Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 4/5 ÝlkÝlk 12345 SonSon
41 sonuçtan 31 ile 40 arasý

Konu: Bakara Suresi Hakkýnda Herþey

  1. #31

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    3- Yeryüzündeki Halife:


    "Muhakkak Ben yeryüzünde bir halife yaratacaðým" buyruðunda yer alan kýlan," kelimesinin anlamý, yaratýcý (yaratan) anlamýndadýr. Bunu Taberî, Ebu Ravk'tan nakletmektedir. Diðer taraftan bu kelimenin bir tek mePule geçiþli olmasý da bunu gerektirmektedir. Buna dair açýklama daha ön*ce yapýlmýþtýr. Burada sözü geçen "arz" (yeryüzü)den kastýn, Mekke olduðu söylenmiþtir. Ýbn Sâbit'ýn Peygamber (s.a)'dan þöyle dediði rivayet edilmek*tedir: "Yeryüzü Mekke'den döþenmeye baþlanmýþtýr." Ýþte Mekke'ye (þehirle*rin anasý anlamýna gelen) "Ummu'1-Kura" bundan dolayý verilmiþtir. - (Ýbn Sa*bit) der ki: "Nuh, Hud, Salih ve Þuayb (hepsine selam olsun)'ýn kabirleri zem*zem, rükün (Hacer-i Esved'in rüknü) ile Makam-ý Ýbrahim arasýndadýr. " Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    "Halife" kelimesi fail anlamýndadýr. Yani kendisinden önce yeryüzünde bu*lunan meleklerin yerine geçen veya yine -rivayet edilenlere göre- kendisin*den önce meleklerin dýþýnda bulunanlarýn yerine geçen demektir. "Halife" ke*limesinin mef ul anlamýnda olmasý da mümkündür. Yani halef olarak býraký*lan demek olur. Nitekim "kesilen hayvan" anlamýna (ayný vezinde): Zebiha da denilmektedir.
    Sonradan gelen kimse eðer salihlerden ise: "Halef denilir. Eðer salih kim*selerden deðilse "half denilir. Bu da bilinen bir husustur. Buna dair fazla açýk*lamalar yüce Allah'ýn izniyle el-A'raf sûresinde (7/169- tefsirinde) gelecektir.
    "Halife" kelimesi çoðunluðun kýraatiyle "f" harfi iledir (yani halife þeklin*dedir). Ancak Zeyd b. Ali'den rivayet edildiðine göre o bu kelimeyi kaf har*fiyle "Halika: yaratýk" þeklinde okumuþtur.
    . Burada sözü geçen "Halife" kelimesi ile kastedilen -Ýbn Mes'ud, Ýbn Ab-bas ve bütün tefsir ve te'vil alimlerinin görüþüne göre- Âdem aleyhisselam-dýr. O hüküm ve emirlerini yerine getirmek hususunda Allah'ýn halifesidir. Çünkü Ebu Zerr'in hadisinde belirtildiði gibi Allah'ýn yeryüzüne gönderdiði ilk peygamber odur. Ebu Zerr der ki: Ey Allah'ýn Rasulü, o gönderilmiþ bir peygamber miydi? diye sordum. O da: "Evet" diye buyurdu... Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Yeryüzünde hiçbir kimse olmadýðý halde o kime peygamber olarak gön*derildi diye sorulacak olursa; o soyundan gelen çocuklarýna peygamber olarak gönderilmiþtir, denilir. Hz. Âdem'in çocuklarý her bir batýnda biri er*kek biri diþi olmak üzere yirmi batýnda kýrk çocuk idi. Ve kalabalýklaþýnca-ya kadar nesilleri artýp durdu. Nitekim yüce Allah þöyle buyurmaktadýr: "Sizi tek bir candan yaratan, ondan da eþini var eden, her ikisinden bir çok erkekler ve kadýnlar türeten Rabbinizden sakýnýn." (en-Nisa, 4/1)
    Yüce Allah onlara meytenin (leþin), kanýn ve domuz etinin haram oldu*ðu hükmünü indirmiþtir. Hz. Âdem, Tevrat ehlinin (yalýudilerin) zikrettiðine göre 930 yýl yaþamýþtýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Vehb b. Munebbih'ten ise onun bin yýl yaþadýðý*na dair rivayet gelmiþtir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    4- Halife Tayini:


    Bu âyet-i kerime ümmetin sözbirliðinin gerçekleþtirilmesi ve kendsi va*sýtasýyla halifenin hükümlerini uygulamaya konulacaðý , sözünün dinlenilip emrine itaat edilen bir imamýn, bir halifenin baþa geçirilmesi gereði hususun*da asýl delillerden birisidir. Böyle birisinin tayin edilmesinin gereði hususun*da ümmet ve imamlar arasýnda bir görüþ ayrýlýðý yoktur. Bunun tek istisna*sý, þeriate karþý saðýr olan (ve saðýr anlamýna gelen) el-A'sam unvanlý Mu'te-zileye mensup ilim adamlarýndan olan Ebu Bekr el-Asam'dan gelen rivayet*tir. Onun görüþünü kabul edip benimseyen ve izinden gidenlerin hepsinin durumu da böyledir. el-Asam der ki: Halife tayini dinde vacip deðildir. An*cak böyle birþey uygundur. Ümmet eðer, haclarýný eda eder, cihadlarýný ye*rine getirir, kendi aralarýnda adaletle hareket eder, kendiliklerinden üzerle*rindeki haklan ifa eder, ganimetleri, fey'i ve zekâtlarý hak sahiplerine pay*laþtýrýr, gereken kimselere hadleri uygularlarsa bu kadarý onlar için yeterli*dir ve bütün bu iþleri yerine getirmekten sorumlu olan bir imam (devlet baþ*kaný) tayin etmeleri gerekmez. Ancak bizim delilimiz ise (açýklamasýný yap*týðýmýz) yüce Allah'ýn: "Muhakkak Ben yeryüzünde bir halife yaratacaðým" buyruðu ile baþka yerlerde yer alan þu âyet-i kerimelerdir: "Ey Davud, Biz seni yeryüzünde halife kýldýk..." (Sa'd, 38/26); "Sizden iman edip salih amel iþleyenlere Allah onlarý yeryüzünde mutlaka halife yapmayý va'detti." (en-Nur, 24/55) Yani onlarýn arasýndan halife kimseler yaratacaðýný va'detti. Ve buna benzer baþka birçok âyet-i kerime.
    Ashab-ý kiram, kimin halifelik makamýna tayin edileceði hususunda, Be*ni Saide Sakifesinde Muhacirler ile Ensar arasýndaki görüþ ayrýlýðýndan son*ra Ebu Bekr es-Sýddîk'i icma ile halife seçmiþlerdir. Bu görüþ ayrýlýðý esna*sýnda ensar þöyle demiþti: Bizden bir emir olsun, sizden bir emir olsun. An*cak Ebu Bekir, Ömer ve diðer muhacirler onlarýn bu görüþlerini reddedip on*lara þöyle demiþlerdi: Araplar ancak þu Kureyþlilere itaat edip boyun eðer*ler. Diðer taraftan bu hususa dair haberi rivayet edip hatýrlatmýþlardý. Bunun üzerine Ensar, görüþlerinden vazgeçtiler ve Kureyþ'e itaat ettiler.
    Eðer imamet Kureyþlilerden olsun veya olmasýn vacip (tayini farz) bir emir olmasaydý, bu konuda Ensar ile Muhacirler arasýnda böyle bir tartýþma ve konuþmanýn uygunluðundan sözedilemezdi. Onlardan birisinin þöyle demesi ge*rekirdi: Bu imamet, ister Kureyþlilerden olsun ister baþkalarýndan olsun ye*rine getirilmesi gereken bir görev deðildir. Sizin bu konudaki anlaþmazlýðý*nýzýn açýklanabilir bir tarafý yoktur ve farz olmayan birþey hakkýnda da tar*týþmanýn faydasý yoktur.
    Diðer taraftan Ebû Bekr es-Sýddîk (r.a), vefatý esnasýnda yerine imam ola*rak geçmek üzere Ömer'i tavsiye etmiþti. Hiçbir kimse Hz. Ebu Bekir'e, bu sizin için de bizim için de farz olan birþey deðildir, dememiþtir. Ýþte bütün bunlar imametin (veya halife tayininin) vacip olduðunu ve müslümanlarýn iþ*lerinin rayýna oturmasýný saðlayan dinin rükünlerinden bir rükün olduðunu göstermektedir. Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun.
    Rafýzîler der ki: Halifenin tayin edilmesi aklen vaciptir. Bu konudaki sem'i deliller (Kitap ve Sünnet'in delilleri) aklýn gerekli gördüðü bu hükmü pekiþtirmek için varid olmuþtur. Ancak imamýn kim olduðunun bilinmesi ise akýl ile deðil, sem' ile (nakil yoluyla) idrak edilebilir. Böyle bir iddia ise tu*tarsýzdýr. Çünkü akýl tek baþýna ne birþeyi vacip kýlabilir, ne de yasaklayabi*lir, ne birþeyin çirkin olduðunu söyleyebilir, ne de güzel olduðuna hüküm verebilir. Durum böyle olduðuna göre imametin akýl tarafýndan deðil þeriat tarafýndan vacip olduðu sabit olur. Bu ise apaçýk bir gerçektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    5- Halife'nin Belirlenme Yolu:


    Ýmam tayin etmenin vacip olduðu nakil yoluyla sabit olduðu kabul edil*mekle birlikte denilseki: Bize söyleyiniz, Rasulullah(s.a) tarafýndan nas yo*luyla imamýn tayin edilmesi þeklinde imam tespiti nakil ile mi vacip olur yok*sa ehl-i hal ve'l akd'ýn onu seçmesi ile mi olur, yoksa imamet þartlarýný tam anlamýyla taþýmakla beraber kendisinin imamlýðýnýn kabul edilmesi isteme*siyle mi olur?
    Bu sorunun cevabý þudur: Ýnsanlarýn bu hususta farklý görüþleri vardýr. Ýma-miye ve baþka mezheplerin görüþüne göre imamýn tanýnmasýný saðlayan þey, Rasulullah (s.a)'dan gelen nassdýr. Seçimin bu konuda herhangi bir müdaha*lesi sözkonusu deðildir.
    Bize göre ise, durum þöyledir: Gerekli incelemeyi yapmak, imamý tanýma*nýn yolu olduðu gibi, ictihad ehlinin icmaý da ayný þekilde onu tanýmanýn bir yoludur. Onu tanýmanýn nasstan baþka bir yolu yoktur, diyen bu kimseler ise, bu konudaki aslî delillerine dayanýrlar. Onlar derler ki, kýyas, re'y ve ictihad batýldýr. Bu yolla hiçbir þey bilinmez. Bunlar asýl olarak da ferî hüküm ola*rak da kýyasý geçersiz kabul ederler. Ancak bu konuda üç ayrý fýrkaya ay*rýlmýþlardýr: Bir grup Hz. Ebu Bekir'in nass ile halife tayin edildiðini iddia et*mektedir. Bir diðer grup Hz. Abbas'ýn nass ile halife tayin edildiðini iddia etmektedir. Üçüncü bir grup ise Ali b. Ebi Talib'in nass ile tayin edildiðini iddia etmektedir (Allah üçünden de razý olsun). Muayyen bir imamýn Hz. Peygamber tarafýndan nass ile tayin edilmediðini, böyle bir nassýn bulunma*dýðýný gösteren delil þudur: Þayet Hz. Peygamber ümmete muayyen olarak itaat etmeyi, onu býrakýp baþkasýnýn itaatine girmeye fýrsat ve imkan tanýma*yacak, caiz kýlmayacak þekilde tesbit etmiþ olsaydý, elbette ki bu bilinirdi. Çün*kü muayyen olmayan bir kimse hakkýnda ümmetin tümünün Allah'ýn emri*ne itaat etmekle mükellef tutulmasýna imkan yoktur. Böyle olmadýkça on*larýn bu tür bir mükellefiyeti bilmeleri de mümkün deðildir. Böyle birþey ol*saydý bilinmesi gerektiðine göre, sözü geçen bu bilginin ya aklî deliller ve*ya haber yoluyla gelen deliller yoluyla bilinmesi sözkonusu olurdu. Muay*yen bir kimsenin imamlýðýnýn sübûtuna delalet eden aklî herhangi bir gerek*çe ve delil yoktur. Ayný þekilde Hz. Peygamber'den gelen haberler arasýnda da muayyen bir imamýn sübûtuna dair birbilgiyi gerektiren birþey de yoktur. Çünkü sözü geçen bu haberin ya zorunlu (kesin) ya da istidlâlen bilgi sa*hibi olmayý gerektiren bir tevatür olmasý veya ahad bir haber olmasý sözko-nusudur.
    Zarurî (kesin) veya delaleten bilgiyi gerektiren tevatür yoluyla bu habe*rin gelmesi mümkün deðildir. Çünkü böyle olsaydý, her bir mükellefin bu muayyen kiþiye itaatin vücubunu ve bunun kendisi tarafýndan bilinmesi gereken Allah'ýn dininin bir hükmü olduðunu bilmekle mükellef olduðunu bilmesi gerekirdi. Nitekim her bir mükellef kendisi tarafýndan yerine getiril*mesi gereken Allah'ýn dininin bir hükmü olarak beþ vakit namazý, ramazan orucunu, Beytullahý hacccetmeyi ve benzeri hükümleri bilip kabul etmek*tedir. Hiçbir kimse böyle bir þeyi (muayyen kiþinin imam oluþunu) kendili*ðinden zarurî (kesin) olarak bilmemektedir. Dolayýsýyla böyle bir iddia ba*týl olur. Ayný þekilde bu muayyen kiþinin imamlýðýnýn ahad haberlerle bilin*diði iddiasý da batýl olmaktadýr (çürütülmektedir); çünkü bu gibi haberlerle (kat'i) bilginin vukuuna imkan yoktur.
    Yine eðer hangi þekilde olursa olsun bir imamýn hakkýnda nassýn nakli*ne baþvurmak gerekli ise, o takdirde Ebu Bekir ve Abbas'ýn (Allah ikisinden de razý olsun) imametinide kabul etmek icab eder. Çünkü bunlardan her bi*risinin imametine dair açýk naslar nakleden bir grup taraftarý vardýr. Ayný an*da -ileride açýklanacaðý üzere- üç ayrý kiþinin nass ile imamlýðýný sabit ka*bul etmek sözkonusu olamayacaðýna göre tek kiþi için de durum böyledir. Çünkü fýrkalardan herhangi birisinin ötekine göre -bu açýdan- tercih edilir bir tarafý yoktur. Bu sonuca ulaþtýran yol bulunmadýðýna, nassýn sabit olmasý söz*konusu olmadýðýna göre, imamlýk seçim ve ictihad ile sabit olur, demektir.
    Delilleri alabildiðine zorlayan bir kimse ortaya çýkýp konu ile ilgili teva*türün bulunduðunu ve nassýn bu konuda zorunlu bilgiyi gerektirdiðini ileri sürecek olursa, hemen bunlara karþý Hz. Ebu Bekir'e dair nassýn varlýðý, ayrica bu konuda toplam olarak nass seviyesine çýkan haberlerin sözkonusu edi*lerek iddialarýnýn zýttý olan bir iddia ile karþýlýk verilmesi gerekir. Diðer ta*raftan, Ýmamiye dýþýnda olup bu konuda nassýn bulunmadýðýný kabul eden*lerin bulunduðunda þüphe yoktur. Hatta çoðunluk ve büyük kalabalýk bun*lardýr. Zorunlu bir bilgi (zaruri ve kesin bilgüyi reddetmek hususunda ise, Ýmamiyye'ye muhalefet edenlerin toplam sayýlarýnýn onda birinden daha az sayýdaki kimseler dahi görüþ birliði etmezler. Eðer bu konuda zorunlu bil*giyi reddetmek mümkün olabilseydi bir kýsmýn ortaya çýkýp Baðdat'ý, Uzak Çin'i ve buna benzer baþka yerleri inkâr etmesi de caiz olurdu. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    6- Hz. Ali'nin Ýmameti'ne Dair Nass:


    Ali (r.a)'ýn imametine dair nassýn varlýðýný delil gösteren ve ümmetin bu nassý inkâr edip irtidat ettiðini, inat yoluyla Allah'ýn Rasulü'nün emrine mu*halefet ettiðini söyleyen Ýmamiye'nin ileri sürdüðü -ve reddedilen- birtakým hadis-i þerifler vardýr. Bunlardan birisi Hz. Peygamber'in þu sözüdür: "Ben kimin mevlasý isem, Ali de onun mevlasýdýr. Allah'ým, onu veli edineni sen de veli edin, ona düþmanlýk edene sen de düþman ol." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Ýmamiye der ki: Mevla sözlük kelimesi itibariyle evla (öncelikli) anlamýndadýr. Hz. Peygam*ber -fa-i takib'i kullanarak- "Ali de onun mevlasýdýr" dediðine göre "mevla" kelimesi ile Hz. Ali'nin daha bir hak sahibi ve daha öncelikli olduðu anlaþýl*maktadýr. Dolayýsýyla Hz. Peygamberin bu ifadesiyle imameti kastetmiþ ol*masý ve ona itaatin farz olduðunu belirtmesi sözkonusudur. Diðer bir delil ise, Hz. Peygamber'in Hz. Ali'ye: "Senin bana karþý olan durumun, Ha*run'un Musa'ya karþý olan durumu gibidir. Þu kadar var ki benden sonra pey*gamber yoktur." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. hadis-i þerifi de vardýr. Derler ki: Hz. Harun'un konumu bilinen bir konumdur. O da peygamberlikte Hz. Musa'ya ortak olmaktýr. An*cak Hz. Ali için böyle birþey sözkonusu deðildir. Diðer taraftan Hz. Harun, Hz. Musa'nýn kardeþi idi. Ancak Hz. Ali hakkýnda böyle birþey sözkonusu de*ðildir. Hz. Ali bir halife idi. Buna göre bu hadis-i þeriften kastýn halifelik ol*duðu anlaþýlmaktadýr...
    Ýmamiye buna benzer baþka bir takým deliller daha göstermektedir ki yü*ce Allah'ýn izniyle bu kitapta yeri geldikçe bunlar sözkonusu edilecektir.
    Birinci hadise dair cevap: Bu hadis mütevatir deðildir. Hatta sýhhati hu*susunda da farklý görüþler vardýr. Ebu Davud es-Sicistanî, Ebu Hakim er-Ra-zi bu hadisi tenkid etmiþ ve Peygamber (s.a)'ýn þu buyruðunu hadisin batýl olduðuna delil göstermiþtir: "Muzeyne, Cuheyne, Gifar ve Eslemliler, bütün insanlar arasýnda benim mevlalarýmdýr. Bunlarýn Allah ve Rasulünden baþka mevlalarý yoktur." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Ýmamiye'nin bu hadisine cevap verenler derler ki: Eðer Hz. Peygamber: "Ben kimin mevlasý isem Ali de onun mevlasýdýr" de*miþ olsaydý, bu iki haberden birisinin yalan olmasý gerekirdi.
    Ýkinci cevap: Bu haber sika bir kimsenin sika bir kimseden rivayet ettiði sahih bir haber olsa dahi Hz. Ali'nin imametine delalet eden bir ifade taþý*mamaktadýr. Bu sadece Hz. Ali'nin faziletine delildir. Çünkü "mevla" kelime*si, "veli (dost)" anlamýndadýr. Bu takdirde hadis-i þerifin anlamý: Ben kimin velisi isem Ali de onun velisidir, þeklinde olur. "Muhakkak ki Allah onun mev*lasýdýr. " (et-Tahrim, 66/4) diye buyurulmaktadýr. Onun velisidir, demektir.
    Diðer taraftan bu haber ile anlatýlmak istenen insanlarýn Hz. Ali'nin dýþý*nýn da içi gibi olduðunu bilmeleridir. Bu ise Hz. Ali için büyük faziletin bir ifadesidir.
    Üçüncü cevap: Bu haberin bir vürud sebebi vardýr. O da þudur. Usame ile Ali (Allah ikisinden de razý olsun) arasýnda bir tartýþma çýkar. Hz. Ali Hz. Usa-me'ye: Sen benim mevlamsýn der. Ancak Üsame: Ben senin mevlan deðilim, ben Rasulullah (s.a)'ýn mevlasýyým, cevabýný verir. Durumu Peygamber (s.a)'a nakledince Hz. Peygamber þöyle buyurur: "Ben kimin mevlasý isem Ali de onun mevlasýdýr."
    Dördüncü cevap: Ali (r.a)nin ifk olayýnda Âiþe (r.anhâ) hakkýnda Peygam*ber (s.a)'a: Ondan baþka kadýn pek çoktur, demesi Hz. Âiþe'ye aðýr gelmiþ*ti. Bu bakýmdan Hz. Ali'yi tenkid edecek bir fýrsat ellerine geçirdiler, Hz. Ali'yi tenkid etmeye koyuldular ve ondan beri olduklarýný açýða vurmaya baþladý*lar. Bunun üzerine Peygamber (s.a) de onlarýn bu konudaki sözlerini reddet*mek üzere sözü geçen ifadeleri kullanmýþtýr. Böylelikle onlarýn daha önce ileri sürdükleri Hz. Ali'den uzak kalma ve onu tenkid etme þeklindeki iddi*alarýný yalanlamýþ oldu. Bundan dolayý ashab-ý kiramdan bir grubun: Bizler Rasulullah(s.a)'ýn dönemindeki münafýklarý ancak onlarýn Hz. Ali'ye duyduk*larý kinlerinden tanýyabilirdik, dedikleri rivayet edilmektedir.
    Ýkinci hadise gelince; Peygamber (s.a)'ýn Hz. Harun'un Hz. Musa'ya kar*þý durumu ile Hz. Musa'dan sonra Hz. Harun'un halifeliðini kastetmediði hu*susunda görüþ birliði vardýr. Yine ayný þekilde Hz. Harun'un Hz. Musa'dan önce vefat ettiðinde de görüþ birliði vardýr. -Bu iki peygamberin vefatý ile il*gili açýklamalar Maide sûresinde gelecektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Ayrýca Hz. Harun, Hz. Musa'dan sonra halife olmamýþtýr. Hz. Musa'dan sonraki halife Yûþa' b. Nûn idi. Eðer Hz. Peygamber: "Senin bana karþý durumun Harun'un Musa'ya karþý olan du*rumu gibidir" sözleriyle halifeliði kastetmiþ olsaydý: "Senin bana karþý duru*mun Yûþa'ýn Musa'ya karþý olan durumu gibidir" demeliydi. Hz. Peygamber böyle söylemediðine göre bu, onun böyle birþeyi kastetmediðini göstermek*tedir. Aksine Hz. Peygamber: "Ben hayatta olduðum sürece seni - aile hal*kýmýn yanýnda bulunmadýðým takdirde- aile halkýma benim yerime halife ta*yin ettim," demek istemiþtir. Nitekim Hz. Mûsâ, yüce Rabbi ile münacaat için Tûrusina'ya çýkýp gittiðinde Hz. Hârûn onun yerine kavmi üzerindeki hali*fesi olmuþtu.
    Þöyle de denilmiþtir: Bu hadisin bir söyleniþ sebebi vardýr: Peygamber (s.a) Tebuk gazvesine çýkýnca Hz. Ali'yi Medine'de aile halkýna ve kavmine ken*disinin yerine halife tayin eder. Ancak münafýklar bunu dillerine dolayýp if-sad edici þayialar yaymaya ve þöyle demeye koyuldular: Peygamber Ali'ye olan buðzu dolayýsýyla ve ondan uzak kalmak istediðinden dolayý geriye bý*raktý. Bunun üzerine Hz. Ali Medine'den çýkar ve Peygamber (s.a)'e yetiþip þöyle der: Münafýklar þöyle þöyle demeye baþladýlar. Hz. Peygamber þöyle bu*yurur: "Yalan söylemiþlerdir. Ben aksine seni Musa'nýn Harun'u yerine hali*fe býraktýðý gibi yerime halife býraktým." dedikten sonra þunlarý da ekler: "Ha*run'un Musa'ya karþý konumu ne ise sen de bana karþý ayný konumda olma*ya razý deðil misin?" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Hz. Peygamber'in, onlarýn iddialarýna göre bu sözleriyle Hz. Ali'yi halife tayin etmeyi murad ettiði sabit ise, o takdirde bu fazilette baþkasý da Hz. Ali ile ortak demektir. Çünkü Peygamber (s.a) çýktýðý gazalarýn her birisinde as*habýndan birisini yerine tayin etmiþtir. Bunlar arasýnda Ýbn Umm Mektum, Mu-hammed b. Mesleme ve baþka sahabiler de vardýr. Üstelik bu haberin ravi-si, (ashab-ý kiram arasýndan) yalnýzca Sa'd b. Ebi Vakkas'týr ve bu da ahad bir haberdir. Buna karþýlýk Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer lehine ondan daha ön*celikle kabul edilmesi gereken rivayetler de gelmiþtir. Peygamber (s.a)'ýn Mu-az b. Cebel'i Yemen'e gönderdiði vakit ona þöyle dediði rivayet edilmiþtir: Ni*ye Ebu Bekir ile Ömer'i göndermiyorsun? Hz. Peygamber þu cevabý verir: "Be*nim onlara ihtiyacým vardýr. Benim onlara ihtiyacým vardýr. Onlarsýz olamam. Çünkü onlarýn bana karþý olan konumlan baþtaki kulak ve göz gibidir." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Yine Hz.Pegamber þöyle buyurmuþtur: "Onlar yeryüzü halký arasýnda benim vezirlerimdir." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Yine Hz. Peygamber'in þöyle buyurduðu rivayet edilmek*tedir: "Ebu Bekir ve Ömer'in konumu Musa'ya karþý Harun'un konumu gi*bidir." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bu haber herhangi bir sebebe baðlý olmaksýzýn (ibtidaen) varid ol*duðu halde Hz. Ali'nin durumunu anlatan haber bir sebebe baðlý olarak va*rid olmuþtur. Dolayýsýyla Hz. Ebu Bekir'in imamette Hz. Ali'ye öncelikli ol*masý gerekir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  2. #32

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    7- Halife'nin Baþa Geçme Yolu:


    Ýmamýn hangi yolla imam olacaðý hususunda farklý görüþler vardýr. Bunun üç yolu vardýr:
    Birincisi nasstýr. Bu hususa dair görüþ ayrýlýklarýna az önce deðinilmiþ*ti. Bu görüþü ayný þekilde Hanbelîler ve hadis ashabýndan bir grup ile Ha-san-ý Basrî, Abdulvahid'in kýzkardeþinin oðlu Bekr ve onun görüþünü kabul edenler ile bir grup Haricî ileri sürmüþtür.
    Ýkinci görüþ, Peygamber (s.a) iþaret yoluyla Hz. Ebu Bekir'in halifeliðine dair nassta bulunmuþ, Hz. Ebu Bekir de Hz. Ömer'in halifeliðine dair nass-ta bulunmuþtur. Eðer Hz. Ebu Bekir'in yaptýðý gibi kendisinden sonraki ha*lifeyi nas ile tesbit eden kiþi muayyen bir kimseyi belirtirse veya Hz. Ömer'in yaptýðý þekilde bir grubun ismini tesbit ederse -ki bu da ikinci yol*dur- o takdirde aralarýndan muayyen bir kimseyi seçme hususunda onlara serbestlik verilmiþ olur. Nitekim -Osman b. Affan (r.a)'ýn tayini hususunda-ashab-ý kiramýn yaptýðý budur.
    Üçüncü yol ise, ehl-i hal ve'1-akd'ýn icmaldir. Þöyle ki müslüman belde*lerden herhangi birisinde bulunan müslüman cemaatin imamý vefat eder ve onlarýn imamlarý yoksa, vefat eden bu imam baþkasýný da halife tayin etme*miþ ise, imamýn bulunduðu o þehir ve belde halký kendilerine bir imam ta*yin edip onun imam olmasý üzerinde icma edip onun imamlýðýný kabul et*seler, diðer müslüman beldelerinde bulunan sair müslümanlarýn da sözü ge*çen bu imamýn itaati altýna girmeleri gerekir. Ancak bu imamýn açýktan açý*ða fasýkhk iþlememesi, fesatta bulunmamasý gerekir. Çünkü bu, kabul edil*mesi gereken ve kendilerini de kuþatan bir davettir. Herhangi bir kimsenin böyle bir daveti kabul etmemek þeklinde geri kalmaya imkaný yoktur. Çün*kü iki ayrý imamýn tayin edilmesinde sözbirliði ortadan kalkar, insanlarýn ara*sýndaki iliþkiler bozulur. Rasulullah (s.a) ise þöyle buyurmuþtur: "Üç þey var*dýr ki hiçbir mü'minin kalbinde bu konuda herhangi bir hile ve münafýklýk yer almaz: Amelin yalnýzca Allah için ihlasla yapýlmasý, cemaate baðlý kalmak ve yöneticilere samimi öðüt vermek (ve baðlýlýk). Çünkü bunlarýn arkasýn*da müslümanlarýn daveti kuþatýcýdýr." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    8- Tek Kiþinin Bey'ati ile Ýmam Olunur mu?


    Hal ve akd ehlinden bir tek kiþi eðer imamet akdinde bulunacak olursa bu -bazýlarýnýn görüþlerine aykýrý olarak- sabit olur ve baþkasýnýn da bunu ye*rine getirmesi gerekir. Çünkü bazýsý: Ýmamet akdi ancak hal ve akd ehlin*den bir topluluðun bu akdi gerçekleþmesiyle olur, demiþlerdir. Ancak bizim bu görüþe karþý delilimiz þudur: Hz. Ömer, Ebu Bekir'e bey'at akdini yapmýþ ve ashab-ý kiramdan herhangi bir kimse bunu reddetmemiþti. Diðer taraftan imamet akdi de bir akittir. Dolayýsýyla diðer akitler gibi bunu gerçekleþtire*cek bir topluluða ihtyiaç yoktur. Ýmam Ebu'l-Meâli der ki: Tek bir kimsenin akdi ile imamlýk akdi gerçekleþen kimsenin artýk bu akdi baðlayýcý olur. Ge-rektirici herhangi bir sebep olmadýkça ve durumunda bir deðiþikik görülme*dikçe hal' edilmesi (görevden alýnmasý) caiz deðildir. Ebû'l-Meâli þunu da ek*ler: Bu konuda icma vardýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    9- Zorla (Tegallüb Yoluyla) Ýmamet:


    Ýmamet ehliyetine sahip olan kimse, üstünlük saðlayarak (teðallub) zor*la ve galip gelerek imameti ele geçirirse bunun dördüncü bir yol olacaðý da söylenmiþtir: Sehl b. Abdullah et-Tusteri'ye: Bizim ülkelerimize üstünlük sað*layarak imam olan kimseye karþý görevlerimiz nedir? diye sorulunca þu ce*vabý verir: Onun isteðini kabul edersin ve senden istediði haklarýný yerine ge*tirirsin. Onun yaptýklarýna karþý çýkmaz ve ondan kaçmazsýn. Din ile ilgili her*hangi bir sýrrý sana güvenip de emanet ederse onu yaymazsýn.
    Ýbn Huveyzimendad da der ki: Ehli ile istiþare etmeden ve seçilmeden ima*mete elveriþli bir kimse imameti ele geçirecek olsa ve insanlar da buna bey'at eder ve bey'ati gerçekleþirse (imam olur) demiþtir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    10- Ýmamet Akdine Tanýklýk:


    Ýmamet akdine tanýklýk hakkýnda farklý görüþler vardýr. Mezhep alimleri*mizden kimisi þöyle demiþtir: Tanýklara ihtiyaç yoktur. Çünkü tanýklýk ancak konu ile ilgili kesin sem'i bir delilin varlýðý halinde gerekli görülebilir. Bu hu*susta ise, tanýklýðýn gerektiðini belirten, buna delalet eden kesin sem'i bir de*lil yoktur.
    Kimisi de þöyle demiþtir: Bunun için tanýklara ihtiyaç vardýr. Bu görüþü ka*bul eden kimseler þunu delil gösterirler: Eðer imamet akdinde þahit tutulma*yacak olursa bu sefer herkes gizlice kendisine imamet akdinde bulunuldu*ðunu iddia eder. Bu da kan dökmeye ve fitneye götürür. Dolayýsýyla þahit*liðin bu konuda muteber olmasý gerekir ve bu hususta iki þahit yeterlidir. Bu hususta el-Cübbaî farklý kanaate sahiptir. O bu konuda dört þahit, akdi ya*pan bir kimse ve kendisine akid yapýlan bir diðer kimsenin bulunmasý ge*rektiðini söylemektedir. Çünkü Hz. Ömer'in kendisinden sonraki halifeyi ta*yin etmek üzere altý kiþi tesbit etmesi bunun delilidir.
    Bizim delilimiz ise þudur: Bizim ile el-Cübbaî arasýnda iki kiþinin þahitli*ðinin muteber olduðu hususunda görüþ ayrýlýðý yoktur. Ýki kiþiden fazlasý ile ilgili olarak ise görüþ ayrýlýðý vardýr. Ve bundan'fazlasý hakkýnda delil bulun*mamaktadýr. Dolayýsýyla fazlasýna itibar etmemek gerekmektedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    11- Ýmamýn Þartlarý:


    Ýmamda aranan þartlar onbir tanedir:
    1- Kureyþ'ten olmak. Çünkü Peygamber (s.a): "Ýmamlar Kureyþ'tendir" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. diye buyurmaktadýr. Ancak bu þart ihtilaflýdýr.
    2- Olaylar ile ilgili fetva almak hususunda baþkasýna ihtiyaç duymayacak þekilde ictihad edebilen, müslümanlara hakimlik yapabilecek nitelikte olmak. Bu þart ittifakla kabul edilmiþtir.
    3- Savaþ, ordularýn düzenlenmesi, serhadlerin korunmasý, müslüman ce*maatin himaye edilmesi, ümmetin kötülüklerden alýkonulmasý, zalimin ce*zalandýrýlmasý, mazlumun hakkýnýn alýnmasý hususunda, saðlam ve güçlü gö*rüþ ve bilgi sahibi olmak.
    4- Hadlerin uygulanmasýnda yumuþama göstermeyecek, (gerektiðinde) bo*yunlarýn vurulmasýndan, organlarýn kesilmesinden dolayý korkuya kapýlma*yacak kimselerden olmak. Bütün bunlara dair delil ashab-ý kiramýn icmaldir. Çünkü halifede bütün bu þartlarýn bulunmasýnýn kaçýnýlmaz olduðu hususun*da aralarýnda, görüþ ayrýlýðý yoktur. Diðer taraftan kadýlarý ve yöneticileri ata*yacaktýr. Ayrýca kendisi de bizzat davalarda, anlaþmazlýklarda hüküm ver*me iþini üzerine alabilir. Vekillerinin, hakimlerinin iþlerini tetkik eder. Bütün bunlarýn üstesinden ise ancak bütün bunlarý bilen ve yerine getirebilen kimseler gelebilir.
    5, 6- Hür ve müslüman olmak. Ýmamýn hür ve müslüman olmasýnýn þart koþulmasýnda anlaþýlmayacak, kapalý bir taraf yoktur.
    7, 8- Erkek olmak ve azalarý itibariyle kusursuz olmak. Kadýnýn imam ol*masýnýn caiz olmadýðý üzerinde fukahâ icmâ' etmiþlerdir. Bununla birlikte ka*dýnýn þahitlik yapmasýnýn caiz olduðu þeyler hakkýnda hakimliðinin caiz olup olmadýðý hususunda farklý görüþlere sahiptirler.
    9, 10- Balið ve akýllý olmak. Bunda da görüþ ayrýlýðý yoktur.
    11- Adaletli olmak. Çünkü fasýk bir kimsenin imamlýk akdiyle baþa geti*rilmesinin caiz olmayacaðý hususunda ümmet arasýnda görüþ ayrýlýðý yoktur. Ayný þekilde ümmet, imamýn ilim itibariyle en üstünleri olmasý gerektiðini de kabul etmektedir. Çünkü Peygamber (s.a) þöyle buyurmaktadýr: "Sizin imam*larýnýz, sizin þefaatçilerinizdir. Kimler vasýtasýyla þefaat dilediðinize iyi baký*nýz." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Kur'an-ý Kerim'de de Talut'un nitelikleri belirtilirken þöyle buyurulmaktadýr: "Þüphesiz Allah, onu sizin üzerinize seçmiþtir. Ona ilim itibariyle de vücutça da bir üstünlük vermiþtir." (el-Bakara, 2/247) Burada "ilim itibariy*le" özelliði öncelikle sözkonusu edilmiþtir. Bundan sonra ise, güçlü ve organ*larýnýn saðlýklý olduðuna delalet edecek ifade kullanýlmýþtýr. Yüce Allah'ýn: "Onu seçmiþtir" buyruðunun anlamý ise, açýktýr. Ayrýca bu neseb þartýna da delalet etmektedir. Diðer taraftan küçük hatalardan ve yanýlgýlardan korun*muþ olmasý þartý yoktur. Gaybý bilmesi de þart deðildir. Ümmetin en feraset*lisi ve en kahramaný olmasý da gerekmez. Kureyþ kabilesinin sadece Haþi-moðullarýndan olmasý da þart deðildir. Çünkü Ebu Bekir, Ömer ve Osman (r. anhumVýn imamlýklarý üzerinde icma gerçekleþmiþtir. Bunlar ise Haþimoðullarýndan deðildirler. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    12- Daha Faziletli Varken Baþkasýnýn Ýmam Yapýlmasý:


    Daha üstün faziletli bulunmakla birlikte fazileti daha az olan kimsenin fit*ne ve ümmetin iþlerinin düzene girmemesi korkusuyla baþa getirilmesi ca*izdir. Çünkü imamýn baþa getiriliþ amacý düþmaný savmasý, Ýslam cemaatini korumasý, gevþeklikleri önlemesi, haklarý sahiplerine vermesi, hadleri uygu*lamasý, beytü'1-mal adýna gerekli mallarý toplayýp hak sahiplerine daðýtma-sýdýr. Eðer daha faziletli olanýn baþa getirilmesiyle kan dökülmesinden, fe*sattan ve kendisi sebebiyle imamýn tayin edildiði amaçlarýn gerçekleþmeme-sinden korkulacak olursa, bu daha üstün faziletliyi býrakýp daha az fazilet*liyi baþa geçirmeyi haklý kýlan açýk bir mazeret olur. Buna Hz. Ömer'in ve üm*metin diðer fertlerinin þura esnasýnda altý kiþi arasýnda kimisinin daha fazi*letli kimisinin daha az faziletli olduðunu bilmeleri, delil olarak gösterilebi*lir. Maslahatýn gerektirmesi ve herhangi bir kimsenin reddi sözkonusu olmak*sýzýn sözbirliði halinde birisini tercih etmeleri halinde Hz. Ömer onlardan her*hangi birisine imamet akdinin yapýlmasýný caiz görmüþtür. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    13- Ýmam Fasýklýk Yaparsa Azledilir:


    Ýmam baþa getirilip akdin yapýlmasýndan sonra fasýklýk edecek olursa, cum*hurun görüþüne göre imameti fesholur ve bilinen zahir fasýklýðý sebebiyle imamlýktan uzaklaþtýrýlýr. Çünkü imamýn ancak hadleri uygulamak, haklarý sa*hiplerine vermek, yetimlerin, delilerin mallarýný korumak, onlarýn görülme*si gereken iþlerine nezaret etmek ve buna benzer sözü geçen iþleri yerine ge*tirmek için tayin edileceði sabittir. Fasýk olan bir kimsenin ise fasýklýðý bü*tün bu iþleri yerine getirmesine engel olur, bunlarý ifa etmesine fýrsat vermez. Eðer bizler imamýn fasýk olmasýný caiz görecek olursak bu, imamýn tayin edi*liþ gayesini iptal eder. Nitekim imamýn tayin ediliþ sebebini iptal edeceðin*den dolayý fasýk olan herhangi kimseye imamet akdinin yapýlmasý baþtan beri caiz deðildir. Sonradan fasýldýk eden de onun gibidir.
    Bir baþka kesim ise þöyle demektedir: Ýmam ancak küfür ile yahut nama*zý kýldýrmayý terketmekle veya namaza çaðýrmayý terketmekle yahut þeriat-ten herhangi bir þeyi terketmekle azledilir. Çünkü Peygamber (s.a) Ubade b. Samit tarafýndan rivayet edilen hadis-i þerifte þöyle buyurmaktadýr: "Ve yö*netime ehil olan kimselerle o hususta münazaa etmemek üzere (bey'at ettik). (Hz. Peygamber buyurdu ki:.) "Ancak sizin elinizde Allah tarafýndan gelmiþ bir delil bulunan apaçýk bir kâfirlik görmeniz hali müstesna." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Avf b. Malik tarafýndan rivayet edilen hadiste ise Hz. Peygamber þöyle bu*yurmaktadýr: "Aranýzda namazý kýldýrdýklarý sürece hayýr.." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bu iki hadis-i þerifi de Müslim rivayet etmiþtir.
    Umm Seleme'nin rivayetine göre de Peygamber (s.a) þöyle buyurmuþtur: "Gerçek þu ki, baþýnýza birtakým emirler tayin edilecektir. Sizler (onlarýn yap-týklan birtakým iþleri) ma'ruf (þeriate uygun) göreceksiniz, birtakým iþleri mün-ker göreceksiniz. (Münker gördüklerini) hoþ görmeyen kimse bu münkerden beri olur. Bu münkere karþý çýkan kimse kurtulur. Fakat razý olup tabi olan*lar ise..." Ashab-ý kiram sordu: Ey Allah'ýn Rasulü, bu yöneticilerle savaþma*yalým mý? Hz. Peygamber þöyle buyurdu: "Namaz kýldýklarý sürece hayýr." (i) Yani kalbi ile o münkerden tiksinen ve kalbi ile onu inkâr eden kimse kur*tulur, demektir. Yine bu hadisi de Müslim rivayet etmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    14- Ýmamýn Kendisini Azli:


    Ýmamlýðýna etki edecek þekilde kendisinde bir eksiklik bulduðu takdirde kendi kendisini azletmesi üzerine vaciptir. Þayet bir eksiklik görmüyor ise, kendi kendisini azledip baþkasýna imamet akdini yapmasý hakkýna sahip mi*dir? Bu konuda ilim adamlarýnýn farklý görüþleri vardýr. Kimisi, böyle bir iþ yapamaz. Yapacak olsa dahi imamlýktan azledilmiþ olmaz derken, kimisi de böyle birþeyi yapabilir, demiþtir. Ýmamýn kendisini azletmesi halinde azlola-caðýnýn delili Ebu Bekir es-Sýddîk (r.a)'ýn: Beni görevimden uzaklaþtýrýnýz, be*ni görevimden uzaklaþtýrýnýz, demesi buna karþýlýk ashab-ý kiramýn, seni ne görevinden azlederiz, ne de kendini azletmeni kabul ederiz, Rasulullah (s.a) dinimiz için öne geçirmiþken, seni geriye býrakabilecek kimdir? Rasu*lullah (s.a) seni dinimiz için seçmiþken biz nasýl olur da seni seçmeyiz? di*ye cevap vermeleridir.
    Þayet Hz. Ebu Bekir'in kendisini azletme imkaný bulunmamýþ olsaydý, as*hab-ý kiram onun böyle bir teklifini reddeder ve ona þu cevabý verirlerdi: Se*nin böyle bir söz söylemeye hakkýn yoktur, böyle bir iþ de yapamazsýn. Ashab-ý kiram onun bu sözüne karþý çýkmadýðýna göre imamýn kendi kendisi*ni azletme yetkisinin olduðu da anlaþýlmýþ olur. Diðer taraftan imam hazýr bu*lunmayanlarýn da haklarýna nezaret eder. Dolayýsýyla onun da týpký hakimin ve kendisini azletmesi halinde vekilin durumunda olmasý gerekir. Çünkü imam, ayný zamanda ümmetin vekilidir ve naibidir. Vekilin de hakimin de her*hangi bir hususta baþkasýna naiblik eden herkesin de kendisini azletmek hak*ký ittifakla kabul edildiðine göre, imamýn da böyle olmasý gerekir. Doðrusu*nu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    15- Bir Ýmama Bey'at Edilmiþken Ýkincisi Ortaya Çýkarsa:


    Hal ve akd ehlinin ittifaký ile veya -daha önce geçtiði üzere- tek bir kim*senin akidde bulunmasý ile bir kimsenin imamet akdi gerçekleþecek olursa bütün insanlarýn dinleyip itaat etmek, Allah'ýn Kitabýný ve Rasulü'nün Sün*netini uygulamak üzere ona bey'atta bulunmalarý icab eder. Herhangi bir ma*zeret dolayýsýyla bey'at edemeyen kimsenin özrü kabul edilir. Ancak bir ma*zereti olmaksýzýn bey'at etmek istemeyen kimse bey'at etmek için mecbur edi*lir ve bu konuda ona baský uygulanýr. Böylelikle müslümanlarýn sözbirliði-nin bozulmasý önlenmiþ olur. Ýki halifeye bey'at edilecek olursa halife birin*cisidir. Diðeri ise öldürülür. Bu öldürmenin fiilen mi yoksa manen mi olaca*ðý hususunda farklý görüþler vardýr. Onun azledilmesi manen öldürülmesi ve ölümü demek olur. Ancak birinci görüþ daha güçlüdür. Rasulullah (s.a) þöyle buyurmuþtur: "Ýki halifeye bey'at edildiði takdirde onlardan ikincisini öldürünüz." Bu hadisi ashab-ý kiramdan Ebu Said el-Hudri rivayet etmiþ ve Müslim bunu kitabýna almýþtýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Abdullah b. Amr'ýn rivayetine göre; Peygamber (s.a)'ý þöyle buyururken dinlemiþtir: "Her kim bir imama bey'at eder, ona eli ile bey'at ettiðini belir*tir, kalbinden ona baðlanýrsa gücü yettiði takdirde ona itaat etsin, bir baþka*sý gelip bu hususta onunla anlaþmazlýk çýkaracak olursa ikincisinin boynu*nu vurunuz." Bu hadisi de yine Müslim rivayet etmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Arfece'den gelen rivayette ise: "Kim olursa olsun kýlýçla boynunu vurunuz" diye buyurulmaktadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ýki imam tayininin yasaklandýðýnýn en açýk delillerinden birisi de budur. Çünkü iki imam tayin etmek münafýklýða, ayrýlýða, bölücülüðe götürür. Fit*nelerin baþgöstermesine, ni'metlerin ortadan kalkmasýna sebep teþkil eder. Fakat Endülüs ve Horasan gibi bölgeler arasýnda uzak mesafeler bulunacak ve bu bölgeler birbirinden ayrý olacak olursa ileride -yüce Allah'ýn izniyle açýk*lanacaðý üzere- caiz olur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  3. #33

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    17- Ayný Çaðda ve Ayný Bölgede Birden Fazla Ýmam:


    Ayný çaðda ve ayný bölgede, iki veya üç imamýn görev baþýna getirilmesi ise -önceden açýkladýðýmýz gerekçeler sebebiyle- icma ile caiz deðildir. Ýmam Ebu'l-Meâli der ki: Bizim mezhep alimlerimiz, dünyanýn iki ucunda iki ayrý ki*þiye imamet akdinin yapýlmayacaðý görüþündedirler. Daha sonra þöyle demiþ*lerdir: Eðer iki ayrý kiþiye imamet akdinde bulunulur ise, bu durum týpký bir tek kadýnýn iki ayrý velisinin, birinin ötekinin yaptýðý akdin farkýna varmadan her ikisinin de o kadýný iki ayrý kocaya evlendirmesi gibi deðerlendirilir. (Ebu'l Meali devamla) der ki: Bu hususta benim kabul ettiðim görüþe göre ise, dar ve birbirinden uzak bulunmayan bir tek bölgede iki kiþiye imamet akdine bu*lunmak caiz deðildir. Bu hususta icma gerçekleþmiþtir. Þayet mesafeler uzak olur ve her iki imam arasýnda geniþ topraklar bulunursa, bunun caiz olma ih*timali vardýr. Bununla beraber böyle bir ihtimal konu ile ilgili katî naslarýn dý*þýnda kalmaktadýr. Ýmam Ebu Ýshak ise, insanlarýn haklarýnýn yerini bulmasý, hükümlerinin askýya alýnmamasý için biribirinden alabildiðine uzak iki ayrý böl*gede bu iþin caiz olduðunu kabul ediyordu.
    Kerramiye ise, konu ile ilgili herhangi bir tafsilata giriþmeksizin iki ima*mýn tayin edilmesinin caiz olduðu görüþündedir. Bu durumda onlarýn tek bir beldede de bunu caiz kabul etmeleri gerekir. Nihayet onlar, Ali ile Muaviye'nin ayný dönemde birer imam olduðu görüþünü dahi kabul etmiþler ve þöyle de*miþlerdir: Ýki ayrý beldede veya iki ayrý bölgede iki kiþi imam olursa onlarýn her birisi kendi eli altýndakileri daha doðru bir þekilde yönetir ve çevresini daha iyi disiplin altýnda tutar. Diðer taraftan ayný çaðda iki ayrý peygambe*rin gönderilmesi caiz olduðuna göre ve iki peygamberin bulunmasý birisinin peygamberliðini iptal etme sonucunu vermediðine göre, imamette bunun böy*le olmasý öncelikle sözkonusudur ve birinin ötekinin imametini çürütmeme*si gerekir. Buna verilecek cevap þudur: Aslýnda þeriat bu iþi yasaklamamýþ ol*saydý, böyle birþey caiz olurdu. Ancak Hz. Peygamber: "Ýki imamýn ikinci*sini öldürünüz" buyruðuyla bunu yasaklamýþ ve ümmet de bu kanaati benimsemiþtir. Muaviye ise, kendi adýna imamlýk iddiasýnda bulunmamýþtýr. O kendisinden önce gelen imamlarýn kendisini tayin etmeleri sebebiyle Þam (Su*riye) bölgesinin valisi olduðu iddiasýnda bulunmuþtur. Buna delil olan hu*suslardan birisi ise, onlarýn dönemlerinde bulunan ümmetin onlardan yalnýz birisinin imam olduðu üzerinde icma etmesidir. O ikisinden birisi de: Ben de imamým, bana muhalefet eden de imamdýr, dememiþtir. Eðer onlar (Kerra-miye): Akýl iki imamýn bulunmasýný imkansýz görmemektedir. Diðer taraftan sem'i deliller arasýnda bunu yasaklayan birþey yoktur, diyecek olurlarsa þu cevabý veririz: Sem'i delillerin en kuvvetli olaný icmadýr ve icmada da bunun olamayacaðýna dair delil vardýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    Melekler ve Tesbihleri:


    "Onlar da: ... orada fesat çýkartacak, kanlar dökecek bir kimse mi ya*ratacaksýn demiþlerdir" buyruðuna gelince; bizler kesinlikle þunu biliyoruz ki melekler ancak kendilerine bildirilenleri bilirler ve onlar sözleriyle (Allah'ýn) önüne geçmezler. Bu hüküm bütün melekler hakkýnda geneldir. Çünkü yü*ce Allah'ýn: "Sözde onun önüne geçmezler" (el-Enbiya, 21/27) buyruðu me*lekleri övmek sadedinde söylenmiþtir. Peki nasýl olur da melekler: "Biz se*ni., orada fesad çýkartacak bir kimse mi yaratacaksýn?" dediler. Þu cevap verilir: Bunun anlamý þu ki: Melekler "halife" sözünü iþitince Âdemoðullarý arasýnda fesat çýkartacak kimselerin de bulunacaðýný anlamýþlardýr. Çünkü ha*lifeden gözetilen maksat ýslah ve fesadý terketmektir. Ancak melekler bütün Âdemoðullarý hakkýnda isyan hükmünü genel olarak kullanmýþlardýr. Þaný yüce Allah ise onlarýn arasýnda fesat çýkartanýn da çýkartmayanýn da buluna*caðýný beyan ederek onlarýn da gönüllerini hoþ etmek için: "Sizin bilmedik*lerinizi þüphesiz Ben bilirim" diye buyurmuþtur. Ve bunu yüce Allah, Hz. Âdem'e bütün isimleri öðreterek gerçekleþtirmiþ ve bilgisinin gizliliklerini me*leklere açýk bir þekilde göstermiþtir.
    Bir görüþe göre de melekler, cinlerin fesat çýkartmalarýný ve kan dökme*lerini görmüþ ve bilmiþlerdi. Þöyle ki, çünkü yeryüzünde Âdem'in yaratýlýþýn*dan önce cinler vardý. Onlar orada fesat çýkartmýþ ve kan dökmüþlerdi. Al*lah, onlara meleklerden bir ordu ile Ýblis'i göndermiþ, Ýblis onlarý öldürüp de*nizlere ve daðlarýn baþlarýna kaçmak zorunda býrakmýþtý. Ýþte Ýblis o andan itibaren gurura kapýlmýþtý. Ýþte meleklerin: "Orada fesat çýkartacak, kanlar dökecek bir kimse mi yaratacaksýn?" sorusunu sadece durumu anlamak üze*re sormuþlardý. Yani acaba bu halife bundan önce gördüðümüz cinler gibi mi olacaktýr, olmayacak mýdýr demek istemiþlerdir. Bu þekildeki açýklama Ahmed b. Yahya Sa'leb tarafýndan yapýlmýþtýr.
    Ýbn Zeyd ve baþkalarý da der ki: Þaný yüce Allah, onlara halifenin soyun*dan gelecek kimseler arasýnda yeryüzünde fesat çýkartacak, kanlar dökecek kimselerin bulunacaðýný bildirmiþti. Ýþte bundan dolayý melekler de böyle de*miþlerdir. Bu sözleriyle onlar ya yüce Allah'ýn kendisine isyan edecek kim*seleri halifelik makamýna geçirmekten hayrete düþtüklerini ifade etmek is*tediklerinden veya þaný yüce Allah'ýn yeryüzünde halife tayin ettiði ve böy*lelikle kendisine ni'met verdiði kimsenin buna raðmen isyan etmesini hay*retle karþýladýklarýndan dolayýdýr. Ya da onu hem halifelik makamýna getir*meyi hem de isyan etmesini çok büyük bir olay ve büyük bir iþ gördüklerin*den dolayý bu soruyu sormuþlardýr. Katade der ki: Þaný yüce Allah, onlara yer*yüzünde birtakým kimseleri yaratacak olursam, bunlar fesat çýkartýp kanlar dökecektir, diye bildirmiþtir. Ýþte yüce Allah: "Muhakkak Ben yeryüzünde bir halife yaratacaðým" diye buyurunca melekler, acaba bu kiþi Allah'ýn ken*dilerine yaratacaðýný belirttiði kimse midir, yoksa baþkasý mýdýr, öðrenmek üze*re bu soruyu sormuþlardýr.
    Bu güzel bir açýklamadýr. Bunu Abdürezzak rivayet ederek demiþtir ki: Bi*ze Ma'mer, Katade'den yüce Allah'ýn: "Orada fesat çýkartacak, kanlar döke*cek bir kimse mi yaratacaksýn?" buyruðu hakkýnda dedi ki: Allah, daha ön*ce onlara, eðer yeryüzünde birtakým yaratýklar varedersem bunlar orada fe*sat çýkartacak ve kanlar dökecektir, demiþti. Bundan dolayý melekler: "Ora*da fesat çýkartacak, kanlar dökecek bir kimse mi yaratacaksýn?" diye sormuþlardý. Onun bu açýklamasýna göre ifadede birtakým kýsaltmalar (hazf) vardýr. Buna göre anlam þöyle oluyor: "Ben yeryüzünde þunlarý þunlarý ya*pacak bir halife yaratacaðým" deyince melekler: Sen orada bize daha önce bildirdiðin kimseyi mi yoksa baþkasýný mý yaratacaksýn? demiþlerdi. Birinci görüþ de gerçekten güzel bir açýklamadýr. Çünkü o görüþe göre, lafýzlarýn ih*tiva ettiði anlamdan birtakým bilgi ve çýkarýmlar sözkonusudur. Bu ise ancak ilim adamlarýnýn yapabilecekleri bir iþtir. Her iki görüþ arasýnda sunulan gö*rüþ de güzeldir. Onun üzerinde de dikkatle düþünmelidir. Þöyle de denilmiþ*tir. Þaný yüce Allah'ýn meleklere -Müslim'in Sahih'inde ve baþkalarýnda sabit olduðuna göre-: "Kullarýmý ne halde býraktýnýz?" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. diye sormasý, aslýnda: "Ora*da fesat çýkartacak.." diyen kimselere (yani meleklere) bir azar ve ezelden beri bilmiþ olduðu gerçeði ortaya çýkarmak içindir. Çünkü yüce Allah, bu þe*kilde soran meleklere: "Sizin bilmediklerinizi þüphesiz ben bilirim" diye cevap vermiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    Kan Dökmek, Fesat Çýkartmak:


    "Biz seni hamdinle teþbih ve takdis edip dururken orada fesat çýkartacak, kanlar dökecek bir kimse mi yaratacak*sýn?" buyruðundaki kimse, "yaratacaksýn" anlamýndaki fiilin birin*ci mefulü olarak nasb mahallindedir. orda" kelimesi de ikinci mef ülün yerini tutmaktadýr. Fesat çýkartacak" anlamýndaki fiilin tekil olmasý, "kimse" anlamýndaki edatýn lafzý gözönünde bulundurulmasý do-layýsýyladýr. Kur'ân dýþýnda bu fiilen çoðul getirilmesi de mümkündür. Yine Kur'ân-ý Ker'îm'de: içlerinden seni dinleyen vardýr" (el-En'âm, 6/25) buyruðunda fiil, en" lafzýna göre tekil gelmiþtir." Aralarýndan seni dinleyenler vardýr" (Yunus, 10/42) buyruðunda ise fiil, mana gözönünde bulundurularak çoðul gelmiþtir.
    Dökecek" fiili de bir önceki fiile atfedilmiþtir. Burada da bu fi*ilin her iki þekilde (tekil ve çoðul) gelmesi caizdir. Esîd, el-A'rec'den ibaresinde fiili nasb ile okuyup fiilin baþýndaki "vav" ile so*nunun cevabý kabul etmiþtir. (Yani: orada fesat çýkartacak birisini mi yara*tacaksýn? (o taktirde) o kanlar dökecektir, demek olur). Nitekim þair þöyle de*mektedir:
    "Ben komþunuz deðil miydim? Aramýzda
    Sevgi ve kardeþlik vardý, hem."
    Âyet-i kerimede yer alan "es-sefk" kelimesi dökmek demektir. Bu kelime -Ýbn Faris ve el-Cevherî'nin de açýkladýklarýna göre- gözyaþý dökmeyi ifade etmek için de kullanýlýr. es-Seffâk ise, söz söyleme yeteneðine sahip anlamý*na gelen "es-seffah" demektir. el-Mehdevî der ki: Sefk tabiri, sadece kan dök*mek hakkýnda kullanýlýr. Bazen þiir olmayan düz nesir hakkýnda da kullanýl*dýðý da olur.
    ed-dimâ, kanlar anlamýna gelir. Tekili ise, -son harfi düþmüþ olarak-"dem" þeklindedir. Bu kelimeni aslýdýr denildiði gibi, þeklin*de olduðu da söylenmiþtir. Arapçada bu þekilde iki harfli bütün isimlerin mut*laka son harfi hazfedilmiþtir. Ve bu hazfedilen son harf ise yâ harfidir. Bazen bu aslî þekline uygun olarak bu yâ harfinin söylendiði de olur. Þair der ki:
    "Bizler bir taþ üstünde boðazlanacak olsak Kanlar kesin haberi verecek þekilde akar." Yüce Allah'ýn: "Biz seni hamdinle teþbih ve takdis edip dururken"
    buyruðunda yer alan "teþbih etmek", O'nu sýfatlarýna layýk olmayan þeyler*den tenzih etmek demektir. Arap dilinde "teþbih" tazim etmek suretiyle kötülüklerden tenzih etmek, berî ve uzak görmek demektir. Sa'lebeoðullarýna mensub A'þa'nýn þu beyiti de bu anlamdadýr:
    "Onun övüncü bana gelince derim ki:
    O övünen Alkame'den (bunlar) uzaktýr."
    Talha b. Ubeydullalfýn þöyle dediði rivayet edilmektedir: Rasulullah (s.a)'dan "Sübhanallah"ý açýklamasýný istedim, þöyle buyurdu: "O aziz ve celil olan Allah'ý her türlü kötülükten tenzih etmek demektir." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Bu kelime, yürümek ve gitmek anlamýna gelen dan türetilmiþ*tir. Nitekim yüce Allah (bu kökü ayný þekilde kullanarak), þöyle buyurmak*tadýr: "Çünkü gündüzün senin için upuzun bir meþguliyet (sebh yani gidip gelmek) vardýr. "(el-Müzzemmil, 73/7)
    Teþbih eden kimseye ise, þaný yüce Allah'ý kötülüklerden tenzih edip uzak kýlmakta akýp giden bir kimse olduðundan dolayý bu ad verilmiþtir. Bu âyet-i kerimede yer alan ve biz anlamýna gelen kelimesinin sonun*daki nûn harfinin kendisinden sonra gelen ve teþbih ederiz anlamýna gelen kelimesinin baþýndaki nun harfi ile idðam yapýlmasý -iki sakinin biribir-leriyle bitiþmemesi için- caiz deðildir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    Meleklerin Tesbihi:


    Tefsir alimleri, meleklerin teþbihinin mahiyeti hakkýnda farklý görüþlere sahiptirler. Ýbn Mes'ud ve Ýbn Abbas'ýn açýklamalarýna göre, meleklerin teþ*bihi onlarýn namaz kýlmalarýdýr. Nitekim yüce Allah'ýn þu buyruðunda da "teþ*bih edenler" kelimesi bu anlama kullanýlmýþtýr: "Eðer o gerçekten teþbih eden*lerden olmasaydý" (es-Saffat, 37/143); namaz kýlanlardan olmasaydý, de*mektir.
    Meleklerin tesbih etmelerinin yüce Allah'ý zikredip seslerini yüksletmek anlamýna geldiði de söylenmiþtir. Bu görüþ el-Mufaddal'a aittir. Bu görüþüne delil olarak da Cerir'in þu beyitini göstermiþtir:
    "Ýlahýmýz Taðliblilerin yüzlerini kara etsin
    Hacýlar teþbih ettiklerinde ve lebbeyk derken tekbir getirdikleri her seferinde."
    Katade der ki: Meleklerin tesbihi dilde bilindiði þekliyle "sübhanallah" de*mektir. Doðru olaný da budur. Çünkü Ebu Zerr'in rivayetine göre Rasulullah (s.a)'a: Sözün en faziletlisi hangisidir? diye sorulmuþ, Hz. Peygamber de þöy*le buyurmuþtur: "Þaný yüce Allah'ýn melekleri yahut kullan için seçtiði söz olan: Sübhanallahi ve bihamdihi (Allah'ý hamdiyle tesbih ederim) demektir." Bu hadisi Müslim rivayet etmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Abdurrahman b. Kurt'tan da rivayet edildiðine göre Rasulullah (s.a) Ýsra'ya götürüldüðü gecede en yüce semalarda þu þekilde bir teþbih iþitmiþtir"Yüceler yücesini teþbih ederim. O her tür*lü eksiklikten münezzehtir ve yücedir." Bunu da Beyhakî zikretmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Þaný yüce Allah'ýn: "Hamdinle" buyruðunun anlamý da þudur: Yani biz*ler teþbih ile birlikte hamdde de bulunuyoruz ve bunu birbirinin ardý arka*sýna söylüyoruz. Hamd'in övmek, senada bulunmak anlamýna geldiðine da*ir açýklamalar daha önceden geçmiþti. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Meleklerin: "Hamdinle" þeklindeki sözlerinin iki söz arasý bir ara cümlesi olma ihtimali de vardýr. Onlar þöyle demiþ gibidirler: Bizler hem teþbih ediyoruz, hem takdis ediyoruz. Daha son*ra Allah Teala'ya teslimiyet göstermek üzere bu ara cümleyi söylemiþlerdir. Yani bizi buna ilettiðin, bu yolu bize gösterdiðin için hamde layýk olan, övü*len Sensin demek olur. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr.
    "Ve takdis edip dururken" buyruðunun anlamý seni ta'zim eder, þanýný yü*celtir, senin zikrini inkarcýlarýn Sana nisbet ettikleri, Sana yakýþmayan þeyler*den arýndýrarak yaparýz. Bu açýklamayý Mücahid, Ebu Salih ve baþkalarý yapmýþtýr. ed-Dahhak ve baþkalarý da þöyle der: Bunun anlamý þudur: Bizler Senin rýzaný arayýp umarak, nefislerimizi senin için arýndýrýr ve temizleriz. Ara*larýnda Katade'nin bulunduðu bir topluluk da þöyle demektedir: "Seni tak*dis ederiz" buyruðu namaz kýlarýz, demektir. Takdis namazdýr. Ýbn Atiyye de: Bu açýklama zayýftýr, demektedir.
    Derim ki: Ancak bunun anlamý doðrudur. Çünkü namaz hem ta'zimi, hem takdisi ve hem de teþbihi kapsamaktadýr. Rasulullah (s.a) da rükû ve sücu-dunda þöyle derdi: "O sübbûhtur, kuddûstür, meleklerin ve ruhun Rabbidir." Bunu Hz. Aiþe'den Müslim rivayet etmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    "(. u""1* )Takdis etmek"; kökün hangi tipe sokulursa sokulsun manasý te*mizlemek ve arýndýrmak ile ilgili olur. Yüce Allah'ýn þu buyruklarýnda oldu*ðu gibi: "Mukaddes arza giriniz." (el-Maide, 5/21) Yani temiz kýlýnmýþ arza giriniz. ".. meliktir, kuddûstür" (e\-Ha.þr, 59/23); yani temiz olandýr. "Muhak*kak sen Tuva adýndaki mukaddes vadidesin." (Ta-ha, 20/12) "Beytü'1-Mak-dis"e de bu adýn veriliþ sebebi, içi günahlardan takdis olunan yani arýndýrýlan bir mekân olduðundan dolayýdýr. Kendisinden abdest alýnýp temizlenilen (çukur, kova ve buna benzer yerlere) "kades" adý verilir. "el-Kâdus" (kova, su dolabý ve bu) gibi kelimeler de bu kökten gelmektedir. Hadis-i þerifte de þöyle buyurulmuþtur: "Güçlü olanýndan zayýf olanýnýn lehine (hakkýnýn) alýnmadýðý bir ümmet takdis olunmaz (veya olunmasýn)". Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Yani Allah onu arýndýrmaz (veya arýndýrmasýn). Bu hadisi Ýbn Mace Sünen'inde rivayet etmiþ*tir. Buna göre "el-kuds" herhangi bir görüþ ayrýlýðý sözkonusu olmaksýzýn te*mizlik, arýlýk demektir. Þair de þöyle demiþtir:
    "(Kurtlar) ona (öküze) yetiþtiler, bacaðýndan ve baldýrýndan yakaladýlar Týpký küçük çocuklarýn mukaddes rahibin elbiselerini yýrttýklarý gibi" Burada "mukaddes" temizlenmiþ ve arýndýrýlmýþ anlamýndadýr. Namaz da kulu günahlardan arýndýrýr. Namaz kýlan kimse, amellerin en fa*ziletlisi olduðundan dolayý en mükemmel halleriyle namaza durur. Doðru*sunu en iyi bilen Allah'týr.
    "Sizin bilmediklerinizi þüphesiz Ben en iyi bilenim." Burada yer alan
    "Ben en iyi bilenim" buyruðu iki þekilde açýklanmýþtýr. Bunun geleceði ifa*de eden bir fiil anlamýnda olduðu söylendiði gibi, fail anlamýnda isim oldu*ðu da söylenmiþtir. Nitekim "büyüktür" anlamýnda "Allahu ekber; Allah en büyüktür" denilmektedir. Þairin de söylediði gibi:
    "Ömrün hakký için bilmiyorum ve þüphesiz ki ben korkarým Ölümün hangimize daha erken hücum edeceðinden yana." Birinci açýklama þekline göre eðer bu kelime fiil kabul edilir ise anlamý: "Sizin bilmediklerinizi bilirim" anlamýna gelir. Eðer bu kelime isim kabul edilir ise, o takdirde anlamý: "Sizin bilmediðiniz þeyleri bilenim" an*lamýna gelir. «Ýpi ) kelimelerinde yeralan mim harflerini birbirine idðam etmek caizdir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    "Sizin bilmedikleriniz" buyruðundan yüce Allah'ýn neyi kastettiði hak*kýnda tefsir alimleri farklý görüþlere sahiptir. Ýbn Abbas der ki: Ýblis -Allah'ýn laneti üzerine olsun- Allah kendisini semanýn bekçisi tayin edip onu þeref*lendirince böbürlenmiþ ve büyüklenmiþti. Bunun, sahip olduðu bir meziyet dolayýsýyla kendisine verildiðine inanmaya koyulmuþtu. O bakýmdan Âdem (a.s)e raðmen küfre girmeyi, isyan etmeyi hafif görme noktasýna kadar git*ti. Melekler ise: "Biz Seni hamdinle teþbih ve takdis edip dururken.." de*meyi tercih ettiler. Melekler bu sözlerini söylediklerinde ise Ýblis'in içinde bun*dan farklý bir kanaat gizlediðini bilmiyorlardý. O bakýmdan yüce Allah onla*ra: "Sizin bilmediklerinizi þüphesiz Ben en iyi bilenim" diye buyurdu.
    Katade de der ki: Melekler: "Orada fesad çýkartacak., bir kimse mi ya*ratacaksýn?" deyince þaný yüce Allah, yeryüzünde halife tayin edeceði kim*seler arasýnda birtakým peygamberlerin, fazilet ve itaat ehlinin de bulunaca*ðýný bildiðinden dolayý onlara: "Sizin bilmediklerinizi þüphesiz Ben en iyi bilenim" demiþti.
    Derim ki: Bunun anlamýnýn þu þekilde olma ihtimali de vardýr: Olmuþ, ola*cak ve olmakta olan þeyler arasýndan sizin bilmediklerinizi Ben en iyi bile*nim. O takdirde bu buyruk genel bir anlam ifade ediyor demektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    31. Âdem'e bütün isimleri öðretti, sonra onlarý meleklere göster*di ve dedi ki: "Eðer doðru söyleyenler iseniz bunlarýn isimleri*ni Bana bildirin."
    Bu buyruk ile ilgili açýklamalarýmýz yedi baþlýk halinde verilecektir:

  4. #34

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    1- Hz. Âdem ve Yaratýlýþý:


    "Âdem'e bütün isimleri öðretti." buyruðunda "öðretti" kelimesi tarif et*ti, kelimesiyle eþ anlamlýdýr. Burada ona öðretmek kesin bir þekilde o bil*giyi ona ilham etmek anlamýndadýr. Bunun bir melek aracýlýðýyla olma ihti*mali de vardýr. Sözkonusu bu melek ise ileride de açýklanacaðý üzere Ceb*rail (a.s)'dýr.
    Bu ayet-i kerimede yer alan Öðretti" kelimesi, "öðretildi" anlamýn*da þeklinde de okunmuþtur. Ancak birinci okuyuþ þekli ileride de gö*rüleceði üzere daha uygundur ve izah edilebilir bir okuyuþtur. Sûfi ilim adamlarý der ki: Hz. Âdem bu isimleri Hakk'ýn ona öðretmesi vasýtasýyla öð*renmiþtir. Bu isimleri bellemesini istemiþ, ancak Hz. Âdem kendisine verilen emri unutmuþtur. Çünkü bu konuda onu kendi nefsiyle baþbaþa býrakmýþtýr. Yüce Allah buna iþaret etmek üzere þöyle buyurmaktadýr: "Andolsun ki bundan önce biz Adem'e vahyettik (emir verdik) o ise unuttu. Biz onda bir azim (günaha kasýt) bulmadýk." (Ta-ha, 20/115)
    Ýbn Ata der ki: Eðer Âdem'e bu isimlerin bilgisi açýklanmamýþ olsaydý, eþ*yanýn isimlerini haber vermek hususunda Âdem, meleklerden daha aciz olurdu. Bunun böyle olduðu gayet açýktýr.
    Hz. Âdem'in künyesi Ebu'l-Beþer (yani insanlann atasý)dýr. Künyesinin "Ebu Muhammed" olduðu da söylenmiþtir. Böylelikle o, son peygamber Muham-med (s.a)'ýn adý ile künyelenmiþ olmaktadýr. Bunu es-Süheylî söylemiþtir. Hz. Âdem'in cennetteki künyesinin Ebu Muhammed, yeryüzündeki künyesinin de Ebu'l-Beþer olduðu da söylenmiþtir.
    "Âdem" kelimesinin aslý baþta iki hemzelidir. Ancak ikinci hemzeyi yu-muþatfarak uzaOmýþlardýr. O bakýmdan ikinci hemzeyi harekelemek ihtiya*cý duyulduðu takdirde ikinci hemze vav'a dönüþtürülür ve bu kelime çoðul yapýlmak istendiði takdirde "evâdim" denilir. -Bu açýklamalarý el-Ahfeþ yap*mýþtýr. -
    Bu kelimenin türeyiþi hakkýnda farklý görüþler vardýr. Bunun yeryüzü an*lamýna gelen dan türediði söylenmiþtir. Böylelikle Hz. Âdem'e yaratýldýðý asýldan gelen bir isim verilmiþ olmaktadýr. Bu kelimenin "esmerlik" anlamýna gelen "el-udme"den türediði de söylenmiþtir. Ancak "el-udrae" kelimesinin anlamý hakkýnda farklý görüþler ortaya atýlmýþtýr, ed-Dahhak'ýn iddiasýna göre bunun anlamý esmerlik; en-Nadr'ýn açýklamasýna gö*re ise beyazlýktýr. Âdem (a.s) da beyaz idi. Buna göre bu kelime Araplarýn beyaz deve hakkýnda kullandýklarý tabirinden alýnmýþ olur. Eðer bu kelime bu kökten gelir ise o takdirde bunun çoðulu "üdm(un)" ve "evâ-dim(un)" þeklinde gelir. Bu kelimenin "edeme"den türemiþ olduðu kabul edi*lirse o takdirde "Âdem" kelimesinin çoðulu "Âdemûne" þeklinde gelir.
    Derim ki: Doðrusu bu kelimenin "yeryüzü" anlamýna gelen Edîmu'l-ard'den türediðidir. Said b. Cübeyr der ki: Âdem'e bu adýn veriliþ se*bebi onun yeryüzünden yaratýlmýþ olmasýdýr. Ona "insan" denilmesinin se*bebi ise unutkanlýðýdýr. Bunu Ýbn Sa'd Tabakat'ýnda zikretmiþtir. es-Sud-di'nin Ebu Malik ve Ebu Salih'ten, onlarýn Ýbn Abbas'tan ve Murre el-Hem-dani'den, onun Ýbn Mes'ud'dan Hz. Âdem'in yaratýlýþ kýssasý ile ilgili yaptýk*larý nakile göre Abdullah b. Mes'ud þöyle demiþtir: Yüce Allah Cebrail (a.s)'ý oradan bir çamur getirmek üzere yere gönderdi. Yer dedi ki: Benden birþey eksiltmenden yahut bana çirkin bir iþ yapmandan Allah'a sýðýnýyorum. Bu*nun üzerine Hz. Cebrail birþey almaksýzýn geri döndü ve þöyle dedi: Rabbim, o benden Sana sýðýndý ben de onun sýðýnmasýný kabul ederek ona iliþmedim. Bu sefer yüce Allah, Mikail'i gönderdi. Ayný þekilde ondan da Allah'a sýðýn*dý, o da onun bu sýðýnmasýný kabul etti, geri döndü ve Hz. Cebrail'in söyle*dikleri gibi söyledi. Bu sefer yüce Allah ölüm meleðini gönderdi. Bundan da Allah'a sýðýnýnca ölüm meleði de: Ben de emrini yerine getirmeksizin geri dönmekten Allah'a sýðýnýrým, dedi ve yeryüzünden bir miktar aldý ve karýþtýrdý. Alacaðýný tek bir yerden almadý. Kýrmýzý, beyaz ve siyah topraklardan ayrý ay*rý aldý. Ýþte bunun için Âdemoðullarý deðiþik deðiþik ortaya çýktý. Ve iþte o (ma*yasý) yeryüzünden alýndýðýndan dolayý ona "Âdem" adý verildi. (Ölüm me*leði alacaðýný aldý) ve onlarý yüce divana çýkardý. Þaný yüce Allah, ona: "Sa*na yalvarýp yakardýðýnda yere þefkat etmedin mi?" diye sorunca þu cevabý ver*di: Ben, Senin emrini yerine getirmeyi onun sözlerinden daha gerekli gör*düm. Bunun üzerine yüce Allah þöyle buyurdu: "Âdem'in çocuklarýnýn can*larýný almana sen'uygun bir kimsesin." Daha sonra (yüce Allah) topraðý ya*pýþkan bir çamur haline (tînun lâzib) getirinceye kadar ýslattý. Lâzib ise bir*birine yapýþan çamur demektir. Daha sonra kokuncaya kadar býrakýldý. Ýþte yüce Allah bu aþama hakkýnda þöyle buyurmaktadýr: "Kokuþmuþ çamurdan..." (el-Hicr, 15/26-28, 33) Daha sonra yüce Allah meleklere þöyle buyurdu: "Mu*hakkak Ben çamurdan bir beþer yaratacaðým, onu tamamlayýp içine ruhum*dan üflediðimde onun için secdeye kapanýn."(Sâd, 38/71-72) Ýblis ona kar*þý büyüklenmesin diye yüce Allah Âdem'i bizzat kendi eliyle yarattý. Yüce Al*lah þöyle buyurmuþ gibi oldu: Ben ona karþý büyüklenmediðim halde elle*rimle yarattýðýma karþý sen nasýl büyüklenirsin? Yüce Allah Hz. Âdem'i bir in*san þeklinde yarattý. Önce o Cum'a gününün bir bölümünde ve kýrk yýl sü*re kadar çamurdan bir ceset halinde idi. Melekler onun yanýndan geçip de onu gördüklerinde korkuya kapýldýlar. Aralarýnda Hz. Âdem'den en çok korkan Ýblis idi. Onun yanýndan geçer, ona vurur ve bu ceset týpký testinin ses çýkardýðý gibi bir ses çýkartýrdý. Ýþte þaný yüce Allah'ýn þu buyruðu buna iþaret etmektedir: "O, insaný testi gibi ses veren kupkuru çamurdan yarat*tý." (er-Rahmân, 55/14) Ýblis bu sesi iþitince de: Sen ne için yaratýldýn? diye söyledi. Bu arada aðzýndan girdi, arkasýndan çýktý. Bunun üzerine Ýblis me*leklere þöyle dedi: Bundan korkmayýnýz, çünkü o ecveftir (içi boþtur) ve eðer ben ona musallat edilirsem þüphesiz onu helak ederim.
    Denildiðine göre Ýblis meleklerle birlikte Âdem'in çamurdan suretinin ya*nýndan geçerken þöyle dermiþ: Þu mahlukat arasýnda benzerini görmediði*niz bu yaratýk size üstün kýlýnýp da ona itaat etmeniz emrolunursa ne yapar*sýnýz? Melekler: Rabbimizin emrine itaat ederiz, diye cevap verirlerdi. Ýblis ken*di içinde gizlice þu karan verdi: Andolsun o bana üstün kýlýnacak olursa ona itaat etmeyeceðim ve eðer ben ona üstün kýlýnýrsam onu helak edeceðim. Hz. Âdem'e ruhun üflenmesinin murad edildiði vakit gelince, yüce Allah melek*lere þöyle dedi: Ben ona kendi ruhumdan üflediðimde onun için secdeye ka*panýnýz. Âdem'e ruh üflenince ruh Hz. Âdem'in baþýndan girdi. Aksýrmaya baþladý, melekler ona: Elhamdülillah de, dediler. O da elhamdülillah deyin*ce yüce Allah ona: Rabbin sana merhamet buyurdu, dedi. Ruh, Hz. Âdem'in gözlerine girince cennetin meyvelerine baktý. Karnýna girince caný yemek çekti. Ruh daha ayaklarýna ulaþmadan acele ederek cennetin meyvelerine doð*ru kalkmak istedi. Ýþte yüce Allah'ýn þu buyruklarý buna iþarettir: "Ýnsan ace*leden yaratýldý." (el-Enbiya, 21/37); "Bunun üzerine meleklerin hepsi ona top*luca secde ettiler, ancak Ýblis dayattý, secde edenlerle beraber olmak isteme*di." (el-Hicr, 15/30-31) ve devamla Abdullah b. Mes'ud Hz. Âdem'in yaratý*lýþ kýssasýný zikretti.
    Tirmizi'nin rivayetine göre Ebu Musa el-Eþ'arî þöyle demiþtir: Rasulullah (s.a)'ý þöyle buyururken dinledim: "Aziz ve celil olan Allah Âdem'i yerin tü*münden aldýðý bir avuç (toprak)dan yarattý. Ýþte bundan dolayý Âdemoðul-larý yer gibi (deðiþik renkte) olmuþlardýr. Onlardan kimisi kýrmýzý, kimisi be*yaz, kimisi siyah, kimisi de bunlar arasýndadýr. Kimisi yumuþak, kimisi sert tabiatlýdýr. Kimisi kötü ve kimisi de iyidir." Ebu Ýsa (et-Tirmizi) der ki: Bu ha-sen -sahih bir hadistir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Edîm kelimesi edem'in çoðuludur. Þair der ki:
    "Ýnsanlar þekil ve huy itibariyle farklý farklýdýr. Karakterleri de deðiþiktir.
    Onlarýn hepsini yeryüzü bir araya getirecektir."
    Buna göre "Âdem"' kelimesi "edme"den deðil de "edîm" ve "edem"den tü*remiþ olur. Hepsinden türemiþ olma ihtimali de vardýr. Bu hususa dair daha fazla bilgiler -Yüce Allah'ýn izniyle- En'am süresiyle Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. baþka buyruklarda Hz. Âdem'in yaratýlýþýna dair buyruklar açýklanýnca gelecektir. "Âdem" kelimesi munsarýf deðildir. Ebu Cafer en-Nehhas der ki: Âdem, nahivcilerin icmai ile özel isim olduðu takdirde munsarýf olmaz (yani esre ve tenvin kabul etmez)... Çünkü bu hem "ef'alu" vezninde hem de özel isimdir. Baþarýlý nahivcilere gö*re bir ismin gayr-i munsarif olmasý için iki sebeb gereklidir. Þayet bu isim nek*re gelir ve sýfat da deðilse el-Halil ve Sibeveyh'e göre yine gayr-i munsarýf olur; el-Alýfeþ Said'e göre ise munsarýf olur. Çünkü bu durumda o hem sýfat olur, hem de fiil vezninde olur. Eðer sýfat olmazsa yine munsarýf kabul ed*er. Ebû Ýshah ez-Zeccâc: Doðru görüþ Sibeveyh'in görüþüdür, der ve sýfat ile baþka þey olmasý arasýnda fark gözetmez. Çünkü her durumda, kelime ayný kelimedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2- Ýsimler:


    "Bütün isimleri öðretti" buyruðun "isimler" ifade ve ibareler anlamýn*dadýr. Çünkü mutlak olarak kullanýlmakla birlikte "isim" ile musemma kas-tedilebilir. Mesela, Zeyd ayaktadýr, aslan atýlgandýr demek gibi. Kimi zaman da onunla bizatihi adlandýrmanýn kendisi kastedilebilir. "Aslan" kelimesi þu kadar harftir, elemek gibi. Birincisiyle ilgili olarak þöyle denilir: Ýsim, musem-manýn kendisidir. Yani onunla müsemma kastedilir. Ýkincisi île ilgili olarak da isim ile müsemma anlatýlmak istenmemektedir, denilir. Dilde "isim"in biz*zat ibareler gibi deðerlendirildiði de olur. Çoðunlukla kullanýlan da bu þekil*dedir. Ýþte yüce Allah'ýn: "Âdem'e bütün isimleri öðretti" buyruðu konu ile ilgili açýklama þekillerinin en meþhuruna göre böyledir. Peygamber (s.a)'in: "Muhakkak Allah'ýn 99 tane ismi vardýr" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. hadisi de böyledir. Ýsim "kiþinin kendisi" (zat) yerinde de kullanýlýr. Mesela, ayný anlamda olmak üzere: Zat, Nefs, Ayn ve Ýsim kelimeleri kullanýlýr. Ýlim adamlarýnýn büyük çoðunluðu yü*ce Allah'ýn: "O, en yüce Rabbinin ismini teþbih et" (el-A'la, 87/1); "Rabbinin adý ne mübarektir!" (er-Rahmân, 55/78); "Bunlar ancak sizin ve atalarýný*zýn adlandýrdýðýnýz isimlerdir." (en-Necm, 53/23) buyruklarýný bu þekilde açýklamýþlardýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3- Yüce Allah'ýn Hz. Âdem'e Öðrettiði Ýsimler:


    Tefsir alimleri, yüce Allah'ýn Hz. Âdem'e isimleri öðretmiþ olmasýnýn ne anlama geldiði hususunda farklý görüþlere sahiptirler. Ýbn Abbas, Ýkrime, Ka-tade, Mücahid ve Ýbn Cübeyr þöyle demiþlerdir: Yüce Allah, Hz. Âdem'e önemli önemsiz bütün eþyanýn isimlerini öðretmiþtir. Asým b. Küleyb, el-Ha-sen b. Ali'nin azadlý kölesi Sa'd'ýn þöyle dediðini rivayet etmektedir: Ýbn Ab-bas'ýn yanýnda oturuyordum. Mecliste oturanlar kap kaçaðýn ve kamçýnýn isim*lerini sözkonusu ettiler, bunun üzerine Ýbn Abbas þöyle dedi: "Âdem'e bü*tün isimleri öðretti."
    Derim ki: Bu anlamda bazý ifadeler ileride de geleceði üzere, merfu' (ha*dis olarak) da rivayet edilmiþtir. Ýþte "bütün" kelimesinin gerektirdiði anlam da budur. Çünkü bu kelime kuþatýcýlýk ve genellik ifade etmek için kullaný*lýr. Buhari'de Enes (r.a)'den gelen rivayete göre Peygamber (s.a) de þöyle bu*yurmuþtur: "Kýyamet gününde mü'minler bir araya gelip þöyle derler: Rab-býmýzýn huzurunda bize þefaat edecek birisini bulsak. Bunun üzerine Âdem'e giderler ve ona þöyle derler: Sen insanlarýn atasýsýn, Allah seni kendi eliyle yarattý, melekleri sana secde ettirdi ve sana herþeyin ismini öðretti..." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ýbn Huveyzimendad der ki: Bu âyet-i kerimede dilin tevkifî olarak öðre*nildiðinin delili vardýr. Yani Allah tarafýndan vahiy yoluyla öðretildiði göste*rilmektedir. Ve ayný þekilde yüce Allah'ýn bu dili Âdem aleyhisselam'a gene*liyle özeliyle bütün teferruatýyla öðrettiðini göstermektedir. Ýbn Abbas da böy*le söylemiþtir. O der ki: Yüce Allah, ona tencereye, süt saðýlan kaba varýncaya kadar herþeyin ismini öðretmiþtir. Seyhan'ýn Katade'den rivayetine gö*re o þöyle demiþtir: Allah Âdem'e, meleklerin bilmediði, yaratýklarýnýn birta*kým isimlerini öðretmiþtir. Her bir þeyi kendi adý ile söylemiþ ve her bir þe*yin menfaatini kendi türüne nisbet etmiþtir. en-Nehhas der ki: Bu açýklama bu hususta gelen rivayetlerin en güzelidir. Anlamý þudur: Þaný yüce Allah tür*lerin isimlerini ona öðretmiþ ve neye yaradýklarýný -bu böyledir ve þunun için yarar þeklinde - bildirmiþtir. Taberi de þöyle demiþtir: Yüce Allah, Hz.Âdem'e meleklerin ve soyundan gelecek olanlarýn isimlerini öðretmiþtir. Taberi bu*nu benimseyip tercih etmiþtir. Bunu yaparken de yüce Allah'ýn: "Sonra on*larý meleklere gösterdi ( arzetti).." buyruðuna dayanmaktadýr.
    Ýbn Zeyd de der ki: Allah, Hz. Âdem'e bütün soyundan gelecek olanla*rýn isimlerini öðretmiþtir. er-Rabî' b. Huseym de der ki: Yalnýzca meleklerin isimlerini ona öðretmiþtir. el-Kutebi de þöyle demektedir: Yeryüzünde yarat*týðý eþyanýn isimlerini ona öðretmiþtir. Ona cins ve türlerin isimlerini öðret*miþtir, de denilmiþtir.
    Derim ki: Az önce açýkladýðýmýz ve yüce Allah'ýn izniyle ileride de açýk*layacaðýmýz gerekçeler dolayýsýyla birinci görüþ daha sahihtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    4- Meleklere Neleri Gösterdi?


    Yine tefsir alimleri, meleklere kiþilerin isimlerini mi yoksa kiþilerden ay*rý olarak sadece isimleri mi gösterdiði hususunda farklý kanaatlere sahiptir*ler. Ýbn Mes'ud ve baþkalarý der ki: Hz. Âdem, onlara kiþileri gösterdi, çün*kü yüce Allah: Onlarý gösterdi" diye buyurmaktadýr. Diðer taraf*tan yüce Allah þöyle buyurmaktadýr Bunlarýn isimleri*ni Bana bildiriniz". Araplar birþeyi ortaya çýkarmayý ifade etmek üzere derler. (Yani: Birþeyi gösterdim, o da göründü) Birþe*yi satýþa arzetmek (göstermek) de buradan gelmektedir. Hadis-i þerifte þöy*le buyurulmuþtur: Allah onlarý toz zerrecikleri gibi arzetti (gösterdi)." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ýbn Abbas ve baþkalarý ise, O'nun azrettiði isimlerdir, demiþlerdir.
    Ýbn Mes'ud'un okuyuþuna göre þeklindedir. (Onlarý arzetti an*lamýnda olup ancak buradaki zamir diþilere ait bir zamirdir.) Böylelikle bu zamir þahýslara deðil de sadece isimlere ait olur. Çünkü arapçada bu tür za*mir daha özellikli olarak diþiler hakkýnda kullanýlýr. Ubey b. Ka'b'ýn kýraatin*de ise þeklindedir. (Onlarý arzetti anlamýnda olup buradaki zamir müfred diþi zamirdir ve aðýrlýklý olarak cansýz çoðul için kullanýlýr.)
    Mücahid der ki: Burada gösterilen (arzedilen)ler, isimlerin sahipleridir.
    Ýsimler ile ilgili olarak: Onlar adlandýrmalardýr, diyenin açýklamasý, Ubeyy b. Kab'ýn kýraatine uygundur. Bu kelimeyi Onlarý gösterdi" þeklindeki okuyuþ ile ilgili olarak þöyle denilir: Ýsimler kelimesi, þahýslara dela*let etmektedir. Bundan dolayý isimler hakkýnda onlarý gösterdi" demek uygun düþmüþtür. Diðer taraftan : bunlar" denilerek iþaret ile anlatýlmak istenen isimleri taþýyan þahýslardýr. Fakat bunlar her ne kadar gaib iseler de herhangi bir sebep dolayýsýyla onlarýn bir kýsmý hazýr olmuþ*tur. Ýþte onlar bu hazýr olanlarýn isimleridir. (Yani bu hazýr olanlarýn isimle*ri Âdem'e öðretilmiþtir.)
    Ýbn Atiyye der ki: Açýkça görülen þu ki: Þaný yüce Allah, Hz. Âdem'e isim*leri öðretmiþ ve bu cinslerle birlikte þahýslarý ile beraber bunlarý ona göster*miþtir. Daha sonra bunlarý meleklere göstermiþ ve meleklerin bilmesi müm*kün olan isimlerini onlara sormuþ, sonra da Hz. Âdem onlara þu cevabý ver*miþtir: Bunun adý þudur, bunun adý da budur, diye
    el-Maverdi de der ki: En doðrusu gösterme iþinin adlandýrýlan þeylere yö*nelik olmasýdýr. Diðer taraftan bu göstermenin zamaný ile ilgili olarak iki gö*rüþ vardýr. Bunlardan birisine göre bu eþyayý yarattýktan sonra göstermiþti. Ýkinci görüþe göre ise, Allah Teala bu eþyayý meleklerin tasavvurlarýnda canlandýrmýþ, sonra da bunlarý arzetmiþ (göstermiþ)tir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    5- Ýlk Olarak Arapça Konuþan:


    Ýlk olarak kimin arapça konuþtuðu hakkýnda farklý görüþler vardýr. Ka'b el-Ahbar'dan rivayet edildiðine göre Arapça, Süryanice yazýyý ve bütün ya*zýlarý ilk ortaya atan ve bütün dillerle ilk konuþan kimse Âdem (a.s)'dýr. Ka'b el-Ahbar'dan baþkalarý da böyle demiþtir.
    Denilse ki: Yine Ka'b el-Ahbar'dan hasen bir rivayet ile þöyle dediði kaydedilmektedir: Arapça ilk konuþan kiþi Cebrail (a.s)'dýr. Hz. Nuh'a Arap-çayý o öðretmiþtir. Hz. Nuh da bunu oðlu Þam'a öðretmiþtir. Bunu Sevr b. Zeyd, Halid b. Ma'dan'dan, o da Ka'b yoluyla rivayet etmiþtir. Peygamber (s.a)'dan ise þöyle dediði rivayet edilmektedir: "Açýk seçik Arapçayý ilk ko*nuþma imkaný verilen kiþi Ýsmail'dir. O vakit o on yaþýnda idi." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Yine Arap*ça ilk konuþan kiþinin Kahtan oðlu Ya'rub olduðu da rivayet edilmiþtir. Baþ*ka rivayetler de vardýr.
    Buna karþýlýk biz de deriz ki: Doðrusu, insanlar arasýnda bütün dilleri ilk konuþan kiþinin Âdem (a.s) olduðudur. Kur'an-ý Kerim de buna tanýklýk et*mektedir. Nitekim yüce Allah: "Âdem'e bütün isimleri öðretti" diye buyur*maktadýr. Bütün diller ise isimlerden ibarettir. Dolayýsýyla bu diller, "isimler" tabirinin kapsamýna girmektedir. Sünnetteki rivayetler de bunu ifade et*mektedir. Peygamber (s.a) þöyle buyurmuþtur: "Tencere ve küçük kaba va*rýncaya kadar (Allah) Hz. Âdem'e bütün isimleri öðretmiþtir." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Baþkalarýnýn kaydettikleri diðer rivayetlerden Ýbrahim (a.s) soyundan ilk Arapça konuþa*nýn Hz. Ýsmail olduðu kastedilmiþ olabilir. Ayný þekilde eðer bunun dýþýnda*ki diðer rivayetler sahih ise, bu da sözü geçen o kimsenin kabilesi arasýnda ilk Arapça konuþan kiþi olduðu þeklinde yorumlanýr. Buna delil ise belirtti*ðimiz bu gerekçelerdir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr.
    Melekler arasýnda da ayný þekilde Hz. Cebrail Arapça konuþan ilk melek*tir. O Arapçayý yüce Allah, Hz. Âdem'e veya Hz. Cebrail'e -az önceki açýk*lamalara göre- öðrettikten sonra Hz. Nuh'a öðretmiþtir. Doðrusunu en iyi bi*len Allah'týr.
    Yüce Allah'ýn: Bunlar" buyruðu esreli olarak mebnidir. Temim-liler, Kays'lýlarýn bir kýsmý ile Esed'liler bunu kasr ile okurlar. el-A'þa; der ki:
    "Bunlara da diðerlerine de: Hepsine verdin; Kesilip biçilmiþ ayný evsafta ayakkabýlar."
    Araplardan elif ile hemzeyi hazfederek þeklinde telaffuz eden*ler de vardýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  5. #35

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    6- Doðru Söyleme Þartý:


    "Eðer doðru söyleyenler iseniz" buyruðu bir þart cümlesidir. Cevabý ise zikredilmemiþtir, takdiri ise þöyledir: Eðer sizler Âdemoðullarýnýn yeryüzün*de fesat çýkartacaðý iddianýzda doðru söyleyen kimseler iseniz siz, de bana (bu isimleri) bildiriniz. Bu açýklamayý el-Müberred yapmýþtýr. "Doðru söyleyen*ler iseniz" buyruðu bilenler iseniz, demektir. Bundan dolayý melekler için ictihad sözkonusu deðildir. O bakýmdan onlar da "Seni tenzih ederiz" diye cevap vermiþlerdir. Bunu da en-Nekkaþ naklederek þöyle demiþtir: Eðer yü*ce Allah bu konuda verecekleri haberde doðru olmak þartýný koþmamýþ olsay*dý þaný yüce Allah'ýn yüz yýl süreyle ölü býraktýðý kimse için sözkonusu oldu*ðu gibi onlar için de ictihad caiz olurdu. Yüce Allah bu kiþiye: "Ne kadar kal*dýn?" (el-Bakara, 2/259) diye sormuþ, ancak doðruyu isabet ettirmesi þartýný koþmamýþtý. O da cevap vermiþ, fakat isabet etmemiþti. Buna karþýlýk da her*hangi bir þekilde azarlanmamýþtý. Bu açýkça anlaþýlan bir husustur.
    Taberi ve Ebu Ubeyd'in anlattýklanna göre müfessirlerden birisi yüce Allah'ýn: "Eðer., iseniz" buyruðunun anlamý "... idiniz"diye açýklamýþtýr. Ancak Tabe*ri ve Ebu Ubeyd böyle bir açýklamanýn yanlýþ olduðunu söylemiþlerdir. buyruðu haber verin, bildirin demektir. Çünkü Arapçada "nebe"' haber demektir. Hemzeli olarak Nebi de burdan gelmektedir. Yü*ce Allah'ýn izniyle buna dair açýklama ileride gelecektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    7- Güç Yetirilemeyenin Teklifi (teklifu mâ lâ yutak):


    Kimi ilim adamý þöyle demiþtir: Bu þekilde haber vermek; güç yetirileme-yen birþeyin teklif edilebileceði sonucu çýkmaktadýr. Çünkü yüce Allah on*larýn bunlarý bilmediklerini biliyordu. Ancak tefsir alimlerinin muhakkikle*ri þöyle demiþlerdir: Burada bu buyruk teklif kasdýyla verilmemiþtir. Bundan kasýt sadece onlarýn gerçeði görüp kabul etmeleri ve iþin bilgisini Allah'a ha*vale etmeleridir. Güç yetirilemeyen þeyin teklifi olmuþ mudur olmamýþ mý*dýr hususuna dair açýklamalar yüce Allah'ýn izniyle sûrenin sonunda gele*cektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    32. Dediler ki: "Seni tenzih ederiz, senin bize öðrettiðinden baþka birþey bilmeyiz. Gerçekten Sen Alimsin, Hakimsin."
    Yüce Allah'ýn: "Dediler ki: "Seni tenzih ederiz, Senin bize öðrettiðinden baþka birþey bilmeyiz..." buyruðuna dair açýklamalarýmýzý üç baþlýk halin*de sunacaðýz:

    1-Tesbih:


    Seni tenzih ederiz": Yani gaybý senden baþka bir kimsenin bil*mesinden yana seni tenzih ederiz.Bu meleklerin yüce Allah'ýn: "Bunlarýn isimlerini bana bildirin.." buyruðuna verdikleri cevabdýr. Onlar yüce Allah'a kendilerine öðrettiðinden baþka hiçbir þeyi bilemeyeceklerini ve - biz insan*lar arasýnda bilgisizlerin yaptýklarý gibi - bilgileri olmadýk þeyler üzerinde gö*rüþ beyan etmediklerini belirterek cevap verdiler. "Senin bize öðrettiðin..." anlamýndaki buyrukta yer alan burada anlamýnda olup "bize öð*rettiðin þey..." demek olur. Masdar anlamýný veren türden olup: "Senin bize öðretmenden baþka..." anlamýna gelmesi de mümkündür. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2- Soruya Cevap Verme Adabý:


    Herhangi bir husus hakkýnda bilgi edinmek üzere kendisine soru sorulan kimseye düþen, eðer cevabý bilmiyor ise, meleklere, peygamberlere ve fazi*letli ilim adamlarýna uyarak: Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr ve ben bilmi*yorum, diye cevap vermektir. Þu kadar var ki doðru sözlü yüce Peygambe*rimiz ilim adamlarýnýn ölümü ile ilmin de kaldýrýlacaðýný, geriye kendilerin*den fetva sorulacak ve görüþlerine göre fetva verecek cahil birtakým insan
    lann kalacaðým bunun sonucunda bunlarýn da sapacaðýný, baþkalarýný da sap*týracaklarýný beyan buyurmuþtur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Bu âyet-i kerimenin anlamý ile ilgili olarak Peygamber (s.a)'dan ashab-ý kiramdan, tabiin'den ve onlardan sonra gelenlerden rivayet edilen haberle*re gelince; el-Büstî, Sahih Müsned'inde Ýbn Ömer'den þunu rivayet etmek*tedir: Adamýn birisi Rasulullah (s.a)'a: En kötü bölge hangisidir? diye sormuþ, Hz. Peygaber: "Bilemiyorum, Cebrail'e soruncaya kadar (bana mühlet ver)" diye cevap verdi, Cebrail'e sordu. Hz.Cebrail de: Bilemiyorum, Mikâil'e so*runcaya kadar bana mühlet ver. Daha sonra Hz. Cebrail gelerek þöyle dedi: Bölgelerin en hayýrlýsý mescidler, en kötüsü ise pazarlardýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Hz. Ebu Bekir de ölen torununun mirasýný isteyen nineye þu cevabý ver*di: Geri dön, ben istiþare edip insanlara sorayým, durumu öðreneyim. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Hz. Ali de: Ne kadar da yürek soðutucudur (hayýrlý bir iþtir!) sözlerini üç defa tekrarlardý. Çevresinde bulunanlar: Neden söz ediyorsunuz ey mü'min-lerin emiri? diye sorunca Hz. Ali þu cevabý verdi: Kiþiye bilmediði birþey hak*kýnda soru sorulur da o da doðrusunu en iyi bilen Allah'týr, diye cevap ver*mesi. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Adamýn birisi, Ýbn Ömer'e bir mes'ele hakkýnda soru sorar, o da þu ceva*bý verir: Ben bunu bilmiyorum. Adam geri dönüp gidince Ýbn Ömer ona þöy*le der: Ýbn Ömer'in söylediði söz çok güzeldir. Ona bilmediði þey hakkýnda soru soruldu da o da: Ben bunu bilmiyorum, diye cevap verdi. Bunu Dari-mî Müsned'inde zikretmektedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Müslim'in Salýih'inde, Buhayye'nin sahibi Ebu Akil, Yahya b. el-Mütevek-kil'in þöyle dediði rivayet edilmektedir: Kasým b. Ubeydullah ile Yahya b. Sa-id'in yanýnda oturuyor idim. Yahya Kasým'a þöyle dedi: Muhammed'in baba*sý, senin gibi büyük bir kimseye bu dine dair bir husus hakkýnda soru soru*lur da senin bu hususta herhangi bir bilgin olmaz ve çýkar yol gösteremez-sen -veya: Bu konuda bir bilgin bulunmaz, bir çýkýþ yolu da gösteremezsen-bu çok çirkin bir iþ olur. Bunun üzerine el-Kasým ona, neden böyle diyor*sun diye sorunca þu cevabý verir: Çünkü sen bir taraftan Ebu Bekir, diðer ta*raftan Ömer gibi iki hidâyet imamýnýn oðlusun. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. el-Kasým ona þu cevabý verir: Allah'tan gelmiþ olan buyruklarý akledip kavramýþ bir kimse açýsýndan bun*dan da daha çirkin olan iþ bilgisizce birþey söylemem veya güvenilir (sika) olmayan birisinden rivayet derlememdir. Bunun üzerine Yahya susar ve ona cevap vermez. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Malik b. Enes de der ki: Ýbn Hürmüz'ü þöyle derken dinledim: Ýlim ada*mý olan bir kimsenin kendisi ile birlikte oturup kalkanlara kendisinden son*ra "bilmiyorum" demeyi miras býrakmasý gerekir ki bu, onlarýn önünde asýl bir kaide olarak kalsýn. Onlardan herhangi birisine bilmediði þey hakkýnda sorulacak olursa o da; bilmiyorum, desin.
    el-Heysem b. Cemil der ki: Ben Malik b. Enes'e kýrksekiz mes'ele hakkýn*da soru sorulduðuna ve bunlarýn otuz iki tanesi hakkýnda; bilmiyorum diye cevap verdiðine tanýk oldum.
    Derim ki: Ashab-ý kiram'dan tabiinden ve müslümanlarýn fakihlerinden bu*na benzer rivayetler pek çoktur. Bunun aksi davranýþlara iten ancak riyaset sevdasý ve ilimde insaf sahibi olmamaktýr. Ýbn Abdi'1-Berr der ki: Ýlmin bere*ketinden ve adabýndan birisi de ilimde insaf sahibi olmaktýr. Ýnsaf sahibi ol*mayan bir kimse, ne kendisi birþey anlar, ne de baþkasýna birþey anlatabilir.
    Yunus b. Abdi'1-A'la rivayetle dedi ki: Ýbn Vehb'i þöyle derken dinledim: Ben Malik b. Enes'in þöyle dediðini dinledim: Bizim çaðýmýzda insaftan da*ha az hiçbir þey yoktur.
    Derim ki: Bu Ýmam Malik'in zamanýnda böyle idiyse, fesadýn yaygýnlaþ*týðý ve bayaðýlýklarýn çoðaldýðý, ilmin, anlayýp kavramak için deðil de baþkan*lýk için talep edildiði zamanýmýzda durum nasýldýr? Günümüzde ilim, dünya*da üstünlük saðlamak, kalbe katýlýk veren, kinleri yerleþtiren, tartýþma ve mü*nazaralar ile akranlara galip gelmek için tahsil edilir birþey oldu. Bu tür mak*satlar ve davranýþlar ise takvasýzlýða ve yüce Allah'tan korkmayý terketmeye iter. Günümüzün bu durumlarý nerede, Ömer (r.a)'dan gelen þu rivayetin ifa*de ettiði gerçek nerede? Hz. Ömer dedi ki: Kadýnlara vereceðiniz mehirler kýrk ukiyeden fazla olmasýn . Ýsterse Zu el-Asaba -yani Yezid b. el-Husayn el-Ha-risi'nýn kýzý olsun. Her kim bundan daha fazla mehir verecek olursa, bu faz*lalýk beytü'l-mal'e konulacaktýr. Kadýnlarýn bulunduðu taraftan uzunca boy*lu burnu bir parça basýk bir kadýn kalktý ve: Senin böyle bir þeye yetkin yok*tur, dedi. Hz. Ömer, o da nedenmiþ? deyince kadýn þu cevabý verdi: Çünkü yüce Allah: "Onlardan birisine yüklerle (mehir) vermiþ olsanýz bile ondan geri hiçbir þey almayýn." (en-Nisa, 4/20) diye buyurmaktadýr. Bunun üzeri*ne Hz. Ömer dedi ki: Bir kadýn isabet etti, bir adam da yanýldý.
    Veki', Ebu Ma'þer'den, o Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den þöyle dediði*ni rivayet etmektedir: Adamýn birisi, Ali (r.a)'a bir mes'eleye dair soru sorar.
    Hz. Ali de o hususta cevabýný verince adam þöyle der: Durum böyle deðil ey mü'minlerin emiri, aksine durum þöyle þöyle olmalýdýr. Hz. Ali þu cevabý ve*rir: Evet sen isabet ettin ve ben hata ettim. Her bilenin üstünde daha iyi bir bilen vardýr.
    Ebu Muhammed Kasým b. Esbað der ki: Doðu tarafýna yolculuk yaptýðým sýrada Kayrevan'da konakladým. Bekr b. Hammad'dan Müsedded yoluyla ge*len hadisleri aldým. Daha sonra oradan Baðdat'a yolculuk yaptým. Ýnsanlar*la (alimlerle) karþýlaþtým. Geri döndüðümde tekrar Bekr b. Hammad'ýn ya*nýna gidip Müsedded yoluyla gelen hadisleri tamamlamak istedim. Günün bi*rinde ona Peygamber (s.a)'ýn þu hadisini okudum: "Peygamber (s.a)'ýn hu*zuruna Mudarlýlardan çizgili elbiseleri yakalarýndan delerek giyinmiþ kimseler geldi. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. O bana: Bu ifade böyle deðil þeklindedir. Ben ona: Hayýr buþeklindedir, dedim. Endülüs'te olsun Irak'ta olsun kime bu hadisi okudumsa böylece okudum. Bana þu ce*vabý verdi: Irak'a girmekle bize karþý çýkýyor ve öðünüyor musun? Veya bu*na benzer bir ifade kullandý. Daha sonra bana þöyle dedi: Kalk seninle bir*likte -mescidde bulunan bir hocayý göstererek- þu hocaya gidelim, dedi. Bu gibi þeyleri bilen birisidir. Onun yanýna vardýk ve bu hususta sorumuzu sor*duk. O da benim dediðim gibi buradaki ifade þeklindedir de*di. Bunlar kumaþlarý yararak giyen kimselerdi, yakalarý ön taraflarýna gelir idi. Burada sözü geçen kelimesi ise, kelimesinin çoðuludur. (Bu da bedevi Araplarýn sardýklarý çizgili peþtemal demektir). Bekr b. Ham-mad burnunu yakalayarak: Burnum hakkýn önünde yere sürtülmüþtür. Bur*num hakkýn önünde yere sürtülmüþtür, dedi ve gitti.
    Yezid b. el-Velid b. Abdülmelik'in þu beyitleri ne kadar güzeldir:
    "Bir mecliste konuþacak olur isem Konuþmamýn varacaðý nokta bilgimin son noktasýdýr Ben bildiðimi aþarak baþka þeyler söylemem Bilgim sona erdiði yerde de susarým." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3- Subhaneke, Alim ve Hakîm:


    "Subhane" kelimesi Halil ve Sibeveyh'e göre masdar olarak mansuptur. Seni þanýna layýk bir þekilde teþbih ederiz, demektir. el-Kisaî'nin açýklama*sýna göre ise bu izafet yapýlmýþ bir nida olduðu için mansuptur.
    "Alîm": Bilinen þeylere dair mübalaðalý bilgi sahibi olduðunu ifade eder. Þaný yüce Allah'ýn yaratýklarý hakkýndaki sonsuz bilgisini anlatmaktadýr.
    "Hakîm"in anlamý hükmeden demektir. Kelimenin bu þekli, mübalaða ifa*de etmek içindir. Bunun herþeyi muhkem ve saðlam kýlan anlamýna geldiði de söylenmiþtir.
    Buna göre "Hakîm" yüce Allah'ýn fiilî sýfatlanndandýr. Nasýlki (iþittirici an*lamýna gelen müsmi' kelimesi semî' þekline ve (acý veren can yakan anla*mýna gelen mü'lim kelimesi elîm þekline dönüþtürülmüþ ise burada da (sað*lam yapan anlamýna gelen) muhkim kelimesi hakîm'e dönüþtürülmüþtür. Bu açýklamalar Ýbnu'l-Enbârî'ye aittir.
    Kimisine göre de "hakîm" bozuluþu engelleyen anlamýndadýr. Bundan do*layý maksada aykýrý yürüyüp gitmekten atý engellediðinden dolayý geme "hakemetü'l-licam" adý verilmiþtir. Cerir der ki:
    "Ey Hanife oðullarý, ayak takýmlarýnýzý iyi gemleyiniz Çünkü ben size karþý gazaplanmaktan korkuyorum."
    Cerir ayak takýmlarýnýzý kötülük yapmaktan engelleyiniz, demek iste*mektedir. Züheyr de der ki:
    "Atlarý süren kiþi toynaklarý aþýlýncaya kadar alýp götürür,
    Deriden ve kendirlerden onlara gemler yapýlmýþtýr. "
    Araplar belli bir iþi yapmaktan engellenmesini kastetmek üzere; yetimi þu þu iþlerden ihkam et (alýkoy) derler.
    "Muhkem sûre" ise, her türlü deðiþikliklerden ve deðiþtirmelerden korun*muþ, ona ait olmayan bir þeyin kedisine eklenmesi, ondan olmayan bir þe*yin de ona ilave edilmesi önlenmiþ sûre demektir.
    Hikmet de buradan gelmektedir. Çünkü hikmet, kiþiyi cahillikten alýko-yar. Birþeyi saðlam yapýp da isteðinin dýþýna çýkmasýný önlediði vakit, "o þe*yi muhkem yaptý" denilir. "Hakîm" ise, mübalaða ifade eder. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    33. "Ey Âdem, onlara isimlerini haber ver" diye buyurdu. O da on*lara isimlerini haber verdi. (Allah) buyurdu ki: "Size demedim mi ki gerçekten Ben göklerin ve yerin gizliliklerini de bilirim, açýkladýklarýnýzý da gizlediklerinizi de bilirim?"
    Yüce Allah'ýn bu buyruðuna dair açýklamalarýmýzý beþ baþlýk halinde su*nacaðýz:

  6. #36

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    1- Eþyanýn Ýsimlerini Haber Vermesi:


    "Onlara isimlerini haber ver" buyruðu ile yüce Allah, isimleri melekle*re arzettikten sonra eþyanýn isimlerini meleklere bildirmesini emretmiþtir. Böy*lelikle meleklerin, yüce Allah'ýn kendilerine sorduðu þeyler hakkýnda (Âdem'in) daha bilgili olduðunu bilsinler ve bununla Âdem'in faziletine, þa*nýnýn yüceliðine, dikkatleri çekilmiþ olsun. Yüce Allah, Âdem'i meleklerin önü*ne geçirmek, Âdem'e secde etmelerini saðlamak, onlarý Âdem'in öðrencisi yapmak ve ondan öðrenmelerini emretmek suretiyle Âdem onlardan daha fa*ziletli olmuþtur. Böylelikle Hz. Âdem kendisine secde edilmek ve bilginin tah*sis edilmesi suretiyle üstünlük ve büyüklük rütbesini elde etmiþ oldu. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2- Ayete Göre Bilginin ve Bilginlerin Fazileti:


    Bu âyet-i kerimede bilginin ve bilginlerin faziletine delil vardýr. Hadis-i þe*rifte de þöyle buyurulmuþtur: "Melekler, ilim taleb edene hoþnutluklarý do*layýsýyla kanatlarýný (onun önüne) serer." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Yani ona boyun eðip alçakgö*nüllülük gösterirler. Yüce Allah'ýn diðer kullarý arasýndan özellikle ilim eh*line bunlarý yapmalarýnýn sebebi, þaný yüce Allah'ýn, Âdem (a.s) hakkýnda me*lekleri böyle bir tavýr takýnmak zorunda býrakmasýdýr. Ondan bu yana me*lekler bu þekildeki bir davranýþý kendilerine bir edep haline getirmiþlerdir. Ýþte bundan dolayý, melekler ilme ve alimlere tazimleri dolayýsýyla ilmin ta*lebine ve ilimle uðraþmaya razý olduklarýndan dolayý bir insanýn bilgi sahi*bi olduðunu gördükleri vakit, o kimseye karþý alçakgönüllülük gösterir, bo*yun eðer ve tezellül gösterirler. Ýnsanlar arasýndan ilim taliplerine karþý du*rumlarý bu olduðuna göre ya gerçekten büyük ilim sahiplerine ve aralarýn*dan rabbani olanlara karþý tavýrlan ne olur? Allah, bizleri bunlardan kýlsýn, bun*lar arasýnda bulundursun. Þüphesiz ki O, büyük bir lütuf sahibidir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3- Melekler mi Daha Faziletlidir, Âdemoðullarý mý?:


    Burdan hareketle ilim adamlarý: Melekler mi daha faziletlidir, yoksa Âde*moðullarý mý daha faziletlidir, hususunda iki farklý, görüþe sahip olmuþlardýr.
    Bir kesime göre, insanlarýn arasýndaki rasuller, meleklerin rasullerinden üstündür. Ýnsanlarýn velileri, meleklerin velilerinden üstündür.
    Diðer bir kesime göre Mele-i A'lâ daha üstündür. Melekleri daha üstün ka*bul edenler, yüce Allah'ýn þu buyruklarýný delil gösterirler:
    "Melekler, Allah'ýn mükerrem kullarýdýr. Sözleriyle O'nuh önüne geçmezler ve O'nun emriyle amel ederler." (el-Enbiya, 21/26-27); "Onlar kendi*lerine verdiði emirlerde Allah'a asla isyan etmezler. Ne emrolunurlarsa ya*parlar." (et-Tahrim, 66/6); "Mesih de Allah'a kul olmaktan asla çekinmez, mukarreb melekler de." (en-Nisa, 172); "De ki: Ben size, benim yanýmda Al*lah'ýn hazineleri vardýr, demiyorum. Ben gaybý bilirim, de demiyorum. Hiç þüphesiz ben bir meleðim de demiyorum." (el-En'am, 6/50)
    Buhari'de de þu ifade yer almaktadýr: "Aziz ve celil olan Allah buyuruyor ki: Her kim beni bir topluluk arasýnda anarsa Ben de o kimseyi onun top*luluðundan daha hayýrlý bir topluluk arasýnda anarým." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bu ise bu konu*da açýk bir nastýr.
    Âdemoðullarýnýn üstün olduðunu söyleyenler ise, yüce Allah'ýn þu buy*ruðunu delil gösterirler: "îman edip salih amel iþleyenler þüphesiz bunlar ya*ratýlanlarýn en hayýrlýlarýdýr." (el-Beyyine, 98/7) Peygamber efendimizin þu buyruðunu da delil gösterirler: "Þüphesiz melekler, ilim talep edenden hoþ*nutluklarý kanatlarýný (önüne) sererler." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bu hadisi Ebu Davud rivayet et*miþtir. Ayrýca yüce Allah'ýn meleklere karþý Arafat'ta vakfe yapan hacýlarla öðündüðünü belirten hadisleri de delil gösterirler. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Ancak daha faziletli olan*la öðünüleceði ise bilinen bir husustur. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr.
    Kimi ilim adamý da þöyle demiþtir: Peygamberlerin meleklerden daha fa*ziletli olduðunu kesin olarak söylemeye imkan olmadýðý gibi, meleklerin de onlardan daha hayýrlý olduðunu kesin olarak söylemeye imkan yoktur. Çün*kü bu konuda kanaat belirtmenin yolu; yüce Allah'ýn ve Rasulünün haberi veya ümmetin icma etmesidir. Bu hususta bunlardan herhangi bir delil bu*lunmamaktadýr. Bu konuda Kaderiye'ye ve kadý Ebu Bekr (Allah'ýn rahme*ti üzerine olsun)'a muhalefet sözkonusudur. Çünkü bunlar: Melekler daha fa*ziletlidir, demiþlerdir. Kadý Ebu Bekir der ki: Bizim mezhep alimlerimizden ve Þia'dan: Peygamberler daha faziletlidir, çünkü yüce Allah meleklere Âdem'e secde etmeleri emrini vermiþtir, diyenlere karþýlýk ise þu cevap ve*rilir: Kendisine secde edilen, secde edenden daha faziletli olmayabilir. Çün*kü Ka'be'nin önünde peygamberlerin secde ettiðini gördüðümüz gibi, bütün yaratýklar da onun etrafýnda ona doðru secde ederler. Þüphesiz peygamber*ler -ümmetin ittifaký ile- Ka'be'den hayýrlýdýr. Secdenin Allah'tan baþka hiç*bir kimseye yapýlmayacaðý hususunda da görüþ ayrýlýðý yoktur. Çünkü sec*de etmek bir ibadettir. Ýbadet ise ancak yüce Allah'a yapýlýr. Durum böyle ol*duðuna göre, herhangi bir tarafa secde etmek o cihetin secde edip ibadet edenden daha hayýrlý olduðunu göstermez. Ve bu da açýk bir husustur.
    Bundan sonraki âyet-i kerimede buna dair ek açýklamalar gelecektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    4- Gayb Bilgisi:


    Yüce Allah'ýn: "Gerçekten göklerin ve yerin gizliliklerini de Ben bilirim"
    buyruðunda yüce Allah'ýn -Peygamber gibi- bildirdiði kimseler veya yüce Al*lah'ýn bildirdiði kimselerin bildirdikleri dýþýnda hiçbir kimsenin gaybý bileme*yeceðinin delili vardýr. Buna göre (gaybý bilmek iddiasýnda bulunan) münec*cimler, kâhinler ve benzerleri yalancýdýrlar. Buna dair etraflý açýklamalar yü*ce Allah'ýn: "Gaybýn anahtarlarý O'nun yanýndadýr.Kendisinden baþkasý bunlarý bilmez." (el-En'am, 6/59) buyruðunu tefsir ederken gelecektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    5- Açýklanan ve Gizlenen Þeyleri Allah Bilir:


    Yüce Allah'ýn: "Neyi açýklarsanýz, neyi gizlerseniz yine de bilirim"; ya*ni melekler: "Orada fesat çýkartacak... bir kimse mi yaratacaksýn?" þeklin*deki sözlerini açýða vurmuþlardýr. "Neyi açýklarsanýz" buyruðu ile buna iþa*ret edilmektedir. Bu açýklamayý Mekkî ve el-Maverdî nakletmiþtir. ez-Zehrâvî de der ki: Onlarýn açýða vurduklarý Hz. Âdem'e vakit kaybetmeksizin sec*de etmeleridir. "Neyi gizlerseniz" buyruðundan kastedilen ise Ýbn Abbas, Ýbn Mes'ud ve Said b. Cübeyr'in açýklamalarýna göre Ýblis'in kendi içinde gizle*diði büyüklük ve masiyet kararýdýr. Ýbn Atiyye de der ki: "Gizlerseniz" buy*ruðunun bu görüþe göre gizleyen tek bir kiþi olmakla birlikte çoðul gelme*si, Araplarýn, bu konudaki üsluplarý ve gerektiðinde kurallarý aþmalarýdýr. Ni*tekim bir toplulukta bayaðý bir kimse bir cinayet iþleyecek olursa, o toplulu*ða: Bu iþi siz yaptýnýz, denilir, ancak kastedilen: Bunu yapan kimse sizin ara*nýzdan bir kimsedir, þeklindedir. Bu þekilde bir ifade azarlamak kasdýyla kullanýlýr. Nitekim yüce Allah'ýn þu buyruðu da bu türdendir: "Muhakkak oda*larýn arkasýndan sana seslenenlerin çoðunun akýllarý ermez." (el-Hucurat, 49/4) Halbuki onlar arasýndan Hz. Peygamber'e bu þekilde seslenen sadece Uyeyne (b. Hýsn el-Fezarî)'dir. Bir görüþe göre ise Akra' (b. Habis)dir.
    Bir grup müfessir de þöyle demiþtir: Burada sözü geçen açýklamak da giz*lemek de onlarýn tümünün bütün gizliliklerinin ve açýkladýklarýnýn bilindiði*ni genel olarak ifade etmektedir.
    Mehdi b. Meymun der ki: el-Hasen'in yanýnda bulunuyorduk. Ona el-Hasen b. Dinar, meleklerin gizlediði neydi, diye sorunca þu cevabý verdi: Yü*ce Allah, Âdem'i yarattýðýnda melekler hayret edilecek bir yaratýk görmüþ ol*dular. Sanki bundan dolayý içlerine birþey düþmüþ gibidir. Devamla dedi ki: Sonra biribirlerine döndüler ve bunu kendi aralarýnda gizli tutmaya çalýþa*rak: Bu yaratýk ne diye sizi endiþelendirsin ki? Þüphesiz yüce Allah, neyi ya*ratýrsa yaratsýn, mutlaka biz o yarattýðýndan Allah katýnda daha üstün ve de*ðerli olacaðýzdýr, dediler.
    "Neyi açýklarsanýz" buyruðundaki "Ne", "Bilirim" anla*mýndaki fiil ile nasb mahallinde olabilir. Bunun: "Bilen" anlamýna ism-i tafdil olmasý ve "ne" anlamýndaki edatýn onunla mansup kabul edilmesi de müm*kündür. O taktirde buyruk (bu yönüyle) "Allah'ýn Evi'ni zi*yaret edenler" tabirine benzer. Buna dair açýklamalar daha önceden (.2/30. âyetin sonlarýnda) geçmiþ bulunmaktadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    34. Hani Biz, meleklere: "Âdem'e secde edin" demiþtik de Ýblis dý*þýnda derhal secde ettiler. O ise, dayattý ve kibirlenerek kâfir*lerden oldu.
    Buna dair açýklamalarýmýz on baþlýk halinde verilecektir:

  7. #37

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    1- Biz Demiþtik..:


    Yüce Allah'ýn “Ve iz kulna” buyruðu: "Hatýrla ki Biz" anlamýndadýr. Ebu Ubeyde'nin burada yer alan “Ýz” edatý fazladýr, þeklindeki açýklamasý uygun de*ðildir. Çünkü bu kelime zarftýr. Buna dair açýklamalar daha önceden (2/30. âyet birinci baþlýkta) yapýlmýþtýr. "Demiþtik" diye buyurulup da "demiþtim" buyurulmamasýnýn sebebi, yüce ve cebbar olan Allah'ýn kendi zatý hakkýn*da; zatýný yüceltmek ve zikrini yükseltmek için çoðul zamiri kullanmasýdýr.
    "Melâike" kelimesi "melek" kelimesinin çoðuludur. Buna dair açýklama*lar da daha önceden geçmiþ bulunmaktadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Ayný þekilde Âdem kelimesi*ne dair açýklamalar ve bunun türediði kök hakkýndaki bilgiler de önceden verilmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. tekrarlanmasýnýn anlamý yoktur.
    Ebu Cafer b. el-Ka'ka'ýn "li'l-melâiketi" kelimesini daha sonra gelen "uscu-dû" kelimesinde yer alan cim harfinin ötreli (cu) þeklinde okunduðu için ona rivayetle "li'1-melaiketu" þeklinde okuduðu rivayet edilmiþtir. "Elhamdülillahi" ibaresini "elhamdülüllahi" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. þeklinde okumak da buna benzemektedir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2- Secde:


    "Secde edin" emri sücud kökünden gelmektedir. Arap dilinde bunun ifade ettiði anlam boyun eðdiðini ve zilletle itaat ettiðini göstermektir. Þair der ki:
    "Ve öyle bir toplulukla ki, beyaz çizgili siyah atlar etraflarýnda kayboluyor Küçük tepelerin toynaklarý altýnda secde ettiðini görürsün." Þair, burada tepelerin atlarýn toynaklarýna secde ettiðini söylemektedir. Çünkü toynaklar tepeleri çiðnemekte ve tepeler kendilerini onlara karþý koruyamamaktadýr.
    "Secde eden göz" tabiri, bakmaktan çekinen göz demektir. Secde et*menin en ileri derecesi yüzü yere koymaktýr. Ýbn Faris der ki: Eðilme söz-konusu olduðu zaman "secde etti" denilir. Secde eden herkes alçalmýþ olur. "Ýscad" bakýþý sürdürmek demektir. Ebu Amr der ki: Baþýný önüne eðdiði za*man "escede" denilir. Þair der ki:
    "Secde ettirildi develerinin yularlarýna
    Hýristiyanlarýn, hahamlarýnýn önünde secde ediþi gibi."
    Ebu Ubeyde der ki: Esedoðullarýndan bir bedevî Arap bana þunu okudu:
    "Ve ona: Leyla'ya secde et, dediler, o da secde etti."
    Þair, burada baþýný önüne eðen deveyi kastetmektedir. "Ýscad dirhemleri" ise, üzerlerinde onlara karþý secde ettikleri birtakým re*simler bulunan dirhemler demektir. Þair der ki:
    "Ýscad dirhemleri gibi onunla karþýlaþtý." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3- Âdem'i ve Ýnsanlarý Meleklerden Üstün Görenler ile Âdem'e Secde Emrinin Hikmeti:


    Adem'i ve onun soyundan gelenleri üstün kabul edenler, yüce Allah'ýn meleklere: "Âdem'e secde edin" buyruðunu delil gösterir ve þöyle derler: Ýþte bu, Hz. Âdem'in meleklerden üstün olduðunun delilidir. Buna cevap þudur: "Âdem'e secde edin" buyruðunun anlamý: Âdem'in yüzüne yönelerek bana secde edin, demektir. Bu, yüce Allah'ýn þu buyruðunu andýrmaktadýr: "Güneþin kaymasýndan dolayý namaz kýl" (el-Ýsra, 17/78); güneþin kay*masý esnasýnda namaz kýl, demektir. Yüce Allah'ýn þu buyruðu da böyledir: "Ona ruhumdan üflediðim zaman siz derhal onun için secdeye kapanýn" (el-Hicr, 15/29; Sad, 38/72); onun yaratýlýþýný tamamladýðým ve siz onunla karþý karþýya geldiðiniz vakit Benim için secdeye kapanýnýz, demektir. Kendisine secde edilen kimsenin, secde edenden daha faziletli olamayacaðýný, kýbleye yönelerek secdede bulunmayý delil göstererek açýklamýþ bulunuyoruz.
    Eðer: Âdem onlardan daha faziletli deðil ise, ona meleklerin secde etme emrinin veriliþ hikmeti nedir, diye sorulacak olursa; þu þekilde cevap veri*lir: Meleker teþbih ve takdisleri ile bir parça kendilerini büyük görür gibi olun*ca, Allah, onlara kendisinden baþka birisine secde etmeleri emrini verip ken*dilerine muhtaç olmadýðýný, ibadetlerine ihtiyacý bulunmadýðýný göstermek istemiþtir. Kimi ilim adamý da þöyle demektedir: Melekler Âdem (a.s)'ý kusur*lu buldular, onu küçük gördüler. Halbuki yaratýlýþýnýn özelliklerini bilmiyor*lardý. Bundan dolayý onun þanýný, þerefini yükseltmek üzere ona secde etmek*le emrolundular. Yüce Allah'ýn onlara Âdem'e secde etme emrini vermesinin kendilerine: "Muhakkak Ben yeryüzünde bir halife yaratacaðým" dedi*ðinde meleklerin: "Orada fesad çýkartacak., bir kimse mi yaratacaksýn" de*melerine bir ceza olarak Âdem'e secde etmelerini emretmiþ olmasý da ihti*mal dahilindedir. Þaný yüce Allah, kendilerine bu þekilde hitap edeceði va*kit onlarýn bu þekilde cevap vereceklerini de biliyordu. O bakýmdan yüce Al*lah onlara: "Þüphesiz Ben çamurdan bir beþer yaratacaðým." (Sa'd, 38/71) ve onu halife kýlacaðým, ona kendi ruhumdan üflediðim vakit siz de ona sec*deye kapanýnýz, diye emir buyurdu. Yani, bu sizin þu anda bana söylediði*nize ceza olmak üzere böyle olacaktýr, demektir.
    Denilse ki: Ýbn Abbas, insanlarýn daha faziletli oluþuna þunlarý delil gös*terir: Þaný yüce Allah, yüce Rasulünün hayatýna þu buyruðuyla kasem etmiþ*tir: "Hayatýn hakký için onlar gerçekten sarhoþluklarý içerisinde þaþkýn bir haldedirler." (el-Hicr, 15/72) Diðer taraftan þu buyruðuyla da Hz. Peygam-ber'e Allah'ýn azabýndan yana güvenlik vermiþtir: "Ta ki Allah, geçmiþ ve ge*lecek günahlarýný maðfiret etsin." (el-Feth, 48/2) Buna karþýlýk meleklere de þöyle buyurmaktadýr: "Onlardan her kim: Ben ondan gayrý ilahým, derse Biz onu cehennemle cezalandýrýrýz." (el-Enbiya, 21/29) diye buyurmuþtur.
    Böyle sorana cevabýmýz þudur: Þaný yüce Allah, bizzat kendi hayatýna ka*sem ederek: "Hayatýma andolsun" demediði gibi, meleklerin hayatýna da ka*sem etmemiþtir. Buna karþýlýk O, göklere ve yere yemin etmiþtir. Bu ise on*larýn Arþtan ve sekiz cennetten daha üstün ve deðerli olduðunun delili de*ðildir. Yine yüce Allah, incire ve zeytine de yemin etmiþtir.
    Þaný yüce Allah'ýn: "Onlardan her kim: Ben ondan gayrý ilahým derse.." buyruðu ise, yüce Allah'ýn Peygamberine þu buyruðunu andýrmaktadýr: "An*dolsun eðer sen þirk koþarsan hiç þüphesiz amelin boþa çýkar ve þüphesiz zi*yan edenlerden olursun" (ez-Zumer, 39/65) Buna göre, Ýbn Abbas'ýn bu açýk*lamalarýnda, (Hz. Âdem'in ve oðullarýnýn meleklere) üstünlüðüne delalet ede*cek ifadeler yoktur. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    4- Meleklerin Âdem'e Secde Þekli:


    Ýlim adamlarý, meleklerin Âdem'e secdelerinin, ibadet mahiyetini taþýmadýðý üzerinde ittifak etmekle birlikte, secdelerinin keyfiyeti hakýnda farklý gö*rüþlere sahiptirler. Cumhur der ki: Bu, namazda alýþýlmýþ secdede olduðu gi*bi alný yere koymak þeklinde meleklere verilmiþ bir emir idi. Çünkü örfte olsun, þeriatte olsun, secde etmekten açýkça anlaþýlan budur. Buna dayaný*larak þöyle denilmiþtir: Bu secde, Âdem'e bir ikram ve onun faziletini açýk*ça ortaya koyuþ, yüce Allah'a da itaat mahiyetinde idi. Hz. Âdem de bu du*rumda bizim için kýblenin konumuna benzer bir konumda idi. Buna göre "Âdeme" ifadesinin anlamý "Âdem'e doðru secde edin" demektir. Nitekim kýb*leye namaz kýldý, denilirken kýbleye doðru namaz kýldý denilmek istenir.
    Bir baþka kesim de þöyle demiþtir: O secde, günümüzde alýþýlmýþ olan al*nýn yere konulmasý þeklinde deðil idi. Sözü geçen bu secde, kelime olarak dildeki aslî manasý üzerinde býrakýlmýþtýr. Bu aslî anlamý ise zillet göstermek ve itaat etmektir. Buna göre "Âdem'e secde edin" buyruðu; "Âdem'e boyun eðip itaat edin, onun faziletini ikrar ve kabul edin" demektir. "Derhal secde ettiler" buyruðu da onlara verilen emri yerine getirdiler, demektir.
    Yine þu hususta da farklý görüþler ortaya atýlmýþtýr: Acaba bu þekilde sec*de etmek, Âdem (a.s)'a ait bir özellik mi idi? Buna göre, yüce Allah dýþýnda bütün kainatta ondan baþkasýna secde caiz olmaz mý demektir, yoksa Hz. Âdem'den sonra da Hz. Yakub zamanýna kadar yaratýklara secde etmek ca*iz mi idi? Çünkü yüce Allah þöyle buyurmaktadýr: "Babasýný ve annesini tah*týn üzerine çýkarttý (oturttu), hepsi de ona secdeye kapandýlar" (Yusuf, 12/100) Buna göre acaba yaratýklara secdenin mubah kýlýndýðý son hal bu mu*dur? Çoðunluðun kabul ettiði görüþe göre yaratýklara da secde Rasulullah (s.a)'ýn dönemine kadar mubah idi. Ashabý; aðaç ve deve Rasulullah'a sec*de ettiðinde þöyle demiþti: Aðaçtan ve ürküp kaçan deveden sana secde et*meye biz daha layýkýz. Bunun üzerine Hz. Peygamber þöyle buyurdu: "Alem*lerin Rabbi olan Allah'tan baþka hiçbir kimseye secde edilmemelidir."
    Ýbn Mace Sünen'inde, el-Büstî de Sahih'inde Ebû Vakid'in þöyle dediði*ni rivayet etmektedirler: Muaz b. Cebel, Þam'dan gelince Rasulullah (s.a)'ýn önünde secdeye kapandý. Bunun üzerine Rasulullah (s.a): "Bu da ne oluyor?" deyince Muaz þöyle dedi: Ey Allah'ýn Rasulü, ben Þam'a vardým, baktým ki onlar yüksek kumandanlarýna ve büyük din adamlarýna secde ediyorlar, ben de bu iþi sana yapmak istedim. Hz. Peygamber þöyle buyurdu: "Hayýr, böyle birþey yapma, çünkü ben herhangi bir þeyin herhangi bir þeye secde etmesini emredecek olursam, kadýna kocasýna secde etmesini emrederdim. Kadýn kocasýnýn hakkýný yerine getirmedikçe Rabbinin hakkýný yerine getir*miþ olmaz. Hatta deve üzerine vurulan eðere çýkmýþ olsa dahi kocasý yaný*na gelmesini isteyecek olursa ona karþý çýkmamalýdýr." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Hadisin bu lafzý el-Büstî'ye aittir. Deveye vurulan eyer (el-kateb)ýn anlamý þudur: Araplarýn yanýnda doðum yapmak için özel sandalye çok az bulunurdu. O bakýmdan doðum esnasýnda hanýmlarýný bu þekilde develerin üzerine vurulan eyerle*re (el-kateb) oturtur ve taþýrlardý. Hadisin Muaz yoluyla gelen rivayetlerinin birisinde de þöyle denilmektedir: Hz. Peygamber insanlara secde etmeyi ya*sakladý ve buna karþýlýk musafaha yapmayý emretti.
    Derim ki: Sûfilerin cahilleri semalarý, þeyhlerinin huzuruna girmeleri ve istiðfarda bulunmalarý esnasýnda yapýlmasý yasaklanan bu þekilde secde et*meyi adet haline getirmiþlerdir. Onlardan herhangi birisi kendinden geçip cez*be haline geldiðinde iddiasýna göre daha kýdemli olanlarýn önünde secde edermiþ. Ancak bu onun bilgisizliðinden dolayýdýr. Bilgisizliðinden dolayý kýb*leye doðru mu baþka tarafa doðru mu secde ettiðine de dikkat etmez. On*larýn bu þekildeki amelleri bir sapýklýktýr ve boþa çýkmýþtýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    5- Ýblis:


    "Ýblis dýþýnda derhal secde ettiler" buyruðunda yer alan Ýblis kelimesi*nin mansub olmasý (yani sin harfinin üstün olmasý) istisnanýn muttasýl olma*sý dolayýsýyladýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Çünkü Ýblis, cumhurun görüþüne göre meleklerden idi. Bunlar arasýnda Ýbn Abbas, Ýbn Mes'ud, Ýbn Cüreyc, Ýbnu'l-Müseyyeb, Kata-de ve baþkalarý da vardýr. Þeyh Ebû'l-Hasen'in benimsediði görüþ de budur. Taberi de bu görüþü tercih etmiþtir. Âyetin zahirinden anlaþýlan da budur. Ýbn Abbas der ki: Ýblis'in adý Azâzîl idi, meleklerin en þereflilerindendi. O dört kanatlý bir melekti, bundan sonra ise, bunlardan mahrum býrakýldý.
    Simak b. Harb'ýn Ýkrime'den rivayetine göre Ýbn Abbas þöyle demiþtir: Ýb*lis meleklerden idi, yüce Allah'a asi olunca Allah, ona gazab etti, ona lanet etti ve þeytan oldu.
    el-Maverdî'nin Katade'den naklettiðine göre ise Ýblis meleklerin en üstün türlerinden idi. Bu türe "el-cinne" denilir.
    Said b. Cübeyr der ki: Cinler meleklerden bir koldur. Bunlar ateþten ya*ratýlmýþtýr. Ýblis de bunlardandýr. Diðer melekler ise nurdan yaratýlmýþlardýr.
    Ýbn Zeyd, el-Hasen ve yine Katade der ki: Âdem nasýl insanlarýn babasý ise Ýblis de cinlerin babasýdýr. O bir melek deðildir. Buna yakýn bir ifade Ýbn Abbas'tan da rivayet edilmiþtir. O der ki: Onun asýl adý "el-Hâris"dir.
    Þehr b. Havþeb ve bazý usulcüler der ki: Ýblis yeryüzünde yaþayan ve me*leklerin kendileri ile savaþtýðý cinlerden idi. Melekler onu küçükken esir al*mýþ, o da meleklerle birlikte ibadet edip durmuþ ve meleklerle birlikte ona da hitap edilmiþtir. Ayrýca bunu Taberi, Ýbn Mes'ud'dan da rivayet etmiþtir. Buna göre buradaki istisna munkatý'dýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Yüce Allah'ýn þu buyruklarýnda olduðu gibi: "Onlarýn bir zanna uymaktan baþka buna dair hiçbir.bilgileri yok*tur." (en-Nisa, 4/157) Konu ile ilgili iki görüþten birisine göre þu âyet-i ke*rimedeki istisna da böyledir: "... kestikleriniz hariç olmak üzere" (el-Maide, 5/3) Þairin þu sözleri de bu tür bir istisnadýr:
    "Senin için susuzluk da açlýk da yoktur
    Uyumaktan baþka ve uyumak da yasaktýr."
    Bu görüþü savunanlardan kimisi þunu da delil göstermektedir: Yüce Al*lah, melekleri nitelendirirken þöyle buyurmuþtur: "Onlar kendilerine verdi*ði emirlerde Allah'a asla isyan etmezler. Ne emrolunurlarsa yaparlar." (et-Tahrim, 66/6) Diðer taraftan Ýblise dair þu âyet-i kerimeyi de görüþlerine de*lil göstermektedirler: "Ýblis müstesna, hemen secde etmiþlerdi, o ise cinler*dendi." (el-Kehf', 18/50) Cinler ise meleklerden ayrý yaratýklardýr.
    Birinci görüþün savunucularý buna þu þekilde cevap verirler: Þaný yüce Al*lah, bedbaht olacaðýný ezelden beri bildiðinden dolayý Ýblis'in meleklerin dý*þýna çýkmasý -yüce Allah'ýn adaleti gereði- imkansýz birþey deðildir. Ve O, yap*týðýndan sorumlu tutulmaz. Diðer taraftan onun ateþten yaratýlmýþ olmasý da Allah'ýn kendisine gazap ettiði esnada, yapýsýna þehvet ve arzunun yerleþti*rilmesi de onun meleklerden olmasýný reddetmek özelliðinden deðildir.
    Ýblis, yeryüzünde bulunan cinlerden idi, sonradan esir alýndý, diyenlerin görüþlerine gelince, bu rivayete karþýlýk olarak Ýblisin meleklerle birlikte yer*yüzünde bulunan cinlere karþý savaþtýðýna dair rivayetler de gelmiþtir. Bunu da el-Mehdevî ve baþkasý nakletmiþtir. es-Salebî de Ýbn Abbas'tan þunu nak*letmektedir: Ýblis, Semûm ateþinden yaratýlmýþ bulunan ve "cin" diye adlan*dýrýlan taifeden olup bunlar meleklere mensup bir kabile idiler. Ancak me*lekler nurdan yaratýlmýþlardýr. Ýblis'in Süryanice adý "Azâzîl" Arapça adý "el-Hâris" idi. Cennetin bekçilerindendi. Dünya semasý meleklerinin baþý idi. Ora*nýn ve yeryüzünün etki ve otoritesi elinde idi. Melekler arasýnda en çok iba*det eden ve en bilgili olanlarýndandý. Göklerle yer arasýndakileri idare eder*di. O bundan dolayý kendisinin üstün bir þeref ve azamet sahibi olduðu gö*rüþüne kapýldý. Ýþte onu küfre iten budur. Bunun sonucunda yüce Allah'a asi oldu, Allah da onu kovulmuþ bir þeytana dönüþtürdü. Bir adamýn iþlediði gü*nah eðer kibir ile birlikte ise, ondan pek birþey umma. Eðer onun günahý bir masiyet ise, ondan hayýr umabilirsin. Ýþte Hz. Âdem'in günahý bir masiyet idi, Ýblisin günahý ise kibirden kaynaklanýyordu. Ayrýca -gözle görülmedikleri için-meleklere cin adý da verildiði olur. Nitekim Kur'an-ý Kerim'de þöyle buyurul-matadýr: "Onlar kendisiyle cinler arasýnda bir nesep uydurdular" (es-Saffat, 37/158). Þair de Hz. Süleyman'ý sözkonusu ederken þöyle demektedir:
    "Meleklerin cinlerinden (görünmeyenlerinden) dokuz tanesini müsahhar kýldý,
    Onun huzurunda ayakta dururlar, ücretsiz çalýþýrlardý."
    Diðer taraftan Ýblis cennetin bekçilerinden olduðundan dolayý ona nisbet edilmiþ ve böylelikle onun ismi (cin), cennetin adýndan türetilmiþtir. Doðru*sunu en iyi bilen Allah'týr.
    Ýblis kelimesi, Allah'ýn rahmetinden ümit kesmek anlamýna gelen "iblâs" kökünden türemiþtir. Bu görüþ Ebû Ubeyde ve baþkalarýna aittir. Zayýf bir gö*rüþe göre bu kelime Arapça olmadýðýndan dolayý Arapça bir kökten de tü*remiþ deðildir. Bu görüþ de ez-Zeccac ve baþkalarýna aittir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    6- Secde Etmemenin Piþmanlýðý:


    "O ise dayattý" buyruðu kendisine verilen emri yapmayý kabul etmedi, de*mektir. Ebû Hureyre'den gelen sahih hadiste de bu durum ifade edilmekte*dir. Peygamber (s.a) buyurdu ki: "Ýbn Âdem secde (âyetini) okur da secde ettiði takdirde þeytan uzaklaþýp aðlar ve: Vay benim halime, der. Âdemoðlu-na secde etmesi emrolundu, o da secde etti, buna karþýlýk ona cennet veri*lecektir. Ben de secde etmekle emrolundum, fakat kabul etmedim, dayattým. O bakýmdan bana da cehennem var." Bu hadisi Müslim rivayet etmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    7- Müstekbirlik Þeytanýn Huyudur:


    "Ve kibirlenerek kafirlerden oldu." îstikbâr; kiþinin kendisini büyük gör*mesi demektir. Ýblis kendisinin secde etmesini hoþ karþýlamamýþ, Âdem'e sec*de yapýlmasýný da büyük bir iþ gibi görmüþ gibidir. Dolayýsýyla Âdem'e sec*de etmeyi terketmesi, yüce Allah'ýn emir ve bu emirdeki hikmetini anlamsýz görmesi demektir. Ýþte bu þekildeki bir büyüklenmeyi Hz. Peygamber þöy*lece ifade etmektedir: "Kalbinde bir hardal tanesi aðýrlýðý kadar kibir bulu*nan bir kimse cennete girmeyecektir." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bir diðer rivayete göre de adamýn birisi þöyle demiþ: Kiþi elbisesinin güzel, ayakkabýsýnýn güzel olmasýný ister. Bunun üzerine Hz. Peygamber þöyle der: "Þüphesiz Allah güzeldir, güzel ola*ný sever. Kibir ise hakka karþý çýkmak ve insanlarý hakir görmektir." Bu ha*dis Müslim tarafýndan rivayet edilmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Hakka karþý çýkmanýn anlamý ise onu anlamsýz görmek, onu batýl kabul etmektir. "Ýnsanlarý küçük görmek" de onlarý hakir görmek, onlarý küçümseyerek alay etmektir. Yani bir kimseyi kü*çük görmek, önemsiz ve deðersiz bulmaktýr. Nimete þükür edilmediði zaman da nimet önemsiz bulunmuþ olur. Ýþte o lanetlik yaratýðýn bu hususu, açýk bir þekilde dile getirmiþ olduðunu da þu âyet-i kerimeler bize aktarmaktadýr: "Ben O'ndan daha hayýrlýyým, beni ateþten yarattýn, onu ise çamurdan yarattýn." (el-Araf, 7/12); "Ben, çamurdan yarattýðýn bir kiþiye secde eder miyim?" (el-Ýsra, 17/61); "Ben, kuru bir çamurdan, þekillenmiþ bir balçýktan yarattýðýn bir beþere secde edecek deðilim" (el-Hicr, 15/33). Bu þekilde büyüklük tas*ladýðý için Allah da onun kafir olduðunu beyan buyurmuþtur. Buna göre, yü*ce Allah'ýn emirlerinden yahut onun Rasulünün emirlerinden herhangi bir þe*yi anlamsýz ve basit gören herkesin hükmü Ýblisin hükmü ile ayný olur. Bu, hakkýnda ihtilaf edilmeyen hususlardandýr.
    Ýbnü'l-Kasým'ýn Ýmam Malik'ten rivayetine göre o þöyle demiþtir: Bana ulaþ*týðýna göre, ilk masiyet, kýskançlýk ve kibirdir. Ýblis Âdem'i kýskandý ve aðaçtan yemeyi onu teþvik etti.
    Katade de der ki: Ýblis Âdem'i Allah Teala'nýn ona verdiði lütuflara karþý kýskandý ve þöyle dedi: Ben ateþten yaratýldým, bu ise çamurdan.
    Günahlarýn baþlangýcý kibirlenmektir. Bundan sonra ise hýrstýr. Nihayet Âdem aðaçtan yedi. Daha sonra ise, kýskançlýktýr. Çünkü Âdem'in oðlu, kardeþini kýskanmýþtýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    8- Müstekbir Þeytan, Kâfirlerdendir:


    Yüce Allah'ýn: "Kafirlerden idi" buyruðunun; Kâfirler*den oldu, anlamýnda olduðu söylenmiþtir. Yüce Allah'ýn: "O da suda boðulanlardan oldu" (Hud, 11/43) buyruðu da bu türdendir. Þa*ir de þöyle demektedir:
    "Uçsuz bucaksýz kupkuru bir çöldeki binektir sanki
    Ele avuca gelmez ve yumurtalarýndan çýkýp yavru olmuþ kekliðe benzer."
    Ýbn Fûrek der ki: Burada yer alan "Kâne: idi," kelimesinin "Sâre: Oldu" anlamýna alýnmasý yanlýþtýr ve bu konudaki asýl kaidelere aykýrýdýr. Tefsirci-lerin çoðunluðu ise þöyle demiþtir: Anlamý þudur: Yani yüce Allah'ýn ezelî il*minde onun kafir olacaðý bilinen bir husustu. Çünkü gerçek manada kafir ve gerçek manada mü'min þaný yüce Allah'ýn vefat halinde ne þekilde öleceði*ni bildiði kimsedir.
    Derim ki: Bu açýklama þekli doðrudur. Çünkü Buhârî'de yer aldýðýna gö*re Peygamber (s.a) þöyle buyurmuþtur: "Ameller ancak sonuçlarý ile deðer*lendirilir." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Denildiðine göre Ýblis, yüce Allah'a seksenbin yýl ibadet etmiþ, ona baþ*kanlýk ve cennet bekçiliði -istidrac olmak üzere- verilmiþtir. Týpký münafýk*lara dillerinin ucundan la ilahe illellah þehadetinde bulunma imkaný verildiði gibi, týpký Bel'am (b. Baura)'ya yine dilinin ucundan Ýsm-i A'zam'ý söyle*mek imkaný verildiði gibi. Bu baþkanlýðý sebebiyle Ýblis'in içinde büyüklük, kibir iyice yer etmiþti. Ýbn Abbas der ki: Ýblis kendisinin sahip olduðu bu im*kanlar sebebiyle, meleklerden üstün olduðu görüþünde idi. Bundan dolayý "ben ondan daha hayýrlýyým" demiþti. Yüce Allah'ýn þu buyruðu da bu se*bep dolayýsýyladýr: "Kendi ellerimle yarattýðýma secdeden seni alýkoyan nedir? Sen büyüklendin mi, yoksa yücelerden mi oldun (zannediyorsun)?" (Sad, 38/75) Yani sen bizzat büyük olmadýðýn halde büyüklük tasladýn (is-tikbâr) . Halbuki Ben, bizzat büyük olduðum halde onu kendi ellerimle ya*rattýðýmda herhangi bir þekilde büyüklenmedim. Ýþte bundan dolayý yüce Al*lah "kafirlerden oldu" diye buyurmaktadýr. Onun yaratýlýþýnýn aslý izzet ate*þiydi. Bundan dolayý yüce Allah'ýn izzetine yemin ederek þöyle demiþti: "Senin izzetin hakký için hepsini muhakkak azdýracaðým." (Sad, 38/82) Ýþte bu izzet dolayýsýyla o, kibirlendi ve nihayet kendisinin Âdem'den üstün olduðu görüþüne kapýldý.
    Ebû Salih'ten gelen rivayete göre o þöyle demiþtir: Melekler izzetin nurun*dan Ýblis de izzetin narýndan (ateþinden) yaratýlmýþtýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    9- Kerametler Veya Olaðanüstü Haller:


    Ýlim adamlarýmýz -yüce Allah'ýn rahmeti üzerlerine olsun- derler ki: Pey*gamber olmayanlarýn elleri vasýtasýyla þaný yüce Allah'ýn izhar ettiði birtakým kerametlerle olaðanüstü haller, o kiþinin veli oluþunun delili deðildir. Ýlim adamlarýmýz, bu görüþleriyle kimi mutasavvýflara ve rafýzîlere muhalefet ederler. Çünkü bunlar þöyle der: Bu gibi haller o kiþinin veli olduðunun de*lilidir. Çünkü o kiþi, veli olmasaydý þaný yüce Allah, bu gibi þeyleri onun el*leri vasýtasýyla izhar etmezdi.
    Bizim delilimiz, bizden bir kimsenin (yani bir insanýn) þaný yüce Allah'ýn velisi olduðunu bilmek, ancak onun mü'min olacaðýný bilmekten sonra sa*hih bir delil olabilir. O kiþinin mü'min olarak öleceði bilinmeyeceðine göre, bizim o kiþinin yüce Allah'ýn bir velisi olduðunu kesinlikle söylemek imka*nýmýz olmaz. Çünkü yüce Allah'ýn gerçek velisi, yüce Allah tarafýndan mut*laka iman ile öleceði bilinen kimsedir. Böyle bir kimsenin iman üzere öle*ceðini kesinlikle söylemek imkanýna sahip olmadýðýmýzý ittifakla kabul etti*ðimize göre, hatta o kiþinin kendisi dahi iman üzere öleceðini kesinlikle söy*leyemediðine göre, onun bu harikulade halinin yüce Allah'ýn velisi olduðu*nun delili olmadýðý ortaya çýkar. Ýlim adamlarýmýz devamla derler ki: Bunun*la birlikte þaný yüce Allah'ýn bazý velilerini (gerçek dostlarýný) güzel akýbe*tine ve amelinin nihaî haline kendisi ile birlikte baþkalarýnýn da durumuna muttali kýlmasý imkansýz birþey deðildir. Bu görüþü þeyh Ebû'l-Hasen el-Eþ'arî ve baþkalarý ortaya koymuþtur.
    Taberi'nin görüþüne göre ise þaný yüce Allah, bu Ýblis kýssasý ile, Âdemoðullarýndan ona benzeyen kimseleri azarlamak istemiþtir. Bunlar ise, peygam*berliðini bilmelerine ve çok eskiden beri Allah'ýn üzerlerine ve geçmiþleri*ne olan ni'metlerini bilmelerine raðmen Muhammed (s.a)'ý inkar eden yahudilerdir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    10- Ýblis'ten Önce Kafir Var mýydý?:


    Ýblisten önce kafirin olup olmadýðý hususu ile ilgili farklý görüþler belir*tilmiþtir. Kimisine göre, yoktur, Ýblis, inkar edip kafir olan ilk kiþidir. Kimi*sine göre ise, ondan önce cinlerden kafirler vardý ve bunlar yeryüzünde ya*þýyorlardý.
    Yine Ýblisin küfrü cehlî (bilgisizlikten) miydi, yoksa inadî miydi konusun*da da Ehl-i Sünnet âlimleri arasýnda iki ayrý görüþ vardýr. Bununla birlikte ka*fir olmadan önce onun yüce Allah'ý bilen bir kimse olduðu hususunda gö*rüþ ayrýlýðý yoktur. Ýblisin cehlî olarak kafir olduðunu kabul edenler þöyle der: O kafir olduðu vakit, ilimden mahrum býrakýldý. Ýblisin küfrünün inadî oldu*ðunu söyleyenler de þöyle der: O, bilgiye sahip olmakla birlikte kafir oldu. Ýbn Atiyye der ki: Ýlmi kalmakla birlikte inadî olarak kafir olmak uzak bir ih*timaldir. Ancak bana göre bu caizdir (mümkündür). Yüce Allah'ýn dilediði kimseyi tevfikinden mahrum kýlmasýyla birlikte imkansýz deðildir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    35. Ve dedik ki: "Ey Âdem, sen zevcenle birlikte cennette yerleþ ve ondan istediðiniz gibi bol bol, afiyetle yeyiniz. Yalnýz bu aðaca yaklaþmayýnýz-, yoksa ikiniz de zulmedenlerden olursunuz."
    Bu buyruða dair açýklamalarýmýzý onüç baþlýk halinde yapacaðýz:

  8. #38

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    1- Cennette Yerleþmek:


    "Dedik ki: Ey Âdem, sen zevcenle birlikte cennette yerleþ." Kafir olma*sý ile birlikte yüce Allah'ýn Ýblis'i cennetten çýkartýp uzaklaþtýrdýðýnda görüþ aynlýðý yoktur. Onun çýkartýlmasýndan sonra da yüce Allah, Hz. Âdem'e: "yer*leþ" emrini vermiþtir. Yani orada ikamet et ve orayý mesken tut. Mesken sü*kûn bulma yeridir. Ateþe de "seken" denilir. Þair der ki:
    "O (mýzrak) seken (ateþ) ile ve yaðlarla düzeltilmiþtir."
    Yine seken, kendisiyle huzur bulunan herþeydir. Býçaða da "(ayný kökten gelmek üzere) sikkîn" denilir. Býçaða bu adýn veriliþ sebebi onun vasýtasýy*la kesilen hayvanýn hareketinin durdurulmasý (teskin edilmesi)dir. Tasarru*funun ve hareketinin azlýðý dolayýsýyla da yoksula (ayný kökten gelmek üzere) "miskîn" denilir. Geminin dümenine de "sükkân" denilir. Çünkü ge*minin çalkalanmasýný önler ve ona bir sükûnet kazandýrýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2- Hz. Âdem'e "Yerleþ" Denilmesi ve Süknâ, Umrâ ve Benzeri Akidler:


    Yüce Allah'ýn "yerleþ (uskun)" diye buyurmasý, oradan zamanla çýkaca*ðýna dikkat çekmektedir. Çünkü sakin olmak, mülk edinmek deðildir. Bun*dan dolayý, arifin birisi þöyle demiþtir: Sükna (mesken edinip yerleþmek) bel*li bir süreye kadardýr, sonra sona erer. Âdem ile Havva'nýn cennete giriþle*ri iþte böyle bir giriþ idi. Yoksa orada ikamet etmek için deðil idi.
    Derim ki: Durum böyle olduðuna göre, bu ilim adamlarýnýn çoðunluðu*nun þu sözlerine de delalet etmektedir: Bir kimse birisini kendisine ait olan bir meskende iskan ettirse, iskan edilen kiþi orayý süknâsýyla mülk edinmiþ olmaz. Bu iskan süresi sona erdi mi; o mesken sahibi iskan ettiði kiþiyi çý*kartabilir. eþ-Þa'bi þöyle dermiþ: Bir adam: Sen ölene kadar bu evimin süknasý senin olsun, diyecek olsa, hayatý boyunca ve ölümü halinde de o ev onundur. Þayet: Sen ölene kadar bu evimde iskan ol diyecek olur ise, ölme*si halinde o ev asýl sahibine döner.
    "Umrâ" da süknâya benzemektedir. Þu kadar var ki umrâ hakkýndaki gö*rüþ ayrýlýklarý süknâ hakkýndaki görüþ ayrýlýklarýndan daha güçlüdür. "Um-râ"ya dair açýklamalar yüce Allah'ýn izniyle Hud sûresinde Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. gelecektir.
    el-Harbî der ki: Ýbnu'l-A'rabî'yi þöyle derken dinledim: Bu gibi þeylerin, asýl sahiplerinin elinde mülk kaldýðý, menfaatlerinin ise kendisine umrâ ve rukbâ, ifkâr, ihbâl, minha, ariyye, süknâ ve itrak kime verilirse onlara ait ola*caðý hususunda Araplar arasýnda görüþ ayrýlýklarý yoktur. Bu, Ýmam Ma-lik'in ve onun mezhebini kabul edenlerin bu türden yapýlan baðýþlarýn sade*ce menfaatlerine malik olunacaðý, kendilerine (rakabelerine) malik olunama*yacaðý þeklindeki görüþlerine bir delildir. Bu, ayný zamanda Leys b. Sa'd'ýn, Kasým b. Muhammed'in ve Yezid b. Kusayt'ýn da görüþüdür.
    "Umrâ": Senin bir kimseyi sana ait olan bir evde senin yahut onun öm*rü boyunca iskân ettirmektir. Rukbâ da böyledir. Bu da bir kimsenin bir di*ðerine: Bu ev sen benden önce ölürsen bana dönecek, ben senden önce ölür*sem, senin olacaktýr. Bu kelime "(gözetlemek anlamýna gelen) muraka-be"den gelmektedir, demesidir. Murakabe ise, onlardan her birisinin ötekinin ölümünü gözetlemesi demektir. Bundan dolayý bunun caiz olup olma*dýðý hususunda fukahanýn farklý görüþleri vardýr. Ebû Yusuf ve Þafii bunu ca*iz kabul etmiþlerdir. Onlara göre bu, bir vasiyet gibidir. Ýmam Malik ve di*ðer Küfe âlimleri ise bunu caiz kabul etmemektedir. Çünkü onlarýn her bi*risi kendisi lehine gerçekleþip gerçekleþmeyeceðini bilmediði bir ivazý mak*sat olarak gözetmekte ve her birileri arkadaþýnýn ölümünü adeta temenni et*mektedir. Bu konuda, hem caiz gören hem de men'eden iki hadis-i þerif var*dýr ki bu ikisini de Ýbn Mace Sünen'inde kaydetmektedir. Birincisini Câbir b. Abdullah rivayet etmiþtir. Buna göre Rasulullah (s.a) þöyle buyurmuþtur: "Um-râ, kendisine verilen kimse için caizdir, rukbâ da kendisine verilen kimse için caizdir." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Bu hadis-i þerifte umrâ ile rukbâ arasýnda hüküm bakýmýndan bir eþitlik sözkonusudur.
    Ýkinci hadis ise, Ýbn Ömer'den gelmektedir. Buna göre Rasulullah (s.a) þöy*le buyurmuþtur: "Rukbâ diye birþey yoktur. Her kime herhangi bir þey ruk*bâ diye verilecek olursa, hayatý boyunca da ölümünden sonra da o þey onun*dur." Ýbn Ömer der ki: Rukbâ kiþinin ötekine: "Ýkimizden hangisi daha ön*ce ölürse ötekinin olsun" demesidir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Hadis-i þerifte "rukbâ yoktur" ifadesi böyle bir þeyin yasaklýðýný ifade eden bir nehiydir. "Her kime rukbâ olarak birþey verilirse o onundur" buyruðu ise bunun caiz olduðuna delalet etmektedir. Bu iki hadisi ayný zamanda Nesai de rivayet etmiþtir. Ýbn Abbas'ýn þöyle dediðini de nakletmektedir: Umrâ ve rukbâ ayný þeylerdir.
    Ýbn Münzir der ki: Rasulullah (s.a)'ýn þöyle buyurduðu sabit olmuþtur: "Um*râ kime verilirse caizdir, rukbâ da kime verilirse cazdir." Buna göre Ýbn Mün*zir bu hadis-i þerifi sahih kabul etmektedir. Ayrýca bu, umrâ ve rukbâ ayný þeylerdir diyen kimseler lehine bir delildir. Hz. Ali'den de bu kanaat riva*yet edilmiþtir. es-Sevrî ve Ýmam Ahmed'in de görüþü budur. Ayrýca ilk veren kiþiye bir daha dönmeyeceðini de belirtmiþlerdir. Ýshak da bu görüþtedir. Ta*vus der ki: Her kim rukbâ olarak birþey verirse o aynen miras gibidir.
    Ifkâr ise, (omurga anlamýna gelen) fekaru'z zahr'dan gelmektedir. Bir kim*se birisine: Ben bu devemi sana ifkâr ediyorum diyecek olursa, sýrtýna bin*mek üzere sana ariyeten veriyorum, demektir. Av hayvaný avcý tarafýndan sýr*týndan vurularak avlanýlmak üzere fýrsat verdiði takdirde de bu tabir kulla*nýlýr.
    Ýhbal (noktalý hý ile) da ifkâr gibidir. Bir kimseye, binmek üzere bir diþi deve, yahut üzerinde savaþmak üzere bir at, ariyeten verildiði takdirde bu ta*bir kullanýlýr. Züheyr der ki:
    "Ýþte oracýkta onlardan malý ihbal etmeleri istenirse ederler Onlardan istenirse verirler, zenginlikleri artarsa da (vermekte) aþýrý giderler."
    Minha: Baðýþ demektir. Bu ise, sütün baðýþlanmasý anlamýndadýr. Meni-ha ise, bir kiþinin bir baþkasýna sütünü saðýp sonradan geri vermek üzere di*þi deveyi ya da koyunu vermesi demektir. Rasulullah (s.a) þöyle buyurmuþ*tur: "Ariyet alýnan þey geri ödenir, minha geri verilir. Borç ödenir, kefil (asýl borçlu ödemediði takdirde) öder" Bu hadis, Ebû Umame tarafýndan rivayet edilmiþtir, Tirmizi, Darakutnî ve baþkalarý tarafýndan da kitaplarýnda tahric edilmiþtir. Sahih bir hadistir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Itrâk ise, erkek deveyi ariyet olarak vermektir. Bir kimse, birisinin erkek devesini kendi develeri arasýnda yayýlsýn diye, istemesine denilir. Erkek de*venin diþi deve ile iliþki Kurmasý anlamýndadýr. "Tarûkatu'1-fahP ise diþi de*ve anlamýndadýr. Erkek deve tarafýndan kendisi ile iliþki kurulacak seviyeye gelen diþi deveye "nakatun tarukatu'1-fahl" denilir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3. "Sen" Zamiri:


    "Sen zevcenle birlikte..." buyruðundaki "sen" zamirinin ayrýca kullanýl*masý, (yerleþ) fiilindeki zamiri tekid içindir. "Sen ve Rabbinle birlikte git" (el-Maide, 5/24) buyruðu da bunun gibidir. "Sen" zamiri kullanýlmaksýzýn "eþinle birlikte yerleþ" demek uygun olmadýðý gibi, "Rabbinle birlikte git" de*mek de uygun deðildir. Böyle bir söyleyiþ (yani sen zamirini kullanmadan) ancak þiirdeki vezin zarureti dolayýsýyla olur. Þairin þu sözlerinde olduðu gi*bi:
    "Parlak beyaz ile o çölde kumlar üzerinde yürüyen
    Yaban öküzleri gibi seke seke gelince (ona) dedim ki. . ."
    Burada "parlak beyaz" kelimesi "gelince" fiilindeki zamire atfedilmiþ ve bu zamiri ayrýca tekid etmemiþtir. Bu þekilde (zamir kullanýlmaksýzýn) ifade*lerde bulunmak Kur'an dýþýnda güzel olmamakla birlikte, mümkündür. Zeyd ile birlikte kalk, demek gibi. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    4- Hz. Âdem'in Eþi Hz. Havva:


    "Sen zevcenle birlikte" buyruðundaki "zevce" kelimesi, Kur'an-ý Kerim'de "zevç" þeklinde kullanýlýr. Buna dair açýklamalar daha önceden geçmiþti. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Müslim'in Sahih'inde yer alan bir hadiste ise "zevce" þeklinde geçmektedir. Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb anlattý, dedi ki: Bize Hammad b. Seleme, Sa*bit el-Bünânî'den, o Enes'ten rivayetle dedi ki: Peygamber (s.a) hanýmlarýndan birisi ile birlikte iken yanýndan bir adam geçti. Hz. Peygamber, o adamý çaðýr*dý. Yanýna gelince þöyle buyurdu: "Ey filan, bu yanýmdaki benim filan zevceni*dir." Adam þöyle dedi: Ey Allah'ýn Rasulü, ben belki baþkasý hakkýnda birþey-ler zannedebilirdim ama senin hakkýnda asla. Bunun üzerine Rasulullah (s.a) þöyle buyurdu: "Þüphesiz þeytan insanýn içinden kanýn aktýðý gibi akar." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Âdem (a.s)'ýn zevcesi Havva (aleyhesselam)dýr. Ona bu ismi ilk veren yi*ne Hz. Âdem'dir. Hz. Havva, Hz. Âdem'in kaburga kemiðinden farkýna var*maksýzýn yaratýlmýþtýr. Eðer bundan dolayý bir acý çekmiþ olsaydý, hiçbir er*kek hanýmýna þefkat göstermezdi. Uyandýðýnda: Bu kimdir diye sorulmuþ, Hz. Âdem de: Bu bir kadýndýr, cevabýný vermiþ. Ona: Adý nedir, diye sorulunca o da: Havva demiþ. Niye bir kadýndýr (imrâe) dedin diye sorulunca o: Çün*kü (kiþi anlamýna gelen) mer'den alýnmadýr. Bu sefer: Neden peki Havva adý*ný verdin, diye sorulunca Hayy (diri)den yaratýlmýþtýr. Cevabýný vermiþ.
    Rivayet edildiðine göre ona bu sorulan bilgisinin sýnýrýný ölçmek amacýy*la melekler sormuþlardýr. Yine rivayete göre melekler ona: Ey Âdem, sen bu*nu seviyor musun deyince o: Evet demiþ. Bu sefer melekler Havva'ya: Ey Hav*va, ya sen bunu seviyor musun diye sorunca Havva ise, Âdem'in kalbinde*ki sevginin katlarca fazlasýný kalbinde taþýmakla birlikte: Hayýr cevabýný ver*miþ. Derler ki: Eðer bir kadýn kocasýna olan sevgisini samimi olarak dile ge*tirseydi, þüphesiz ki Havva bunu dile getirirdi. Ýbn Mes'ud ve Ýbn Abbas der ki: Hz. Âdem, cennete yerleþtirilince, yalnýzlýktan sýkýntýlý bir halde yürüyüp durdu. Uykuya dalýnca Havva, sol tarafýndan kýsa kaburga kemiðinden ya*ratýldý ki, onunla sükûn bulsun ve onunla yalnýzlýktan kurtulsun diye. Hz. Âdem uyanýp da onu görünce sen kimsin, diye sormuþ, o da: Ben bir kadý*ným, benimle sükûn bulasýn diye, senin kaburga kemiklerinden yaratýldým, cevabýný vermiþ. Ýþte yüce Allah'ýn þu buyruðunun anlamý da budur: "Sizi tek bir candan yaratandýr O. Bu candan da onunla sükûn bulsun diye eþini ya*ratmýþtýr." (el-A'raf, 7/189)
    Ýlim adamlarý derler ki: Ýþte bundan dolayý kadýnda bir eðrilik vardýr. Zi*ra kadýn eðri olan kaburga kemiðinden yaratýlmýþtýr. Müslim'in Sahih'inde Ebû Hureyre'nin þöyle dediði rivayet edilmektedir: Rasulullah (s.a) buyurdu ki: "Kadýn, kaburga kemiðinden yaratýlmýþtýr. -Bir rivayette þu da vardýr: Kabur*ga kemiðinin en eðri bölgesi ise, en üst tarafýdýr.- O bakýmdan kadýn sana kar*þý hiçbir zaman ayný þekilde dosdoðru olamaz. Sen ondan istifade edecek olur isen eðriliði ile birlikte ondan istifade edersin. Onu doðrultmaya kalkýþýrsan onu kýrarsýn. Onu kýrmak ise onu boþamaktýr." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Þair de buna iþaretle þöy*le demektedir:
    "O, eðri olan kaburga kemiðidir, sen onu düzeltemezsin Þunu bil ki kaburga kemiklerini düzeltmek onlarýn kýrýlmasý demektir. (Kadýn) nasýl olur da yiðide karþý hem zayýf hem de iktidar sahibidir? Ayný anda hem güçlü hem güçsüz olmasý þaþýlacak birþey deðil midir?" Ýþte ilim adamlarý buradan hareket ederek sakal, meme ve küçük abdestini bozmak bakýmýndan eþit þekilde erkek ve kadýn alametlerini kendisin*de taþýyan hünsa-i müþkil'in mirasýna kaburga kemiklerinin eksikliðini delil gösterirler. Eðer onun kaburga kemiklerinin sayýsý kadýnýn kaburga kemik*lerinden eksik olursa, ona erkek payý verilir. -Bu ayný zamanda Hz. Ali'den rivayet edilmiþtir.- Çünkü Hz. Havva, Hz. Âdem'in kaburga kemiklerinden ya*ratýlmýþtýr. Mirasa dair açýklamalarda bu hususta etraflý bilgiler -inþaallah- ge*lecektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    5- Cennet:


    "... cennette yerleþ..." buyruðunda geçen cennet bahçe demektir. Buna dair açýklamalar daha önceden de geçmiþti. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Mu'tezile ve Kaderiye'nin, Hz. Âdem ebedîlik cennetinde deðil, Aden topraklarýndaki bir cennette (bahçe*de) idi, þeklindeki kanaatlerinin önemsenecek bir tarafý yoktur. Mu'tezile ve*ya Kaderiye, bid'at kabilinden bu görüþlerine þunu delil gösterirler: Eðer yer*leþtirildikleri ebedîlik cenneti olsaydý, Ýblis'in Hz. Âdem'e ulaþmamasý gere*kirdi. Çünkü Allah, þöyle buyurmaktadýr. "Orada ne bir boþ söz, ne de günah gerektiren bir iþ vardýr." (et-Tur, 52/23); "Orada ne boþ bir söz iþitirler, ne de bir yalan" Cen-Nebe', 78/35); "Orada ne boþ bir söz, ne de günahý gerek*tiren bir söz iþitirler. Orada iþittikleri ancak "selam selam" sözüdür." (el-Va-kýa, 56/25-26) Diðer taraftan yüce Allah'ýn þu buyruðu dolayýsýyla da cennet*likler cennetten çýkmazlar: "Onlar oradan çýkarýlacak da deðillerdir." (el-Hicr, 15/48) Ayrýca ebedîlik cenneti, kutsallýk yurdudur. Orasý günahlardan ve masiyetlerden uzak tutularak takdis edilmiþ ve bu gibi þeylerden temiz*lenmiþtir. Ýblis ise orada boþ söz söylemiþ, yalan söylemiþtir. Âdem ve Hav*va da masiyetleri sebebiyle cenneten çýkartýlmýþlardýr.
    Bu þekilde görüþlerini delillendirmeye çalýþan Mu'tezile ve Kaderiye devamla derler ki: Hz. Âdem'in Allah katýndaki makamýnýn yüceliðine ve ak*lýnýn mükemmelliðine raðmen, ebedîlik yurdunda ve sonu gelmeyecek bir mülk arasýnda bulunmakla birlikte, ebedîlik aðacýný aramasý nasýl mümkün olabilir?
    Cevap þudur: Þaný yüce Allah, âyet-i kerimede geçen "cennet" kelimesi*ni elif lam'lý ile belirtili (marife) yapmýþtýr. Ben Allah'tan cenneti dilerim, di*yen kimsenin sözünden bütün insanlarýn örfünde anlaþýlan sadece onun ebe*dîlik cennetni istediðidir. Baþka birþey anlaþýlmaz. Ýblis'in Hz. Âdem'i aldat*mak üzere cennete girmesi ise, aklen imkansýz deðildir. Diðer taraftan Hz. Musa, Hz Âdem ile karþýlaþmýþ ve Hz. Musa ona: "Sen kendi soyundan ge*lenlerin bedbaht olmasýna sebep oldun, onlarý (lam-ý tarifli olarak) cennet*ten çýkarttýn." demiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Burada (cennet kelimesinin baþýna) elif lam'ýn ge*liþ sebebi onun bilinen ebedîlik cenneti olduðuna delil olsun diyedir. Hz. Âdem, Hz. Musa'nýn bu sözlerine itiraz etmemiþtir. Eðer bu baþka bir cennet olsaydý, Hz. Musa'ya cevap verirdi. Hz. Âdem, Hz.Musa'nýn söylediklerine ce*vap vermeyip sustuðuna göre yüce Allah'ýn onlarý çýkarttýðý cennetin, cen*netten çýktýktan sonra götürüldükleri yerden farklý olduðu kendiliðinden an*laþýlmaktadýr.
    Bunlarýn delil olarak gösterdikleri âyetlere gelince; bu gibi hususlar þaný yü*ce Allah tarafýndan Kýyamet gününde cennet ehlinin oraya girmesinden son*ra gerçekleþecek þeylerdir. Yüce Allah'ýn orada ebedi kýlmak istediði kimse*ler için, oranýn ebedilik yurdu olmasý ile birlikte, ölümüne hükmettiði kimse*leri de oradan çýkartmasý arasýnda bir çeliþki yoktur ve bu imkansýz birþey deð-lidir. Tefsir âlimleri, meleklerin cennet ehlinin yanýna girip yine oradan çýka*caklarýný ittifakla kabul etmiþlerdir. Diðer taraftan cennetin anahtarlarý Ýblisin elinde bulunuyordu. Ýsyan ettikten sonra bu anahtarlar ondan alýndý. Peygam*ber (s.a) da Ýsra gecesi cennete girmiþ, çýkmýþ, orada bulunanlarý haber ver*miþ ve bunun gerçekten ebedîlik yurdu olan cennet olduðunu söylemiþtir.
    Mu'tezile ve Kaderiye'nin; cennet kutsal bir yurttur, yüce Allah orayý gü*nahlardan arýndýrmýþtýr, þeklindeki sözleri ise, bir bilgisizliðin ifadesidir. Çünkü yüce Allah Ýsrail oðullarýna Arz-ý Mukaddese girmelerini emretmiþtir. Burasý ise, bildiðimiz Þam topraklarýdýr. Þeriat sahibi milletler yüce Allah'ýn orayý kutsallaþtýrdýðýný ittifakla kabul etmiþlerdir. Halbuki o bölgede türlü ma-siyetlere, küfür ve yalana tanýk olunmuþtur. Oranýn kutsal olmasý, orada bir*takým masiyetlerin iþlenmesine mani deðildir. Ýþte kutsallýk yurdu olan cen*netin durumu da böyledir.
    Ebû'l-Hasen b. Battal der ki: Bazý hocalarýn naklettiklerine göre, ehl-i sün*net ebedilik yurdu olan cennetin Âdem (a.s)'ýn çýkartýldýðý cennet olduðu üzerinde icma etmiþlerdir. Dolayýsýyla onlara muhalif kanaat belirtenlerin görüþ*lerinin bir anlamý yoktur.
    Aksi görüþ savunanlarýn: Aklýnýn mükemmelliðine raðmen ebedilik yur*dunda olduðu halde ebedilik aðacýna talib olmak, Âdem için nasýl mümkün olabilir, þeklindeki sözlerine gelince; bu soru tersinden onlara þöyle sorula*bilir: Peki aklýnýn mükemmelliðine raðmen yokluk yurdunda ebedilik aða*cýna talip olmasý Âdem için nasýl düþünülebilir? Asgari aklý bulunan bir kimse için böyle birþey elbete ki düþünülemez. Peki -Ebû Umame'nin ileri*de gelecek sözüne göre- insanlarýn en üstün akýllýsý olan Hz. Âdem hakkýn*da böyle birþeyi nasýl düþünebilirsiniz? Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    6- Ýstediðiniz Gibi Yeyiniz:


    "Ondan bol bol, afiyetle, istediðiniz gibi yeyiniz" buyruðunda yer alan "Afiyetle" kelimesi "ðayn" harfinin fethasý ile (üstünlü) okunmuþtur. Nehaî, Ýbn Vessab ise sükûnlu okumuþtur.
    "Reðed" elde edilmesinde zorluk çekilmeyen rahat, hoþ ve bol geçim de*mektir. Þair der ki:
    "Kiþiyi nimet içinde görürsün,
    Afiyetle dolu bir yaþayýþ ile ve türlü musibetlerden emin olarak." Bir topluluðun eðer verimi bol, geçim ve yaþayýþý rahat ise durumlarýný an*latmak üzere bu kökten gelen kelimeler kullanýlýr. "Afiyette" anlamýndaki ke*limenin nasb ile kullanýlmasý, hazf edilmiþ bir mastara sýfat olmasýyladýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    7- Yasak Aðaç:


    "Yalnýz bu aðaca yaklaþmayýnýz." Yani, yemek suretiyle ona yaklaþma*yýnýz. Çünkü baþka aðaçlardan yemek mubah kýlýnmýþtý. Ýbnu'l-Arabî der ki: eþ-Þâþî'yi, en-Nadr b. Þumeyl'in meclisinde þöyle derken, dinledim Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. : Eðer (ra harfi üstün okunarak): Yaklaþma denilecek olursa, bunun an*lamý o fiili iþleme demektir. Þayet ayný harf ötreli okunacak olursa, ona ya*kýn olma, demek olur. es-Sihah'âa. belirtildiðine göre, (ra harfinin ötreli oku*nuþu ile) bir þeye yaklaþmak anlamýna gelmektedir. Geceleyin suya doðru yol alýp kiþi ile su arasýnda bir günlük mesafe kaldýðýný ifade etmek için ise, bu kökün þekilleri kullanýlýr. Bu þekilde, suya yaklaþmaya da denilir. el-Esmaî der ki: Bedevi bir araba: Karab (suya yakýn olmak) ne demektir, diye sordum. Bana: Ertesi günü su almak üzere geceleyin yol almak demektir, dedi.
    Ýbn Atiyye der ki: Söz inceliðine vakýf bazý kimseler þöyle demiþtir: Þaný yüce Allah, aðacýn meyvesinden yenilmesini yasaklamayý murad edince, hem onu yemeyi hem de ona yakýn olmak gibi yemeye iten bir iþi yasakla*mayý gerektiren bir lafýz kullanmýþtýr ki o da "yaklaþmak" lafzýdýr. Yine Ýbn Atiyye der ki: Ýþte bu seddüzzerai'e Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. dair apaçýk bir misaldir.
    Kimi meânî âlimi de þöyle demiþtir: Yüce Allah'ýn "yaklaþmayýnýz" diye bu*yurmasý, onlarýn bu günahý iþleyeceklerini ve cennetten çýkacaklarýný, Âdem'in cennette yerleþmesinin sürekli olmayacaðýný ifade eder. Çünkü ebedî olarak bir yerde býrakýlan bir kimseye, herhangi bir þey yasaklanmaz, ona emir verilmez, yasak konulmaz. Buna delil de ayný zamanda yüce Al*lah'ýn: "Muhakkak Ben yeryüzünde bir halife yaratacaðým" (el-Bakara 2/30) diye buyurmasýdýr. Ýþte bu da onun cennetten çýkarýlacaðýnýn delilidir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    8- Bu Aðaç:


    "Bu aðaca yaklaþmayýnýz." tabiri Arapçada müphem (belirtisiz) olan bir isim yalnýzca elif lam'lý kelimeler ile nitelendirilir. Ýbn Muhaysýn (î^Iill «Ju )ý ( ij=^i\ l5i* ) þeklinde okumuþtur. Asýl olan da bu þekildir. Çünkü bu keli*menin sonundaki "h" harfi yâ harfinden bir bedeldir. Ondan önceki harfin esreli olmasý da bundan dolayýdýr. Kendisinden önceki harfin esreli geldiði ve müenneslik "he"si bulunan baþka bir kelime yoktur. Bunun sebebi ise bu kelmenin, aslýnýn ya oluþudur.
    Þecere "aðaç": Yeryüzü bitkilerinden sapý olanlara denilir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bu kökten ola*rak "meþcere" aðaçlýk yer demektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    9- Hz. Âdem'e Yasak Kýlýnan Aðaç Hangisi Ýdi?


    Tefsir âlimleri, Hz. Âdem'e yemesi yasaklandýðý halde yediði aðacýn han*gisi olduðu hususunda farklý görüþler belirtmiþlerdir. Ýbn Mes'ud, Ýbn Abbas, Said b. Cübeyr ve Cafer b. Hubeyre'nin görüþüne göre bu, üzüm aðacýdýr. Bi*ze þarabýn haram kýlýnýþ sebebi de iþte budur.
    Yine Ýbn Abbâs, Ebû Mâlik ve Katâde'ye göre bu, sünbüldür. Onun bir ta*nesi, sýðýrýn böbreði gibi idi, baldan tatlý ve yaðdan yumuþaktý. Bu görüþ Ve-hb b. Münebbih'e aittir. Yüce, Allah Hz. Âdem'in tevbesini kabul edince sün-bülü (baþaðý) soyundan gelenlere gýda kýldý.
    Ýbn Cüreyc'in bazý sahabilerden rivayet ettiðine göre o, incir aðacý idi. Sa*id de Katâde'den bu þekilde rivayet etmiþtir. Bu bakýmdan rüyasýnda incir yediðini gören bir kimsenin bu tutumu piþmanlýk duymasý þeklinde yorumla*nýr. Çünkü Hz. Âdem onu yediði için piþmanlýk duymuþtur. Bu görüþü de es-Süheylî zikretmektedir.
    Ýbn Atiyye der ki: Aðacýn hangisi olduðunu belirten bu rivayetler arasýn*da Hz. Peygamber'den gelen bir haber ile desteklenen bir rivayet yoktur. Bu konuda takýnýlacak en doðru tutum, þaný yüce Allah'ýn Hz. Âdem'e bir aðaç*tan yemeyi yasakladýðý ve Hz.Âdem'in bu emre uymayýp oradan yediði, ondan yemek suretiyle de asi olduðudur.
    Ebû Nasr el-Kuþeyrî de der ki: Ýmam olan babam -Allah'ýn rahmeti üze*rine olsun- þöyle derdi: Genel olarak þunu biliyoruz ki, bu aðaç, Âdem'in sý*nanmasý için yasak kýlýnmýþ bir aðaçtý. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    10- Yasak ve Tehdide Raðmen Hz. Adem Aðaçtan Nasýl Yedi?


    Yine tefsir âlimleri, yasak ile birlikte yer alan "zulmedenlerden olursu*nuz" tehdidine raðmen Hz. Âdem'in o aðaçtan nasýl yediði hususnda farklý görüþlere sahiptirler. Bazýlarý þöyle demektedir: Kendisine iþaret edilen aða*cýn dýþýnda baþka bir aðaçtan yediler. Onlar konu ile ilgili bu nehyin o tür*den olan bütün aðaçlarý kapsadýðý þeklinde bir yorum yapamamýþlardý. San*ki Ýblis, bu konuda emrin zahirini esas alýp hareket etmek þeklinde Hz. Âdem'i aldatmýþ gibidir. Ýbn Arabî der ki: Bu görüþe göre bu aðaçtan yemek yüce Allah'a karþý ilk isyandýr.
    (Ýbnü'l- Arabî devamla) der ki: Bunda "bu ekmekten" yememek üzere ye*min edip de onun cinsinden ekmek yiyen kimsenin yeminini bozmuþ olaca*ðýna dair bir delil vardýr. Konu ile ilgili mezheplerin tahkiki sonucu þudur: Ýlim adamlarýnýn çoðunluðu o takdirde yeminini bozmuþ olmaz, demiþlerdir. Ýmam Malik ve mezhebine mensup olanlar ise, þöyle demektedirler: Eðer ye*min esnasýnda yapýlan iþaret ile kendisine iþaret edilen ekmeðin tayini söz-konusu ise, o takdirde o ekmeðin cinsinden yemekle yeminini bozmuþ ol*maz. Þayet yeminin yapýlmasý, yahut sebebi veya niyeti eðer cinsin tayinini gerektirmiþ ise, yemin o ekmeðin cinsine hamledilir ve o ekmekten baþka*sýný yemek suretiyle yeminini bozmuþ olur. Ýþte Âdem (a.s) kýssasý da buna göre yorumlanmýþtýr. Çünkü Hz. Âdem'e tayin edilen bir aðaçtan yemesi ya*sak kýlýnmakla birlikte aðacýn cinsi kastedilmiþtir. O ise sözü, anlamýna (ya*ni cinsin anlatýlmak istendiðine) deðil de lafza göre yorumlamýþtýr.
    Bizim mezhebimize mensup ilim adamlarý, buna dair ferî bir mesele hak*kýnda farklý görüþlere sahip olmuþlardýr. Þöyle ki, bir kimse bu buðdaydan yememek üzere yemin etse, ondan yapýlmýþ ekmek yese, konu ile ilgili iki görüþ vardýr. "el-Kitab"da denildiðine göre, buðday bu þekilde yenildiðinden dolayý, o buðdaydan yapýlmýþ olan ekmeði yiyen yeminini bozmuþ olur. Ýbnu'1-Mevvâz ise der ki: Bu konuda herhangi bir sorumluluðu yoktur. Çünkü o buðday yemiþ deðildir. Sadece ekmek yemiþtir. Böylelikle (Ýbnu'l-Mevvâz) hem ismi hem sýfatý göz önünde bulundurmuþ olur. Yemin eden kiþi: Ben bu buðdaydan yemeyeceðim dese, o buðdaydan yapýlmýþ olan ekmeði yediði tak*dirde yeminini bozmuþ olur.
    O buðdayýn bedeli ile yiyecek birþey alýp yese, yahut o buðdayýn tohum olarak kullanýlýp ondan bitenlerden yemesi hakkýnda ise görüþ ayrýlýðý vardýr.
    Baþkalarý da þöyle demiþtir: Âdem ile Havva burada kendilerine yapýlan yasaðý mendupluk ifade edecek þekilde yorumlamýþlardýr. Ýbnu'l-Arabî der ki: Bu her ne kadar usul-u fýkh mes'elelerinden birisi ise, de bu husus bu*rada sözkonusu edilmiþtir. Çünkü yüce Allah burada: "Yoksa ikiniz de za*limlerden olursunuz" diye buyurmuþ ve nehiy ile tehdidi bir arada zikret*miþtir. Yüce Allah'ýn þu buyruðunda da ayný þey sözkonusudur: "Sakýn sizi cennetten çýkarmasýn, sonra sýkýntýya uðrarsýn." (Ta-ha, 20/117)
    Ýbnu'l-Müseyyeb der ki: Âdem o aðaçtan Havva kendisine þarap içirip de sarhoþ olduktan ve aklý baþýndan gittikten sonra yemiþtir. Yezid b. Kusayt da böyle demiþtir. Her ikisi de, Allah adýna yemin ederek, Hz. Âdem'in aklý ba*þýnda olduðu halde o aðaçtan yemediðini söylemiþlerdir. Ancak Ýbnu'l-Ara*bî der ki: Ancak böyle bir iddia hem aklî bakýmdan tutarsýzdýr, hem de nak-lî bakýmdan. Naklî bakýmdan tutarsýz olmasý herhangi bir þekilde buna dair sahih bir rivayetin gelmemesinden dolayýdýr. Diðer taraftan yüce Allah, cen*netteki þarabýn niteliklerini belirtirken: "Onda herhangi bir zarar yoktur"(es-Saffat, 37/47) diye buyurmaktadýr. Aklî açýdan bunun tutarsýz olmasýna ge*lince, peygamberler peygamber olduktan sonra farzlarý yerine getirmelerine imkan vermeyecek ve günahlarý iþleme cesaretini kazandýracak þeylerden ko*runmuþlardýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    Hz. Âdem'in Peygamberliði:


    Derim ki: Bazý ilim adamlarý, Hz. Âdem'in cennette yerleþtirilmesinden ön*ce peygamber olduðu hükmünü yüce Allah'ýn: "O da onlara isimlerini ha*ber verince.." (el-Bakara 2/33) buyruðundan çýkarmýþlardýr. Þaný yüce Allah, ona meleklerin sahib olmadýðý, yüce Allah'ýn ilminden birtakým bilgileri ha*ber vermesini emretmeþtir.
    Hz. Âdem'in unutarak yasak aðaçtan yediði de söylenmiþtir. Onlarýn yeme*leri halinde karþý karþýya kalacaklarý tehdidi unutmuþ olmalarý mümkündür.
    Derim ki: Doðrusu da budur. Çünkü yüce Allah, Kitab-ý Kerim'inde bu*nu çok kesin ve açýk bir ifadeyle dile getirerek þöyle buyurmuþtur: "Andol-sun ki bundan önce biz Âdem'e vahyettik, o da unuttu, biz onun (.günaha) kas*tettiðini görmedik. " (Ta-ha, 20/115) Fakat peygamberlerin marifetlerinin çok*luðu, makamlarýnýn yüksekliði dolayýsýyla baþkalarý için gerekmeyen fakat kendileri için gereken bir dikkat ve uyanýklýða sahip olmalarý gerekir. O bakýmdan Hz.Âdem'in bu þekilde kendisine yapýlan yasaðý hatýrlamasýný engel*leyecek baþka þeylerle uðraþmasý, emri zayi etmektir ve bundan dolayý o asi yani emre aykýrý hareket eden bir kiþi konumuna düþmüþtür. Ebû Umame der ki: Eðer þaný yüce Allah'ýn insanlarý yarattýðý günden Kýyamet gününe kadar bütün Âdemoðullarýnýn kendilerini dizginlemeleri bir kefeye, Âdem'in de ken*disini dizginlemesi öteki kefeye konulacak olursa, Âdem'in kendisini dizgin*lemesi onlardan daha aðýr basar. Nitekim yüce Allah: "Biz onda (günaha kar*þý) bir kasýt görmedik." (Ta-ha, 20/115) diye buyurmaktadýr.
    Derim ki: Ebû Umame'nin bu sözü bütün Âdemoðullarý hakkýnda genel bir ifadedir. Aralarýndan peygamberimiz Muhammed (s.a)'i bunun dýþýnda bir istisna kabul etmesi ihtimali vardýr. Çünkü Peygamber Efendimiz, kendisini dizginlemesi ve aklý itibariyle insanlarýn en ileri derecede olanýdýr. Onun bu sözünün ayný þekilde peygamberler dýþýnda kalan Âdemoðullarýnýn kendile*rini dizginlemesi þeklinde bir anlam ifade etmesi de muhtemeldir. Doðrusu*nu en iyi bilen Allah'týr.
    Derim ki: Konu ile ilgili birinci görüþ de ayný þekilde güzeldir. Buna gö*re, onlar yasak kýlýnan aðaçtan sadece tayin edilen aðaç olduðunu sanmýþ*lar, halbuki kasýt o aðacýn türünden olan bütün aðaçlan da kapsamakta idi. Peygamber Efendimizin, bir parça altýn ve bir parça ipek kumaþ alýp: "Bu iki*si ümmetimin erkeklerine haramdýr" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. bir baþka rivayete göre de: "Bu iki*si ümmetimi helak edecektir" demesi gibi. Hz. Peygamber bu ifadeleriyle mu*ayyen olarak o iki parçayý deðil, onlarýn cinsini kastetmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    11- Emre Aykýrý Hareketleri Nasýl Gerçekleþti?


    Denilir ki: Yasak aðaçtan ilk yiyen -ileride de açýklanacaðý þekilde- Ýbli*sin aldatmasý ile Havva olmuþtur. Ve ilk olarak Ýblis, Havva ile konuþmuþtur. Çünkü Havva yastýðýn vesvesecisidir. (Erkeðe vesvese kadýnlardan gelir, anlamýndadýr). Kadýnlar aracýlýðýyla erkeklerin karþý karþýya kaldýklarý ilk fit*ne de budur. Ýblis, Havva'ya þöyle dedi: Sizin bu aðacý yemekten alýkonul*manýzýn tek sebebi bunun ebedîlik aðacý olmasýdýr. Çünkü Ýblis, her ikisinin de ebedî kalmayý sevdiklerini öðrenmiþti. O bakýmdan onlarýn hoþuna gide*cek sevdikleri bir þeyi öne sürdü. "Zaten kiþinin birþeyi sevmesi, onu saðýr ve kör eder." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Havva, Hz. Âdem'e yeme teklifini yapýnca o, bu teklifini red*detti ve Allah'ýn kendilerine verdiði emri hatýrlattý. Ýblis, Havva'ya ýsrar, etti, o da Âdem'e ýsrar etti. Nihayet Havva þöyle dedi: O aðaçtan senden önce ben yiyeyim. Bundan dolayý bana bir zarar gelirse sen kurtulmuþ olursun. Hav*va aðaçtan yediði halde bir zararýný görmedi. Hz. Âdem'e gelip: Ye, ben ye*dim ve bana bir zararý olmadý, deyince Hz. Âdem de yedi ve bu sefer onlarýn ayýp yerleri görünmeye baþladý; her ikisi bu þekilde günahý iþlemenin hük*müne maruz kaldýlar. Çünkü yüce Allah, her ikisine hitaben: "Yalnýz bu aða*ca yaklaþmayýnýz" diye emir vermiþ ve yasaðý ikisine yöneltmiþti. O bakým*dan her ikisi de yasaðý iþlemediði sürece sadece Havva o aðaçtan yediðin*den dolayý, günahýn iþlenmesi mukabilinde sözkonusu olan ceza sadece Hav*va'ya verilmedi. Hz. Âdem ise bu inceliði farkedememiþti.
    Ýþte bundan dolayý kimi ilim adamý þöyle demiþtir: Ýki hanýmýna veya iki cariyesine birisi: Ýkiniz bu eve girdiðiniz takdirde ikiniz de boþsunuz, yahut hürsünüz diyecek olur ise, boþama ve hürriyete kavuþma onlardan bir tane*sinin o eve girmesiyle gerçekleþmez. Bizim mezhebimize mensup ilim adam*larý, bu hususta üç ayrý görüþ ortaya atmýþlardýr. Ýbnû'l-Kâsým der ki: Her iki*si de girmedikleri sürece hanýmlarý boþ olmaz, cariyeleri de azad olmaz. Bu görüþü ile konu ile ilgili bu asýl kaideyi benimsemiþ ve lafzýn mutlak ifade*sinin bunu gerektirdiði esasýndan hareket etmiþtir. Sulýnûn da bu görüþtedir. Ýbnu'l-Kâsým bir baþka seferinde de þöyle demiþtir: Onlardan, herhangi bi*risinin eve girmesiyle birlikte her iki hanýmý da boþ olur, yahut her iki cari*yesi de azat olur. Çünkü yeminin kýsmen bozulmasý da tamamen bozulma*sý demektir. Nitekim þu iki ekmeði yememek üzere yemin etse, bunlardan bi*risini yemekle yeminini bozmuþ olur. Hatta ikisinden bir lokma yese dahi ye*minini bozmuþ olur.
    Eþheb de der ki: Tek baþýna giren haným boþ olur ve cariye ise azad olur. Çünkü onlardan her birisinin girmesi, boþanmasýnýn yahut azad edilmesinin bir þartýdýr. Ýbnu'l-Arabî der ki: Bu ise uzak bir ihtimaldir. Çünkü þartýn bir kýsmý, icmâ ile þartýn tümü deðildir.
    Derim ki: Doðrusu birinci görüþtür. Yapýlan yasak eðer iki ayrý fiile talik edilmiþ (baðlanmýþ) ise ancak ikisi tarafýndan iþlenmesiyle bu yasaða muha*lefet gerçekleþmiþ olur. Çünkü herhangi bir kimse: Ýkiniz þu eve girmeyiniz diyecek olsa, onlardan birisi girse her ikisi birlikte o yasaða aykýrý hareket etmiþ olmazlar. Çünkü yüce Allah'ýn: "Yalnýz bu aðaca yaklaþmayýnýz'' buyruðu Âdem ile Havva'ya yapýlan bir yasaðý, "yoksa ikiniz de zulmeden*lerden olursunuz" buyruðu ise, bu yasaðýn çiðnenmesi halinde karþý karþý*ya kalýnacak cezayý ifade eden cevaptýr. Bundan dolayý her ikisi de bu ya*saðý iþlemedikleri sürece zalimlerden olmamýþlardý. O bakýmdan Havva, tek baþýna yasak aðacýn meyvesini yeyince herhangi bir cezaya çarptýrýlmadý. Çün*kü yasak kýlýnan þey, tam ve eksiksiz olarak iþlenmemiþti. Hz. Âdem ise bu inceliði farkedememiþ, o bakýmdan o da umuda kapýlmýþ ve bu hükmü unutmuþ idi. Yüce Allah'ýn: "Andolsun ki bundan önce biz Âdem'e vahyet-tik. O ise unuttu" (Ta-ha, 20/115) buyruðunun anlamý budur.
    Denildiðine göre, Hz. Âdem'in unuttuðu ise þu buyruðunda dile getirilen gerçekler ve tehditlerdir: "Þüphesiz ki bu sana ve zevcene düþmandýr. Sakýn sizi cennetten çýkarmasýn, sonra sýkýntýya uðrarsýnýz" (Tâ-hâ, 20/117) Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  9. #39

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    12- Peygamberler Küçük Günah Ýþler Mi?


    Bu hususta ilim adamlarýnýn farklý görüþleri vardýr. Acaba peygamberle*rin -Allah'ýn selamý hepsine olsun- kendileri sebebiyle sorgulanacaklarý ve si*teme maruz kaldýklarý küçük günahlarý iþledikleri olmuþ mudur, olmamýþ mý*dýr? Bununla birlikte bütün ilim adamlarý peygaberlerin büyük günahlarý iþ*lemekten, ayný þekilde ayýplanmayý, eksikliði ve düþüklüðü gerektiren her tür*lü alçaltýcý iþten de masum olduklarýný ittifakla kabul etmiþlerdir. Kadý Ebû Bekr (el-Bakýllanî)'ye göre bu, icma ile böyledir. Üstad Ebû Ýshak el-Ýsrefa-inî'ye göre ise, bunun böyle olmasý mucize delilinin bir gereðidir. Mu'zeti-le'ye göre ise, bu durum -kendi delillendirme usullerine göre- aklýn konu ile ilgili delilinin bir gereðidir.
    Taberi ve bazý fakihler, kelamcýlar ve hadis bilginleri der ki: Peygamber*lerden küçük günahlar sadýr olur. Bu konuda: Peygamberler bütün bunlar*dan korunmuþlardýr (masumdurlar). Rafýzîlere muhalefet ederler. Delil olarak ise, Kur'an-ý Kerim'de konu ile ilgili delilleri ve bunu ifade eden anlamlarý çý*kardýklarý hadis-i þerifleri gösterirler. Bu husus açýktýr ve bunun anlaþýlmaya*cak bir tarafý yoktur. Malik, Ebû Hanife ve Þafii mezhebine mensup fukahâ-nýn cumhuru ise þöyle demektedirler: Peygamberler, tüm büyük günahlardan nasýl korunmuþ iseler, bütün küçük günahlardan da öylece korunmuþlardýr. Çünkü bizler fiillerinde, uygulamalarýnda ve yaþayýþlarýnda herhangi bir ka*rineyi göz önünde bulundurmaksýzýn mutlak olarak onlara uymakla emrolun-muþuzdur. Onlarýn küçük günahý iþleyebileceklerini caiz kabul edersek on*lara uymak mümkün olmaz. Çünkü onlarýn iþledikleri herhangi bir fiilin maksadý, ya Allah'a yakýnlaþtýrýcýdýr ve mubahtýr yahut da yasak veya masi-yettir. Fakat bir kiþiye masiyet olma ihtimali olan bir iþi yerine getirmesini em*retmek doðru deðildir. Özellikle usul âlimleri arasýnda, çatýþma olmasý halin*de uygulamayý sözden öncelikli kabul edenlerin görüþüne göre bu, böyledir.
    Üstad Ebû Ýshak el-Ýsferainî der ki: Ýlim adamlarý küçük günahlar husu*sunda farklý görüþlere sahiptirler. Çoðunluðun kabul ettiði görüþe göre pey*gamberlerin küçük günah iþlemeleri caiz deðildir. Kimisi de caiz kabul etmiþ*tir. Ancak bu meselede dayanak teþkil edecek aslî bir delil yoktur. Birinci gö*rüþü kabul eden sonraki âlimlerden kimisi þöyle demiþtir: Söylenmesi gere*ken þudur: Þaný yüce Allah, onlarýn bir kýsmýnýn birtakým günahlarý iþledik*lerini haber vermiþ, bu günahlarý kendilerine nisbet etmiþ, bundan dolayý da onlara sitem etmiþtir. Yine onlar, kendilerinin bu tür hatalarý iþlediklerini ha*ber vermiþ, ancak onlardan sýyrýlmýþ, ondan kopmuþ ve tevbe etmiþlerdir. Bü*tün bu hususlar -bir iki tanesini te'vil etmek mümkün olsa bile- tamamýný te'vil etmek mümkün olmayacak þekilde birçok yerde vârid olmuþtur. Ancak bun*larýn hepsi de peygamberlerin makamlarýný küçültecek özellikte deðildir. On*larýn iþledikleri bu küçük hatalar, nadiren sadýr olmuþtur ve hata yoluyla ve*ya unutarak olmuþtur. Ya da böyle bir iþi iþlemelerine götürecek bir te'vil so*nucu meydana gelmiþtir. Ve onlarýn bu hatalarý baþkalarýnýnkine nisbetle ha*senattýr. Onlarýn mevkilerine, kýymet ve kadirlerinin yüksekliðine nisbetle ise onlar hakkýnda bir günahtýr. Çünkü seyisin mükafat görebileceði bir iþi yap*týðýndan dolayý vezir sorumlu tutulabilir. O bakýmdan peygamberler güven*lik içinde olduklarýný, esenlik içinde olduklarýný, bilmekle birlikte Kýyamet gününde bunlardan dolayý sorguya çekileceklerinden çekinmiþlerdir. Ebû Ýs-hak der ki: Ýþte doðrusu da budur.
    Cüneyd'in þu sözleri güzeldir: Ýyiler için hasenat olan þeyler mukarrebler için seyyiat olabilir. O bakýmdan naslar, peygamberlerin -Allah'ýn salat ve se*lamlarý üzerine olsun- birtakým günahlarý iþlediklerine delil teþkil etseler bi*le bu, onlarýn makam ve mevkilerini sarsmaz, rütbelerini düþürmez. Aksine yüce Allah, onlarýn bu hallerini telafi etmiþ, seçmiþ, hidâyete iletmiþ, övmüþ, arýndýrmýþ, üstün tutmuþtur. Allah'ýn salât ve salamlarý üzerlerine olsun. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    13- Zulüm:


    "Yoksa ikiniz de zulmedenlerden olursunuz." Zulüm, asýl anlamý itiba*riyle bir þeyi olmasý gereken yerden baþka bir yere koymaktýr. Hiçbir þekil*de kazýlmamýþ, fakat sonradan kazýlan yere de "mazlum yer" denilir. en-Nâ-biga der ki:
    "Akþam vakitleri durup orada ona sorarak;
    Cevap veren olmadý, orada kimse de yoktu zaten;
    Sadece hayvanlarýn baðlandýðý seçemediðim kazýklar vardý,
    Bir de hiç kazýlmamýþ topraða kazýlmýþ çukurlar gibi etrafýný çeviren eþikler."
    Kazýdan çýkarýlan topraða da "ez-zalîm" denilir. Þair der ki:
    "Korkudan sonra bir çukurda (kabirde) buldu kendini O çukura (önceden alýnmýþ) topraklarý (zalim) geri konarak." Herhangi bir hastalýðý olmaksýzýn deve kesildiði takdirde "zulmedilmiþ" olur, denilir. Þairin: "Develere zulmedicidirler" ifa*desi de bu türdendir.
    Erken saðýlan süte de "zalime" denilir. Ýçinde yað ve sütün konulduðu tulumdan tereyaðýný çýkarmadan önce baþkasýna süt içirdiði vakit de "zulmet*ti" tabiri kullanýlýr. O süt için de "mazlum ve zalîm" denilir. Þairin þu sözle*ri de bu türdendir:
    "Ve bir kadýn ki þöyle der: Ben kýrbama zulmettim Damak hiç bu yaðý alýnmamýþ sütün farkýna varmaz olur mu?" Çok zulmeden kimseye "zalîm" denilir, ayný zamanda zulüm: Þirk anlamýn*dadýr. Nitekim yüce Allah þöyle buyurmuþtur: "Þüphesiz þirk büyük bir zu*lümdür." (Lukman, 31/13) Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    "... ve ondan bol bol, afiyetle istediðiniz gibi yeyiniz." Ordan hesapsýz olarak yeyiniz demektir. Herhangi bir þekilde sýkýntýya maruz kalmaksýzýn bol bol yeyiniz. Geniþlik, bolluk ve bol verim sözkonusu olan topluluk hakkýn*da -âyet-i kerimedeki kökten gelen denilir. Bunun anlamýna da*ir açýklamalar daha önceden de (altýncý baþlýkta) geçmiþ bulunmaktadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    36. Bunun üzerine þeytan, onlarý oradan kaydýrýp içinde bulunduk*larý halden çýkardý. Biz de dedik ki: "Kiminiz kiminize düþman olarak inin. Yeryüzünde sizin için bir süreye kadar duracak bir yer ve faydalanacak þeyler vardýr."
    Bu buyruðun: " Bunun üzerine þeytan, onlarý ordan kaydýrýp içinde bu*lunduklarý halden çýkardý" bölümüne dair açýklamalarýmýzý on baþlýk halin*de ele alacaðýz:

    1-Þeytanýn Kaydýrmasý:


    "Bunun üzerine þeytan onlarý oradan kaydýrýp" buyruðunda yeralan ve "onlarý kaydýrdý" anlamýna gelen ( L^Jjlî ) kelimesini çoðunlukla günah anlamýna gelen "zelle" kökünden türeyen bir kelime olarak ve elif'siz oku*muþlardýr. Yani þeytan onlarý yanýlttý, ayaklarýný kaydýrýp o günaha düþme*lerini saðladý. Hamza ise, bu kelimeyi uzaklaþtýrmak anlamýný ifade eden kök*ten elifli olarak þeklinde okumuþtur. Bu, onlarý oradan uzaklaþtýrdý, izale etti demektir. Ýbn Keysan der ki: Onlarý izale etti, anlamýndaki oku*yuþ zevalden gelir. Onlarý içinde bulunduklarý itaatten alýkoydu, masiyete yö*neltti demek olur.
    Derim ki: O vakit bu iki okuyuþ da ayný anlamý ifade eder. Ancak çoðun*luðun okuyuþu mana itibariyle daha saðlamdýr. Þu iki âyet-i kerimenin ifa*de ettiði anlam da bunun delilidir: "Onlarý, kazandýklarýnýn bir kýsmý yü*zünden ancak þeytan kaydýrmak istemiþtir." (Al-i Ýmran, 3/155); "Þeytan on*lara vesvese verdi."(el-A'raf, 7/20; Ta-ha, 20/12). Burada sözü geçen vesve*se ise masiyeti iþlemelerini saðlayarak onlarýn ayaklarýný kaydýrmaktýr. Yok*sa þeytanýn bizatihi herhangi bir kimseyi bir yerden baþka bir yere izale et*me gücü yoktur. Onun gücü ancak o kimseyi yanýlmanýn çerçevesine sok*maktan ibarettir. Bu ise kiþinin günahý sebebiyle bir yerden bir baþka yere izale edilmesine sebep teþkil eder. Bunun anlamý ile ilgili olarak þöyle de de*nilmiþtir: Burada onlarýn zelle'ye düþürülmesi bir yerden ayrýlmak halinde ku-lanýlan kelimeden gelmektedir. O vakit mana Hamza'nýn kýraatinde olduðu gibi zevalden gelir. Nitekim Ýmruu'1-Kays da þu beyitte bu kelimeyi ayný an*lamda kullanmýþtýr:
    "(At) aðýr olmayan genç(i), sýrt tarafýndaki yelesinin yakýnýndan kayar(kaydýrýr)
    Ata binmesini beceremeyen aðýr kimsenin ise elbisesi uçar, gider."
    Yine Ýmruu'1-Kays (bu kelimeyi ayný anlama kullanarak) þöyle demektedir:
    "Ve kýrmýzý bir at ki sýrtýndan eyeri kayar
    Dümdüz kaya parçasý üzerinde ayaðý kayanýn kaydýðý gibi." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2- Cennetten Çýkýþ:


    "Ýçinde bulunduklarý halden çýkardý" buyruðuna gelince, eðer bundan önceki ifadeyi bir yerden izale etmek þeklinde anlayacak olursak "onlarý çý*kardý" ifadesi bu izale ediliþi te'kid etmekte ve açýklamaktadýr. Çünkü cen*nette bulunduklarý yerden (yine cennette) bir baþka yere çýkarýlmýþ olmala*rý þeklinde anlaþýlmasý da mümkündür. Oysa durum böyle deðildir. Onlar cen*netten çýkartýlýp yere indirildiler. Çünkü oradan yaratýlmýþlardýr. Diðer taraf*tan Âdem'in yeryüzünde halife olmasý için yere indirilmiþlerdir Ýblis -Allah'ýn laneti üzerine olsun- Hz. Âdem'i cennetten çýkartmak kastýnda deðildi. Onun maksadý Hz. Âdem'i yüksek mertebesinden düþürmek ve kendisi uzaklaþtýrýldýðý gibi onun da uzaklaþtýrýlmasýný saðlamaktý. Ancak maksadý*na ulaþamadý, muradý gerçekleþmedi. Aksine emelini yitirdi, kini arttý ve he*saplarý boþa çýktý. Nitekim þaný yüce Rabbimiz þöyle buyurmaktadýr: "Sonra Rabbi onu seçti, tevbesini kabul etti ve hidâyete erdirdi." (Ta-Ha, 20/122) Bunun sonucunda Hz. Âdem, cennet yurdunda yüce Allah'a komþu iken ar*zýnda Allah'ýn halifesi oldu. Halbuki komþu ile halife arasýnda çok büyük bir fark vardýr. Allah'ýn salat ve selamý üzerine olsun.
    Âdem'in cennetten çýkartýlmasýnýn Ýblise nisbet ediliþ sebebi, bunun Ýbli*sin sebebi ve aldatmasý dolayýsýyla olduðundandýr. Tefsir âlimleri ile baþka*larý arasýnda, Ýblisin Hz. Âdem'i aldatmayý üstlendiði hususunda görüþ ayrý*lýðý yoktur. Ancak bunun keyfiyeti ile ilgili farklý görüþler vardýr. Ýbn Mes'ud, Ýbn Abbas ve âlimlerin çoðunluðuna göre, onlarý aldatmasý karþýlýklý konuþ*ma ile olmuþtur. Bunun delili ise, yüce Allah'ýn þu buyruðudur: "Bir de onla*ra: Þüphesiz ki ben size öðüt verenlerdenim diye yemin etti." (el-A'raf, 7/21) Onlara yemin etmesi, ifadesinin zahirinden anlaþýlan, bunun karþýlýklý konu*þarak olduðudur. Bazýlan da -ki bunu Abdürrezzak, Vehb b. Münebbih'ten nak*letmektedir- þöyle demektedir: Ýblis, yýlanýn aðzýnda cennete girdi. O sýrada yýlan dört ayaklý deveyi andýran ve yüce Allah'ýn yarattýðý en güzel hayvan*larý andýran bir þekilde idi. Daha önce Ýblis, ayný teklifi birçok hayvana yap*týðý halde yýlandan baþka onu içeri sokma teklifini kabul eden olmamýþtý. Yý*lan Ýblis'i cennete sokunca, Ýblis, karnýndan dýþarý çýktý ve Hz. Âdem ile eþi*ne yasak kýlýnan aðaçtan meyve alýp Havva'ya getirdi ve þöyle dedi: Þu aða*ca bir bak. Kokusu ne kadar hoþ, ne kadar lezzetli, rengi ne kadar güzel. Ýb*lis bu aldatmalarýný Havva, o meyveyi alýp yeyinceye kadar devam ettirdi. Ar*kasýndan Âdem'i aldattý. Havva Âdem'e de þöyle dedi: Ye, ben ondan yedim, bana herhangi bir zararý dokunmadý. Âdem onu yeyince her ikisinin de av*ret yerleri açýða çýktý ve böylelikle günahý iþlemenin cezasýna çarpýldýlar. Âdem aðacýn içine girdi, Rabbi ona: Neredesin? diye nida edince, Buradayým Rab-bim, dedi. Niye çýkmýyorsun? diye sorunca; Senden utanýyorum Rabbim, de*di. Yüce Allah, bunun üzerine þöyle buyurdu: Haydi kendisinden yaratýlmýþ olduðun yeryüzüne in. Daha sonra yýlana lanet okundu, ayaklan karnýna doð*ru çekildi, kendisiyle Âdemoðlu arasýnda düþmanlýk halkedildi. Bundan do*layý -ileride de açýklanacaðý üzere- onu öldürmemiz de emredildi.
    Havva'ya da þöyle denildi: Sen bu aðacý kanattýðýn (meyvesini keserek ya*raladýðýn gibi) sen de her ay bu þekilde kanama göreceksin. Zorluk ve sýkýn*tý ile gebe kalacak ve doðumunu yapacaksýn. Defalarca ölmek noktasýna ka*dar geleceksin. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Taberi ve en-Nekkaþ þunu da eklerler: Daha önce vakur ve aðýrbaþlý ol-
    duðun halde bu sefer hafif olacaksýn.
    Bir grup da þöyle demiþtir: Ýblis, cennetten çýkartýldýktan sonra Âdem'in yanýna cennete girebilmiþ deðildir. O þeytanlýðý ile bu konuda kendisine ve*rilen imkan ile yüce Allah'ýn kendisine verdiði vesvese gücü ile bunu yap*mýþtýr. Nitekim Peygamber efendimiz de þöyle buyurmaktadýr: "Þüphesiz þey*tan kanýn akmasý gibi insanýn içinde akar." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Ýleride A'raf sûresinde de ge*leceði üzere, Hz. Âdem çýplak kalýnca ve kendisini örtecek birþeyler arayýn*ca, aðaçlar ondan uzaklaþtý ve günahý sebebiyle onu azarladý. Ýncir aðacý ona merhamet etti, o da incir yapraðýndan alýp kendisini örttü. Ve bu þekilde Hz. Âdem aðaçlarýn önünde çýplak kalmak ile mübtela oldu. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr.
    Hz. Âdem'in cennetten çýkartýlma hikmetinin yeryüzünü imar etmek ol*duðu da söylenmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3- Yýlaný Öldürmek:


    Nakledildiðine göre yýlan cennette Âdem (a.s)'in hizmetiçisi idi. Allah'ýn düþmaný Ýblise böyle bir imkân vererek cennette Hz. Âdem'e karþý düþman*lýðýný açýkça ortaya koyarak Hz. Âdem'e ihanet etmiþtir. Cennetten yeryüzü*ne indirilmeleri üzerine aralarýndaki düþmanlýk pekiþti ve rýzýk olarak ona top*rak verildi. Ona þöyle denildi: Sen Âdemoðlunun düþmanýsýn, onlar da se*nin düþmanýndýr. Onlardan seni kim görürse baþýný ezer. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ýbn Ömer Rasulullah (a.s)'ýn þöyle buyurduðunu rivayet eder: "Beþ (ha*þere) vardýr ki onlarý ihramlý olan da ihramsýz olan da öldürür..." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bunlar arasýnda yýlaný da zikreder.
    Rivayete göre Ýblis, yýlana þöyle demiþ: Sen beni cennete sok, buna kar*þýlýk seni himayeme alacaðým. O bakýmdan Ýbn Abbas þöyle derdi: Ýblisin ver*diði ahid ve emaný bozunuz.
    Sakine bint el-Ca'd, Serrâ bint Nebhân el-öaneviye'nin þöyle dediðini ri*vayet etmektedir: Rasulullah (s.a)'ý þöyle derken dinledim: "Küçük olsun bü*yük olsun, siyah olsun beyaz olsun yýlanlarý öldürünüz. Çünkü kim yýlan öl*dürürse bu onun cehennemden kurtulmalýk fidyesi olur. Ve her kim yýlan ta*rafýndan öldürülürse o da þehid olur." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Mezhep âlimlerimiz der ki: Yýlanýn onu öldüren için cehennemden kur*tulmalýk fidyesi oluþ sebebi Ýblis ile ortak hareket etmesi ve Âdem'e ve onun çocuklarýna zarar vermek üzere onunla yardýmlaþmasýdýr. Bundan dolayý bir yýlaný öldüren bir kimse bir kafir öldürmüþ gibidir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Nitekim Rasulullah (s.a) da þöyle buyurmuþtur: "Bir kafir ve onun katili cehennemde ebediyyen bir araya gelmezler." Bunu Müslim ve baþkalarý rivayet etmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    4- Yýlaný Öldürmenin Hükmü:


    Ýbn Cüreyc, Amr b. Dinar'dan, o Ebû Ubeyde b. Abdullah b. Mes'ud'dan dedi ki: Peygamber (s.a) ile birlikte Mina'da bulunuyorduk. Yanýmýzdan bir yýlan geçti. Rasulullah (s.a): "Onu öldürünüz" diye buyurdu. Ancak biz onu öldüremeden bir delik bulup girdi. Rasulullah (s.a) þöyle buyurdu: "Kuru hur*ma yapraklan ve ateþ getiriniz ve bu delikte yýlanýn üzerinde ateþ yakýnýz." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Mezhebimize mensup ilim adamlarý der ki: Bu hadis-i þerif, Hz. Peygam*berin müsleyi (savaþta azalarýn kesilmesi) ve herhangi bir kimsenin yüce Al*lah'ýn azabý türünden azap yapmasýný yasaklayan hadis-i þerifleri tahsis et*mektedir. Devamla derler ki: Bu hadis-i þerif bu düþmanýn saygý duyulma*ya deðer bir tarafýnýn kalmadýðýný belirtmektedir. Çünkü bu düþmana güç ye-tirilen her bakýmdan, onu helak edip yok etmenin her türlü yolu denenmiþ olmaktadýr. Denilse ki, Ýbrahim en-Nehai'nin akreplerin ateþte yakýlmasýndan hoþlanmadýðý ve: Bu bir müsledir, dediði rivayet edilmiþtir. Þu cevap verilir: Peygamber (s.a)'dan gelen bu rivayetin ona ulaþmamýþ olmasý ve bundan do*layý da "Allah'ýn azabý ile azaplandýrmayýnýz" Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. þeklindeki rivayet gereðin*ce amel etmiþ olmasý muhtemeldir. Buna göre onun öngördüðü uygulama bu rivayete uygun olur.
    Denilse ki: Müslim'de Abdullah b. Mes'ud'un þöyle dediði rivayet edilmek*tedir: Rasulullah (s.a) ile bir maðarada bulunuyorduk. Üzerine: "Yemin olsun peyderpey gönderilenlere" (el-Mürselat, 77/1) sûresi nazil oldu. Ve biz henüz bunu taptaze haliyle Hz. Peygamber'den öðreniyorken bulunduðumuz yer*de bir yýlan görünüverdi. Bize: "Onu öldürünüz" dedi. Onu öldürmek için hareket ederken bizden önce deliðine kaçtý. Bunun üzerine Rasulullah (s.a) þöyle buyurdu: "Allah sizi onun þerrinden koruduðu gibi, onu da sizin þer*rinizden korumuþtur." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Görüldüðü gibi bu rivayette ateþ yakýldýðýndan da onu öldürmek için herhangi bir çareye baþvurulduðundan da sözedilmiyor. Bu itiraza þu þekilde cevap verilir. Ateþ bulamamýþ olmasý muhtemeldir. O ba*kýmdan onu býrakmýþtýr. Veya yýlanýn girdiði deliðin ateþin fayda saðlayamayacaðý, dumanýn zarar veremeyeceði ve hayvana ulaþamayacaðý bir þekilde olmasý da muhtemeldir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Hz. Peygamber'in: "Allah onu sizin þerrinizden korumuþtur" buyruðundan kastettiði, sizin onu öldürmenize karþý o yýlaný korumuþtur, demektir. "Sizi onun þerrinden koru*duðu gibi" ifadesi, onun sizi sokmasýna karþý sizi korumuþtur demektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    5- Yýlanlarý Öldürme Emrinin Mahiyeti:


    Yýlanlarý öldürme emri, yýlanlardan gelmesinden korkulan zararý bertaraf etmeye irþad etmek türündendir. Eðer onlardan gelecek olan zarar kesinlik ka*zanýrsa, o yýlanýn öldürülmesi için elin çabuk tutulmasý vaciptir. Çünkü Pey*gamber (s.a) þöyle buyurmuþtur: "Yýlanlarýn hepsini öldürünüz. Bilhassa en*gerek ve kýsa kuyruklu olanlarýný öldürünüz. Çünkü bunlar gözleri kör eder ve gebe kadýnlara düþük yaptýrýr." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Bu iki türün yýlanlarýn kapsamýna girmelerine raðmen özellikle onlarý söz-konusu edip buna dikkat çekmesi, zararlarýnýn büyüklüðünden dolayýdýr. Ev*lerin dýþýnda kalan yerlerde, zarar verecekleri muhakkak olmayanlar da ko*nu ile ilgili genel emrin zahirinden anlaþýlan hüküm dolayýsýyla yine öldü*rülürler. Çünkü tür olarak yýlanlar, çoðunlukla zarar verirler. O bakýmdan bu zararlýlýk hepsinde (istishab yoluyla) var kabul edilir. Çünkü þekli ve görü*nüþü itibariyle bütün yýlanlar, kalbe korku verir. Ayrýca insanýn nefsinde on*lara karþý bir tiksinti vardýr. Bundan dolayý Peygamber (s. a) þöyle buyurmuþ*tur: "Muhakkak Allah, bir yýlaný öldürmeye karþý dahi olsa kahramanlýðý se*ver." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Görüldüðü gibi Hz. Peygamber, yýlaný öldürmeyi teþvik etmiþtir. Ebû Davud'un, Abdullah b. Mes'ud'dan merfu olarak yaptýðý rivayette de Hz. Pey*gamber þöyle buyurmuþtur. "Bütün yýlanlarý öldürünüz. Onlarýn intikam alacaðýndan korkan kiþi benden deðildir." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    6- Evlerde Bulunan Yýlanlarýn Öldürülmesi:


    Evlerde bulunan yýlanlar, üç gün kendilerine bu konuda ilan yapýlmadýk*ça öldürülmezler. Çünkü Peygamber (s.a) þöyle buyurmuþtur: "Gerçek þu ki, Medine'de Ýslam'a girmiþ cinler vardýr. Onlardan herhangi bir þey görecek olursanýz üç gün süreyle ona ilanda bulununuz." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Bazý ilim adamlarý, bu hadis-i þerifi cinlerin orada Ýslam'a girmeleri sebe*biyle yalnýzca Medine-i Münevvere ile ilgili kabul etmiþler ve þöyle demiþler*dir: Bizler, Medine-i Münevvere dýþýnda bulunan þehirlerdeki cinlerden Ýslam'a giren var mýdýr yok mudur bilemiyoruz. Ýmam Malik de þöyle demektedir: Bu buyruk, bütün þehirlerde bulunup evlerde görülen küçük (zehirsiz) ve "el-can" diye bilinen yýlanlarýn öldürülmesini yasaklamaktadýr. Doðru olan görüþ de budur. Çünkü yüce Allah þöyle buyurmaktadýr: "Hani cinlerden bir taifeyi Kur'an iþitsinler diye sana doðru yöneltmiþ idik." (el-Ahkaf, 46/29). Müslim'in Sahih'inde de Abdullah b. Mes'ud'dan Peygamber (s.a)'ýn þöyle buyurduðu rivayet edilmektedir: "Cinlerin davetçisi yanýma geldi. Onlarla birlikte gittim ve onlara Kur'an-ý Kerim okudum." Bu hadis-i þerifte þu ifadeler de yer almak*tadýr: Hz. Peygamber'den azýk istediler. Bunlar Cezire cinlerinden idiler. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bu hadis-i þerif, yüce Allah'ýn izniyle bütünüyle kaydedilecektir.
    Bu husus sabit olduðuna göre, konu ile ilgili sakýndýrma yapýlmadýkça ve uyarýlmadýkça, yýlanýn öldürülemeyeceði sabit olur. Nitekim yüce Allah'ýn iz*niyle buna dair ek açýklamalar gelecektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    7- Öldürülmeyecek Yýlan Var mýdýr?:


    (Hadis) Ýmamlannýn, Hiþam b. Zühre'nin azatlýsý Ebû's-Sâib'den rivayet et*tiklerine göre, bir seferinde, evinde bulunan Ebû Said el-Hudri'nin yanýna gi*rer. Ebû's-Saib der ki: Ebû Said el-Hudri'nin namaz kýlmakta olduðunu gör*düm. Namazýný bitirinceye kadar beklemek üzere oturdum. Evin bir tarafýn*da bulunan hurma salkýmlarý arasýnda bir kýpýrdanma sesi iþittim. Dönüp bak*týðýmda bir yýlan ile karþýlaþtým. Onu öldürmek üzere atýldým. Bana "otur" di*ye iþaret edince oturdum. Namazýný bitirince evde bulunan bir odaya iþaret edip þöyle dedi: Þu odayý görüyor musun? Evet dedim. Þöyle dedi: Orada biz*den henüz yeni evlenmiþ bir genç delikanlý vardý. Rasulullah (s.a) ile birlik*te Hendek gazasýna çýktýk. Bu genç, Rasulullah (s.a)tan günün ortalarýnda izin alýr ve evine gelirdi. Bir gün ondan izin alýnca Rasulullah (s.a) ona þöyle de*di: Beraberine silahýný al, Kurayzalýlarýn sana bir zarar vermelerinden korku*yorum. Adam silahýný aldý ve (evine) döndü. Hanýmýnýn iki kapý arasýnda ayak*ta dikildiðini görünce, ona saplamak üzere mýzraðýyla yürüdü. Bu esnada kýs*kançlýðý harekete gelmiþti. Haným ona: Mýzraðýný yerinde tut. Ýçeriye gir de benim dýþarýya çýkmama sebebin ne olduðunu sen de gör, dedi. Delikanlý içe*riye girince yatak üzerinde toplu vaziyette, büyük bir yýlanýn olduðunu gör*dü. Mýzraðýyla üzerine atýlýp mýzraðýný ona sapladý. Evden çýkýnca mýzraðý*ný avlunun ortasýna sapladý yýlanda çýrpýnýp onun üzerine atýldý. Yýlan mý yok*sa genç delikanlý mý daha çabuk öldü bilinemiyor. Bunun üzerine Rasulul*lah (s.a)'ýn yanýna vardýk, ona durumu anlattýk ve dedik ki: Allah'a dua et de onu bizim için diriltsin. Hz. Peygamber: "Kardeþinize Allah'tan maðfiret is*teyiniz" dedikten sonra þöyle devam etti: "Gerçek þu ki, Medine'de Ýslam'a girmiþ cinler vardýr. Onlardan birþey görecek olursanýz üç gün süreyle ona mühlet verip ilan ediniz. Þayet bundan sonra bir daha onlarý görecek olur*sanýz onu öldürünüz, çünkü o bir þeytandýr." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Hadisin baþka yoldan gelen bir rivayetinde Rasulullah (s.a) þöyle buyur*maktadýr: "Bu evlerde yaþayan birtakým yýlanlar vardýr. Bunlardan herhangi birisini görecek olursanýz, üç gün süreyle onu uyarýp mühlet veriniz. Eðer gi*derse mesele yok, deðilse onu öldürünüz. Çünkü o kafir (bir cin)dir." Devam*la onlara: "Haydi gidiniz, arkadaþýnýzý defnediniz" diye buyurdu. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Mezhebimize mensup ilim adamlarý -Allah'ýn rahmeti üzerlerine olsun- þöy*le derler: Bu hadis-i þeriften, bu gencin öldürdüðü (yýlan suretindeki) cinnin müslüman olduðu ve onun kabilesi olan diðer cinlerin de o genci kýsas yo*luyla öldürdükleri manasý çýkmaz. Çünkü eðer bizim ile cinler arasýnda kýsa*sýn meþru olduðu kabul edilecek olsa dahi, bu kýsas ancak katýksýz kasten öl*dürmelerde sözkonusu olur. Bu genç ise, müslüman bir caný kasten öldürmek istememiþtir. Çünkü o, bunun durumunu bilmiyordu. Aksine o, sadece þer'an öldürülmesi meþru kýlýnan bir varlýðý öldürmeyi kastetmiþtir. O takdirde bu (öl*dürülen yýlan eðer müslüman cinlerden ise) hata yoluyla öldürme olur. Ha*ta yoluyla öldürmelerde ise kýsas yoktur. O bakýmdan, daha uygunu þöyle de*mektir: Cinlerin kafirleri veya fasýklarý, kendilerinden birisi öldürüldüðü için haksýzca ve intikam almak için genç delikanlýyý öldürmüþlerdir. Nitekim bunlarýn Sa'd b. Ubade'yi öldürdükleri de rivayet edilmektedir. Çünkü Sa'd b. Ubade, banyo yaptýðý yerde ölü olarak ve cesedi morarmýþ halde bulun*du. Onun yakýnlarý, herhangi bir kimseyi görmeksizin þu beyitleri okuyan bi*risinin sesini iþitinceye kadar öldüðünü farketmemiþlerdi:
    "Öldürdük Hazreclilerin efendisi
    Olan Sa'd b. Ubade'yi
    Ona iki ok attýk
    Ve kalbine isabet ettirdik."
    Diðer taraftan Peygamber: "Medine'de Ýslam'a girmiþ birtakým cinler var*dýr" buyururken, bizlere onlarýn müslüman olanlardan herhangi bir kimse*yi öldürmekten sakýnmanýn bir yolunu beyan etmektedir. Ayný zamanda cin*lerden kafir olanlarý öldürmenin yolunu da bize göstermektedir.
    Peygamber (s.a)'ýn hanýmý Hz. Aiþe'den deðiþik yollardan rivayet edildi*ðine göre o, küçük bir yýlaný öldürmüþ idi. Rüyasýnda birisinin ona: Sen müs*lüman birisini öldürdün, denilince þu cevabý verir: Eðer o, müslüman biri ol*saydý, Peygamber (s.a)'ýn hanýmlarýnýn yanýna girmezdi. Ona þu cevap ve*rilir: O, senin yanýna sen ancak elbiseli iken girmiþtir. Sabah olunca Hz. Ai-þe, on iki bin dirhemin Allah yolunda daðýtýlmasýný emretti. Bir rivayete göre de ona þöyle denilmiþtir: O ancak sen tesettür içerisinde iken bulunduðun yere girmiþtir. Bunun üzerine Hz. Aiþe sadakalar verdi ve birkaç köle azad etti. er-Rabi' b. Bedr der ki: Peygamber (s.a)'ýn öldürülmelerini emrettiði kü*çük yýlanlar (canan) dosdoðru yürüyen ve yürürken saða sola bükülmeyen yýlandýr. Alkame'den de buna benzer bir rivayet gelmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    8- Uyarma Þekli:


    Þehirde görülen yýlanlarýn uyarýlma þekliyle ilgili olarak Ýmam Malik þöy*le demiþtir: Üç gün süreyle uyarýlmalarýný daha çok tercih ederim. Ayný za*manda Ýsa b. Dinar da bu görüþtedir. Ýsterse bir günde defalarca görülsün. Ayný günde üç defa uyarmakla yetinilmez. Uyarý üç gün süreyle yapýlýr. Üç defa uyarmanýn yeterli olacaðý da söylenmiþtir. Çünkü Peygamber (s.a) "onu üç defa uyarsýn" diye buyurmuþtur. Bir baþka hadiste de: "Ona üç defa uyarýda bulununuz" buyurmuþtur. Bundan da maksadýn üç defa uyarma ol*duðu anlaþýlmaktadýr. Ancak Ýmam Malik'in görüþü daha uygundur. Çünkü Peygamber efendimiz: "Üç gün" ifadesini de kullanmýþtýr. Bu ise sahih bir nas olup diðer mutlak rivayetleri kayýtlamaktadýr. "Üç" ifadesi ile de üç günün ge*cesinin kastedildiði þeklinde de yorumlanabilir. Çünkü Araplar genelde gün ile tarih verdikleri zaman "gece" kelimesini çoðunlukla kullanýrlar. Malik der ki: Uyarmak için þöyle demek yeterlidir: Allah adýna ve âhiret günü hakký için seni uyarýyorum, bize gözükmeyiniz, bizi rahatsýz etmeyiniz.
    Sabit el-Bunanî'nin, Abdurrahman b. Ebi Leyla'dan naklettiðine göre, Abdurrahman b. Ebi Leyla'nýn huzurunda evlerde bulunan yýlanlar sözkonu-su olunca þöyle der: Evlerinizde bunlardan herhangi birisini görecek olursa*nýz þöyle deyiniz: Nuh (a.s)'ýn sizden aldýðý sözü, Süleyman (s.a)'ýn sizden aldýðý sözü hatýrlatýyorum. Yine onlarý görecek olursanýz artýk gördüðünüzü öldürünüz. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Derim ki: Bu ifadenin zahiri bir defa uyarmanýn yeterli olduðunu göster*mektedir. Hadis-i þerif ise bunu reddeder. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr.
    Ýbn Habib, Peygamber (s.a)'ýn þöyle buyurduðunu nakletmektedir: "Sü*leyman (a.s)'ýn sizden aldýðý ahdi size hatýrlatýyorum ki, bizlere herhangi bir þekilde eziyet vermeyiniz, bizlere hiçbir þekilde gözükmeyiniz." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  10. #40

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    9- Cinlerin Gruplarý:


    Cübeyr b. Nufeyr, Ebû Sa'lebe el-Huþeni -ki adý Cursum'dur-den rivayet ettiðine göre Rasulullah (s.a) þöyle buyurmuþtur: "Cinler üç bölüktür. Bun*larýn üçte birinin kanatlan vardýr, havada uçarlar. .Diðer üçte biri yýlan ve kö*pektir. Diðer üçte biri ise konar ve göçerler." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Ebu'd-Derda'nýn (adý Umeymir'dir) rivayetine göre de Rasulullah (s.a) þöy*le buyurmuþtur: "Cinler, üç bölük halinde yaratýlmýþtýr. Üçte biri köpek, yý*lan ve yer haþereleridir. Üçte biri hýzlý esen rüzgardýr, üçte biri de Âdemo-ðullarý gibidir. Onlar hakkýnda sevap sözkonusudur (kusurlarý için) cezalan*dýrýlmalarý sözkonusudur. Diðer taraftan Allah, insanlarý da üç bölük halin*de yaratmýþtýr. Onlarýn üçte birinin kalpleri vardýr fakat onlarla birþey anla*mazlar, gözleri vardýr fakat onlarla birþey görmezler, kulaklarý vardýr onlar*la birþey iþitmezler. Bunlar ancak hayvanlar gibidirler, hatta yolca onlardan da sapýktýrlar. Diðer üçte birinin Âdemoðullarý gibi vücutlarý vardýr, fakat kalp*leri þeytan kalbidir. Öbür üçte biri ise, gölgesinden baþka hiçbir gölgenin bu*lunmadýðý bir günde Allah'ýn gölgesi altýnda olacaklardýr." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    10- Doðrudan Öldürülebilen Hayvanlar:


    Aslý itibariyle eziyet veren, insaný rahatsýz eden hayvanlar bir uyarý söz-konusu olmakszýn doðrudan öldürülür. Buna sebep ise eziyet verici oluþla*rýdýr. Yýlan, akrep, fare, keler ve benzeri hayvanlar böyledir. Rasulullah (s.a) þöyle buyurmuþtur: "Beþ bozguncu (fevasýk) vardýr ki, bunlar ihramlý iken de ihramsýz iken de öldürülürler..." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Yýlan, Ýblisi çeneleri arasýna alýp cennete sokmak suretiyle Hz. Âdem'e iha*net ettiðinde asýl karakterini ortaya koymuþtur. Eðer Ýblisi içeri sokarken açý*ða çýkarmýþ olsaydý, cennetin bekçisi olan Rýdvan, onu sokmasýna imkan ver*mezdi. Ýblis bu sýrada yýlan: Ben seni himayeme alýyorum demiþti. O bakým*dan Rasulullah (s.a) yýlanýn öldürülmesini emretmiþ ve: "Namazda olsanýz da*hi onu öldürünüz" diye buyurmuþtur. Bununla Hz. Peygamber, yýlaný ve ak*rebi kastetmektedir.
    Keler ise diðer bütün canlý hayvanlar arasýnda Hz. Ýbrahim'in içine atýl*dýðý ateþi üflemiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. O bakýmdan, ona lanet edilmiþtir. Bu konudaki riva*yet de yapýlan rivayet kabilindendir. Rasulullah (s.a)'ýn þöyle buyurduðu ri*vayet edilmiþtir: "Her kim bir keler öldürürse, sanki bir kafir öldürmüþ gibi*dir."
    Müslim'in Sahih'inde yer alan rivayete göre Ebû Hureyre Peygamber (s.a)'ýn þöyle buyurduðunu nakletmektedir: "Her kim ilk darbede bir keler öldürürse ona yüz hasene yazýlýr. Ýkincisinde öldürürse daha az, üçüncüsün*de öldürürse daha az (hasene) yazýlýr." Bir rivayette de: "Ýlk darbede öldü*rürse yetmiþ hasene yazýlýr" diye buyurmuþtur. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Fare ise, Hz. Nuh'un gemisinin iplerini kemirip kesmek suretiyle gerçek karakterini ortaya koymuþtur. Abdurrahman b. Ebi Nu'm'un Ebû Said el-Hud-ri'den rivayetine göre Rasulullah (s.a) þöyle buyurmuþtur: "Ýhramlý kiþi yýla*ný, akrebi, çaylaðý, saldýrgan yýrtýcý hayvaný, kuduz köpeði ve fasýkcýðý (fa*reyi) öldürür." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Rasulullah (s.a), farenin yanan kandilin ipini sürüklerken evi yakmak üzere olduðunu uyanýp görmüþ, bunun üzerine de farenin öldü-' rülmesini emretmiþtir.
    Karga ise, Allah'ýn peygamberi Nuh'un, onu yeryüzünde durumun ne þe*kilde olduðunu görüp haber vermek üzere gemiden salýverdiðinde Hz. Nuh'un verdiði emri yerine getirmeyi bir kenara itmiþ ve bir leþe konmak suretiyle karakterinin ne olduðunu ortaya çýkarmýþtýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bütün bunlar bir ba*kýma yýlan gibidirler. Ýþte bundan dolayý onlarý burada sözkonusu ettik. Bu hususa dair ve onlarýn öldürülmelerinin mubah kýlýnmasý sebebine dair ek açýklamalar yüce Allah'ýn izniyle Maide sûresinde Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. ve baþka yerlerde ge*lecektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    "Biz de dedik ki: Kiminiz kiminize düþman olarak inin" bölümüne da*ir açýklamalarýmýzý da yedi baþlýk halinde vereceðiz:

    1- Ýnenler Kimlerdir, Nerelere Ýnmiþtir?:


    Yüce Allah'ýn: "Biz de dedik ki: Kiminiz kiminize düþman olarak inin"
    buyruðunda hitap, Ýbn Abbas'ýn görüþüne göre Âdem'e, Havva'ya, yýlana ve þeytanadýr. el-Hasen der ki: Burda hitap Âdem'e, Havva'ya ve vesveseyedir. Mücahid ve yine el-Hasen der ki: Hitap Âdemoðullarýna ve Ýblisin oðullarý-nadýr.
    Ýnmek (hubût), yukarýdan aþaðýya doðru inmektir. Hz. Âdem Hint'te, Se-rendib'deki Büz adýndaki bir daða indirildi. Hz. Âdem üzerinde cennetin ko*kusunu taþýyordu. Bu koku oranýn aðaçlarýna ve vadilerine de bulaþtý, orada bulunan ne varsa hoþ koku ile doldu. Ýþte oradan gelen hoþ ve güzel koku*lar Âdem (a.s)'ýn kokusundandýr. Bulutlar, Hz. Âdem'in baþýna sürtünüyordu. O bakýmdan kafasýnýn üst tarafýndaki saçlar döküldü. Onun soyundan gelen*lere de bu kalýtým yoluyla geçti.. Buhârî'de, Ebû Hureyre'den, Peygamber (s.a)'ýn þöyle buyurduðu rivayet edilmektedir: "Allah, Âdem'i altmýþ zira' boyunda yaratmýþtýr." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir. Bu hadisi Müslim de rivayet etmiþtir. Ýleride gelecektir. Hz. Havva ise Cüdde'ye, Ýblis Ubulle'ye, yýlan Beysan'a indirildi. Sicistan'a indirildiði de söylenmiþtir. Sicistan Allah'ýn arzýnda yýlaný en bol olan bir yer*dir. Eðer bu yýlanlarý yiyen pek çoðunu yok eden ve (üfürmekle birlikte in*sanlara zarar vermeyen) el-Ýrbed adýndaki tür olmasaydý, yýlanlardan dola*yý Sicistan boþaltýlýrdý. Bunu Ebu'l-Hasen el-Mes'udî zikretmiþtir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2- "Birbirinize Düþman Olarak Ýniniz":


    Yüce Allah'ýn: "Kiminiz kiminize düþman olarak" buyruðu (mealde de gösterildiði gibi) hal konumundadýr. Yani, bu halde ininiz, demektir.
    Düþman (aduv), dostun zýddýdýr. Zulmetmek halinde kullanýlanden türemiþtir. Ýnsanlara saldýrýp hücum eden kurt hakkýnda da ta*biri kullanýlýr. Udvan da apaçýk zulüm ve haksýzlýk demektir. Bu kelimenin ayný kökten ve haddi aþmak anlamýna geldiði de söylenmiþtir. Karþý tarafýn hoþuna gitmeyecek iþlerde haddi aþtýðýndan dolayý düþmana "aduv" adý ve*rilmiþtir. Ayakla koþmak için de bu kelimenin kullanýlýþ sebebi, koþarak bir þeyin aþýlmasý dolayýsýyladýr. Her iki anlam birbirine yakýndýr. Çünkü haksýz*lýk yapan, zulmeden bir kimse haddi aþmýþ demektir.
    Kimi ilim adamý, yüce Allah'ýn: "Kiminiz kiminize düþman olarak inin" buyruðunu insanýn kendisi hakkýndadýr, diye yorumlamýþlardýr. Ancak bu, an*lam itibariyle doðru olmakla birlikte uzak bir ihtimaldir. Buna delil Peygam*ber Efendimizin þu buyruðudur: "Kul sabahý ettiðinde azalarý diline þöyle der: Bizim hakkýmýzda Allah'tan kork. Çünkü sen doðru olduðun takdirde biz de doðru oluruz. Sen eðrilirsen biz de eðriliriz." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Eðer: Neden "düþmanlar" denilmeyip de "düþman" denilmiþtir, diye soru*lacak olursa buna iki þekilde cevap verilebilir:
    Birinci cevap: Arapçada "bazý" ve "kül (bütün)" kelimeleri hakkýnda hem lafýz itibariyle hem mana itibariyle tekil kelimeler ile haber verilebilir. Kur'an-ý Kerim'de bu görülen birþeydir. Mesela yüce Allah, þöyle buyurmak*tadýr: "Onlarýn hepsi Kýyamet gününde O'na yalnýz gelir." (Meryem, 19/95) buyruðunda lafýza uygun olarak "gelir" fiili tekil gelmiþtir. Bir baþka yerde de þöyle buyurmaktadýr: "Hepsi de O'na hor ve hakir olarak geleceklerdir" (en-Neml, 27/87) buyruðunda da anlam göz önünde bulundurularak "gelir*ler" kelimesi çoðul gelmiþtir.
    Ýkinci cevap: "Düþman (aduv)" kelimesi çoðul kullanýlan yerde tekil ge*lebilir. Yüce Allah þöyle buyurmaktadýr: "Onlar sizin için düþmandýr. Zalim*ler için ne çirkin bir deðiþ-tokuþtur bu." (el-Kehf, 18/50) Burada "düþmanlar" anlamýndadýr. Yüce Allah, bir baþka yerde þöyle buyurmaktadýr: "Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanýrlar. Asýl düþman onlardýr." (el-Münafýkun, 63/4) Ýbn Faris der ki: "Aduv" kelimesi ayný zamanda hem bir kiþiyi hem iki ki*þiyi hem üç. kiþiyi, hem de diþi olaný bir arada ifade eder, bazan çoðul ola*rak da gelebilir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3- Cennetten Çýkarýlmak Hz. Adem Ýçin Bir Ceza mýydý?:


    Yüce Allah'ýn Hz. Âdem'i cennetten çýkartmasý ve onu yeryüzüne indir*mesi bir ceza deðildi. Çünkü tevbesini kabul ettikten sonra, yeryüzüne in*dirmiþtir. Hz.Âdem'i yeryüzüne indirmesi, ya onu te'dip içindi veya sýkýntý*sýný (mihnetini) aðýrlaþtýrmak için idi. Hz. Âdem'in yeryüzüne indirilmesi ve oraya yerleþtirilmesi ile ilgili doðru açýklama þekli budur: Bunda yüce Allah'ýn ezelî hikmeti açýkça ortaya çýkmýþtýr. Bu ise, soyundan gelecek olanlarý þe-riati ile mükellef kýlmak, onlarý sýnamak kastý ile, soyunun üremesidir. Bu tek*lif ve sýnamaya baðlý olarak, onlar, âhirette ecir veya ceza ile karþý karþýya kalacaklardýr. Çünkü cennet ile cehennem teklif yurdu deðildirler. O bakým*dan Hz. Âdem'in cennetten indiriliþine sebep onun yasak aðaçtan yemesi ol*muþtur. Ve Allah, dilediðini yapmak hakkýna sahiptir. Diðer taraftan yüce Al*lah: "Muhakkak Ben yeryüzünde bir halife yaratacaðým" diye buyurmuþtu. Ýþte bu Hz. Âdem için büyük bir menkýbe (övülecek olay), büyük bir fazi*let ve üstün bir ikramdýr. Hz. Âdem'in yeryüzünden yaratýldýðýna dair iþaret de daha önceden geçmiþti. Bizim, Hz. Âdem'in yüce Allah tarafýndan tevbe-sinin kabul ediliþinden sonra yeryüzüne indirildiðini söylememizin sebebi ise, ileride de geleceði üzere ikinci olarak "hepiniz oradan inin" (âyet, 38) di*ye buyurulmuþ olmasýdýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    4- Yeryüzünde Yerleþmek:


    Yüce Allah'ýn: "yeryüzünde sizin için bir süreye kadar duracak bir yer... vardýr." Yani sizler, orada belli bir süre kalacaksýnýz, karar bulacaksý*nýz. Bu açýklamayý Ebu'l-Âliye ve Ýbn Zeyd yapmýþtýr. es-Süddî de der ki: "Du*racak bir yer"den kasýt kabirlerdir.
    Derim ki: Yüce Allah'ýn: "Yeri sizin için bir karar (yerleþme mekaný) kýl*mýþtýr." (el-Mü'min, 40/64) buyruðunda bu kelime her iki manaya da gele*bilir. Doðrusunu en iyi bilen Allah'týr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    5- "Faydalanacak Þeyler":


    Meta' (faydalanýlan þey); kendisi ile faydalanýlan yiyecek, giyecek, hayat, söz, ünsiyet ve buna benzer hususlardýr. Nikahlandýktan sonra boþanan ka*dýna verilen þey ile yararlanýldýðý için de "mut'atü'n-nikâh" adý verilir. Süley*man b. Abdülmelik defnedildikten sonra oðlu Eyyûb'un kabri baþýnda dura*rak þu beyitleri söylemiþti:
    "Kurak bir yerde yabancý bir kabrin baþýnda durdum
    Ayrýlan bir sevgiliden çok az bir fayda (meta') gördüm." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    6- "Bir Süreye Kadar":


    Tefsir âlimleri âyet-i kerimede geçen "bir süreye kadar" anlamýný ifade eden buyruðunu deðiþik þekillerde açýklamýþlardýr. Bir kesime gö*re bundan kasýt ölüme kadar demektir. Bu: "Duracak bir yer (müstakar)" ke*limesini, dünyada ikamet süresi olarak kabul edenlerin görüþüdür.
    "Bir süreye kadar"dan, kasýt Kýyametin kopacaðý zamana kadardýr da de*nilmiþtir. Bu ise: "Duracak bir yer"den kasýt kabirlerdir, diyenlerin görüþü*dür. er-Rabi' der ki: "Bir süreye kadar" demek tayin edilen bir vakte kadar demektir. Bu kelime ise uzun süre anlamýna gelir.. Nitekim O vakit," kelimesi "el'ân: þimdi" kelimesinin, uzak zaman için kullanýlan þek*lidir. Huveylid der ki:
    (Çokça ziyafet verenden kinaye olarak
    "Külü bol tencere ve kazanlarý çok, büyük kimse gibi
    Kýþ süresince týpký alt taraflarý geniþleyen havuzlar gibi."
    Bu kelimenin baþ harfine "te" getirilerek þeklinde söylendiði de olur. Þair Ebû Vecze (þu beyitinde), böyle kullanmýþtýr:
    "Þefkat gösterecek kimse olmadýðýnda þefkat gösterenler (dir onlar);
    Nerde yemek yediren, (denildiði bir) zamanda da yemek yedirenler (dir)."
    kelimesi, ayný þekilde süre anlamýndadýr. Yüce Allah'ýn þu buy*ruðunda olduðu gibi: "Ýnsan üzerinden uzun devirden öyle bir süre geçti ki..." (el-Ýnsan, 76/1.)
    Yine bu kelime, kýsa süre (saat) anlamýna gelir. Yüce Allah þöyle buyur*maktadýr: "Veya azabý göreceði anda... diyecektir." (ez-Zümer, 39/58)
    Ýbn Arefe der ki: "Hîn: Süre" kýsa bir an ve daha fazlasý türünden bir za*man dilimidir. Þaný yüce Allah'ýn: "Þimdi sen onlarý sapýklýklarýnda bir sü*reye kadar býrak" (el-Mü'minun, 23/54) buyruðundan kasýt ecelleri gelene kadar onlarý býrak demektir. "Her süre (hîn)yemiþini verir." (Ýbrahim, 14/25) buyruðundan kasýt ise her senedir. Hayýr, her altý ayda bir de denildiði gibi, sabah akþam yemiþini verir de denilmiþtir.
    el-Ezherî der ki: "Hîn" kelimesi "vakit" kelimesi gibidir. Uzun yahut kýsa olsun bütün zaman süreleri hakkýnda kullanýlmaya elveriþli bir kelimedir. Bu (Ýbrahim, 14/25) âyet; onun yemiþlerinden her vakit faydalanýlýr ve onun fay*dasý hiçbir þekilde kesintiye uðramaz, demektir. Yine el-Ezherî der ki: Bu ke*lime, Kýyamet günü anlamýna da gelir, sabah akþam anlamýna da kullanýlýr. Nitekim yüce Allah þöyle buyurmaktadýr: "Akþamý ve sabahý ettiðiniz vakit*lerde Allah'ý teþbih ediniz." (er-Rum, 30/17) Belli bir yerde bir süre ikamet edildiði takdirde: O o yerde bir süre ikamet ettim" denilir. Her*hangi bir þeyin vakti yaklaþtýðý zaman denilir. Buseyne der ki:
    "Gerçek þu ki Cemil'den ayrýlýktan sonra bir an dahi teselli bulduðum Bir vakit geçmedi ve onun geçeceði zaman da yaklaþmadý." Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    7- Dilcilerin Ayrý Kanaatlerinin Fukahanýn Farklý Kanaatlerine Etkisi:


    Dilciler "hîn:süre" kelimesinin kapsamý hakkýnda farklý görüþlere sahip ol*duklarýndan dolayý bizim mezhep âlimlerimiz ile baþkalarý arasýnda bu ko*nuda farklý görüþler ortaya çýkmýþtýr. el-Ferra der ki: Hîn iki türlüdür. Birin*cisinin sýnýrý sözkonusu deðildir. Yüce Allah'ýn: "Rabbinin izniyle her süre yemiþini verir."(Ýbrahim, 14/25) buyruðunda sözkonusu ettiði hîn: süre, al*tý aydýr. Ýbnu'l-Arabî der ki: Süresi bilinmeyen hîn (süre) lafzýna herhangi bir hüküm taalluk etmez. Hükümlerin kendisine taalluk ettiði ve mükellefiyet*lerin alakalý olduðu hîn ise süresi belli olandýr. Bunun azami süresi ise bir yýldýr. Ýmam Malik, hükümlerde ve yeminlerde isimlerin ve zamanýn en kapsamlý olanýn esas alýnacaðý görüþündedir. Þafii ise asgarisinin alýnacaðý gö*rüþünü kabul eder. Ebû Hanife ise, orta yolu tutarak altý aylýk sürenin mu*teber olacaðý görüþündedir. Ancak bu görüþün anlamý yoktur. Çünkü ona gö*re miktarlarý tesbit edilen þeyler kýyas ile sabit olmaz. Þeriat sahibinden (Peygamber'den) ise bu konuda herhangi bir nas yoktur. Bu hususta esas alýna*cak olan ise, kelimenin sözlükteki anlamý bilindikten sonraki manadýr. Bu*na göre bir kimse bir süre (hîn) namaz kýlmayý adayacak olursa, Þafii'ye gö*re bu bir rek'at kabul edilir. Çünkü nafilenin asgari miktarý -vitirdeki tek rek'ate kýyasen- bir rek'attir. Ýmam Malik ve mezhebine menbsup ilim adam*larýna göre ise, nafilenin en az miktarý iki rek'attir. O bakýmdan buna dair sü*re böyle bir fiilin (yani iki rek'at namaz kýlmanýn) süresi esas alýnarak tes*bit edilir. Ýbn Huveyzimendad "Ahkamu’-Kur'ân)" adlý eserinde þunu kay*deder: Filan kimse ile bir süre (hîn) konuþmamaya veya bir süre þu iþi yap*mamaya yemin eden kimsenin sözünü ettiði "hîn" bir senedir. Devamla der ki: Fukahâ, ahkam ile ilgili hususlarda þu iþi bir süre yapmamak üzere veya filan ile bir süre konuþmamak üzere yemin eden kimsenin bir seneden faz*la bir sürenin yemininin kapsamýna girmeyeceði hususu üzerinde ittifak et*miþlerdir.
    Derim ki: Sözünü ettiði bu ittifak mezhebimizdeki (Maliki mezhebinde*ki) ittifaktýr. Malik der ki: Herhangi bir kimse hîn: zaman yahut dehr boyun*ca birþeyi yapmamak üzere yemin ederse bütün bu þekildeki ifadeleri bir se*ne için geçerli kabul edilir. Ýbn Vehb'in Malik'den rivayetine göre: O, deh-rin bir sene olup olmayacaðý hususunda þüphe etmiþtir. Ýbnu'l-Münzir'in, Ya-kub ile Ýbnu'l-Hasen'den nakline göre ise "dehr" altý aylýk bir süredir. Ýbn Ab-bas ile rey sahiplerinden, Ýkrime, Said b. Cübeyr, Âmir eþ-Þa'bî ve Abî-de'den ise yüce Allah'ýn: "Rabbinin izniyle her süre yemiþini verir" (Ýbrahim, 14/25) buyruðunda geçen "hîn" kelimesinin altý ay olduðunu söyledikleri rivayet edilmiþtir.
    el-Evzaî ve Ebû Ubeyd ise, hîn altý aylýk bir süredir, demiþlerdir. Ýmam Þafii'ye göre ise, bu kelime ile ilgili belli bir süre takdiri sözkonusu deðildir, bunun nihaî süresi de belli deðildir. Ona göre "hîn" kelimesi, dünya kaldýðý sürece devam edebilir. Ýmam Þafii der ki: Böyle bir kimsenin hanis (yeminini bozan) olduðuna ebediyyen hükmedemeyiz. Ancak takvaya uygun hareket bir gün geçmeden önce onun yemininin keffaretini yerine getirmesidir. Ebû Said ve baþkalarý ise þöyle der: Hîn ve zaman kelimeleri dilin ihtimal ver*diði manalara göre açýklanýr. Mesela: Ben sana bir süreden (hîn)den beri gel*dim derken, belki de yarým günlük bir süreden beri gelmemiþ de olabilir. Þafii mezhebine mensup el-Kiya et-Taberî der ki: Genel olarak "hîn" kelimesi deðiþik þekillerde yorumlanabilir.
    Ancak Þafii, bu yorum þekillerinden herhangi birisini tayin etmek gerek*tiði görüþünde olmamýþtýr. Çünkü bu kelime mücmel, bir kelimedir ve dilde muayyen bir manayý kastetmek üzere kullanýlmamýþtýr. Kimi ilim adamý da der ki: Yüce Allah'ýn: "Bir süreye kadar" buyruðunda þöyle bir anlam var*dýr: Bununla Âdem'e, onun yeryüzünde ebediyyen kalmayacaðýna dair ve ken*disine döneceði vadolunan cennete geçeceðine dair bir müjde vardýr. Âdem'den baþka kimseler için ise bu ifade, yalnýzca öldükten sonra dirilmek þartýna baðlýdýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    37. Derken Âdem, Rabbinden bazý kelimeler belleyip aldý, O da tevbesi-ni kabul etti. Çünkü O, tevvâb olandýr, rahîm olandýr.
    Bu buyruktaki: "Derken Âdem, Rabbinden bazý kelimeler belleyip aldý..." bölümüne dair açýklamalarýmýzý sekiz baþlýk altýnda yapacaðýz:

    1- Belleyip Almanýn Anlamý:


    Yüce Allah'ýn: "Derken Âdem Rabbinden bazý kelimeler belleyip aldý" buyruðunda geçen "telakki (belleyip alma)"; kavradý, farkýna vardý, belledi anlamýndadýr, denildiði gibi, kabul etti ve aldý anlamýndadýr, da denilmiþtir. Çünkü Hz. Âdem, vahiy telakki eder, yani onu karþýlar, alýr ve bellerdi. Me*sela, "hacýlarý telakki etmek üzere çýktýk" demek, onlarý karþýlamak üzere çýk*týk, demektir. Telakki etmenin, yapýlan telkini anlayýp bellemek anlamýnda olduðu da söylenmiþtir. Anlam itibariyle böyle bir açýklama doðrudur. Ancak kelime kökü itibariyle telakki'nin telkin'den gelmesi mümkün deðildir. Çün*kü ayný cinsten gelen iki harften birisi deðiþtirilir ise bu yâ'ya dönüþür. O ba*kýmdan telakki kelimesi ile telkin kelimesinin ayný kökten gelmesi sözkonu-su deðildir. Mekkî'nin naklettiðine göre Hz. Âdem'e bu kelimeler ilham yo*luyla verilmiþ, o da bu kelimelerin faydasýný görmüþtür. el-Hasen de der ki: O, bu kelimeleri alýp kabul etti, yani onlarý öðrendi ve gereðince amel etti, demektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    2- Hz. Adem'in Bellediði Kelimeler:


    Tefsir alimleri, bu "keUmeler'Mn ne olduðu hususunda farklý görüþlere sa*hiptirler. Ýbn Abbas, el-Hasen, Said b. Cübeyr, Dahhâk ve Mücahid, yüce Al*lah'ýn "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik. Eðer bizi baðýþlamaz, bize mer*hamet etmezsen þüphesiz zarara uðrayanlardan oluruz" (el-A'raf, 7/23) buyruðundaki sözler olduðunu söylemiþlerdir.
    Yine Mücahid'den gelen rivayete göre sözkonusu kelimeler:
    "Allah'ým Seni tenzih ederiz, Senden baþka hiçbir ilah yoktur. Rabbim, ben kendi nefsime zulmettim, günahýmý baðýþla, þüphesiz Sen gafursun, rahîm-sin" sözleridir.
    Bir kesime göre, Hz. Âdem Arþýn bacaðý üzerinde "Muhammedurrasulul-lah" ifadesini yazýlý görmüþ, o da bunun hakký için kendisine þefaat edilme*sini istemiþtir. Ýþte sözü geçen kelimeler bunlardýr.
    Bir baþka kesim þöyle demektedir: "Kelimeler"den kasýt, aðlamasý, utan*masý ve dua edip yalvarmasýdýr. Piþmanlýk, maðfiret dilemek ve keder oldu*ðu da söylenmiþtir. Ýbn Atiyye der ki: Bu, Hz. Âdem'in bilinen maðfiret ta*lebinden baþka birþey söylemediðini gerektirmektedir. Seleften birisine gü*nahkâr bir kimsenin neyi söylemesi gerektiðine dair soru sorulunca þöyle de*miþtir: Anne ve babasýnýn söylediði sözler olan: "Rabbimiz, biz nefsimize zul*mettik" (el-A'raf, 7/23) âyetinde söylenen sözlerdir diye cevap vermiþtir.
    Hz. Musa da þöyle dua etmiþti: "Rabbim, gerçekten ben nefsime zulmet*tim, bana maðfiret buyur" (Kasas, 28/16). Hz. Yunus da þöyle demiþti:
    "Senden baþka hiçbir ilah yoktur, Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zulme*denlerden oldum." (el-Enbiya, 21/87)
    Ýbn Abbas ile Vehb b. Münebbih'ten rivayet edildiðine göre sözü geçen kelimeler þunlardýr:
    "Seni hamdinle tenzih ederim Allah'ým, senden baþka hiçbir ilah yoktur, ben kötülük yaptým, nefsime zulmettim, bana maðfiret buyur, çünkü Sen mað*firet edenlerin en hayýrhsýsýn. Seni hamdinle teþbih ederim Allah'ým, Senden baþka hiçbir ilah yoktur, ben bir kötülük iþledim ve nefsime zulmettim. Sen tevbemi kabul buyur. Çünkü Sen tevbeleri çokça kabul edensin, merhame*ti sonsuz olansýn."
    Muhammed b. Ka'b da sözü geçen bu kelimelerin þunlar olduðunu söy*lemektedir: "Senden baþka ilah yoktur, seni hamdinle tenzih ederim, teþbih ederim. Bir kötülük iþledim ve nefsime zulmettim. Sen benim tevbemi kabul buyur. Þüphesiz sen çokça tevbeleri kabul eden, çokça merhametli olansýn. Senden baþka hiçbir ilah yoktur. Seni hamdinle teþbih ve tenzih ederim. Bir kötülük iþledim, nefsime zulmettim, Sen bana merhamet buyur. Çünkü þüp*hesiz Sen gafursun, rahimsin. Senden baþka hiçbir ilah yoktur. Seni hamdin*le teþbih ve tenzih ederim. Bir kötülük iþledim, nefsime zulmettim, bana mer*hamet buyur. Þüphesiz sen merhametlilerin merhametlisisin." Sözü geçen bu "kelimeler"in aksýrdýðý zaman söylediði "elhamdülillah" sözleri olduðu da söy*lenmiþtir.
    "Kelimât" kelime'nin çoðuludur. Kelime ise, çok söz hakkýnda da kulla*nýlýr, az söz hakýnda da kullanýlýr. Buna dair açýklamalar daha önceden geç*miþ bulunmaktadýr. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    3-Tevbesinin Kabulü:


    Yüce Allah'ýn Âdem'in tevbesini kabul etmesinin anlamý, tevbe etme ba*þarýsýný ihsan etmesi yahut onun tevbesini kabul etmesi demektir. Bu ise ile*ride yüce Allah'ýn izniyle açýklanacaðý gibi, Cuma gününe rastlayan, aþure gü*nünde gerçekleþmiþ idi. Kiþi, Rabbine itaate döndüðü vakit, "tevbe etti" de*nilir. Tevvâb bir kul: Çokça itaate dönen kul demektir. Tevbe asýl itibariyle dönmek demektir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    4- Havva'nýn Tevbesinin Kabulünden Niye Söz Edilmiyor:


    Yüce Allah, burada: "O da tevbesinl kabul etti" diye buyurarak "ikisinin tevbesini kabul etti" dememiþtir. Halbuki o günahta Havva'nýn da Hz. Âdem ile ortak olduðu icmâ ile kabul edilmiþtir. Diðer taraftan yüce Allah: "Bu aða*ca yaklaþmayýnýz" (âyet, 35) diye buyurmuþtur. Baþka yerde de: "Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik" (el-A'raf, 7/23) dedikleri bildirilmektedir denilecek, olursa cevabýmýz þudur:
    Kýssanýn baþ tarafýnda: "Sera zevcenle birlikte cennette yerleþ" (âyet, 35) di*ye Hz. Âdem'e hitap edildiðinden dolayý, kelimeler belleyip almakta da özellikle ondan söz edilmiþtir. Böylelikle bu kýssanýn sonu sadece o sözko-nusu edilerek gelmektedir. Diðer taraftan kadýnýn saygýnlýðý ve setredilme-si esas olduðundan yüce Allah da burada onu setretmek istemiþtir. Bundan dolayý: "Âdem Rabbinin emrine karþý geldi de þaþýrýp kaldý" (Ta-ha, 20/121) buyruðundada Havva'dan söz edilmemiþtir. Diðer taraftan çoðu hususlarda kadýn erkeðe tabi olduðundan dolayý ondan ayrýca söz edilmemiþtir. Nitekim yüce Allah'ýn: "Ben sana.... demedim mi" (el-Kehf, 18/75) buyruðunda Hz. Musa ile birlikte bulunan delikanlýdan söz edilmeyip sadece Hz. Musa'dan söz edilmiþtir.
    Hz. Âdem'in tevbesinin kabulünün sözkonusu edilmesi, Havva'nýn da tev*besinin kabul edildiðini göstermektedir. Çünkü her ikisi ayný durumda idi. Bu açýklama el-Hasen'den rivayet edilmiþtir. Bir diðer görüþe göre bu buy*ruk yüce Allah'ýn: "Onlar bir ticaret veya bir eðlence gördükleri zaman... ona doðru yöneldiler." (el-Cum'a, 62/11) buyruðunu andýrmaktadýr. Burada ka*sýt ticarettir. Çünkü yönelenlerin maksadý odur. O bakýmdan burdaki tekil za*mir ticarete aittir. "O ikisine" denilmemiþtir. Bununla birlikte mana arasýnda büyük bir fark yoktur. Þair de þöyle demiþtir:
    "Beri olduðum(uz) halde bana ve babama iftirada bulundu O bana (anlaþmazlýðýmýza sebep olan) kör kuyudan dolayý iftira etti." Kur'an-ý Kerim'de de yüce Allah: "Allah ve Rasûlü'nü, onu razý etmele*ri daha uygundur." (et-Tevbe, 9/62) (þeklinde tekil zamir kulanýlmasý) da*ha kýsa ve daha veciz ifade kullanmak içindir. Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

Sayfa 4/5 ÝlkÝlk 12345 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 6 Kullanýcý var. (0 Uye ve 6 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •