Lösev
Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 4/12 ÝlkÝlk 123456789101112 SonSon
111 sonuçtan 31 ile 40 arasý

Konu: Dini Bilgiler Üzerine Konular (Baþka Konu Açmayýnýz)

  1. #31

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Phone 43 Her Gün Kelime-i Þehâdet Okuyalým ve Yazalým

    Her Gün Kelime-i Þehâdet Okuyalým ve Yazalým...
    Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

    أشْهَدُ أنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَأشْهَدُ أنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ

    Eþhedü en lâ ilâhe illallah ve eþhedü enne Muhammeden abduhu ve Rasûluhu

    Anlamý:
    "Þehâdet ederim ki; Allah'tan baþka hiçbir ilâh yoktur ve yine þehâdet ederim ki; Hz. Muhammed, O'nun kulu ve Rasûlüdür."

  2. #32

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Eþhedü en lâ ilâhe illallah ve eþhedü enne Muhammeden abduhu ve Rasûluhu.

  3. #33

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Phone 43 Gelin bu bölümde Efendiler Efendisine Salavat getirelim..

    Gelin bu bölümde Efendiler Efendisine Salavat getirelim..
    Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.
    Allah Resûlü'ne bir sahabi; bütün salavatýmý senin için kýlýyorum deyince, Bu senin hem dünya, hem de ahiret ile ilgili iþlerin için kâfidir buyurmuþtur.

    Þüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.(el-Ahzâb, 56)

    Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed..
    Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed..
    Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed..

  4. #34

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  5. #35

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Nasýl bir Hýzýr bekliyordun?
    Akþehir Kaymakamý Ahmed Aða'ya:

    - Ahmed Aða, demiþ siz hep görüþüyorsunuz, bir de bana göster Hýzýr Aleyhisselâmý!..

    Ahmed Aða, Kaymakamýn talebine yuvarlak çerçeveli bir cevap vermiþ:

    - Oðlum, nasibse görürsünüz inþallah! demiþ.

    Ahmed Aða'nýn hayranlarýndan olan Kaymakam, bir Ramazan günü, iftara yakýn, iftar sofrasýna oturmuþlar, ailecek iftar topunu bekliyorlar... Kaymakam sigara tiryakisiymiþ. Kaymakam tiryakiliðin verdiði ruh haliyetiyle beklerken, kapýsý üç kez çalýnmýþ. Çýkmýþ bakmýþ Kaymakam, kapýda bir adam:

    -Biseciii! Bise alýrmýsýnýz efendiii?

    Arkasýnda da bir deve, geviþ getiriyor geve geve.

    Ne desin Kaymakam?

    - Ne bisesi be adam? Biseyi ne yapayým ben?

    - Peki efendi kýzma! Bizden sormasý, sanki ýsmarlamýþ gibiydiniz de... Hadi iftar-ý þerifler hayrolsun! demiþ, çekmiþ devesinin yularýný:

    - Biseciii! Bise alan, katran alan...

    Kaymakam kapýyý kapatýp da sofraya dönerken, mýrýldanýp kendi kendine içinden: Allah Allaaah! Bu saatte bise mi satýlýr be adam? Mübarek iftar vakti... Fesûbhanallah! çekmiþ.

    Bir müddet sonra tekrar Ladik'e gittiði zaman:

    - Aþk olsun Ahmed Aða, bize Hýzýr Aleyhisselâmý daha göstermeyecen mi Hacý Babam? diye sitem etmeye kalkýnca, Ahmed Aða:

    - Size de aþk olsun hay guzum! Kapýnýza gelen Hýzýr'ý kovarsýnýz, ondan sonra da gelir bize sitem yaparsýnýz! demiþ.

    Kaymakam þaþkýnlýk içinde:

    - Ne demek o? Ne zaman geldi Hacý Babam? diye sorunca, Ahmed Aða:

    - Ramazanýn son günlerinde, siz sofrada beklerken kapýnýza bir Biseci geldi mi?

    - Geldi?

    - Devesinin semerindeki katran küplerine dikkat ettin mi, semere baðlý mýydý, deðil miydi?

    - Ben bu tiryaki kafasýyla nerden dikkat edecem ona Hacý Babam?

    - Ýçeceksen sen iç cigarayý oðlum! Cigara seni içmesin!... Hem sen nasýl bir Hýzýr bekliyordun? Yakasý kartlý, kravatlý birini mi bekliyordun? Kolalý gömlekli, ütülü pantolonlu birini mi bekliyordun? Neyse... Gördün iþte gayrý... Görmedim diyemezsin! Kaçýrdýn ammaa, gördün iþte yine de... demiþ ve teselli etmiþ Kaymakamý, Ahmed Aða, ama.... Kaymakam epey eyvah çekmiþ tabiii..

  6. #36

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Nasreddin hoca ve tasavvuf
    Hocanýn gerçek adý Nasreddin’dir.Daha sonra ‘hoca’ lakabýný almýþtýr.
    Babasý Abdullah Efendi
    Annesi Sýdýka hanýmdýr.

    Babasý köyde imam olup vefatýndan sonra bu görevi hoca yürütmeye devam etmiþ, daha sonra molla Mehmet aadýnda birine býrakarak Akþehire gitmiþtir.
    Hoca ilk tahsilini babasýndan okuma yazma öðrenek yapmýþtýr.Daha sonra Arapça ve Farsça’yý öðrenen Nasreddin hoca, Sivrihisar ve Konya medreselerinde ilim tahsil etmiþtir.Ayrýca hoca, fýkýh ilmini tahsil etmiþ ve Kuraný ezberlemiþ kuvvetli bir hafýzdýr.

    Nükteli sözleri, zarif latifeleri ve hikmetli fýkralarý ile þöhreti tüm dünyaya yayýlan Nareddin Hocanýn kiþiliðini tanýmak çok önemlidir.Hayatýn yoksulluklarýný üler yüzle karþýlayan hoca Nasreddin, insanlarýn bencil yönünü taþlarken merhametsiz, toplumun deðersiz ve yanlýþ inançlarýný alaya alýrken de tavizsiz dir.Çünkü onun amacý halýyý yýrtmak deðil, silkelemektir.Ýnsanlarýn nefsi heva ve heveslerini bir mürþid-i kamil olarak terbiye etmektir.

