Lösev
Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 5/12 ÝlkÝlk 123456789101112 SonSon
111 sonuçtan 41 ile 50 arasý

Konu: Dini Bilgiler Üzerine Konular (Baþka Konu Açmayýnýz)

  1. #41

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Doðduðumdan Beri Yolcuyum
    Ahmed bin Ebü'l-Havârî hazretleri baþýndan geçen ibret verici bir hâdiseyi þöyle nakletmiþtir:

    Bir gün çöle gitmiþtim. Araplar develerini koþturuyorlardý. Onlar bu iþle meþgûl olurken köylü bir Arap köþeye çekilmiþ Allahü teâlâyý zikrediyor ve kendi hâlinde oturuyordu. Dikkatimi çekti yanýna gittim. Selâm verdim selâmýmý aldý. Biraz konuþtuktan sonra bana; "Allahü teâlâyý zikretmek en lezzetli þey ve þifâ verici bir iþtir. Þaþýyorum insanlar nasýl boyun büküp, yalvarmazlar! Halbuki ölüm onlarýn peþinde, onlarý tâkib ediyor. Ýnsanlar ise tehlike ve musîbetler içinde. Buna raðmen boþ þeylerle meþguller." dedi.

    "Allah'ýn rahmeti üzerinize olsun insanlar hangi musîbetler ve hangi tehlikeler içinde?" diye sordum:

    "Günah musîbeti ve ölüm tehlikesi, ölümden öncesi ve sonrasý!" dedi. Sonra aðlamaya baþladý. Ben de onunla birlikte aðladým. sonra tekrar:

    "Neden yapayalnýz duruyorsun?" diye sordum:

    "Ben yalnýz deðilim, Rabbimle berâberim." dedi. Fakir ve muhtâç olduðunu zannederek; "Bir þey ister misin?" deyince; "Evet kalbimin derdini tedavî edecek bir tabib isterim." dedi.

    "Tabîbin kimdir?"

    "Rabbimdir."

    "Kalbinin derdi nedir?"

    "Günahlar..." dedi.

    "Peki bunlardan kim kurtuldu?" diye sordum.

    "Allahü teâlânýn râzý olduðu kimseler." dedi.

    Tekrar sordum:

    "Yolculuðun nereye?"

    "Kabiredir." dedi.

    "Yolcu musun?"

    "Annemden doðduðumdan beri yolcuyum. Âhirete gidiyorum." dedi.

    Sonra devâm ettim ve; "Azýðýn nerede?" dedim.

    "Azýðým son derece az." cevâbýný verdi.

    Bu sefer; "Yanýnda yiyeceðin nedir?"

    "Sübhânallah, Rabbimin vereceði rýzýk." dedi.

    "Peki yalnýz hâlinle korkmuyor musunuz?" dedim.

    "Nasýl korkarým. Sâhibimin, Rabbimin mülkündeyim."

    "Yol neresidir?" diye sormaya devâm ettim.

    Ellerini açýp; "Yâ Rabbî! Ýnsanlarýn çoðu seni unutmuþ baþka þeylerle meþgul! Sen her iþin karþýlýðýný vereceksin... Ey gariblerin yardýmcýsý, âcizlerin sýðýnaðý! Ey azý çoðaltan, sapmýþlarý hidâyete erdiren! Ey kendisine herkesin sýðýndýðý Rabbim! Senin ihsânýný ve rýzâný isterim... Senin rýzân olmadan dünyâ ve âhiret güzel olmaz."

    Hem böyle duâ ediyor, hem de yürüyordu. Ben de onu tâkib ediyordum. Bana:

    "Allah'ýn rahmeti üzerine olsun. Senin için benden daha hayýrlý olan bir kimseye git! Beni meþgûl etme..." dedi. Sonra benden uzaklaþýp gitti. Arkasýndan gözden kayboluncaya kadar baktým. Sonra aðlayarak geri döndüm.

  2. #42

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Þeytanla Savaþ
    Horasan’da bir genç vardý. Gönlü ilim aþkýyla mum gibi yanýyordu. Iraka gitmiþ, ilim peþinde bir hayli koþtuktan ve bir çok þey öðrendikten sonra memleketine dönmek üzere hazýrlanmýþtý. Adeta sevincinden köpürüp taþýyor, kendisini bir kelebek kadar nazlý görüyordu. Tam bu ana ariflerden biri ile karþýlaþtý. Gönlü yüce arif onu denemek için:

    -Evladým, dedi. Horasan’da þeytan var mý?

    Genç atýldý:

    -A efendi, onun olmadýðý yer mi var?

    -Orada þeytanla nasýl savaþýrlar?

    -Ona karþý gelmekle!

    -Ya tekrar gelirse?

    -Yine ona karýþý gelirler.

    -Tuhaf þey!

    -Neden tuhaf olsun?

    -Bütün ömrümüz þeytanla didiþerek mi geçecek?

    Genç adamýn aklý allak bullak oldu:

    -O halde ne yapmalý? dedi.

    Yüce arif söyle buyurdu:

    -Yolda azgýn bir çoban köpeðine rast gelirsen sana diþlerini gösteren köpeði kovmakla uðraþmak kar etmez. Köpekten kurtulmanýn en kestirme çaresi sahibini çaðýrmaktýr. Çünkü sahibi ona hemen söz dinletir ve seni korur.

    Þeytanla savaþmanýn yolu da budur, yani Allah’a yönelmektir.

  3. #43

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Mürþidin Hikmeti
    Hikâye olunduðuna göre, Van'ýn Gürpýnar kazasýndan bir zat, Nehrî kasabasýna gelerek Tâhâ'l-Hakkârî hazretlerine talebe olmak istedi. Nihayet ýsrarý ve muhabbeti sebebiyle kendisine mânevî ders tarif edildi ve bir tesbih de hediye olarak verildi. Büyük bir sevinçle memleketine döndü. Derslerine þevkle devam ediyor, gönlü huzur ve feyizle doluyordu.

    Bir gün hayvanlarýna kurt saldýrmýþ, büyük bir kýsmýný telef etmiþti.

    Þeytan:

    "-Bu hocaya baðlanmak sana yaramadý, uðursuz geldi." diye vesvese verdi.

    Gün geçtikçe bu vesvese giderek artýyordu. Nihayet bu tâlihsiz talebe aldýðý dersi býrakmaya karar verdi. Tâhâ'l-Hakkârî hazretleri'nin huzuruna vararak, verdiði dersi artýk býraktýðýný söyledi. Daha önce kendisine hediye ettiði tesbihi de geri iade etti.

    Aradan yýllar geçmiþti. Bir öðle vaktiydi. Tâhâ'l-Hakkârî hazretleri namaza kalkarken, birden mübarek ellerini heybetle uzatýp:

    "-Def ol, yâ mel'ûn!" dedi ve sonra namaza baþladýlar.

    Namazdan sonra halîfelerinden biri:

    "-Efendim, mübarek ellerinizi uzatmadaki hikmet ne idi?" diye sordu. O da:

    "-Bir zamanlar, bizi seven bir mürîdimiz vardý. Ölüm döþeðinde yatýyordu. Þeytan ona musallat olmuþ, îmânsýz gidecekti. Yanýndan þeytaný kovduk, imanla göçtü, elhamdülillâh." dedi.

    Halîfesi devam ederek:

    "-Efendim, çok affedersiniz! Bir gün sizinle beraber otururken biri gelmiþti. Verdiðiniz dersi artýk býraktýðýný söyleyerek, hediye ettiðiniz tesbihi de geri vermiþti. Acaba bu, o adam mýydý?" diye sordu. Tâhâ'l-Hakkârî hazretleri de cevap verdi:

    "-Evet, o adamdý. Bir zamanlar bize muhabbeti vardý. Bu muhabbeti sebebiyle ona vefâkâr davrandýk."

  4. #44

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Hüdayi Divaný'ndan 8

    Hüdayi Divaný'ndan 8


    Ey nefs yeter sehv ü zülel
    Ýnsâfa gel insâfa gel
    Terkeyleyüp tûl-i emel
    Ýnsâfa gel insâfa gel

    Bu âdet ü bid'at nedir?
    Bu þöhret ü ziynet nedir?
    Bu kuru keremiyyet nedir? (s.94)
    Ýnsâfa gel insâfa gel

    Bir gün eser bâd-ý ecel
    Ten bâðýna verir halel
    Ýhlâsile eyle amel
    Ýnsâfa gel insâfa gel

    Ýfsâdý ko ey nefs-i dûn
    "Kad dalle kavmun muktedûn"
    Tâlibleri etme zebûn
    Ýnsâfa gel insâfa gel

    Etme Hüdâyî'ye inâd
    Fermâna eyle inkýyâd
    Etmez misin Mevlâ'yý yâd
    Ýnsâfa gel insâfa gel

  5. #45

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Sýrrül Esrâr’dan
    Ýnsanýn Asli Vatana Dönüþü

    Ýnsan, iki yönden mütalaa edilir: “Cismani”,”Ruhani..”

    Cismani, yani dýþ görünüþteki maddi hali demektir. Bu bapta herkes eþittir. Ve umumi bir hüküm alýr.

    Ruhani durumu – bu kalýbýn ötesinde saklý duruma – ge*lince orada özel bir hal baþlar.

    Umumi hükümde mütalaa edilen insan; bazý derecelerle asli vatanýna dönebilir. O dereceleri almak için, dinimizin za*hirdeki emirlerini birer sebep olarak ele alýr ve ilerler… Ve sý*rasý ile, Mânevi yola; marifet âlemine geçer. Hele marifet çok yücedir. Peygamber S.A. efendimiz onu överken þöyle buyu*rur:

    -“Her þeyi Özünde toplayan bir hikmet var ki, o hak marifetidir.”

    Kulun bunlara erebilmesi için; görsünler, iþitsinler diye, iþ tutmamasý gerekir.

    Yapýlacak iþler için dereceleri üç bölüme ayýracaðýz. Ki bunlara cennet tâbir edilir:

    BÝR: Mülk âlemindeki cennet… buna MEVÂ denir.

    ÝKÝ: Melekût âlemindeki cennet., buna NAÝM cenneti tabir edilir.

    ÜÇ : Ceberut âlemindeki cennet., buna da FÝRDEVS cenneti denir.

    Bu anlatýlanlar, cismani, – bu maddi – varlýðýn tadacaðý nimetlerdir, ki bunlara ancak, üç çeþit ilmi benlikte toplamakla erilir: Þeriat, Tarikat, Marifet…

    Yeri gelmiþken yukarýya yarýsý beyan edilen Hadis-i Þeri*fin tümünü zikredelim.

