Kur'an'ın Benzersizliği Hususunda Meydan Okuma:


"Eğer kulumuza" yani Muhammed (s.a)'a "indirdiğimizden" yani Kur'ân-ı Kerim'den "şüphe içinde iseniz.." Kasıt kendilerine meydan oku*nulan müşriklerdir. Bu müşrikler Kur'ân-ı Kerim'i işittiklerinde: "Bu sözler Allah'ın sözlerine benzemiyor. Biz bu hususta ondan yana şüphe içerisin*deyiz" demeleri üzerine bu âyet-i kerime indi.
Bunun kendisinden önceki âyet-i kerime ile ilişki yönü şudur: Şanı yüce Al*lah, birinci âyet-i kerimede kendi birlik ve kudretine dair delilleri zikrettikten sonra gelen bu âyet-i kerime ile Peygamberinin nübüvvetine ve onun getirdi*ği Kur'ân-ı Kerim'in kendisi tarafından uydurulmadığına delili ortaya koydu.
"Kulumuza" buyruğu ile kastedilen Muhammed (s.a)'dır. Kul (abd) keli*mesi taabbüdden gelmektedir. Taabbüd ise zillet göstermek, boyun eğmek demektir. Köleye -yaptığının türünden olmak üzere- "abd" adı verilmiştir. Ta-rafe der ki:
"Nihayet bütün aşiret benden uzak durdu Ve zelil kılınmış (uyuz) bir deve gibi tek başıma bırakıldım." Kimi ilim adamı şöyle demiştir: İbadet hasletlerin en şereflisi, ibadet et*mek manasını ihtiva eden bir isim almak şereflerin en yücesi olduğundan do*layı yüce Allah Peygamberine "abd (kul)" adını vermiştir. Bunu ifade eden şu beyitleri de delil göstermiştir:
"Kavmim, Zehra'nın yanındadır kalbim Bunu görüp işiten herkes bilir
Bana ancak: "Ey onun kölesi" diye seslenin,
Çünkü o benim en şerefli ismimdir."
"Haydi siz de onun türünden bir sûre getirin." Bu emrin anlamı, muha*tapların aczini ortaya çıkarmaktır. Çünkü şanı yüce Allah, bu işin altından kalk*maktan aciz olduklarını biliyor.
"Sûre" kelimesi, "suver" kelimesini tekilidir. Sûre ile ilgili ve Kur'ân-ı Ke-rim'in i'cazına dair açıklamalar daha önceden Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. yapıldığından dolayı bun*ları tekrarlamanın anlamı yoktur.
"Onun türünden" buyruğunda, zamir ilim adamlarının çoğunluğuna gö*re Kur'ân-ı Kerim'e aittir. Katade, Mücahid ve benzeri müfessirler bu görüş*tedir. Bu zamirin Tevrat ve İncil'e ait olduğu da söylenmiştir. Buna göre ma*na şöyle olur: Sizler bu kitabın benzeri olan bir kitaptan bir sûre getiriniz. O sûre, bu kitapta bulunanları tasdik edecektir.
Zamirin Peygamber (s.a)'a ait olduğu da söylenmiştir. O zaman mana şöy*le olur: Okuması yazması olmayan bunun gibi ümmi bir insan tarafından or*taya konmuş bir sûre getiriniz. Bu iki açıklama şekline göre, tab'id (kıs-milik) ifade eder. Birinci açıklamaya göre ise fazladan gelmiştir (zaiddir).
Âyet-i kerimede yer alan üzerinde durak yapmak tam bir vakıf de*ğildir. Çünkü buyruğu bunun üzerine atfedilmiştir.
"Allah'tan başka şahitlerinizi de çağırın." Şahitlerin anlamı, sizin yardım*cı ve destekçileriniz demektir. el-Ferra, ilahlarınız diye açıklamıştır. İbn Keysan da der ki: "Burada şahitlerden nasıl söz edilmiştir. Halbuki, şahitler, ancak herhangi bir işe tanık olmak için ya da tanık olduklan herhangi bir hu*susu bildirmek için sözkonusu edilirler. Oysa burada onlara: "Siz de onun türünden bir sûre getirin" denilmiştir" diye sorulacak olursa cevabımız şöy*le olur: Bunun anlamı şudur: Sizler bulduğunuz bütün ilim adamlarınızın yar*dımını alınız ve onları huzura getiriniz ki getirdiklerinizi görsünler, tanık ol*sunlar. Böylelikle hepsine karşı verilecek olan bu cevap onlara karşı delil ge*tirmek açısından son derece sağlam bir konumda olsun.
Mücahid'in açıklamasından da anlaşılan budur. Mücahid der ki: "Al*lah'tan başka şahitlerinizi de çağırın". Yani sizin lehinize tanıklık edecek insanları çağırın. Sizin Kur'ân-ı Kerim'e karşı çıktığınızı görsünler, tanık ol*sunlar, demektir.
en-Nehhâs der ki: "şahitler" anlamındaki "şühedâ" kelimesi, "çağırın" anlamındaki fiil ile nasbedilmiştir ve çoğuldur. Tekili, "kadir" ve "kadîr" gi*bi, "şâhid" ve "şehîd" diye gelir.
Allah'tan başka"; yani O'nun dışında demektir. kelimesi, üst anlamına gelen kelimesinin zıddıdır. Bu ise, gayeden (ni*haî noktadan) geri kalmak demektir. Bu kelime zarf olur. Aynı zamanda hakir ve bayağı anlamına da gelir. Şair bu anlamda olmak üzere der ki:
"Kişi }rüceldi mi, yüceliklere talip olur.
Dûn (aşağılık) olan da dûna (aşağılığa) kani olur."
Bu kelimeden bir fiil türetilmez.
Kimisi de çekiminin bundan türediğini söylemektedir. ile: Bu ondan daha yakındır, demek istenir. Birşeye teşvik edil*mek (iğrâ yapılmak) istendiği zaman: Haydi o senin olsun, denilir.
Temimliler, (Haccac'ın katipliğini yapan ve asarak idam ettiği) Salih b. Ab-durrahman'ı kendilerine teslim edip kazdıkları mezara gömmek üzere Salih'i kendilerine teslim etmesini istemişler, Haccac da onlara: Onu si*ze bırakıyorum" diye cevap vermişti.
"Eğer doğru söyleyen kimseler iseniz"; sizler Kur'ân'a karşı çıkabilme gücüne sahip olmak iddiasında doğru söylüyor iseniz, anlamındadır. Çünkü bir başka âyet-i kerimede onların şöyle dedikleri nakledilmektedir: "Eğer di*lersek biz de elbet bunun benzerini söylerdik." (el-Enfal, 8/3D
Doğruluk (sıdk), yalanın zıddı dır. "Sa.dk" mızrakların çelik ucu demek*tir. Ciddi bir şekilde bir topluluğa karşı savaşanlar hakkında:"Onlara karşı samimi bir şekilde candan savaştılar" denilir. Sıddîk: Doğruluk*tan ayrılmayan kimse demektir. Doğru sözlü bir adam olduğunu anlatmak üze*re Doğru adam," denilir. "Sadakat" da öğüt ve iyiliğini isteyip sevgi duymakta samimiyeti ifade etmek üzere "sıdk"dan türetilmiştir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

24. Eğer yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- artık ya*kıtı insanlarla taşlar olan o ateşten sakının. O, kâfirler için hazırlanmıştır.

Yakıtı İnsan ve Taşlar Olan Ateş:


"Eğer" bundan önce yapamadı iseniz "ki hiçbir zaman" gelecekte de ya*pamayacaksınız. Bu açıklama şekline göre bundan önceki âyetin sonunda va*kıf yapmak tam bir vakıftır. Müfessirlerden bir grup da şöyle demiştir: Bu âye*tin anlamı şudur: Eğer doğru söyleyen kimseler iseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi de çağırınız. Fakat bunu hiçbir zaman yapamayacaksınız. Bunu ya*pamadığınıza göre artık ateşten korkun.. Bu açıklama şekline göre ise, ön*ceki âyet-i kerimenin sonunda vakıf, tam vakıf olmaz.
Eğer: Amil, amil üzerine kullanılmadığına göre, peki amilinden ön*ce edatı nasıl gelmiştir? denilirse şöyle cevap verilir: Burada yer alan lafızda amel etmiyor (kelimenin son harekesini etkilemiyor). O bakım*dan edatının başına tıpkı mazi (di'li geçmiş) fiilin başına gelmiş gibi*dir. Çünkü bu edat, mazi fiilde amel etmediği gibi de de amel et*memektedir. Buna göre "yapamazsanız" buyruğunun anlamı: Yapmayı terkettiyseniz, yapmaktan vazgeçtiyseniz, şeklinde olur.
"Ki hiçbir zaman yapamayacaksınız." Bu ifadeyle benzerini meydana ge*tirmek için gayrete gelmeleri istenmekte ve tahrik edilmektedirler. Böylelik*le, benzerini getirmekten aciz oldukları apaçık bir şekilde ortaya çıkması sağ*lanmaktadır. Bu ifade Kur'ân-ı Kerim'in, meydana gelmesinden önce gerçek*leşeceğini haber verdiği gaybi haberler arasındadır. İbn Keysan der ki: uKi hiçbir zaman yapamayacaksınız" buyruğu, onları Kur'ân-ı Kerim'in hak ol*duğunu kabul etmek zorunda bırakmakta ve Kur'ân'ın yalan olduğu, uydu*rulmuş, sihir, şiir, öncekilerin masalları olduğu şeklindeki iddialarında doğ*ru olmadıklarını ortaya koymaktadır. Onlar yeterli bilgiye sahip olduklarını iddia etmekle birlikte, onun benzeri bir sûreyi getiremediklerine göre, bu id*dialarında doğru söyleyen kimseler olamazlar.
"Artık yakıtı insanlarla taşlar olan o ateşten sakının." buyruğu "eğer ya*pamazsanız" buyruğunun cevabıdır. Yani Peygamber (s.a)'ı tasdik etmekle, yüce Allah'a da itaat etmek suretiyle sakınınız (takva sahibi olunuz). Takva*ya dair açıklamalar önceden yapılmıştır, tekrara gerek yoktur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
O'dun anlamındadır, "vav" harfi ötreli olarak; alevle yanmak an*lamındadır.
İnsanlar: Genel olarak bütün insanları ifade etmekle birlikte ce*hennem için odun olacağına dair ezelden hüküm verilmiş kimseler hakkın*da özel anlam ifade eder. Yani özellikle onlar kastedilmektedir. Allah bizi o cehenneme odun olmaktan muhafaza buyursun.
Burada sözü geçen "taşlar"da.n kasıt, İbn Mes'ud ve el-Ferrâ'dan nakle*dildiğine göre siyah kibrit (kükürt taşı)tir. Burada sözkonusu edilmesi diğer bütün taşlardan beş ayrı azap türünü de fazladan ihtiva etmesi dolayısıyla-dır: Çabuk alevlenmesi, pis kokması, çok dumanlı olması, bedenlere olduk*ça yapışması ve kızdığı takdirde oldukça ileri derecede ısı vermesi.
Yüce Allah'ın: "Yakıtı insanlarla taşlar olan o ateş..." (et-Tahrim, 66/6)
buyruğunda cehennemde insanlarla taşlardan başka kimse olmadığına dair delil yoktur. Çünkü bir başka yerde yüce Allah cehennemde cinlerin ve şey-tanlann da bulunacağını zikretmektedir. Taşlardan kasıt putlar olduğu da söy*lenmiştir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Gerçekten siz ve Al*lah'tan başka taptıklarınız cehennemin odunusunuz..." (el-Enbiya, 21/98) Buna göre taşlar ve insanlar ateşe odun olacaktır. Bunun sözkonusu edilme*si, cehennemin ne kadar azametli olduğunu ifade etmek içindir. Çünkü ce*hennem insanları yakmakla birlikte taşlan da yakacaktır. /~ Birinci açıklama şekline göre, insanlar hem ateş ile hem de taşlarla azap î edileceklerdir. Hadis-i şerifte Peygamber (s.a)'ın şöyle dediği varid olmuş-/ <tur: "Her eziyet veren (işkenceci) cehennemdedir." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Bu hadis iki şekilde açıklanmıştır: 1- Dünya hayatında insanlara eziyet veren, işkence yaparı^ herkese Allah Teala âhirette ateş ile azap edecektir. 2- Dünyada insanlara ezi*yet veren yırtıcı hayvan, haşere ve buna benzer yaratıklar cehennemde ce*hennemliklerin cezalandırılması için hazırlanmıştır. Kimi müfessirler, yakıcı taşlarının bulunması özelliğine sahip bu ateşin özel olarak kâfirlerin kendi*si ile azap göreceği ateş olduğu görüşündedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. /"" Müslim'in rivayetine göre, Abbas b. Abdülmuttalib (r.a) şöyle demiştir: Ey i JAllah'ın rasulü, dedim. Ebu Talib seni himaye ediyor, sana yardımcı oluyor- i ? du. Bu ona bir fayda verdi mi? Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Evet, ben onu \ cehennemde adamın boyundan yüksek çukurlarda buldum. Onu topukları / y ancak bulan yerlere çıkardım. - Bir rivayette de- : Ben olmasaydım cehen-/ Vemin en alt çukurunda olacaktı." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
el-Hasen, Mücahid ve Talha b. Musarrif Yakıtı" kelimesini -vav harfini ötreli olarak şeklinde okumuştur. Ubeyd b. Umeyr ise, şeklinde okumuştur. el-Kisai ve el-Ahfeş der ki: "Vav" harfi üstün olarak: "el-vekud" şeklinde okumak odun anlamındadır, "el-vukud" (vav harfini ötreli okuyuşu ile) şeklinde ise, kelimenin fiil kökünü ifade eder. Ate*şin yakıldığı yere "mevkid" denilir. Yanmakta olan ateş için de de*nilir. On gün veya onbeş gün süre ile devam eden aşırı derecedeki sıcakla-ra da denilir.
en-Nehhas der ki: Buna göre, bu kelimenin (vav harfinin üstün okunma*sı ile): şeklinden başka türlü okunmaması gerekir. Çünkü burda an*latılmak istenen cehennemin odunudur. Şu kadar var ki el-Ahfeş şöyle de*miştir: Arapların bazısı vav harfinin üstün ve ötreli okunuşunu hem odun an*lamına kullanmakta hem de kelimenin masdarı olarak kabul etmektedirler. en-Nehhas der ki: Ancak el-Ahfeş birinci kullanımın daha çok olduğu görü-
simdedir. Nitekim: "vedu" denildiği zaman abdest suyu kastedilir "vudu"' de*nildiği zaman da abdest almak şeklinde masdar yapılır.
"Kafirler için hazırlanmıştır." Bu buyruğun zahirinden kâfir olmayan*ların cehenneme girmeyecekleri anlaşılmaktadır. Ancak durum böyle değil*dir. Buna delil ise yüce Allah'ın başka yerde günah işleyen kimseler için yap*tığı tehditler ile şefaat hakkında -ileride geleceği üzere- sabit olmuş hadis-i şeriflerdir. Bu buyrukta hak ehlinin kabul ettiği cehennem halı hazırda var*dır ve yaratılmıştır, şeklindeki görüşlerine delil vardır. Halbuki bid'atçiler bu*na aykırı olarak: Cehennem şu ana kadar yaratılmamıştır, demektedirler. En*dülüslü kadı Münzir b. Said el-Balluti de bu konuda yanılmış ve bu görüşü benimsemiştir.
Müslim'in Abdullah b. Mesud'dan rivayetine göre o şöyle demiştir: Biz Ra^J sulullah (s.a) ile birlikte idik. O esnada düşen bir şeyin gürültüsünü duydu. Peygamber (s.a): "Bunun ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Bizler: Allah ve Rasulu daha iyi bilir, dedik. O da şöyle buyurdu: "Bu yetmiş yıldan / beri cehenneme atılmış bir taştır. İşte bu taş (cehennemin) dibine şu anda ula-/ şıncaya kadar yuvarlanıp durdu." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Buharî'nin rivayetine göre de Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir: RasûluA lalı (s.a) buyurdu ki: "Cehennem ve cennet tartıştılar. Cehennem dedi ki: İş*te bana zorbalar ve büyüklük taslayanlar girecektir. Cennet de dedi ki: Ba- na ise, zayıflar, yoksullar girecektir. Aziz ve celil olan Allah cehenneme: Sen benim azabımsın, seninle dilediğime azab ederim, dedi: Cennete de dedi ki: Sen de Benim rahmetimsin, seninle dilediğim kimseye merhamet ederim. Ve / sizin her birinizi de dolduracağım." Müslim de bu anlamda bu hadisi rivâyet etmiştir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Hadis-i şerifte geçen "davalaştı" ifadesinin davalaşacak anlamında oldu*ğu da söylenmiştir. Çünkü İbn Mesud'un (doğrusu işaret ettiğimiz gibi Ebû Hureyre'nin) daha önce geçen hadisi bunun böyle olmasını gerektirmekte*dir. Diğer taraftan (cehennemin el'an yaratılmış olduğunu ifade eden husus*lar arasında) Peygamber (s.a)'a küsuf namazında cennet ve cehennem gös*terilmiş olması da vardır. Yine Hz. Peygamber İsra'da cennet ve cehennemi görmüş, cennete girmiştir. Dolayısıyla buna uymayan rivayetlerin bir anlam ifade etmeleri sözkonusu değildir. Başarı Allah'tandır.
"Hazırlanmıştır" (anlamına gelen): ( ölp| ) buyruğunun hazırlanmış ol*duğunu ifade etmek üzere "ateş"in halini ifade etmesi mümkündür. Bu ara*da (muhakkak anlamına gelen kelimesi hazfedilmiştir. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: Yahut göğüsleri daralarak size gelenler" (en-Nisa, 4/90) buyruğunun anlamı göğüsleri daral*mış halde, şeklindedir. Burada Daralmış" ile birlikte eda*tının da hazfedildiği kabul edilmelidir. Çünkü mazi bir fiil (di'li geçmiş) an*cak bu edat ile birlikte hal olur. Buna göre, Taşlar" kelimesi üze*rinde vakıf yapılırsa eksik olur.
Bununla birlikte kendisinden önceki buyruklarla ilgisi olmayan bir söz ol*ması da caizdir. Yüce Allah'ın şu buyruklarında olduğu gibi: "İşte sizin Rabbiniz hakkındaki bu zannınız sizi helak etti.." (Fussilet, 41/23)
es-Sicistanî der ki: "Kâfirler için hazırlanmıştır" buyruğu O ateş ki., kelimesinin sılasının bir parçasıdır. Nitekim Âl-i İmran sûresinde de yü*ce Allah: "Kâfirler için hazırlanmış olan o ateşten de sakının." (Al-i İmran, 3/13D diye buyurmuştur.
İbnu'l-Enbârî der ki: Ancak bu yanlıştır. Çünkü Bakara sûresinde yer alan bu ifade yüce Allah'ın: "Yakıtı insanlarla taşlar olan" buyruğu ile vasledilmiş (sıla yapılmıştır.) Dolayısıyla bunun ikinci bir sılaya bitiştirilme-si caiz olamaz. Âl-i İmran sûresinde yer alan buyruğun ise " Hazır*lanmıştır" buyruğundan başka sılası yoktur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.