83. Musa'ya, kavminden bir lakım gençler dışında kimse İman et*medi. Bunlar, Firavunun ve ileri gelenlerinin kendilerini fitne*ye düşürmelerinden korkuyorlardı. Çünkü Firavun yeryüzün*de gerçekten yücelik taslayan bir kişi İdi Ve o, gerçekten had*di aşanlardandı.
"Musa'ya kavminden bir takım gençler dışında kimse iman etmedi" buy-ruğundaki "Kavminden"deki "ne" zamiri Musa'ya aittir. Mücahid de*di ki: Yani, onun kavminden hiç kimse iman etmedi. Ona, ancak Musa'nın kendilerine peygamber olarak gönderildiği İsrailoğullannın çocukları iman etti. Aradan geçen uzun zaman süresi içerisinde ilk muhataplar olan baba*lar ölüp gitmiş, geriye çocukları kalmış, onlar da iman etmişti. Taberî'nİn ter*cih ettiği görüş de budur.
Zürriyet (mealde; gençler), insanın soyundan gelenlerdir. Bazan bunlar çoğalabilirler. Şöyle de denilmiştir: Zürriyet'ten kas.t, İsraiİoğullanndan iman edenlerdir. İbn Abbas da der ki: Sayılan altıyüzbin kişi idi. Şöyle ki: Yakub (a.s) yetmiş iki kişi ile birlikte Mısır'a girmişti. Bunlar çoğalarak sonun*da altıyüzbin kişi oldular.
Yine İbn Abbas der ki: "Kavminden" buyruğundan kasıt, Firavun'un kavmidir. Nitekim, Firavun hanedanından İman eden kişi, Firavun'un hazinadarı, onun hanımı, kızı Mâşita ve hazinedarının hanımı bu iman edenler arasındadır.
Bunların babaları Kıptîlerden, anneleri İsrailoğulianndan bir takım kim*seler oldukları da söylenmiştir. İşte bundan dolayı Yemen ve Arap toprak-lannda dünyaya gelen Farslann çocuklarına "ebnâ" denildiği gibi, bunlara da "zürriyet" adı verilmişti. Bu açıklamayı el-Ferrâ yapmıştır. Buna göre "kav*minden" ifadesindeki zamir, anneler yoluyla akrabalık sebebiyle Musa'ya ye eğer bunlar Kıptîlerden iseler, Firavun'a racidir.
"Bunlar, Firavun'un ve ileri gelenlerinin kendilerini fitneye düşürme*lerinden korkuyorlardı." Firavun'dan korkmalarının sebebi, onların üzerin*de oldukça zorbalıkla musallat oluşundan dolayı idi.
Burada; "(Onların.) İleri gelenlerinin" denilerek "onun ileri ge*lenleri (melei)" denilmeyişinin sebebi ile ilgili olarak altı çeşit cevap veril*miştir:
1- Firavun, zorba bir kimse olduğundan dolayı ondan çok sayıda kimse*lerin yaptıkları iş gibi haber verilmiştir.
2- Firavun, söz konusu edildiğinde, beraberinde başkalarının da olduğu bilinir. O bakımdan zamir hem Firavun'a hem de onun beraberindekilere ait*tir. Bu, el-Ferrâ'nın konu ile ilgili iki görüşünden birisidir.
3- Firavun adının topluluk hakkında da kullanılması. Semûd gibi.
4- İfadenin takdirinin şöyle olması: Firavun hanedanından korkuyorlar*dı... O takdirde bu, "o kasabaya sor" (Yusuf, 12/82) buyruğunda ve benzer*lerinde olduğu gibi muzafm lıazfedilmesi tütündendir. Bu da el-Ferrâ'nın ikin*ci görüşüdür. Sîbeveyh ve el-Halil'in görüşüne göre ise böyle bir cevap yan*lıştır. Çünkü onlara göre; Hind'in kölesini kastederek; "Hind kalktı" demek mümkün değildir.
5- el-Ahfeş Said'in görüşü; buradaki zamirin zürriyete ait olduğu şeklin*dedir. Yani, o gençlerin ileri gelenlerinin (kendilerini fitneye düşürmelerin*den korkuyorlardı) demek olur ki, Taberî'nin tercihi de budur.
6-Zamirin "Musa'nın kavmi"ne ait olması. (Yani, Musa'nın kavminden iman eden birtakım gençler, kavimlerinin ileri gelenlerinin kendilerini fitneye düşürmelerinden korkuyorlardı, demek olur.) en-Nehhâs der ki: Bu ce*vap sanki bunların en beliğ olanları gibidir.
"Kendilerini fitneye düşürmesinden" fiilindeki zamirin tekil gelmesi, Firavun'un durumunu haber vermek üzere tekil gelmiştir. Yani Fi*ravun, uyguladığı cezalarla onları dinlerinden döndürmeye çalışırdı. Ve ay*nı zamanda bu, bedeli istimal olarak cer mahaîlindedir. Bununla birlikte; "Korku..." ile nasb mahallinde olması da mümkündür, "Firavun" ke*limesinin munsarıf olmayışı hem Arapça olmayan bir isim oluşundan, hem de marife (özel isim) oluşundan dolayıdır.
"Çünkü Firavun yeryüzünde gerçekten yücelik taslayan azgın ve mü-tekebbir bir kişi idi. Ve o, gerçekten haddi aşanlardandı." Küfürde olduk*ça ileri gidenlerdendi. Çünkü Firavun, bir kul iken rububiyet iddiasında bulunmuştu. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
84. Musa: "Ey kavmim! Eğer siz Allah'a İman etmiş ve O'na teslim olmuşsanız, artık O'na güvenip dayanın* dedi.
85. Onlar da şöyle dediler: "Biz yalnız Allah'a güvenip dayandık. Ey Kabbimizt Bizi o zalimler topluluğunun fitnesine uğratma!"
"Musa: Ey kavmim, eğer siz Allah'a iman etmiş" yani, Onu tasdik etmiş "ve O'na teslim olmuşsanız" burada şartı te'kid için tekrarlamıştır, "artık O'na güvenip dayanın" yalnız O'na itimad edin "dedi." Böylelikle imanın kemalinin işi tamamiyle Allah'a havale etmekle mümkün olacağını beyan etmek*tedir.
"Onlar da şöyle dediler: Biz yalnız Allah'a güvenip dayandık" işlerimi*zi O'na havale edip teslim ettik. O'nun kaza ve kaderine razı olduk ve O'nun emrine boyun eğdik.
"Ey Rabblmiz, bizi o zalimler topluluğunun fitnesine uğratma" yani, on*ları bize muzaffer kılma. Çünkü, o takdirde bu, bizim dinimiz dolayısıyla fit*neye (azap ve işkenceye) uğramamıza sebep olacaktır. Ya da onlar aracılığıyla bizleri azap etmek suretiyle imtihan etme.
Mücahid der ki: Düşmanlarımızın eliyle bizi helak etme ve senin tarafın*dan gelecek bir azap ile bizi azaplandırma, anlamındadır. O takdirde düşman*larımız da: Eğer bunlar hak üzere olsalardı, biz onlara musallat edilmezdik, derler ve böylelikle onlar fitneye düşerler.
Ebu Miclez ve Ebu'd-Duhâ derler ki: Sen, onları bize karşı muzaffer kıl*ma. O takdirde kendilerinin bizden hayırlı oldukları kanaatine kapılacaklar ve azgınlıklarını daha da artıracaklardır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
86. "Ve rahmetinle bizi o kâfirler topluluğundan kurtar."
"Ve rahmetinle bizi o kâfirler topluluğundan" Firavundan ve onun kav*minden "kurtar." Kurtuluşumuzu böylelikle gerçekleşttr. Çünkü, Firavun ve kavmi, İsrailoğullarını ağır işleri yerine getirmekle yükümlü tutuyorlardı. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
87. Musa'ya ve kardeşine söyle vahyettik: "Mısır'da kavminize ev*ler hazırlayın, o evlerinizi namazgah yapın ve namazı dosdoğ*ru kılın. (Ey Musa) mü'minleri de müjdele!"
Yüce Allah'ın: "Musa'ya ve kardeşine şöyle vahyettik: Mısır'da kavmi*nize evler hazırlayın" buyruğu ile ilgili açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız: Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
1. Mısır Denilen Yer:
"Musa'ya ve kardeşine şöyle vahyettik: Mısır'da kavminize evler hazır*layın'1 evler edinin demektir. Bu anlamda; " Zeyd'i bir yerde yerleştirdim" şeklinde kullanıldığı gibi; diye de kullanılır.
ise, yerleşilen ve orada devamlı kalınan yer demektir.
Allah onu bir yere yerleştirdi, ifadesi de buradan gelmektedir. Yani, onu o yere yerleştirdi, iskan ettirdi anlamındadır. "Bana kasten yalan uyduran kimse cehennemde oturacağı yeri fiilen yerleşmiş bellesin Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. hadisindeki ("yerleşmiş bellesin" anlamı verilen) kelime de bura*dan gelmektedir. Şair recez vezninde şöyle demektedir:
"Biz, Adnanoğnllarıyız, hiç şüphesizŞeref aramızda yer etmiştir ve hükümdarlık da."
Bu âyet-i kerimede Mısır'dan kasıt, Mücahid'in görüşüne göre İskenderi*ye şehridir. Dahhâk ise şöyle demiştir: Bundan kasıt, Mısır diye adlandırılan şehirdir. Mısır ise, deniz île Asuvan arasındaki bölgenin adıdır. İskenderiye de Mısır topraklarının bir parçasıdır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
2. Israiloğûllannın Evlerini Namazgah Edinmeleri ve Nafile Namazlar:
Yüce Allah'ın: "O evlerinizi namazgah yapın" buyruğu ile ilgili olarak, müfessirlerin çoğunluğu şöyle demişlerdir: İsrailoğulları, ancak kendi mes-cid ve mabedlerinde namaz kılarlardı. Mescidleri de açıkça ortalıkta görülü*yordu. Hz. Musa peygamber olarak gönderilince, Firavun emir vererek İsra-iloğullarının bütün mescidleri tahrip edildi ve namaz kılmaları yasaklandı. Yü*ce Allah da Hz. Musa ve Hz. Harun'a, İsrailoğullanna Mısır'da bir takım ev*ler yani mescidler seçip edinin diye emir verdi. Yoksa bununla mesken ola*rak kullandıkları evleri kastetmeraektedir. İbrahim, İbn Zeyd, er-Rabi', Ebu Malik, İbn Ab bas ve diğerlerinin görüşü budur.
İbn Abbas ve Said b. Cübeyr'den rivayete göre de mana şudur: Sizler, ev*lerinizi birbirlerine bakacak şekilde karşılıklı yapınız. Ancak birinci görüş da*ha sahihtir. Yani, mescidlerinizı kıbleye dönük yapınız, demektir. Kıble, denildiğine göre Beytü'l-Makdis'tir. Beytü'l-Makdis bugüne kadar yahudilerin kıblesidir. Bu açıklamayı İbn Bahr yapmıştır. Kıblelerinin Kabe olduğu da söylenmiştir. İbn Abbas'tan şöyle dediği nakledilmektedir: Kabe, Musa ve be*raberindekilerin kıblesi İdi. İşte bu, namazda kıbleye dönmenin, Hz, Musa'nın da şeriatının bir hükmü olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda bu namaz için taharet, setr-i avret ve kıbleye dönmek de şart idi. Çünkü bunların şart olması, mükelleflerin daha ileri derecede olmasını ve ibadetin daha kapsam*lı bir halde yapılmasını gerektirir.
Burada maksadın, güvenlik duymanız için evlerinizde gizlice namaz kılın, şeklinde olduğu da söylenmiştir. Bu da, Firavun'un kendilerini korkutması sı*rasında olmuştu. Onlar, sabretmek, evlerini mescidi er edinmek ve böylece de namazı kılmakla emrolundular. Allah'ın vaadi gerçekleşinceye kadar dua et*meleri de istendi. İşte yüce Allah'ın: "Musa kavmine: Allah'tan yardım dile*yin ve sabredin..."(el-A 'raf, 7/128) buyruğunda kastedilen de budur. Güven*lik içinde oldukları sürece ancak mabed ve havralarında namaz kılmaları di*ni inançlarının bir gereği idi. Ancak, tehlikelerden korunmaları halinde evle*rinde namaz kılmalarına İzin verildi. İbnü'l-Arabî der ki: Birincisi, iki görüşün daha kuvvetli olanıdır. Çünkü ikincisi sadece bir iddiadır.
Derim ki: İbnül-Arabi'nin "İkinci görüşün bir iddia olduğu" şeklindeki gö*rüşü doğrudur. Çünkü sahih hadiste Hz. Peygamberin şöyle buyurduğu kaydedilmektedir: "Yeryüzü bana hem mescid, hem de (.teyemmüm ile) temizlenme aracı kılındı" diye buyurduğu sabittir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Bu ise, diğer peygamber*ler arasında Hz. Peygamber'e özel olarak verilen hususlardandır. Biz de yü*ce Allah'a hamd olsun, mescidlerde de namaz kılabiliyoruz, evlerde de. Na*maz vakti nerede girerse orada kılarız. Şu kadar var ki, nafile namazların ev*lerde kılınması mescidlerde kılınmasından daha faziletlidir. Hatta Cuma na*mazından önce kılanan ve sonra kılınan namazlar da böyledir. Farz namaz*lardan önce ve sonra kılınan (ravâtib sünnetler) da böyledir. Çünkü, nafile namazlarda riyakârlık sözkonusu olabilir. Farz namazlarda ise riyakârlık husule gelmez. Bir amel riyadan ne kadar arınabilirse, elbette şanı yüce Al*lah nezdinde daha ağır basar ve Allah'a daha çok yaklaştıncıdır.
Müslim, Abdullah b. Şakik'den şöyle dediğini rivayet eder: Ben, Âİşe'ye, Rasulullah (say)'in kıldığı nafile namazları hakkında sordum, şöyle buyurdu: "Evimde öğle namazından önce dört rek'at kılardı. Sonra çıkar, cemaate na*maz kıldırırdı. Sonra (evime) girer, iki rek'at namaz kılardı. Cemaate akşam namazını kıldırdıktan sonra (eve) girer, iki rek'at kılardı. Sonra, cemaate yat*sıyı kıldırır ve (arkasından) evime girer ve iki rek'at namaz kılardı..." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
İbn Ömer'den de şöyle dediği nakledilmektedir: Ben, Peygamber (sav) İle birlikte öğle namazından önce iki, ondan sonrasında da iki, akşam namazından sonra da iki rek'at kıldım. Akşam, Yatsı ve Cuma namazlarına gelince, Peygamber (sav) ile birlikte evinde kıldım. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Ebû Dâvûd da Ka'b b. Ucre'den rivayet ettiğine göre, Peygamber (sav) Eşheloğulları mescidine varmış ve orada akşam namazını kıldıktan sonra na*mazlarım bitirdiklerini görünce, namazdan sonra onların yine namaz kıldıklarını görünce, bu sefer: "Bu kıldığınız namazlar evlerin namazlarıdır (evler*de kılınması gerekir)" diye Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. buyurmuştur. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
3. Ramazanda Kılınan Teravih:
Bu kabilden olmak üzere ilim adamları Ramazanda kılınan teravih husu*sunda farklı görüşlere sahiptirler. Acaba teravih namazının evde kılınması mı daha faziletlidir, mescidde kılınması mı?
Malik, gücü yeten kimse için teravihin evde kılınmasının daha faziletli ol*duğu görüşündedir, Ebu Yusuf ile Şafiî mezhebine mensup kimi ilim adamı bu görüştedir. İbn Abdilhakem, Ahmed, Şafiî mezhebine mensup diğer ba*zı ilim adamları ise, teravihin cemaatle kılınmasının daha faziletli olduğu gö*rüşündedirler.
el-Leys der ki: İnsanlar, teravihi hep evlerinde kılsalar ve hiç bir kimse mes*cidde kılmayacak olursa, bunun için mescide çıkmaları gerekmez. Malik'in ve onun görüşünü kabul edenlerin lehine delil, Hz. Peygamber'in Zeyd b. Sabit yoluyla rivayet edilen lıadisindeki şu buyruğudur: "Evlerinizde namaz kılmaya bakınız. Çünkü, farz namaz müstesna, kişinin kıldığı en hayırlı na*maz, evindeki namazdır." Bu hadisi Buharı rivayet etmiştir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Muhalif kanaate sahip olanlar ise, Peygamber (say)'in teravih namazını mescidde kıldırmış olduğunu ve daha sonra ise, bu namaza devam etmek*ten kendisini alıkoyanın, bu namazın kendilerine farz kılınması korkusu ol*duğunu söylediğini Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. belirtirler. İşte bundan dolayı Hz, Peygamber onlara: "Evlerinizde namaz kılmaya bakınız" diye buyurmuştur. Diğer taraftan ashab-ı kiram, ayrıca dağınık bir şekilde teravih namazını mescidlerde kılıyorlardı, Nihayet Hz. Ömer, bu dağınık cemaatleri tek bir imam ile birlikte kılmak üze*re bir araya getirdi, Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. böylelikle iş bu şekilde karar kıldı ve sünnet olarak böylece sabit oldu. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Yer imleri