Düşüncelerimiz tam bir bağımsızlık içinde ömür akışlarını sürdürme gücündedirler. Birikimleri gereği, düşüncelerini iyi ve doğru yönde kullanabilen birey, varoluşundaki hazzının doruğuna ulaşır.
Şunu asla unutmamak gerekir ki gerçek manada “İnsan” olmanın ve güzel bir ahlak sahibi olmanın temeli, düşünceye olumluluklar paralelinde hükmetmesini bilmekten geçer.
Kimimiz düşünceyi akıl ile doğrudan bağlantılı görür: kimimiz de onu zekanın sınırları içinde bir tanımlamaya tabi tutarız. Düşünmek; bir yerde görmek, bir yerde işitmek, bir yerde duyumsamaktır. Hatta tüm bunların üzerinde yorumlamalara gitmek, düşüncenin en iyi tanımıdır da diyebiliriz.
Burada özellikle dikkat edilmesi gereken nokta, düşüncenin olsa olsa bir yorum olduğu ve hiçbir zaman inanç ya da iman olmadığı gerçeğidir. Şunu peşinen kabul etmek gerekir ki, insanın inancı ve imanı ne kadar yüksek olursa olsun, onların; yapıları gereği ortaya koydukları kısıtlılığı ve sınırlılığı, düşüncenin özgür yorumu içinde kaybolur gider.
İnsan, hep istediği şeyleri düşüneceğim diye başlar ve hep istemediği şeyleri düşüne düşüne “Düşüncenin Istırabı ve olumsuzluğu”na teslim olur. Oysa, istemediğimiz şeyleri düşünerek, ancak istemediğimiz şeylerin üreticisi oluruz.
Bu da, zaman içinde öyle bir alışkanlık haline gelir ki; hayatımız hep istemediğimiz benimsemediğimiz düşünceler, olaylar ve eylemler tarafından adeta parsellenir.
Olumlu yönde düşünme alışkanlığı edinme; bir eğitim olayı, bir yaşam felsefesidir. Çünkü insanoğlu hep olumsuz anlatımlar, korkular ve yorumlar içinde düşünmeye alışmıştır. Bu durumda sonuçları da hep olumsuzlukları kapsar.
MEVLANA FELSEFESİNDE; “YAŞAM, PAYLAŞIM VE ŞÜKRETMEK”
Mevlana şöyle der: “Dünyadaki yaşamın amacı sınav. Bu sınavın sonucuna göre insan ruhu ahretteki mertebesini kazanıyor.”
“Kul yaşantısı ile değil, niyeti ile imtihanda.”
Mevlana’ya göre insanın yaşamı süresince karşılaştığı her türlü zorluklar kimi zaman bedensel, kimi zaman duygusal, kimi zaman duyusal ve çoğu zaman da düşünsel sonuçlardan kaynaklanır.
Ancak nereden kaynaklanırsa kaynaklansın ortaya çıkan her zorluk sonucu itibarıyla bireyseldir. Onu aşmak, yenmek de öncelikle düşüncenin iyi yönlendirilmesi ile mümkün olur.
Ancak şunu unutmamak gerekir ki, büyük adamların, önderlerin ortaya çıkış anları, oluşan bir felaketin ardından gelir. Yani felaketler çoğu zaman bir kurtuluşun kıvılcımı olur çıkarlar.
Zaten, “Felaketin büyüklüğünün ölçütü, bizim düşüncemizde ona biçtiğimiz değerdir.”
Şöyle der: