Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 3/5 ÝlkÝlk 12345 SonSon
42 sonuçtan 21 ile 30 arasý

Konu: ÝSLÂM'DA KADININ DEÐERÝ VE HAKLARI

  1. #21

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Kadýn ve Cihâd:

    Ýslâm hukûkuna göre kadýn, askerlik yapmak ve harbe iþtirâk etmekle mükellef deðildir. Erkekler için;

    "Cennet, kýlýçlarýn gölgeleri altýndadýr.." (154) buyurulurken, kadýnlar için de;

    "Cennet, annelerin ayaklarý altýndadýr." (155) buyurulmaktadýr.

    Aslýnda kadýn; dîni, milleti ve memleketi için en samîmî çalýþan bir insandýr. Bütün bir milletin "insan gücü" nü hazýrlayan, yetiþtiren ve vatana baðýþlayan, hep fedâkâr kadýnlardýr. Kadýnlar, gerçekleþmeden önce harplerin ve gazâlarýn çilesini çeken, gerçekleþtikten sonra da ýzdýrâbýný sînesinde duyan çilekeþ insanlardýr.

    Kadýnýn, illâ cephede bi’l-fiil savaþmasý mecbûrî deðildir. Fakat bu, kadýnýn hiç bir sûrette bu tür hizmetlere katýlamayacaðý anlamýna gelmez. Ýslâm hukûkçularýna göre, düþman, tâ memleketin içine doðru hücûm eder ve iþ, bir ölüm-kalým savaþýna dönerse, kadýnlar da harbe iþtirâk ederler. (156) Nitekim Ýslâm Târihinde bunun örnekleri çoktur.

    Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in devrinden günümüze kadar Ýslâm kadýný, hem ordular için dünyânýn en cesûr mücâhidlerini ve en mert yiðitlerini yetiþtirmiþ, hem de zaman zaman bizzat harbe iþtirâk ederek büyük kahramanlýk örnekleri vermiþtir.

    Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz zamanýnda, kadýnlýk, Ýslâm uðrunda ilk þehîdini vermiþtir. Kadýn, Ýslâm’ýn en ýzdýraplý Mekke devrinde dîni uðrunda erkekle birlikte her türlü iþkenceye katlanmýþ, gerektiðinde yurdunu terkedip hicret etmiþ, müslümanlara tatbik edilen muhâsara ve açlýk yüzünden gözü önünde cân veren evlâdýnýn dayanýlmaz acýsýný çekmiþtir.

    Kadýn, Ýslâm ordusunun yaptýðý seferlerin bir çoðuna katýlmýþ ve ordunun yaralý gâzîlerini nakil ve tedâvî etmek, þehîdleri taþýmak, mezâr kazmak, yemek piþirmek, su taþýmak, levâzým muhâfýzlýðý yapmak gibi birçok hizmetler îfâ etmiþtir. Ayrýca, bizzat kýlýç ve ok kullanmýþ, düþmanlarý öldürmüþ, kendisi de gâzî veya þehîd olmuþtur.

    Çaðýmýzda ise, savaþ metodlarý deðiþmiþ olup artýk eðitim ve kültür savaþlarý yapýlmaktadýr. Ana hedef, müslüman hanýmýnýn örtüsü, hayâsý, iffeti ve çocuðudur. Günümüzün müslüman kadýnýnýn en büyük cihâdý ise, nâmûsunu korumak, çocuðunu küfür ve ahlâksýzlýk bataðýndan kurtarýp, îmânlý bir nesil olarak yetiþtirmek, kocasýna itâat etmek ve Ýslâm’a uygun örtünerek Allâh’a kulluk etmektir. Bütün bunlarý baþaran kadýn, gerçek bir mücâhidedir. Bu cihâdýn bayraðý, onun þerefli örtüsü, silâhý da, yetiþtirdiði îmânlý gençliktir.

  2. #22

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Ýslâmî Tebliðde Kadýn:

    Kadýn sahâbîler, Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in Ýslâm dâvetinde, üzerlerine düþen vazîfelerini en iyi bir þekilde yaparak Ýslâmî harekette ve tebliðde önemli bir yer iþgâl etmiþler ve geleceðin müslüman hanýmlarýna güzel örnek olmuþlardýr.

    Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in zamanýndaki ilk Ýslâm cemâatinin dörtte birini kadýnlar oluþturmaktaydý. Ýslâm’a giren erkeklerin çoðunun, hanýmlarý da onlarla birlikte Ýslâm’ý kabul etmiþler, bu örnek tavýrlarýyla kocalarýna dâimâ yardýmcý ve destek olmuþlardýr.

    Ýslâm’ýn bu yüce mücâhideleri Allâh ve Rasûlü’nden gelen her emir ve yasaðý âdetâ kanlarýna iþlercesine bu konuda eþsiz bir tablo sergilemiþlerdir.

    Ýlk Ýslâm’a giren kiþi, bir kadýn olan Hz. Hatîce (r.anhâ) idi. Ve ilk þehîd edilen de Hz. Sümeyye (r.anhâ) adýnda bir mücâhide idi. Ve daha niceleri!..

    Onlar, Allâh ve Rasûlü’nün kendilerinden ne istediðinin þuûrundaydýlar. Ýslâm’ýn yücelmesi için gereken her þeyi yapmaktan çekinmediler. Onlar, bu dâvâ için neler yapmamýþlardý ki!.

    Ýslâmiyyet’in baþlangýcýnda Ýslâm’a koþup müslüman olan ilk kadýn sahâbîlerden olmak þerefini kazanan Hz. Zýnnîre (r.anhâ), inancýndan dolayý kendisine yapýlan iþkencelerin neticesinde gözlerini fedâ etmemiþ miydi?!:

    Hattâb’ýn kýzý Fâtýmâ (r.anhâ), kanlar içinde yere serilme pahâsýna da olsa, henüz müslüman olmayan aðabeyi Ömer’e karþý Ýslâm’ý haykýrmamýþ mýydý?!.

    Uhud harbinde Nesîbe Hatun (r.anhâ), Rasûlullâh (s.a.v.)’i câný pahâsýna korumamýþ mýydý?!.

    Hz. Hatice (r.anhâ) Vâlidemiz, bütün malýný Allâh için verirken; Hz. Sümeyye (r.anhâ), en kýymetli varlýðý olan cânýný, kocasýný ve çocuðunu Ýslâm için fedâ ederken; diðer sahâbî hanýmlarýnýn da, kimileri kocasýný, kimileri de çocuklarýný Allâh yolunda kaybederlerken; bugünün müslüman hanýmlarý, acabâ Ýslâm yolunda Allâh ve Rasûlü için nelerini verebiliyorlar?!. Canlarýndan, evlâdlarýndan ve mallarýndan yana ne gibi fedâkârlýkta bulunabiliyorlar?!.

    Artýk müslüman hanýmý, uyanmalý ve kendi öz benliðine dönmeli. Ýslamý; ilmi, irfaný, güzel ahlâký ve örtüsü ile, hâli ve kâli ile, kalbi ve kalýbý ile en güzel bir þekilde yaþamalý ve örnek bir hanýmefendi olmalý...

    Ýþte, müslüman kadýnýnýn gerçek tebliði budur.

  3. #23

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Tesettür, Kadýnýn Ýffetini Korur:
    Tesettür, þer’an örtülmesi gereken yerleri örtmek demektir.

    Bir kimsenin örtmesi gereken ve baþkasýnýn bakmasý haram olan yerlerine avret yeri denir.

    Örtünmenin gâyesi, baþkasýnýn bakýþlarýndan korunmak ve ýrzý, meþrû olmayan isteklerden sakýnmaktýr. Ýnsandaki edeb ve hayâ duygusu, örtünmeyi gerektirir. Örtünmede asýl gâye, Cenâb-ý Hakk’ýn rýzâsýný kazanmak olmalýdýr.

    Kadýnýn örtülü olmasý, hürriyetini kýsmak için deðil, bilakis þeref ve iffetini korumak içindir. Nitekim Kur’ân-ý Kerîm’de:

    "Ey Peygamber! Zevcelerine, kýzlarýna ve mü’minlerin kadýnlarýna, dýþ elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu, onlarýn tanýnýp eziyet edilmemelerine daha uygundur. Allâh çok yarlýgayýcýdýr, çok esirgeyicidir." (157) buyurulur.

    Ýslâm Dîni, örtünmeyi emretmekle kadýný muhâfaza etmek, onun kýymetini arttýrmak ve hürmete lâyýk bir insan olduðunu ortaya koymak istemiþtir. Dýþ etkilerden korumayý istediðimiz her þeyi örtü ile muhâfazaya çalýþtýðýmýz da bir gerçektir. Örtünme ile ilgili olarak Nûr sûresinin 31. âyet-i celîlesinde:

    "Mü’min kadýnlara söyle: Gözlerini haramdan sakýnsýnlar,ýrzlarýný korusunlar, ziynetlerini açmasýnlar! Bunlardan görünen kýsmý (yüzler ve eller) müstesnâ, baþörtülerini, yakalarýnýn üstüne koysunlar..." buyurulur.

    Hz. Âiþe (r.anhâ), ilk baþörtüsü uygulamasýný þöyle anlatýr:

    "Allâh ilk muhâcir kadýnlara rahmet etsin! Onlar âyeti inince, etekliklerini kesip bunlardan böþ örtüsü yaptýlar."

    Yine Safiyye bint-i Þeybe þöyle anlatýr:

    "Biz Âiþe ile birlikte idik. Kureyþ kadýnlarýndan ve onlarýn üstünlüklerinden söz ediyorduk. Hz. Âiþe (r.anhâ) dedi ki:

    "Þüphesiz Kureyþ kadýnlarýnýn birtakým üstünlükleri vardýr. Ancak ben, Allâh’a yemîn olsun ki, Allâh’ýn Kitâbý’ný daha çok tasdîk eden ve bu Kitâb’a daha kuvvetle inanan ensâr kadýnlarýndan daha fazîletlisini görmedim. Nitekim en-Nûr Sûresi’ndeki âyeti inince, onlarýn erkekleri bu âyetleri okuyarak eve döndüler. Eþlerine, kýzlarýna, kýzkardeþ ve hýsýmlarýna bunlarý okudular. Bu kadýnlardan her biri, eteklik kumaþlarýndan, Allâh’ýn Kitâbý’ný tasdîk ve O’na îmân ederek baþörtüsü hazýrladýlar. Ertesi sabah, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in arkasýnda baþörtüleriyle sabah namazýna durdular. Sanki onlarýn baþlarý üstünde kargalar vardý." (158)

    Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

    "Allâh bülûða ermiþ kadýnýn namâzýný, baþörtüsüz kabul etmez." (159) buyuruyorlar. Baþka bir hadîs-i þerîflerinde: "Kadýn avrettir (örtünmesi gereklidir. Sokaða) çýkýnca, þeytan onu daha câzip gösterir." (160) buyurur.

    Bunun için kadýnýn evden dýþarýya çýkýþýnda güzel koku sürünmesi hadîs-i þerîfde yasaklanmýþtýr:

    "Bir kadýn koku sürünerek dýþarý çýkar ve koku ulaþsýn diye bir topluluðun yanýna giderse, zinâya bir adým atmýþ olur." (161)

    Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in baldýzý ve Hz. Ebûbekir’in (r.a.) kýzý Esmâ, bir gün ince bir elbise ile Rasûlullâh (s.a.v.) ’in huzuruna girmiþ, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de ondan yüzünü çevirerek:

    "Esmâ! Kadýn bülûða erdikten sonra, -mübârek ellerine ve yüzüne iþâret ederek- þundan ve þundan baþka yerinin görünmesi câiz deðildir." (162) buyurmuþlardýr.

    Erkeklerin de dýþarýda gözlerini muhâfaza etmeleri ve yolda yürürken ayaklarýna bakarak yürümeleri tavsiye edilmekte ve tasavvufda bu duruma "nazar ber-kadem" denilmektedir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Ali (r.a.)’a þöyle buyurmuþlardýr:

    "Ey Ali!

    Bakýþ, bakýþý izlemesin! Ýlk bakýþ, sana âid (mübah), sonraki ise sana âid deðildir." (163)

    Buradaki ilk bakýþdan maksad, elde olmadan meydana gelen göze çarpmalardýr.

    Bir baþka hadîs-i þerîfde de þöyle buyurulur:

    "Bir müslüman erkeðin gözü, (mahremi veya nikâhlýsý olmayan) bir kadýnýn güzelliklerine takýlýr da, sonra (Allâh’dan korkarak) gözünü ondan sakýnýrsa, Allâh Teâlâ ona ibâdet ecri verir. Ve o kimse, kalbinde ibâdetin tadýný bulur." (164)

    Ayrýca, mahrem olmayan kadýn ile erkeðin birbirine dokunmasý, musâfaha etmesi ve tokalaþmasý helâl deðildir. Hadîs-i þerîfde buyurulduðu gibi bu da, elin veya dokunan uzvun bir zinâsýdýr:

    "Gözlerin zinâsý bakmaktýr. Kulaklarýn zinâsý dinlemektir. Dilin zinâsý konuþmaktýr. Elin zinâsý yapýþmak, tutmaktýr. Ayaðýn zinâsý da yürümektir. Nefis ise, (bu kötü iþleri) sever, temennî ve arzu eder...." (165). Hz. Âiþe (r.anhâ) yemin ederek anlatýyor ki:

    "Rasûlullâh’ýn eli aslâ yabancý bir kadýnýn eline deðmemiþtir.." (166)

    Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz þöyle buyuruyor:

    "Birinizin baþýnýn, demirden bir þiþle dürtülmesi, onun için, nâmahrem bir kadýna dokunmasýndan daha hayýrlýdýr." (167)

    Örtünmekten maksad, avret yerlerini, hem görünmeyecek ve hem de vücûd hatlarý belli olmayacak þekilde kapatmaktýr. Binâenaleyh, teni gösteren þeffaf elbise, örtü sayýlmaz. Böylesi, uzvu daha câzip gösterir. Nitekim Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, bu konuda þöyle buyurur:

    "Cehennem halkýndan iki sýnýf var ki, ben onlarý görmedim.. (Fakat onlar birgün türeyecektir): Ellerinde sýðýr kuyruklarý gibi kamçýlar bulunup onlarla halký döven insanlar, bir de giyinmiþ, fakat çýplak olan (yâni vücûdun çirkin yerlerini örtüp câzip kýsýmlarýný açan veya tenin rengini gösteren ince elbise giyenler), vücûdlarýný saða sola eðip çalýmlý olarak yürüyen ve baþlarý Horosan develerinin hörgüçleri gibi (saçlarý kabartýlmýþ) olan kadýnlar... (Ýþte) bunlar, cennete giremezler, kokusunu da hissedemezler. Halbuki cennetin kokusu, þu kadarlýk yoldan alýnýr." (168)

    Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, giyim, beden veya davranýþlarýyla erkeðe benzemeye çalýþan kadýna ve kadýna benzemeye çalýþan erkeðe lânet etmiþtir:

    "Kadýnlardan erkeklere benzeyenlerle, erkeklerden de kadýnlara benzeyenler bizden deðildir." (169)

    Abdullâh b. Abbas (r.anhümâ)’dan nakledilmiþtir:

    "Nebî (s.a.v.), erkekleþen kadýnlarla, kadýnlaþan erkekleri lânetledi. Ve:

    "Onlarý evlerinden çýkarýnýz!" buyurdu." (170)

    Abdullâh b. Ömer (r. anhümâ), Allâh elçisinin þöyle buyurduðunu nakletmiþtir:

    "Üç kimse vardýr ki, cennete giremez ve kýyâmet günü Allâh onlara rahmet nazarý ile bakmaz:

    1. Ana-babasýný dinlemeyen kimse,

    2. Erkeklere benzemeye çalýþan kadýn,

    3. Eþini kýskanmayan koca." (171)

    Hülâsa müslüman hanýmý, kendi cinsine âid giyim ve davranýþlara özenmeli, erkeklere âid elbise ve tavýrlara meyletmemelidir. Zîrâ her cins, kendi özellikleri içinde bir deðer ifâde eder. Bunun için kadýn, yüzü ve bileklere kadar elleri hariç olmak üzere vücûdunun geri kalan kýsýmlarýný, temiz, sade ve diðer kadýnlara örnek olacak tarzda muntazam olarak örtmekle yükümlüdür. Ýþte bu kadýndýr ki, baþkalarýna hürmet, þefkat ve muhabbet telkin eder. Dînimizin yücelttiði ve Cennet’in ayaklarýnýn altýnda olduðunu müjdelediði kadýn da budur. (172)

  4. #24

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Kadýn ve Þâhidlik:

    Ýslâm hukûkunda þâhidlik konusuna ayrý bir önem verilmiþtir. Sebebi ise, adâleti saðlama husûsundaki titizliktir. Çünkü adâletin gerçekleþmesi, ancak þâhidlerin doðru ifâdeleriyle mümkündür. Bu yüzden Ýslâm Dînî, þâhidlerin sözlerinin geçerli sayýlmasý için, onlarda adâlet, hürriyet, Ýslâm ve þehâdet lâfzý gibi özellikleri þart koþmuþtur. Þâhidin dýþ görünümü bu sýfatlarý taþýrsa yeterlidir, için tezkiyesi gerekmez. Ancak hadlerde ve kýsasta, için tezkiyesi de þarttýr. Çünkü bunlar, aðýr cezâyý gerektirdiðinden içini de bilmek gerekli görülmüþtür. (173)

    Kur’ân-ý Kerîm’de þâhidlikle ilgili olarak þöyle buyurulmaktadýr:

    "Ey îmân edenler!

    Adâleti titizlikle ayakta tutan hâkimler ve Allâh için þâhidlik eden insanlar olun!. (O hükmünüz veya þâhidliðiniz) velev ki kendinizin veya ana ve babalarýnýzýn ve yakýn hýsýmlarýnýzýn aleyhine olsun!. Ýsterse onlar, zengin veya fakir bulunsun!.." (174)

    Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, yalan þâhidlik konusunda birgün ashâbýna üç kere:

    "Büyük günahlarýn en büyüðünü size haber vereyim mi?" diye sormuþlar, onlarýn da:

    "Hay hay buyurun Yâ Rasûlallâh!" demeleri üzerine þöyle buyurmuþlardýr:

    "Allâh’a þirk koþmak, anaya, babaya karþý gelmek.."

    Bundan sonra da Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, yaslandýklarý yerden doðrularak:

    "Dikkat ediniz, biri de yalan þâhidliktir!.." diye o kadar tekrar etmiþler ki, ashâb-ý kirâm, bu manzara karþýsýnda þaþýrýp:

    "Keþke sükût etse!.." diye temennîde bulunmuþlardýr. (175)

    Þâhidliðin maddî cezâsý da vardýr. Meselâ, zinâ isnadý ile birinin aleyhine þehadette bulunmak ve gerektiði þekilde bunu isbat edememek, þâhidin seksen deðnek yemesine ve bir daha sözünün muteber tutulmamasýna yol açar (176).

    Ýþte Ýslâm hukûkunda þâhidliðin bu tehlikeli ve aðýr sorumluluðu dikkate alýnarak, kadýna bir mes’ûliyet arkadaþý verilmiþtir. Ve bunun içindir ki, Allâh hakký olarak cezâlarý tertip ve tayin edilmiþ bulunan zinâ, zinâ ile iftirâ, içki, hýrsýzlýk gibi fiillerde ve bir de kýsasta kadýn þâhidlikten muaf tutulmuþtur (177).

    Hanefî mezhebinin müctehidleri, had ve kýsâs dýþýndaki bütün dâvâlarda iki erkeðin þâhidliðini veya bir erkekle iki kadýnýn þâhidliðini câiz ve yeterli görmüþlerdir. (178)

    Þâhidlikte esas mes’ele hakkýn zâyî olmamasý ve adâlete gölge düþürülmemesidir. Bazen ölüme kadar varan had ve kýsas cezâlarýnda kadýnýn þâhidliðine mürâcaat edilmemesinin hikmeti, bu gibi aðýr cezâlarda en küçük bir þüpheye mahal verilmemesi hassasiyetidir. Çünkü kýsas gibi ciddî bir dâvâda eksik bir beyanla, bir insan ölebilecek veya ölümü hak ettiði halde bir cânî kurtulacaktýr. Kadýnlardaki unutkanlýk, acýma duygusu, hislerine maðlub olmak gibi bir durum bu mes’eleye gölge düþürebilir. Zîrâ Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

    "Gücünüzün yettiði kadar, þüphelerle had cezâlarýný düþürünüz!.." buyurmuþlardýr. (179)

    Ýslâm hukûkunda erkeklerin vâkýf olamayacaðý ve tamamen kadýnlarýn ilgi sahasý olan doðum, bekâret, emzirme ve aybaþý gibi kadýnlara mahsûs hallerde, erkeðin deðil, sadece kadýnýn hattâ tek kadýnýn þâhidliði yeterlidir. (180) Bu gibi konulara, kadýnlarýn çokça þâhid olmalarý ve erkeklerden fazla gözlem ve tecrübelere sahip bulunmalarý sebebiyle, tek kadýnýn þâhidliði bile geçerli sayýlmýþtýr. Hattâ Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in emzirme konusunda tek kadýnýn þâhidliðini kabul ettiði bilinmektedir. (181). Nitekim:

    "Erkeklerin muttalî olmadýklarý þeylerde kadýnlarýn þâhidliði makbûldür." (182) buyurmasý bunun en güzel delîlidir.

    Doðum için de tek bir kadýnýn þâhidliði kabûl edilmektedir. Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz:

    "Doðum konusunda bir kadýnýn þâhidliði yeterlidir.." (183) buyurmaktadýrlar.

    Hz. Ömer (r.a.), boþanma konusunda yalnýz baþýna kadýnlarýn þâhidliðini kabul etmiþtir. Hz. Ali (r.a.) da, bir çocuðun öldürülmesine þâhid olan kadýnlarýn þâhidliðini muteber saymýþtýr (184).

    Hattâ ashâb-ý kirâm, çocuklarýn kendi aralarýnda cereyân eden yaralama hâdiselerinde, yine çocuklarýn þâhidliðini kabûl ederlerdi 185).

    Ýbn-i Kayyým, âlimlerin þu konuda ittifâk ettiklerini kaydeder:

    "Normal zamanlarda bazý hususlarda þâhidlikleri kabûl olunmayan kimselerin, ihtiyaç ve zarûret hâlinde, hakkýn zâyî olmamasý için ayný hâdiseler hakkýndaki þâhidlikleri kabûl olunabilir." (186)

    Ýslâm hukûkunda bazý konularda iki kadýnýn bir erkek þâhid yerine geçmesi, kadýnlarýn erkeðin yarýsý kabul edilmesinden veya erkekten daha aþaðý görülmesinden dolayý deðil, kendi yaratýlýþlarýndan, fizyolojik ve psikolojik özelliklerinden dolayýdýr. Kendileriyle ilgili konularda yalnýz baþlarýna þâhidliklerinin geçerli sayýlmasý da bunun en açýk ve en güzel isbâtýdýr. Allâh Teâlâ, kadýnýn his dünyâsýný zengin yaratmýþtýr. Çabuk sevinir, çabuk üzülür. Onun esas mizacý, heyecandýr ve heyecanlarýyla yaþar. Muhâkemeden daha çok duygularýyla hareket eder. Merhamet ve þefkat tarafý aðýr bastýðýndan hâdiselere sevgiyle yaklaþýr.

    Ayrýca kadýnýn en büyük vasfý anneliktir. Anne, tabiî olarak vaktinin çoðunu ev içinde, çocuklarýnýn bakýmý ve terbiyesiyle geçirir. Dýþarýda, cemiyette cereyan eden hâdiselere fazla þâhid olamaz.

    Bu sebeple, þâhidlik gibi aðýr sorumluluðu olan bir olayda kadýnlara yardýmcý bir arkadaþ verilerek kolaylýk getirilmiþtir.

    Ýki kadýn þâhid olunca, kadýnlardan birisi "Diðeri nasýl olsa iþin aslýný söyleyecek" diyerek, þâhidliðini rahat ve doðru bir þekilde yapar. Öbür kadýn da ayný þekilde ve ayný mantýkla þâhidlik vazîfesini yerine getirir. Her ikisi de kalben müsterih ve rahat olurlar. Bu durum, hem kadýnlarýn yaratýlýþýna ve tabiatýna uygundur, hem de onlara bir rahmet ve kolaylýktýr. Ayrýca hâkimin karþýsýnda kadýnýn tek baþýna þâhidlik yapmasýnýn mahremiyet açýsýndan sakýncasý da önlenmiþ olur. Aslýnda iki kadýnýn þâhidliðinin bir erkeðin þâhidliðine denk olduðu iddiâsý, gerçeklerle hiçbir ilgisi olmayan asýlsýz bir iddiâdýr. Konu ile ilgili olarak Bakara sûresinin 282. âyet-i kerîmesinde þöyle buyrulur:

    "Ey îmân edenler! Belirli bir vâdeye kadar birbirinize borçlandýðýnýz zaman onu yazýn. Bunu, aranýzda bir kâtib doðru olarak yazsýn. Erkeklerinizden iki de þâhid tutun. Eðer iki erkek bulunmazsa, þâhidlerden kendilerine güvendiðiniz bir erkek ve -biri unutunca diðerinin hatýrlatmasý için- iki kadýn yeter." Yukarýda görüldüðü gibi bir bütün olarak ele alýndýðýnda, âyetin genel olarak þâhidliði düzenleyen umûmî bir hüküm koymadýðý, âyet-i kerîmedeki hükmün sadece vâdeli borçlanmalarla ilgili olduðu açýkça görülür.

    Âyet-i kerîmede iki kadýnýn þâhidliðinin bir erkeðin þâhidliðine denk sayýldýðý deðil, iki kadýn þâhid bulundurulmasý gerektiði ifâde edilmektedir.

    Ýki kadýn þâhid önerilmesinin sebebi, birisi yanýlýrsa diðerinin ona hatýrlatmasý içindir. Ancak âyette "iki kadýn þâhidden biri mutlaka yanýlýr veya unutur" denmemektedir. "Yanýlýrsa veya unutursa" denmektedir.

    O halde iki kadýn þâhidden birisi, þâhidlik ettiði borçlanma akdiyle ilgili olarak yanýlmaz veya unutmazsa, þâhidliðini tam olarak yaptýðý için, erkek þâhid ile kadýn þâhidin þâhidlikleri yeterli, ayný zamanda eþit deðerde olacaktýr. Bu ise kadýnýn þâhidliðinin, erkeðin þâhidliðine denk olabileceðini gösterir.

  5. #25

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Mîrâsda Kadýn’ýn Durumu:

    Ýslâm Dîni’nde miras, þahýslarýn ihtiyaç ve mes’ûliyetlerine göre taksime tâbi tutulmuþtur. Âile hayatýnda geçim yükü, genellikle erkeðin omuzlarýndadýr. Erkek, hem kendisini, hem de hanýmýný olmak üzere en az iki kiþinin geçimini saðlamak zorundadýr. Bunun yanýnda çocuklarýný, annesini, babasýný geçindirmek de erkeðe düþer. Oysa kadýn, kocasýnýn nafakasýný saðlamak zorunda deðildir. Kadýna, ya kocasý veya oðlu, babasý yahut kardeþleri bakar. Ýster anne, ister eþ, isterse kýz çocuk, isterse kýz kardeþ olsun, kadýnýn geçimi kendisine âid olmayýp, oðul, koca, baba veya erkek kardeþin sorumluluðundadýr. Çoðunlukla kadýn, kendisi dýþýnda baþkalarýnýn geçimini saðlamakla da yükümlü deðildir. Erkek ise tam aksine eþinin, kýzýnýn, annesinin ve kýzkardeþinin geçimini saðlamakla mükellefdir.

    Ýþte hem kendisine, hem hanýmýna, çocuklarýna, gerektiðinde annesine, babasýna, kýzkardeþlerine bakmak, onlarýn geçimlerini saðlamak zorunda bulunan erkeðin, gerektiðinde yine kendisinin bakýp himâye edeceði kýzkardeþinden bir kat daha fazla miras almasý, adâlete aykýrý deðil, adâletin tâ kendisidir.

    Kadýn, kendi mal varlýðýnda istediði gibi tasarruf etme hakkýna sahiptir. Kadýnýn malî durumu yerinde olsa bile, âilenin harcamalarýna katýlmak zorunluluðu yoktur. Bu açýdan bakýlýnca, kadýn ile erkeðe ayný pay verilecek olsa, hisseleri ayný olduðu halde erkek, âilenin geçimini saðladýðý, kadýnýn ise böyle bir sorumluluðu olmadýðý noktasýnda, denge erkek aleyhine bozulmuþ olacaktýr ki bu, erkeðe haksýzlýk edilmesi demektir.

    Erkek, evlenme sýrasýnda kararlaþtýrýlan ve mehir adý verilen bir mikdar mal veya parayý kendisi ile nikahlandýðý kadýna vermekle mükellefdir. Kadýnýn ise, erkeðe karþý böyle bir yükümlülüðü yoktur.

    Kadýn boþandýðý takdirde, iddet sûresince onun barýnma, yeme-içme, giyim-kuþam masraflarýný ödemek, kadýný boþayan kocanýn görevidir. Kadýnýn ise kocasýna karþý böyle bir sorumluluðu yoktur.

    Görüldüðü gibi, malî mükellefiyetler bakýmýndan kadýn, erkeðe karþý eþit olmak bir yana, avantajlý bir konumda bulunmaktadýr. Pek çok konudaki malî yükümlülükler erkeðe verilmiþtir. Bu yüzden, erkeðe malî yükün aðýrlýðýna uygun olarak iki hisse, erkeðe nazaran hemen hiçbir malî yükümlülüðü olmayan kadýna da bir hisse verilmektedir.

    Mîrâsla ilgili olarak Kur’ân-ý Kerîm’de þöyle buyurulur:

    "Allâh size, çocuklarýnýz hakkýnda, erkeðe, kadýnýn payýnýn iki misli (mîrâs vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadýn iseler, ölünün býraktýðýnýn üçte ikisi onlarýndýr. Eðer yalnýz bir kadýnsa, yarýsý onundur. Ölenin çocuðu varsa, ana-babasýndan her birinin mîrâsdan altýda bir hissesi vardýr. Eðer çocuðu yok da, ana-babasý ona vâris olmuþ ise, anasýna üçte bir (düþer). Eðer ölenin kardeþleri varsa, anasýna altýda bir (düþer. Bütün bu paylar, ölenin) yapacaðý vasiyyetten ve borçtan sonradýr. Babalarýnýz ve oðullarýnýzdan hangisinin size, fayda bakýmýndan yakýn olduðunu bilemezsiniz.. Bunlar Allâh tarafýndan konmuþ farzlardýr (paylardýr). Þüphesiz Allâh, ilim ve hikmet sahibidir.

    Yapacaklarý vasiyyetten ve borçtan sonra, eþlerinizin, eðer çocuklarý yoksa, býraktýklarýnýn yarýsý sizindir. Çocuklarý varsa, býraktýklarýnýn dörtte biri sizindir. Çocuðunuz yoksa, sizin de yapacaðýnýz vasiyyetten ve borçtan sonra, býraktýðýnýzýn dörtte biri, onlarýndýr (zevcelerinizindir). Çocuðunuz varsa, býraktýðýnýzýn sekizde biri onlarýndýr. Eðer bir erkek veya kadýnýn, ana-babasý ve çocuklarý bulunmadýðý halde, malý mîrâsçýlara kalýrsa ve bir erkek yahud bir kýzkardeþi varsa, her birine altýda bir düþer. Bundan fazla iseler, üçte bire ortaktýrlar. (Bu taksim) yapýlacak vasiyyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uðramaksýzýn (yapýlacak) týr. Bunlar Allâh’dan size vasiyyettir. Allâh her þeyi hakkýyle bilendir, halîmdir. Bunlar, Allâh’ýn (koyduðu) sýnýrlardýr. Kim Allâh’a ve Peygamberi’ne itâat ederse, Allâh onu zemîninden ýrmaklar akan cennetlere koyacaktýr, (onlar) orada devamlý kalýcýdýrlar, iþte büyük kurtuluþ budur!

    Kim Allâh’a ve Peygamberi’ne karþý isyan eder ve sýnýrlarýný aþarsa, Allâh onu, devamlý kalacaðý bir ateþe sokar ve onun için alçaltýcý bir azâb vardýr.." (187)

    Mîrâsdan kadýna erkeðin yarýsý kadar hisse verilmesi, kadýnýn mîrâsçý olarak sahib olabileceði bütün konular için deðil, sadece kadýnýn, ayný ana-babanýn çocuðu olarak erkek kardeþi ile birlikte mîrâsçý olmasý durumunda söz konusudur.

    Kadýnýn mîrâsdaki payýnýn durumu, iddiâ edildiði gibi, sadece erkeðin yarý hissesi deðildir. Bilakis, yukarýdaki âyet-i kerîmelerde de açýkça ifâde edildiði gibi, ölenin sadece kýz çocuklarý varsa ve sayýlarý da ikiden fazla ise, o zaman mîrâsýn üçte ikisi onlarýn olur. Þayet ölenin mîrâsçýsý tek bir kýz çocuðu ise, o takdirde mîrâsýn yarýsýný almaya hak kazanýr.

    Yine âyet-i kerîmeye göre; þâyet bir anne-babanýn çocuðu vefat eder de mîrâs býrakýrsa, ölenin çocuklarý da varsa, anne-babanýn her birine mîrâsýn altýda biri verilir. Burada görüldüðü gibi, bir anne olarak kadýna, çocuðunun mîrâsýnda verilen pay, bir baba olarak erkeðe verilen paya denktir. Bu da açýkça göstermektedir ki, kadýna, erkeðin payýnýn yarýsý kadar hisse verilmesi, umûmî bir hüküm deðildir. Hattâ yukarýdaki âyet-i kerîmeler, ölenin çocuðu yok ise, annenin, mîrâsýn üçte birini alacaðýný da açýkça ifâde etmektedir. Konu ile ilgili âyet-i kerîmede, bir erkeðin veya kadýnýn, anne veya babasý vefat etmiþse ve çocuðu da yoksa, sadece bir erkek veya kýzkardeþi varsa, mîrâsdan her birine eþit olarak altýda bir hisse düþeceði beyân edilmekle, bu durumda kadýn ile erkeðin eþit hisse alacaklarý hükme baðlanmýþtýr. Bu hususda kadýnýn hangi durumda olursa olsun, mîrâsdan erkeðin hissesinin yarýsý kadar pay alacaðý iddiâsýnýn ne derece asýlsýz ve maksadlý olduðu açýkça anlaþýlmaktadýr. Böylece, Kur’ân-ý Kerîm’de miras ile ilgili âyet-i kerîmeler incelendiðinde görülmektedir ki, mirasta kadýnýn payýnýn, erkeðin payýnýn yarýsý olduðu iddiâsý, bütün durumlar için geçerli olmayýp sadece kýz çocuðunun erkek kardeþi ile birlikte anne-babasýna mirasçý olmasý durumunda söz konusudur. Bunun dýþýnda bir anne veya kýzkardeþ olarak ölene mirasçý olma durumunda kadýnýn payý deðiþmekte, bazen ölenin kýzkardeþi olarak mirasçý olma durumunda olduðu gibi- erkek ile eþit hisse de alabilmektedir.

    Demek ki, mirastan kadýna, erkeðin hissesinin yarýsý kadar pay verilmesinin, erkeði kadýndan üstün tutmak düþüncesi ile hiç bir ilgisi yoktur. Bilakis bu taksimat, kadýn ile erkeðin külfetleri ile nimetlerinin dengelenmesi ve sosyal adâletin saðlanmasý amacýna yöneliktir.

  6. #26

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Ýslâm’da Boþanma:

    Ýslâm hukûkunda boþanma, evlilik hayâtýnýn devamýna imkân kalmadýðý zaman baþvurulacak son çâredir. Karý-kocanýn, içine düþtükleri sýkýntýlardan kurtulmalarý için bir çýkýþ yolu olarak meþrû kýlýnmýþtýr. Yoksa, sebepsiz yere boþanmak haramdýr. Nitekim Kur’ân-ý Kerîm’de:

    "Kadýnlar size itâat ederlerse, aleyhlerinde bir yol aramayýn!" (188) buyurulur.

    Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de:

    "Evleniniz, fakat boþanmayýnýz!. Zîrâ Allâh, zevkine düþkün erkek ve kadýnlarý sevmez..." (189) buyururlar.

    Diðer bir hadîs-i þerîfde:

    "Sýrf zevk için sýk sýk kadýn deðiþtiren erkeklerle, sýk sýk koca deðiþtiren kadýnlara Allâh lânet etsin!.." (190) buyrularak, boþanmayý âdet hâline getiren eþler, þiddetle îkâz olunmaktadýr.

    Ýslâm Dîni, boþanmayý, yapýlmasý istenmeyen bir helâl olarak görmektedir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

    "Boþanmak, Allâh katýnda mübah olan þeylerin en sevimsizidir." (191) buyurur.

    Yine bir hadîs-i þerîfde:

    "Evleniniz, fakat kurduðunuz bu âile yuvasýný talâkla (boþanmakla) yýkmayýnýz!. Talâk var ya, onun fenâlýðýndan arþ-ý ilâhî titrer." (192) buyurulur.

    Basit sebeplerden boþanmayý isteyen kadýnlar hakkýnda da hadîs-i þerîfde þöyle buyurulur:

    "Herhangi bir kadýn, mühim bir geçimsizlik olmadan kocasýndan kendisini boþamasýný isterse, ona cennetin kokusu dahi haramdýr." (193)

    Âile reisinin dikkat edeceði önemli bir husus da, baþkalarýnýn, kendi hanýmý hakkýnda söylediklerine hemen inanýp hüküm vermemesidir. Zîrâ bu gibi sözler, arayý açmak için yapýlmýþ bir iftirâ da olabilir. Nitekim Hz. Âiþe (r. anha) vâlidemiz hakkýnda da böyle bir iftirâ (ifk hâdisesi) tahakkuk etmiþti. Bunun üzerine Cenâb-ý Hakk en-Nûr Sûresi’nin 12. ve 15. âyet-i kerîmelerinde þöyle buyurmuþtur:

    "Bu iftirâyý iþittiðinizde kadýn ve erkek mü’minlerin, kendi vicdanlarý ile hüsn-i zanda bulunup da: demeleri gerekmez miydi?"

    "Siz bu iftirâyý dilden dile birbirinize aktarýyor, hakkýnda bilgi sâhibi olmadýðýnýz þeyi aðýzlarýnýzda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduðunu sanýyorsunuz. Halbuki bu, Allâh katýnda çok büyük (bir suç) tur."

    Âyet-i kerîmelerden açýkça anlaþýldýðý gibi, bir kimse hakkýnda kesinlik kazanmadan söylenen dedikodularla hüküm vermemek ve meselenin tahkîkâtýný iyi yapmak ve meseleye hüsn-i zanla bakmak gerekmektedir. Aksi takdirde Allâh Teâlâ katýnda büyük bir suç iþlenmiþ olur.

    Görülüyor ki, Ýslâm Dîni’nde iki eþin arasýný bozmaya çalýþmak, en büyük günâhlardandýr.

    Eþlerin arasýný bozmanýn ve karý ile kocanýn arasýna girip bozgunluk çýkarmanýn çok kötü bir fiil olduðu hadîs-i þerîfde þöyle açýklanýyor:

    "Kim bir kadýný kocasýnýn aleyhine kýþkýrtýrsa, bizden deðildir." (194)

  7. #27

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Boþanmanýn Safhalarý:

    Ýslâm Dîni, karý-koca arasýnda baþ gösteren anlaþmazlýklarý halletmek için sevgiye dayanan bir takým usûller koymuþtur. Bu usûller; iyi muâmelede bulunup hanýmdan gelen üzücü hareketlere sabýr ve tehammül göstermek, nasîhat etmek, yataðýný ayýrýp dargýn gibi durmak, te’dib hakkýný kullanmak ve en sonra da hakem göndermek gibi yollardýr.

    Erkeðin, hayýrlý bir iþte hanýmýnýn kendisine isyan etmesi durumunda onu terbiye etme hakký vardýr. Eðer itâat ederse, terbiye etme yolu býrakýlmalýdýr. Nitekim Kur’ân-ý Kerîm’de buyurulur:

    "Size itâat ettikleri takdirde kendilerini incitmeye bir bahâne aramayýn!." (195)

    Sâliha olan kadýnlarýn te’dîbe ihtiyaçlarý yoktur:

    "Ýyi kadýnlar, Allâh’a itâatkârdýrlar.. Ve Allâh kendilerini koruduðu cihetle kocalarýnýn gýyâbýnda (ýrz ve mallarýný) muhâfaza ederler." (196)

    Zevcelik haklarýný ihlâl eden, kocasýna âsî olan kadýn, terbiye ile yola getirilir. Önce yumuþak bir dille nasîhat edilir. Âyet-i kerîmede:

    1) "Fenâlýk ve geçimsizliklerinden korktuðunuz kadýnlara gelince, önce kendilerine öðüt verin!" (197) buyurulur.

    Eðer öðütten müsbet bir netice alýnmazsa, kadýn âsî olur ve itâatten kaçýnýrsa, veya kocasýnýn izni olmadan evinden dýþarý çýkarsa, erkek istediði süreye kadar kadýnýn yataðýný ayýrýr, onu yataðýnda yalnýz býrakýr. Zîrâ kocanýn, yanýna yatmamak sûretiyle kadýný yataðýnda terketmesi, kuvvetli bir disiplin cezâsýdýr. Âyet-i kerîmede:

    2) "Sonra uslanmazlarsa, kendilerini yataklarýnda yalnýz býrakýn!." (198) buyurulur.

    Eðer kadýn, isyân ve geçimsizlikte ýsrâr ederse, þiddetli olmamak þartýyla te’dîb edilebilir. Yalnýz bunun, vücûdu sakatlayýcý ve fazla can acýtýcý olmamasý þarttýr. Âyet-i kerîmenin devâmýnda:

    3) "Yine dinlemezlerse, (hafifçe) dövün!.." (199) buyurulur.

    Bütün bu gayretlerin de bir sonuç vermemesi durumunda Ýslâm Dîni, her iki tarafýn âilesinden birer hakem þeçilerek aralarýnýn düzeltilmesine çalýþýlmasýnýn uygun olacaðýný belirtir. Kur’ân-ý Kerîm’de þöyle buyurulur:

    4) "Eðer karý-kocanýn arasýnýn açýlmasýndan endîþeye düþerseniz, bir hakem erkeðin âilesinden ve bir hakem de kadýnýn âilesinden kendilerine gönderin.. Bu ara bulucu hakemler, gerçekten barýþtýrmak isterlerse, Allâh karý-koca arasýndaki dargýnlýk yerine geçim verir..." (200)

    Bu iki hakem; müslüman, hür, erkek, âdil, mükellef, âlim, birleþtirme ve ayýrma mes’elelerini iyi bilen kimseler olmalýdýr. Çünkü hakemlik etmek, fikir ve görüþ sâhibi olmayý gerektirir. (201)

    Hakemler, her iki tarafý da özel olarak dinleyerek aralarýný bulmaya çalýþýrlar. Hakemlerin iki tarafýn âilelerinden seçilmesi ise, âile sýrlarýnýn dýþarýya çýkmamasý ve eþlerin durumlarýný açýk yüreklilikle ortaya koyabilmeleri açýsýndan en uygun olanýdýr. Hakemler, söze kibarca ve yumuþaklýkla baþlamalý, gerektiðinde korkutmalý, barýþmayý arzu etmelerine teþvik etmeli, birini tutup diðerini ihmâl etmemelidir.

    Hanefîlere göre hakemler, taraflarýn istedikleri þeyi hâkime götürürler. Boþanmayý gerçekleþtiren kiþi kâdý olur. Ve bu baîn (açýk) bir talâkdýr. Çünkü onlarýn kararýyla gerçekleþmektedir. Hakemler, ayýrmaya ancak bununla yetkili kýlýnýrlarsa, karar verebilirler. (202)

    Bütün yollar denendikten sonra boþanma hakkýnda Kur’ân-ý Kerîm þöyle buyurur:

    5) "Eðer karý-koca birbirlerinden boþanýp ayrýlacak olurlarsa, Allâh her birini fazl ve keremi ile ihtiyaçdan müstaðnî kýlar. Allâh’ýn lutfu geniþ, hikmeti büyüktür." (203)

    Evlilik hayâtý, bütün tedbirlere raðmen yürümüyorsa ve âile ocaðý, cehennem ocaðýna dönüþmüþse, yoksulluk ve çâresizliðe düþme korkusu ile bu cehennemî hayata katlanmak yersizdir. Lutfu ve keremi bol olan Allâh (c.c.), her iki tarafa nice kapýlar açar.

  8. #28

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Kadýnýn Hafifçe Dövülmesinin Îzâhý:

    Ýslâm Dîni’nde, gerektiðinde kadýný hafifçe dövme izni, erkeðin kafasýnýn kýzdýðý her konuda deðil; ancak kadýnýn, kocasýna haksýz yere isyân etmesi, evlilik birliðini doðrudan doðruya veya dolayýsýyla yýkmaya kalkýþmasý durumuna mahsûsdur. Bunun dýþýnda erkeðin, kadýný dövmeye hakký yoktur. Üstelik bu konularda da erkek, hafif bir biçimde dövmenin fayda vermeyeceðini tahmin etmesi durumunda, yine kadýný dövemez. Çünkü amaç kadýný dövmek deðil, ýsrâr ettiði çirkin davranýþtan onu döndürmek ve boþanmakla meydana gelecek âile fâciâlarýnýn kötü sonuçlarýndan onu korumaktýr. (204)

    Hakîkatte kadýnýn hafifçe dövülmesi, aþýrý fýtrattakilere, hýrçýnlýk ve taþkýnlýk göstermeleri durumunda uygulanabilecek bir metoddur. Yoksa kadýn, Allâh’ýn kocaya bir emânetidir. Nitekim hadîs-i þerîfde:

    "Kadýnlarýn haklarýný yerine getirme husûsunda Allâh’dan korkunuz!. Zîrâ siz onlarý, Allâh’ýn bir emâneti olarak aldýnýz..." buyurulur. (205)

    Bir baþka hadîs-i þerîflerinde Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

    "Kadýnlarý dövenler, hayýrlý adamlar deðildir." (206) buyurmuþlardýr.

    Hz. Âiþe (r. anha) da, Rasûlullâh (s.a.v.)’in, ne hanýmlarýndan ne de hizmetçilerinden kimseyi dövmediðini, eliyle hiç bir kimseye vurmadýðýný haber verir. (207)

    Hz. Enes (r.a.) der ki:

    "Hz. Peygamber’in elinden daha yumþak ne atlas ve ne de ipek tutmadým. Onun kokusundan daha hoþ bir koku koklamadým. On sene Hz. Peygamber’e hizmet ettim de bana bir defa olsun demedi. Yaptýðým bir iþ hakkýnda demedi." (208)

    Yine Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, kadýnlarý iþâret ederek:

    "Allâh’ýn kullarýný dövmeyin!.." buyurmuþlardýr.

    Bir müddet sonra Hz. Ömer (r.a.) gelerek:

    "Kadýnlar, kocalarýna büsbütün kafa tutmaya baþladýlar." diye þikâyette bulundu. Bunun üzerine Rasûlullâh (s.a.v.) erkeklere, hanýmlarýný dövmeye izin verdi. Bu sefer de Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’e gelip kocalarýndan þikâyet eden kadýnlarýn sayýsý çoðaldý. Nihâyet Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

    "Muhammed âilesine birçok kadýn gelip gitmektedir. Kocalarýndan þikâyet ediyorlar...

    Hanýmlarýný dövenler, þüphe yok ki sizin hayýrlýnýz deðildir." (209) buyurdular.

    Psikologlar, bazý kadýnlarda "masochisme" (=mazohizm) denilen bir rûhî özelliðin hâkim olduðunu ortaya koymuþlardýr. Bu tipteki kadýnlar, kendilerine baþ eðen zayýf kimseleri sevmezler. Yerine göre sert ve haþin olmasýný bilen, otoritesini gösteren erkeklerden hoþlanýrlar. Kadýnýn, kocasý ile sebepsiz yere kavga etmesinin nedeni budur. Baðýrýlmak, azarlanmak, hattâ hafifçe dövülmek, sonra da erkeðin þefkatini celbederek sevilmek isterler. (210)

    Bu dövme izninde mazohist (dövme ve eziyet edilmekten hoþlanan) kadýnlarýn bu psikolojik hastalýklarý için hafifçe dövmenin son bir çâre olmasý da söz konusudur. Dövmeye en son çâre olarak ve ancak fayda vereceðinin umulduðu durumlarda izin verilmesi, bu görüþü doðrulamaktadýr.

    Aslýnda Ýslâm Dîni, cihân-þümûl bir dîn olup baþlýbaþýna bir hayat nizâmýdýr. Bu sebeple, en nâdir ve en istisnâî meselelere de çözüm getirmektedir. Ýnsanlýk târihinde korkutmak maksadýyla hafifçe dövülmeyi hak eden tek bir kadýn da olsa, bu konuyu da elbette bir esasa baðlamak durumundadýr. Yoksa her kadýn, itâatsizlik ettiðinde mutlakâ dövülecek þeklinde anlaþýlmamalýdýr. Ayrýca bu usûl; âsî, hýrçýn ve geçimsiz kadýnlar için caydýrýcý bir özellik de taþýmaktadýr.

    Bütün bu metodlarýn tatbik edilmesi neticesinde kadýn kocasýna itâat ederse, koca, artýk bu tür uygulamalardan hemen vaz geçer. Eðer vazgeçmez de kadýna eziyet etmeye devam ederse, veya onu boþamak niyeti ile bu metodlarý tatbik ederse, hâkim tarafýndan cezâlandýrýlýr. Allâh nezdinde de mes’ûl olur.

  9. #29

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Boþanmanýn Erkeðin Elinde Olmasýnýn Hikmeti:

    Boþanma hakkýnýn erkeðin elinde olmasýnýn sebebi, evlilik hayatýný muhâfaza etmek, iyi düþünülmeden, alelacele bu hayata son verilmesinin vahim neticelerini önlemektir. Çünkü mehri veren, evin ve hanýmýnýn nafakasýný temin eden erkek olduðu için genellikle neticeyi, o daha iyi takdir eder. Büyük zararlara yol açacak keyfî tasarruflardan daha uzak bulunur. Ayrýca boþanmanýn ardýndan mehri müecceli ödemek, iddet içinde nafaka, giyim ve diðer ihtiyaçlarý temin etmek gibi bir takým mâlî yükümlülükler gelmektedir. Ýþte bu mâlî sorumluluklar, erkeði, boþanma hakkýný kullanmakta daha dikkatli ve tedbirli haraket etmeye zorlar.

    O halde boþanma hakkýnýn, evlilik hayatýnýn devamýnda sorumluluðu ve külfeti daha fazla olan tarafýn elinde bulunmasýnda zarûret ve fayda vardýr.

    Kadýn ise, boþanmada mâlî bakýmdan hiçbir zarar görmez. Ayrýca kadýn, erkekten daha duygulu olmasý, çabuk etkilenmesi ve sinirlenivermesi sebebiyle boþanma hakkýný kullanma noktasýnda temkinli hareket edemez. Sonra kadýn, boþanma hakkýnýn erkeðin elinde olduðunu bildiði halde, evliliði kabul etmektedir. Erkek râzý olursa, nikâh akdi esnâsýnda kadýn, bu hakkýn kendisine âid olmasýný þart koþabilir. Ve yine erkek tarafýndan kendine bir zarar gelirse, karþýlýklý anlaþma yoluyla veya malýnýn bir kýsmýný kocasýna vermek sûretiyle evliliðe son verme hakkýný kullanabilir. (211)

  10. #30

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Kadýnýn Boþanma Hakký:

    Ýslâm hukûkunda evlenme, sürekli olmak üzere yapýlan bir akiddir. Bu yüzden geçici evlilik, geçerli deðildir. Fakat evliliðin devamý için eþler arasýnda sevgi, þefkat ve anlayýþýn bulunmasý gerekir. Evlilik hayatýnýn temeli budur.

    Eþler arasýndaki sevgi ve þefkat ortadan kalkýnca ve bütün gayretlere raðmen durum düzeltilemeyince, boþanmaktan baþka çare kalmamaktadýr. Bu konuda tasarruf sadece erkeðin elinde bulunmamakta, kadýna da bazý haklar tanýnmaktadýr.

    Ýslâm hukûkuna göre kadýn veya erkek, evlenirken bazý þeyleri þart koþabilir. Kadýnýn þart koþma hakkýna sahip olduðu hususlardan birisi de "boþanma hakký"nýn kendi elinde olmasýdýr. Bu þart da geçerli olup uyulmasý gereklidir. Buna tefvîz-i talâk denir.

    Boþanma yetkisine sahip olan erkek, nikâh akdinde hanýmýna istediði zaman boþayabilme hakkýný verebilir. Koca, bu hakký nikah akdi sýrasýnda verebileceði gibi, nikahdan sonra da verebilir. Kadýna verilen boþama yetkisi, kocanýn yetkisinde azalma meydana getirmez. Ancak koca, verdiði yetkiyi artýk geri alamaz. (212) Buna raðmen kadýn da, erkeðin rýzâsýyla sahip olduðu bu boþanma hakkýný kötüye kullanmamalý ve basit sebeplerden dolayý boþanmaya kalkýþmamalýdýr. Zîrâ Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bir hadîs-i þerîflerinde: "Hangi kadýn kesin zorunluluk olmaksýzýn boþanmak isterse, Cennet kokusu ona haram olur." (213) buyurmaktadýr.

    Ayrýca kadýn, anlaþamadýðý, fakat kendisini boþamak da istemeyen kocasýndan, kendine âid olan malý karþýlýðýnda boþanmak (muhâlea) yoluyla da ayrýlabilir. Erkek de hanýmýndan alacaðý meblað ile maddî zararýný karþýlayacak ve tekrar evlenebilmek imkânýný elde etmiþ olacaktýr. (214)

    Ashâb-ý kirâmdan Sâbit b. Kays’ýn hanýmý, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e gelerek:

    "Yâ Rasûlallâh!

    Kocamýn huyu ve dindarlýðý hakkýnda bir þikâyetim yoktur. Fakat onu sevemedim. Bir müslüman olarak nankörlük etmek de istemiyorum." dedi.

    Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ona:

    "Sana mehir olarak verdiði bahçesini geri vermek ister misin?" buyurdu.

    O da:

    "Evet.." deyince Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, onun kocasýna:

    "Bahçeyi kabul et ve onu boþa!" (215) buyurdular.

Sayfa 3/5 ÝlkÝlk 12345 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •