5- Tevvâb Olan Allah:


Yüce Allah, kendi zatını "çünkü O, tevvâb olandır, rahim olandır" diye vasfetmektedir. Kur'an-ı Kerim'de bu kelime, hem elif lam'lı (marife) olarak hem nekre (belirtisiz) olarak, hem isim hem de fiil olarak tekrarlanmıştır. Ba-zan "tevvâb" kelimesi kul hakkında da kullanılabilir. Yüce Allah şöyle bu*yurmaktadır: "Şüphesiz Allah çokça tevbe edenleri (tevvâbîn) ve çokça temiz-
lenenleri sever." (el-Bakara, 2/222)
İbnu'l-Arabî der ki: Yüce Rabbimizin "tevvâb" olmakla nitelendirilmesi ile ilgili olarak bizim mezhep âlimlerimizin üç görüşü vardır:
1- Şanı yüce Rabbimiz hakkında, bu sıfatın, kullanılması caizdir. O bakım*dan Kitap ve Sünnette olduğu gibi O'na dua ederken tevvâb diye çağırılır ve ayrıca tevilde bulunulmaz.
2- Başkalarına göre bu, şanı yüce Allah hakkında hakiki bir sıfattır. Allah'ın kula tevbesi ise, kulun masiyet halinden dönüp Allah'a itaat haline dönme*si demektir.
3- Başka bir grubun görüşüne göre ise, Allah'ın kuluna tevbesi, kulunun tevbesini kabul etmesi demektir. Bu sıfatın yüce Allah'ın: "Ben senin tevbe-ni kabul ettim" şeklindeki sözü ile alakalı olması, onun yarattığı günahkâr kul*larının kalbinin ise Allah'a dönüşe yönelmesi ve zahir azalarının da itaat et*melerini sağlaması şeklinde olması da muhtemeldir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

6- Allah Hakkında "Tâib"Lafzı Kullanılabilir mi?:


Tevbe etmek fiilinden özne olarak "tâib: tevbe eden" kelimesinin yüce Al*lah hakkında kullanılması caiz değildir. Çünkü bizim, yüce Allah hakkında bizzat kendisinin zatı hakkında kullandığı, yahut Hz. Peygamber'in kullan*dığı ya da müslümanların tümümün icmâ' ile kullandığı isim ve sıfatlardan başkasını kullanmak hak ve yetkimiz yoktur. İsterse dildeki kullanımı açısın*dan caiz ve ihtimal dahilinde olsun, değişen birşey olmaz. Bu konuda sağ*lıklı ve doğru tutum budur. Buna dair açıklamalarımızı "el-Kitabu'l-Esna fi Şerhi Esmaillahi'l-Hüsnâ" adlı eserimizde açıklamış bulunuyoruz. Şanı yü*ce Allah: "Andolsun ki Allah Peygamberinin., muhacirlerle ensarın tevbe*sini kabul etti." (et-Tevbe, 9/117); "O, kullarının tevbesini kabul edendir." (eş-Şura, 42/25) diye buyurmaktadır. Yüce Allah'a "tevvâb" denilmesi fiilin mübalağalı olduğunu ifade etmek için ve O'na tevbe edip dönenlerin çok*luğu dolayısıyla kullarının tevbesini çokça kabul ettiğinden dolayıdır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

7- Tevbenin Kabulü Allah'a Mahsustur:


Şunu bil ki, Allah'tan başka hiçbir kimsenin tevbeyi yaratma kudreti yoktur. Çünkü -Mu'tezile ile onların görüşlerini kabul edenlerin hilafına- amel*leri yaratan yalnız O'dur. Kendi aleyhine günah işleyerek aşırıya giden bir kim*senin tevbesini hiçbir kimse kabul etmek veya onu affetmek yetkisine sahip değildir. İlim adamlarınız der ki: İşte yahudiler ve hrıstiyanlar dinin, bu çok önemli esasını, inkar ederek kâfir olmuşlardır. Onlar "Allah'ı bırakıp alim*lerini ve rahiplerini rabler edinmişlerdir" (et-Tevbe, 9/31.). Bunun yanında onlar, günah işleyen kimsenin alime yahut rahibe giderek ona birşeşler ver*mesi karşılığında günahını bağışlamak gibi dinde olmayan bir şeyi uydurmuşlardır. Yüce Allah bunu: "...Allah'a karşı iftira ederek Allah'ın kendilerine verdiği rızkı haram kılanlar; şüphesiz onlar sapıtmışlardır ve doğru yolu da bulamamışlardır" (el-En'am, 6/140) diye dile getirmektedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

8- Bu Âyetteki Kıraat Farklılığı:


İbn Kesir, bu âyetin: "derken Âdem Rabbinden bazt kelimeler belleyip aldı" bölümünü "Âdem'in karşısına Rabbinden bazı kelimeler çıktı" anlamı*nı verecek şekilde diye okumuştur. Her iki kıraat şekli ise aynı manayı vermektedir. Çünkü Âdem'in kelimelerle karşılaşması, kelimelerin de onun karşısına çıkması demektir. Şöyle de denilmiştir: Hz. Âdem'i kurtaran - yüce Allah'ın tevfiki ile - kullandığı kelimeler olduğundan ve o, duasında bu kelimeleri zikrettiğinden burada kelimeler fail (özne) ol*muştur. Buna göre, İbn Kesir'in bu kıraati Rabbin*den gelen birtakım kelimeler Âdem'in karşısına çıktı" şeklinde gibidir. An*cak, dişi olan "kelimler" ile onun fiili arasında başka kelimeler girip bir uzak*lık meydana geldiğinden dolayı, fiilin sonundaki müenneslik alametinin hazfedilmesi güzel kaçmıştır. Bu ise, müennes fiil alametsiz geldiği takdirde, Kur'an-ı Kerim'de olsun konuşma halinde olsun, kullanılan bir şekildir. Şöy*le de açıklanmıştır: "Kelimeler" lafzının müennesliği hakiki müenneslik ol*madığından dolayı müzekker gibi kabul edilmiştir.
el-A'meş ise, şeklinde idğamh okumuştur. Ebû Nevfel b. Ebi Akreb ise Çünkü o, kelimesini şeklinde okumuştur. Diğerleri de isti'nâf (cümle başı) olmak üzere birinci şekilde okumuşlardır. Ebû Amr İsa ve Talha ise, Ebû Hatim'in kendilerinden rivayet ettiğine göre, kelime*sindeki ha ile ondan sonra gelen kelimesindeki ha'ları birbirine idğam-h olarak okumuşlardır. Bunun caiz olmadığı da söylenmiştir. Çünkü bunla*rın aralarında yazıda belirtilmese bile lafzen söylenen bir "vav" vardır. en-Neh-hâs der ki: Sibeveyh böyle bir vav'ın hazfedilmesini caiz kabul eder ve bu*na delil olarak da şu beyiti gösterir:
"Onun, deveye şarkı söyleyenin sesini andıran bir sesi vardır (Yabani eşek) dişisini çağırdığı zaman; yahut o sesi bir çalgı sesini andırır." Buna göre bu iki harfin idğam edilmesi caiz olur. Ve mübteda olarak mer-fu olur. "et-Tevvâb" lafzı da onun haberi olur.
Cümle ise bütünüyle nin haberidir. O zamirinin önceki "he"nin tekidi olması da mümkündür. Fasıla da olabilir.
Said b. Cübeyr der ki: Âdem (a.s) yeryüzüne indirilince orada sadece ka*rada kartal, denizde de balık varmış. Kartal ise geceleyin balığın yanına gi*der, geceyi orada geçirirdi. Kartal Hz. Âdem'i görünce; ey balık dedi. Bugün yeryüzüne iki ayağı üzerinde yürüyen, elleriyle yakalayan birşey indirildi. Bu*nun üzerine balık şöyle dedi: Eğer doğru söylüyor isen, ben denizde ondan kurtulamayacağım, sen de karada ondan kurtulamayaksın. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

38. "Hepiniz oradan inin" dedik. "Şayet Benden size bir hidâyet ge*lirse, kim Benim hidâyetime uyarsa, onlar için hiçbir korku yok*tur ve onlar asla üzülmezler."

"Hepiniz oradan inin dedik" emri, ikinci bir defa vurgulamak ve pekiş*tirmek için tekrarlanmıştır. Birisine: Kalk kalk, demek gibi. Bir diğer görü*şe göre burada emir, her birisi ile ilgili ötekinden farklı bir hüküm sözkonu-su edildiği için tekrarlanmıştır. Birinci emir ile düşmanlık, ikinci emir ile hi*dâyet sözkonusu edilmiştir. Bir diğer görüşe göre birinci iniş, cennetten se*mâya, ikinci iniş ise semâdan yeryüzüne olmuştur. Buna göre bu buyrukta cennetin yedinci semâda olduğuna dair delil vardır. Nitekim ileride de ge*leceği üzere İsrâ Hadisi de buna delildir.
Vehb b. Münebbih der ki: Âdem (a.s) yeryüzüne inince, İblis yırtıcı hay*vanlara: Bu sizin düşmanınızdır, onu yokediniz dedi. Yırtıcı hayvanlar bir ara*ya geldiler ve bu konuda yetkiyi köpeğe verip onu başlarına geçirdiler; Sen bizim en kahramanımızsın diyerek onu başkan yaptılar. Âdem (a.s) durumu görünce ne yapacağını şaşırdı. Cebrail (a.s) ona gelip: Elinle köpeğin başı*nı sıvazla, dedi. Hz. Âdem bunu yaptı. Diğer yırtıcı hayvanlar, köpeğin Hz. Âdem'e alıştığını görünce dağıldılar. Köpek Hz. Âdem'den eman istedi, o da bu emanı verdi. O günden bu yana köpek Hz. Âdem ile ve çocuklarıyla bir*likte kalmaya devam etti.
Tirmizi el-Hakîm de buna yakın bir rivayet kaydetmektedir. Ona göre Âdem (a.s) yeryüzüne inince, İblis yırtıcı hayvanlara varmış, onları Âdem'i rahatsız etsinler diye ona karşı kışkırtmıştır. Âdem'e karşı en şiddetli düşman*lığı yapan köpek idi. Ancak kalbindeki yiğitlik öldürüldü. Gelen haberdeki rivayete göre Hz. Cebrail Âdem'e: Elini köpeğinin başı üzerine koymasını em*retmiş, o da başına koymuş, köpek de bunun üzerine sükûn bulmuş, Hz. Âdem'e alışmış. Bunun sonucunda Hz. Âdem'i ve onun soyundan gelenleri koruyan, onlara alışan hayvanlardan olmuş. Köpeğin kalbindeki yiğitlik öl*dürüldüğünden dolayı köpek insanlardan korkar. Köpek insanların bulunduğu bir yere bırakılsa önce kaçar, sonra onlara alışarak geri döner. Buna gö*re köpekte İblisten bir parça ve Âdem (a.s)'ın başını sıvazlamasından bir par*ça vardır. O, İblisin etkisinde olan yönü ile havlar, hırlar, insana saldırır; Hz. Âdem'in başını sıvazlaması sebebiyle de kalbindeki yiğitlik ölmüştür. O ka*dar ki insanoğlu önünde alçalmış, ona itaatkâr olmuş, ona alışmıştır. Âdem'in çocuklarına karşı durumu da böyledir, onları korur. Köpeğin dilini çıkartıp soluması bütün hallerde yüreğindeki yiğitliğin öldürülmesinden dolayıdır. Bu bakımdan şanı yüce Allah -inşaallah- A'raf süresinde açıklanacağı üzere kö*tü alimleri köpeğe benzetmiştir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Hz. Âdem'e yüce Allah'ın Musa'ya muci*ze kıldığı asa indirilmiştir. O bu asa vasıtasıyla kendisine saldıran yırtıcı hay*vanları kovup uzaklaştırıyordu. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

Allah'tan Gelen Hidâyet:


"Şayet Benden size bir hidâyet gelirse.." "bir hidâyef'in anlamı hakkın*da farklı görüşler vardır. es-Süddî'ye göre bu, Allah'ın Kitabıdır. Bunun, hi*dâyeti bulmak için Allah'tan ihsan edilen başarı demek olduğu da söylenmiş*tir. Bir kesime göre ise, hidâyetten kasıt risâletlerdir. Bu ise, Âdem'e, melek-ler'in elçiliği, onun soyundan gelenlere ise, insanların elçiliği ile gerçekleş*miştir. Nitekim el-Âcurrî tarafından rivayet edilen Ebû Zer'den gelen hadis*te de böyle ifade edilmiştir.
Yüce Allah'ın: "Benden" buyruğu ile kulların fiillerinin -Kaderiyye'ye ve başkalarına muhalif olarak- yüce Allah tarafından yaratıldığına işaret edilmek*tedir. Nitekim bu hususa daha önceden değinmiş bulunuyoruz. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. el-Cahde-rî burada kelimesini şeklinde okumuştur. Huzeyllilerin şive*sinde bu kelime böyledir. Meselâ denir. Nahivciler de Ebû Zueyb'in çocukları için yazmış olduğu meriyesinden şu beyiti örnek ola*rak zikrederler:
"Benim arzumu bırakıp kendi arzularına boyun eğdiler; Tek tek ölüm aldı onları; zaten herkesin ölüp yıkılacağı bir yeri var." en-Nehhâs der ki: Halil ve Sibeveyh'e göre, böyle bir okuyuşun sebebi şu*dur: İzafet yâ'sından önceki harfin, esreli olması gerekir. Elifin hareke alma*sı caiz olmadığından dolayı yâ'ya dönüştürülmüş ve kendisinden sonraki yâ ile idğam edilmiştir. Yüce Allah'ın: şayet" buyruğunda fazladan şart edatı olan ( 00 ile bir araya gelmiştir. Şartın cevabı ise yüce Allah'ın: "Kim... uyarsa" buyruğunda yer alan "fâ" ile birlikteki ikinci şahıstır. "Kim" anlamındaki edat da mübtedâ olarak ref mahallindedir. uyar" ise, şart dolayısıyla cezm mahallindedir. "Korku yoktur" anlamındaki buyruk ise, onun cevabıdır. Sibeveyh der ki: İkinci şart ve cevabı, birincisinin cevabıdır. el-Kisâî de der ki: "onlar için korku yoktur" anlamındaki buyruk her iki şar*tın da cevabıdır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

Hidâyete Uyanlar:


"Kim Benim hidâyetime uyarsa onlar için hiçbir korku yoktur ve on*lar asla üzülmezler." Burada sözü geçen korku, ancak gelecekte olur. (Havf:korku) kökünden gelen tehavvuf: Eksilmek demektir. Yüce Allah'ın şu buyruğunda aynı şekildeki kelime, bu anlama gelir: "Yoksa onları azaltarak cezalandıracağından emin mi oldular?" (en-Nahl, 16/47)
ez-Zührî, el-Hasen, İsa b. Ömer, İbn Ebi İshak ve Ya'kub ke*limesini şeklinde okumuşlardır. Ancak nahivcilerin tercihine gö*re bu kelime (bizim kıraatte olduğu gibi) mübteda olarak ötreli ve tenvinli-dir... Çünkü ikincisi (isim hükmündeki kelime) de marifedir, ancak merfû' ol*ması mümkündür. Zira "lâ" edatı marifede amel etmez. O bakımdan ifade*lerin yeknesak olması için birinci ismin de merfu' olmasını tercih etmişler*dir. Ayrıca burada yer alan edatının, Yoktur, değildir edatı an*lamında olması da mümkündür. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

Hüzün ve Hazen:


Sevincin zıddıdır. (Üzülmek, kederlenmek demektir.) Bu ise, ancak geçmiş*te sözkonusu olur. Âyet-i kerimedeki anlam şudur: Hidâyete tabi olan kimse*ler için, âhirette gelecekte karşı karşıya kalacakları şeyler hususunda korku*lacak bir şeyleri yoktur. Dünyada geri bıraktıkları şeyler için de üzülmezler.
Denildiğine göre, bu buyrukta itaat edenler hakkında da Kıyamet günü*nün dehşetli hallerinin ve bugünün korkularının nefyedildiğine dair bir de*lil yoktur. Çünkü şanı yüce Allah ve O'nun Rasulü, bu Kıyamet gününün şid*detli sıkıntılarını nitelendirmiş bulunuyorlar. Şu kadar var ki yüce Allah, bu*nu itaat edenlere hafifletebilir. Ve nihayette onlar Allah'ın rahmetine kavu*şacaklarında sanki hiç korkmamış gibi olurlar. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

39- İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince; işte bunlar ate*şin arkadaşlarıdırlar. Ve onlar orada ebediyyen kalıcıdırlar.

"İnkâr edip" şirk koşup "âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bun*lar ateşin arkadaşlarıdırlar."
Arkadaşlık (sohbet): Herhangi bir durumda herhangi bir zamanda bir şey ile birlikte olmak demektir. Eğer bu sürekli olur ve herşeyleriyle içice olur*larsa işte bu arkadaşlığın en mükemmel derecesidir. İşte cehennem ehlinin cehennemle arkadaşlıkları bu şekilde olacaktır. Bu açıklama ile ashâb-ı ki*rama (ashâb) adının verilmesi ile ilgili görüş ayrılığı ortadan kalkmaktadır. Çünkü ileride inşaallah Tevbe sûresinde Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. de açıklayacağımız gibi onların mertebeleri farklı farklıdır.
Âyet-i kerimede yer alan diğer lafızlann ne anlama geldikleri önceden açık*lanmış bulunmaktadır. Allah'a lütfundan dolayı hamdederiz. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

Devamı Yarın Akşam