3- Yeryüzündeki Halife:


"Muhakkak Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" buyruğunda yer alan kılan," kelimesinin anlamı, yaratıcı (yaratan) anlamındadır. Bunu Taberî, Ebu Ravk'tan nakletmektedir. Diğer taraftan bu kelimenin bir tek mePule geçişli olması da bunu gerektirmektedir. Buna dair açıklama daha ön*ce yapılmıştır. Burada sözü geçen "arz" (yeryüzü)den kastın, Mekke olduğu söylenmiştir. İbn Sâbit'ın Peygamber (s.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmek*tedir: "Yeryüzü Mekke'den döşenmeye başlanmıştır." İşte Mekke'ye (şehirle*rin anası anlamına gelen) "Ummu'1-Kura" bundan dolayı verilmiştir. - (İbn Sa*bit) der ki: "Nuh, Hud, Salih ve Şuayb (hepsine selam olsun)'ın kabirleri zem*zem, rükün (Hacer-i Esved'in rüknü) ile Makam-ı İbrahim arasındadır. " Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
"Halife" kelimesi fail anlamındadır. Yani kendisinden önce yeryüzünde bu*lunan meleklerin yerine geçen veya yine -rivayet edilenlere göre- kendisin*den önce meleklerin dışında bulunanların yerine geçen demektir. "Halife" ke*limesinin mef ul anlamında olması da mümkündür. Yani halef olarak bırakı*lan demek olur. Nitekim "kesilen hayvan" anlamına (aynı vezinde): Zebiha da denilmektedir.
Sonradan gelen kimse eğer salihlerden ise: "Halef denilir. Eğer salih kim*selerden değilse "half denilir. Bu da bilinen bir husustur. Buna dair fazla açık*lamalar yüce Allah'ın izniyle el-A'raf sûresinde (7/169- tefsirinde) gelecektir.
"Halife" kelimesi çoğunluğun kıraatiyle "f" harfi iledir (yani halife şeklin*dedir). Ancak Zeyd b. Ali'den rivayet edildiğine göre o bu kelimeyi kaf har*fiyle "Halika: yaratık" şeklinde okumuştur.
. Burada sözü geçen "Halife" kelimesi ile kastedilen -İbn Mes'ud, İbn Ab-bas ve bütün tefsir ve te'vil alimlerinin görüşüne göre- Âdem aleyhisselam-dır. O hüküm ve emirlerini yerine getirmek hususunda Allah'ın halifesidir. Çünkü Ebu Zerr'in hadisinde belirtildiği gibi Allah'ın yeryüzüne gönderdiği ilk peygamber odur. Ebu Zerr der ki: Ey Allah'ın Rasulü, o gönderilmiş bir peygamber miydi? diye sordum. O da: "Evet" diye buyurdu... Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Yeryüzünde hiçbir kimse olmadığı halde o kime peygamber olarak gön*derildi diye sorulacak olursa; o soyundan gelen çocuklarına peygamber olarak gönderilmiştir, denilir. Hz. Âdem'in çocukları her bir batında biri er*kek biri dişi olmak üzere yirmi batında kırk çocuk idi. Ve kalabalıklaşınca-ya kadar nesilleri artıp durdu. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Sizi tek bir candan yaratan, ondan da eşini var eden, her ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar türeten Rabbinizden sakının." (en-Nisa, 4/1)
Yüce Allah onlara meytenin (leşin), kanın ve domuz etinin haram oldu*ğu hükmünü indirmiştir. Hz. Âdem, Tevrat ehlinin (yalıudilerin) zikrettiğine göre 930 yıl yaşamıştır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Vehb b. Munebbih'ten ise onun bin yıl yaşadığı*na dair rivayet gelmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

4- Halife Tayini:


Bu âyet-i kerime ümmetin sözbirliğinin gerçekleştirilmesi ve kendsi va*sıtasıyla halifenin hükümlerini uygulamaya konulacağı , sözünün dinlenilip emrine itaat edilen bir imamın, bir halifenin başa geçirilmesi gereği hususun*da asıl delillerden birisidir. Böyle birisinin tayin edilmesinin gereği hususun*da ümmet ve imamlar arasında bir görüş ayrılığı yoktur. Bunun tek istisna*sı, şeriate karşı sağır olan (ve sağır anlamına gelen) el-A'sam unvanlı Mu'te-zileye mensup ilim adamlarından olan Ebu Bekr el-Asam'dan gelen rivayet*tir. Onun görüşünü kabul edip benimseyen ve izinden gidenlerin hepsinin durumu da böyledir. el-Asam der ki: Halife tayini dinde vacip değildir. An*cak böyle birşey uygundur. Ümmet eğer, haclarını eda eder, cihadlarını ye*rine getirir, kendi aralarında adaletle hareket eder, kendiliklerinden üzerle*rindeki haklan ifa eder, ganimetleri, fey'i ve zekâtları hak sahiplerine pay*laştırır, gereken kimselere hadleri uygularlarsa bu kadarı onlar için yeterli*dir ve bütün bu işleri yerine getirmekten sorumlu olan bir imam (devlet baş*kanı) tayin etmeleri gerekmez. Ancak bizim delilimiz ise (açıklamasını yap*tığımız) yüce Allah'ın: "Muhakkak Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" buyruğu ile başka yerlerde yer alan şu âyet-i kerimelerdir: "Ey Davud, Biz seni yeryüzünde halife kıldık..." (Sa'd, 38/26); "Sizden iman edip salih amel işleyenlere Allah onları yeryüzünde mutlaka halife yapmayı va'detti." (en-Nur, 24/55) Yani onların arasından halife kimseler yaratacağını va'detti. Ve buna benzer başka birçok âyet-i kerime.
Ashab-ı kiram, kimin halifelik makamına tayin edileceği hususunda, Be*ni Saide Sakifesinde Muhacirler ile Ensar arasındaki görüş ayrılığından son*ra Ebu Bekr es-Sıddîk'i icma ile halife seçmişlerdir. Bu görüş ayrılığı esna*sında ensar şöyle demişti: Bizden bir emir olsun, sizden bir emir olsun. An*cak Ebu Bekir, Ömer ve diğer muhacirler onların bu görüşlerini reddedip on*lara şöyle demişlerdi: Araplar ancak şu Kureyşlilere itaat edip boyun eğer*ler. Diğer taraftan bu hususa dair haberi rivayet edip hatırlatmışlardı. Bunun üzerine Ensar, görüşlerinden vazgeçtiler ve Kureyş'e itaat ettiler.
Eğer imamet Kureyşlilerden olsun veya olmasın vacip (tayini farz) bir emir olmasaydı, bu konuda Ensar ile Muhacirler arasında böyle bir tartışma ve konuşmanın uygunluğundan sözedilemezdi. Onlardan birisinin şöyle demesi ge*rekirdi: Bu imamet, ister Kureyşlilerden olsun ister başkalarından olsun ye*rine getirilmesi gereken bir görev değildir. Sizin bu konudaki anlaşmazlığı*nızın açıklanabilir bir tarafı yoktur ve farz olmayan birşey hakkında da tar*tışmanın faydası yoktur.
Diğer taraftan Ebû Bekr es-Sıddîk (r.a), vefatı esnasında yerine imam ola*rak geçmek üzere Ömer'i tavsiye etmişti. Hiçbir kimse Hz. Ebu Bekir'e, bu sizin için de bizim için de farz olan birşey değildir, dememiştir. İşte bütün bunlar imametin (veya halife tayininin) vacip olduğunu ve müslümanların iş*lerinin rayına oturmasını sağlayan dinin rükünlerinden bir rükün olduğunu göstermektedir. Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun.
Rafızîler der ki: Halifenin tayin edilmesi aklen vaciptir. Bu konudaki sem'i deliller (Kitap ve Sünnet'in delilleri) aklın gerekli gördüğü bu hükmü pekiştirmek için varid olmuştur. Ancak imamın kim olduğunun bilinmesi ise akıl ile değil, sem' ile (nakil yoluyla) idrak edilebilir. Böyle bir iddia ise tu*tarsızdır. Çünkü akıl tek başına ne birşeyi vacip kılabilir, ne de yasaklayabi*lir, ne birşeyin çirkin olduğunu söyleyebilir, ne de güzel olduğuna hüküm verebilir. Durum böyle olduğuna göre imametin akıl tarafından değil şeriat tarafından vacip olduğu sabit olur. Bu ise apaçık bir gerçektir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

5- Halife'nin Belirlenme Yolu:


İmam tayin etmenin vacip olduğu nakil yoluyla sabit olduğu kabul edil*mekle birlikte denilseki: Bize söyleyiniz, Rasulullah(s.a) tarafından nas yo*luyla imamın tayin edilmesi şeklinde imam tespiti nakil ile mi vacip olur yok*sa ehl-i hal ve'l akd'ın onu seçmesi ile mi olur, yoksa imamet şartlarını tam anlamıyla taşımakla beraber kendisinin imamlığının kabul edilmesi isteme*siyle mi olur?
Bu sorunun cevabı şudur: İnsanların bu hususta farklı görüşleri vardır. İma-miye ve başka mezheplerin görüşüne göre imamın tanınmasını sağlayan şey, Rasulullah (s.a)'dan gelen nassdır. Seçimin bu konuda herhangi bir müdaha*lesi sözkonusu değildir.
Bize göre ise, durum şöyledir: Gerekli incelemeyi yapmak, imamı tanıma*nın yolu olduğu gibi, ictihad ehlinin icmaı da aynı şekilde onu tanımanın bir yoludur. Onu tanımanın nasstan başka bir yolu yoktur, diyen bu kimseler ise, bu konudaki aslî delillerine dayanırlar. Onlar derler ki, kıyas, re'y ve ictihad batıldır. Bu yolla hiçbir şey bilinmez. Bunlar asıl olarak da ferî hüküm ola*rak da kıyası geçersiz kabul ederler. Ancak bu konuda üç ayrı fırkaya ay*rılmışlardır: Bir grup Hz. Ebu Bekir'in nass ile halife tayin edildiğini iddia et*mektedir. Bir diğer grup Hz. Abbas'ın nass ile halife tayin edildiğini iddia etmektedir. Üçüncü bir grup ise Ali b. Ebi Talib'in nass ile tayin edildiğini iddia etmektedir (Allah üçünden de razı olsun). Muayyen bir imamın Hz. Peygamber tarafından nass ile tayin edilmediğini, böyle bir nassın bulunma*dığını gösteren delil şudur: Şayet Hz. Peygamber ümmete muayyen olarak itaat etmeyi, onu bırakıp başkasının itaatine girmeye fırsat ve imkan tanıma*yacak, caiz kılmayacak şekilde tesbit etmiş olsaydı, elbette ki bu bilinirdi. Çün*kü muayyen olmayan bir kimse hakkında ümmetin tümünün Allah'ın emri*ne itaat etmekle mükellef tutulmasına imkan yoktur. Böyle olmadıkça on*ların bu tür bir mükellefiyeti bilmeleri de mümkün değildir. Böyle birşey ol*saydı bilinmesi gerektiğine göre, sözü geçen bu bilginin ya aklî deliller ve*ya haber yoluyla gelen deliller yoluyla bilinmesi sözkonusu olurdu. Muay*yen bir kimsenin imamlığının sübûtuna delalet eden aklî herhangi bir gerek*çe ve delil yoktur. Aynı şekilde Hz. Peygamber'den gelen haberler arasında da muayyen bir imamın sübûtuna dair birbilgiyi gerektiren birşey de yoktur. Çünkü sözü geçen bu haberin ya zorunlu (kesin) ya da istidlâlen bilgi sa*hibi olmayı gerektiren bir tevatür olması veya ahad bir haber olması sözko-nusudur.
Zarurî (kesin) veya delaleten bilgiyi gerektiren tevatür yoluyla bu habe*rin gelmesi mümkün değildir. Çünkü böyle olsaydı, her bir mükellefin bu muayyen kişiye itaatin vücubunu ve bunun kendisi tarafından bilinmesi gereken Allah'ın dininin bir hükmü olduğunu bilmekle mükellef olduğunu bilmesi gerekirdi. Nitekim her bir mükellef kendisi tarafından yerine getiril*mesi gereken Allah'ın dininin bir hükmü olarak beş vakit namazı, ramazan orucunu, Beytullahı hacccetmeyi ve benzeri hükümleri bilip kabul etmek*tedir. Hiçbir kimse böyle bir şeyi (muayyen kişinin imam oluşunu) kendili*ğinden zarurî (kesin) olarak bilmemektedir. Dolayısıyla böyle bir iddia ba*tıl olur. Aynı şekilde bu muayyen kişinin imamlığının ahad haberlerle bilin*diği iddiası da batıl olmaktadır (çürütülmektedir); çünkü bu gibi haberlerle (kat'i) bilginin vukuuna imkan yoktur.
Yine eğer hangi şekilde olursa olsun bir imamın hakkında nassın nakli*ne başvurmak gerekli ise, o takdirde Ebu Bekir ve Abbas'ın (Allah ikisinden de razı olsun) imametinide kabul etmek icab eder. Çünkü bunlardan her bi*risinin imametine dair açık naslar nakleden bir grup taraftarı vardır. Aynı an*da -ileride açıklanacağı üzere- üç ayrı kişinin nass ile imamlığını sabit ka*bul etmek sözkonusu olamayacağına göre tek kişi için de durum böyledir. Çünkü fırkalardan herhangi birisinin ötekine göre -bu açıdan- tercih edilir bir tarafı yoktur. Bu sonuca ulaştıran yol bulunmadığına, nassın sabit olması söz*konusu olmadığına göre, imamlık seçim ve ictihad ile sabit olur, demektir.
Delilleri alabildiğine zorlayan bir kimse ortaya çıkıp konu ile ilgili teva*türün bulunduğunu ve nassın bu konuda zorunlu bilgiyi gerektirdiğini ileri sürecek olursa, hemen bunlara karşı Hz. Ebu Bekir'e dair nassın varlığı, ayrica bu konuda toplam olarak nass seviyesine çıkan haberlerin sözkonusu edi*lerek iddialarının zıttı olan bir iddia ile karşılık verilmesi gerekir. Diğer ta*raftan, İmamiye dışında olup bu konuda nassın bulunmadığını kabul eden*lerin bulunduğunda şüphe yoktur. Hatta çoğunluk ve büyük kalabalık bun*lardır. Zorunlu bir bilgi (zaruri ve kesin bilgüyi reddetmek hususunda ise, İmamiyye'ye muhalefet edenlerin toplam sayılarının onda birinden daha az sayıdaki kimseler dahi görüş birliği etmezler. Eğer bu konuda zorunlu bil*giyi reddetmek mümkün olabilseydi bir kısmın ortaya çıkıp Bağdat'ı, Uzak Çin'i ve buna benzer başka yerleri inkâr etmesi de caiz olurdu. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

6- Hz. Ali'nin İmameti'ne Dair Nass:


Ali (r.a)'ın imametine dair nassın varlığını delil gösteren ve ümmetin bu nassı inkâr edip irtidat ettiğini, inat yoluyla Allah'ın Rasulü'nün emrine mu*halefet ettiğini söyleyen İmamiye'nin ileri sürdüğü -ve reddedilen- birtakım hadis-i şerifler vardır. Bunlardan birisi Hz. Peygamber'in şu sözüdür: "Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allah'ım, onu veli edineni sen de veli edin, ona düşmanlık edene sen de düşman ol." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. İmamiye der ki: Mevla sözlük kelimesi itibariyle evla (öncelikli) anlamındadır. Hz. Peygam*ber -fa-i takib'i kullanarak- "Ali de onun mevlasıdır" dediğine göre "mevla" kelimesi ile Hz. Ali'nin daha bir hak sahibi ve daha öncelikli olduğu anlaşıl*maktadır. Dolayısıyla Hz. Peygamberin bu ifadesiyle imameti kastetmiş ol*ması ve ona itaatin farz olduğunu belirtmesi sözkonusudur. Diğer bir delil ise, Hz. Peygamber'in Hz. Ali'ye: "Senin bana karşı olan durumun, Ha*run'un Musa'ya karşı olan durumu gibidir. Şu kadar var ki benden sonra pey*gamber yoktur." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. hadis-i şerifi de vardır. Derler ki: Hz. Harun'un konumu bilinen bir konumdur. O da peygamberlikte Hz. Musa'ya ortak olmaktır. An*cak Hz. Ali için böyle birşey sözkonusu değildir. Diğer taraftan Hz. Harun, Hz. Musa'nın kardeşi idi. Ancak Hz. Ali hakkında böyle birşey sözkonusu de*ğildir. Hz. Ali bir halife idi. Buna göre bu hadis-i şeriften kastın halifelik ol*duğu anlaşılmaktadır...
İmamiye buna benzer başka bir takım deliller daha göstermektedir ki yü*ce Allah'ın izniyle bu kitapta yeri geldikçe bunlar sözkonusu edilecektir.
Birinci hadise dair cevap: Bu hadis mütevatir değildir. Hatta sıhhati hu*susunda da farklı görüşler vardır. Ebu Davud es-Sicistanî, Ebu Hakim er-Ra-zi bu hadisi tenkid etmiş ve Peygamber (s.a)'ın şu buyruğunu hadisin batıl olduğuna delil göstermiştir: "Muzeyne, Cuheyne, Gifar ve Eslemliler, bütün insanlar arasında benim mevlalarımdır. Bunların Allah ve Rasulünden başka mevlaları yoktur." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. İmamiye'nin bu hadisine cevap verenler derler ki: Eğer Hz. Peygamber: "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır" de*miş olsaydı, bu iki haberden birisinin yalan olması gerekirdi.
İkinci cevap: Bu haber sika bir kimsenin sika bir kimseden rivayet ettiği sahih bir haber olsa dahi Hz. Ali'nin imametine delalet eden bir ifade taşı*mamaktadır. Bu sadece Hz. Ali'nin faziletine delildir. Çünkü "mevla" kelime*si, "veli (dost)" anlamındadır. Bu takdirde hadis-i şerifin anlamı: Ben kimin velisi isem Ali de onun velisidir, şeklinde olur. "Muhakkak ki Allah onun mev*lasıdır. " (et-Tahrim, 66/4) diye buyurulmaktadır. Onun velisidir, demektir.
Diğer taraftan bu haber ile anlatılmak istenen insanların Hz. Ali'nin dışı*nın da içi gibi olduğunu bilmeleridir. Bu ise Hz. Ali için büyük faziletin bir ifadesidir.
Üçüncü cevap: Bu haberin bir vürud sebebi vardır. O da şudur. Usame ile Ali (Allah ikisinden de razı olsun) arasında bir tartışma çıkar. Hz. Ali Hz. Usa-me'ye: Sen benim mevlamsın der. Ancak Üsame: Ben senin mevlan değilim, ben Rasulullah (s.a)'ın mevlasıyım, cevabını verir. Durumu Peygamber (s.a)'a nakledince Hz. Peygamber şöyle buyurur: "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır."
Dördüncü cevap: Ali (r.a)nin ifk olayında Âişe (r.anhâ) hakkında Peygam*ber (s.a)'a: Ondan başka kadın pek çoktur, demesi Hz. Âişe'ye ağır gelmiş*ti. Bu bakımdan Hz. Ali'yi tenkid edecek bir fırsat ellerine geçirdiler, Hz. Ali'yi tenkid etmeye koyuldular ve ondan beri olduklarını açığa vurmaya başladı*lar. Bunun üzerine Peygamber (s.a) de onların bu konudaki sözlerini reddet*mek üzere sözü geçen ifadeleri kullanmıştır. Böylelikle onların daha önce ileri sürdükleri Hz. Ali'den uzak kalma ve onu tenkid etme şeklindeki iddi*alarını yalanlamış oldu. Bundan dolayı ashab-ı kiramdan bir grubun: Bizler Rasulullah(s.a)'ın dönemindeki münafıkları ancak onların Hz. Ali'ye duyduk*ları kinlerinden tanıyabilirdik, dedikleri rivayet edilmektedir.
İkinci hadise gelince; Peygamber (s.a)'ın Hz. Harun'un Hz. Musa'ya kar*şı durumu ile Hz. Musa'dan sonra Hz. Harun'un halifeliğini kastetmediği hu*susunda görüş birliği vardır. Yine aynı şekilde Hz. Harun'un Hz. Musa'dan önce vefat ettiğinde de görüş birliği vardır. -Bu iki peygamberin vefatı ile il*gili açıklamalar Maide sûresinde gelecektir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Ayrıca Hz. Harun, Hz. Musa'dan sonra halife olmamıştır. Hz. Musa'dan sonraki halife Yûşa' b. Nûn idi. Eğer Hz. Peygamber: "Senin bana karşı durumun Harun'un Musa'ya karşı olan du*rumu gibidir" sözleriyle halifeliği kastetmiş olsaydı: "Senin bana karşı duru*mun Yûşa'ın Musa'ya karşı olan durumu gibidir" demeliydi. Hz. Peygamber böyle söylemediğine göre bu, onun böyle birşeyi kastetmediğini göstermek*tedir. Aksine Hz. Peygamber: "Ben hayatta olduğum sürece seni - aile hal*kımın yanında bulunmadığım takdirde- aile halkıma benim yerime halife ta*yin ettim," demek istemiştir. Nitekim Hz. Mûsâ, yüce Rabbi ile münacaat için Tûrusina'ya çıkıp gittiğinde Hz. Hârûn onun yerine kavmi üzerindeki hali*fesi olmuştu.
Şöyle de denilmiştir: Bu hadisin bir söyleniş sebebi vardır: Peygamber (s.a) Tebuk gazvesine çıkınca Hz. Ali'yi Medine'de aile halkına ve kavmine ken*disinin yerine halife tayin eder. Ancak münafıklar bunu dillerine dolayıp if-sad edici şayialar yaymaya ve şöyle demeye koyuldular: Peygamber Ali'ye olan buğzu dolayısıyla ve ondan uzak kalmak istediğinden dolayı geriye bı*raktı. Bunun üzerine Hz. Ali Medine'den çıkar ve Peygamber (s.a)'e yetişip şöyle der: Münafıklar şöyle şöyle demeye başladılar. Hz. Peygamber şöyle bu*yurur: "Yalan söylemişlerdir. Ben aksine seni Musa'nın Harun'u yerine hali*fe bıraktığı gibi yerime halife bıraktım." dedikten sonra şunları da ekler: "Ha*run'un Musa'ya karşı konumu ne ise sen de bana karşı aynı konumda olma*ya razı değil misin?" Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Hz. Peygamber'in, onların iddialarına göre bu sözleriyle Hz. Ali'yi halife tayin etmeyi murad ettiği sabit ise, o takdirde bu fazilette başkası da Hz. Ali ile ortak demektir. Çünkü Peygamber (s.a) çıktığı gazaların her birisinde as*habından birisini yerine tayin etmiştir. Bunlar arasında İbn Umm Mektum, Mu-hammed b. Mesleme ve başka sahabiler de vardır. Üstelik bu haberin ravi-si, (ashab-ı kiram arasından) yalnızca Sa'd b. Ebi Vakkas'tır ve bu da ahad bir haberdir. Buna karşılık Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer lehine ondan daha ön*celikle kabul edilmesi gereken rivayetler de gelmiştir. Peygamber (s.a)'ın Mu-az b. Cebel'i Yemen'e gönderdiği vakit ona şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ni*ye Ebu Bekir ile Ömer'i göndermiyorsun? Hz. Peygamber şu cevabı verir: "Be*nim onlara ihtiyacım vardır. Benim onlara ihtiyacım vardır. Onlarsız olamam. Çünkü onların bana karşı olan konumlan baştaki kulak ve göz gibidir." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Yine Hz.Pegamber şöyle buyurmuştur: "Onlar yeryüzü halkı arasında benim vezirlerimdir." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Yine Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu rivayet edilmek*tedir: "Ebu Bekir ve Ömer'in konumu Musa'ya karşı Harun'un konumu gi*bidir." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Bu haber herhangi bir sebebe bağlı olmaksızın (ibtidaen) varid ol*duğu halde Hz. Ali'nin durumunu anlatan haber bir sebebe bağlı olarak va*rid olmuştur. Dolayısıyla Hz. Ebu Bekir'in imamette Hz. Ali'ye öncelikli ol*ması gerekir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.