56. O, hem diriltir, hem öldürür ve siz O'na döndürüleceksiniz."
Buyruğun anlamı gayet açıktır ve buna benzer buyruklar da önceden geç*miş bulunmaktadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

57. Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, kalplerde olanlara bir şifa, mü'miuler İçin de bir hidayet ve rahmet gelmiştir.
"Ey İnsanlar" yani, ey Kureyşliler! "Size Katibinizden bir Öğüt" yani, için*de türlü öğütler ve hikmetler bulunan Kur'ân-ı Kerim "kalplerde olanlara" kalplerde bulunan şüphe, nifak, ayrılık ve muhalefetlere karşı "bir şifa, mii'minler içinde bir hidayet" ona tabi olanlar için doğruya İleten özellik "ve rahmet" yani, bir nimet "gelmiştir."
Özellikle "mü'minler için” denilerek mü'minlerin sözkonusu edilmesi, imandan yararlanan kimselerin onlar oluşundan dolayıdır. Buradaki bütün ni*telikler Kur'ân-ı Kerim'İn nitelikleridir.
Sıfat olmakla birlikte bunların "vav" harfi ile birbirlerine affedilmeleri ise, medhin te'kid edilmesi içindir. Nitekim şair de (sıfatlar arasına "vav" getir*mek suretiyle) şöyle demektedir:
"O efendi, o oldukça gayretli hükümdarVe savaşın kızıştığı zamanlarda birliğin aralanma..." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

58. De ki: "Allah'ın lütftı ve rahmetiyle ve yalnız bunlar ile sevin*sinler. Bu, onların topladıklarından daha hayırlıdır."
"De ki: Allah'ın lütfü ve rahmetiyle..." Ebu Said el-Hudrî ve İbn Abbas (r.anhuma) derler ki: Allah'ın lütfü Kur'âıvı Kerim'dir, rahmeti ise İslâm'dır. Yine onlardan gelen rivayete göre, Allah'ın lütfü Kur'ân-ı Kerim, rahmeti ise, sizi Kur'ân ehlinden kılmış olmasıdır, demişlerdir.
el-Hasen, ed-Dahhâk, Mücahid ve Katade derler ki: Allah'ın lütfü iman, rahmeti Kur'ân-ı Kerimdir. Yani, birinci görüşün tam aksini ifade etmişlerdir. Bundan başka açıklamalar da yapılmıştır.
"Ve yalnız bunlar İle sevinsinler." Bu da lütuf ve rahmete işarettir. Araplar, işaret zamirini hem tekil, hem ikil, hem de çoğul için kul*lanırlar. Peygamber (sav)'den ise, "Yalnız bununla sevininiz" di*ye "te" ile okuduğu da rivayet edilmiştir. Bu ise, Yezİd b. el-Ka'kâ', Yakub ve diğerlerinin kıraatidir. Hadis-i şerifte "(namazda) sallardaki yerlerinizi alınız" Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. denilmektedir.
"Sevinç (ferah)," sevilen şeyin İdrâk edilmesi dolayısıyla kalpteki bir lezzettir. Bazı yerlerde sevinç, yerilmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'ın şu buyruklarında olduğu gibi: "Sevinme (şımarma), çünkü Allah sevinenleri (şımaranları) sevmez" (el-Kasas, 28/76); "Çünkü o, sevinendir (şımarandır), böbürlenendir." (Hûd, 11/10) Ancak burada "sevinen" kelimesi mutlak ola*rak zikredilmiştir. "Sevinç" eğer bir kayıt ile beraber zikredilirse bu yermek kastıyla kullanılmış olmaz. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Al*lah'ın liitfundan kendilerine verdiğiyle hepsi de sevinç içindedirler," (Âli İm-ran, 3/170) Burada da şanı yüce Allah: "Yalnız bunlar ile sevinsinler" di*ye buyurmaktadır. Yani, Kur'ân ve İslâm ile sevinsinler, diyerek bir kayıt ge*tirmektedir. Harun dedi ki: Ubeyy'in kıraati; "Yalnız bunlarla sevininiz" şeklindedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
en-Nehhâs der ki: Emir yapma yolu, bunun "lam" ile olmasıdır. Tıpkı ne-hiy ile beraber bir nehiy harfi bulunduğu gibi, emirle birlikte de böylelikle cezm edici bir harf bulunmuş oîur. Ancak Araplar, muhataba hitap etmekle yetinerek, muhataba emir verdiklerinde bu emir harfini hazfederler. Kimi za*man bu asıî kaideye uygun olarak "lam" harfini getirerek emir verdikleri de olur. İşte (\yjiAi\iiila): Bununla sevininiz" kıraati de bu türdendir.
"Bu, onların" dünya hayatında "topladıklarından daha hayırlıdır."
"Topladıkları” ile "Sevinsinler" fiillerinin ikisin*de de genellikle "ye" harfi ile okunmuştur. Ancak, İbn Âmir'den, "Sevinsinler" fiilini "ye" ile, buna karşılık; "Topladığınız" fiilini ise kâfirlere hıtab olmak üzere "te" ile okuduğu rivayet edilmiştir.
el-Hasen'den ise, birincisini "te" ile; "Topladıklan" fitlini de "ye" ile olmak üzere İbn Âmir'in tam aksi şekilde okuduğu da rivayet edilmiştir,
Ebân Enes'ten, o da Peygamber (sav)'den şöyle dediğini rivayet etmek*tedir: "Ailah kimi İslâm'a hidayet eder, ona Kur'ân'ı öğretir de sonra bu kim*se fakirlikten şikayetçi olursa, Allah, huzuruna çıkacağı güne kadar fakirli*ği onun alnının ortasına yerleştirir." Daha sonra Hz. Peygamber: "Deki: Al*lah'ın lütfü ve rahmetiyle ve yalnız bunlar İle sevinsinler. Bu onların top*ladıklarından daha hayırlıdır" âyetini Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. okudu. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

59. De ki: "Allah'ın size indirdiği ve kendisinden bir kısmını haram ve helâl yaptığınız rızıktan ne haber?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a mı İftira ediyorsunuz?"
Yüce Allah'ın: "De ki: Allah'ın sîze indirdiği ve kendisinden bir kısmı*nı haram ve helâl yaptığınız rızıktan ne haber'* buyruğuna dair açıklama*larımızı iki başlık halinde sunacağız: Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

1. Helâl ve Haram Allah'ın Emriyledir:


Yüce Allah: "De ki: Allah'ın size indirdiği... rızıktan ne haber" buyru*ğu ile yüce Allah Mekke kâfirlerine hitap etmektedir.
"Şey, ne" lafzı, "Görüşünüz nedir, ne haber?" fiiliyle nasb ma-hallindedir. ez-2eccâc ise, "İndirdiği" fiiliyle nasb mahallindedir, de*mektedir. Buradaki "indirdi" İse, yarattı anlamındadır. Nitekim yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmuştur: 'Sizin için davarlardan sekiz çift indirdi" (ez-Zümer, 39/6); "Ayrıca kendisinde hem çetin bir güç, hem de insanlar için faydalar bulunan demiri de İndirdi." (el-Hadid, 57/25).
Görüldüğü gibi "yaratma"nın "indirme" ile ifade edilmesi de mümkündür. Çünkü yeryüzünde rızık türünden bulunan her bir şey, elbette semadan in*en yağmur ile meydana gelir.
"Kendisinden bir kısmını haram ve helal yaptığınız..." buyruğu hakkın*da Mücahid der ki: Bu, Bahire, Sâibe, Vasile ve Hâm gibi (bk. d-En'âm, 6/103) davarların haram olduklarına dair verdikleri hükümdür. ed-Dalıhâk ise, burada kastedilen yüce Allah'ın: "Onlar, Allah'a yarattığı ekin ve davarlar*dan bir pay ayırdılar do..."(el-En'âm, 6/136) buyruğunda kastedilenlerdir, demektedir.
"De ki" helal ve haram kılmak hususunda "Allah mı size isin verdi, yoksa Allah'a İftira mı ediyorsunuz" buyruğunda kasıt, onların: Bize bunu emreden Allah'tır, şeklindeki sözleridir.
"Yoksa" kelimesi, "Hayır" anlamına gelmektedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

2. Bu Âyet Kıyasın Reddedilmesine Delil Olabilir mi?


Kıyası kabul etmeyenler bu âyeti delil gösterirler. Ancak, bunun delil ol*ması uzak bir ihtimaldir. Çünkü kıyas, yüce Allah'ın, kullanmamızı kabul et*tiği bir delildir. O bakımdan, helal ve haram kılmak, yüce Allah'ın hükme de*lâlet edecek şekilde koymuş olduğu bir delilin varlığı halinde sozkonusu ola*bilir. Eğer kıyas ile yüce Allah'ın koymuş olduğu herhangi bir delile muha*lif hükme varılacak olursa, o takdirde bu, asıl maksadın dışına çıkmak ve baş*ka bir delile başvurmak olur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

60. Allah'a karşı yalan uyduranlar kıyamet gününde ne zanneder*ler? Şüphesiz ki Allah insanlara lütufkârdır. Fakat onların çoğu şükretmezler.
Yüce Allah'm: "Allah'a karşı yalan uyduranlar kıyamet gününü ne zannederler" buynjğundaki; "Gün" kelimesi, zarf olarak veya "zan ederler" üe nasb edilmiştir. Tıpkı Zeyd hakkındaki zannın ne*dir? ifadesinde olduğu gibi. Buyruk, onlar, Allah'ın kendilerini, yaptıkları do*layısıyla sorgulamayacağını mı zannederler? anlamındadır.
"Şüphesiz ki Allah insanlara lütufkârdir." Yani, onların azabını ertele*mek ve mühlet vermekle onlara lütufta bulunmaktadır. Bununla güvenilir bir Harem bölgede kılmakta olduklarından dolayı Mekkelilerin kastedildiği de söylenmiştir.
"Fakat onların" yani kâfirlerin "çoğu şükretmezler." Allah'ın nimet*lerine de, azabın kendilerinden tehir edilmesine de şükretmezler. Buradaki "şükretmezler"in, O'nu tevhid etmezler anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

61. Herhangi bir işte bulunsan, ona dair Kur'ân'dan bir şey okusan ve siz her ne yaparsanız yapınız, o işe daldığınızda Biz mutlaka üzerinize şahidiz. Yerde olsun, gökte olsun zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden gizli kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de muhakkak apaçık bir kitaptadır.
Yüce Allah'ın: "Her hangi bir iste bulunsan" buyruğundaki; edatı olumsuzluk bildirir. Yani, hangi işte olursan ol. Bu da şu demektir: İster ibadet türünden, ister bagka türden her ne durumda olursan ol, yüce Rabbin mut*laka seni görür.
"İş" kelimesi, hal, durum gibi anlamlara gelip, çoğulu; şek*lindedir.
el-Ahfeş der ki: Araplar, ben onun yaptığı işi yapmadım, anlamında: derler.
"Ona dair Kur’ân'dan bir şey okusan" buyruğu ile ilgili olarak el-Ferrâ ve ez-Zeccâc derler ki: "Ona dair" deki zamir, "iş"e aittir. Yani, her hangi bir iş yapıp ondan dolayı bir Kur'ânî hüküm sana okunup ve böylelikle hükmünün nasıl olduğu bilinirse, yahut da onun hakkında tilavet olunacak bir Kur'ânî buyruk inecek olursa... demektir.
Taberî der ki: "Ona dair" yüce Allah'ın Kitabına dair, O'nun Kitabından demektir. İkinci defa "Kur'ân'dan" buyurulmak suretiyle bunun tekrar edil*mesi ise, tefhim (şanını yüceltmek, yüceliğine dikkat çekmek) İçindir. Yüce Allah'ın: "Muhakkak Ben... olan Allah 'im" (el-Kasas, 28/30) buyruğunda ol*duğu gibi.
"Ve siz, her ne yaparsanız yapınız" buyruğu ile de hem Peygamber (sav)'e, hem de onun ümmetine hitap edilmektedir. "Her hangi bir işte buhınsan" buyruğu da ona hitap olmakla birlikte maksat, o ve ümmetidir. Nitekim kimi zaman Rasûle hitab edilmekle birlikte, kendisiyle birlikte ona tabi olanlar da kastedildiği olur. Burada Kureyş kâfirlerinin kastedildiği de söylenmiştir.
"O İşe daldığınızda" yani o işi yapmaya başladığınızda -görüldüğü gibi buradaki zamir "iş"e aittir- "Biz mutlaka üzerinize şahidiz" yani, o yaptığınız işi biliyoruz. Bunun bir benzeri de yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Üç kişi fısıldaşmayıversin muhakkak O, onların dördüncüleridir."(el-Mücadele, 58/7)
o işe daldığınızda" ile aynı kökten olmak üzere; "Filan kişi söze, işe daldı, başladı" denilir. Çobanın birisi şöyle demiş:
"el-Hakîl denilen yerde (veya bitkiyi) otladtkları Zu'1-Ebâtın'dan itibaren Gevişlerini yuttuktan sonra yollarına koyuldular.
İbn Abbas der ki: "O işe daldığınızda" o işi yaptığınızda demektir. el-Ahfeş'e göre; onunla ilgili olarak konuştuğunuzda, anlamına gelir. İbn Zeyd ise, o işe daldığınızda anlamındadır, der. İbn Keysan, sözü yaygınlaştırdığınızda diye açıklamıştır. ed-Dahhâk der ki: "O" zamiri Kur'ân'a aittir. Yani siz, Kur'ân ile ilgili olarak yalanlan yaydığınızda... anlamındadır.
"Yerde olsun, gökte olsun zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden gizli kal*maz." İbn Abbas der ki: O'ndan gaip olmaz, kaçmaz. Ebu Ravk, O'ndan uzak düşmez, İbn Keysan, O'ndan kaçmaz diye açıklamışlardır. el-Kisaî ise, "Gizli kalır" fiilini Kur'an-ı Kerim'İn neresinde geçerse geçsin "ze"harfini esreli olarak okurken, diğerleri ötreli okumuşlardır. Her ikisi de fasih söyleyişlerdir fiili gibi. "Ağırlığınca" kelimesin*deki; edatı burada sıla (zaid ve ulama edatı) olarak gelmiştir. Yani, senin Rabbinden "zerre" ağırlığı kadar bir şey dahi kaybolmaz. Zerre ise, olduk*ça küçük kırmızı renkli bir kanncacıktır. en-Nisa Sûresİ'nde (.4/40. âyetin tef*sirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"Yerde olsun, gökte olsun... bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de muhakkak apaçık bir kitaptadır" buyruğunda isimler, "ağırlığınca" an*lamındaki kelimeye atfedilmiştir. "Zerre"ye atf da olabilir.
Yakub ve Hamza; Daha küçüğü" kelimesi ile; "Daha büyüğü" kelimelerindeki "ra" harflerini "mıskal: ağırlığınca" kelimesinin mahalline acf ile merfu okumuşlardır. Çünkü edatı, te'kid için fazladan gelmiştir.
ez-Zeccâc ise, mübtedâ olarak merfu olması da mümkündür, demiştir. Haberi İse "muhakkak apaçık bir kitaptadır" anlamındaki buyruktur. Bu kitaptan kasıt ise, yüce Allah'ın bu işi bilmesi ile birlikte Levh-i Mahfuzdur. el-Curcânî der ki: Buradaki; "Muhakkak" kelimesi, "nesak vav'ı" anlamın*dadır. Yani, "Ve elbette o apaçık bir kitaptadır," takdirindedir. Allah'ın şu buyruklarında olduğu gibi: "Çünkü Benim katımda Rasûller korkmaz. Zulmedenler müstesna." (en-Neml, 27/10-11) "Ve zulmedenlere gelince" takdirindedir. Yüce Al*lah'ın: "Ta ki insanların size karşı bir delilleri kalmasın. Aralarından zulmedenler müstesna" (el-Bakara, 2/150) buyruğu ise, "... ve onlardan zulmedenlere gelince"; takdirindedir. Buna göre burada; istisna edatı "nesak vav'ı" anlamındadır. Bu edattan sonra ise, hazfedilmiş “o" zamiri vardır.
Yüce Allah'ın: "Ve hıtta deyiniz" (el-Bakara, 2/58) buyruğu; Oo(sözünüz) hıtta'dır, takdirindedir. Yine; "Üçtür demeyiniz" (en-Nisa, 4/171) da, onlar üçtür demeyiniz, takdirindedir.
Âyetin açıkladığımız bölümünün bir benzeri de yüce Allah'ın şu buy*ruğudur: "Bir yaprak düşmeye görsün mutlaka onu bilir. Yeryüzünün karan*lıklarında tek bir tane (bile olsa) onu bilir. Yaş ve kuru müstesna olmamak üzere hepsi muhakkak apaçık bir kitaptadır" (el-En'âm, 6/59) Burada; Müstesna olmamak üzere hepsi muhakkak apaçık bir kitaptadır" buyruğunda geçen istisna edatından sonra; O(nlann hep*si) zamiri takdirî olarak vardır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

62. Haberiniz olsun kî, Allah'ın velilerine hiç bir korku yoktur, on*lar kederlenecek de değillerdir.
"Haberiniz olsun ki Allah'ın velilerine" âhirette "hiçbir korku yok*tur, onlar" dünya ellerinden çıktığı İçin "kederlenecek de değillerdir." Buradaki "onlara hiç bir korku yoktur, onlar kederlenecek de değillerdir"
buyruğunun şu anlama geldiği de söylenmiştir: Yüce Allah'ın dost edindiği, kendisini korumayı ve himayeyi üzerine aldığı ve razı olduğu kimse, kıyamet gününde korkmaz ve üzülmez. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz kendileri için daha önceden tarafımızdan iyilik takdir edilmiş olanlar, işte onlar oradan"'yani cehennemden "uzaklaştırılmışlardır... En büyük korku onları kederlendirmez." (elEnbiyâ,21101103)
Said b. Cübeyr'in rivayetine göre de Rasûlullah (sav.Va: Allah'ın velileri kim*lerdir? diye sorulmuş, o da: "Görüldüklerinde Allah'ın hatırlandığı kimseler*dir" diye cevap vermiştir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Bu âyet- kerime hakkında Ömer b, el-Hattab da şöyle demektedir: Ben, Rasûlullah (sav)'ı şöyle buyururken dinledim: "Allah'ın kullan arasında Öy*le kimseler vardır ki, onlar ne peygamberdir, ne de şehiddirler. Fakat peygamberler de, şehidler de kıyamet gününde yüce Allah'ın nezdindeki üstün mevkiileri dolayısıyla onlara gıpta ederler." Ey Allah'ın Rasûlü! Bize onların kim olduklarını ve amellerinin ne olduğunu bildir, denildi. Beİki böylelikle onları severiz. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Bunlar, aralarındaki ak*rabalık bağlan ve alış veriş ettikleri mallar olmamakla birlikte Allah için bir birbirlerini seven kimselerdir. Allah'a yemin ederim, onların yüzleri bir nur (gibi)dur. Ve şüphesiz onlar nurdan minberler üzerinde olacaklardır. İnsan*lar korktuklarında onlar korkmayacak, insanlar kederlendiklerinde onlar kedertenmeyeceklerdir." Daha sonra Hz, Peygamber: "Haberiniz olsun ki, Allah'ın velilerine hiç bir korku yoktur, onlar kederlenecek de değiller*dir" âyetini okudu. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Ali b. Ebi Talib (r.a) da dedi ki: Allah'ın velileri, uykusuzluktan yüzleri sararmış, ibret almaktan gözleri kamaşmış, açlıktan karınlan nerdeyse sırt*larına yapışmış, susuzluktan da dudakları kırışmış kimselerdir.
"Onlar İçin hiç bir korku yoktur" buyruğundan kasıt, geriye bıraktıkları zürriyetleri hususunda (korkmayacaklarıdır). Çünkü, yüce Allah onlara riâyet eder. "Onlar kederlenecek de değillerdir." Yüce Allah, gerek dünyalarında, gerekse âhiretlerinde onlara dünyalıklarının karşılığını vereceğinden dolayı kederlenmezler. Çünkü onların gerçek dostları ve yardımcıları O'dur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

63. Onlar iman edip takvâlı davrananlardır.
İşte bu da yüce Allah'ın dostlarının, velilerinin niteliğidir. Buna göre; "Onlar" kelimesi, ın ismi olan "Velilerin bedeli olarak nasb mahallindedir. Bununla birlikte: "Yani" takdiri dolayısıyla da nasb mahallinde kabul edilebilir. Bunun mübtedâ olduğu, haberinin ise, (bir son*raki âyetteki): "Onlar için dünya hayatında da âhirette de müjde vardır" buy*ruğu olduğu da söylenmiştir. O takdirde bu âyet-i kerime bir önceki âyet-i ker*ime ile alakalı olmamaktadır. "Takvâlı davranmaları"rıdan kasıt ise şirk ve masiyetten sakınmalarıdır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

64. Onlar için dünya hayatında da âhirette de müjde vardır. Allah'ın sözlerinde asla değişiklik olmaz. İşte bu, en büyük kurtuluşun tâ kendisidir.
"Onlar için dünya hayatında da... müjde vardır" buyruğu ile ilgili olarak Ebu'd-Derdâ'dan şöyle dediği nakledilmektedir: Rasûlullah (sav)'a bu buy*ruk hakkında sordum, şöyle buyurdu: "İndirildiğinden bu yana buna dair sen*den başka bana soru soran olmadı. Buradaki "müjde"den kasıt, müslümanın gördüğü, yahut ona gösterilen salih (gerçek çıkan) rüyadır." Bu hadisi Tirmizî, Câmi'i' nde rivayet edilmiştir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
ez-Zührî, Ata ve Katade de şöyle derler: Buradaki müjdeden kasıt, melek*lerin Ölüm esnasında dünyada iken mü'mine verdikleri müjdedir. Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den de şöyle dediği nakledilmektedir: Mü'min kulun canı*nın çıkmasına yakın bir zamanda ölüm meleği gelir ve şöyle der: "Ey Allah'ın velisi, sana seiam olsun, Allah sana selam gönderdi" der, sonra da Muham*med b. Ka'b, şu: "Onlar ki, melekler hoş ve temiz olarak ruhlarını alırken: Selam size... derler" (Nahl, 16/32) âyetini okudu. Bunu, İbnü'l-Mübârek zikretmektedir.
Katade ve ed-DahMk da derler ki: Bu müjdeden kasıt, ölmeden önce ne*reye gideceğini bilmesidir. el-Hasen ise şöyle der: Bu, yüce Allah'ın, Kİtab-ı Keriminde kendilerine cennetine ve bol mükâfaatına dair vermiş olduğu müj*dedir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Rabbteri onları katından bir rahmet, hoşnutluk... ile müjdeler" (et-Tevbe, 9/21); 'İman edip salihamel işleyenlere de şunu müjdele;gerçekten onlar için... cennetler vardır" (.el-Ba*kara, 2/25); "Ve sise va'dolunan cennet müjdesiyle sevinin..." (Fussilet, 41/30) İşte bundan dolayı: "Allah'ın sözlerinde asla değişiklik olmaz" di*ye buyum lmaktadır ki, va'dinden caymaz demektir. Çünkü O, vaadlerini söz*leriyle dile getirir.
"Âhirette de" buyruğu ile kabirlerinden çıktıklarında cennetlik oldukla*rına dair müjde verilir, anlamına geldiği söylendiği gibi, ruh cesetten çıktı*ğı vakit, Allah'ın rıza ve hoşnutluğu İle müjdelenirler, dîye de açıklanmıştır.
Ebu İshâk es-Sa'lebî nakleder: Ben, Ebu Bekr Muhammed b. Abdullah el-Cevzakî'yi şöyle derken dinledim: Hafız Ebu Abdullah'ı, rüyamda üzerinde Taylasandan bir kaftan ve sarık sarınmış olduğu halde bir katıra binmiş olarak gördüm. Ona selam verip: Hoş geldin dedim. Bizler hâlâ seni anma*ya, senin güzelliklerini zikretmeye devam edip duruyoruz. O da: Biz de hâ*lâ seni anmaya, senin güzelliklerini zikretmeye devam edip duruyoruz, de*di Yüce Allah: "Onlar İçin dünya hayatında da âhirette de müjde vardır" diye buyurmaktadır. Buradaki müjdeden kasıt, güzel şekilde övülerek ken*disinden söz edilmesidir, deyip eliyle işarette bulundu: "Allah'ın sözlerin*de asla değişiklik olmaz" yani, O'nun va'dinden cayma olmaz.
Haberlerinde değiştirme olmaz, anlamına geldiği de söylenmiştir. Yani, ver*diği haberleri herhangi bir şey ile nesh etmez ve O'nun haberleri ancak ha*ber verdiği şekilde gerçekleşir. "İşte bu, en büyük kurtuluşun tâ kendisi*dir." Yani, Allah'ın velilerinin, gerçek dostlarının vardığı sonuç, büyük kur*tuluşun tâ kendisidir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

65. Onların söyledikleri seni üzmesin. Çünkü izzet bütünüyle yal*nız Allah'ındır. O, hakkıyla işitendir, bilendir.
"Onların söyledikleri seni üzmesin." Burada ifade tamam olmaktadır. Ya*ni, onların iftiraları ve seni yalanlamaları seni üzmesin. Daha sonra yeni bir cümle ile: "Çünkü İzzet bütünüyle yalruz Allah'ındır" diye buyrulmaktadır. İzzet, yani eksiksiz güç ve kuvvet, kapsamlı galibiyet ve eksiksiz kudret yal*nız Allah'ındır demektir, Senin yardımcın, senin zafere kavuşmanı sağlıyacak ve seni koruyacak oian O'ciur.
"Bütünüyle" ifadesi hal olarak nasb edilmiştir. Yüce Allah'ın: "İz*zet Allah'ındır, Rasûlünündür ve iman edenlerindir" (el-Münafikun, 63/18) buyruğu buna aykırı değildir. Çünkü her türlü İzzet yine bütünüyle Allah ile*dir. Dolayısıyla izzet, bütünüyle Allah'ındır. Nitekim yüce Allah: "İzzet sahi*bi olan Eabbin onların niteleyegeldiklerinden münezzehtir" (es-Sâffâı, 37/180) diye buyurmaktadır.
"O hakkıyla işitendir, bilendir." Onların sözlerini ve seslerini işiten, bütün amellerini ve davranışlarını ve lıer türlü hareketlerini çok iyi bilendir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

66. İyi bilin ki, göklerde kim var, yerde kim varsa şüphesiz Al*lah'ındır. Allah'tan başkasına tapanlar dahi Allah'a koştukları ortaklara uymuyorlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve ancak yalan söylerler.
"İyi bilin ki, göklerde kim var, yerde kim varsa, şüphesiz Allah'ındır."
Yani, onlar hakkında dilediği şekilde hüküm verir ve onlar hakkında dilediğini yapar. O, her türlü eksiklikten münezzehtir.
"Allah'tan başkasına tapanlar dahi, Allah'a koştukları ortaklara uymu*yorlar" buyruğunda ki; nefy içindir. Yani onlar, gerçekte Allah'a ortak olan kimselere uymuyorlar. Bilakis onların şefaal edeceklerini, yahut fayda*lı olacaklarını sanıyorlar.
Bu edatın istifham için olduğu da söylenmiştir. Yani, -onlann yaptıklan işin çirkinliğini ortaya koymak üzere- Allah'tan başka ortak koşanlar neye tabi olu*yorlar? anlamındadır.
Daha sonra bu soruya şöylece cevap vermektedir: "Onlar, ancak zanna uyarlar ve ancak yalan söylerler." Yani, ancak kendiliklerinden bir şeyler uyduruyor ve yalan söylüyorlar. Buna dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır. (Bk. el-En'âm, 6/116). Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.