93. Andolsım ki Biz, İsrailoğullannı gerçekten çok güzel bir yere yer*leştirdik. Onları hoş ve temiz şeylerle mıklandırdık. Kendile*rine ilim gelinceye kadar anlaşmazlığa düşmediler. Muhakkak ki Rabbin, anlaşmazlığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
"Andolsun ki Biz, İsrailoğullarıru çok güzel bir yere yerleştirdik" buy-ruğundaki "Mubevve'e sıdk" övülmeye değer, seçkin ve üstün mevki demek olup, bununla Mısır kastedilmektedir. Ürdün ve Filistin olduğu da söylenmiş*tir. ed-Dahlıâk ise Mıstr ve Şam bölgeleridir, demektedir.
"Onları hoş ve temiz şeylerle" meyve ve diğer mahsullerle "rızıklandırdık." İbn Abbas der ki: Kurayza ve NadtroğulJan ile, Peygamber (sav)'in çağ*daşı olan İsraİloğulları kastedilmektedir. Bunlar, Muhammed (sav)'e (önce*leri) iman ederler ve onun ortaya çıkmasını beklerlerdi. Fakat peygamber ola*rak ortaya çıkınca onu kıskandılar. İşte bundan dolayı "kendilerine ilim ge*linceye kadar" yani, Kur'ân ve Muhammed (sav) gelinceye kadar Muham*med (sav)'in peygamberliği hususunda "anlaşmazlığa düşmediler."
Burada "ilim" malum (bilinen şey) anlamındadır. Çünkü onlar, Hz. Pey*gamber çıkmadan Önce de onun peygamber olduğunu biliyorlardı. Bu açık*lamayı İbn Cerir et-Taberî yapmıştır.
"Muhakkak ki Rabbin" dünya hayatında iken "anlaşmazlığa düştükle*ri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir." Araların*da hüküm verecek ve haklıyla haksızı ayırt edecektir. Böylelikle itaat edeni mükâfatlandıracak, isyankârlık edeni de cezalandıracaktır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

94. Eğer sana indirdiğimizden şüphede İsen, senden önce Kitabı okuyanlara sor. Andolsun ki, hak sana Rabbinden gelmiştir. O halde sakın şüphe edenlerden olma!
95. Sakın Allah'ın âyetlerini yalanlayanlardan olma! Sonra zarara uğramışlardan olursun.
Yüce Allah'ın: "Eğer sana indirdiğimizden şüphede isen" buyruğu, Pey*gamber (sav)'e hitap olmakla birlikte maksat, ondan başkalarıdır. Yani, sen bu hususta şüphe içerisinde değilsin amma senden başkaları şüphe içindedir.
Ebu Ömer Muhammed b. Abdulvahid ez-Zâhid der ki: Ben, iki imam Sa'leb ve el-Müberred'i şöyle derken dinledim: "Eğer sana İndirdiğimizden şüp*hede isen" buyruğunun anlamı şudur: Ey Muhammed! Kâfir kimseye de ki: Eğer bizim sana indirdiğimizden şüphede isen "senden önce kitabı okuyan*lara sor." Ey puta tapan, eğer Kur'ân-ı Kerîm'den'yana şüphede isen, Yahu*dilerden İslâm'a girenlere sor. Yani, Abdullah b. Selâm ve benzerlerine. Çünkü puta tapanlar, kitap sahipleri olduklarından ötürü yahudilerin kendi*lerinden daha bilgili olduğunu kabul ediyorlardı. Böylelikle Hz. Peygamber, puta tapanlardan kendilerinden daha bilgili olduklarını kabul ettikleri kim*selere sormalarını emretti: Allah, Musa'dan sonra bir peygamber gönderecek mi, göndermeyecek mi diye.
el-Kurtubî de der ki: Bu, Muhammed (sav)'i kafi olarak yalantamamakla birlikte onu tasdik de etmeyen, bu hususta şüphe ve tereddüt içerisinde bu*lunan kimselere bir hitaptır.
Bu hitaptan kastın, Peygamber (sav)'in olduğu, başkasının kastedilmedi-ği de söylenmiştir. Yani: Eğer bizim sana verdiğimiz haberlere dair sana her*hangi bir şüphe gelir de, bu hususta kitap ehline soracak olursan, onlar senin şüpheni giderirler.
Buradaki "şüphe"nin, göğsün daralması anlamında olduğu da söylenmiş*tir. Yani, eğer bunların küfür ve inkârlarından dolayı göğsün daralıyor ise, sab*ret ve senden önce kitap okuyanlara sor. Onlar sana, senden önceki peygam*berlerin kavimlerinin eziyet ve işkencelerine sabrettiklerini ve sonunda İş*lerinin nasıl bir güzel akibetle sonuçlandığını bildireceklerdir.
Şüphe (şek), sözlükte asıl anlamı itibariyle darlık demektir. Meselâ, Elbiseyi şek etti denirken, tıpkı bir kabı andıracak hale gelsin di*ye onu bir şeylerle birbirine kattı, ekledi anlamındadır. Aynı şekilde bağlı ör*tü (sofra) da böyledir. Bunun bağlan torba gibi büzülünceye kadar uzatılıp çekilir. O bakımdan şek (şüphe) de kalbi sıkar ve daralıncaya kadar onu sı*kıştırır.
el-Hüseyn b. el-Fadl da der ki: Şart edatı ile birlikte (yani cevabın başı*na gelen) "fe" harfi, ne fiilin yapılmasını gerektirir, ne de yapıldığını. Buna delil de Peygamber (sav)'in bu âyet-i kerimenin inmesi üzerine şöyle dedi*ğine dair nakledilen rivayettir: "Allah'a yemin ederim ki, ben asla şüphe et*mem..." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Daha sonra yeni bir cümle ile şöyle buyurulmaktadır: "Andolsun ki, hak sana Rabbüıden gelmiştir, o halde sakın şüphe edenlerden" yani, şüphe ve tereddüte düşenlerden "olma. Sakın Allah'ın âyetlerini yalanlayanlardan da olma. Sonra zarara uğramışlardan olursun." Bu iki âyet-i kerimede de hî-tab Peygamber (sav)'e olmakla birlikte maksat ondan başkalarıdır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

96. Doğrusu üzerlerine Rabbinİn sözü hak olmuş bulunanlar İman etmezler;
97. Onlara her türlü âyet gelse bile; acıklı azabı görecekleri ana ka*dar.
Yüce Allah'ın: "Doğrusu üzerlerine Rabbinİn sözü hak olmuş bulu*nanlar iman etmezler" buyruğuna dair açıklamalar, bu sûrede (10/33. âye*tin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Katade der ki: Masiyetleri sebebiyle Allah'ın gazabı ve Öfkesi üzerlerine hak olaniar iman etmezler.
"Onlara her türlü âyet gelse bile." Buradaki; "Her" kelimesinin müennes kabul edilmesi mana ciheti iledir ki, "Bütün âyetler kendilerine gelse bile" anlamındadır.
"Acıklı azabı görecekleri ana kadar." İşte o vakit iman ederler ama, iman*larının kendilerine bir faydası olma? Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

98. İman edip de İmanı kendisine fayda sağlayan bir ülke olsaydı ya. Yunus'un kavmi bundan müstesnadır. Onlar, İman edince üzerlerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldırıp gi*derdik ve onları bir süreye kadar faydalandırdık.
"İman edip de imanı kendisine fayda sağlayan bir ülke olsaydı ya" me*alindeki buyrukta yer alan; "Olsaydı ya" kelimesi, el-Ahfeş ve el-Ki-saî'ye göre; "Niye olmadı, olmalı değil miydi" anlamına gelir. Ubey ile îbn Mes'ud'un Mushaf'larında ise bu kelime; şeklindedir. "Ol*masaydı" edatının sözlükte asa anlamı, bir şeye teşvik etmek, yahut da baş*kasının meydana gelmesi ve varlığı dolayısıyla bir işin meydana gelip var ol*masının imkânsızlığını ortaya koymaktır.
Âyet-i kerimenin manasından anlaşılan, önce ülkeler halkının iman etme*diklerini, daha sonra da Yunus kavminin bunlardan istisna edildiğidir. Lafız itibariyle bu istisna munkatı'dır. Ancak, mana itibariyle muttasıldır. Çünkü ifa*denin takdiri şöyledir: Yunus'un kavmi müstesna, hiç bir kasaba halkı iman etmemiştir. Buradaki;"Kavmi" kelimesinin mansub olması uygun olan tek şekildir. Nitekim Sibeveyh de bu gibi kelimeleri "ancak mansub gelebi*lenler" bahsine konu etmiştir.
en-Nehhâs der ki: "Yunus'un kavmi müstesna" buyruğu(nda kavm kelimesi.) mansuptur. Çünkü bu önceki türden olmayan bir is*tisna (munkatr) dır. Bu da; "Ama Yunus kavmi (iman etti)" de*mektir. el-Kisaî, el-Alıfeş ve el Ferrâ'nın görüşü budur. Bununla birlikte şeklinde ref ile gelmesi de caizdir. Ref okunuşu ile ilgili olarak yapılan açıklamaların en güzeli, Ebu İshâk ez-Zeccâc'ın yaptığı şu açıklama*dır: Bu durumda mana; "Yunus'un kavminden başka (iman edip de imanı kendisine fayda sağlayan bir ülke olsaydı ya)!" şeklindedir. Bura*da istisna edatı getirilince, bu edattan sonra gelen isim; edatının i'rabını almış oldu. Nitekim şair şöyle demiştir:
"Her kardeşten, kardeşi mutlaka ayrılır.
Babanın ömrü hakkı için ferkadân (kutup yıldızı ve onun yanındaki diğerbir yıldız) müstesna."
Hz. Yunus'un kavminin kıssası ile ilgili olarak bir grup müfessirden nak*ledildiğine göre, onlar Musul topraklarından sayılan Ninova'da yaşıyorlar ve putlara tapıyorlardı. Yüce Allah kendilerine, onları İslâm'a ve batıl inançlarını terk etmeye davet etmek üzere Yunus (a.s.Vı gönderdi. Ancak onlar bu çağırıyı kabul etmediler. Denildiğine göre, Hz. Yunus dokuz yıl süreyle on*ları imana davet etti, sonunda iman edeceklerinden ümidini kesti. Kendisi*ne; azabın üç güne kadar bîr sabah vakti onları gelip bulacağını haber ver, denildi. O da bu emri yerine getirdi.
Bu sefer kavmi: Bu yalan söylemeyen bir kimsedir. Onu gözetleyiniz. Eğer sizinle birlikte kalmaya devam ederse, aranızda durursa, sizin İçin de korku*lacak bir şey yoktur. Şayet sizi bırakıp giderse, işte bu kesinlikle azap gele*cek demektir, dediler. Dediği günün gecesi gelince. Yunus (a.s) azığını ha*zırladı ve yanlarından çıkıp gitti. Sabah olduğunda Hz. Yunus'u bulamadı*lar. Bunun üzerine tevbe ettiler, Allah'a dua ettiler. Kıldan yapılmış elbise*ler giyindiler, insan olsun hayvan olsun, annelerle yavrularını birbirinden ayır*dılar. Ve bu hallerinde hak sahiplerine haklarını geri verdiler. Herkes başka*sına ait hakkı veriverdi. İbn Mes'ud der ki: O kadar ki, adam başkasına ak taşı evinin temelinde kullanmış olduğu halde, o taşı gider yerinden söker ve sahibine geri iade ederdi.
İbn Abbas'ın rivayetine göre onlar, azap kendilerine üçte iki millik bir me*safe kadar yaklaşmışken bile bunu yapıyorlardı. Bir mil kadar bir mesafe di*ye de rivayet edilmiştir. Yine İbn Abbas'tan nakledildiğine göre, içinde kır*mızılık bulunan bir bulut onları örttü. Sıcağını omuzları arasında duyacak*ları bir noktaya kadar onlara yaklaşmaya devam etti. İbn Cübeyr der ki: Bir kumaş parçası nasıl kabri örtüp kapatıyor ise, azap da onları öylece örttü. Tev-beleri gerçekleşince, Allah da üzerlerinden azabı kaldırdı,
Taberî der ki: Yüce Allah, Hz. Yunus kavmine azabı görmelerinden son*ra tevbelerinin kabul edilmesi şeklinde bir özellik tanımıştır. Bu durum, mü-fessirlerden bir gruptan da nakledilmiştir. ez-Zeccâc der ki: Azap onlara gel*medi, ancak onlar azaba delâlet eden alâmeti gördüler. Eğer azabın kendi*sini görmüş olsalardı, imanın onlara bir faydası olmazdı.
Derim ki: ez-Zeccâc'ın bu görüşü güzel bir görüştür. Çünkü, beraberin*de tevbenin fayda vermeyeceği bir şekildeki azabı görmek, -Firavun kıssa*sında olduğu gibi- azap ile içice gelmek halidir. Bundan dolayı Firavun kıs*sasının kabinde Hz, Yunus kavminin kıssası gelmiştir. Çünkü Firavun aza*bı gördüğünde iman etmişti, bunun ise ona bir faydası olmadı. Yunus kav*mi ise, bundan önce tevbe ettiler. Bu görüşü, Uz, Peygamberin şu buyruğu da desteklemektedir: "Kul, canı boğazına gelmedikçe Allah tevbesini kabul eder." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Canın boğaza gelmesi (gargara) ise, artık ölüm ile içli dışlı olma ha*lidir. Bundan önce ise öyle değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Bu açıklamamız ile aynı manadaki açıklamalar İbn Mes'ud'dan da rivayet edilmiştir. Buna göre, Hz. Yunus, kavmini üç güne kadar azabın geleceği ile tehdit edince, yanlarından çıkıp gitti. Sabahı ettiklerinde onu bulamadılar. Bu*nun üzerine tevbe ettiler, annelerle yavruları birbirlerinden ayırdılar. İşte bu da onların tevbelerinin, azabın alâmetini görmelerinden önce olduğunun de*lilidir. İleride de yüce Allah'ın izniyle es-Sâffât Sûresi'nde (37/139-144. âyet*lerin tefsirinde) bu husustaki rivayetler senetleriyle ve gerekli açıklamalarıy*la gelecektir. Buna göre "... üzerlerinden dünya hayatındaki rüsvaylık aza*bını kaldırıp giderdik" buyruğunun anlamı, Yunus (a.s)'ın üzerlerine ine*ceğini söyleyip tehdit ettiği azabı kaldırdık, demektir. Yoksa onu gözleriyle ve artık karşılarında gövdesi belirmiş olarak gördüler, anlamında değildir. Bu açıklamaya göre buyruğun anlaşılmayacak bir tarafı (işgali) kalmaz. Tearuz (konuyla ilgili hükümler ile bu özel mesele arasında çatışma) da olmaz. On*lara ait özel bir durumun varlığından da söz edilemez. Doğrusunu en iyi bi*len Allah'tır.
Özetle söylenecek olursa, Ninovalılar Allah'ın indinde mutlulardan idiler. Ali (r.a)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Elbetteki tedbir kaderi önlemez ama şüphesiz ki dua kaderi geri çevirir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmak*tadır: "Yunus'un kavmi bundan müstesnadır. Bunlar iman edince üzerle*rinden dünya hayatındaki rüsvayhk azabını kaldırıp giderdik." Ali (r.a) der ki: Bu, Aşure günü olmuştu.
"Ve onları bir süreye kadar faydalandırdık." Onlar için tayin edilen va*deye kadar faydalandırdık, diye açıklanmıştır ki, bu açıklamayı es-Süddî yap*mıştır. Cennete veya cehenneme gidecekleri vakte kadar onları faydalandır*dık, diye de açıklanmıştır ki, bu açıklamayı da İbn Abbas yapmıştır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

99. Eğer Rabbin dikseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette toptan iman ederlerdi. Böyle iken sen iman etsinler dîye İnsan*ları zorlayıp duracak mısın?
"Eğer Rabbin dlleseydi yeryüzünde bulunanların hepsi elbette toptan iman ederlerdi." Yani, onları ister istemez imana mecbur ederdi.
"...larınhepsi" kelimesi, "... an..."ı te'kidiçindir. "Top*tan" kelimesi de Sibeveyh'e göre hal olarak nasbedümiştir. el-Ahfeş de şöy*le demiştir: Burada yüce Allah'ın "hepsi"den sonra, bir de "toptan" buyru*ğunu getirmiş olması tekid içindir.
Bu yönüyle yüce Allah'ın: "İki üah edinmeyin" (en-Nahl, 16/51) buyruğu gibidir.
"Böyle iken sen, iman etsinler diye insanları zorlayıp duracak mı*sın?" buyruğu ile ilgili olarak İbn Abbas der ki: Peygamber (sav) bütün in*sanların iman etmelerini şiddetle arzu ederdi. Yüce Allah ise Levh-i Mahfuz*da mutlu olduğu tesbit edilenler dışında kalanların iman etmeyeceğini ona haber verdi. Aynı şekilde Levh-i Mahfuzda bedbaht olacakları tesbit edilmiş*lerin dışındakilerin de sapmayacağını haber verdi.
Bir görüşe göre burada "insanlar"dan kasıt Ebu Xalib'dir. Bu görüş de ay*nı şekilde Ibn Abbas'tan nakledilmiştir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

100. Allah'ın İzni olmadan hiç bîr kimsenin iman etmesi mümkün değildir. Rics'î akıl etmeyenlerin üzerine bırakır.
"Allah'ın izni obuadan hiç bir kimsenin iman etmesi mümkün değil*dir" buyruğundaki; nefiy edatıdır. Yani, Allah'ın kazası, kaderi, meşîet ve iradesi olmaksızın hiç bir kimse iman edemez.
"Rics'i bırakır" anlamındaki; el-Hasen, Ebu Bekir ve el-Mufaddal ta'zim "nun"u ile; Bırakırız" diye okumuşlardır. "Rics" azap demek olup "ra" harfi esreli de okunur, ötreli (rucs) de okunur.
"Akıl etmeyenlerin" yani, yüce Allah'ın emir ve yasaklarına akıl erdirme-yenlerin "üzerine bırakır." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

101. De ki "Göklerde Ye yerde neler var, bir bakın." O âyetler ve kor*kutmalar İman etmeyecek bir topluluğa fayda vermez.
Yüce Allah'ın: "De kî: Göklerde ve yerde neler var bir bakın" buyruğu, kâfirlere ibret almaları ve kemal derecesinde yaratıcı ve kadim olan Allah'a delâlet eden yarattıkları üzerinde dikkatle düşünmelerine dair bir emirdir. Bu anlamdaki açıklamalar birden çok yerde daha önceden yeterince yapılmış bu*lunmaktadır. (Mesela, bk. el-A'raf, 7/185)
"... fayda vermez" anlamındaki buyrukta yer alan; nefîy içindir. As*la fayda vermez, demektir. İstifham için olduğu da söylenmiştir. Buna göre ifade: Ne fayda verir ki, takdirindedir.
"O âyetler" yani, delâletler "ve korkutmalar" peygamberler demektir. Bu*na göre "en-Nuzur" kelimesi, "nezir"in çoğuludur. Bu da Peygamber (sav) de*mektir. "İman etmeyecek bir topluluğa" kaydı, yüce Allah'ın ilminde iman etmeyeceği bilinen topluluğa bir fayda vermez, anlamındadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

102. Onlar, kendilerinden önce geçmiş olanların günleri gibisinden başkasını mı bekliyorlar? De ki "Haydi bekleyin, ben de sizin*le beraber bekleyenlerdenim."
"Onlar, kendilerinden önce geçmiş olanların günleri gibisinden baş*kasını mı bekliyorlar?" Buradaki "günler" olaylar, vakıalar demektir. Mese*la, filan kişi Arap günlerini bilen birisidir derken, onların başlarından geçen (önemli) olayları bilir demektir.
Katade der ki: Allah'ın, Nûh, Âd ve Semud kavimleri ile diğerlerinin ba*şına getirdiği vakıaları, olayları demektir. Araplar da hem azaba, hem de ni*metlere "eyyam: günler" adını verirler. Yüce Allah'ın: "Ve onlara Allah'ın gün*lerini hatırlat" (İbrahim, 14/5) buyruğu gibi. Hayır ve şer türünden kişinin başından geçen her şeye "günler" denilir.
"Haydi bekleyin" buyruğu bir tehdittir. "Ben de sizinle beraber" yani, "Rabbimin vadini bekleyenlerdenim." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

103. Sonunda Biz, peygamberlerimizi de aynı şekilde iman edenle*ri de kurtarırız. Mü'minleri kurtarmamız üzerimize bir haktır.
"Sonunda Biz, peygamberlerimizi ve aynı şekilde iman edenleri de kur*tarırız" buyruğu şu demektir: Biz, bir kavmin üzerine bir azap indirecek olur*sak, aralarından peygamberleri ve mü'minleri çıkartırız. Tâ ki; Sonra (mealde; sonunda) buyruğu şunu biliniz kî Biz peygamberlerimizi... kurta*rırız, anlarnmdadır.
"... üzerimize bir baktır" bu bizim görevimizdir. Çünkü, şanı yüce Allah bunu böylece haber vermektedir ve O'nun haberinde muhalefet olmaz, ay*nen gerçekleşir.
Yakub; " Sonunda kurtarırız" şeklinde ikinci "nun"u sakin ola*rak okumuştur. el-Kİsaî, Hafs ve Yakub ise, "Mü'mirileri kur*tarır" de ikinci "nun"u şeddesiz okumuşlardır. Diğerleri ise şeddeli okumuş*lardır. Bunların ikisi de fasih birçr söyleyiştir:
"Kurtardı, kurtarır, kurtarış, kurtarma," şeklinde aynı anlamındadır. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

104. De ki: "Ey insanlar, eğer benim dinimden bir şüphe içinde ise*niz, ben sizin Allah'tan başka taptıklarınıza tapmam. Ancak, canınızı alacak olan Allah'a ibadet ederim. Ben, mü'minlerden olmakla emredilmişimdir."
"De ki: Ey İnsanlar!" buyruğunda Mekke kâfirlerini kastediyor. "Eğer be*nim dinimden" benim, sizi kendisine davet etmiş olduğum İslâm dininden yana "bir şüphe içinde iseniz" ondan yana herhangi bir şüphe ve tereddüdünüz varsa "ben sizin Allah'tan başka taptıklarınıza" aklı olmayan putla*rınıza "tapmam. Ancak canınızı alacak olan" sîzi öldüren, ruhlarınızı kabz eden "Allah'a İbadet ederim. Ben, mü'minlerden" yani, Rabblerinin âyet*lerini doğrulayanlardan "olmakla emredilmişimdir." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

105. Ve: "Yüzünü dine hanîf olarak döndür, sakın müşriklerden ol*ma! diye (emrolundum).
106. "Allah'tan başka sana faydası da olmayan, zarar da veremeyen şeylere de ibadet etme. Eğer böyle yaparsan, o takdirde şüp*hesiz ki sen, zalimlerden olursun."
"Ve: Yüzünü dine... döndür diye" buyruğundaki; Diye buyruğu, "Olmakla (emrolundum)" buyruğuna atfedilmiştir. Yani bana, mü'minlerden ol ve yüzünü döndür diye emir verildi. İbn Abbas der ki: "Yüz" den ameilndir. "Kendini" diye de açıklanmıştır. Yani, dinden sana emrolunanlara yönelerek dosdoğru bu yolda devam et, demektir. "Hanîf ola*rak" her türlü sapık dinden uzaklaşarak hak din üzere dosdoğru yürüyerek anlamındadır. Nitekim, Hamza b. Abdulmuttalib (r.a) şöyle demiştir:
"Şirkten hanif dine doğru kalbimi hidayete Erdirmesi üzerine yüce Allah'a hamd ettim."
el-En'âm Sûresi'nde (7/28. âyetin tefsirinde) bu kelimenin türeyişi ile il*gili açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. (Ayrıca bk. el-Bakara, 2/135. âyetin tefsin) yüce Allah'a hamd olsun.
"Sakın müşriklerden olma!" Bana, Allah'a ortak koşma da denildi. Hitap ona yönelik olmakla birlikte maksat ondan başkalarıdır. Aynı şekilde, "Al*lah'tan başka... ibadet etme" buyruğu da böyledir. "Allah'tan başka" ibadet ettiğin takdirde "sana faydası da olmayan" kendisine isyan etmen halinde ise "zarar da veremeyen şeylere de ibadet etme. Eğer böyle yaparsan" yani, Al*lah'tan başkasına taparsan, "o takdirde şüphesiz ki sen zalimlerden" yani, ibadeti olması gereken yerden başka bir yere koyanlardan "olursun." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

107. Allah sana bir sıkıntı dokundurursa, onu Ondan başka hiçbir kimse gideremez. Sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu geri çe*virecek hiçbir kimse yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, mağfiret edendir, rahmet edendir.
"Allah sana bir sıkıntı dokundurursa" yani, sana bir sıkıntı isabet etti*rirse "onu, O'ndan başka hiçbir kinişe gideremez" önleyemez. "Sana bir hayır dilerse" eğer sana bir bolluk ve bir nimet eriştirirse "O'nun lütfunu geri çevirecek biç bir kimse yoktur. O, bunu" yani, dilediği her bir hayır ve*ya kötülüğü "kullarından dilediğine eriştirir. O," kullarının büyük ve kü*çük günahlarını "mağfiret edendir" âhirette gerçek dostlarına "rahmet edendir." Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

108. De ki: "Ey İnsanlar! Şüphe yok ki size Rabbinizden hak gelmiş*tir. Artık kim hidayet bulursa o ancak kendi faydasına olmak üzere hidayete ermiş olur. Kim saparsa, yalnız kendi zararına sapmış olur. Ben başınıza bir bekçi de değilim."
"De ki: Ey insanlar! şüphe yok ki size, Rabbinizden hak" yani Kur'ân-ı Kerîm;'Rasulullah (sav) diye de açıklanmıştır, "gelmiştir. Artık kim hida*yet bulursa" Muhammed (sav)'i tasdik edip getirdiklerine iman ederse, "o, ancak kendi faydasına olmak üzere" yani, kendisini kurtarmak için "hida*yete ermiş olur. Kim saparsa" Allah Rasulünü, Kur'ân'ı terkeder, put ve hey*kellere tabi olursa, "yalnız kendi zararına sapmış olur." Yani, bunun vebali, yükü onun üzerinedir. "Ben, başınıza bir bekçi de değilim." Ben, sizin amellerinizi koruyan, tesbit eden bir kimse değilim. Ben sadece bir Rasulüm. İbn Abbas der ki: Kılıç âyeti bu âyeti nesli etmiştir. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

109- Sana vahyolunana uy ve Allah hükmedinceye kadar sabret. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.
"Sana vahyolunana uy ve Allah hükmedinceye kadar sabret!" Buyruğu*nun savaş âyeti ile nesli edildiği söylendiği gibi, nesh edilmiş bir buyruk ol*mayıp, İtaati sürdürmek ve masiyetten uzak kalmaya devam etmek suretiy*le sabret, anlamında olduğu da söylenmiştir.
İbn Abbas der ki: Bu âyet-i kerime nazil olunca Peygamber (sav) Ensan -onlarla beraber Ensardan olmayanları toplamaksızın- bir araya getirdi ve şöy*le dedi: "Hiç şüphesiz siz, benden sonra başkalarının (sizlere) tercih edildiğini göreceksiniz. Havz etrafında benimle karşılaşacağınız vakte kadar sab*rediniz. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Enes (r.a)'den de buna benzer bîr rivayet nakledilmiştir. Daha son*ra Enes şöyle demiştir: Ancak, sabretmediler. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
Halbuki yüce Allah kendisine emrettiği sabrı emrettiği gibi, kendilerine sabırlı olmalarını emretmişti, İşte Abdurrahman b. Hassan, bu hususta şu beyit*leri söylemiştir:
"Mü'minlerin emiri Muaviye b. Harb'e şu sözlerimi ilet: Biz, sabredenleriz ve Teğâbun (aldanma) günü ile davalaşma gününe kadar size mühlet verenleriz."
"O, hükmedenlerin en hayırlısıdır" buyruğu mübtedâ ve haberdir. Zi*ra, yüce Allah zaten haktan başkası ile hüküm vermez.
Yûnus Sûresi(nin tefsiri) burada sona ermektedir. Yalnızca yüce Allah'a hanıd ederiz. Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.