Tâbiînin ve bu devirdeki evliyânýn en büyüklerinden. Ýsmi, Hasan bin Ebi'l-Hasan Yesâr'dýr. Künyesi Ebû Muhammed ve Ebû Saîd'dir. Aslen Basralý olduðu için Basrî ismiyle meþhûr olmuþtur. Babasýnýn ismi, Firûz, Yesâr veya Câfer'dir. Annesininki ise, Hayre'dir. 641 (H.21) senesinde Medîne-i münevverede doðdu. 728 (H.110) senesinde Basra'da vefât etti.Kabri Basra'da Sâlihiyye adý verilen yerde olup sevenleri tarafýndan ziyâret edilmektedir.

Hasan-ý Basrî hazretlerinin babasý Basralýydý. Müslüman olmadan önce Fîrûz ve Yesâr isimleriyle anýlýyordu. Müslüman olunca Câfer ismini aldý. Ýslâm ordularýnýn gittiði Meysân fethi sýrasýnda esir düþtü. Eshâb-ý kirâmdan Zeyd bin Sâbit el-Ensârî'nin kölesi oldu. Annesi Hayre Hâtun ise Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) hanýmlarýndan Ümmü Seleme'nin (radýyallahü anhâ) câriyesi, hizmetçisiydi. Bu ikisi müslüman olmadan evlendiler. Hazret-i Ömer'in halîfeliði sýrasýnda 641 (H.21) senesinde bu evlilikten Hasan-ý Basrî dünyâya geldi. Doðduðunda teberrüken ad koymak üzere hazret-i Ömer'e götürdüler. Hazret-i Ömer onun güzel yüzünü görünce; "Adý Hasan (güzel) olsun." buyurdu. Böylece Hasan adý verildi.

Hâlen müslüman olmamýþ olan bu âile, Medîne'deVâdi'l-Kurâ denilen yerde oturuyordu. Annesi Hayre, Ümmü Seleme'nin (radýyallahü anhâ) evine gidip geliyor, onun hizmetini görüyordu. Küçük Hasan-ý Basrî'yi de berâberinde götürüyordu. Annesi Ümmü Seleme'nin bir ihtiyâcýný görmek için dýþarý çýktýðýnda henüz bebek olan Hasan-ý Basrî aðlýyor, hazret-i Ümmü Seleme de onu þefkat dolu kollarýna alarak baðrýna basýyor ve hattâ onu emzirdiði oluyordu. Hazret-i Ümmü Seleme; "Yâ Rabbî! Sen bu çocuðu âleme imâm ve Âdemoðullarýna uyulacak kimse kýl. Halk ona uysun, onun gittiði hak yolunu tutsun." diye duâ buyurdu. Hazret-i Ümmü Seleme ihtiyar olduðu halde bu mübârek çocuk sebebiyle Allahü teâlâ onu emzirmesi için süt ihsân etmiþti. Hasan-ý Basrî'nin bütün hayâtý boyunca, fikrî yapýsýna ve yaþayýþýna tesir ederek mutluluðunu hazýrlayacak olaylarýn baþta geleni belki de budur. Ondaki hikmet ve fesâhatin sýrrýný bu hâdiseye baðlayanlar vardýr.

Zamanla anne ve babasý müslüman oldular ve kölelikten âzâd edildiler. Böylece huzurlu ve mutlu bir âilenin çocuðu olan Hasan-ý Basrî'nin çocukluðu Medîne-i münevverede geçti. Bu sebepleArapçayý en iyi þekilde öðrendi. Hazret-i Ümmü Seleme'nin evine annesiyle birlikte gidip gelen Hasan-ý Basrî, Ýslâm ahlâkýyla yetiþti. Çocuk yaþta Kur'ân-ý kerîmi ezberledi. Ýlk gençlik yýllarý Hazret-i Osman'ýn halîfeliði sýrasýnda Halîfenin Mescid-i Nebîde irâd ettiði bir hutbeyi dinledi.Hazret-i Osman'ýn sohbetlerinde bulunup istifâde etti. Bu yüce halîfenin âsiler tarafýndan þehîd edilmesine þâhid oldu. Hasan-ý Basrî bu sýrada on dört-on beþ yaþlarýndaydý. Medîne-i münevverede bulunduðu sýrada Eshâb-ý kirâmýn ileri gelenlerini görüp onlarýn sohbetlerinde bulundu. Yetmiþ tânesi Bedir Harbine katýlmýþ olan yüz otuz civârýnda Sahâbe-i kirâmdan (radýyallahü anhüm) ilim ve feyz alýp, hadîs-i þerîf dinledi. Zâhirî ilimlerde yüksek derecelere yükseldi.

Hasan-ý Basrî on beþ, on altý yaþlarýndayken âilesiyle birlikte Medîne-i münevvereden ayrýlarak zamânýn önemli ilim merkezlerinden olan Basra'ya gitti.

Babasýnýn memleketi olan Basra'ya yerleþtikten sonra Abdullah bin Abbâs, Enes bin Mâlik, Abdurrahmân binSemûre, Semûre bin Cündeb, Ýyâd bin Himâr, Ma'kýl bin Yesâr ve Esved bin Serî radýyallahü anhüm gibi sahâbilerin ilim meclislerinde ve sohbetlerinde bulundu. Hadîs, tefsîr, fýkýh ilimlerinde yüksek ilim sâhibi oldu.

Bundan sonra Abdurrahmân ibniSemûre komutasýndaki orduyla Sicistan'a giden Hasan-ý Basrî rahmetullahi aleyh, ilmî çalýþmalarýnýn yanýnda fetih ordularýna da katýldý. Yine Ýbn-i Ziyâd, Horasan'a vâli olunca onunla birlikte Horasan'a gitti. On sene kadar süren faâliyetleri sýrasýnda birçok sahâbî ile görüþtü. Onlardan ilim öðrendi ve rivâyetlerde bulundu. Daha sonra Basra'ya dönüp orada bulunan sahâbîlerden ve Tâbiînin büyüklerinden ders almaya devâm etti. BöyleceEshâb-ý kirâmýn Peygamberimizden naklen bildirdiði îtikâd, îmân, zâhir ilimlerini iyice öðrendi ve yetiþti.

Hasan-ý Basrî hazretleri tasavvuf yoluna girmeden önce inci ticâreti ile meþgûl oldu. Bu yüzden Hasan-ý Lü'lûî diye anýldý. Ticâret için çeþitli yerlere gidiyordu. Ticâretle uðraþýp zengin olmuþtu. Bir defâsýnda yine ticâret için Rum diyârýna (Anadolu'ya) gitmek üzere yola çýktý. Uzun ve meþakkatli yolculuktan sonra Kayseriyye þehrine ulaþtý. Vardýklarý þehrin kapýsýnda o diyârýn hükümdârýna kýymetli hediyeler vererek ticâret izni almak âdetti. Hazýrladýklarý hediyeyi hükümdâra takdim etmesi için vezire götürdüler. Vezir; "Bugün bir tören var, yarýn takdim edelim." dedi.

Hasan-ý Basrî o gece vezirin konaðýnda misâfir kaldý. Sabah olunca vezire kendilerinin de yapýlacak törenleri takib etmek istediklerini bildirdi. Vezir kabûl etti. Vezirle birlikte tören yerine geldiler. Gördükleri manzara þöyleydi: Büyük bir meydanýn ortasýnda süslü bir çadýr kurulmuþtu. Çadýr saf ipek ve ibriþimden, direkleri ise gümüþ ve altýndandý. Çadýrýn önünde parlak yumuþak þilteler, divanlar kurulmuþtu. Bu þilteler iyi cins atlastan ve çeþitli memleketlerden getirilmiþ nâdide ve eþi bulunmayan kumaþlardan yapýlmýþtý. Çadýrýn içinde ise bir tâbut bulunuyordu. Hükümdârýn ülkesinin ileri gelenleri, esnaf, çiftçi ve sanatkârlarý neleri varsa bütün malzemeleri ve âletleriyle meydanda hazýrlanmýþlardý. Askerler ise alaylar hâlinde meydanýn ortasýndaki süslü çadýrýn etrâfýnda toplanmýþlardý. Askerler belli bir makam üzerine nâralar attýlar, meydanýn bir yönüne doðru çekilip gittiler. Arkasýndan ülkenin ileri gelenleri, çiftçiler ve ticâret erbâbý kimseler çadýrýn etrâfýnda dönüp baðrýþtýlar. Sonra onlar da bir yöne çekilip gittiler. Arkasýndan o þehrin diðer insanlarý, atlarý üzerinde, mücevherlerle süslü civan yiðitler, feylosoflar, müneccimler, hâkimler, doktorlar ellerinde mesleklerinin iþâreti olan âletlerle çadýrýn etrafýnda çeþitli nâmelerle dönüp gittiler. Sonra vezir ve Kayser (hükümdâr) ve onlarýn yakýn has adamlarý meydanýn ortasýna doðru ilerleyerek ortada kurulu süslü çadýra girdiler. Orada gerekli vazîfeler yapýldýktan sonra herkes evine döndü. Hasan-ý Basrî de vezirle birlikte vezirin evine döndü ve yapýlan tören ile ilgili bilgi sordu. Vezir dedi ki: "Çadýrýn ortasýndaki duran tâbut Rum Kayserinin oðlunun tâbutudur. O genç, son derece güzellik sâhibi, kuvvetli ve heybetli idi. Bütün fenlerde ve ilimlerde bilmediði bir husus yoktu. Silâhþörlükte arkasýný yere getiren bir er çýkmamýþtý. Gökten gelen bir âfet ile kazâya uðradý. Kendisine verilen bütün ilaçlar ve devâlar þifâ vermedi ve öldü. Ýþte her yýl bu günde o genci anmak için gördüðün bu törenler düzenlenir. Herkes onun tabutunun bulunduðu çadýrýn yanýna varýr "Herbirimiz senin uðruna canýmýzý fedâya hazýrýz, ama ne yazýk ki elimizden bir þey gelmiyor. Bütün servetlerimizi, güzelliklerimizi, ilim ve hünerlerimizi emrine tahsis ettik, ama dünyâ kurulalý beri insanlar zengin fakir ölümden kurtulmaya muvaffak olamamýþlardýr." derler. Vezir devâm ederek; "Ey tüccarbaþý! Ýþte bu mânâyý anlamak için Kayser ve diðer devlet erkâný ve hükümdârýn yakýnlarý çadýra girip cenâzeyi kucaklayarak tesellî bulmaya çalýþýrlar. Ellerinden bir þey gelmediðini ve âcizliklerini anlayarak daðýlýrlar." dedi.

Bu hâdise Hasan-ý Basrî'ye çok tesir etti. Zâten dünyâ malýnýn makam ve güzelliklerinin geçici olduðunu bilen Hasan-ý Basrî hazretleri bu hakîkati yakînen kavradý ve ticâreti býrakýp tamâmen âhirete yöneldi. Dönüþünde, þehre girer girmez elindeki mallarýn hepsini fakirlere ve ihtiyaç sâhiplerine daðýttý. Basra Hâkimi olan Muhsin Ali'den el alarak tasavvuf yoluna yöneldi. Tasavvuf yolunda kýsa zamanda ilerleyip mânevî derecelere yükseldi. Hiçbir zaman halktan bir þey kabûl etmedi. Ancak hocasý Muhsin Ali'nin izni ile vâz edip, talebelerini yetiþtirdi.

Hazret-i Ali, halîfeliði sýrasýnda þehir þehir dolaþýp, halkýný bizzat ziyâret edip dertlerini dinlemeyi kendisine âdet edinmiþti. Nerede bir þeyh veya vâiz görse veya duysa, giderek onu dinler, doðru yoldan ayrýlanlarý edeplendirir, doðru olanlarý takdir ederdi. Bu þekilde gezerken yolu Basra'ya düþtü. Devesinden inip orada üç gün kaldý.Þehri baþtan baþa gezerken bir mecliste Hasan-ý Basrî'nin vâz ettiðini gördü. Hemen meclisine dâhil olup vâzýný dinledi ve beðendi. Sonra ona; "Ey Hasan! Zamanýn hâdiselerini anlatan biri misin? Yoksa hakîkî gerçeði öðretmek isteyen bir kiþi misin?" diye sordu. Hasan-ý Basrî; "Resûl-i ekremden bize ne ilim geldi ise onu yaymaya çalýþýyoruz. Haberini doðru bulduðum ilmi halka söylemekten çekinmiyorum." dedi. Hazret-i Ali tebessüm ederek ona yöneldi ve tebrik etti. Daha sonra meclisten dýþarý çýktý. Hasan-ý Basrî hazretleri onun hazret-i Ali olduðunu anlayýp hemen kürsüden indi, eteðinden tutup mübârek ayaklarýna yüzünü gözünü sürüp öptü. Sonra hazret-i Ali'den zikir telkini istedi. Bâbü't-Taþt denilen yerde bulunuyorlardý. Hazret-i Ali tasavvuf ile ilgili gizli sýrlarý Hasan-ý Basrî'ye burada anlattý.

SonraHasan-ý Basrî ona bîat etti. Hazret-i Ali ona icâzet vererek zikir telkiniyle ve insanlara Ýslâmiyetin emir ve yasaklarýný anlatmakla vazîfelendirdi. Sonra tarîkattaki ilk Hilâfetnâme'yi yazýp Hasan-ý Basrî'ye verdi. Tarîkat ehli arasýnda usûl olan "Ýzinnâme, icâzetnâme" denilen yazýlý kâðýt verme usûlü hazret-i Ali'den kaldý.

Hasan-ý Basrî hazretleri kavuþtuðu bu mânevî iltifât ve derecelerin verdiði zevkle kýrk gün bir þey yiyip içmedi. Sonra irþâd seccâdesine oturup, insanlara Ýslâmiyetin emir ve yasaklarýný anlatmaya devâm etti.

Ýlimde, rivâyetlerine en çok baþvurulan âlimlerden ve fazîlet sâhibi yüksek velîlerden oldu. Ýlim aldýðý kaynaðýn saðlamlýðý ve asr-ý saâdete yakýnlýðý sebebiyle ilimde çok yüksek seviyeye ulaþtýktan sonra fetvâ vermeye ve talebe yetiþtirmeye baþladý. Ýlimdeki þöhreti, ahlâký, ders vermekteki üstünlüðü her tarafa yayýldý. Derslerine ve vâzlarýna pekçok insan toplanýrdý. Hattâ evi, sohbetinden istifâde etmek için gelenlerle dolup taþardý.

Ýlim ve fazîletlerinden istifâde ettiði Eshâb-ý kirâm ile kendi içinde bulunduðu nesli kýyas ederek:

"Siz onlarý görseydiniz mecnûn (deli) zannederdiniz. Onlar sizin iyilerinizi görseler; "Bunlar iyilik ve hayýrdan nasipsiz kimselerdir.", kötülerinizi görseler; "Bunlar da müslüman mý?" derlerdi." buyurdu.

Allahü teâlânýn rýzâsýna kavuþmanýn yanýnda, dünyâ ve dünyâdakilerin tamâmen boþ olduðunu anlayan Hasan-ý Basrî hazretleri, elinde bulunanlarý fakir ve ihtiyaç sâhiplerine tasadduk etti. Tamâmen ilim ve ibâdetle meþgûl oldu. Dünyâdan yüz çevirip zâhid bir hayat yaþamaya devâm etti.

Hasan-ý Basrî hazretleri, zamânýnýn halîfesi Ömer bin Abdülazîz'e yazdýðý mektupta da dünyânýn boþ olduðunu þöyle anlattý:

"Þüphesiz ki dünyâ, geçip gidilecek bir konaktýr. Ebedî kalacak yer deðildir. Dünyâda zenginlik ona dalmamaktýr. Üzerinde yaþayanlar her an birer birer ölmektedir. Onu üstün tutan zillete, toplayan fakirliðe düþer. Dünyâ zehir gibidir. Onu bilmeyen yer, o da onu helâk eder (öldürür). Dünyâda, yaralý olup da yarasýný tedâvî ile uðraþan kimse gibi ol. Yaralý kimse yarasýnýn azmasýndan korkarak perhiz yapar, daha þiddetli acýya düþmemek için çektiði acýya sabreder. Tuzaklarý süsler altýnda gizlenmiþ olan þu gaflet dünyâsýndan sakýn. Ona dalma! Bitmeyen arzularla gönüller çeken sözlerle süslenmiþ, nicelerini aldatýp, kendine meftun etmiþtir. Süslenmiþ gelin gibidir. Gözler ona bakmakta, kalbler ona hayran, nefsler ona âþýk, o ise âþýklarýný helâk ediyor. Yaþayanlar ölenlerden, sonrakiler öncekilerden ibret almýyor. Ârif olanlar bile bu hususta dalgýndýr. Ona düþkün olan, ondan dünyâlýk elde eder. Fakat aþýrý giden aldanýr, âhirete gideceðini, dönüþünü unutur. Kalbi dünyâya dalar ve ayaðý kayar. Sonra da büyük bir piþmanlýða ve derin bir hasrete düþer.

Dünyâya düþkün kimse, murâdýna kavuþamaz. Bir gün olsun rahat nefes alamaz. Her gün, ayrý bir düþünce, keder getirir. Derken dünyâya o kadar dalar, ömür biter de ecel bir gün onu yakalayýverir. Sonunda, azýksýz âhiret yolculuðuna çýkmak zorunda kalýr. Ýþte böyle duruma düþmekten sakýn.

Ey müminlerin emîri! Dünyâdan kendini muhâfaza edebildiðin müddetçe, sevinçli ol. Yoksa, ne kadar üzülsen yeridir. Dünyâ kimi sevindirirse, sonunda mutlaka beðenilmeyen bir þey vardýr. Dünyâda sevinen aldanmýþtýr. Bugün faydalý görünen dünyâ yarýn zarar verir. Dünyâda, ümit, belâ berâberdir. Dünyâda kalmanýn sonu yok olmaya gider. Onun sevinci hüzün ile karýþýktýr. Dünyâda ne geleceði belli olmaz ki, beklenip tedbir alýnsýn. Dünyâdaki arzular, yalancýdýr. Emelleri boþtur. Onun iyiliði kederdir. Eðer iyi düþünürse, Âdemoðlu, onda her an tehlike ile karþý karþýyadýr. Ýnsan, rahatlýk hâlinde de, musîbet zamânýnda da, tehlikeli durumlara düþmemeye gayret göstermelidir. Ýnsana öleceðini Allahü teâlâ ve peygamberleri aleyhimüsselâm, bildirmemiþ olsa bile, dünyâ onu uykudan mutlaka uyaracaktýr. Bununla beraber, yine Allahü teâlâdan azâb ile korkutan, Cennet ile müjdeleyen rehberler geldi. Allahü teâlânýn indinde dünyânýn zerre kadar kýymeti yoktur. Resûlullah efendimize dünyâ hazîneleri arz olundu da, O kabûl etmedi. Verilmiþ olsaydý bile, Allahü teâlânýn nezdindekinden sivrisinek kanadý kadar bir þey eksilmezdi. Dünyâ, imtihân için sâlih ve ibâdet edenlerden alýndý. Aldatmak için de, Allahü teâlânýn düþmanlarýna verildi. Dünyâ verilerek aldatýlanlar, dünyâyý elde etmekle, ele geçirmekle, kendilerine ikrâm edildiðini zannederler. Allahü teâlânýn, Mûsâ aleyhisselâma þöyle buyurduðu rivâyet edilir: "Zenginliðin geldiðini gördüðün zaman, (Bu cezâsý çabuklaþtýrýlmýþ bir günah) de, fakirliðin geldiðini görürsen, (Hoþ geldin ey sâlihlerin þiârý, alâmeti) de, istersen rahatlýk sâhibini öv."

Hasan-ý Basrî hazretlerinin Basra Mescidinde verdiði dersler büyük bir talebe topluluðu tarafýndan tâkib edilirdi. Ýlmi, zühdü, konuþmasýndaki fesâhati ile herkes tarafýndan sevildi ve þöhreti her tarafa yayýldý. Hattâ halîfe ve vâliler onun ilminden istifâde etmek için, adamlar veya mektuplar göndererek baþ vurdular. Ömer bin Abdülazîz'in halîfeliði zamânýnda, âlimlere ve evliyâya büyük bir hürmeti olan Basra vâlisi Adiyy bin Ertât, Hasan-ý Basrî'yi Basra kâdýlýðýna getirdi. Devlet adamlarýyla olan münâsebeti bu þekilde artmýþ oldu.

Adâleti, takvâsý ve hizmetleriyle meþhûr Emevî halîfesi Ömer bin Abdülazîz rahmetullahi aleyh, Hasan-ý Basrî'ye mektup yazýp, âdil devlet reisinin nasýl olmasý gerektiðini kendisine yazmasýný istemiþti. Bu arzu üzerine Hasan-ý Basrî rahmetullahi aleyh þu mektubu yazdý: "Ey Müminlerin emîri! Bilmiþ ol ki, Allahü teâlâ âdil devlet reisini, zulme, haksýzlýklara mâni olucu, zayýflara yardýmcý, darda kalanlara destek olarak yaratmýþtýr.

Âdil devlet reisi, kendi malýný nasýl korur ve evlâdýna nasýl þefkatli davranýrsa, tebaasýna da öyle davranýr. O bedendeki kalp gibidir. Uzuvlar onun iyi olmasýyla iyi olur. Bozulmasýyla da bozulur.

Âdil devlet reisi Allahü teâlânýn emirlerine uyar. O'na itâat eder. Emrindeki tebaasýný da Allahü teâlâya itâat etmeye sevk eder. Ey müminlerin emîri, saltanatta, sâhibinin himâyesine verdiði malý ve âileyi darmadaðýn eden köle gibi olma! Allahü teâlâ kötülüklerden sakýnýlmasý için cezâlar emretti. Bunu uygulayacak olan (reis) suç iþlerse yakýþýk olur mu?

Ey müminlerin emîri! Ölümü, ölüm ânýnda yakýnlarýnýn sana yapacaklarý yardýmýn azlýðýný ve ölümden sonrasýný düþün. Ölüme ve ondan sonrasýna hazýrlýk yap. Ýyi bil ki, þimdi bulunduðun makamdan baþka, senin kabir denen baþka bir makamýn daha vardýr. Orada uzun müddet kalacaksýn. Dostlarýn seni yalnýz býrakacak ve tek baþýna kalacaksýn. Kiþinin kardeþinden, anasýndan, babasýndan, hanýmýndan ve çocuklarýndan kaçacaðý günde, sana yardýmcý ve dost olacak þeyi hazýrla. Kabirdekilerin diriltileceði, gizli þeylerin ortaya çýkarýlacaðý zamaný hatýrla. Artýk o zaman bütün sýrlar açýlmýþ olacaktýr. Büyük küçük ne varsa hepsi amel defterine yazýlmýþtýr.

Ey müminlerin emîri! Þu anda sen bir mühlet içindesin. Fýrsat eldeyken ve ecel gelip, çatmadan, fýrsat elden gitmeden Allahü teâlânýn kullarý hakkýnda adâletle hüküm ver câhillerin hükmü ile hüküm verme! Onlar hakkýnda zâlimlerin tuttuðu yolu tutma! Böyle yaparsan hem kendi günâhýný, hem de baþka günâhlarý yüklenirsin... Senin felâketine sebeb olan þeylerden istifâde eden insanlar seni gaflete düþürmesin. Kendileri dünyâ menfaatlerini elde etmek için seni âhirette kavuþacaðýn nîmetlerden uzaklaþtýrýrlar. Bu günkü gücüne kuvvetine bakma, âhirette hâlinin ne olacaðýný düþün ve ona göre iþ yap. Ölüm bir að gibi seni sarmýþ her an yaklaþmaktadýr. Hesap vereceksin.

Ey müminlerin emîri! Sana þefkat edip, elimden gelen nasîhatý yaptým. Bu mektubumu dostunu tedâvi eden tabibin ilâcý gibi kabûl et. O, dostunu þifâya kavuþturmak için acý ilâç içirir.

Allah'ýn selâmý, rahmeti ve bereketi üzerine olsun ey müminlerin emîri."

Basra'da bulunduðu sýrada evlenen Hasan-ý Basrî hazretlerinin Saîd ve Abdullah isminde iki oðlu ile bir kýzý oldu. Mütevâzî bir evde yaþadýðý gibi evinden hiç misâfiri eksik olmazdý. Tek baþýna yemek yediði görülmedi. Onun iki türlü meclisi vardý. Birincisi mütevâzi ve kerpiçten yapýlmýþ olan evi, ikincisi ise mescidiydi. Mesciddeki meclisi umûmî olup ona herkes gelebiliyor ve orada her ilimden konuþulabiliyordu. Evindeki meclis ise husûsiydi. Daha ziyâde ihvân (kardeþler) ismini alanlar oraya gelebiliyordu. Bâzan evinin misâfirlerle dolup taþtýðý da olurdu. Hattâ öyle zamanlar olurdu ki, sabahýn erken saatlerinde gelenler bir türlü evden ayrýlmak istemezlerdi. Bir defâ oðlu onlara; "Þeyhi biraz rahat býrakýnýz. Onu çok yordunuz. Zîrâ daha bir þey yememiþ ve içmemiþtir." dedi. Hasan-ý Basrî hazretleri oðlunun bu müdâhalesini uygun bulmayýp; "Sus. Allah'a yemin ederim ki, onlarý görmekten gözüme daha güzel gelen bir þey yoktur." diyerek oðlunu îkâz etti.

Hasan-ý Basrî hazretlerinin sohbetlerini cinnîler dahi dinlerdi. Talebelerinden birisi þöyle anlattý: "Bir gün sabah namazý vaktinden önce Hasan-ý Basrî hazretlerinin devamlý olarak namaz kýldýklarý mescide vardým. Mescid daha açýlmamýþtý. Kapýnýn üzerinde kilit vardý. Beklemeye baþladým. Ýçerideki büyük bir kalabalýktan yüksek âmin sesleri geliyordu. Biraz sonra Þeyh hazretleri yalnýz olarak dýþarý çýktý. Ben büyük bir merakla âmin seslerinin kimin tarafýndan söylendiðini sordum. Þeyh hazretleri bana; "Yâ Abdullah kimseye söyleme. Her gün cinler gelir, benden duâ etmemi isterler. Ben de duâ ederim, onlar "âmîn" derler." buyurdu.

Bir gün Hasan-ý Basrî hazretlerine birisi gelip; "Filan kimse seni çekiþtirdi, gýybet etti." deyince; "Sen o zâtýn evine niçin gitmiþtin?" diye sordu. O þahýs; "Misâfir olarak dâvet etmiþti." dedi. Sonra, ne ikrâm ettiðini sorunca; "Çeþitli yemekler ve meþrubat..." cevabýný aldý ve buna karþý; "Bu kadar yemeði içinde sakladýn da, bir çift sözü saklayamayýp bana mý getirdin?" dedi.

Daha sonra kendisinin aleyhinde konuþan bu kimseye, bir tabak tâze hurma ile birlikte özür dileyerek, þöyle haber gönderdi: "Duyduðuma göre sevaplarýný, benim amel defterime geçirmiþsin! Ýsterdim ki, karþýlýk vereyim! Kusura bakmayýn! Bizim hediyemiz sizinki kadar çok olmadý."

Ýbn-i Sîrîn ve Þâbî gibi zâtlarla da görüþüp sohbet eden Hasan-ý Basrî hazretleri pekçok talebe yetiþtirdi. Onun yetiþtirdiði zâtlardan iki yüz otuz altýsýnýn isimleri kitaplara geçmiþtir. Bunlardan altmýþ sekizinin hadîs rivâyetleri Kütüb-i Sitte adý verilen meþhûr hadîs-i þerîf kitaplarýnda yer almaktadýr.

Âlimlerin ve ilmin fazîletiyle ilgili olarak da buyurdu ki:

Kýyâmet günü þehîdlerin kaný âlimlerin mürekkebi ile tartýlacak, þehîdler diyecekler ki: "Âlimler zamanlarýnýn ýþýk kaynaðýdýr. Her âlim zamânýnýn lambasýdýr. Ýnsanlar âlimler vâsýtasý ile aydýnlanýrlar."

Hakîkî fakîh, dünyâya kýymet vermeyip, âhirete raðbet eden, hatâlarýný görebilen, Rabbine ibâdette devamlý olan, þüphelilerden uzak duran, baþkalarýnýn bir þeyine zarar vermekten sakýnan âlim kimsedir.

Gönlün ferah olup duânýn makbûl olmasýný istersen, þu beþ þeyi terk etme:

1) Dünyâya harîs olmayan, her iþi Allah rýzâsý için yapan âlimlerle berâber ol.

2) Gece namazý kýl! Kazâya kalmýþ namazlarýný, geceleri de kazâ ederek bir an önce öde! Farz namazý kazâya kalan kimsenin, sünnet ve nâfile namazlarý kabûl olmaz. Yâni sahîh olsa da sevap verilmez. Âlimlerimiz buyuruyor ki, þeytan, müslümanlarý aldatmak için, farzlarý ehemmiyetsiz gösterip, sünnet ve nâfileleri yapmaya sevk eder.

3) Tegannî etmeden Kur'ân-ý kerîm oku.

4) Namazlarýný tam olarak, vaktin geldiðini bilerek ve evvel vaktinde kýl.

5) Helâl ye. Helâl yiyenin duâsý makbuldür. O halde helâli, haramý öðrenmek lâzýmdýr.

Hasan-ý Basrî hazretleri güzel ahlâk sâhibi ve cömertti. Maaþýný alýr almaz fakirlere daðýtýrdý. Cimriliðin kötülüðünden bahsederdi. Cimri kimselerden birisinin vefâtý sýrasýnda yanýnda bulundu ve ona; "O para ve mallarý sana teþekkür etmeyeceklere býraktýn, þimdi özrünü kabul etmeyecek olan Allahü teâlâya gidiyorsun." buyurdu. Ýsrâf hakkýnda da; "Bir kimsenin malýný nereden kazandýðýný öðrenmek istediðiniz zaman, onu nereye harcadýðýna bakýnýz. Þüphesiz habîs yâni helâl olmayan kazanç israfta harcanýr." buyurdu. Cimri ile müsrif arasýnda orta yolu seçen bir kimse olan Hasan-ý Basrî hazretlerinin; "Ey Âdemoðlu! Karnýnýn üçte birine kadar ye, üçte birine kadar iç, üçte birini de düþünme ve teneffüs (solunum) için ayýr." sözü týp otoritelerini hayrete düþürecek mâhiyettedir.

Hasan-ý Basrî hazretleri Mekke-i mükerremede duânýn kabûl olduðu yerleri þöyle bildirdi: 1) Tavafta, 2) Mültezemde (Hacer-i esved ile Kâbe-i muazzamanýn kapýsý arasýndaki kýsým), 3) Altýn oluðun altýnda, 4) Kâbe-i muazzamada ve onun içinde, 5) Zemzem kuyusunun yanýnda otururken ve Zemzem suyu içerken, 6) Safâ ve Merve'de, 7) Safâ ile Merve arasýnda, 8) Tavâf edip iki rekat tavâf namazý kýldýktan sonra Makâm-ý Ýbrâhim arkasýnda, 9) Arefe günü Arafat'ta, 10) Bayram gecesi güneþ doðuncaya kadar Müzdelife'de, 11) Mina'da, 12) Þeytan taþlama ânýnda.

Bir sohbeti esnâsýnda da buyurdu ki:

"Kalbin bozulmasý altý þeydendir: 1) Allahü teâlânýn rahmetini umarak, tövbeyi terk etmek, 2) Ýlmi ile amel etmemek, 3) Amelinde ihlâs sâhibi olmamak, 4) Allahü teâlânýn ihsân buyurduðu rýzký yiyip, þükür etmemek, 5) Allahü teâlânýn taksimine râzý olmamak, 6) Vefât edenleri kabrine defnedip, onlardan ibret almamak. Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Kabir, âhiret konaklarýnýn ilkidir. Ondan kurtulana, ondan sonrasý daha hafif ve kolay, ondan kurtulamayana, ondan sonrasý daha zor ve çetindir."

Vâz ve nasîhatler öyle kamçýlardý ki, onlarla kalplere vurulur. Nasýl gözümüzle gördüðümüz kamçýlar bedene vurulduðu zaman tesir ederse, nasîhatler de öyle kalbe tesir eder. Büyüklerden birisi þöyle buyurdu: "Ancak temiz bir kalpten çýkan nasîhatler tesir eder. Çünkü kalpten gelerek yapýlan nasîhat kalbe gider. Sâdece dille yapýlan nasîhatler bir kulaktan girip diðer kulaktan çýkar, tesirli olmaz. Ýlmiyle amel etmeyen âlim mum gibidir. Ýnsanlarý aydýnlatýr fakat kendisini yakýp bitirir."

Hasan-ý Basrî hazretleri deðiþik zamanlardaki vâz ve nasîhatlerinde buyurdu ki:

"Bid'at sâhibi ile oturup kalkmayýnýz. Çünkü o, kalbi hasta eder."

"Allahü teâlâ hakký için söylüyorum. Hiçbir kimse altýn ve gümüþü ile Allahü teâlâ katýnda azîz olmadý. Altýný ve gümüþü olmayan hiç bir kimse de Allahü teâlâ katýnda bu sebeple zelîl olmadý."

"Eðer insan günâhýný küçük görürse, ona ehemmiyet vermez. O zaman o günâh büyük günâh hâlini alýr. Eðer insan günâhýný büyük görür, onun için istiðfâr eder, onu gizler ve tövbe ederse o günâh küçücük kalýr."

"Müminin ahlâký, zenginlikte iktisâd, geniþlikte þükür, belâ ve musîbet zamânýnda sabýrdýr."

Hasan-ý Basrî hazretleri tövbenin þartlarýna uygun olarak hem dil, hem de hâl ile yâni günahlarý, haramý terk etmekle ve hak sâhipleriyle helâllaþmakla yapýlmasý lâzým olduðunu belirtmiþtir. Þartlarýna uygun olmayan tövbenin tam tövbe olmadýðýný belirtmek için; "Bizim tövbemiz de tövbeye muhtaçtýr." demektedir.

Bir kimse gelerek; "Þimdi münâfýk var mý?" diye sordu. "Eðer þimdiki münâfýklar, öldürülüp, cesetleri sokaklara atýlsa, hiçbir yere çýkamazdýnýz." buyurdu.

Bir defâsýnda da; "Allahü teâlâya ve kullarýna karþý edepli olmayan kimsenin ilmine îtibâr edilmez. Belâ ve musîbetlere, insanlardan gelen sýkýntýlara günahlardan sakýnýp, farzlarý yerine getirmeyenin dindarlýðý mûteber deðildir. Haramlardan ve þüphelilerden sakýnmayanýn Allahü teâlâ katýnda bir mertebesi ve yakýnlýðý yoktur." buyurdu.

Hasan-ý Basrî hazretlerinin Þem'ûn adlý mecûsî bir komþusu vardý. Onun müslüman olmasý için Allahü teâlâya geceleri niyâz ederek aðlayýp yalvarýrdý. Komþusu bir hastalýða tutuldu. Tutulduðu hastalýktan kurtulamayan mecûsî son derece halsiz düþtü. Hasan-ý Basrî onu ateþten korumak için yanýna gitti. Sonra ona Kelime-i tevhîdi telkîn etti. Allahü teâlânýn sýfatlarýný açýkladý ve buyurdu ki:

"Ey Þem'ûn! Þu kadar müddetten beri ömür sürüp, rýzkýn için çalýþýp didindin. Ama bu gayretlerin boþa çýkacaktýr. Zîrâ sen uzun yýllar ateþe taptýn, gece ve gündüz yaratýcý sanarak ona secde eyledin ve küfründe ýsrâr ettin. Bu sebeple yerin ateþ olacaktýr. Ancak þimdiden sonra tövbe ederek "Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah" deyip, O'nu zikredip verdiði nîmetlere þükredici olmalýsýn ki, Hakk'ýn dergâhýna vardýðýnda kendine Cennet'i mekân bulasýn." buyurdu. Mecûsî bâzý bahâneler ileri sürerek îmân etmek istemedi. Hasan-ý Basrî hazretleri buyurdu ki: "Senin dediðin hususlar teferruattýr. Asýl olan îmândýr. Îmânla þereflenenler Cehennem ateþine girseler bile elîm azâba uðramazlar. Hattâ Cehennem ateþi bile îmâný kuvvetli bu kiþilere pek tesir etmez. Cehennem müminlere hitâb ederek; "Günâha müptelâ olanlara günâhlarý kadar azâb olursa da sonra çok sevaplara kavuþurlar. Ama kâfirler ebedî, sonsuz azâb içinde nice bin türlü eziyete düçar olacaklardýr. Hak teâlâ müminleri dünyâda da kerâmet ehli kýlýp, hakîkati göstermek için peygamberlerin vârisleri olarak onlarý kuvvetlendirmiþtir. Eðer diðer ateþe tapanlar gibi acýklý bir azâba uðramak istemiyorsan, gel ikimiz elbiselerimizi çýkarýp yanan fýrýna girelim. Bakalým hangimizin bedenini ateþin alevleri yakmayacak." buyurdu.

Hasan-ý Basrî orada yanan bir ateþin içine kollarýný sývayýp soktu ve; "Ey Þem'ûn! Ateþ dünyâ ve âhiret mahlûkudur ve Hakk'ýn emriyle yakar. Allah'ýn emriyle ateþin mizâcý su gibi, suyun mizâcý ateþ gibi olur." buyurarak kor hâlindeki ateþten kollarýný çekti. Fakat ellerinde en ufak bir yanma alâmeti görülmedi. Bu hal karþýsýnda gönlü yumuþayan mecûsî, Ýslâma meyletti ve; "Ey Hasan! Bütün sözlerin ve davranýþlarýn güzel. Fakat bu kadar telef edilmiþ ömürden ve iþlediðim kötülüklerden sonra affa ve merhâmete lâyýk olur muyum? O Kelîme-i tevhîdi söylemekle Cennet'e girip hûrilere ve gýlmâna nâil olabilir miyim?" dedi. Hasan-ý Basrî hazretleri; "Evet." buyurdu. Mecûsî; "Ey Hasan! Eðer bana bir ahitnâme yazýp bana kefil olursan, îmâna gelirim. Yoksa korkarým." dedi. Hasan-ý Basrî gereken teminâtý vererek onun Kelîme-i tevhîd ile îmân etmesine vesîle oldu. Þem'ûn Hakk'ýn affýna kavuþtu. Sonra da vefât etti. Ýsteði üzerine ahidnâme ile birlikte mezârýna koyup defnettiler.

Hasan-ý Basrî hazretleri evine döndüðünde kendi kendine yaptýðýna piþman oldu ve; "Ey Þeyh Hasan! Sen gayba hükmederek, küstahlýkta bulundun, acâip sözler söyledin." dedi. Bu düþünceyle uykuya vardýðýnda, rüyâsýnda Þem'ûn'un yeni müslüman olmuþ, nûrlar ve ýþýklara boyanmýþ baþýna kýymetli Cennet taþlarýyla süslenmiþ bir tâc, beline altýn bir kemer kuþanmýþ bir halde Cennet'e doðru gittiðini gördü. Þem'ûn Hasan-ý Basrî'ye yönelerek; "Allahü teâlâ bir zengin pâdiþâhmýþ. Kullarýna lütfu büyük ve merhâmetinden bir damla içmekle benim gibi binlerce âsîler rahmetine gark olurmuþ. Allah'ýn yardýmýyla bu âsînin günahlarý ve hatâlarý iyiliðe çevrilip Cennet-i âlâ bize nasip kýlýnmýþtýr." dedi ve; "Senin yazdýðýn o kâðýda ihtiyaç kalmadý. Ýþte kâðýdýn." deyip Hasan-ý Basrî'nin eline verdi. Sabahleyin uykudan uyanan Hasan-ý Basrî hazretleri o kâðýdý elinde buldu.

Ömrünün son yýllarý hastalýk ile geçti. Ölüm döþeðindeyken devamlý; "Biz Allah'ýn kuluyuz ve (öldükten sonra) yine O'na döneceðiz, derler." meâlindeki âyet-i kerîmeyi okumuþtur. Vefât etmeden önce þöyle buyurmuþtur: "Ýnsanoðlu sýhhatli günlerinde ve hasta olduðu günlerde faydalý þeyler yapmýþ olsa (ömrünü iyi deðerlendirse) ne iyi olur." bundan sonra da vasiyetini þöyle yazdýrmýþtýr: "Hasan ibni Ebi'l-Hasan þehâdet eder ki: Allahü teâlâdan baþka ilâh yoktur. Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem O'nun Resûlüdür." dedikten sonra Muâz bin Cebel'den (radýyallahü anh) þu hadîs-i þerifi rivâyet etti: "Bir kimse ölüm ânýnda sýdk ile kelime-i þehâdet getirerek ölürse Cennet'e girer."

Evinde, yapraklý hurma dallarýndan dokunmuþ bir divandan baþka bir þey bulunmayan Hasan-ý Basrî hazretleri ölüm hastalýðý sýrasýnda þu duâyý okudu: "Allah'ým! Ben bineðimin eðerini baðladým, yaygýsý toprak olan kabir yerine seferimin hazýrlýðýný yaptým. Benden sonra bana nisbet edilenlerle beni muâheze etme (sorguya çekme). Allah'ým! Resûlünden bana ulaþaný teblið ettim. Peygamberinin hadîsinin tasdîk ettiði ile Kitâbýn olan Kur'ân-ý kerîmi tefsîr ettim. Þu kadar var ki, ömrümün hesâbýndan korkuyorum. Ömrümün hesâbýndan korkuyorum."

Vefât etmeden az önce, bir müddet kendinden geçti ve tekrar ayýldý. Sonra da; "Beni Cennetlerden, pýnarlardan ve güzel konaklardan uyandýrdýnýz." buyurdu.

Normal fasîh ve belið konuþma melekesini kaybetti. 728 (H. 110) senesi Receb ayýnýn evvelinde bir Cumâ gecesi Kelime-i þehâdet getirerek vefât etti. Rûhunu teslim ettiði anda seksen sekiz yaþýndaydý. Cenâzesini talebelerinden Eyyûb ile Humeydü't-Tavîl yýkadýlar. Cumâ namazýndan sonra cenâze namazý kýlýndý. Bütün Basra halký onun cenâzesinde bulundu. Onun cenâzesinde meþgûl olmalarý sebebiyle o gün ikindi namazý câmide cemâatle kýlýnamadý. Sâlihiyye denilen yerde defnedildi. Kabri hâlen sevenleri tarafýndan ziyâret edilmektedir.

Pekçok âlim ve velî yetiþtirmiþ olan Hasan-ý Basrî hazretlerinin tasavvuftaki yolunu dört halîfesi devâm ettirdi. Bu halîfeleri, Mâlik bin Dînâr, Utbe-i Gulâm, Ebû Hâþim-i Mekkî ve yerine vekil býrakmýþ olduðu Habîb-i Acemî'dir. Hasan-ý Basrî'nin hazret-i Ali'den aldýðý tasavvuftaki yoluna daha sonra Edhemiyye ve Çeþtiyye adlarý verilmiþtir.

Îmânla ilgili meselelerde çeþitli bozuk ve sapýk fýrkalarýn ortaya çýkmaya baþladýðý bir devirde yaþayan ve birçok kýymetli eserler yazan Hasan-ý Basrî hazretleri, Peygamber efendimizin ve O'nun Eshâb-ý kirâmýnýn yolu olan Ehl-i sünnet yolunun savunuculuðunu yaptý. Ýlmiyle ve güzel ahlâkýyla insanlarýn bu dünyâda ve âhirette saâdete, mutluluða kavuþabilmeleri için gayret etti.

Eserleri: 1) Tefsîr-ul-Haseni'l-Basrî: Bu kitabý bir bütün olarak zamânýmýza kadar ulaþmamýþtýr. Ancak kaynak tefsir kitaplarýnda daðýnýk rivâyetler hâlinde bulunmaktadýr. 2) Kitâbü'l-Hasen ibni Ebi'l-Hasen fil Aded: Kur'ân-ý kerîmin âyetlerinin adedi ile ilgilidir. 3) Risâle fî Fadlý Harami Mekketi'l-Mükerreme: Mekke'nin fazîletine dâirdir. 4) Risâle Abdi'l-Melik ibni Mervan ilâ Hasen-il Basrî ve Cevâbihi Aleyha: Halîfe Abdülmelik'e yazýlmýþ bir risâledir. 5) Risâle Erbea ve Hamsin Farîda: Elli dört farzý anlatan bir kitaptýr. 6) Îmânda aranýlacak elli fazîlet hakkýnda bir risâlesi, 7) El-Ýstigfârâtu'l Munkýze Mine'n-Nâr (Bu kitabýn bir adý da Errâd-ý Hýfzýyye'dir.) Ýstigfâr, yâni tövbe hakkýndadýr. Bunlardan baþka eserlerinin de olduðu kaynaklarda bildirilmektedir.

__________________