“İşte gördüğün gibi yarı çıplak bir adamım”
Bedevi biraz düşündükten sonra şöyle der:
“Çekil yanımdan. Bırak, ben yine hurcun bir gözüne buğday yükleyeyim, öbür gözüne kum!... Sana bir faydası olmayan aklın, bana hiç faydası olmaz.”
MEVLANA FELSEFESİNDE: “ÖLÜME BAKIŞ AÇISI: DÜĞÜN GECESİ (Şeb-i Arus)”
İnsanların en müşterek, en değişmeyen, en eski ve hatta en yeni duygusu, “Ölüm Korkusu”dur. İnsanoğlu, Dinleri, bilimleri, sanatı sanki “Ölüm Korkusu”nu yenmek için yaratmıştır.
Onun şiirlerinde, Mesnevisinde, sohbetlerinde bir coşkunluk içinde “Ölüm,” korkunçluğunu adeta kaybetmiştir. Çünkü Mevlana’ya göre “Ölüm,” bir son, bir ayrılık değil, bir kavuşmadır ve insan “öldüğü” zaman Tanrıdan bir parça, bir yansıma olmağa devam edecektir.
Şunu da unutmamak gerekir ki; “Şuur altındaki ölüm korkusu, cenneti hak etme düşüncesi ile istismar edilirse “Softa”lık başlar.”
Gerçek şudur ki; “Önemli olan “İnsan” olarak doğmak değil, “İnsan” olarak ölmesini bilmektir.”
Mevlana’nın ölüme bakışında, ölümü sıradan bir geçiş süreci, bir kuşun kafesinden kurtulup azat olması gibi bir şey olarak görür. O halde:
“Hepimiz nasıl olsa öleceğiz, bari öleceğimize değecek bir hayat sürelim.”
Unutmamak gerekir ki; “Ölüm zenginini de, fakirini de, güçlüsünü de, güçsüzünü de, akıllısını da, aptalını da aynı kaderin sonsuzluğa doğru yol alan trenine bindirir.”
Mevlana der ki:
“Ölmedikçe can çekişme bitmez.
Merdivenler bitmeden dama çıkılmaz.”
O halde sormak durumundayım ki; “Ölümden ders almak zordur. Çünkü bir defa gelir. Peki, ya yaşamdan...”
Gerçekte ölüm, yaşam için ödünç alınan zamanın tükenmesidir. Aslında, yaşamı tümüyle dolu dolu yaşamak için insanı yönlendiren en büyük etken, ölümden peşinen onurlu bir şekilde haberdar olması ve onu kaçınılmaz bir geçiş noktası olarak görmesidir.
İşin özüne inildiğinde aslında hiçbir şeyin doğmadığını, hiçbir şeyin ölmediğini, hiçbir şeyin devamlılığının dahi olmadığını, her şeyin aslından ebediyen var olduğunu, bizim ölçütlerimize yansıyan görüntüleri ve bizim bakış açımız ile kendimizce bir değerlendirmelere tabi tutmakla, bireysel yansımaları ve yakınmaları ortaya koymaktan başka bir şey yapmadığımızı anlamak durumundayız.
Çünkü her türlü değerlendirme ve yorum insanın sahip olduğu bilincinden kaynaklanır.
Yer imleri