    Nasreddin Hoca bazý fýkralarýnda olduðu gibi saf ve basit bir görünüm arzetmesine raðmen o, Kuran’ý hýfzetmiþ, bir kaç kelam ve fýkýh kitabý okumuþ, hatta hayatýnýn bazý dönemlerinde bizzat kendiside müderrislik yapmýþ bir hocadýr.Alýnda sadece ilim için büyük bir hürmet beslediði söylenemez.Nasreddin Hocanýn sufilik yönüde vardýr.Bir takým zahiri ilimler öðrenerek kendisini alim zannedenlerden deðildir.Bir gün karýsýnýn çocuðunu uyutamadýðýný görünce, fýkýh meselelerini içeren Kudüri kitabýný açarak yüksek sesle okumaya baþlar.Hayretle bu hareketin sebebini soran karýsýna ”Camide bu kitabýn okunduðu zaman mollalarýn uyuduðuna bakýlýrsa çocuða afyon gibi tesir eder” der.

    Dini görevi sebebiyle sýk sýk kudretli kiþilerle de karþý karþýya gelen Nasreddin hoca’nýn bunlarla mücadelelerinde huy ve karakterinde bir þey deðiþmediðini görüyoruz.Ne makam sahiplerinin makamlarýi ne zenginlerin varlýklarý onun gözünü kamaþtýrmaz.

    Nasreddin Hocanýn Seyyid Mahmud Hayrani’ye intisab ettiði ve Hoca pir Ebi, Hoca Cihan, Mevlana, Yunus Emre, Hacý Bektaþ Veli, Akþehirli Bilgin Sinaneddin vb. sufilerle ayný coðrafyada yaþadýðýve onlarla temaslar kurduðu, þeriata baðlý hatta þeriat hadimi olduðu öteden beri bilinen bir gerçektir.

    Nasreddin hocanýn fýkralarý, insanlarý kahkalara boðan ve sýrf güldürmek maksadýyla söylenmiþ sözler deðildir.Aksine dinleyen ve gülen kiþileri biraz sonra düþünmeye sevkeden birer hikmet pýrýltýsýdýr.Hoca halkýn cehaletinden kaynaklanan olaylarý ve yanlýþlarý mizah yoluyla yerme ve düzeltme iþlevini yapmýþtýr.

    Asrýn 20. asrýn Yunus Emresi olarak belirtilen Ýsmail Emre sohbetlerinde sýk sýk Nasreddin Hoca’nýn latifelerine yer vermiþ, onun büyük bir mutasavvýf olduðunu ve latifelerin tasavvufi hakikat ile tasavvufi ahlaký telkin ettiðini söylemiþtir.
    Bu görüþ aslýnda Nasreddin Hoca fýkralarýný, taklitlerinden ayýrmak için þaþmaz mihenktir.Emre’ye göre Nasreddin Hoca, hem isnat hemde istinat merkezi olmuþtur. Arifler, mutasavvýflar kendi sözlerini tesir etsin diye Hoca’ya atfetmiþtir.Hoca’ya bazende müstehcen fýkralar isnat edilmiþtir ki, bunlar asla Hoca’nýn deðildir, uydurmadýr, iftiradýr.

    Remzi Oðuz Arýk, Ýsmail Emre’nin Nasreddin Hoca’nýn fýkralarýna getirdiði tasavvufi yorumu ilk etapta bir iddia olarak zannetmiþse de aldýðý cevaplarla hayretini gizleyememiþtir.Söz konusu bu durum þöyle cereyan etmiþtir.Remzi Oðuz Arýk ile Ýsmail Emre, Adana’da Dr. Ýhsan Önal’ýn delaletleriyle ilk tanýþmalarýnda bu mevzu üzerine konuþulurken, Remzi Oðuz, Emre’ye ”Madem Nasreddin Hoca fýkralarýnýn tasavvufi bir mana taþýdýðýný iddia ediyorsunuz, ben size bir fýkra anlatayým, siz bunu tasavvufa tatbik edin” diyerek þu fýkrayý anlatýr:
    Nasreddin Hoca’nýn bir evi varmýþ.Hoca bir gün evine diyor ki: ”Sen artýk adamakýllý eskidin, neredeyse yýkalacaksýn.Gel seninle bir anlaþma yapalým.Sen bana ne zaman yýkýlacaðýný söyle, bende senin altýnda kalmayayým.” Ev de ”peki” diyor.Aradan epey zaman geçiyor.Bir gün ev yýkýlýyor.Bereket versin ki Hoca evde deðilmiþ.Akþam hoca eve geliyor; bakýyor ki ev yýkýlmýþ, ona:”Hani sen bana ne zaman yýkýlacaðýný haber verecektin?” diyor.Ev de, ”Ben sana çok söyledim ama, sen anlamadýn.Bir gün duvarým çatladý, bir gün sývalarým döküldü, bir gün tuðlam düþtü.Bunlar hep sana benim yýkýlacaðýmý haber veriyordu.Bizim dilimiz böyledir.” diyor.
    Emre’de fýkrayý þöyle þerh ediyor: ”Evi insan vücuduna benzetsek olmaz mý? Evin yýkýlmasý da ölüm olsun. Duvarýn çatlamasý, sývalarýn dökülmesi, tuðlalarýn düþmesi de hastalanmamýza, saçlarýmýzýn, diþlerimizin dökülmesine benzetilmez mi?” Emre bu izahý yaparken hikmeti ilahi Remzi Oðuz, aðrayan diþine aspirin istiyor. Bunun üzerine Ýsmail Emre: ”Ýþte bakýn ev, size bir tuðlasýnýn düþmek üzere olduðunu haber veriyor.” deyince bu izah ve bu örnek Remzi Oðuz’un hoþuna gidiyor. Daha sonra Emre, latifenin gerçek anlamýný: ‘‘Bu vücud binasý, bir gün nasýl olsa ölüm zelzelesiyle yýkýlacaktýr. Ýþ, bu ev yýkýlmadan ‘ölümden evvel ölerek’ ebedi eve ‘emin beldeye’ yani bir kamil insanýn gönlüne göç etmektir.” þeklinde tamamlýyor.

    Ýnsan hayatý, aydýnlanmaya götüren deneme ve yanýlmalardan geçerek anlam kazanýr.Bizler de bu yolla, aydýnlanmanýn gerçek kaynaðýna yaklaþtýðýmýz sürece ve ölçüde mutluluk yolunda yol kat edebiliriz.Nasreddin Hoca’nýn ”evinde kaybettiði yüzüðünü, dýþarýsý içeriden daha aydýnlýk” diyerek kapý önünde aramsýnýn hikaye edildiði nüktesinde olduðu gibi, aydýnlanmayý gerçek dýþý kaynaklada arayan bir kimsenin çeliþkisine dikkat çekilmektedir.