    -“Bütün hayýrlarý, hikmeti derleyen þey. Hakka karþý ir*fan sahibi olmak ve onunla amil olup, sonra, batýlýn da ne olduðunu bilmek ve terktir.”

    Sýrasý gelmiþken Peygamber S.A. efendimizin yaptýðý bir duayý da anlatalým:

    -“Allah’ým, bize hakký göster ve ona uymayý nasip et; batýlý bildir ve ondan kaçmayý kolay eyle.”

    Keza, Peygamber S.A. efendimizin bu hususta bir Hadis-i Þerifini yine zikredelim:

    -“Herkim nefsini bilir, onun uygunsuz arzularýna mu*halif kalýrsa, gerçekten Rabbini bilmiþ ve ona uymuþ olur.”

    Buraya kadar anlatýlan þeyler, umuma þamil olan iþler*dir. Bir de üstün istidada sahip insanlarýn hali var ki, onlarý da aþaðýda anlatacaðýz… Bunlara, “HAS ÝNSAN” tabirini kulla*nýyoruz.

    Bu insanýn vusulü, Hakka tam yakýnlýktýr. Oluþu sebebi*ne gelince tek þeyle olur, o da hakikat ilmi; ki buna, lahûti olan yakýnlýk âleminde:TEVHÝD tabir edilir. Bu hal âdet ol*duðu üzere dünya hayatýnda olur. Bu hale ermek için, uykuda olmakla, ayýklýk arasýnda bir fark yoktur. Belki de esas uykuya dalýnca, kalb bir aralýk fýrsat bulur ve asýl vatana gider. Bu gi*diþ külli de olur, cüz’i de… Nasýl ki Allah-ü Taâlâ bir âyetle þöyle ferman eyler:

    -“Allah-ü Taâlâ, nefisleri ölüm zamaný gelince öldü*rür. Bazýlarýný da uykularýnda… Hakkýnda ölüm hükmü olaný tutar. Kalanlarý, muayyen bir zaman için geri sa*lar.” (Zümer-42)

    Buna iþaret olarak Peygamber S.A. efendimizin bir Ha*dis-i Þerifini zikredelim:

    -“Âlimin uykusu, cahilin ettiði ibadetten hayýrlýdýr.”

    Burada kastedilen âlim, tevhid nuru ile içini nur eden; sonra da, harfsiz, sessiz, sýr dili ile TEVHÎD ESMASINA de*vam eden zattýr. Asýl insan budur. Bunu anlatan birkaç tane hadis-i kudsi zikredelim.

    -“Ýnsan, sýrrýmdýr; ben de onun…”

    –“Batýn ilmi sýrlarýmdan bir sýrdýr; onu, kullarýmýn kalbine koyarým, benden gayrý o hali bilen olmaz.”

    -“Kulumun zannýna göreyim. Beni aradýðý an, onunlayým. Ýçinden anarsa, zatýmda anarým. Bir topluluk içinde anarsa, daha hayýrlý bir cemaat içinde anarým..”

    Bu anlatýlanlardan arzu edilen tek þeydir. O da: Ýnsan varlýðýnda cüz’i bir yer iþgal eden TEFEKKÜR ÝLMÝ… en önemlisi bu..

    Bu tefekküre dair Peygamber S. A. efendimizin buyurdu*ðu birkaç Hadis-i Þerifi anlatalým:

    -“Bir anlýk Tefekkür, bir yýllýk ibadetten hayýrlýdýr.”

    -“Bir anlýk Tefekkür, yetmiþ yýl ibadetten hayýrlýdýr.”

    -“Bir anlýk tefekkür, bin yýl ibadetten hayýrlýdýr.”

    Her iþte basarý, Hakkýn zatýnda saklýdýr.

    Tefekküre dair zikri geçen Hadis-i Þerifler, biraz tefsir ister. Çünkü ayný mevzu üç þekilde anlatýlýyor.

    Her kim, bazý hikmet taþýyan iþleri düþünür, onun bir par*çasýndan birçok parçalar olduðunu, onlardan dahi nice þeyler husule geldiðini düþünürse, ki buna tefekkür denir, yaptýðý bu tefekkür bir yýllýk ibadete bedel olur.

    Herkim, yaptýðý ibadeti düþünür ve onlarýn hikmetine karþý irfan duygusu taþýrsa, bu tefekkürü yetmiþ yýllýk ibadete bedel olur..

    Herkim, Ýlâhi marifeti düþünür; Allah-ü Taâlâya karþý tam irfan duygusuna sahip olmayý dilerse, bunun yaptýðý tefek*kür de bin yýllýkibadete bedel olur. Asýl irfan ilmi budur. Ýr*fan ilmi demekle TEVHÝD halini kasd ediyorum. Ârif kiþi ir*fan iþtiyakýný duyduðu-zata, mahbubuna bununla erer. Bu ha*lin neticesi ise, ruhani bir halle; tam yakýnlýk âlemine uçup git*mek olur..

    Âbidler, cennete yürür giderler. Ârifler ise, yakýnlýk âlemine uçar giderler.

    Aþýklarýn kalbine has gözleri var;

    Onlar görür, bakamaz baþka nazýrlar.

    Kanatlarý bir baþka, ne hacet damara;

    Uçarlar, Melekûta, Âlemlerin Rabbýna.

    Kaynak: Abdulkadir Geylâni Hazretleri (k.s.) (Sýrrül Esrar)

  6. #46

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    ULUL ELBAB nedir? ne demektir?
    Kur’an-ý Kerim’de 16 ayette geçen “ulü’l-elbâb” ifadesini “saf akýl sahipleri” olarak dilimize çeviriyoruz. (Bkz: Ragýp el-Ýsfahani, el-Müfredat, l-b-b mad., s: 733) Bununla, fýtratý bozulmamýþ, kendisi için gerçek ortaya çýktýðýnda bunu kavrayan, kabul eden, kiþisel zaaf ve beklentiler sebebiyle görmezlikten gelmeyen kiþiler kastedilmektedir.

    Bu tabir, saðlam duruþ sergileyen kiþiler için de kullanýlýr. Çünkü bu tür insanlar, herhangi bir konuda donanýmlý olsun veya olmasýn, doðrulara açýktýrlar ve gerçek ortaya çýktýðýnda herhangi bir tarafa çekmeden gerçeði kabul edip hareketlerini ona göre düzenlerler. Önyargý ve saplantýlarý olmadýðý için sürekli geliþim halindedirler.

  7. #47

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Önder ve Örnek Hocalar
    “Osmanlý Ýnsaný” adlý bir kitabým var; orada anlattým misalleriyle, insanýn hasý, hakikisidir Osmanlý diye… Ýþte o has ve hakiki insan, o toplumdaki has ve halis hocalarýn eseridir. Çünkü, Osmanlý’da hocanýn da hasý, hakikisi, halisi vardýr. Bu muhteþem hocalar, hoca olmayý sadece öðreten deðil, tam mânâsýyla eðiten, insan eden, kafadan önce kalbe giren mânâsýna alýrlar. Böyle olduklarý için de, hocaya duyulan derin saygý, onlarý toplumun en çok sevilen ve güvenilen kanaat önderleri haline getirir; sözlerinin üzerine söz olmaz. Onlar Ýmam-ý Azam olurlar; binlerce talebe yetiþtirirler, gül yetiþtirir gibi… Onlar da, o büyük Ýmam gibi, “Talebelerim benim gözümün nuru, kalbimin sürurudur” derler. Kabiliyet gördü mü kiþide, kaçýrmaz onu baðlayýverir ilme, girer gönlüne… Ýlim adamý olacak insandadýr gözleri… Bulurlar, alýrlar, yüreklerini imanla, irfanla yoðururlar, adam ederler, örnek ederler. Onlarýn en etkili ve en önemli eseri, öðrencileridir. Bir tohum gibi düþerler topraða ama, bin dirilirler, hiç ölmezler, nesillerce hizmetleri, himmetleri sürüp gider… Bir bakarsýnýz Mevlânâ olurlar; hocalarýn hocasý iken, devrin Sultaný “Manevi babamsýn, hocamsýn, baþýmýn tacýsýn” dediði demde, çýðlýk çýðlýða “Hamdým, yandým, piþtim!”derler. Hem tevazu dersi verirler, hem de irfandan öte irfan vardýr iz’anýyla örnek olur, “Tamým!” diyenin ham olduðunu öðretirler.

    “Nasreddin Hoca olurlar, sadece medresede ders vermezler; her yeri mektep, herkesi talebe bilerek, halka öðretmen, önder, neþe olurlar. Ortalýðýn yangýn yerine döndüðü helaket ve felaket asrýnda, yüzleri ve gönülleri güldürmek baþarýsýný gösterirler. Böylece öðretirken güldürür, güldürürken irþat ederler. Halký yükseltmek için, hep halkla olurlar, ellerinden ve gönüllerinden tutarlar. Ýçlerinden biri gibidirler. Böylece, bir ve beraber olarak yaygýn eðitimi baþlatýrlar. Onlar Þeyh Edebali olurlar, Akþemseddin olurlar, Ebu’s Suud olurlar, Yahya Efendi olurlar, Aziz Mahmud Hüdai olurlar… Baþtakilere, saltanat sahiplerine, amirlere, güçlülere yol ve yön gösterirler; sultanýn sultaný olurlar böylece. Pusula gibidirler. Her yamulma ve sapma onlarla düzlenir, stikamet bulur.

    “BEN BIRAKMIYORUM, ONLAR TERK EDÝYORLAR”

    Hüsrev Efendi gibidirler; analarýndan hoca olarak doðmuþlardýr, doymazlar öðretmeye… “Hocam, bu son dersimiz olsun. Sizi daha fazla yormayalým bu hasta halinizle” der, talebeleri. Doksan yaþýndaki Hoca, güç kalkar ayaða ve kýbleye yönelir ve þöyle niyaz eder Rabbi’ne:

    “Allah’ým, sen þahit ol! Ben býrakmýyorum, onlar terk ediyor.”

    Bunlar sonudur Osmanlý’nýn ama, ruh ilk günkü gibidir. Süleyman Efendi gibidirler; eðitime ara vermek için hiçbir engeli mazeret saymazlar. Medreseler kapatýlýnca, evini mektep yapar. Ev yasaklanýnca da, treni okula çevirir. Ýki kompartman, iki sýnýf olur. Ýstanbul’dan alýnan Adapazarý gidiþ dönüþ biletleri de Hoca’dandýr. Gidene ve dönene kadar okutur talebelerini. Ne þikâyet eden komþu, ne de polis takibi… Bir de güzel teneffüs Adapazarý’nda, yemekli, namazlý… Anasýndan hoca doðmuþ olaný, hiç bir engel durduramaz.

    TALEBEYE “ALLAH” DEDÝRTMEK ÝÇÝN

    Konyalý Hacý Veyiszade gibidirler; en olumsuz þartlarda, eziyetlerde, dýþlamalarda dahi hocalýðý sürdürürler. Onlarý hiçbir kabalýk, katýlýk ve hakaret, okuldan ve öðretmekten kaçýramaz. Çünkü, eðitim en önemli ibadetleridir. Derler ki, “Ben ders verdiðim okulda bir talebeye “Allah” dedirtmek için kýrk münafýðýn kahrýný çekmeye razýyým!”

    Yaþlýlýk, hastalýk, aþaðýlanma, takip, hapishane gibi mazeretler de durduramaz onlarý; Gönenli Mehmed Efendi gibi bir ömür hocalýk yaparlar, o zor zamanlarda binlerce talebe yetiþtirir. Her biri, çaða damgasýný öyle vurur, gönülleri öyle dalgalandýrýr ki, tesirleri gelecek asýrlara da taþar, taþýnýr. Bu tesir, önce yürekten yüreðidir. Yüreðe damgasýný basan hoca; saygý makamýnda anadan, babadan öne geçer. Onlarý geçebilmek için, anne, baba olmak yetmez, ilaveten bir de hoca olmak gerekir. Örnektir hoca… Önderdir… Yaþama biçimini verir talebesine, yüreðini güzelliklerle nakýþ nakýþ iþler. Ve öyle bir sevilir ki, o hocanýn evinin bulunduðu tarafa doðru ayak uzatýlmaz, Ýmam-ý Azam’ýn yaptýðý gibi… Hocaya vefatýndan sonra da, vefa gösterilir, geride býraktýklarý hep saygý makamýnda tutulur. Týpký Hacý Cemal Öðüt Hocamýzýn, “Hocamýn kýzýdýr” diyerek, yaþýtý hanýmefendiyi ayakta karþýlayarak, hürmet etmesi gibi.

    “SÝZ CANLI KUR’ÂN’SINIZ”

    Hocayý en çok meslektaþý takdir eder, sever, destekler. Mesela hafýz olan hocanýn ellerine yapýþýr ve “Siz canlý Kur’ân’sýnýz, býrakýnýz da öpeyim” der… Hafýz olan hoca da ona, “Efendim, siz de Kur’ân’ýn mânâsýný ne güzel açýklýyorsunuz; canlý bir mektepsiniz; asýl sizin eliniz öpülür ” diyerek, hafýz hocanýn ellerine eðilir. Hoca, ilmin izzetini her daim korur. Kim olursa olsun þahýslarýn hatýrý için, ilmin gerektirdiði vakarlý duruþu bozmaz. Cihan padiþahlarýna karþý bile, bu þerefli duruþu sergilemiþ nice ulu hoca vardýr amma, mesela, bir Akþemseddin bunlarýn en çok dikkat çekenidir.

    “AKÞEMSEDDÝN’ÝN HUZURUNDA TÝTRERÝM”

    Çað açýp çað kapatan Ýstanbul Fatih’i, “Herkes benim huzurumda titrerken, ben de Akþemseddin’in huzurunda titrerim” der. Koca Fatih, en büyük mutluluðunun Onun devrinde yaþamak olduðunu söyler. Ama o hoca, vereceðini verdikten sonra talebesinden kaçar; onu saltanatýyla baþ baþa býrakýr. Çünkü vereceði bitmiþtir; alacaðý da bulunmamaktadýr; artýk Manevi saltanat Sultan’a yakýn olmamayý gerektirir. O hocalar, bilgiyi gönül imbiðinden geçirip rafine hale getiren irfan ehli kiþilerdi. Vazifeleri bitince, çekiliverirlerdi. Týpký Akþemseddin gibi… Fatih Sultan Mehmed’e, kendi eseri olan Fatih medreselerinde bir odacýk vermeyen, imtihansýz asistanlýk sunmayan da, o muhteþem hocalardý.

    “KARARINIZ YANLIÞTIR PADÝÞAHIM”

    Bir Ebu’s Suud Efendiyi hatýrlamak bile, yeter de artar bu ulu hocalarý tanýmak için… Zira,Yavuz Sultan Selim gibi celalli bir sultana , “Kararýnýz yanlýþtýr!” diyen ve ona geri adým attýran hocadýr o. Þeyhülislam Ýbn-i Kemal’in atýnýn ayaðýndan sýçrayan çamuru kaftanýnýn süsü bilen ve “Bu kaftaný sandukamýn üzerine serin” diye vasiyet ederek, hoca hürmetini zirveleþtiren de ayný Sultan deðil miydi?

    Bir de Sultan Ahmed’in Aziz Mahmud Hüdai’si vardýr. Hocasý, manevi babasý, mürþidi… Eline abdest suyu dökmeyi þeref bildiði hocasý… O hocalar, sultanýn sultaný olmayý baþarmýþ muhteþem örneklerdi. Allah rýzasýndan asla sapmazlar ve O’ndan baþkasýndan da hiçbir þekilde korkmazlar, doðruyu en doðru biçimde öðretirlerdi. Çünkü onlar, sadece bilginin deðil, gönül güzelliði olan irfanýn da efendisi olmuþlardý…

  8. #48

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Kimdir Hak Dostu?
    Hakk’a dost olanda düþmanlýk kalmaz. Çünkü o,dostluðu öðretene dost olmuþ ve düþmanlýðý unutmuþtur. Düþmanlýk duygusu, onda acýmak suretine dönüþmüþtür. Bu sebeple, yere göðe, kurda kuþa, taþa topraða ve hele de insana dosttur, Allah dostu... Bu aþkla, insaný Yaratan’a dost etmek, bir baþka deyiþle hazret-i insan yapmak yolunda koþturur durur. Ümitsizlik yakýn yerine yaklaþamaz. Her cana kul diye bakar; kulda Yaratan’ý görür. Kýrmaz, kýrýlmaz; kýyamaz, hep çýkmadýk candan umutlanýr. Hep duadýr dilindeki, bedduayý bilmez, beceremez.

    SARHOÞA EDÝLEN EN GÜZEL DUA

    Ayyaþý, sarhoþu görür mesela, “Allah istikrah ettirsin de kurtarsýn evladým” der. Varlýk yok gibidir ona, þeffaftýr ya da; bakar çiçeðe söz gelimi, “Ne güzel yaratýlmýþ” der, sahib’ini görür, anar. Her eser O’ndandýr, O’nundur, O’na götürmek, O’nu göstermek içindir. Bu yüzden Allah dostu, daima þevk-i mutlak üzeredir. “Ha demeden hayran olur” Yunuslayýn… Kendisi de yok gibidir aslýnda, þeffaftýr… Mutlak ve hakiki varlýk ancak O’dur, bir ve tek olandýr… Hayýrlarýn hepsi O’ndan lütuftur, ihsandýr, ikramdýr, hediyedir Þerler ise, nefsin hilesi, desisesi… Aldanýþlar, aldatýþlar, olumsuzluklar, batýranlar, karatanlar… Bütünü nefisten ve iþbirlikçisi olan lanetli Þeytan’dan…

    DOST, HAKK’I HATIRLATIR

    Maneviyatta yol aldýkça, Hakk’a yaklaþtýkça arýnýr, kurtulur nefsin tuzaklarýndan, melekleþir… Bu duygunun adamýna, bu yolun yolcusuna bakýnca, sadece dost görünür, dost hatýrlanýr, dost’a yaklaþýlýr. Çünkü o, “Görüldüðünde Hakk’ý hatýrlatandýr.” Hak Dostu’nun yolu, Hakk’a en çok dost olan’ýn yoludur. Baþka türlüsünü yolsuzluk bilir. “Yol oldur ki Hakk’a vara” der. nu izleyen, hep hakk’ý bulur. Onlarýn þiarý vermektir. Kendilerinde olaný da, olmayaný da verirler. Hakk’tan, ancak vermek için isterler. Son sözleri Besmele olur; ilk adýmlarýný atarken asýl âleme, “Bismillahirrahmanirrahim” derler. Susarken konuþurlar, maneviyata susamýþ olanlara ab-ý hayat sunarlar.

    ÝNSANIN KURTULUÞUNU ÝSTERLER

    Kýyamazlar kaçýrmaya, uzaklaþtýrmaya; mümkün olduðunca sýrtlarlar, sürüklemek isterler cennete… Ýnsanýn kurtuluþu adýna fedadýrlar; “Bu milletin imanýný selamette görürsem, cehennemin alevleri içerisinde yanmaya razýyým!” diye feryat ederler. “Dövene elsiz, sövene dilsiz” olurlar; seviyelerini her þartta, herkese karþý korurlar. Derviþ gönüllü olmaktan asla taviz vermezler.

    ÖVGÜ AÐIRLIK OLUR ONLARA

    “Ben” demezler, nefislerini “ KUR’ÂN’ýn kevserinden süzülen tatlý büyük bir havuza atýp eritmiþlerdir”; benliðe, bencilliðe dair bir þey býrakmamýþlardýr. Bir hizmet olsun da, “Bizim yerimiz, caminin papuçluðu olsun, yeter” derler; makam, mansýp, þan þöhret istemezler. Fazla hürmetten sýkýlýrlar, övgü aðýrlýk olur onlara… Sevindirerek sevinirler. Örnektirler. “Yap!” demezler; yaparak gösterirler. Pamuk ipliðiyle baðlý olanlarý bile koparmazlar; gerektiðinde peþinden koþup, mesafeyi muhafaza ederler.

    NAZ ÇEKERLER NAZLANMAZLAR

    “Gel, gel, gel kapýmýz ümitsizlik kapýsý deðildir” derler; ama gelmeyene de giderler. Naz çekerler; nazlanmazlar. Kýrmazlar ve kýrýlmazlar. Her þeyi Allah’tan bilirler. “Yapan, yaptýran Allah’týr” derler. Her þey O’ndandýr; o halde baþa gelen her þey baþ göz üstünedir. Üstlerin e kýzgýn kül döküldüðünde, bu dikkatsizliði yapana kýzmazlar da, “Hakkým ateþti, þükürler olsun ki, külle kurtuldum” der, bunu da lütuf bilip, sevinirler.

    KÖPEK MÝ DEÐERLÝ, SEN MÝ?

    Ýmam eðer Azam ise, en aðýr hakaretlere bile kýzamaz, kýrýlamaz; daima hoþ karþýlar, hikmet arar, ayný seviyeye asla düþmeden, akýl ve mantýk çerçevesinde cevap verir. Mesela, kendisine , “Þu köpek mi daha deðerli, yoksa sen mi?” diyen gayr-i müslimi dahi adam yerine koyar; bu saçma sorusunu da ciddiye alarak, þöyle cevaplar: “-Eðer ben nefsimin esiri isem, o köpek benden çok yüksek ve deðerlidir. Fakat ben, eðer Allah’ýn sadýk ve samimi bir kulu isem, gelmiþ ve gelecek bütün köpek neslinin toplamýndan bile kat kat daha yüksek ve deðerliyim.” Adam yerine konulan saçma sorunun sahibi, Allah dostunun ellerine yapýþýr, özür diler; insafa ve Ýslâm’a gelir…

    KERAMET ÝSTEYENE

    Allah dostu, Þah-ý Nakþibend gibi, dürüstlüðü keramete tercih eder. Doðru Ýslâmiyeti, dosdoðru yaþamak, her kerametten daha önemli bir keramettir ona göre… Bu görüþe bir de derin tevazu katar, “Hiç kerametinizi görmedik” diyenlere, “Bunca günaha raðmen, hâlâ ayaktayýz, yetmez mi?” diye sorar. Onlar görünmeyi deðil, gizlenmeyi tercih ederler. Görünen hallerini de hiç kendilerinden bilmezler; sadece Ýlahi bir ikram ve ihsan olarak izah ederler. Allah dostu, kendisini Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye ile sýnýrlar. Ötesi boþtur. Kur’ansýz ve Sünnetsiz olamazlar. Varlýklarýný, dirliklerini, diriliklerini, Allah ve ahiret imanýndan alýrlar. Kendilerinde varlýk vehmetmezler; her þeyi Allah’tan bilir; “Yapan, yaptýran Allah’týr” derler.

    O ERLER KÝ

    O erler ki, gönül fezasýndalar, Toprakta sürünme ezasýndalar. Yýldýzlarý tesbih tesbih çeker de, Namazda arka saf hizasýndalar. Ýçine nefs sýzan ibadetlerin, Birbiri ardýnca kazasýndalar. Günü her dem dolup her dem baþlayan, Ezel senedinin imzasýndalar. Bir ân yabancýya kaysa gözleri, Bir ömür gözyaþý cezasýndalar. Her rengi silici aþk ötesi renk; O rengin kavuran beyzasýndalar. Ne cennet tasasý ve ne cehennem; Sadece Allah’ýn rýzasýndalar.( Necip Fazýl Kýsakürek)

  9. #49

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Bir insaný tanýma yollarý nelerdir?
    Bir adam Hz. Ömer (r.a.)'in yanýnda bir hususta þâhitlikte bulunmuþtu. Ömer ibnü'l-Hattâb hazretleri ona,

    - Ben seni tanýmýyorum, seni tanýyan birini getir, dedi.

    Orada bulunanlardan birisi,

    - Ben onu tanýyorum, deyince Hz. ömer,

    - Nasýl bilirsin? diye sordu. O da,

    - Emin ve âdil bir adam olarak tanýyorum, cevabýný verdi.

    Hz. Ömer (r.a.) tekrar sordu:

    - Gecesini gündüzünü bildiðin, yakýn bir komþun mudur?

    - Hayýr, diye cevap verdi adam.

    Hz. Ömer (r.a.) sormaya devam etti:

    - Ýnsanýn takvâsýný ortaya koyan, muâmelesidir. Bu adam, alýþ'veriþ yaptýðýn bir kimse midir?

    Adam tekrar,

    - Hayýr, dedi.

    Hz. Ömer (r.a.) bu defa;

    - Bununla, insanýn ahlâkýnýn güzel veya çirkin olduðunu anlamaya imkân veren bir yolculuk yaptýn mý? diye sordu.

    Adam bu soruya da,

    - Hayýr, cevabýný verince, Hz. Ömer (r.a.),

    ' Sen onu tanýmýyorsun, dedi ve sonra da adama dönerek,

    - Git, seni tanýyan birini getir, buyurdu.'

    Demek ki bir insaný iyi tanýyabilmek, doðruluk ve dürüstlüðünden emin olabilmek için; onunla, ya yakýn komþuluk yapacaksýn veya alýþ-veriþte bulunacaksýn yahut da beraber yolculuk edeceksin... Aksi takdirde, yani bu ölçülerden hiçbirisi ile tartmadýðýn bir kiþi hakkýnda, müsbet veya menfî yönde þahâdette bulunmayacaksýn. Zira bu demektir ki, sen onu tanýmýyorsun.

  10. #50

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Her þeyi bilmek iyi mi?
    Adamýn biri Musa Aleyhisselâm'a:

    — Ya Musa, ben bütün hayvanlarýn dilinden anlamak istiyorum. Tur'u Sina'ya gittiðin zaman Allah'tan iste de benim duamý kabul etsin, diyordu.

    Musa Peygamber:

    — Her þeyi bilmek iyi olmaz. Senin hayvanlarýn dilinden anlamaman daha iyidir. Bu sevdadan vazgeç, dediyse de, adam illâ öðrenmek istiyordu.

    Bir gün Musa Aleyhisselâm Tur'a çýktýðý zaman Cenab-ý Allah Musa Aleyhisselâm'a:

    — «Ya Musa! O kulumun duasýný kabul ettim, bundan sonra bütün hayvanlarýn dilinden anlayacak. Yalnýz her þeye ehemmiyet vermesin, sonra onun için iyi olmaz.» buyurmuþtu.

    Musa Aleyhisselâm, Tur'u Sina'dan geldikten sonra durumu bildirip her þeyle fazla ilgilenmemesini söyledi. Kendisine selâhiyet verilen adam, akþam ahýra hayvanlarýný yemlemeye girmiþti. Orada eþekle öküzün konuþmalarýna þâhid oldu.

    Onlar aralarýnda þöyle konuþuyorlardý:

    Öküz:

    — Yahu eþek kardeþ, senin iþin ne iyi, bana yazýn rahat yok, kýþýn rahat yok. Sabah olacak çifte koþacaklar, ama sense akþama kadar rahat gezeceksin, diyordu.

    Eþeðin öküze nasihati þöyle oldu:

    — Bunlar hep senin ahmaklýðýndan... Sen sabah olunca hasta numarasý yaparsýn, akþamdan sahibimizin döktüðü yemi bile yemezsin. O da sabahleyin seni bu haliyle görünce çifte koþmaktan vazgeçer ve birkaç gün olsun istirahat etmiþ olursun, dedi.

    Bu sözler öküzün hoþuna gitmiþti. Hakikaten yem yemedi ve öyle aç karnýna sabaha kadar yattý. Eþek ise öküzün yemlerini bile kendisi yemiþti. Tabii bunlarýn bu konuþmalarýný sahibi duymuþ ve gülerek ahýrdan çýkmýþtý.

    Sabah oldu, adam ahýra girdi ki, öküz aç. Kalkmasý için birkaç tekme vurdu ise de öküz hastalanmýþtý.

    Adam:
    — Bu sefer de onun yerine eþeði koþalým, diyerek aldý tarlaya götürdü

    Akþama kadar eþekle çift sürdü. Eþeðin emdiði süt burnundan gelmiþti. Akþam eve geldiði zaman öküz rahat rahat geviþ getiriyor kendi kendine hakikaten bu iyi bir numara oldu diyordu. Eþek bu iþin çekilemeyecek gibi olduðunu görünce öküze baþka yoldan akýl verip kurtulmak istedi:

    -Öküz kardeþ, sen böyle yatarsan sahibimiz seni satacak. Bu gün tarlada beni gören köylüler sordular. O da, zaten tembel bir öküzdü, þimdi de hasta oldu. Yarýn kasaba vereceðim, dedi. Eðer yarýn' da böyle yaparsan kendini býçaðýn altýnda bil, diyerek sabahleyen çifte gitmekten kurtuldu.

    Adam bunlarýn bu konuþmalarýný dinledikçe kendi kendine gülüyor ve:

    - Gördün mü ne kadar iyi bir þeymiþ hayvanlarýn dilinden anlamak, diyordu.

    Ertesi sabah horozla köpeðin konuþmalarýna þahit oldu.

    Horoz:

    -Yarýn efendinin, öküzü ölecek. Sana müjdem var. Ýyi bir ziyafet olacak senin için, diyordu.

    Adam bunu duyar duymaz hemen pazara götürüp öküzünü sattý ve zarardan kurtuldu.

    Ýkinci gün oldu, köpek horoza:

    - Niye yalan söyledin? Hani ziyafet? Adam öküzü sattý kurtuldu, dediðinde, bu sefer horoz:

    -Hiç merak etme! Öküzü sattý ama, yarýn kölesi ölecek ve onun hayrýna mutlaka bir yemek yedirirler. Sen de artýklarýndan istifade etsen yeter, dedi.

    Adam bunu da duymuþtu. Hemen pazara çýkarýp kölesini de sattý.

    Köpek gene ziyafete eriþememiþti. Horoza:

    -Beni ne kandýrýp duruyorsun? diye çýkýþtý.

    Horoz:

    -Ben yalan söylemem... Ziyafet var dediysem vardýr. Efendimiz öküz ve köleyi satarak zarardan kurtuldu ama, yarýn kendisi ölecek, iþte o zaman ziyafetin büyüðü olacak, dedi.

    Adam horozdan bunlarý duyunca etekleri tutuþtu. Ne yapacaðýný þaþýrdý ve doðru Hazreti Musa'nýn huzuruna çýkýp durumu anlattý:

    -Hakikaten ben yarýn ölecek miyim? Bunun bir çaresi yok mu? diye yalvarmaya baþladý.

    Musa Aleyhisselâm:

    -Ben sana demedim mi? Her þeye ehemmiyet vermeyeceksin diye... Eðer sen öküzü satmasaydýn, o ölecek ve belâ atlatýlmýþ olacaktý. Ama sen onlarý satmakla baþkalarýnýn zarar etmesini istedin. Kendi menfaatini düþünüp baþkalarýný kendisi gibi hesap etmeyenin hali budur, dedi.

Sayfa 5/12 ÝlkÝlk 123456789101112 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •