67. Geceyi içinde dinlenmeniz için, gündüzü ise aydınlık olarak ya*ratan O'dur. Şüphe yok kî bunda kulak verecek bir topluluk için âyetler vardır.
"Geceyi içinde dinlenmeniz İçin, gündüzü ise aydınlık olarak yaratan O'dur." Bu buyruğu ile yüce Aîtah, hiç bir şeye gücü yetmeyenlere değil de, geceyi ve gündüzü yaratmaya kadir olana ibadet etmek gerektiğini açıklamak*tadır.
"İçinde dinlenmeniz için" yani, eşlerinizle, çocuklarınızla yorgunluğu*nuz ve bitkinliğiniz gitsin diye geceyi yaratan O'dur, demektir.
Sükûn (dinlenme); hareket ve çalkantıdan uzak kalmak demektir. "Gün*düzün aydınlık olması" ise, ihtiyaçlarınızı karşılamak imkânını bulmanız için aydınlık kılınması demektir.
aslında "gören" demektir. Gündüzün, içinde eşyanın görünebil-diği zamandır. Burada yüce Allah'ın; "Gören" olarak (mealde: aydın*lık olarak) diye buyurması ise, Arapların; Ayakta gece ve oruçlu gün (yani, namaz kılanan gece, oruç tutulan gündüzl ifadelerindeki adetleri üzere mecaz ve ifadenin genişletilmesi sözkonusudur. Cerir de şöy*le demiştir:
"Ey Um Ğaylan, gece boyunca yol aldık diye kınadın bizi. Ve sen uyudun. Halbuki binek (sırtında olan)'in gecesi uyumuyor. (Yani, binek sırtındaolan geceyi uykusuz geçiriyor)."
Kutrub der ki: "Gece karardı" denilir. Yani, gece karanlık oldu. "Gündüz aydınlandı" ve "gördü" denilirken de; gündüzün aydınlığı oldu ve gündüzün ortalık görünebilir hale geldi, denilmek istenir.
"Şüphe yok ki bunda, kulak verecek" yani, ibret alacak şekilde dinleye*cek "bir topluluk için âyetler" alâmetler, delâlet ve belgeler "vardır." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
68. "Allah evlat edindi" dediler. O, bundan münezzehtir. O, hiç bir şeye muhtaç olmayandır. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Elinizde buna dair hiç bir delil yoktur. Allah'a karşı bilmeyece*ğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?
"Allah evlat edindi, dediler" buyruğu ile kâfirleri kastetmektedir. Buna dair açıklamalar daha önceden (el Bakara, 2/116. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
“O bundan münezzehtir." Yüce Allah burada kendi zatını eş, çocuk, or*tak ve denklerinin olmasından tenzih etmektedir. "O, hiçbir şeye muhtaç ol*mayandır. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur." Daha sonra da yüce Allahı (bu buyruklarla) mutlak olarak hiç bir şeye muhtaç olmadığını, gökler*de ve yerde bulunan her şeyin gerek mülkiyeti, gerek yaratması ve gerek de kullukları itibariyle yalnızca kendisine ait olduklarını haber vermektedir: "Gök*lerde ve yerde kim varsa hepsi Rahman'ın huzuruna ancak kul olarak ge*lecektir." (Meryem, 19/93)
"Elinizde buna dair hiç bir delil yoktur." Yani, yanınızda buna dair her hangi bir deliliniz bulunmamaktadır. "Allah'a karsı" Ona çocuk nisbet etmekgibi "bilmeyeceğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?" Çünkü çocuk aynı cins*ten olmayı ve babaya benzemeyi gerektirir. Şanı yüce Allah ise hiçbir şeye benzemez ve hiç bîr şey ile aynı cinsten değildir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
69. De ki: "Allah'a karşı yalan söyleyip iftira edenler asla kurtula*mayacaklardır."
70. Dünyada bir süre faydalanmadan sonra dönüşleri ancak Bize ola*caktır. Sonra da inkâr ettikleri için onlara en şiddetli azabı tat*tıracağız.
"De ki: Allah'a karşı yalan söyleyip" yalan uydurup "iftira edenler as*la kurtulamayacaklardır." Hiç bir zaman kurtuluşa elemeyecekler, güven*lik duyamayacaklardır, ifade burada tamam olmaktadır.
"Dünyada bir süre faydalanmadan sonra." Bu, bir süre faydalanmadır, demektir. Yahut da onların bu hali, dünyadaki faydalanmadan ibarettir. Bu açıklamayı el-Kisaî yapmıştır. e!-Ahfeş de der ki: Onlar için dünyada bir fay*dalanma vardır. Ebu İshak da şöyle demektedir: Kur'ân-ı Kerîm'in dışında ben*zer ifadeler kullanılacak olursa, Bir faydalanma ile faydalanır*lar, anlamında, kelimesinin mansub okunması caiz olur.
"Sonra dönüşleri ancak Bize olacaktır. Sonra da İnkâr ettikleri için" küf*re saptıklarından ölürü "onlara en şiddetli" en ağır "azabı tattıracağız." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
71. Onlara Nuh'un haberini de oku. Hani o, kavmine şöyle demiş*ti: "Ey kavmim! Eğer aranızda kalmam ve Allah'ın âyetleriyle öğüt verişim size ağır geliyorsa -ki, ben ancak Allah'a dayanıp güvenirim- haydi İşinizi sağlam tutun, ortaklarınızı da çağı*rın. Sonra işiniz size hiç bir tasa vermesin. Sonra da mühlet ver*meksizin bana hükmünüzü uygulayın."
Yüce Allah; "Onlara Nuh'un haberini de oku" buyruğuyla Hz. Peygam-ber'e, daha öncekilerin kıssalarım onlara hatırlatıp küfürleri dolayısıyla kar*şılaşacakları can yakıcı azap ile onları korkutmasını emretmektedir.
"Oku" fiilinin sonundaki "vav" harfinin hazfedilmesi, emir olduğun*dan dolayıdır. Onlara karşı Nuh'un haberini oku, demektir.
"Hani o, kavmine şöyle demişti" buyruğundaki; "Hani” nasb mahallindedir. "Ey kavmim... eğer size ağır geliyorsa" yani, sizin için büyük bir iş ise ve bu size ağır bir yük gibi görünüyor ise demektir.
"Aranızda kalmam" anlamındaki kelime kelimesi "mim" harfi üstün olarak okunursa kalman yer demektir. Ötreli okunursa, kalma süresi anlamındadır. Bildiğim kadarıyla "mim" harfini ötreli okuyan yoktur. Yani, eğer benim aranızda kalışım uzun bir süreden beri devam edip gidiyor ise ve benim siîlere "Allah'ın âyetleriyle öğüt verişim" sizi korkutmam "size ağır geliyorsa" ve siz de beni öldürmeyi, beni kovmayı kararlaştırmış iseniz... "... Ki ben ancak Allah'a dayanıp güvenirim" buyruğu, şartın cevabıdır. Hz. Nûh her durumda yüce Allah'a tevekkül ederdi. Ancak, özellikle bu konu*da Allah'a tevekkül ettiğini beyan etmesi, kavminin kendisine yapmak iste*diklerine karşı Allah'ın kendisine yeterli geleceğini bilmeleri içindi. Yani, eğer siz, bana yardım etmeyecek olursanız, hiç şüphesiz ben bana yardım edecek olana güvenip dayanırım.
"Haydi İşinizi sağlam tutun, ortaklarınızı da çağırın" buyruğundaki; "Sağlam tutun" anlamındaki emri genel olarak elifi kat' ile okumuş*lardır. Buna karşılık "Ortaklarınızı” kelimesini de nasb ile oku*muşlardır. Âsırn el-Cahderî ise, "elifi vasıl ve "mim"i de üstün olarak; şeklinde; Topladı, toplar fiilinden gelen bir kelime ola*rak qkumuş, "ortaklarınızı" anlamındaki kelimeyi de nasb ile okumuştur. (Buna göre meali: Bütün yapacaklarınızı ve ortaklarınızı bir araya getirip top*layın, şeklinde olabilir). el-Hasen, İbn Ebi tshâk ve Yakub İse; "Sağ*lam tutun" kelimesindeki hemzeyi kat' hemzesi, " Ortaklarınız" ke*limesini de ref ile okumuşlardır." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Birinci okuyuş, bir şeyi kararlaştırmak anlamına gelen; den gelmektedir. el-Ferrâ der ki: Bu, bir şeyi hazırlamak anlamındadır. el-Müer-ric de, bir işi kararlagtırdım anlamını kastederek; kullanımı; şeklindeki ifadeden daha fasihtir, der. Daha sonra el-Müerric şu beyitt nakletmektedir:
Ah! Keşke -ki, temennilerin faydası olmaz- bir gün olsun İşimi kararlaştırmış olarak sabah (oraya) varabilecek miyim?"
en-Nehhâs der ki: "Ortaklar" anlamındaki kelimenin, bu kıraate göre nasb ile okunması üç türlü açıklanabilir. El Kisaî ve el-Ferrâ derler ki: Bu, ortak*larınızı da size yardım etsinler diye çağırınız, anlamındadır. el-Kisaî ve el Ferrâ'ya göre de: "Ortaklarınızı'' anlamındaki kelimenin nasb ile okunması, "ça*ğırınız" anlamındaki fiili takdir doiayısıyladır. Muhammed b. Yezid de der ki: Bu, manaya yani, -"işinizi" anlamındaki kelimenin mansub olması dola*yısıyla atfedilmişim Şairin şu beyitinde olduğu gibi:
"Keşke savaş esnasında senin kocanBir kılıç ve mızrak kuşanmış olarak (katılsa).”
Oysa mızrağın kuşanmasından söz edilemez. Ancak, mızrak da kılıç gi*bi taşındığından, (onun gibi manaya atfedilerek nasb ile gelmiştir).
Ebu İshâk ez-Zeccâc da der ki: Buyruğun anlamı size yardım etmeleri için ortaklarınızla beraber gelin (yani, mefulü maah) anlamındadır. Nitekim: "Su ile (kuyunun ağzındaki) kereste birbirine kavuştu (oraya kadar yükseldi)" demek de bu kabildendir.
İkinci okuyuşa göre ise; yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi, "Toplamaktan gelmektedir: "Firavun dönüp hilesini top*ladı, sonra geldi." (Tâhâ, 20/60)
Ebu Muâz der ki: Bununla birlikte ile ın aynı anlamda ol*ması da mümkündür.
Bu kıraate göre; "Ortaklarınızı" isminin; " İşinizi" kelimesine atfedilmiş olması, ya da; "İşinizi karar*laştırıp ve ortaklarınızı da topluca çağırın biraraya getirin" anlamında olma*sı da mümkündür. Arzu edilirse "beraber" anlamında, (mefulü maah olarak) nasb edildiği de kabul edilebilir.
Ebu Cafer en-Nehhâs der ki: Ben, Ebu İshâk'ı, "Zeyd ve (onunla beraber) Amr kalktı" kullanımını caiz gördüğünü dinledim.
Üçüncü kıraat ise; "ortaklarınız" anlamındaki kelime, "sağlam tutun, kararlaştırın" anlamındaki merfu' zamire atfedilmiş kabul edilir. Bunun güzel görünmesi, ifadenin uzamasından dolayıdır. en-Nehhâs ve başkaları derler ki: Böyle bir kıraatin uygunluğu uzak bir ihtimaldir. Çünkü, eğer "ortakla*rınız" anlamındaki kelime merfu' olsaydı, hemzenin "vav" üzerinde yazılma*sı gerekirdi. Halbuki, yüce Allah'ın: "Ortaklarınızı" buyruğunda "vav" harfinin varlığı, mushaflarda görülebilmiş değildir. Aynı şekilde onla-rın ortak koştukları şeyler putlardır. Putlar ise hiçbir şey yapamaz ve bir ey*lemde bulunamaz ki, birşeyler kararlaştırabilsinler.
el-Mehdevî der ki: "Ortaklar" anlamındaki kelimenin, mübteda olarak ref edilip, haberinin de mahzuf olması da mümkündür. Yani, sizin ortaklarınız da işlerini sağlam tutsun, kararlaştırsınlar. İşitmedikleri, görmedikleri ve hiç bir şeyi ayırdedemedikleri halde böyle bir eylemin ortaklara nisbet edilme*si ise, onlara tapanlara bir azar olsun diyedir.
"Sonra İşiniz size hiç bir tasa vermesin" anlamındaki buyrukta, 'in ismi ve haberi de birlikte gelmiştir. ile aynı anlamdadır. Ve "ört*mek" manasına gelir ki, Arapların: "Hilal (bulut ve benzeri şey*ler arkasında) gizlendi" tabirlerinden alınmıştır. Buna göre anlam şöyle olur: İşiniz de sizin için gayet açıklık kazansın ve bu konuda dilediğinizi yapabi*lecek imkânı bulmalısınız. Yapacağı kendisi için belirgin olmayan ve istedi*ğini yapma gücünü bulamayan kimseler gibi olmayınız. Nitekim şair Tarafe şöyle demektedir:
"Ömrün hakkı için yapacağım iş benim için kapalı ve belirsiz değildir. Ve benim gecem de gündüzüm de ebedi değildir."
ez-Zeccâc der ki: Burada; "Tasa verici" demektir. keli*meleri, yine tasa anlamını veren; kelimeleri gibidir. Şöyle de denilmiştir Bu kelime, kederlenmeyi, tasalanmayı gerektiren sıkıntılı iş de*mektir. Böyle bir durumda kişi bu lasa ve kederini giderecek herhangi bir kurtuluş yolunu göremez. "Sihah* da da;"Tasa" kelimesi -yine aynı an*lamdaki- kelimesiyle açıklanmıştır. Şair el-Accâc da der ki:
"İnsanların -açılıp giderilmediği takdirde tasaya boğuldukları -Bir tasanın kendilerini bttrüdüğü vakit insanlara bir tanık olaan."
“Müphem, karışık iş" anlamında kullanılır. Yüce Allah da: "Sonra işiniz size hiç bir tasa vermesin" veya -sonra sizin işiniz size göre açıklık kazansın, netlik kazansın diye anlam kazanır- diye buyurmaktadır. Ebu Ubeyde der ki: Bu kelime mecazen karanlık ve darlık anlamındadır. Aynı şe*kilde yağ tulumunun ve benzeri şeylerin dibi manasına da gelir. Başkalan ise şöyle demektedir: Bütün bu kelimelerin hepsinin türediği kök, -bulut anla*mındaki- kelimesidir.
"Sonra da mühlet vermeksizin bana hükmünüzü uygulayın" buyruğun-daki; "Hüküm uygulayın, hükmedin" ifadesiadeki hemze vasıl hem*zesi olup, "Hükmetti, hükmeder" fiilinden gelmektedir. el-Ahfeş ve el-Kisaî der ki: Bu, "Ona şu kesin emri hüküm olarak verdik" (el-Hicr, 15/66) buyruğuna benzemektedir ki, yani Biz bu emri ona ulaştırdık, ona teb*liğ ettik demekdir.
îbn Abbas'tan İse "sonra da mühlet vermeksizin bana hükmünüzü uygu*layın" buyruğu hakkında şöyle dediği rivayet edilmektedir: Bana yapacağını*zı yapın ve beni hiçbir şekilde de ertelemeyin. en-Nehhâs der ki: Bu, dil ba*kımından doğru bir açıklamadır. Nitekim, geçip gitti anlamında; "Ölü geçip gitti, işi bitti" ifadesi de buradan gelmektedir. Hz. Nuh'un, kavmi*ne bu hususu, onlann kendisine bir kötülük yapmak kastıyla ulaşamayacak*larını bildirmektedir ki, bu da peygamberliğin mucizeleri arasındadır.
el-Ferrâ; kimi kıraat alimlerinin "kat1 hemzesi" ve "fe" harfi; di*ye okuduklarını nakletmektedir ki, bana yönelin demektir. Mesela; "Hilafet filana teveccüh etti" denildiği gibi; "Bana ağrılar geldi" de denilir.
Bu buyruk, şanı yüce Allah'ın, yüce Peygamberinin Allah'ın yardım ve za*ferine tam bir güven beslediğini ve onların girişebilecekleri tuzaklarından korkmadığını haber vermektedir. Aynca, Hz. Nuh onlann da putlarının da hiç*bir şekilde fayda sağlamaya da, zarar vermeye de güçlerinin yetmeyeceğini bildiğini göstermektedir. Diğer taraftan, son Peygamber Muhammed (sav)'e de bir teselli, kalbini de pekiştirici bir buyruktur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
72. "Eğer yuzçevirirseniz, zaten ben sizden bir ücret de istemedim. Benim ecrimi ancak Allah verecektir. Bana müsramanlardan ol*mam emrolundu."
"Eğer yüzçevirirseniz" size getirdiklerime iltifat etmeyecek olursanız, "za*ten ben sizden bir ücret de İstemedim." Sizin bu durumunuz hiç şüphesiz benim buna karşıhk sizden bir ücret isteyip de beni mükâfatlandırmanızın size ağır gelmesinden dolayı değildir, "Benim" yüce Allah'ın risaletini teb*liğ dolayısıyla "ecrimi ancak Allah verecektir. Bana müslümanlardan ol*mam* yani, yüce Allah'ı tevhid edenlerden olmam "emrolundu."
"Benim ecrim" kelimesi nerede geçerse, Medineliler, Ebû Amr, İbn Âmir ve Hafs "ye" harfini üstün ile okurlar, diğerleri ise sakin (yani, harf-i med) olarak okumuşlardır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
73. Yine onu yalanladılar. Biz de onu ve onunla birlikte gemide bu*lunanları kurtardık ve onları halifeler kıldık. Âyetlerimizi ya*lanlayanları da suda boğduk. Uyarılanların sonunun nasıl oldu*ğuna bîr baki
"Yine onu" yani, Nuh'u "yalanladılar. Biz de onu ve onunla birlikte"mü'min olanlardan "gemide bulunanları" ileride gemi ile ilgili açıklamalar gelecektir- "kurtardık ve onları halifeler kıldık." Yani, yeryüzünün sakin*leri ve suda boğulanlara halef olanlar kıldık.
"Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılanların sonunun nasıl olduğuna bir baki" Yani, Peygamberlerin kendilerini uyardığı, fakat iman etmeyen kimselerin, sonunda ne hale düştüklerini bir gör! Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
74. Sonra onun arkasından kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara apaçık belgelerle geldiler. Fakat önceden yalanladıkları şeye İman etmediler. İşte Biz de haddi aşanların kalpleri üzerine böyle mühür basarız.
"Sonra onun arkasından" Nuh'tan sonra "kendi kavimlerine" Hûd, Sa*lih, İbrahim, Lût, Şuayb ve diğerleri gibi "nice peygamberler gönderdik de, onlara apaçık belgelerle" mucizelerle "geldiler. Fakat, önceden yalanladık*ları şeye iman etmediler." İfadenin takdiri önceden Nuh kavminin yalanla*dıkları şeye İman etmediler şeklindedir.
Hz. Âdem'in sulbünden çıkartıldıkları günden Önce yalanlamış oldukla*rı şeye iman etmediler, diye de açıklanmıştır. Çünkü, her ne kadar o sırada hepsi de "belâ: Evet Rabbimizsin" demiş idiyse de aralarında kalbiyle bunu yalanlayan kimseler de vardı. en-Nehhâs der ki: Bu hususta yapılmış en gü*zel açıklamalardan birisi de; bunun, muayyen bir kavim için söylendiği şeklindedir. Mesela: "O inkâr edenleri uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir."(el-Bakara, 2/6) buyruğu gibi.
"İşte Biz de haddi aşanların" küfür ve yalanlamakta hadlerini aşarak iman etmeyenlerin "kalpleri üzerine böyle mühür basarız." Bu da, önceden de (çeşitli vesilelerle) belirtildiği gibi, Kaderiye mezhebinin bu konudaki görüş*lerini reddetmektedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
75. Sonra bunların ardından da Musa'yı ve Harun'u âyetlerimizle Firavun'a ve onun (kavminin) İleri gelenlerine gönderdik. Fakat on*lar büyüklük tasladılar, onlar zaten günahkâr bir kavim idiler.
"Sonra bunların ardından" yani, bu peygamberler ve ümmetlerden son*ra "Musa'yı ve Harun'u âyetlerimizle" bununla, Hz. Musa'ya verilen dokuz mucizeyi kastetmektedir ki, bunlara dair açıklamalar, daha önceden geçmişti. (Bk. el-Bakara, 2/92; el-A'raf, 7/133, ayrıca bk. el-İsra, 17/101) "Firavun'a ve onun (kavminin) İleri gelenlerine" kavminin eşrafına "gönderdik, fakat onlar" hakka karşı "büyüklük tasladılar. Onlar zaten günahkâr" yani müş*rik "bir kavim İdiler." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
76. Tarafımızdan kendilerine hak geldiği zaman: "Herhalde bu apaçık bir sihirdir" dediler.
77. Mûsâ: "Size gelince; hakka böyle (mi) dersiniz? Bu sihir midir? Halbuki sihirbazlar kurtuluşa eremezler" dedi.
Tarafımızdan kendilerine" Firavun ve kavmine "hak geldiği zaman: Her*halde bu apaçık bir sihirdir, dediler." Onlar, mucizeleri sihir diye yorum*ladılar. .Bunun üzerine Hz. Musa kendilerine söylediği: "Size gelince, hak*ka (böyle) mi dersiniz? Bu sihir midir?" buyruğunda hazf olduğu söylen*miştir. Anlamı şudur: Siz hakka; bu bir sihirdir mi dersiniz?
Buna göre; "... mi dersiniz" ifadesi, onların tutumlarını inkâr anlamında bir sorudur. Onların söyledikleri söz olan "bu bir sihirdir" ifadesi de hazf edilmiştir.
Daha sonra Hz. Musa tarafından yeni bir inkâr kastıyla soru gelmekte ve Hz. Musa'nın: "Bu sihir midir?" dediği bize nakledilmektedir. Böylelikle Hz. Musa, Firavun'a ve onun ileri gelenlerine yaptıklarını inkâr kastı ile ikinci söy*ledikleri sözlerle yetinip birinci sözlerini hazfetmiştir.
el-Ahfeş der ki: "Bu sihir midir?" ifadesi, aslında onların sözlerini nak*letmek içindir. Çünkü onlar, "bu sihir midir?" diye sormuşlar, bunun üze*rine kendilerine: Siz, hak size gelince bu sihir midir? dersiniz diye cevap verildi. Bu açıklama el-Hasen'den de rivayet edilmiştir.
"Sihirbazlar kurtuluşa eremezler." Yani, sihir yapan kurtulamaz, iflah ola*maz. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
78. Dediler kb "Sen bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuzdan dön*dürmek ve yeryüzünde de büyüklük ikinizin olsun diye mi bi*ze geldin(niz)? Biz size inanmıyoruz."
"Dediler ki: Sen bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuzdan" putlara tap*maktan "döndürmek" bizim yüzümüzü başka tarafa çevirmek, başka yöne yönelmemizi sağlamak.., için "mî bize geldin?" Birisini başka bir tarafa yönlendirdiği zaman; "Onu yönlendirdi, döndürdü, döndü*rür" denilir. Şair de der ki:
"Kabilenin bulunduğu tarafa doğru dönüp durdum, öyle ki kendimi Dönüp kulak vermekten dolayı boynumu ve boynumun yan tarafındakidamarımın ağrıdığını gördüm."
Bir kimsenin yönelmiş olduğu cihetten vazgeçip başka bir tarafa yönel*mesi anlamındaki; "( cJJl): Yöneldi" ifadesi de buradan gelmektedir.
"... ve yeryüzünde" yani Mısır topraklarında "de büyüklük" azamet, hü*kümdarlık ve saltanat "İkinizin olsun diye mi bize geldi(niz)?" Mülke ve hü*kümdarlığa da; büyüklük (kibriyâ) denilir. Çünkü dünyada elde edilmesi İstenen şeylerin en büyüğü hükümdarlıktır.
"Biz size inanmıyoruz." İbn Mes'ud, el-Hasen ve başkaları "Ol*sun... diye" kelimesini "te" harfi yerine "ye" İle okumuşlardır. Çünkü "kib-riyâ: Büyüktük" kelimesi hakiki müennes değildir. Ayrıca, (nakıs fiil ile onun ismi arasına) başka bir kelime ile fasıla da girilmiş bulunmaktadır. Ni*tekim Sibevyh de; "Bugün hakimin huzuruna iki ka*dın geldi" diye (fiilde te'nîs alameti olmaksszın) bir kullanım nakletmektedir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
79- Firavun: "Bütün bilgin sihirbazları bana getirin" dedi.
Firavun bu sözlerini asa, yed'i beyzâ mucizelerini görüp de bunların si*hir olduğuna inanması üzerine söylemişti.
Hamza, el-Kisaî, İbn Vessâb ve el-A'meş: Sihirbaz kelimesini mübalağa si-gası olarak; "İleri derecede sihirbaz" diye okumuşlardır ki, el-A'raf Sûresi'nde (7/112. âyetin tefsirinde) bu iki kıraate dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
80. Nihayet sihirbazlar gelince, Musa onlara: "Atacağınızı atın* dedi.
Yani, beraberinizde bulunan iplerinizi, asalarınızı yere bırakın. Yine el-A'raf Sûresi'nde (7/104. âyet ve devamının tefsirinde) buna dair yeterli açıklama*lar geçmiş bulunmaktadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
81. Onlar atınca Musa dedi ki: "Sizin bu yaptığınız sihirdir. Şüphe*siz Allah onu boşa çıkaracaktır. Elbette Allah, o bozguncuların işini düzeltmez."
"Onlar atınca, Musa dedi ki: Sizin bu yaptığınız sihirdir" anlamındaki buyrukta mübtedâ olarak ref mahallinde olur. Buna karşılık; "Bu yaptığınız" ise, haberidir. İfadenin takdiri de: Bu yaptığınız nedir? şek*lindedir. Bu da onların sihir yapmaları üzerine onları azarlamak ve küçüm*semek kastıyla yöneltilmiş bir soru olur. Ebu Amr'ın kıraatine göre şeklinde mübtedânın hazfine göre soru iledir. İfadenin takdiri, sizin bu yap*tığınız sihir midir? şeklinde olur. Bununla birlikte bunun mübtedâ olup ha*berinin mahzuf olması da mümkündür, o takdirde ifade: Sizin yaptığınız si*hirdir, anlamında olur. İstifham (soru) kabul edenlere göre; ism-i mevsul anlamında değildir, çünkü haberi yoktur. Diğerleri ise, "Büyü" ke*limesini haber olarak okumuşlardır. Bu okuyuşun delili ise İbn Mes'ud'un " Sizin bu yaptığınız bir sihirdir" şeklindeki kıraati ile Ubey'in;
"Sizin bu yaptığınız (getirdiğiniz) bir sihirdir" kıraatidir. Buna göre burada; İsm-i mevsul anlamında; "Yaptığınız" onun sıla-sı olur. da mübtedâ olarak ref mahallinde; "sihirdir" anlamındaki ke*lime de mübtedânın haberidir. Eğer İsm-i mevsul kabul edilirse, nasb mahallinde olmaz. Çünkü sıla hiç bir zaman ism-i mevsulda amel etmez. Bu*nunla birlikte el-Ferrâ; "Sihir" kelimesinin; "Yaptığınız" lafzı ile nasb edilmesini uygun kabul eder ve; şart edatı olur. "Yap*tığınız" lafzı şart edatı ile cezm mahallinde ve şartın cevabının başına gelen "fe" da mahzuf olur. İfadenin takdirî de: "Muhakkak Allah onu iptal edecektir" şeklindedir. Bununla birlikte;"Sihir" kelimesinin mas*tar olarak nasb okunması da mümkündür, " Sizin yaptığınız bir sihirdir" takdirinde olup, daha sonra fazladan bu kelimenin başına "elif" ile "lam" getirilmiştir. Bu takdire göre ise, "fe"nin hazfine ihtiyaç yoktur, en-Nehhâs da bu görüşü tercih etmiş ve şöyle demiştir: Şartın cevabının başın*daki "fe"nin hazfedil meşini ancak şiir zarureti dolayısıyla olması müstesna, nahivcilerin çoğu uygun kabul etmezler. Şairin şu mısraında olduğu gibi:
"Her kim iyilikler işlerse, Allah da onlann karşılığını verecektir."
Hatta kimi nahivciler şöyle demektedir: "Fe" harfinin hazfedilmesi hiçbir şekilde caiz değildir. Ben, Ali b. Süleyman'ı şöyle derken dinledim: Bana Mu-hammed b. Yezid anlattı, dedi ki: Bana el-Mâzinî anlattı, dedi ki; ben el-Es-maî'yi Şöyle derken dinledim: Bu beyiti nahivciler değişikliğe uğratmışlardır. Aslında bu beyitin rivayeti:
"Her kim hayır yaparsa, Rahman olan Allah onu mükâfatlandırır"
şeklindedir. Ali b. Süleyman'ı da şöyle derken dinledim: Şartın cevabının ba*şındaki "fe" harfinin hazfedilmesi caizdir. Buna delil de yüce Allah'ın şu buy*ruklarıdır: "Size isabet eden her musibet el*lerinizle kazandıklarınız sebebi iledir" (eş-Şûrâ, 42/30) buyruğunda yer alan; "Sebebiyle" diye başlayan cevap cümlesinin başındaki "fe" harfi olmak*sızın; diye de okunmuş olup bu iki kıraat de bilinen meşhur iki kıraattir.
"Elbette Allah, o bozguncularla İşini düzeltmez" yani, onların sihir yapmalarını düzlüğe çıkarmaz. İbn Abbas der ki: Her kim geceleyin yatağı*na çekildikten sonra şu: "Sizin bu yaptığınız sihirdir. Şüphesiz Allah, onu boşa çıkaracaktır. Elbette Allah o bozguncuların işini düzeltmez" buyru*ğunu okuyacak olursa, hiç bir sihirbazın hilesinin ona zararı olmaz. Büyü*lenmiş bir kimsenin üzerine yazılacak olursa da mutlaka Allah, o kimseden sinirin şerrini defeder. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
82. Allah kelimeleriyle hakkı ortaya koyup gerçekleştirecektir. Günahkârların hoşuna gitmese de.
"Allah kelimeleriyle" buyruğu, hüccetleri ve belgeleriyle; gerçek kulla*rına yardım vaadleriyle diye de açıklanmıştır. "Hakkı ortaya koyup" beyan edip açıklayıp "gerçekleştirecektir." Firavun hanedanından olan "günahkâr*ların hoşuna gitmese de." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Yer imleri