Ateşin Önünde Karanlıkta Kalanlar:


Yüce Allah'ın: "Onların hali bir ateş yakanın hali gibidir" buyruğunda yer alan : "( ' ffil ): onların hali" kelimesi mübteda olduğu için merfudur. Haberi ise, "kâf dadır. Burada bu harf isimdir. el-A'şa'nın şu beyitinde ol*duğu gibi:
"Vazgeçer misiniz? Zalimlik edeni vazgeçiremez hiçbir şey Yağı da fitilleri de karnın içine geçiren bir mızrak yarası gibi." İmru'l-Kays'ın şu beyitinde de böyledir:
"Öyle bir atla geri döndük ki, sanki su kuşu idi aramızda, uzaklaşıp gidiyordu.
Göz bir onun olduğu tarafa bakıyor, bir dalıp gidiyordu."
Burada şairler (birinci beyitte) "mızrak yarası gibi" ikinci beyitte de "su ku*şu gibi" demek istemiştir. Haberin hazfedilmiş olması da caizdir. O vakit ifa*denin takdiri şöyle olur: Onların hali ateş yakan bir kimsenin halini andırır. Burada "kâf" harfi bir harf (benzetme edatı) olur.
kelimeleri aynı anlamdadır. Benzer, misal demektir. Mütemasil iki şey, birbirini andıran iki şey demektir. Dil bilginleri böyle de*mektedir.kimse" kelimesi, tekil için de çoğul içinde kullanılır. İbnu'ş-Şe-ceri Hibetullah b. Ali der ki: Araplar arasında tekil lafız ile çoğulu kasteden*ler vardır. Şairin şu sözünde olduğu gibi:
"O kimseler ki kanları Felç vadisinde akıp gitti
İşte asıl yiğitler onlara denir, ey Halid'in anası."
Yüce Allah'ın: O sıdk ile gelen ve onu doğrulayandır) işte ontar sakınanların ta kendileridir." (ez-Zümer, 39/33) buyruğunun bu söyleyişe uygun olduğu belirtilmektedir. Ay*nı şekilde yüce Allah'ın: "Onların hali bir ateş yakanın hali gibidir" buy*ruğu da böyledir. Anlamı: "Bir ateş yakan kimselerin hali gibidir" şeklinde*dir de denilmiştir. Bundan dolayı daha sonra yüce Allah: "Allah onların nu*runu giderip..." diye buyurmuştur. Birincisinde söz tekil iken, ikincisinde çoğul olarak gelmektedir.
Yüce Allah'ın: Onların daldıkları gibi siz de dal*dınız" (et-Tevbe, 9/69) buyruğunda yer alan kelimesi, burada haz*fedilmiş bir masdarın sıfatıdır. Bunun takdiri de şöyledir: Siz de onların da*lışı gibi bir dalış ile daldınız.
Şöyle de denilmiştir: Burada yer alan kimse ile, ( Jtfy-Î ) Ateş yakan" kelimesinin tekil gelmesi, ateş yakmak isteyenin, onlar adına ateş yak*mayı üstlenenin topluluk arasındaki bir kişi olmasından dolayıdır. Ateşin ışı*ğı gidince, karanlıkta kalmak hepsi için sözkonusu olduğundan dolayı yü*ce Allah: "Onların nurlarını" diye buyurmuştur. Burada yer alan (kelimesi, anlamındadır. kelimesinin anlamına gel*mesi gibi. (İkisi de kabul etti anlamında) Birinci kelimede sin ve te fazladan gelmiştir.Bu el-Ahfeş'in görüşüdür. Şairin şu sözünde de böyledir:
"Ve bir davetçi çağırdı: Ey çağrıya cevap verenler diye
O çağrısı esnasında kimse onun çağrısını kabul etmedi."
Nahiv bilginleri âyet-i kerimede yer alan cevabı ile: "nur*ları" kelimesindeki zamirin nereye ait olduğu hususunda farklı görüşlere sa*hiptir. Bu edatının cevabı mahzuftur. Bu da "söndü" anlamında kelimesidir. nurları" kelimesindeki zamir de münafıklara aittir. Böy*lece haber vermek ise, âhirette olacak bir durumu belirtmektedir. Yüce Al*lah'ın: "Aralarında kapısı olan bir duvar çekilmiş olacaktır." (el-Hadid, 57/13) buyruğunda olduğu gibi. Bu edatın cevabının: "Giderdi" olduğu "nurları" kelimesindeki zamirin de "yakan" kimseyi ifade eden ol*duğu da söylenmiştir.
Buna göre münafıka dair verilen misal ateşi yakanın durumu açıklanarak tamamlanmış olur. Çünkü ateşi yakanın görmez bir halde karanlıklar içeri*sinde kalması münafıkın şaşkınlık ve tereddüt içerisinde kalışını andırır. Ây^t-i kerime ile anlatılmak istenen ise, münafıklara bir misal vermektir. Şöyle }tv.
Evlilik, mirasçıhk, ganimet almak, kendilerinin, çocuklarının canlarının gü*ven altına alınması, mallarının dokunulmaz olması gibi müslümanlar ile il*gili olan hükümlerin kendileri için de sabit olmasını sağlayan, açığa vurduk*ları imanlarıdır. Bununla da karanlık bir gecede bir ateş yakıp onun vasıta*sı ile aydınlananın, sakınması ve kendisini güven altına alması gereken şey*leri görenin durumuna benzerler. Bu ateş, sönüp yahut ortadan kalkınca, yi*ne onu rahatsız edici şeyler gelir, onu bulur ve şaşkın şaşkın kalmaya devam eder. İşte münafıkların durumu da böyledir. Onlar iman edince İslam'a gir*diklerini belirten sözlerine aldandılar. Fakat ölümden sonra can yakıcı acıklı azap ile karşı karşıya kalacaklardır. Yüce Allah'ın şu buyruğunda ha*ber verdiği gibi: "Şüphesiz münafıklar, cehennemin en aşağı tabakasında-dırlar." (en-Nisa, 4/145) Ve Allah onların nurlarını giderir. İşte bundan do*layı şöyle diyeceklerdir: "Bize bakın da sizin nurunuzdan aydınlanalım." (el-Hadid, 57/13)
Bu buyruk şöyle de açıklanmıştır: Münafıkların müslümanlara yönelme*si, onlarla konuşması ateşe benzer. Onlara duydukları sevgiden yüzçevirip onlar önünde tökezlemeleri ise, bu ateşin ışığının gitmesi gibidir. Bu konu*da başka açıklamalar da yapılmıştır.
"Ateş" anlamına gelen kelimesi müennesdir. Nur" dan gelmektedir. Aydınlatmak anlamına da gelir. "Nar" kelimesinin orta harfi asıl itibariyle "vav"dır. Çünkü bu kelimeyi küçültmek istediğimiz takdirde (»y.y) çoğulunu yapmak istediğimiz takdirde ise deriz. Burada görüldüğü gibi, önceki harfin esreli olması dolayısıyla "vav" harfi ya'ya dö*nüşmüştür.
Aydınlattı anlamına gelen kelimesinin ikinci bir söyleyişi de şeklindedir. O bakımdan: Ay aydınlattı, aydınlatır, aydınlatmak ve aydınlattı, aydınlatır," denilir. Bu keli*me hem lazım (geçişsiz) hem müteaddi (geçişli) olur. Muhammed b. es-Su-meya', başta elif'siz olarak şeklinde okumuştur. Ancak herkes elif ile okur. Şair der ki:
"Soyları ve ileri gelenleri aydınlattı onlara
Gecenin karanlığını, o kadar ki boncuğunu delen kişi onu ipine de dizdi." "Etrafını" anlamına gelen kelimesindeki edatı fazla ve te-kid içindir. kelimesi ile meful olduğu da söylenmiştir. "Etrafını" anlamına gelen (kelimesi mekan zarfıdır. Kelimenin sonunda yer alan "h" harfi de izafet dolayısıyla cer mahallindedir. Giderdi" kelimesi dan türemekte olup birşeyin yok olması zail olması anlamındadır.
Karanlıklar" kelimesi kelimesinin çoğuludur.
el-A'meş de kelimenin aslını bozmadan lam harfini sakin olarak şeklinde okumuştur. Lam harfini ötreli olarak okuyan ise, isim ile sıfat ara*sındaki fark dolayısıyla bu şekilde okur. Eşheb el-Ukayli de lam harfini fet-halı olarak: şeklinde okumuştur. Basralılar der ki: Daha hafif oldu*ğundan dolayı damme yerine fethalı okumuştur. el-Kisai de der ki: kelimesi çoğulun çoğuludur. İlk çoğul ise kelimesidir.
"Görmezler" hal mahallinde muzârî' bir fiildir: Görmeyenler olarak denil*miş gibidir. Buna göre karanlıklar" kelimesi üzerinde durak yap*mak caiz olmaz. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

18. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık onlar dönmezler.

Sağırlar, Dilsizler, Körler:


"Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler." Yani gizli bir mübtedanın haberi ola*rak: onlar sağırdırlar... Abdullah b. Mes'ud'la Hafsa kıraatinde şeklindedir. Yermek maksadıyla bu şekilde nasb ile okumak caizdir. Yüce Al*lah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Onlara lanet edilmiştir. Nerede ele ge-çirilirlerse..." (el-Ahzab, 33/61) Yine bir başka yerde yüce Allah:
Karısı da odun taşıyısıcı olarak.." (Tebbet, 111/4) diye buyurmaktadır. Şair de şöyle demiştir:
"Önce şarap içirdiler bana, sonra sardılar çevremi
Allah'ın düşmanları, yalan ve dolan ile."
Şair burada ibaresini onları yermek istediğinden dolayı nasb ile okumuştur. Bu görüşe göre üzerinde vakıf yapmak doğru ve gü*zeldir. Aynı şekilde sağırdırlar" kelimesinin onları bırak*tı, terketti," kelimesiyle nasbedilmesi de caizdir. Şöyle denilmiş gibidir: On*ları sağır, dilsiz ve kör olarak terketti. Bu görüşe göre ise, üzerin*de vakıf güzel değildir.
Sağırlık, arap dilinde aslında tıkanıklık demektir. Eğer tıkalı ise, bir kanal ve boru hakkında denilir. Şişenin ağzını kapatıp tıkadı*ğımız takdirde Şişenin ağzını kapattım," denilir. Sağır, buna göre işitmesini sağlayan deliklerin tıkalı olduğu kimse demek olur.
Dilsiz (el-ebkem) ise konuşamayan ve konuşulanı da anlayamayan kim*sedir. Eğer konuşulanı anlıyor ise buna ahras denilir. İkisi arasında bir fark olmadığı da söylenilmiştir. Kişinin sağır olduğu anlatılmak istenildiğinde denilir. Yani açıkça dilsiz olduğu belli olan kimse demek olur. Şair der ki:
"Keşke benim dilim onlardan dolayı iki parça olsaydı
Ve bekim (konuşamayan) olsaydım ve diğer yarısı da yıldızların akıp gittiği yerde (bulunsaydı)."
Körlük (el-amâ): Görmenin gitmesi, yokolması demektir, Kör ol*du kör," körler şeklinde çoğulu gelir. Başkası tarafından kör edildiği anlatılmak istendiğinde mesela: Allah onu kör etti," denilir. tabiri ile kişi kör olmadığı halde körmüş gibi davran*dı, anlamına gelir. İşin içinden çıkılamadığı zaman tabiri kullanılır. Yüce Allah'ın şu buyruğu da bu türdendir: "O günde haberler on*lar için karmakarışık bir hal alır." (el-Kasas, 28/66)
Sözü geçen bu açıklamalarımızdan maksat, onların bütün duyularının id*rak etmediğini anlatmak değildir. Maksat, herhangi bir açıdan onların idrak et*mediklerini ifadedir. Mesela: Filan kişi kötü sözlere karşı sağırdır derken, böy*le bir özel durumu anlatmış oluruz. Şair şu mısrayı çok güzel söylemiştir:
"Hoşuna gitmeyen şeylere karşı sağırdır. Halbuki o işiten kimsedir." Bir başka şair de şöyle demektedir:
"Ve ben bir gözü kör çirkin sözlere karşı sağır oldum İsteseydim eğer onları işitirdim." Darimi der ki:
"Hanım komşum dışarı çıktı mı gözüm kör olur Ta ki duvarlar onu saklayıncaya kadar."
Şairin birisi de çokça hükümdarların yanına girip çıkan birisine yaptığı tavsiyelerinde şunları da söylemektedir:
"Gir, fakat girdiğin vakit, kör gir Çıktığın zaman da dilsiz çık."
Katade der ki: Onlar hakkı işitmeyen "sağırlar" hakkı dile getirip söyle-meyen "dilsizler" ve hakkı göremeyen "körler" dir.
Derim ki: Pegamber (s.a)'ın Cibril hadisinde ahir zamandaki yöneticileri şu şekilde nitelendirirken bu anlamı dile getirmek istemiştir: "Ve sen çıplak ayaklı, elbisesiz, sağır ve dilsiz kimselerin yeryüzünün hükümdarları oldu*ğunu gördüğün vakit, işte bu da Kıyametin aiametlerindendir." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Doğrusu*nu en iyi bilen Allah'tır.
"Artık onlar dönmezler." Şanı yüce Allah'ın onlar hakkındaki bilgisi dolayısıyla onlar hakka geri dönmezler. Arapçada: Bizzat kendisi dönen için denilir. Başkası tarafından döndürülen için Onu döndürdü," denilir. Huzeyl kabilesi ise: Başkası onu döndürdü" derler.
Yüce Allah'ın: "Sözü biribirlerine döndürürler" (Sebe', 34/31) Yani biri-birlerini kınarlar demektir. -Yüce Allah'ın sözü geçen sûrede (buyrukta) beyan ettiği budur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

19- Yahut gökten boşanan yağmur gibi. Onun içinde karanlıklar, şimşek ve gök gürültüsü vardır. Ölüm korkusu ile yıldırımlar*dan parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah kâfirleri çepeçev*re kuşatandır.