    HOCANIN BAZI LATÝFELERÝNDE ÝÞLENEN TASAVVUFÝ KONULAR VE ÞERHLERÝ

    Latife
    Nasreddin Hoca’ya:”Her saba halkýn kimi o yana, kimi bu yana gider, sebebi nedir?” Diye sromuþlar.Hoca:”Eðer hepsi ayný yöne gitseler, dünyanýn dengesi bozulur, devrilirdi” cevabýný vermiþ.

    Þerh
    Hocamýz Cenab-ý Hakkýn Kuran’da ki:”Onlardan kimisi kendine zulmeder, kimi ortadadýr, kimi de Allah’ýn izniyle hayýrlarda öne geçmek için yarýþýr.Ýþte büyük fazilet budur.”(Fatýr 32) – ”Dünya hayatýnda onlarýn geçimlerini biz paylaþtýrdýk.Birbirlerine iþ gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kýldýk.Rabbinin rahmeti onlarýn biriktirdikleri þeylerden daha hayýrlýdýr.”(Zuhruf) ayetlerine iþaretle insanlarýn farklý farklý alanlarda çalýþtýðýný, deðiþik duygu ve düþüncelere sahip olduðunu ve Hakk’a ulaþmak için farklý metodlar, yollar takip ettiklerini ifade etmektedir.Hocamýz bu latifesi ile ayný zamanda tarikatlara iþaret etmektedir.Çünkü Allah’ ulaþtýran yollar çoktur.Ancak herkesin yapýsý ayný deðildir.Mesela Kadiri tarikatýnda nefis ile mücadele ön planda olurken, nakþibendi tarikatýnda nefis ikinci planda tutulmaktadýr.Dolayýsý ile insanlarýn ayný yolada olmalarý beklenemez.
    <>

    Latife
    Nasreddin Hoca’nýn iki karýsý varmýþ.Bir gün birini bir kenara çekip kendisine mavi bir boncuk vermiþ.”Al bunu sakla sakýn ortaðýna bir þey söyleme” demiþ.Bir baþka zamanda ötekine de bir mavi boncuk verip ayný þeyi söylemiþ.Bir gün kadýnlar, Nasreddin Hocanýn hangisini daha çok sevdiði hususunda bahse ve münakaþaya girmiþler.Anlaþamayýnca, meseleyi Nasreddin Hoca’ya sormuþlar.”Hangimizi daha çok seviyorsun?” Hoca ikisine de manalý manalý bakarak:”Mavi boncuk kimdeyse onu” demiþ.

    Þerh
    Hoca, aile hayatýnda bile sergilemiþ olduðu örnek yaþantýsý ile bizlere nice ders ve öðüt vermektedir.Tasavvufta þeyhin saliklere olan mesafesi aynýdýr.Ancak saliklerin aklýnda bazen ”þeyhimiz acaba hangimize daha çok yöneliyor” sorusu geçebilir.Belki bir baþkasýna dah çok iltifat ettiðini görerek yanýlabilir.Ancak latife de olduðu gibi el vermek mavi bir boncuktur ve herkim de bu boncuk varsa þeyhin ona olan ilgisinde bir eksiklik yoktur, herkes bu konuda eþittir.Yeterki onda þeyhine karþý bir eksiklik olmasýn…
    <>

    Latife
    Bir gün ahibbasýndan birisi, Hoca’ya rica eder:
    -Senin ifaden düzgündür, bize bir mektub yazýver.Hoca sorar:
    -Mektub nereye gidecek?
    -Baðdat’a
    -Bu garip baþým Baðdat’ý da mý görecek?
    -Neden Baðdata gitmen icab ediyor?
    -Bunu bilmeyecek ne var? Benim yazým gayet fenadýr.Ancak ben okuyabilirim.Yazdýðým mektubu yine ben okumalýyým ki münderecatý anlaþýlsýn.

    Þerh
    Nasreddin hoca bu latifesi ile Mürþid-i Kamilin gerekliliðini anlatmýþtýr.Hakikat, kitaplardan okumakla anlaþýlsaydý, mürþide lüzum ve gerek kalmazdý.Bir okul talebesi okumayý öðrenmiþtir ama, lise kitaplarýný okuyup anlayabilir mi? Öðrenmek için mutlaka hocaya ihtiyacý vardýr.Nasreddin hoca:”Ancak ben izah etmeliyim ki anlasýnlar” demiþtir.Yani tasavvuf, kitap okumaya, metin ezberlemeye dayanmaz.Akli sitidlal ile de ilgili deðildir.Yani nazari deðil tecrübidir.Bu özelliðinden dolayý ”tasavvuf, kal (söz) ilmi deðil hal ilmidir” denmiþtir. ”Tatmayan bilmez” sözü de buna iþaret etmektedir.Yani bir kimse tasavvufi eserleri okuyarak sufi yada þeyh olmaz.Halbuki bir kimse tefsir ilimlerini okuyarak müfessir olabalir.
    Tasavvuf ilminin bir mürþid nezaretinde talim edilmesi zorunluluðu, onun kitablardan öðrenilmesini imkansýz kýlmýþtýr.Ýnsan, mürebbiesinin karþýsýna geçecek, onun gözünden, sevgisinden gýda alacak ki istifade edebilsin.
    Mürid, mürþidinin ruhaniyetine muhabbet yoluyla teveccüh edince mürþidin ruhaniyeti onun batýnýnda feyz tesiri gösterir.Bu feyz, beþeri zaaf ve sýfatlarý izale ederek mürid, tedricen þeyhinin boyasýna boyanýr.Bu sevgi sonucu meydana gelen kalbi beraberlik, þahsiyet transferi ve aynileþmeyi doðurur.Yani mürid nefsinin kötü huylarýndan kurtularak þeyhinin iyi ve güzel vasýflarýyla donanýr.
    <>

    Latife
    Yedi kör bir nehrin kenarýna gelmiþler; karþý tarafa geçmek istiyorlar, fakat nehrin geçit yerini bilmiyorlar, göremiyorlar.Orada beklerken ayak seslerinden anlýyorlar ki bir adam suyun öbür yakasýndan kendilerine doðru geliyor.Soruyorlar:”Sen kimsin?” Adam:”Ben Nasreddin Hocayým” diyor. Körler:”Madem sen suyun geçidini biliyorsun bizi de geçir, sana para verelim.” diyorlar.Hoca onlara:”Olur, adam baþýna iki mangýr alýrým” diyor.Körler razý oluyorlar.Hoca onlara:”Gözü bir parça ýþýk gören elimden tutsun” diyor.Körler Hocanýn dediði gibi yapýyorlar.Hoca önde, körler arkada, el ele nehrin ortasýný bulunca, sondan iki körün ayaklarý kayýyor, suya gidiyorlar.Arkadaþlarý feryadý basýyor:”Aman iki arkadaþýmýz suya giti!” Nasreddin Hoca dönüyor bunlara:”Ne baðýrýyorsunuz be!” diyor ”Ýki kör suya gittiyse dört mangýr eksik verin.”

