2. Bedduanın Kabulü:


Bu tür dualann (bedduaların) kabulü hususunda farklı görüşler vardır. Pey*gamber (sav)'den şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Aziz ve celil olan Al*lah'tan seven bir kimsenin sevdiğine yaptığı (bed) duayı kabul etmemesini istedim." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Şehr b. Havşeb dedi ki: Kitaplardan birisinde okuduğuma göre Allah, ku*lun üzerinde görevli olan meleklere şöyle der: Kızgınlığı esnasında kulum aleyhine hiçbir şey yazmayınız. Bu, yüce Allah'ın o kimseye bir lütfudur.
Kimisi de şöyle demektedir: Böyle bir (bed) duanın kabul edildiği de olur. Bu görüşün sahibi, Müslim'in Sahİh'inde sonlarda rivayet ettiği Hz. Cabir yo*luyla gelen hadisi delil gösterir. Cabir dedi ki: Batn-ı Buvât Gazvesinde Ra-sûlullah (sav) ile birlikte yol aidtk. Hz. Peygamber, Cüheyneti el-Mecdî b. Amr'i takib ediyor (yakalamak istiyor) du. Bizden beş, altı, yedi kişi tek bir deveye sıra ile biniyorduk. Ensardan birisinin bir deveye binme sırası gelin*ce, o deveyi çöktürdü ve bindi. Sonra da deveyi kaldırıp yürütmek isteyin*ce, deve bir süre yerinden kıpırdamadı. Ona, haydi yürü, Allah'ın laneti üze*rine olsun, deyince; RasCılullah (sav): "Devesine lanet eden bu kişi de kim?" dedi, adam: Benim Ey Allah'ın Rasûlü deyince, Hz. Peygamber şöyle buyur*du: "Haydi o deveden in. Bizimle birlikte lanete uğramış bir deve ile bulun*ma. Kendi aleyhinize, çocuklarınızın aleyhine, mallarınızın aleyhine (bed)dua etmeyin. Olur ki, o esnada Allah'ın istenilen şeyleri verdiği bir ana denk dü*şersiniz de sizin de bu isteğiniz kabul olunur." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Müslim'in kitabından başka yerdeki rivayete göre, Peygamber (sav) bir se*terde bulunuyorken, adamın biri devesine lanet okudu, Hz. Peygamber: ''De*vesine lanet okuyan kişi nerede?" diye buyurdu, adam: Benim Ey Allah'ın Ra*sûlü, deyince, Hz. Peygamber şöyje buyurdu: "O deveni kendinden uzaklaş*tır. Çünkü hakkında yaptığın (bed)duan kabul olundu." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Bunu, el-Halîmî "Minhacü'd-din" adlı eserinde nakletmektedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

3. İnsanların Acelicilikleri:


"Eğer Allah... çabucak veriverseydî" buyruğu iie ilgili olarak ilim adam*ları derler ki: Ta'cîl (çabucak vermek) Allah'tan, isti'cât ise (çabucak verilme*sini istemek) kuldandır. Ebu Aii der ki: Bunların ikisi de Allah'tandır. (Yani, bu buyrukta her iki fiilin de faiii Allah'tır) ve iradede hazf vardır. Yani, Eğer Allah insanlara kötülüğü onların hay*rı çabucak istemeleri gibi- acilen verseydi..." demektir. Daha sonra "acilen" anlamındaki kelime hazfedilerek onun sıfatı yerine geçmiş, sonra sıiatı da hazfedildikten sonra muzafun ileyhi (çabukça istedikleri) onun yerine geçe-riliruştir. el-Halil ve Sibeveyh'in görüşü budur. el-Ahreş ile el-Ferrâ'nın gö*rüşlerine göre ise, "Çabukça istedikleri gibi" anlamında olup, "keP harfi hazfedildikten sonra nasb edilmiştir. el-Fenâ der ki: Bu, bir kim*senin; " Zeyd'e senin vuruşun gibi vurdum" demesine ben*zer. Bu da: "Senin vuruşun gibi" takdirinde olup "ket"" edatı hazf edilmiştir.
İbn Âmir ise, Elbette ecellerine hükmederdi" diye oku*muştur ki, bu da güzel bir kıraattir. Çünkü bu da: "Eğer Allah insanlara şer*ri de çabucak veriverseydi* buyruğuna bitişik gelmektedir.
"Bize kavuşmayı ummayanları azgınlıkları içerisinde bırakırız." Yani, Allah onlara kötülükleri çabucak vermez. Olur ki onlardan tevbe edenler bu*lunur veya onların soylarından mü'min bir kimse gelebilir. "Onlar da şaşkın şaşkın dolaşıp dururlar." Hayretler içerisinde kalırlar.
Tuğyan (azgınlık), yükselmek ve yukarı doğru çıkmak demektir. Buna da*ir açıklamalar daha önce el-Bakara Sûresi'nde (2/15. âyetin tefsirinde) geç*miş bulunmaktadır.
Şöyle de denilmiştir: Bu âyet-i kerimeden kasıt Mekkelilerdir. Önceden de geçtiği üzere bu âyet-i kerime onların: "Ey Allah, eğer bu, Senin katından hakkın kendisi ise..." (el-Enial, 8/32) demeleri üzerine inmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

12. İnsana bir sıkıntı gelip çattığında, yanı üzereyken, otururken veya ayakta iken Bize dua eder. FakafrBiz, onun sıkıntısını gider*diğimiz zaman, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için Bizi ça*ğırmamış gibi geçer gider. İşte haddi aşanlara İsledikleri böy*lece süslü gösterilir.
"İnsana bir sıkıntı gelip çattığında yanı üzereyken" buyruğunda sözü edilen'"insan"dan kastın, kâfir olduğu söylenmiştir. Bir diğer görüşe göre on*dan kasıt, müşrik olan Ebu Huzeyfe b. el-Muğire'dir. Ona darlık, sıkıntı ve zorluklar isabet edince, "yanı üzereyken" yani, yanı üzere yatıyorken "otu*rurken veya ayakta iken Bize dua eder." Burada bütün hallerinde dua etti*ği kastedilmektedir. Çünkü insan, genelde bu üç halden birisinde bulunur.
Kimisi de şöyle demektedir: Önce yanı üzere olandan söz etmesi, çoğun*lukla darlık ve sıkıntı içerisinde bulunan kişinin bu halde daha ağır bir durumda oluşundan dolayıdır. O bakımdan bu durumdaki kişi daha fazla dua eder, duadaki gayreti daha ileridir. Bundan sonra oturan, ondan sonra da ayakta bulunan gelir.
"Biz onun sıkıntısını giderdiğimiz zaman" bu seter küfrü üzere devam eder, şükretmez ve öğüt almaz.
Derim ki: Bu, muvahhid fakat iyiliklerine de günah karıştıran çoğu kim*senin niteliğidir. Böyle bir kimse sıhhatine kavuştu mu, Önceki masiyetleri-ni işlemeye devam eder, gider. O bakımdan âyet-i kerime kâfir olanı da ol*mayanı da kapsamına alır.
"Sanki... Bizi çağırmamış gibi geçer gider." ef-Ahfeş der ki: Buradaki; kelimesi şeddeli; in kendisidir, "nûn"un şeddesi kaldırı*larak sakin okunmuştur. " Sanki o..." anlamındadır. Daha sonra el-Ah-feş şu beyiti nakleder:
"Vay, demek malı olan aevilir
Fakir düşen de darlık içindekinin yaşayışı ile yaşar gibidir."
"İşte haddi aşanlara işledikleri böylece süslü gösterilir." Yani, belâ esnasında dua, rahatlık esnasında da yüzçevirmek bu kişiye nasıl süslü gös*terildi ise, müşriklere de küfür ve masiyet türünden amelleri böylece süslü gösterilir. Bu süslü göstermenin Allah tarafından yapılması da mümkündür, şeytan tarafından süslü gösterilmesi de mümkündür. Şeytanın saptırması ise, küfre davet etmesi, çağırmasıdır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

13- Andolsun ki Biz, sizden önceki nesilleri peygamberleri kendi*lerine apaçık deliller getirdikleri halde zulmettikleri ve İman et*meyecekleri için helak ettik. İşte Biz, günahkârlar topluluğunu böyle cezalandırırız.
"Andolsun ki Biz, sizden Önceki nesilleri peygamberleri kendilerine apaçık deliller" açık seçik mucizeler ve apaydınlık burhanlar "getirdiklerihalde zulmettikleri" yani, kâfir oldukları ve şirk koştukları "ve iman etme*yecekleri için helak ettik."
Bu buyrukta önceki nesillerden kasıt, Mekkelilerden önceki geçmiş üm*metlerdir. Biz onları helak ettik. Çünkü onların iman etmeyeceklerini Biz bi*liyorduk.
Yüce Allah, böylelikle geçmiş ümmetlerin azaba uğratılmasıyla Mekken in kâh'rlerini korkutmaktadır. Yani Biz, bunları da Muhammad (sav)'ı yalanla*dıkları için helak etmeye güç yetirenleriz. Ancak anılarında iman edecek kim*seler olduğunu, yahut da soylarından iman edecek kimse geleceğini bildi*ğimiz için onlara mühlet veriyoruz.
Bu âyet-i kerime hidayet ve imanın (kullar tarafından) yaratıldığını söy*leyen sapıkların kanaatlerini reddetmektedir.
Yüce Allah'ın: "İman etmeyecekleri" buyruğunun şu anlama geldiği de söylenmiştir: Yani, yüce Allah kalplerini mühürlemek suretiyle küfürlerine kar*şılık onları cezalandırdı. Buna yüce Allah'ın: "İşte Biz günahkarlar toplulu*ğunu böyle cezalandırırız" buyurması da delil teşkil etmektedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

14 .Sonra nasıl işler yapacağınızı görelim diye arkalarından sizi yer*yüzünde halifeler yaptık.
Yüce Allah'ın: "Sonra... sizi... halifeler yaptık" buyru*ğunda iki meful vardır.
Halifeler (el-Halâif) kelimesi "halîfe'nin çoğuludur. el-En'âm Sûresi'nin son*larında (.6/165) buna dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Yani Biz, onlar*dan sonra sizi yeryüzünün sakinleri kıldık. "Arkalarından" helak edilen ne*sillerden sonra demektir.
“Görelim diye" fiili, "lâm-ı ***" ile nasbedilmiştk. Bunun benzer*leri önceden geçmiş bulunmaktadır. Yani, kendileri sebebiyle sevap ve ceza*yı hakedeceğiniz şeyleri yapasınız diye, demektir. Ancak Allah, onların yapacaklarını ezelden beri gaybında bilegelmiştir.
Şöyle de açıklanmıştır; Adaletini ortaya çıkarmak kastıyla O, sizlere de*neyen sınayan kimsenin davrandığı gibi davranır. Bir diğer görüşe göre bu*radaki "görmek" peygamberlere raddir. Yani, bizim peygamberlerimiz ve ger*çek dostlarımız amellerinizin nasıl olduğunu görsünler diye böyle yaptık.
“Nasıl" kelimesi, yüce Allah'ın: "Yapacağınız" buyruğu İle nasbedilmiştîr. Çünkü, İstifham sözün başına gelir, o bakımdan onda makab*li (önceki ifadeler) amel Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. etmez. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

15. Âyetlerimiz onlara apaçık deliller halinde okunduğu zaman Bi*ze kavuşmayı ummayanlar: "Ya bundan başka bir Kur'ân getir, yahut onu değiştir" dediler. De kh "Onu kendiliğimden değiştir*mem benim için olacak bir şey değil. Ben ancak bana vahyohı-nana uyarım. Şayet Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım."
Bu buyruğa dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız: Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

1. Âhirete İman Etmeyenlerin Kur'ân'a Karşı Takındıkları Tavır:


"Âyetlerimiz onlara apaçık deliller halinde okunduğu zaman" buyruğundaki; Apaçık deliller halinde" kelimesi, hal olarak nasbedilmiş-tir. Yani, herhangi bir karışıklık ve anlaşmazlıkları sözkonusu olmaksızın açık seçik olarak "okunduğu zaman, bize kavuşmayı ummayanlar" yani, öldük*ten sonra diriliş ve hesaba çekilme gününden korkmayıp, hayırlı amelleri kar*şılığında mükâfat alacağını ummayanlar... demektir. Katade der ki: Bunun*la Mekke müşrikleri kastedilmektedir.
"Ya bundan başka bir Kur'ân getir, yahut onu değiştir, dediler." Kuranın tebdili (yani değiştirilmesi) ile ondan başkasının getirilmesi arasındaki fark şudur: Değiştirilmesi halinde öncekinin değiştirilenle birlikte olması mümkün değildir. Başkasının getirilmesi halinde ise, onunla beraber olması da mümkündür. Onların bu sözleri üç şekilde açıklanmıştır:
1 - Onlar Hz. Peygamberden vaadi tehdide, tehdidi de vaade, helâli hara*ma, haramı da helale değiştirilmesini istediler. Bu açıklamayı İbn Cerir et-Taberî yapmıştır.
2- Kur'ân-ı Kerîmde yer alan putlarını ayıplaması ve akıllarını hatife aldı*ğını belirten hususları kaldırmasını istediler. Bu açıklamayı İbn İshak yapmış*tır.
3- Hz. Peygamberden, Kur'ân-ı Kerîm'de yer alan öldükten sonra diriliş ve amellerinden dolayı hesaba çekilme ile ilgili açıklamaları kaldırmasını is*tediler. Bu açıklamayı da ez-Zeccâc yapmıştır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

2. Peygamber ve Kur'ân,:


"De ki; Onu kendiliğimden değiştirmem benim İçin olacak bir şey değil." Yani, ey Muhammedi De ki, ben onu nasıl red ve yalanlama ile ona karşılık veremiyor isem, onu kendiliğimden değiştirebilecek gücüm de yok*tur. "Ben ancak bana vahyolunana uyarın." Ben, ancak size okumakta ol*duğum vaadlere, tehditlere, haramlara, helallere, emir ve yasaklara uyarım.
Kitabın (.Kur'ân'ın") sünnet ile nesli edilmesini kabul etmeyenler bu buy*ruğu delil gösterebilirler. Çünkü, yüce Allah: "De ki: Onu kendiliğimden de*ğiştirmem benim için olacak şey değil" diye buyurmaktadır.
Ancak bu buyruğun bu maksada delil teşkil etme ihtimali oldukça uzak*tır. Çünkü, âyel-i kerime müşriklerin, söz dizisi (nazmı) itibariyle Kur'ân gi*bi birisini getirmesini istemeleri hususunda varid olmuştur. Hz. Peygambe*rin İse bunu yapabilecek gücü yoktur. Ve onlar, Hz. Peygamberden lafzı ol*duğu gibi kalmakla birlikte, sadece hükmünü değiştirmesini istememişlerdi. Diğer taraftan Hz. Peygamberin, eğer söyledikleri bir vahiy ise; o da kendi*liğinden söylenmiş bir söz olamaz. Aksine, o da Allah nezdindendir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

3. Allah'a İsyanın Cezası:


"Şayet Rabbime isyan edersem" yani, Kur'ân-ı Kerîm'in değiştirilmesi, tağ*yir edilmesi, yahut da gereğince amelin terkedilmesi hususunda Rabbime mu*halefet edecek olursam, "şüphesiz büyük bir günün" yani kıyamet gününün "azabından korkarım." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

16. De ki: "Eğer Allah dikseydi onu size okumazdım ve onu size bil*dirmezdi. Ben, bundan önce aranızda bir ömür geçirdim. Hâlâ akıllanmaz mısınız?"
"De İd; Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım ve onu size bildirmez*di." Yani, Allah dileseydi beni size peygamber göndermez, ben de size Kur'ânı okumazdım. Allah da Kur'âni size bildirmez ve onun haberini size vermezdi.
"Onu size bildirmezdi" anlamındaki; fiili kullanılarak: "Bir şeyi bildim, Allah onu bana bildir*di, onu bildim," denilir. "Dirâyefde bir çeşit aldanma anlamı vardır. Mese*la, "Adamı aldattım," ifadesi buradan gelmektedir. Bundan do*layı yüce Allah hakkında "dârî (dirayet eden)* tabiri kullanılmaz. Diğer ta*raftan bu hususta (yani, bunun Allah'ın isimleri arasında olduğu hususunda.) rivayet de yoktur.
İbn Kesir; "Mutlaka onu size bildirirdi" anlamında "lam" ile "hemze" arasında "elif olmaksızın okumuştur. Yani: Şayet Allah dilemiş ol*saydı, ben onu size okumaksızın dahi O size onu bildirirdi. Bu durumda bu*radaki "lam", ef ale (o yaptı) veznindeki "hemze'Yıin başına gelmiş bir te'kid lam'ıdır. İbn Abbas ve el-Hasen ise, "Ben onu size bildirmez*dim" anlamında "ya"yi, -Akiloğullannin ağzına uygun olarak- elife dönüş*türmek suretiyle okumuşlardır. Şair der ki:
"Şunu bil ki, Yemameliler Tayhlara bir savaş ilan etti. Alnında beyazlık bulunan atların perçemleri gibi."
Ebu Hatim der ki: el-Esmaî'yi şöyle derken dinledim: Ben, Ebu Arar b. eî-Alâ'ya sordum: el-Hasen'in; şeklindeki kıraatinin açıklanabilir bir tarafı var mıdır? O, hayır dedi.
"Ömrün hakkı için yemin ederim. Yer yüzünde develeri önüne katıp sürükleyen Bir Kayslı bulunduğu surece fakirlikten korkmayacağım."
Bir başka şair de şöyle demektedir:
Ebu Ubeyd de der ki: el-Hasen'in bu şekildeki okuyuşunun yanlış oldu*ğunu söylemekten başka açıklanabilir bir tarafı yoktur.
en-Nehhâs der ki: Ebu Ubeyd'in; "açıklanabilir bir tarafı yoktur" sözü, Al*lah'ın izniyle yanlıştır. Çünkü, "bildim" anlamında;denilir ve; "baş*kasına bildirdim," anlamında da; denilir. Yine "def ettim, savdım" anlamında; denilir. O halde, yanlışlık bu iki farklı fiilin kullanımı hak*kında sözkonusudur.
Ebu Hatim der ki: Zannederim el-Hasen bu kıraati île el-Haris b. Kâ'boğul-larının söyleyişine uygun olarak "ye" harfinin yerine "elif" kullanmıştır. Çün*kü onlar, kendisinden önceki harf fethalı olduğu takdirde "ye" harfinin yerine "elif" kullanırlar. Yüce Allah'ın: "Bunlar ancak iki sihir*bazdır" (Tâhâ, 20/63) buyruğu gibi.
el-Mehdevî der ki: diye okuyanların kıraati şöyle açıklanır: Hem*zenin aslı "ye"dır. Buna göre bu kelimenin asli; "Size bildirdim" şek*lindedir. Burada "ye" harfi -sakin olmakla birlikte- "elife kalbedilmiştir. Ni*tekim -ümit kesmiş anlamında ın yerine, in de in yerine kullanılması gibi. Daha sonra; -âlim anlamında- yerine ve -yüzük anlamında- ın yerine diye kullananların şivesine uy*gun olarak "elif" "hemze"ye çevrilmiştir, en-Nelıhâs der ki: Bu bir yanlışhk-tır. Çünkü, el-Hasen'den gelen rivayet "hemze'li olarak; şeklinde*dir. Ebu Hatim ve başkaları ise, bunun hemzesiz olduğunu söylemişlerdir. Bu*nunla birlikte defettim, savdım anlamında fiilinden gelmesi de müm*kündür. Yani, ben size (yaptıklarınızı bir kenara) iterek, Kur'ân'ı inkârı ter-ketmentzi de size emretmedim, demek olur.
"Ben, bundan önce aranızda bir ömür geçirdim" buyruğundaki "Bir ömür" kelimesi, zarftır. Yani, aranızda bir süre yaşadım. Bu da kırk yıl*lık bir süredir. "Ondan önce"; Kur'ân'dan önce demektir. Siz benim doğru söz*lü ve emin bir kimse olduğumu biliyorsunuz. Okuyup yazmadığımı da bili*yorsunuz. Bundan sonra ben sizlere mucizeler getirdim. "Hâlâ akıllanmaz mı-sınız?" Bunun benim tarafımdan değil de ancak Allah'dan geldiğini aklınız*la kavramayacak mısınız?
“ondan önce aranızda bir ömür geçirdim" buyruğunun şu anlama gel*diği de söylenmiştir: Ben, gençliğim boyunca aranızda, Allah'a hiç bir şekil*de İsyan etmeksizin yaşadım. Siz, kırk yaşıma gelmiş bulunduğum bu sırada mı benden Allah'ın emrine muhalefet etmemi ve bana indirilmiş bulunan*ları değiştirmemi istiyorsunuz?
Katade der ki: Hz. Peygamber, aralarında ktrk yıl yaşadıktan sonra, iki yıl süreyle peygamberlerin gördüğü şekilde "peygamberi rüya" görmeye devam etti. 62 yaşında iken de vefat etti. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

17. Allah'a iftira ederek yalan uydurandan, yahut âyetlerini ya*lanlayandan daha zalim kim olabilir? Muhakkak ki günahkar*lar iflah olmazlar.
Bu, inkâr anlamında bir istifhamdır. Yani, Allah'a yalan uydurandan, O'nun sözlerini değiştirerek Allah'ın indirmediği şeyleri onlara katandan da*ha zalim hiçbir kimse olamaz. Aynı şekilde, bu Kur'ân-ı Kerîmi inkâr edip Al*lah'a yalan uydurduğunuz ve: Bu O'nun sözü değildir, dediğiniz takdirde de sizden daha zalim hiç bir kimse olamaz. Bu ise, Rasûlullah (sav)'ın onlara söy*lemekle emrolunduğu sözlerdendir. Bu şekilde emrolunduğu sözlerden de*ğil de, yüce Allah'ın buyruğu olarak yeni bir konu olduğu da söylenmiştir.
Yine denildiğine göre iftira eden kişi ile müşrikler, Allah'ın âyetlerini ya*lanlayanlar ile kitap ehli kastedilmiştir.
"Muhakkak ki günahkârlar iflah olmazlar." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.