairin şu söz*lerinde olduğu gibi:
"O (uçsuz bucaksız) yollarda leşleri vardır kusurlu develerin;
kemiklerine gelince,
(Üzerlerindeki etler vahşi hayvanlar tarafından sıyrıldığından dolayı) parlak ve beyazdır. Derileri ise (güneşte suyu çekilmiş) kupkuru kesilmiştir." Şair burada çoğul olarak "derileri" kastettiği halde"deri" kelimesini tekil ola*rak kullanmıştır. Çünkü o topluluğun birtek derisinin olamayacağı bellidir. Bir başka şair de benzeri bir durum hakkında şöyle demektedir:
"Biz esir alınmışken öldürülmeyi olmayacak birşey sayma Boğazınızda bir kemik vardır ve biz kahrolduk."
Burda "boğazlarınızda" kastediyor. Bir başka şairin şu sözleri de bunun gibidir:
"Sanki o, kızmış iki Türk'ün suratı gibidir
Hızlıca atını sürüp mızrağı için hedef alan gibi."
Burada "iki yüz" kastettiği halde "iki Türkün suratı" demiştir. Çünkü iki kişinin tek bir yüzü olmayacağı bilinen bir şeydir. Bunun misali gerçekten çoktur.
Âyetin bu bölümü çoğul olarak: onların kulaklarına" şeklinde de okunmuştur. Anlamının "işitme yerlerine" olması da muhtemel*dir. Çünkü işitmeye mühür vurulmaz.. İşitme yerlerine mühür vurulur. Bu şe*kilde muzaf hazfedilmiş ve muzafun ileyh onun yerine kullanılmıştır. "Sem': İşitmek" dinlemek anlamında da kullanılır. Bu bakımdan "senin benim söz*lerimi dinlemen hoşuma gider" anlamında ifadesi kul*lanılır. Avcının sesine ve köpeklerin havlamasına kulak veren bir öküzün du*rumunu anlatan Zu'r-Rimme'nin şu beyiti de böyledir:
"Uzaktan uzağa gelen sese büyük bir maharetle kulak verdi O gizli sesi duymak için ve duyduğunda onun yalan yok, o bir gerçekti." (Sin harfinin esreli mim harfinin de sakin okunması ile): "es-Sim"1 şeklin*deki kelime insanın güzel bir şekilde sözkonusu edilmesi demektir. Yine kur*dun sırtlandan olma yavrusuna da "sim"' denir.
Burada kelimesi üzerinde vakıf yapılır. Buna karşılık perde" kelimesi mübteda olarak merfudur ve ondan önceki ifade*ler de haberdir. "Kalpleri" buyruğu ile ona atfedilen kelimelerdeki zamirler şanı yüce Allah'ın ezelden beri iman etmeyeceklerini bildiği Kureyş kâfirle*ri hakkındadır. Bunun münafıklar, yahudiler hakkında olduğu söylendiği gi*bi bütün kâfirler hakkında olduğu da söylenmiştir. Çünkü bu daha geneldir. Buna göre mühürlemek kalpler ve kulaklar, perdelemek ise gözler hak*kında sözkonusudur. Ğişâ, örtü, perde demektir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
9- Perde:
Eğer örtüsü anlamına gelen tabiri de burdan gelmektedir. Bir-şeyi örtüp kapatmak için fiili kullanılır. en-Nâbiğa der ki: "Zübyanoğullarma şanımı ne diye sormadın? Saçları ağarmış ve kumara katılmayıp kavmiyle birlikte etlerinden yiyen kimseyi duman örttüğü zaman." Bir diğer şair de şöyle demektedir:
"Gözüm üzerinde perde varken seninle arkadaşlık ettim.
Gözüm açılınca kendimi parçalarcasına kınadım."
İbn Keysan der ki: "Gişâve" kelimesinin çoğulunu yapmak isterseniz, son*daki "h" harfini hazfederek (sonu hemzeli) "ğişâ" dersiniz. el-Ferra, "edavi" gibi "ğeşavi" şeklinde yapılacağını da nakletmiştir.
Burada bu kelime şeklinde nasb ile ve: "Ve gözlerine perde çek*ti" anlamında da okunmuştur. O takdirde şairin şu sözlerine benzer:
"Ben ona saman ve soğuk su yedirdim."
Bir başka şair de buna benzer şöyle demiştir:
"Keşke senin kocan gitseydi
Kılıç ve mızrak kuşanmış olarak."
Burada önceki mısrada anlam "... ve ona su içirdim" şeklinde sonraki be*yitte ise: "Ve mızrak taşımış olarak" şeklindedir. Çünkü mızrak kuşanılmaz. ei-Farisi der ki: Normal genişlik ve tercih halinde böyle bir kullanım hemen hemen görülmez gibidir. Buna göre bu kelimenin ref" halinde okunması da*ha güzeldir. O takdirde aradaki "vav" harfi de cümlenin cümleye atfedilme*si olur. el-Farisi der ki: Ben "el-Ğişave"den gelen ve çekimi yapılan vav'lı bir fiil bilmiyorum.
Müfessirlerden kimisi şöyle demiştir: "Gişave: Perde" kulaklar ve gözler üzerindedir. Bu durumda kelimesi üzerinde vakıf yapılır. Başkala*rı da şöyle demiştir: Mühürlemek hepsi hakkındadır. Gişave (perdelemek) ise mühürlemenin kendisidir. Buna göre ( iji^i- ) kelimesi üzerinde durak ya*pılır.
el-Hasen de ğayn harfinin ötreli okunması suretiyle şeklinde okur*ken Ebu Hayve de o harfi üstün olarak okumuştur. Ebu Amr'dan ise, şeklinde masdarın aslına irca ederek okuduğu rivayet edilmiştir. İbn Keysan der ki: Bunun şekillerinde okunması caizdir. Fakat en güzel okuyuş şeklindedir. Araplar birşeyi kapsamak, üzerinde olmak an*lamında kullanılan herşey hakkında bu vezin ile bu kelimeleri kullanırlar. İmame (sarık), kinane (ok torbası), kilade (gerdanlık), isabe (başa bağlanan bez) ve benzeri şeyler. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
10- Kâfirlere Azap:
Şanı yüce Allah'ın: "Ve onlar için" buyruğundan kasıt yalanlayan kâfirler*dir. "Büyük bir azap vardır" buyruğu ile de bu azabın niteliği belirtilmekte*dir. Azaba örnek olarak kamçı ile vurmayı, ateş ile yakmayı ve buna benzer insana acı ve ıstırap veren şeyleri gösterebiliriz. Kur'ân-ı Kerim'de: "Ve mü'mirilerden bir grup onların azaplarına tanık olsunlar." (en-Nur, 24/2) diye buyurulmaktadır. Azab kelimesi, alıkoymak ve engellemekten türetilmiş*tir. "Onu filan şeyden alıkoyarım ve engellerim" anlamında: denilir. Suyun tatlılığını ifade etmek üzere "uzube" denilmesi de bundan ileri gelmek*tedir. Çünkü suyun arılaşmak ve ona karışan şeylerin ayrılmasını sağlamak üzere kapta alıkonulmak suretiyle tatlı olması sağlanmak istenir. Ali (r.a)'ın şu sözü de böyledir: yani hanımlarınızı dışarıya çıkmaktan alıkoyunuz" demektir. Yine Hz. Ali'nin bir askerî birliği uğurlar*ken şöyle dediği nakledilmektedir:
Nefislerinizi ka*dınları hatırlamaktan alıkoyunuz. Çünkü bu sizin gaza arzunuzu kırar." Her*hangi bir şeyden alıkoyduğun herkesi "azablandırmış olursun." Meselde şöyle denilmiştir: "Andolsun ben sana engelleyici bir gem takacağım." Yani insanlara yüklenmeni önleyecek bir engel takacağım, demektir. Birşeyden im*tina etmek anlamında imtina etti, başkasını alıkoymak anlamında da: başkasını alıkoydu" denilir. Buna göre bu fiil hem lazım (ge*çişsiz), hem de müteaddi (geçişli )dir. Azaba bu adın veriliş sebebi, ona mahkum olan kimseden insan bedenine uygun gelen her türlü hayırın alıko*nulup engellenmesi, bunun zıddı olan şeylerin ise üzerine yağdırılması, boşaltılmasıdır.
8- İnsanlardan kimisi: «Allah'a ve âhiret gününe inandık derler.» Halbuki onlar iman etmiş değillerdir.
Buyruğu ile ilgili açıklamalar yedi başlık halinde ele alınacaktır: Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.


Teşekkur:
Beğeni: 



Yer imleri