    Þerh
    Bu alem de hiç durmadan akan zaman nehri içinden geçen bir geçittir.Bizler Allah’a ulaþan yolu bilmiyoruz.Yolu bilmediðimiz için bir kör ile ayný deðeri taþýyoruz.Kör gremediði için bulamaz, biz ise bilmediðimiz için bulamýyoruz.Eðer biz de bir Allah adamýnýn yani mürþid-i kamilin elinden tutmaz isek bu geçidi geçemeyiz.Geçidi geçemeyenlerin kýymeti de iki mangýr deðerindedir.
    Kýsaca Nasreddin Hoca, insanlarýn hakikate ulaþma yyönünden kör olduklarýný bu sebeple de Hakka ulaþmak için bu yolun büyüklerine, mürþitlerine ihtiyaç olduðunu ve bunlara intisab edilmesi gerektiðinie iþaret etmektedir.
    <>

    Latife
    Akþehir çocuklarý, ceplerine birer yumurta alarak Nasreddin Hoca’yý da yakalayýp zorla hamama götürürler.Soyunurlar, yýkanýrlar.Hoca göbek taþýnda yatarken evvelden anlaþtýklarý üzere içlerinden biri der ki:
    -Çocuklar’ Gelin bir oyun oynayalým.Oyunda kazanamayan hamamýn parasýný geri versin, olmaz mý?
    -Nasýl bir oyun?
    -Herkes bir yumurta yumurtlasýn.Yumurtlamayan, hepsinin hamam parasýný versin.Nasýl?
    Çocuklar hep bir aðýzdan baðýrýrlar:
    -Oluuur.
    Nasreddin Hoca da kendileriyle beraber geldiði için ona sorarlar:
    -Bu iþe sen ne dersin?
    Konuþmanýn baþýndan beri onlarý dikkatle dinleyen Hoca, sesini çýkartmamýþ.Onun sükutunu ikrar telakki eden çocuklar, birer birer gýdaklamaya baþlarlar, peþtemallarýnýn arasýna evvelce sakladýklarý yumurtalarý çýkarýp Hoca’ya gösterirler.
    Bunun üzerine Hoca ayaða kalkar, ellerini, kollarýný çýrpýp sallayarak horoz gibi öter:
    -Öörü’ ööööö!
    Çocuklar bu ummadýklarý hareket karþýsýnda þaþýrýrlar:
    -Ne yapýyorsunuz efendim amca?
    -Ne yapacaðým oðlum bu kadar tavuða elbette bir horoz lazým…

    Þerh
    Tasavvuf yolunun salikleri masivadan sýyrýlarak nefs terbiyesi hamamýna girdiklerinde içlerinde onlarý hak ve hakikata ulaþtýracak olgun bir yol gösterici, kamil bir mürþid bulunmasý gerekir ve salikler de bu kamil insanýn kimya gibi tesirli nefesinin etkisiyle huzura ulaþmadýkça, kendi kendine latif þeyler, gerçekler, ledün ilmi ve sevgisi hasýl olmaz.

    Sonuç olarak Nasreddin Hocamýzýn ilmi yönü kadar tasavvuf yönüde vardýr.Kendisi Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacý Ýbrahim’e intisab ederek manevi yolda nasblenmiþ bir insandýr.Latifelerinde de nefs, nefs terbiyesi, fakr, mürþid, mürþidi kamilin gerekliliði, þeriat-tarikat-hakikat-marifet, rabýta, tevessül, erbain, irþad, zikir, sabýr, kanaat, tevekkül, ihlas gibi tasavufi konular iþlenmiþtir.
    …………………
    Daha geniþ malumat içn yazýmýzý alýntýladýðýmýz Dr. Selami Þimþek’in Buhara yayýnlarýndan çýkan Nasreddin Hoca ve Tasavvuf adlý eserine bakabilirsiniz…
    Bu Linki Görmeniz Ýçin SupersatForuma Uye Olmanýz Gerekmektedir.

  7. #37

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Nefse Öðüt
    Her gördüðün þeyi alma lisana!
    Ýnsan, dili ile uðrar ziyana.

    Görünüþte dilin cirmi küçüktür,
    Fakat cürmü, yaptýðý iþ büyüktür.

    Piþman olur, düþünmeden konuþan,
    Kesilir nice baþ, dökülür çok kan.

    Kimi bir söz söyler düþer hataya,
    Sözünü bilmeyen uðrar belaya.

    Kâfir olur, bir sözüyle Müslüman,
    Bir söz ile gider, kalbinden iman.

    Diline sahip ol, boþ söz söyleme!
    Su-i zanný býrak, gýybet eyleme!

    Elin ayýbýný aðzýna alma!
    Sonra piþman olup, saçýný yolma!

    Bulunmaz, ayýpsýz, kusursuz insan,
    Ancak Rabbimizdir, kusursuz olan.

    Nasýl kusur etmez, dünyada insan?
    Ona düþman iken nefsiyle þeytan.

    Kusur araþtýran, hiç dost bulamaz,
    Noksandýr o, kâmil insan olamaz.

    Kusursuz bir insan, olmaz muhakkak,
    Kulunun yüzüne vurmaz onu Hak.

    Hakiki dostluða eyle riayet!
    Hoca kusuruyla dostu kabul et!


    Resul-i Ekrem’in öðüdünü tut!

    (Ya hep hayýr söyle yahut et sükût!)

  8. #38

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Ýlim Genç Ýken Öðrenilmeli
    Peygamber Efendimiz (a.s.m.) "Gençliðinde ilim öðrenen taþtaki damga gibi, yaþlýlýðýnda öðrenen ise, su üzerine yazý yazan gibidir" (Keþfü-l Hafâ, 2: 66) buyurarak, gençlikte öðrenilen ilmin daha kalýcý olduðunu belirtmiþtir.
    Gençlikte öðrenilen ilmin kalýcý olmasýný saðlayan birkaç nokta vardýr.

    Bunlardan birincisi, gençlik yýllarýnda beynin ezberleme kabiliyetinin daha güçlü olmasýdýr. Bunun için ilim öðrenmek çocukluk yaþlarýndan itibâren baþlamaktadýr. Kur'an ezberleme faaliyetine de çocuk yaþlarda baþlanýr. Süfyan bin Uyeyne (r.a.) dört yaþýnda iken Kur'an'ýn tamamýný ezberlemiþtir. Bugün de 8-9 yaþýnda olup hafýzlýðýný tamamlayan çocuklar vardýr.

    Gençlikteki ilmi kalýcý kýlan diðer bir sebep, bu dönemin zaman bakýmýndan elveriþli olmasýdýr. Ýlim öðrenmek, dikkat, tekrar ve üzerinde yoðunlaþmayý gerektirir. Kiþinin zaman bakýmýndan en rahat olduðu dönem ise, gençlik çaðýdýr. Yýllar ilerledikçe iþ-güç, çocuk-çoluk sahibi olunmakta, ilme ayrýlan zaman azalmakta, hattâ hiçe inmektedir.

    Bir baþka sebep, yýllar geçtikçe beynin ilgi ve dikkat alanlarýnýn daðýlmasýdýr. Gençlikte ise, ilgi alanlarý daha azdýr. Bunun için genç ilim üzerine yoðunlaþabilir. Yaþlýlýkta ise ayný yoðunluk saðlanamaz.

    Belki gençler karþýlaþtýklarý birçok problemi sýralayýp, ilim öðrenmenin önündeki engelleri mazeret olarak gösterebilirler. Ancak gençlik devresi ne kadar sýkýntýlý ve problemli de olsa, ilim öðrenmek için en elveriþli yýllardýr.

    Bununla birlikte, Peygamberimizin bize tavsiyesi, "Beþikten mezara kadar ilim öðrenmek"tir. Çünkü yine onun buyurduðu gibi, "Ýlim öðrenmek kadýn erkek bütün Müslümanlara farzdýr."

    Gençlerimizi ilim öðrenmeye teþvik eden bir baþka hadis de þudur:

    "Bir genç ilim ve ibâdet içinde yetiþir, olgunlaþýrsa, Allah Kýyâmet Günü ona yetmiþ iki sýddîkýn sevabý kadar sevap verir." (Taberânî'nin Kebir'inden)

    Gençlere çok büyük bir müjde verilen bu hadiste, ilimle ibâdet birlikte zikredilmektedir. Buradan ilim öðrenmenin tek baþýna yeterli olmadýðýný, onun tatbik edilmesi gerektiðini anlýyoruz.

    Nitekim Peygamberimiz (a.s.m.), "Ýnsanlar helâk oldu, âlimler müstesnâ. Âlimler de helâk oldu, ilmini uygulayanlar müstesnâ. Onlar da helâk oldu, ihlâslý olanlar müstesnâ. Ýhlâslýlar da büyük bir tehlikenin üzerindedirler" buyurmuþtur.

    Demek ki tek baþýna ilim öðrenmek yetmemekte, bu ilmi ihlâsla tatbik etmek gerekmektedir.

    Peygamberimiz (a.s.m.) bir baþka hadislerinde, "Âlim ve ilim Cennettedir. Âlim ilmiyle amel etmeyince ilim ve amel Cennette olur; âlim ise Cehenneme gider" buyurarak, konuya dikkat çekmiþtir.
    Þu hadisten de, "ilmiyle amel eden kimseye Allah'ýn bilmediðini de öðreteceðini" anlýyoruz:


    "Ýlim Ýslâmýn hayatýdýr, îmanýn direðidir. Bir ilmi öðrenene Allah, eksiksiz mükâfat verir. Ýlmi öðrenip de onunla amel eden kimseye Allah bilmediðini de öðretir."

    Demek ki, öðrendiði ilmi ihlâsla tatbik eden, ayný zamanda yeni bilgileri daha kolay öðrenmiþ olur.
    Þüphesiz ki, "ilim öðrenme" faaliyeti, okullardaki eðitimden ibâret deðildir. Okullardaki eðitim, dinî aðýrlýklý olsa bile yetersizdir.


    "Ýlim öðrenmek" ve sonuçta "âlim olmak" çok mühim ve çok zordur. Nitekim þu hadisler, "âlim" olmanýn ne büyük bir makam olduðunu gösteriyor:

    "Âlimler yeryüzünün kandilleri, peygamberlerin halifeleri, benim ve diðer peygamberlerin vârisleridir."

    "Âlimler önderdirler. Takvâ sahipleri efendi ve reistirler. Bunlarla oturup kalkmak hayýr ve iyiliði arttýrmak demektir."

    "Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Göktekiler onlarý sever. Öldüklerinde tâ Kýyâmete kadar denizdeki balýklar kendilerine Allah'tan maðfiret dilerler." (Câmiüssaðîr: 5703-5704 ve 5705)

    Bunlara, "Âlimin yüzüne bakmak ibâdettir" ve "Âlimin uykusu da ibâdettir" gibi hadisleri de eklediðimizde, "âlim" olmanýn çok büyük bir makam olduðu anlaþýlýyor. Nitekim Yüce Peygamberimiz (a.s.m.), "Ümmetimin âlimleri Ýsrailoðullarýnýn peygamberleri gibidirler" diyerek bu yüksek rütbeye ulaþmanýn pek kolay olmadýðýný gösteriyor.

    Tabiî ki bizim hedefimiz, gücümüzün ve kabiliyetlerimizin elverdiði ölçüde çalýþmak, ilmimizi arttýrmak ve onunla amel etmek olmalýdýr.

    Hangi çaðda olursa olsun, eðitim kurumlarý sadece ilim öðrenmenin yolunu gösterir, rehberlik eder. Yoksa bazý okullardan diploma almak ilmi hakkýyla öðrenmek deðildir. Aslolan kiþinin kendi gayretini de devreye sokmasýdýr. Böyle bir kiþi, sürekli öðrenme isteðiyle dolup taþar.

    Burada önemli bir problem de hangi ilmin öðrenileceði hususudur.

    Mü'minlerin öðrenebileceði ilim ikiye ayrýlýr. Birisi zarurî ve vazgeçilmez olan, diðeri zarurî olmayandýr.

    Zarurî ilim, dinin temel konularýdýr. Ýnanç esaslarýný, ibâdetlerin nasýl yapýlacaðýný öðrenmek bunlardandýr.

    Diðer kýsmý ise, nâfile olandýr.

    Ýlki, dini ilimleri özet olarak bilmekse, ikincisi teferruatlýca öðrenmektir.

    Bir mü'min, bilhassa îmanla ilgili bilgileri çok iyi ve derinlemesine öðrenmelidir. Neye, niçin inandýðýný etraflýca kavramalýdýr. Çünkü ilimlerin þâhý ve padiþahý îman ilmidir.

    Baþta namaz olmak üzere ibâdetle ilgili konularý öðrenmek, nelerin helâl nelerin haram olduðunu bilmek þarttýr.

    Neyin sevap neyin günah olduðunu bilmeyen kiþi, Allah'ýn rýzâsýný nasýl kazanacaktýr?

    Kur'an okumasýný öðrenmek ve belirli yerlerini ezberlemek, ilmihal bilgisi edinmek, hadis okumak ilim öðrenmenin besmelesidir. Bunlarýn ileri kademesi ise, baþta îman ilmi olmak üzere her bir dalda derinleþmektir.

    Ýlimle amel arasýndaki iliþkiyi anlayabilmek için þu hadisi de aktaralým:

    "Amellerin hangisi daha üstündür?" diye sorulan bir suale, Peygamberimiz (a.s.m.), þu cevabý vermiþtir:

    "Allah'ýn isim ve sýfatlarýný bildiren ilim her þeyden üstündür."

    Suali soran sahabe, "Ya Resûlâllah, biz ilmin faziletini sormadýk, amellerin en üstününü sorduk. Siz ise ilim diye cevap verdiniz, Peygamberimiz þöyle devam etti:

    "Allah'ý bildiren ilimle birlikte olan amel, ne kadar az olursa olsun, insana fayda verir. Allah'ý tanýmadan iþlenmiþ ameller ise insana fayda saðlamaz."

    Burada unutulmamasý gereken bir nokta vardýr. Ýlimden murat, sadece dinî ilimler deðildir. Dünya hayatýmýzla ilgili ilimler de çok mühimdir. Her bir ilim, Allah'ýn isimlerinin tecellisini anlatýr ve Onun bir ismine dayanýr.

    Bu bakýmdan zarurî dinî bilgileri aldýktan sonra dünyevî ilimlerde derinleþen bir kimse de ilim öðrenme sevabý kazanmýþ olur. Özellikle bu çaðda dünyevî ilimler çok ilerlediðinden, mü'minlerin de bu sahada dünya çapýnda baþarýlar elde etmesi gerekir. Çünkü, îmânýn emrinde olan dünyevî ilimle mânânýn yön verdiði madde çok mühim bir güçtür.

    Konumuzu þu hadisle baðlayalým:

    "Allah'tan faydalý ilim isteyiniz. Faydasýz ilimden de Allah'a sýðýnýnýz." (Câmiüssaðîr:4702)

    Yazar:Cemil Tokpýnar

  9. #39

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Ýslam Dini'nde Doðru Bilinen Yanlýþlar - Gerçek Veli ve Dost Kimdir ?
    Elimizden geldiðince doðrularý sade ve öz bir biçimde açýklýyorum... Ýnsanlarý yanlýþ yola sevketmek çok zalimce bir davranýþ. Zira insanlarý "Þeyh" diye tabir edilen kiþilerin etekleri altýnda Allah ile aracý yapýyorlar... Bu çok zalimce bir iþ. Eskiden Mekkeli müþrikler de yaptýklarý putlarý Allah ile arasýndaki aracý olarak görüyorlardý. Bu hususta bir çok ayet eski devirdeki sapkýnlýðý gözler önüne sermiþtir. Bir çok tasavvuf ehli de çýkýp diyordu ki orada iþaret edilenler müþrik ve kafirdir. Biz deðiliz. Bu olayý isterse Allah açýklamaz ve aydýnlatmazdý ve biz de onþar gibi olabilirdik.

    Buradaki maksat hem Allah'ýn merhametini görmek hem de bizlere öðüt vererek onlar gibi duruma düþmemizi önlemesi... Kur'an'da ki bir çok ayet zaten öðüt amaçlýdýr. Örnekler verilmesi de bu yüzdendir. Þimdi eski bir topluluðun günahýný ve sapkýnlýðýný Kur'an'ýn açýklamasý sadece o toplumu mu ilgilendiriyor. Tabi ki hayýr.

    Bize Kur'an yol gösterici olarak indirilmiþtir o halde eski zamandaki olaylardan ders çýkarýp bir daha eskisi gibi olmayalým diye düþünüp tutalým diye öðüt almamýzý Kur'an istemektedir. Bu manadan olaya baktýðýmýz zaman insanlar eskide olduðu gibi "putlarý" deðil de insanlarý veya ölüleri Allah ile aramýza aracý katma gayretindeler.

    Bu eski müþrik inancý ile ayný ve benzer özellikte deðil mi ? Put yerine canlý bir insaný veya ölmüþü aracý katmak... Ýþte Allah ibret alalým diye Kur'an'da buna benzer olaylarý açýklamýþ zira O çok merhametlidir ve olmuþ ve olacaklarý bilir. Bu maksatla bize önceden 1400 sene öncesinden haber vermiþ. Bizim de yapmamýz gereken þudur ki böylesi oyunlara gelmeyelim. Kur'an'da Allah dostlarýndan elbet de bahseder. Lakin bir çok ayette Allah kendinden Veli yani dost olarak bahseder. Bu ayetleri inceleyelim;

    Bakara Suresi 107. Ayette "Bilmez misin ki, hakikaten göklerin ve yerin mülkü Allah'ýndýr, hepsi O'nundur. Size de Allah'dan baþka ne bir dost, ne de bir yardýmcý vardýr." der yüce Allah. Burada ki ayetin manasý apaçýktýr. "Size" derken iman eden insanlar kast ediliyor. Burada ki muhatap bizleriz. Allah muhatabý olan bizlere Kendinden baþka "Veli" yani "Dost" olmadýðýný apaçýk ifade ediyor. Ve ardýn da bizlere Kendinden baþkasýnýn yardýmcý olamayacaðýný da vurguluyor. Allah'ýn "Veli" ile "Yardým" kelimesini ayný ayette kullanmasý bir tesadüf deðildir. Burdaki yüksek mantýk ve þuur ile insana öðüt vermektedir. Zira Allah ilimde herþeyin üstündedir. Bu ayette "Veli"'nin yani dostun bir insan olmadýðýný apaçýk bildirmiþ yardýmýn da bir insandan deðil kendinden istenmesi gerektiðine de dikkat çekilmiþtir...

    Bakara Suresi 257. Ayette "Allah, iman edenlerin velisidir. Onlarý karanlýklardan aydýnlýða çýkarýr. Ýnkâr edenlerin velileri de taðuttur, onlarý aydýnlýktan karanlýklara çýkarýrlar. Ýþte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî olarak kalýrlar." der Yüce Allah. Bu ayette çok güzel yerlere deðinilmiþtir. Günümüzdeki tasavvuf inancýnda "Þeyh, gavs, veli" gibi kullarýn insanlarý karanlýktan aydýnlýða çýkardýðý söylenir. Lakin bu iþin gerçek sahibi Yüce Allah'tan baþkasý deðildir. Hiç kimse Allah'ýn hidayete erdirmediði bir kulu karanlýktan aydýnlýða yani doðru yola iletmesi mümkün deðildir. Bu ayette biz iman edenlerin dostunun yani "velisinin" Allah olduðu vurgulanmýþ ayný ayette bizi doðru yola iletecek olan tek kiþinin Yüce Allah olduðu apaçýk gösterilmiþtir. Ýnsanlar ancak ve ancak Allah'ýn doðru yoluna yönelmesi ise yani Allah'ýn bizi aydýnlýða çýkarmasý O'nun ipine sarýlmakla mümkündür. Lakin "Taðut" kelimesine deðinnmek de istiyorum. Allah'ý dost edinmeyenlerin dostunun da taðut olacaðý bildirilmiþtir. Bir çok tasavvuf anlayýþýnda ise "Þeyhi Dost edinmeyenlerin veyahut þeyhi olmayanýn þeyhi þeytandýr." denir... Lakin bu ayet o kadar manidar ve güzeldir ki... Ayette Ýman edenlerin Tek dostunun Allah olduðu apaçýk bir þekilde bildirilmiþ olup sadece ve sadece Allah'ý dost edinmeyenlerin dostunun ise "taðut" olduðu söylenmiþtir. Taðut ise Allah'ýn yolundan saptýran þeytan, þeytana dost olmuþ kiþiler demektir...O halde Þeyhe dost olmayan deðil Allah'a dost olmayanýn dostu þeytanmýþ! Ýnsanlar okumadýklarý ve anlayamadýklarý için o kadar kandýrýlmaya ve korkutulmaya müsait ki... Bakara Suresi 257. ayetini þu ayetle de baðdaþtýrmak istiyorum;

    Âli Ýmrân 103. ayette "Toptan Allah'ýn ipine (Ýslam'a, Kur'an'a) sarýlýn, ayrýlmayýn. Allah'ýn size olan nimetini anýn: Düþmandýnýz, kalplerinizin arasýný uzlaþtýrdý da onun nimeti sayesinde kardeþ oldunuz. Bir ateþ çukurunun kenarýnda idiniz, sizi oradan kurtardý. Allah, doðru yola eriþesiniz diye size böylece ayetlerini açýklar." der Yüce Allah. Bu ayetten de anlaþýlacaðý üzere bizleri doðru yola ileten "ip" diye tasvir edilen yol Ýslam ve Kur'an yoludur.

    Bakara 257. ayette ise bizleri Doðru Yola iletenin ancak Allah olduðuna dikkat çekilmiþ; Âli Ýmrân 103. ayette ise bunun nasýl olacaðý açýklanmýþtýr... Buna göre Biz iman edenlerin rehberi ve doðru yolu Kur'an üzerine olmalýdýr ki bizlerin "dostu" Allah olsun ve bizleri karanlýða düþmekten korusun...

    Âli Ýmrân 103. ayette ise çok güzel yerlere dikkat çekilmiþtir. Allah'ýn rahmetinin kaynaðýnýn biz iman edenler için Kur'an olduðu apaçýk bir þekilde "Allah, doðru yola eriþesiniz diye size böylece ayetlerini açýklar." bu son cümlede açýklanýr. Âli Ýmrân 103. ayetin son cümlesinde yüce Allah Kur'an ayetlerini biz doðru yola eriþelim diye apaçýk bir þekilde ayetlerini açýkladýðýný bildirmiþtir. Bu da yüceler yücesi Allah'ýn ne kadar merhametli olduðunu apaçýk gösterir. Bu manalardan elde edeceðimiz sonuç ise þu olmalýdýr;

    Bizler Allah'ýn ipine (Kur'ana, Ýslam'a) sýmsýký sarýldýðýmýz müddetçe Allah'ýn biz ile dost olacaðýný ve bizi ancak kendisinin doðru yola ileteceðini ve bu yolda bize merhamet ederek koruyacaðýný ve sadece dar zamanlarýmýzda deðil her zaman kendinden yardým isteyeceðimizi anlamalýyýz... Ayrýca "Þeyhi" ve bu gibi kiþileri deðil yalnýzca Allah'ý dost edineceðimizi ve ayrýca sadece Allah'a dost olmayan kiþilerin dostunun þeytan olacaðýný da unutmayalým...

    "Veli" yani dost geçen baþka ayetleri tekrar incelemeye geçelim.

    Âli Ýmrân 3. Ayette "Doðrusu onlarýn Ýbrahim'e en yakýn olaný, ona uyanlar, þu Peygamber ve iman edenlerdir. Allah da müminlerin dostudur." der yüce Allah. Bu ayette de Mümin Kullara dostun Ancak ve Ancak Allah olduðuna dikkat çekilmiþtir. Müminliðin göstergesi olarak da Peygamber (O dönemin Peygamberi Hz Ýbrahim) olan Hz Ýbrahim aracýlýðý ile Allah'ýn emir ve yasalarýna uymak olarak anlaþýlýyor ayette. Buna göre Allah'ýn emir ve yasaklarýna uyanlar mümindir ve müminlerin Dostu da yüceler Yücesi Allah'ýn ta kendisidir...

