“Kadın yaratılmış bir varlık değil, yaratan bir kudrettir.”
Bir başka fasılda Mevlana şöyle demekte ve:
“Kadını ekmeğe benzetmektedir. Herkesin ve hatta yoksulun bile bulduğu, yiyerek karnını doyurduğu ekmeğe!
Kadını örten, kimseye göstermeyen, kapatan adamı da, koltuğuna bir somun ekmeği alıp onu göstermemekte ısrar eden kişiye!...” benzetmektedir.
Mevlana’ya göre kadın mutlaka müşterek hayatın içinde yer almalıdır. Mevlana, tüm hayatını tek bir kadınla, eşi ile geçirmiştir. Köle kullanmamış ve hatta köleliğe karşı katı bir tavır içinde olmuştur.
Asla cariye edinmemiş, edinenleri de kınamıştır. Ancak ilk karısının ölümünden sonra bir başka kadınla evlenmiş, bu yeni eşi hayatta iken de bu sefer Mevlana gerçekler alemine göçmüştür.
Mevlana, kadınların aile içindeki konumları konusunda o kadar hassas idi ki, oğlu Sultan Veled’e yazdığı bir mektupta “Zevcesini hoş tutmasını ve her geceyi gerdek gecesi saymasını, eğer eşine saygı göstermezse kendisini de incitmiş olacağını!...” söylemekten geri kalmamıştır.
Her zerrenin Tanrı’nın birer parçası olduğunu belirten bu büyük insanın cinsiyet ayrımı yapabileceğini düşünmek ancak cahilliktir. O’na göre tanrı katında cinsiyet yoktur. Dolayısıyla maddi alemde de cinsiyet ayrımının getirdiği davranış farklılıkları olmamalıdır.
Mevlana’ya göre evliliklerde, kadın ve erkeğin birbirlerini tamamlama, bütünleme görevleri vardır ve bu tamamlama ve bütünleme, mutlu, uyumlu bir evlilik için ön şarttır.
“Sevgi ve acıma insanlık özelliğidir, hiddet ve şehvet ise hayvanlık.” Mevlana
MEVLANA FELSEFESİNDE;“DOĞA, MÜZİK, SEMA”
Mevlana’nın şiirlerinde en çok rastladığımız konu doğadır. İnsan, tarih boyu düşünce ve araştırma yoluyla, kendisinin de bir parçası olduğu, içinden geldiği doğaya ve dünyaya sahip olmada yararlanacağı bilgileri bulmak, onları hayata geçirmek ve en önemlisi güç edinme peşinde koştu.
Ancak insan, bir noktadan sonra bulduklarının da etkisi sonucu ele geçirdiği bu güçle maddeye ve tekniğe koyduğu ağırlık sayesinde bu kez de kendi yaşamını adeta ipotek altına aldı.
“Doğa, görmesini bilen göz, düşünebilen kafa, algılayabilen yürek için en büyük eğitmendir.”
Mevlana’ya göre, doğa kendi başına ne haz, ne acı ve ne de ıstırap vericidir. Haz olsun, acı ve ıstırap olsun; hep düşüncelerimizin ürünüdür. Haz ve ıstırap birçok duyunun çalkantısı sonucunda oluşan tortusudur. Hırslarımız ıstırapları, kanaatkarlık hazlarımızı geliştirecektir
Yer imleri