5- "İstiva" ve Müteşabihler:


"Sonra göğe yönelip de..." Buyruğunda "sonra" kelimesi haber verilen şe*yin sıralaması dolayısıyla gelmiştir. Yoksa bizzat işin yapılış sırasını anlatmak için değildir.
İstiva (yönelmek): Dilde bir şeyin üstüne çıkmak ve üzerine yükselmek demektir. Nitekim yüce Allah (aynı kökten kelimeler ile) şöyle buyurmakta*dır: "Sen ve seninle birlikte olanlar gemiye bindiğinizde (isteveyte)..." (el-Mu'minun, 23/28); "Sonra onların sırtları üzerine binip yerleşince (istevey-tum)..." (ez-Zuhruf, 43/13) Şair de şöyle demektedir:
"Ipıssız bir çölde onları bir su başında götürdüm
Güney (Yemen) yıldızı alabildiğine yükselmiş idi (istevâ)"
Güneş başımın üzerinde istiva etti, kuş tepeme istiva etti, tabirleri ile an*latılmak istenen bunların yükseldiğidir.
Bu âyet-i kerime müşkil (anlaşılması zor) âyetlerdendir. İlim adamları bu ve benzeri âyetlerde üç ayrı görüş ortaya atmışlardır. Kimisi: Biz bunları okur, bunlara iman eder ve tefsir etmeyiz, derler. İmamların pekçoğu bu görüşte*dir. Bu, İmam Malik'ten gelen şu rivayete benzemektedir: Adamın birisi ona yüce Allah'ın: "Rahman (olan Allah) Arşa istiva etti." (Ta-ha, 20/5) buy*ruğu hakkında soru sormuş, İmam Malik de şöyle demiştir:
-İstiva bilinmeyen birşey değildir. Ancak keyfiyeti akıl ile bilinemez. Bu*na iman ise farzdır. Bunun nasıl olduğuna dair soru sormak bid'attir. Ben se*nin kötü bir adam olduğunu görüyorum. Hadi bunu buradan çıkartınız.
Bir kısım ilim adamı da şöyle demiştir: Bu âyetleri okuruz ve dildeki zahi*ri anlamına uygun düşecek şekilde yorumlarız. Bu Müşebbihe'nin görüşüdür.
Kimisi de şöyle demiştir: Bu gibi âyetleri okuruz, te'vilini yaparız ve bunları zahirlerine hamlederiz.
el-Ferra, yüce Allah'ın: "Sonra göğe yönelip de onları yedi gök halinde düzenledi" buyruğu ile ilgili olarak şöyle demiştir: İstiva Arap dilinde iki an*lama gelir: Birincisi: Kişinin olgunlaşması, gençliğinin ve gücünün son nok*tasına ermesi demektir. Yahut eğrilikten kurtulup düzelmesi demektir. İşte bu
Arap dilindeki iki anlamıdır. Üçüncü bir anlamı da şöyle olur: Filan kişi, fi*lana doğru gidiyor iken daha sonra bana yöneldi ve bana söv*meye koyuldu. Burada bu kelime (istiva) bana doğru yönelmek, bana kar*şı gelmek anlamında kullanılmıştır. İşte yüce Allah'ın: "Sonra göğe yönelip de..." buyruğunun anlamı budur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
İbn Abbas şöyle demiştir: "Sonra semaya yöneldi:" Yükseldi. Bu konuş*ma esnasında: Önce oturuyor iken ayağa kalktı, doğruldu (istiva) ve önce ayakta iken dosdoğru oturdu (istiva) demene benzer. Bütün bu kullanış şe*killeri arap dilinde uygun ve yerindedir.
el-Beyhakî Ebu Bekr Ahmed b. Ali b. el-Huseyn şöyle demiştir: "İstiva et*ti (yöneldi)" buyruğuna yönelmek anlamını vermek, doğru ve yerindedir. Çün*kü yönelmek göğü yaratmayı kastetmektir. Kastetmek de irade etmek, dile*mek demektir. Allah için de bu sıfatlar caizdir.
"Sonra" kelimesi iradeye değil yaratmaya taalluk etmektedir. İbn Abbas'tan (iradeye taalluk ettiğine dair) rivayette bulunan kişi aslında bu rivayeti el-Kel-bî'nin Tefsir'inden almıştır. el-Kelbî ise zayıf bir ravidir.
Süfyan b. Uyeyne ve İbn Keysan, yüce Allah'ın: "Sonra göğe yönelip de..." buyruğu, orayı kastetti, yani yaratmak ve varetmek kasdıyla oraya yöneldi de*mektir, demişlerdir. Bu da bir görüştür.
Şöyle de denilmiştir: Allah oraya yöneldi, ancak bu konuda herhangi bir keyfiyet veya sınırlandırma sözkonusu değildir. Bu görüşü Taberi tercih et*miştir. Ebu'l-Aliye er-Reyahi'den bu âyet-i kerime hakkında şöyle denilebi*leceği nakledilmektedir: İstiva etti, yükseldi anlamındadır. el-Beyhakî der ki: Bundan kastı -doğrusunu en iyi bilen Allah'tır- emrinin yücelmesi, yüksel*mesidir. Bu da kendisinden semanın yaratıldığı suyun buharıdır.
İstiva edenin (yükselenin) duman olduğu da söylenmiştir. İbn Atiyye der ki: Ancak kullanılan ifadeler buna uygun değildir. Bunun anlamının istila et*mek, kuşatmak olduğu da söylenmiştir. Şairin şu sözlerinde olduğu gibi:
"Bişr Irak'ı istila etti (istiva)
Kılıçsız ve kan akıtmaksızın."
ibn Atiyye der ki: Böyle bir açıklama Allah'ın: Rahman (olan Allah) Arşın üzerine istiva etti" (Taba, 20/5) buyruğu hak*kında uygundur.
Ben derim ki: Bundan önce el-Ferrâ'nın görüşünü açıklarken edatlarının aynı anlama geldiğine işaret edilmişti.
Bu konuya dair daha fazla bilgiler yüce Allah'ın izniyle A'raf sûresinde ge*lecektir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Bu ve benzeri âyetlerde kural, hareketin ve bir yerden başka bir yere in*tikalin sözkonusu olmamasıdır. (Yani hareket ve intikal anlamını verecek şe*kilde açıklamalarda bulunmamaktır.) Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

6- Önce Yaratılan Yer midir, Gök müdür?


Bu âyet-i kerimeden yüce Allah'ın yeri gökten önce yarattığı anlamı çık*maktadır. Aynı şekilde Hâ-Mîm es-Secde sûresinden de anlaşılan budur. (bk. Fussilet, 41/9-12) en-Nâziât sûresinde de yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Si*zi yaratmak mı daha zordur, yoksa gök mü; onu bina etmiştir.." (en-Naziat, 79/27) buyruğunda önce semanın yaratılışını sözkonusu etti, daha sonra da yer hakkında şöyle buyurdu: "Bundan sonra da yeri yayıp döşedi." (en-Nâ*ziât, 79/30) Bu buyruklara göre de gök sanki yerden önce yaratılmış gibidir. Yüce Allah bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: "Hamd gökleri ve yeri yaratan... Allah'ındır." (el-En'âm, 6/1) Katade'nin görüşünce sema yaratılmış*tır. Bu görüşü Taberi ondan nakletmektedir. Mücahid ve onun dışındaki di*ğer müfessirler ise şöyle demiştir: Yüce Allah Arşının üzerinde bulunduğu su*yu kuruttu. Orayı yer olarak halketti. Bu sudan bir duman çıktı ve yükseldi. Bunu da sema (gök) olarak yarattı. Böylelikle yerin yaratılması gökten önce gerçekleşmiş oldu. Daha sonra emrini semaya yönelterek onları yedi sema ha*linde düzenledi. Bundan sonra ise, yeryüzünü yayıp genişletti. Çünkü ilk ya*rattığında henüz yayılmış ve genişletilmiş bir halde değildi.
Derim ki: Yüce Allah'ın izniyle Katade'nin görüşünün doğruluğu açıkça ortadadır. Bu görüşe göre yüce Allah, önce semanın dumanını, sonra da ye*ri halketti, sonra da göğe -henüz duman halinde iken- yöneldi ve orayı dü*zenledi. Bundan sonra da yeri genişletip yaydı.
Dumanın yerden önce yaratılmış olduğunu gösteren hususlardan birisi de es-Süddi'nin Ebu Malik ve Ebu Salih'ten, onun İbn Abbas'tan, ayrıca Murre el-Hemdani'nin İbn Mesud'dan ve Rasulullah (s.a)'ın bir grup ashabından, yü*ce Allah'ın: "Yerde ne varsa hepsini sizin için yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip de onları yedi gök halinde düzenledi" buyruğu ile ilgili açıklama*larını aktararak dedi ki: Şanı yüce Allah'ın Arşı su üstünde idi. Sud^an önce hiçbir şey yaratmadı. Allah yaratıkları yaratmayı murad edince sudan bir du*man çıkarttı ve bu duman suyun üstünde yükseldi (sema). O bakımdan ona "semâ" adını verdi. Daha sonra suyu kuruttu, onu tek bir arz halinde yarat*tı. Sonra bu arzı birbirinden ayırarak iki günde, pazar ve pazartesi günlerin*de yedi arz haline getirdi. Arzı balık üstüne koydu. -Balık ise, şanı yüce Al*lah'ın Kur'an-ı Kerim'de: "Nûn. Ve Kalemle, yazmakta olduklarına yemin ol*sun" (el-Kalem, 68/1) buyruğunda sözü geçen "nun"dur. Balık su içerisin*dedir, su da dümdüz bir kayalık üstündedir. Dümdüz kayalık da bir mele*ğin sırtı üzerindedir. Melek bir başka kayanın üstündedir. Kaya ise, rüzgara maruzdur. Burada sözü geçen kaya, Lukman sûresinde kendisinden söz edilen ve yerde de gökte de olmayan kayadır. (Bk. Lukman, 31/16) Balık ha*rekete geçti ve kıpırdadı. O bakımdan yer de sarsıldı. Allah yere dağlan bı*rakınca yer kararını buldu. O bakımdan dağlar yere karşı öğünür. İşte yüce Allah'ın şu buyruğunda kastedilen budur: "O sizi çalkalayıp sallar diye yer*yüzünde sağlam dağlar.... bıraktı."(en-Nahl, 16/15; Lukman, 31/10)
Allah yerde dağları, orada yaşayacak olanların gıdalarını yerin ağaçları*nı ve orası için gerekli olanları da iki günde, yani salı ve çarşamba günlerin*de yarattı. İşte yüce Allah şu buyruklarında bunu anlatmaktadır: "De ki: Siz iki günde yeri yaratan Allah'ı inkâr ediyor ve O'na ortaklar koşuyor musu*nuz? İşte O alemlerin Rabbidir. Ve orda üstünden sabit dağlar yarattı. Or*da bereketler kıldı ve gıdalarını takdir etti. Bütün bunları soranlar için mü*savi olarak dört günde yaptı." (Fussilet, 41/9-10) Yani soran kimseler bilsin ki durum işte böyledir. "Sonra semaya yöneldi. O vakit o duman halinde idi."(Fussilet, 41/11) Sözü geçen bu duman ise, suyun teneffüs etmesi ile (bu*harlaşması) ile meydana gelmiştir. Allah ondan sonra (buharın yükselmesi so*nucu) bir tek sema halinde göğü yarattı. Sonra onu ayırarak iki günde, Per*şembe ve Cuma günlerinde yedi sema haline getirdi. Cuma gününe bu ismin veriliş sebebi ise, göklerin ve yerin yaratılışının bu günde tamamlanmasıdır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. "Ve her bir gökte de ona ait olan emri vahyetti." (Fussilet, 41/12) Yani her bir semada oraya has olan melekleri yarattı. Yerde de bulunan dağları, denizle*ri, dolu ve bilinmeyen daha pek çok şeyleri varetti. Sonra dünya semasını yıl*dızlarla süsledi. Bu yıldızları hem bir süs hem de şeytanlara karşı bir koru*ma aracı kıldı. Yüce Allah dilediğini yaratmayı bitirdikten sonra bu sefer Ar*şa istiva etti. İşte buna da yüce Allah'ın şu buyruğu işaret etmektedir: "Gök*leri ve yeri altı günde yarattı." (el-A''raf', 7/54; Yunus, 10/3-..) Yine yüce Al*lah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Göklerle yer bitişik idi de Biz on*ları ayırdık." (el-Enbiya, 21/30) Daha sonra (ravi) Âdem (a.s)'ın yaratılışını yine bu sûrede yüce Allah'ın izniyle açıklanacak şekilde zikretti.
Vekî, el-A'meş'ten, o Ebu Zabyan'dan, o da İbn Abbas'tan şöyle dediği*ni rivayet etmektedir: Yüce Allah'ın ilk yarattığı şey "kalem"dir. Ona: Yaz, di*ye buyurdu. Kalem: Rabbim neyi yazayım? diye sordu. Yüce Allah: Kaderi yaz, diye buyurdu. Kalem o günden Kıyamet gününe kadar meydana gelecek her-şeyi yazdı. Bundan sonra yüce Allah "Nun"u yarattı ve onun üzerinde arzı ya*yıp döşedi. Suyun buharı yükseldi ve ondan semavatı ayırdı. Nun, çalkan*dı, bunun üzerine yer de sarsıldı, dağlarla sağlamlaştırıldı, yere sebat verildi. O bakımdan dağlar Kıyamet gününe kadar yere karşı övünürler.
Bu rivayette ise, yerin yaratılışı (âyet-i kerimede) duman diye ifade edi*len su buharının yükselişinden önce sözkonusu edilmektedir. Ancak yine İbn Abbas'tan ve başkalarından gelen ilk rivayet daha uygundur. Çünkü yüce Al*lah şöyle buyurmaktadır: "Bundan sonra da yeri yayıp döşedi" (en-Naziat, 79/30.) Allah neyi nasıl yarattığını en iyi bilendir. Konu ile ilgili görüşler fark*lı farklı bize kadar gelmiştir. Ve bu konuda içtihada yer yoktur.
Ebu Nuaym'ın Ka'b el-Ahbar'dan naklettiğine göre İblis, bütün arzı sırtın*da taşıyan balığın içine doğru nüfuz etti, onun kalbine vesvese verdi, dedi ki: Ey Lûsiya, senin sırtında ne kadar ümmet, ne kadar ağaç, ne kadar can*lı hayvan, ne kadar insan, ne kadar dağ bulunduğunu biliyor musun? Eğer sen onları bir silkeleyecek olursan bunların hepsini sırtından bırakırsın. Bu*nun üzerine Lûsiya bunu yapmak istedi. Allah bir hayvan varetti ve bu onun burun deliğine girdi. Bundan dolayı Allah'a dua etti yalvardı ve bu hay*van burun deliğinden çıktı. Ka'b der ki: Nefsim elinde olana yemin ederim. Bu hayvan balığın önünde durmakta o ona öteki buna bakmaktadır. Eğer ba*lık böyle birşey yapmak isteyecek olursa tekrar o yere geri gider. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

7- Yaratıkların Aslı:


Bütün eşyanın asıl yaratıldıkları şey sudur. Çünkü İbn Mace'nin Sünen'in-de ve Ebu Hatim el-Büsti'nin Sahih Müsned'inde kaydettiğine göre, Ebu Hu-reyre şöyle demiştir: Ey Allah'ın Rasulü dedim, seni görünce nefsim hoş olur, gözüm aydın olur. Sen bana herşeyin haberini ver. Hz. Peygamber: "Herşey sudan yaratıldı." diye buyurdu. Ben: İşlediğim takdirde kendisi vasıtasıyla cen*nete girmeme sebep olacak birşeyi bana bildir, dedim. Şöyle buyurdu: "Ye*mek yedir, selamı yaygınlaşür, akrabalık bağlarını gözet, insanlar uyurken sen kalk (namaz kıl), esenlikle cennete girersin." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Ebu Hatim dedi ki: Ebu Hureyre: "Bana herşeyden haber ver" sözü ile: Su*dan yaratılmış her şeye dair haber ver, demek istemiştir. Bunun doğruluğu*na delil ise, -henüz yaratılmamış olsa dahi-: "herşeyi sudan yaratmıştır" şek*linde cevap vermesidir.
Said b. Cübeyr'in rivayetine göre İbn Abbas, Rasulullah (s.a)'ın şöyle bu*yurduğunu naklederdi: "Yüce Allah'ın ilk yarattığı şey kalemdir. Ona emir ver*di, o da olacak herşeyi yazdı." Aynı buyruk, Ubade b. es-Samit'den merfu ola*rak da rivayet edilmektedir. el-Beyhakî der ki: İlk yarattığı şeyden kastı -doğ*rusunu en iyi bilen Allah'tır ya- su, rüzgar ve Arştan sonra ilk yarattığı şey "kalemdir" şeklinde olmalıdır. Bu ise İmran b. Husayn'ın rivayet ettiği hadis*ten açıkça anlaşılan bir husustur. Kalemin yaratılmasından sonra ise gökle*ri ve yeri yaratmıştır.
Abdürrezzak b. Ömer b. Habib el-Mekki, Humeyd b. Kays el-A'rec'den, o Tavus'tan rivayetle dedi ki: Adamın biri Abdullah b. Amr b. el-As'a gelip: Yaratıklar neden yaratılmıştır? diye sordu, o da şöyle dedi: Sudan, aydınlık*tan, karanlıktan, rüzgar ve topraktan. Peki bunlar neden yaratıldı? Abdullah: Bilmiyorum, dedi. Tavus der ki: Daha sonra aynı adam Abdullah b. ez-Zü-beyr'e gitti, ona da aynı şeyleri sordu. O da Abdullah b. Amr'ın söyledikle*rinin benzerini söyledi. Bu sefer adam Abdullah b. Abbas'a gitti. Ona da ay*nı soruyu sorarak: Yaratıklar neden yaratıldı? diye sordu. Abdullah b. Abbas şöyle dedi: Sudan, aydınlıktan, karanlıktan, rüzgar ve topraktan. Adam yine: Peki bütün bunlar neden yaratıldı? diye sorunca Abdullah b. Abbas ona şu âyet-i kerimeyi okudu: "Göklerde ve yerde bulunanların hepsini kendi (rah-metOndera size müsahhar kılmıştır." (el-Casiye, 45/43) Bunun üzerine adam şöyle dedi: Böyle bir cevabı ancak Peygamber (s.a)'ın Ehl-i Beytinden olan bir adam verebilirdi.
el-Beyhakî der ki: (İbn Abbas) bununla herşeyin O'nun tarafından yara*tıldığını anlatmak istemiştir. Yani herşeyi O yaratmış, O yoktan varetmiş ve O icad etmiştir. Önce suyu yarattı. Veya suyu ve yaratmak istediği şeyleri ya*rattı. Bunları herhangi bir aslî madde veya malzemeden yaratmadığı gibi ön*ceden herhangi bir örneğe göre de yaratmış değildir. Daha sonra da suyu bi*lahare yaratılan şeylerin aslı kıldı. Yoktan vareden O'dur. Herşeyin yaratıcı*sı O'dur. O'ndan başka ilah yoktur. O'ndan başka yaratıcı yoktur. O her tür*lü eksiklikten münezzehtir, yücedir, azizdir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

8- Gökler:


"Onları yedi gök halinde düzenledi" buyruğunda yüce Allah, göklerin yedi tane olduğunu sözkonusu etmektedir. Kur'an-ı Kerim'de yerin sayısı ile ilgili olarak tevil ihtimali bulunmayan açıkça yerin sayısını belirten sadece yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Allah yedi göğü ve yerden de onlar gibisini ya*ratandır." (et-Talak, 65/12) Ancak bu buyruk hakkında da farklı görüşler var*dır. "Yerden onlar gibisi"nden kasıt sayıca gökler gibi demektir, denilmiştir. Çünkü, keyfiyet ve niteliklerin birbirlerinden farklı olduğu hem gözlem ile hem de konu ile ilgili gelen haberlerde ortadadır. O halde buradan kasıt, sa*yıca onlar gibi demektir. "Yerden de onlar gibi" buyruğundan kasıt, yani ka*balık ve sertlikleri itibariyle, oralarda bulunanlar itibariyle onlar gibi, demek olduğu da söylenmiştir.
Bir başka görüşe göre yerlerin sayısı yedi tanedir. Şu kadar var ki bunlar biribirlerinden ayrılmamışlardır. Bu görüş ed-Davudî'ye nisbet edilmiştir. Doğrusu birinci görüştür ve yerlerin de gökler gibi yedi tane olduğu şeklin*dedir. Müslim'in rivayetine göre Said b.Zeyd şöyle demiştir: Rasulullah (s.a)'ı şöyle buyururken dinledim: "Her kim haksızca yerden bir karış alacak olursa yedi (kat) arza kadar olan kısmı onun boynuna dolanır." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Hz. Aişe'den de bunun benzeri bir hadis rivayet edilmiştir, ancak o hadiste "dyl).... a ka*dar" yerine "(ı>*)den" ifadesi yer almaktadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Ebu Hureyre'den gelen rivayette ise şöyle denilmektedir: "Herhangi bir kimse hakkı olmayarak yerden bir karış alacak olursa, mutlaka yüce Allah -Kıyamet gününde- yedi (kat) arza kadar olan kısmını boynuna dolayacaktır." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Nesaî'nin rivayetine göre, Ebu Said el-Hudri, Rasulullah (s.a)'ın şöyle bu^. yurduğunu nakletmektedir: Musa (a.s) dedi ki: Rabbim, bana kendisini söy-j leyerek Seni anacağım ve kendisiyle sana dua edeceğim birşey öğret. Yüce' Allah buyurdu ki: "Ey Musa, la ilahe illellah" de. Hz.Musa dedi ki: Rabbim, Senin bütün kulların bunu söylüyor. O zaman yüce Allah şöyle buyurdu: "Sen la ilahe illallah" de. Yine Hz.Musa şöyle buyurdu: Senden başka hiçbir ilah yoktur, ancak ben bana özel birşey vermeni istiyorum. Yüce Allah şöyle bu*yurdu: "Ey Musa, eğer yedi gök ve Benden başka onlarda bulunanlar ve ye*di (kat) arz bir kefeye konsa la ilahe illallah da öteki kefeye konsa la ilahe illallah onlardan daha ağır basacaktır." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Tirmizi'nin rivayetine göre de Ebu Hureyre şöyle demiştir: Allah'ın pey*gamberi ve ashab-ı kiram birlikte otururlarken bir bulutun geldiğini görür*ler. Allah'ın peygamberi (salat ve selam ona) şöyle buyurdu: "Bunun ne ol*duğunu biliyor musunuz?" Ashab-ı kiram: Allah ve Rasulü daha iyi bilir de*yince Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Bu bulut, işte bunlar yerin sulayıcıla-rıdırlar. Allah, bu bulutu kendisine şükretmeyen, kendisine de dua etmeyen bir topluluğun bulunduğu yere sürükler. -Devamla Hz. Peygamber şöyle bu*yurdu-: Üstünüzde neyin olduğunu biliyor musunuz?" Hz. Peygamber şöy*le buyurdu: "Üstünüzdeki er-raki' (dünya seması)dır. Bu korunmuş bir tavan ve etrafı birleştirilmiş bir dalgadır. Daha sonra şöyle sordu: Sizinle bu sema arasındaki uzaklığın ne kadar olduğunu biliyor musunuz?" Ashab-ı kiram: Al*lah ve Rasulü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Sizinle bu sema arasında beşyüz yıllık bir mesafe vardır." Sonra şöyle sordu: "Bu*nun da üstünde ne olduğunu biliyor musunuz?" Ashab-ı kiram yine: Allah ve Rasulü daha iyi bilir dediler. Hz.Peygamber şöyle buyurdu: "Bunun üstün*de aralarında beşyüzer yıllık mesafe bulunan iki sema daha vardır." Hz. Pey*gamber bu şekildeki açıklamalarını yedi semaya kadar sürdürdü. Ve her iki sema arasındaki uzaklık gök ile yer arasındaki uzaklık kadardır. Hz. Peygam*ber daha sonra şöyle sordu: "Bunun da üstünde neyin olduğunu biliyor musunuz?" Onlar: Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Bunun da üstünde Arş vardır. Arş ile sema arasında ise her iki se*ma arasındaki uzaklık kadar vardır." Daha sonra şöyle buyurdu: "Peki altı*nızda ne olduğunu biliyor musunuz?" Ashab-ı kiram: Allah ve Rasulü daha iyi bilir dediler. Hz.Peygamber şöyle buyurdu: "Altında bulunan yerdir. Son*ra şöyle dedi: Bunun da altında neyin olduğunu biliyor musunuz?" Ashab-ı kiram: Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: Arzın altında diğer arz vardır ve ikisi arasında beşyüz yıllık bir mesafe var*dır." Hz. Peygamber bu şekilde yedi arz sayıncaya kadar sözlerine devam et*ti ve her iki arz arasındaki uzaklığın beşyüz yıllık olduğunu beyân buyurdu. "Muhammed'in canını elinde bulunduran Allah'a yemin ederim. Eğer sizler en aşağı arza doğru bir iple sarkıtılacak olursanız Allah'ın üzerine düşer" di*ye buyurduktan sonra Hz. Peygamber şu âyet-i kerimeyi okudu: "O, hem ilk*tir, hem âhirdir, hem zahirdir, hem de batındır. O, herşeyi en iyi bilindir." (el-Hadid, 57/3)
Ebu İsa (Tirmizi) der ki: Rasulullah(s.a)'ın bu âyet-i kerimeyi okuması onun (düşmek ile) Allah'ın ilmi, kudreti ve sultanı (O'nun egemenliği altında bu*lunan alanı) üzerine düşmesini kastettiğini göstermektedir. Yani, Allah'ın il*mi, kudreti ve sultanı her yerdedir. O Kitab-ı Kerim'inde kendi zatını nitelen*dirdiği şekilde Arşı üzerindedir. (Yine Tirmizi) dedi ki: Bu hadis garib bir ha*distir. el-Hasen (hadisin ravilerinden birisi), Ebu Hureyre'den hadis dinleme*miştir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Yerlerin sayısının yedi olduğuna dair rivayetler pek çoktur. Bizim kaydet*tiğimiz bu rivayetler bu konuda yeterlidir.
Ebu'd-Duha (ki adı Müslim'dir) İbn Abbas'tan rivayet etmektedir: "Allah yedi göğü ve yerden de onlar gibisini yaratandır." (et-Talak, 65/12) buyru*ğu hakkında dedi ki: Yedi arz yaratmıştır. Her birisinde sizin peygamberiniz gibi bir peygamber ve Âdem gibi bir Âdem, Nuh gibi bir Nuh, İbrahim gibi bir İbrahim ve İsa gibi bir İsa vardır. el-Beyhakî der ki: Bu rivayetin İbn Ab*bas'tan gelen senedi sahihtir. Ancak bu başından itibaren şâz bir rivayettir. Ebu'd-Duha'nın lehine buna dair bir delil bilmiyorum. Doğrusunu en iyi bi*len Allah'tır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.