    Nisa Suresi 45. ayette "Allah sizin düþmanlarýnýzý çok iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter. Ve yardýmcý olarak da Allah yeter." der yüce Allah. Bu ayetten açýk ve net olarak gerçek bir dost ve yardýmcý olarak hiç kimse deðil sadece Allah'ýn yeter olmasý anlaþýlýyor. Bu ayete göre mümin bir kulun yalnýz ve yalnýz dostu Allah'týr. Ve mümin bir kula sadece yardým edecek olan da Allah'týr. Zira yüceler yücesinden kim daha güçlü ve merhametli olabilir ki ?

    Nisa Suresi 123. Ayette "Öteki alemdeki kurtuluþ; ne sizin vahye dayanmayan kuruntularýnýzla, ne de bize de kitap verildi diyen, önceki toplumlarýn kuruntularýyla gerçekleþecek deðildir. Kim bir kötülük yaparsa, onunla cezalanýr, kendisi için Allah'tan baþka dost da, yardýmcý da bulamaz." der Yüce Allah. Bu ayette öteki alemdeki kurtuluþun vahye yani Allah'ýn ayetine dayanmayan kuruntular ile olacaðý ne de önceki topluluklarýn kendisine kitap verildiðini söyleyen topluluklarýnýn kuruntusu ile olacaðýna vurgu yapýlmaktadýr. Yani burada ki asýl dikkatleri "vahye" dayanmayan kuruntulardan sözlerden bahsetmek istiyorum.

    Burda apaçýk bir þekilde Allah'ýn ayetlerine dayatýlmaya çalýþýlan ve doðru gösterilmeye çalýþýlan yalanlar olduðunu anlamaktayýz. Bunu günümüzde de görebilmekteyiz ne yazýkki. Kur'an'da olmayan ibareleri varmýþ gibi cahil halka dayatarak onlarý kandýranlarýn kuruntusu yani sözleri öteki alemdeki kurtuluþ olmayacaðý ve yüzden bu kötülüðü yapanlarýn da cezalandýrýlacaðý vurgulanmaýþtýr. Ve bu ceza görülürken de bir insan Allah'tan baþka bir dost ve kurtarýcý da bulamayacaktýr. Zira Fatiha Suresi bunun nedenini apaçýk açýklamýþtýr; ""Din gününün, hesap gününün tek hâkimidir." der yüce Allah... Buna göre "din gününün" yani "müminlerin hesaba çekileceði günün" tek sahibin yani tek söz ve hüküm sahibin Allah olduðunu bu ayetten anlarýz.

    Apaçýk bir çok ayette de görüyoruz ki "Din gününde" ve "günlük yaþamýmýzda" Allah'tan baþka ne bir dostumuz ne de yardým edenimiz vardýr... Bu manada bizler yalnýz ve yalnýzca Allah'tan yardým dilemeli; ibadetimizi, tövbemizi, dileklerimizi aracýsýz olarak Allah'a karþý yapmalýyýz... Lakin bu metinden de þu sonuç çýkarýlmasýn; bizler "Veli" kullarý inkar etmiyoruz. Lakin "veli" kullarýn görevi sadece Allah'ýn doðru yolunu göstermek ve teblið etmektir. Bu amacýn dýþýndakiler ise birer taðuttur...

    Zira Allah ile kul arasýna aracý olmak, onlarý þirk bataðýna sürüklemek, Allah'tan baþka kiþileri aracý katarak þefaat dilemek, himmet (yardým) dilemek, ölülerden medet ummak insanlarý açýkça þirk bataklýðýna sürükler. Zira her iþin sahibi yerin ve göðün tek sahibi, gaybý bilen insanýn içindekileri gaybý bilenin Allah olduðunu asla unutmamamýz gereklidir. Bunun dýþýnda kendilerine "Allah'ýn veli kulu" diyenler Kur'an'ý bence yeniden gözden geçirmelidirler

  10. #40

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Peygamberimiz Hz.Muhammed'in (s.a.v.) Þefkat ve Merhameti
    Pek fazla merhametli olan Peygamberimiz (s.a.v), ümmeti hakkýnda son derece þevkatli, merhametli idi. Ümmeti hakkýnda daima kolaylýk yönünü tercih buyururdu. Namazda iken bir çocuðun aðladýðýný iþitse ona merhameten namazýný hafifçe kýlar (kýsaltýr), çocuðun sesini durdurmak isterdi. Hele haktan kaçýnanlarýn hallerine pek acýr, hidayete ermeleri için dua ederdi.

    O büyük peygamberin, O mukaddes râsulün merhameti yalnýz insanlara deðil, hayvanlara, aðaçlara, ekinlere de idi. Mûte savaþýnda bulunacak olan Ýslam ordusuna hitaben þu mealde öðütler vermiþtir:

    “Allahu Teâlâ’nýn adýna sýðýnarak O’nun ve sizin düþmanlarýnýzla harp ediniz. Fakat gideceðiniz yerlerde dünyadan soyulmuþ rahipler göreceksiniz, onlara asla dokunmayýnýz. Kadýnlar ile çocuklara þevkatle muamele yapýnýz, hurma ve diðer meyve aðaçlarýný kesmeyiniz, evleri yýkmayýnýz.”

    Hicretin onuncu senesinde idi ki, muhterem oðlu Hz. Ýbrahim, henüz on altý aylýk bir masum olduðu halde vefat etmiþ, kýzý Fatýmatü’z-Zehra (r.anha)’dan baþka evladý kalmamýþtý. Bir gül goncasý gibi açýlmadan solan o masumun haline acýyarak aðlamýþ, mübarek gözlerinden þebnemler gibi yaþlar serpilmiþti. Orada bulunan Ýbn-i Avf (r.a) :”Ya Rasûlallah! Sen de mi aðlýyorsun?” deyince, þaný yüce Peygamber (s.a.v) Efendimiz:

    “Gözümüz aðlar, kalbimiz mahzun olur. Fakat bizden Allah’ýn rýzasýna aykýrý bir söz çýkmaz.” (Buhari) diyerek ruhundaki yüce hassasiyetini göstermiþtir.

    Kýsacasý O Peygamberi Ziþan’ýn mukaddes varlýðý, bütün kainat için Allah’ýn büyük bir rahmetidir. Bunun içindir ki hakkýnda:

    “Rasûlüm! Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya Sûresi, ayet 107) ayet-i kerimesi nazil olmuþtur.

    Kaynak: Büyük Ýslam Ýlmihali / Ömer Nasuhi Bilmen (r.a)

Sayfa 4/12 ÝlkÝlk 123456789101112 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •