6- Doğru Söyleme Şartı:
"Eğer doğru söyleyenler iseniz" buyruğu bir şart cümlesidir. Cevabı ise zikredilmemiştir, takdiri ise şöyledir: Eğer sizler Âdemoğullarının yeryüzün*de fesat çıkartacağı iddianızda doğru söyleyen kimseler iseniz siz, de bana (bu isimleri) bildiriniz. Bu açıklamayı el-Müberred yapmıştır. "Doğru söyleyen*ler iseniz" buyruğu bilenler iseniz, demektir. Bundan dolayı melekler için ictihad sözkonusu değildir. O bakımdan onlar da "Seni tenzih ederiz" diye cevap vermişlerdir. Bunu da en-Nekkaş naklederek şöyle demiştir: Eğer yü*ce Allah bu konuda verecekleri haberde doğru olmak şartını koşmamış olsay*dı şanı yüce Allah'ın yüz yıl süreyle ölü bıraktığı kimse için sözkonusu oldu*ğu gibi onlar için de ictihad caiz olurdu. Yüce Allah bu kişiye: "Ne kadar kal*dın?" (el-Bakara, 2/259) diye sormuş, ancak doğruyu isabet ettirmesi şartını koşmamıştı. O da cevap vermiş, fakat isabet etmemişti. Buna karşılık da her*hangi bir şekilde azarlanmamıştı. Bu açıkça anlaşılan bir husustur.
Taberi ve Ebu Ubeyd'in anlattıklanna göre müfessirlerden birisi yüce Allah'ın: "Eğer., iseniz" buyruğunun anlamı "... idiniz"diye açıklamıştır. Ancak Tabe*ri ve Ebu Ubeyd böyle bir açıklamanın yanlış olduğunu söylemişlerdir. buyruğu haber verin, bildirin demektir. Çünkü Arapçada "nebe"' haber demektir. Hemzeli olarak Nebi de burdan gelmektedir. Yü*ce Allah'ın izniyle buna dair açıklama ileride gelecektir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
7- Güç Yetirilemeyenin Teklifi (teklifu mâ lâ yutak):
Kimi ilim adamı şöyle demiştir: Bu şekilde haber vermek; güç yetirileme-yen birşeyin teklif edilebileceği sonucu çıkmaktadır. Çünkü yüce Allah on*ların bunları bilmediklerini biliyordu. Ancak tefsir alimlerinin muhakkikle*ri şöyle demişlerdir: Burada bu buyruk teklif kasdıyla verilmemiştir. Bundan kasıt sadece onların gerçeği görüp kabul etmeleri ve işin bilgisini Allah'a ha*vale etmeleridir. Güç yetirilemeyen şeyin teklifi olmuş mudur olmamış mı*dır hususuna dair açıklamalar yüce Allah'ın izniyle sûrenin sonunda gele*cektir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
32. Dediler ki: "Seni tenzih ederiz, senin bize öğrettiğinden başka birşey bilmeyiz. Gerçekten Sen Alimsin, Hakimsin."
Yüce Allah'ın: "Dediler ki: "Seni tenzih ederiz, Senin bize öğrettiğinden başka birşey bilmeyiz..." buyruğuna dair açıklamalarımızı üç başlık halin*de sunacağız:
1-Tesbih:
Seni tenzih ederiz": Yani gaybı senden başka bir kimsenin bil*mesinden yana seni tenzih ederiz.Bu meleklerin yüce Allah'ın: "Bunların isimlerini bana bildirin.." buyruğuna verdikleri cevabdır. Onlar yüce Allah'a kendilerine öğrettiğinden başka hiçbir şeyi bilemeyeceklerini ve - biz insan*lar arasında bilgisizlerin yaptıkları gibi - bilgileri olmadık şeyler üzerinde gö*rüş beyan etmediklerini belirterek cevap verdiler. "Senin bize öğrettiğin..." anlamındaki buyrukta yer alan burada anlamında olup "bize öğ*rettiğin şey..." demek olur. Masdar anlamını veren türden olup: "Senin bize öğretmenden başka..." anlamına gelmesi de mümkündür. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
2- Soruya Cevap Verme Adabı:
Herhangi bir husus hakkında bilgi edinmek üzere kendisine soru sorulan kimseye düşen, eğer cevabı bilmiyor ise, meleklere, peygamberlere ve fazi*letli ilim adamlarına uyarak: Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır ve ben bilmi*yorum, diye cevap vermektir. Şu kadar var ki doğru sözlü yüce Peygambe*rimiz ilim adamlarının ölümü ile ilmin de kaldırılacağını, geriye kendilerin*den fetva sorulacak ve görüşlerine göre fetva verecek cahil birtakım insan
lann kalacağım bunun sonucunda bunların da sapacağını, başkalarını da sap*tıracaklarını beyan buyurmuştur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Bu âyet-i kerimenin anlamı ile ilgili olarak Peygamber (s.a)'dan ashab-ı kiramdan, tabiin'den ve onlardan sonra gelenlerden rivayet edilen haberle*re gelince; el-Büstî, Sahih Müsned'inde İbn Ömer'den şunu rivayet etmek*tedir: Adamın birisi Rasulullah (s.a)'a: En kötü bölge hangisidir? diye sormuş, Hz. Peygaber: "Bilemiyorum, Cebrail'e soruncaya kadar (bana mühlet ver)" diye cevap verdi, Cebrail'e sordu. Hz.Cebrail de: Bilemiyorum, Mikâil'e so*runcaya kadar bana mühlet ver. Daha sonra Hz. Cebrail gelerek şöyle dedi: Bölgelerin en hayırlısı mescidler, en kötüsü ise pazarlardır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Hz. Ebu Bekir de ölen torununun mirasını isteyen nineye şu cevabı ver*di: Geri dön, ben istişare edip insanlara sorayım, durumu öğreneyim. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Hz. Ali de: Ne kadar da yürek soğutucudur (hayırlı bir iştir!) sözlerini üç defa tekrarlardı. Çevresinde bulunanlar: Neden söz ediyorsunuz ey mü'min-lerin emiri? diye sorunca Hz. Ali şu cevabı verdi: Kişiye bilmediği birşey hak*kında soru sorulur da o da doğrusunu en iyi bilen Allah'tır, diye cevap ver*mesi. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Adamın birisi, İbn Ömer'e bir mes'ele hakkında soru sorar, o da şu ceva*bı verir: Ben bunu bilmiyorum. Adam geri dönüp gidince İbn Ömer ona şöy*le der: İbn Ömer'in söylediği söz çok güzeldir. Ona bilmediği şey hakkında soru soruldu da o da: Ben bunu bilmiyorum, diye cevap verdi. Bunu Dari-mî Müsned'inde zikretmektedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Müslim'in Salıih'inde, Buhayye'nin sahibi Ebu Akil, Yahya b. el-Mütevek-kil'in şöyle dediği rivayet edilmektedir: Kasım b. Ubeydullah ile Yahya b. Sa-id'in yanında oturuyor idim. Yahya Kasım'a şöyle dedi: Muhammed'in baba*sı, senin gibi büyük bir kimseye bu dine dair bir husus hakkında soru soru*lur da senin bu hususta herhangi bir bilgin olmaz ve çıkar yol gösteremez-sen -veya: Bu konuda bir bilgin bulunmaz, bir çıkış yolu da gösteremezsen-bu çok çirkin bir iş olur. Bunun üzerine el-Kasım ona, neden böyle diyor*sun diye sorunca şu cevabı verir: Çünkü sen bir taraftan Ebu Bekir, diğer ta*raftan Ömer gibi iki hidâyet imamının oğlusun. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. el-Kasım ona şu cevabı verir: Allah'tan gelmiş olan buyrukları akledip kavramış bir kimse açısından bun*dan da daha çirkin olan iş bilgisizce birşey söylemem veya güvenilir (sika) olmayan birisinden rivayet derlememdir. Bunun üzerine Yahya susar ve ona cevap vermez. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Malik b. Enes de der ki: İbn Hürmüz'ü şöyle derken dinledim: İlim ada*mı olan bir kimsenin kendisi ile birlikte oturup kalkanlara kendisinden son*ra "bilmiyorum" demeyi miras bırakması gerekir ki bu, onların önünde asıl bir kaide olarak kalsın. Onlardan herhangi birisine bilmediği şey hakkında sorulacak olursa o da; bilmiyorum, desin.
el-Heysem b. Cemil der ki: Ben Malik b. Enes'e kırksekiz mes'ele hakkın*da soru sorulduğuna ve bunların otuz iki tanesi hakkında; bilmiyorum diye cevap verdiğine tanık oldum.
Derim ki: Ashab-ı kiram'dan tabiinden ve müslümanların fakihlerinden bu*na benzer rivayetler pek çoktur. Bunun aksi davranışlara iten ancak riyaset sevdası ve ilimde insaf sahibi olmamaktır. İbn Abdi'1-Berr der ki: İlmin bere*ketinden ve adabından birisi de ilimde insaf sahibi olmaktır. İnsaf sahibi ol*mayan bir kimse, ne kendisi birşey anlar, ne de başkasına birşey anlatabilir.
Yunus b. Abdi'1-A'la rivayetle dedi ki: İbn Vehb'i şöyle derken dinledim: Ben Malik b. Enes'in şöyle dediğini dinledim: Bizim çağımızda insaftan da*ha az hiçbir şey yoktur.
Derim ki: Bu İmam Malik'in zamanında böyle idiyse, fesadın yaygınlaş*tığı ve bayağılıkların çoğaldığı, ilmin, anlayıp kavramak için değil de başkan*lık için talep edildiği zamanımızda durum nasıldır? Günümüzde ilim, dünya*da üstünlük sağlamak, kalbe katılık veren, kinleri yerleştiren, tartışma ve mü*nazaralar ile akranlara galip gelmek için tahsil edilir birşey oldu. Bu tür mak*satlar ve davranışlar ise takvasızlığa ve yüce Allah'tan korkmayı terketmeye iter. Günümüzün bu durumları nerede, Ömer (r.a)'dan gelen şu rivayetin ifa*de ettiği gerçek nerede? Hz. Ömer dedi ki: Kadınlara vereceğiniz mehirler kırk ukiyeden fazla olmasın . İsterse Zu el-Asaba -yani Yezid b. el-Husayn el-Ha-risi'nın kızı olsun. Her kim bundan daha fazla mehir verecek olursa, bu faz*lalık beytü'l-mal'e konulacaktır. Kadınların bulunduğu taraftan uzunca boy*lu burnu bir parça basık bir kadın kalktı ve: Senin böyle bir şeye yetkin yok*tur, dedi. Hz. Ömer, o da nedenmiş? deyince kadın şu cevabı verdi: Çünkü yüce Allah: "Onlardan birisine yüklerle (mehir) vermiş olsanız bile ondan geri hiçbir şey almayın." (en-Nisa, 4/20) diye buyurmaktadır. Bunun üzeri*ne Hz. Ömer dedi ki: Bir kadın isabet etti, bir adam da yanıldı.
Veki', Ebu Ma'şer'den, o Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den şöyle dediği*ni rivayet etmektedir: Adamın birisi, Ali (r.a)'a bir mes'eleye dair soru sorar.
Hz. Ali de o hususta cevabını verince adam şöyle der: Durum böyle değil ey mü'minlerin emiri, aksine durum şöyle şöyle olmalıdır. Hz. Ali şu cevabı ve*rir: Evet sen isabet ettin ve ben hata ettim. Her bilenin üstünde daha iyi bir bilen vardır.
Ebu Muhammed Kasım b. Esbağ der ki: Doğu tarafına yolculuk yaptığım sırada Kayrevan'da konakladım. Bekr b. Hammad'dan Müsedded yoluyla ge*len hadisleri aldım. Daha sonra oradan Bağdat'a yolculuk yaptım. İnsanlar*la (alimlerle) karşılaştım. Geri döndüğümde tekrar Bekr b. Hammad'ın ya*nına gidip Müsedded yoluyla gelen hadisleri tamamlamak istedim. Günün bi*rinde ona Peygamber (s.a)'ın şu hadisini okudum: "Peygamber (s.a)'ın hu*zuruna Mudarlılardan çizgili elbiseleri yakalarından delerek giyinmiş kimseler geldi. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. O bana: Bu ifade böyle değil şeklindedir. Ben ona: Hayır buşeklindedir, dedim. Endülüs'te olsun Irak'ta olsun kime bu hadisi okudumsa böylece okudum. Bana şu ce*vabı verdi: Irak'a girmekle bize karşı çıkıyor ve öğünüyor musun? Veya bu*na benzer bir ifade kullandı. Daha sonra bana şöyle dedi: Kalk seninle bir*likte -mescidde bulunan bir hocayı göstererek- şu hocaya gidelim, dedi. Bu gibi şeyleri bilen birisidir. Onun yanına vardık ve bu hususta sorumuzu sor*duk. O da benim dediğim gibi buradaki ifade şeklindedir de*di. Bunlar kumaşları yararak giyen kimselerdi, yakaları ön taraflarına gelir idi. Burada sözü geçen kelimesi ise, kelimesinin çoğuludur. (Bu da bedevi Arapların sardıkları çizgili peştemal demektir). Bekr b. Ham-mad burnunu yakalayarak: Burnum hakkın önünde yere sürtülmüştür. Bur*num hakkın önünde yere sürtülmüştür, dedi ve gitti.
Yezid b. el-Velid b. Abdülmelik'in şu beyitleri ne kadar güzeldir:
"Bir mecliste konuşacak olur isem Konuşmamın varacağı nokta bilgimin son noktasıdır Ben bildiğimi aşarak başka şeyler söylemem Bilgim sona erdiği yerde de susarım." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
3- Subhaneke, Alim ve Hakîm:
"Subhane" kelimesi Halil ve Sibeveyh'e göre masdar olarak mansuptur. Seni şanına layık bir şekilde teşbih ederiz, demektir. el-Kisaî'nin açıklama*sına göre ise bu izafet yapılmış bir nida olduğu için mansuptur.
"Alîm": Bilinen şeylere dair mübalağalı bilgi sahibi olduğunu ifade eder. Şanı yüce Allah'ın yaratıkları hakkındaki sonsuz bilgisini anlatmaktadır.
"Hakîm"in anlamı hükmeden demektir. Kelimenin bu şekli, mübalağa ifa*de etmek içindir. Bunun herşeyi muhkem ve sağlam kılan anlamına geldiği de söylenmiştir.
Buna göre "Hakîm" yüce Allah'ın fiilî sıfatlanndandır. Nasılki (işittirici an*lamına gelenmüsmi' kelimesi semî' şekline ve (acı veren can yakan anla*mına gelen
mü'lim kelimesi elîm şekline dönüştürülmüş ise burada da (sağ*lam yapan anlamına gelen) muhkim kelimesi hakîm'e dönüştürülmüştür. Bu açıklamalar İbnu'l-Enbârî'ye aittir.
Kimisine göre de "hakîm" bozuluşu engelleyen anlamındadır. Bundan do*layı maksada aykırı yürüyüp gitmekten atı engellediğinden dolayı geme "hakemetü'l-licam" adı verilmiştir. Cerir der ki:
"Ey Hanife oğulları, ayak takımlarınızı iyi gemleyiniz Çünkü ben size karşı gazaplanmaktan korkuyorum."
Cerir ayak takımlarınızı kötülük yapmaktan engelleyiniz, demek iste*mektedir. Züheyr de der ki:
"Atları süren kişi toynakları aşılıncaya kadar alıp götürür,
Deriden ve kendirlerden onlara gemler yapılmıştır. "
Araplar belli bir işi yapmaktan engellenmesini kastetmek üzere; yetimi şu şu işlerden ihkam et (alıkoy) derler.
"Muhkem sûre" ise, her türlü değişikliklerden ve değiştirmelerden korun*muş, ona ait olmayan bir şeyin kedisine eklenmesi, ondan olmayan bir şe*yin de ona ilave edilmesi önlenmiş sûre demektir.
Hikmet de buradan gelmektedir. Çünkü hikmet, kişiyi cahillikten alıko-yar. Birşeyi sağlam yapıp da isteğinin dışına çıkmasını önlediği vakit, "o şe*yi muhkem yaptı" denilir. "Hakîm" ise, mübalağa ifade eder. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
33. "Ey Âdem, onlara isimlerini haber ver" diye buyurdu. O da on*lara isimlerini haber verdi. (Allah) buyurdu ki: "Size demedim mi ki gerçekten Ben göklerin ve yerin gizliliklerini de bilirim, açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilirim?"
Yüce Allah'ın bu buyruğuna dair açıklamalarımızı beş başlık halinde su*nacağız:


Teşekkur:
Beğeni: 


müsmi' kelimesi semî' şekline ve (acı veren can yakan anla*mına gelen

Yer imleri